|
|
səhifə | 18/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
el mûriyâti
|
: kıvılcım saçanlar
|
el murselîne
|
: gönderilen resûller, mürseller
|
el murselûne
|
: (gönderilmiş) resûller
|
el musaddikîne
|
: tasdik edenler
|
el musahhari
|
: emre amade kılınmış olan
|
el musaytırûne
|
: hakim olanlar, sahip olanlar büyülenenler
|
el musebbihûne
|
: tesbih edenler
|
el musevvemeti
|
: salma atlar
|
el musîu
|
: kötülük yapan
|
el muslâ
|
: üstün olan, en alâ olan
|
el muslimîne
|
: İslâm olan, Allah'a teslim olan, müslüman erkekler
|
el musrifîne
|
: müsrifler, haddi aşanlar
|
el muşrikâti
|
: müşrik kadınlar
|
el muşrikîne
|
: müşrikler, ortak koşanlar
|
el muşrikûne
|
: müşrikler, şirk koşanlar, ortak koşanlar
|
el mussaddikîne
|
: sadaka veren erkekler
|
el mustad'afîne
|
: aciz, çaresiz, zayıf olanlar
|
el mustafeyne
|
: seçilmiş olanlar
|
el musteânu
|
: yardım (istiane) istenecek olan
|
el mustebîne
|
: beyan eden, açıklayan
|
el muste'hırîne
|
: Rabbim, ikisine de rahmet et
|
el mustehziîne
|
: alay edenler
|
el mustekbirîne
|
: büyüklenen, kibirlenen kimseler
|
el mustekîmi
|
: istikamet üzere olanlar
|
el mustekîmi
|
: doğru olarak
|
el mutahharûn
|
: tahir olanlar, arınmış olanlar, maddî (fizik vucudu abdestli olanlar ) ve manevî (şirk, şüphe, inkâr düşüncelerinden) temizlenmiş olanlar
|
el muteâli
|
: herşeyden üstün, yüce, âlî olan
|
el mu'tebîne
|
: hoşnut olunanlar, affedilenler
|
el mutekebbirîne
|
: kibirlenenler, büyüklük taslayanlar
|
el mutekebbiru
|
: pek büyük olan
|
el mutekellifîne
|
: mütekelliflerden (mükellefiyet koyanlardan)
|
el mutelakkîyâni
|
: iki telâkki edici, iki yazıcı, iki tespit edici
|
el mutenâfisûne
|
: yarışanlar
|
el mutesaddikîne
|
: sadaka verenler, tasaddukta bulunanlar
|
el mutetahhirîne
|
: temizlenenler, temizlenmiş olanlar
|
el mutevekkilîne
|
: tevekkül edenler, Allah'a güvenenler
|
el mutmainnetu
|
: mutmain olan, tatmin olan
|
el muttekîne
|
: muttekiler, takva sahipleri
|
el muttekûne
|
: takva sahipleri
|
el nezîru
|
: nezir, uyarıcı
|
el tekatâ
|
: çarpıştı
|
el uhrâ
|
: başka, diğer, sonraki
|
el uhteyni
|
: iki kız kardeş
|
el uhti
|
: kız kardeş
|
el ukdeten
|
: düğüm, tutukluk
|
el ulâ
|
: yüksek: evvelki, ilk
|
el ulemâu
|
: âlimler
|
el umemi
|
: ümmetler
|
el umuri
|
: ömür: işler
|
el umûru
|
: emirler, işler
|
el umye
|
: âmâ, kör
|
el umyi
|
: kör
|
el unsâ
|
: dişi
|
el unseyeyni
|
: iki kız
|
el urcûni
|
: hurma salkımının dalı
|
el urveti el vuskâ
|
: sağlam kulp
|
el usbeti
|
: bir topluluk
|
el usrâ
|
: zorluk, zor olan, zor
|
el va'de
|
: vaad
|
el va'di
|
: vadi: vaad, söz
|
el va'du
|
: vaad, söz
|
el vâhıdi
|
: bir (tek) olan, vahid olan
|
el vaîdi
|
: tehdit, ikaz
|
el vâkiatu
|
: o vakıa, o olay, o müthiş olay
|
el vakti
|
: vakit
|
el vakti el ma'lûmi
|
: malûm olan (bilinen) vakit
|
el vakûdi
|
: yakacak, yakıt
|
el vâlidâni
|
: ebeveyn, ana baba
|
el vâlideyni
|
: ana-baba
|
el vârisîne
|
: varisler, mirasçılar
|
el vârisûne
|
: varisler, miras sahipleri
|
el vasîdi
|
: mağaranın dış kısmı, giriş, avlu
|
el vasiyyetu
|
: vasiyet (etmek)
|
el vedka
|
: yağmur
|
el vedûdu
|
: çok seven
|
el vehhâbi
|
: karşılıksız veren, lütufkâr, hediye veren, hibe eden
|
el vehhâbu
|
: ihsan eden, bağışlayan, hak kazanmadan veren, karşılıksız veren
|
el velâyetu
|
: velâyet, yardım, dostluk
|
el velîyyu
|
: velî, dost
|
el verîdi
|
: can damarı, şahdamarı
|
el vesâka
|
: bağlar
|
el vesîlete
|
: bir vesile
|
el vesvâsi
|
: vesveseler
|
el vezne
|
: tartı
|
el virdu
|
: yer
|
el vucûhu
|
: vechler, yüzler, kişiler
|
el vuhûşu
|
: vahşi hayvanlar
|
el vuskâ
|
: sağlam
|
el yahûdu
|
: yahudiler
|
el yahûdu
|
: yahudi
|
el yakdû
|
: kada etsinler, yerine getirsinler (gidersinler)
|
el yâkûtu
|
: yakut
|
el ya'meli
|
: yapsın, çalışsın, amel etsin
|
el yemmi
|
: deniz
|
el yestecîbû-lî
|
: onlar bana icabet etsinler
|
el yestecîbû-lî
|
: onlar bana icabet etsinler
|
el yetâmâ
|
: yetimlere
|
el yevme
|
: bugün, o gün
|
el yevme el âhıre
|
: ahiret günü (Allah'a ulaşma günü)
|
el yezûkû-hu
|
: onu tatsınlar
|
el yusrâ
|
: kolaylık, kolay
|
elâne
|
: şimdi
|
eleddu
|
: çok şiddetli, amansız, azılı düşman,
|
elfâfen
|
: birbirine sarmaş dolaş olmuş, içiçe
|
elfe
|
: bin (1000)
|
elfe senetin
|
: bin sene
|
elfev
|
: buldular
|
elfeynâ
|
: biz bulduk
|
elfi
|
: 1000 (bin)
|
elfin
|
: bin
|
elhaknâ
|
: ilhak ettik, dahil ettik, kattık
|
elhaktum
|
: siz ilhak ettiniz, dahil ettiniz
|
elhâ-kum (u)
|
: sizi oyaladı
|
elheme-hâ
|
: ona ilham etti
|
elif, lâm, mim, râ
|
: hurûfu mukattaa; mukattaa harfleridir. Kur'ân-ı Kerim'de bazı surelerin başında zikredilen özel (anlamlı) harflerdir.
|
elîmen
|
: acı: elîm, acıklı
|
elîmin
|
: acı
|
elîmun
|
: elîm, acı
|
elkâ
|
: ilka etti, ulaştırdı
|
elka eş şeytânu
|
: şeytan ilka eder, ulaştırır
|
elkâ-hâ
|
: ona ilka etti, gönderdi
|
elkâ-hu
|
: attı, koydu, sürdü
|
elkav
|
: atın
|
elkavû
|
: (attılar) cevap verdiler
|
elkıh
|
: at, bırak
|
elkı-hâ
|
: onu at
|
elkî-hi
|
: onu bırak, at
|
elkıyâ
|
: atın
|
elkıyâ-hu
|
: onu atın
|
elkû
|
: atın, bırakın
|
elkû-hu
|
: onu atın, ilka edin, sürün
|
ellâ
|
: doğrusu
|
ellâ
|
: olma: olmaz, yoktur
|
ellâ (en lâ) ta'budû
|
: kul olmamanız
|
ellâ ekûne
|
: ben olmam
|
ellâ havfun
|
: korku yoktur, olmaz
|
ellâ na'bude
|
: kul olmayalım
|
ellâ netevekkele
|
: tevekkül etmeyelim
|
ellâ nukâtile
|
: savaşmamamız
|
ellâ nu'mine
|
: îmân etmememiz için
|
ellâ ta'budû
|
: kulluk etmeyin, kul olmayın
|
ellâ ta'lû
|
: nasıl büyüklük taslarsınız, büyüklük taslamayın
|
ellâ tehâfû
|
: korkmayın
|
ellâ tektubû-hâ
|
: onu yazmamanız
|
ellâ tekûne (en lâ tekûne)
|
: senin olmaman
|
ellâ tertâbû
|
: şüphe etmemeniz
|
ellâ tettebia-ni
|
: niçin bana tâbî olmadın
|
ellâ tettehızû
|
: edinmeyin (diye)
|
ellâ tukâtilû
|
: savaşmazsınız
|
ellâ tukellime
|
: konuşmaman, konuşamaman
|
ellâ tukellime en nâse
|
: insanlarla konuşmaman
|
ellâ tunfikû
|
: infâk etmiyorsunuz
|
ellâ yec'ale
|
: kılmamak, yapmamak (vermemek)
|
ellâ yekûne
|
: olmaması
|
ellâ yekûnû
|
: (onların) olmaması
|
ellâ yerciu
|
: geri dönmüyor, cevap vermiyor
|
ellâ yescudû
|
: nasıl secde etmezler
|
ellâ yezzekkâ
|
: onun tezkiye olmamasında
|
ellâ yukîmâ
|
: ikame edememek, ayakta tutamamak, yerine getirememek
|
ellâtî
|
: ki onlar
|
ellâti dehaltum
|
: gerdeğe girdiğiniz (birleştiğiniz kadınlar)
|
ellâti fî hucûri-kum
|
: sizin hücrelerinizde, odalarınızda, himayenizde olanlar
|
ellâtî kattane
|
: kesenler (kadınlar)
|
ellatî lâ yercûne
|
: onlar ümit etmezler
|
ellen nec'ale
|
: bizim asla yapmayacağımızı, yapamayacağımızı
|
elletî
|
: ki o, o ki
|
elletî yed'ûne
|
: dua ettikleri (ki ona dua ederler)
|
ellezeyni
|
: onlar (ikisi)
|
ellezî
|
: ki o, o ...dır: o kimseler, onlar, o: ki onu
|
ellezî
|
: ki o, olan, yapan
|
ellezî (lillâhillezî) (li allâhi ellezî)
|
: ki o
|
ellezî ahrece
|
: çıkaran
|
ellezî âmene
|
: âmenû olan, îmân eden kimse
|
ellezî ihtelefû
|
: ihtilâfa düştükleri şey
|
ellezî irtedâ
|
: ki onu seçti, razı oldu, hoşnut oldu
|
ellezî işterâ-hu
|
: onu satın alan kişi
|
ellezî kefere
|
: inkâr eden kimseleri
|
ellezî lumtunne-nî
|
: beni kınadığınız kimse
|
ellezî necâ
|
: kurtulan kimse
|
ellezî neidu-hum
|
: onlara vaadettiğimizi
|
ellezî veffâ
|
: ahdini yerine getiren
|
ellezî yahtelifûne
|
: onlar ihtilâfa düşerler
|
ellezî yezkuru
|
: zikreden, söyleyen
|
ellezine
|
: o kimseler, onlar
|
ellezine
|
: onlar: o kimseler,
|
ellezîne âdeytum
|
: sizin düşman olduğunuz kimseler
|
ellezîne amenû
|
: Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|