: ikisinin erişmesini, ulaşmasını
|
en yec'ale
|
: kılması, yapması
|
en yec'alû-hu
|
: onu kılmak için (bırakmak için)
|
en yeda'ne
|
: çıkarmaları
|
en yedhulû-hâ
|
: oraya girmeleri
|
en yefkahû-hu
|
: onu fıkıh etmeleri, anlamaları
|
en yefruta
|
: ifrata kaçması, aşırı davranması
|
en yeftine-kum
|
: sizi fitnelemek, size kötülük etmek
|
en yehâfâ
|
: korkmaları
|
en yehdiye-nî
|
: beni hidayete erdirir, ulaştırır
|
en yehîfallâhu (yehîfe allâhu)
|
: Allah'ın taraf tutması
|
en yekberû
|
: büyüyor olmaları, büyümeleri, büyürler diye
|
en yekfurû
|
: inkâr etmeleri
|
en yektube
|
: yazmanız
|
en yektumne
|
: gizlemek
|
en ye'kule
|
: (bir şey)'i yemek
|
en yekûle
|
: söylemek, demek
|
en ye'kule-hu
|
: onu yemesi
|
en yekûlû
|
: demeleri, söylemeleri
|
en yekûne
|
: olması: olur, oluyor: olmak, olması
|
en yekunne
|
: olurlar
|
en yekûnû
|
: olurlar
|
en yemesse-ke
|
: sana dokunması
|
en yenfea-nâ
|
: bize faydası olur
|
en yenfea-nâ
|
: bize fayda verir, bize faydası olur
|
en yenkadda
|
: yıkılmak üzere
|
en yenkıha
|
: nikâh yapmak
|
en yenkıhne
|
: nikâhlamak
|
en yenkıhne
|
: nikâhlamak
|
en yerhame-kum
|
: size merhamet etmesi
|
en yeşâallâhu
|
: Allah dilerse
|
en yeşâallâhu(yeşâu allâhu)
|
: Allah'ın dilemesi
|
en yesbikû-nâ
|
: bizi geçmeleri
|
en yeşhede
|
: şahitlik etmesi
|
en yestefizze-hum
|
: onları tedirgin etmek (yerinden oynatmak, çıkarmak)
|
en yestekîme
|
: istikamet üzere olmak
|
en yestenkiha-hâ
|
: onu nikâh etmek ister
|
en yetefaddale
|
: üstün olmak, hükmetmek
|
en yetehâkemû
|
: muhakeme olmak
|
en yetemâssâ
|
: temas etmek, temas etmesi
|
en yeterâceâ
|
: dönmeleri
|
en ye'tîne
|
: gelmeleri, yapmaları
|
en ye'tiye bi
|
: getirmesi
|
en ye'tiye-hum(u)
|
: onlara gelmesi
|
en ye'tiye-kum
|
: size gelmesi
|
en ye'tiye-kumâ
|
: size (ikinize) gelmesi
|
en ye'tiye-nî
|
: bana getirir (bana getirmesi)
|
en yettavvefe
|
: tavaf etmek
|
en yettehıze
|
: edinmek, yapmak
|
en yettehızû
|
: edindiklerini
|
en ye'tû
|
: getirmek
|
en yetûbe aleykum
|
: sizin tövbenizi kabul etmek
|
en ye'tû-nî
|
: bana gelmeleri
|
en ye'zene
|
: izin vermesi
|
en yezzekkere
|
: tezekkür etmek
|
en yuammere
|
: ömürlendirilmek, ömürlendirilmesi
|
en yubdile-humâ
|
: onlara (o ikisi için) değiştirmesi
|
en yubeddile
|
: değiştirmesi
|
en yubeddilû
|
: değiştirmek
|
en yudayyifû humâ
|
: ikisini misafir etmek
|
en yudılle-hum
|
: onları dalâlete düşürmek, saptırmak
|
en yugviye-kum
|
: sizi azdırmayı
|
en yuhaffife
|
: hafifletmek
|
en yuhâta
|
: kuşatılmak, ihata edilmek
|
en yuhmedû
|
: övülmek, methedilmek
|
en yuhricâ-kum
|
: sizi çıkarmak
|
en yukdâ
|
: tamamlanması, kada edilmesi
|
en yukellime-hu
|
: onunla konuşması
|
en yukîmâ
|
: ikame etmek, ayakta tutmak, yerine getirmek
|
en yulkâ
|
: ilka edilmesi, ulaştırılması
|
en yumidde-kum
|
: size imdad etmesi, yardım etmesi
|
en yumille
|
: yazdırmaya
|
en yu'minû
|
: mü'min olmak
|
en yu'minû
|
: inanmak
|
en yunezzele
|
: indirilmek, indirilmesi
|
en yu'refne
|
: tanınmaları
|
en yurhika-humâ
|
: onları (o ikisini küfre ve tuğyana) sürüklemek
|
en yursile
|
: göndermesi
|
en yûsale
|
: ulaştırmak
|
en yuscene
|
: zindana atılmak
|
en yusîbe-kum
|
: size isabet ettirmesi
|
en yuşrake
|
: ortak, şirk koşmak
|
en yu'tâ
|
: verilmesi
|
en yutimme
|
: tamamlamak
|
en yut'imû-ni
|
: beni doyurup
|
en yu'tiye-hu allâhu
|
: Allah ona vermesi
|
en yu'tiye-ni
|
: bana vermesi
|
en yutrekû
|
: terkedilecek, bırakılacaklar
|
en yu'tû
|
: vermeleri
|
en yuzhire
|
: zahir olması, gözükmesi, ortaya çıkması: izin verilmek
|
en yuzkere
|
: zikredilmek
|
enâbe
|
: döndü, yöneldi
|
enâbe
|
: yöneldi
|
enallâhu (ene allâhu)
|
: ben Allah'ım
|
en'ame
|
: ni'met verdi, nimetlendirdi
|
en'ame allâhu
|
: Allah ni'metlendirdi
|
en'âme-kum
|
: sizin hayvanlarınız
|
en'âmen
|
: hayvanlar
|
en'âmen
|
: hayvanlar
|
en'âmi-kum
|
: sizin hayvanlarınız
|
en'amnâ
|
: ni'metlendirdik
|
en'amte
|
: sen ni'met verdin, ni'metlendirdin
|
en'amtu
|
: ben ni'metlendirdim
|
en'âmu-hum
|
: onların hayvanları
|
enbâu (nebe)
|
: haberler (haber)
|
enbee-hum
|
: onlara haber verdi, bildirdi
|
enbetet
|
: yetiştirdi (verdi)
|
enbetnâ
|
: nebat (bitki) yetiştirdik
|
enbi'-hum
|
: onlara haber ver, bildir
|
enbiû-nî
|
: bana haber verin
|
enbiyâe
|
: nebîler, peygamberler
|
encâhullâhu (encâhu allâhu)
|
: Allah onu kurtardı
|
enceynâ-hu
|
: onu kurtardık
|
enceynâ-kum
|
: biz sizi kurtardık
|
endâden
|
: eşler, dengi şeyler (putlar)
|
ene
|
: ben
|
ene allâhu
|
: Ben Allah'ım
|
ene yûsufu
|
: ben Yusuf'um
|
enebnâ
|
: yöneldik
|
enfaktum
|
: infâk ettiniz, verdiniz
|
enfeka
|
: infâk etti
|
enfikû
|
: infâk edin, Allah için harcayın
|
enfuse-hum
|
: onların nefsleri, nefsleri, kendileri
|
enfuse-kum
|
: sizin nesflerinizi (kendinizi)
|
enfusi-him
|
: onların nefsleri, kendileri, kendi nefsleri
|
enfusi-kum
|
: sizin nefsleriniz, kendiniz
|
enfusu-hum
|
: onların nefsleri
|
enfusu-kum
|
: nefsleriniz, canınız
|
enhâ-kum
|
: size yasakladım
|
enhâren
|
: nehirler
|
enhâru
|
: nehirler
|
enhârun
|
: nehirler
|
eni'budû allâhe (en u'budû)
|
: Allah'a kul olsunlar diye
|
eni'budûllâhe
|
: Allah'a kul olun
|
eni'budûllâhe (en i'budû allâhe)
|
: Allah'a kul olmak
|
enıkzifî-hi (en ikzıfî-hi) (kazefe)
|
: onu koymasını : (bıraktı, koydu)
|
eni'mel (en i'mel)
|
: yapman, yap
|
en-imşû
|
: yürümeniz, yürüyün
|
enişkurlî (en uşkur lî )
|
: bana şükretmen
|
enkada
|
: büktü, bükmüştü
|
enkâsen
|
: bükülmüş ipin tekrar çözülüp açılması
|
enkere
|
: en çirkin, en nekir olan
|
ennâ
|
: nasıl: olduğumuzu: biz ... olduk
|
ennâ (enne-nâ)
|
: gerçekten biz
|
ennâ hâzâ
|
: bu nasıl
|
ennâ leki hâzâ
|
: bu sana nasıl, nereden
|
ennâ yekûnu
|
: nasıl olur
|
ennâ yekûnu lî
|
: benim nasıl olur,
|
ennallâhe (enne allâhe)
|
: Allah'ın ..... olduğu, muhakkak
|
ennallâhellezî
|
: o Allah ki, onun olduğunu
|
enne
|
: olduğunu: Mescid-i Haram'dan
|
enne aleyhim
|
: onların üzerine olması
|
enne allâhe
|
: muhakkak Allah: Allah'ın ..... olduğunu
|
enne el arda
|
: arzın olduğu
|
enne el azâbe
|
: azabın olduğu
|
enne ellezîne
|
: muhakkak o kimseler, onlar
|
enne er resûle
|
: resûlün ... olduğuna
|
enne es semâvâti
|
: semaların olduğu
|
enne hu
|
: geçekten o
|
enne-hâ
|
: onun olduğunu
|
enne-hû
|
: muhakkak ki o
|
enne-hum
|
: onların olduğu: muhakkak ki onlar
|
enne-humâ
|
: onların ikisinin olduğu, olması
|
enne-ke
|
: senin olduğunu
|
enne-kum
|
: mutlaka siz, sizin olacağınız
|
enne-kum
|
: gerçekten siz
|
ennemâ
|
: olduğunu: fakat, olan şey
|
ennî
|
: muhakkak ki ben, benim olduğuma
|
en-nî ehluku
|
: ben gerçekten yaparım
|
ensâ-hum
|
: onlara unutturdu
|
ensâra allâhi
|
: Allah'ın yardımcıları
|
ensârî
|
: benim yardımcılarım
|
ensâru allâhi
|
: Allah'ın yardımcıları
|
enşee
|
: inşa etti, yarattı
|
enşee-hâ
|
: onu inşa etti, yaptı
|
enşe'nâ
|
: biz inşa ettik, yarattık
|
enşe'nâ
|
: biz yarattık
|
enşe'nâ
|
: biz inşa ettik, yarattık
|
enşe'nâ
|
: inşa ettik, oluşturduk
|
enşe'nâ hunne
|
: biz onları inşa ettik, yarattık
|
enşe'nâ-hu
|
: biz onu inşa ettik, şekillendirdik
|
enşera-hu
|
: onu diriltti
|
enşer-nâ
|
: yetiştirdik
|
enşe'tum
|
: yarattınız
|
ensev-kum
|
: size unutturdu
|
ensıtû
|
: susun, dinleyin
|
ensuzû
|
: kalkıp kenara çekilin, kalkın
|
ensuzû
|
: kalkıp kenara çekilin, kalkın
|
entaka
|
: konuşturdu
|