|
|
səhifə | 17/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
: yörünge üzerinde dönen
el kurâ
|
: belde, ülke, ülkeler, ülke halkı
|
el kurâ
|
: beldeler, ülkeler
|
el kur'âne
|
: Kur'ân'ı: Kur'ân
|
el kur'âni
|
: Kur'ân-ı Kerim
|
el kur'ânu
|
: Kur'ân-ı Kerim
|
el kurbâ
|
: yakınlığı olanlar, akrabalar
|
el kurelletî
|
: beldeler, ülkeler
|
el kurûne
|
: nesiller
|
el kurûni
|
: aynı zamanın insanları, nesiller
|
el kurûnu
|
: nesiller
|
el kuvâ
|
: kudretli, kuvvetli
|
el kuvvete
|
: kuvvet
|
el lagve
|
: boş söz
|
el lâinûne
|
: lânet ediciler
|
el lememe
|
: küçük günahlar
|
el leyl
|
: gece
|
el leyli
|
: gece
|
el leylu
|
: gece
|
el lu'lui
|
: inci
|
el lu'luu
|
: inci
|
el mâe
|
: su
|
el magdûbi
|
: gadap, öfke duyulanlar
|
el magdûbi
|
: gadap, öfke duyulanlar
|
el magribeyni
|
: iki batı
|
el magsiyyi aleyhi
|
: üzerine baygınlık çökmüş
|
el mâhidûne
|
: döşeyen, düzenleyen, düzenleyici.
|
el mâkirîne
|
: hile yapanlar, tuzak kuranlar
|
el mâle el mâlu
|
: mal
|
el ma'lûmi
|
: bilinen
|
el ma'mûri
|
: imar edilmiş, mamur
|
el marîdı
|
: hasta
|
el ma'rûfi
|
: ma'rûf
|
el masîru
|
: dönüş, ulaşma, ulaşılan makam
|
el masîru
|
: varış yeri, ulaşılacak yer, ulaşılan yer
|
el masîru
|
: masîr, varış, ulaşma, seyr-i sülûk
|
el masîru
|
: varış yeri
|
el maşrıkı
|
: doğu
|
el maşrıkı
|
: doğu
|
el mâu
|
: su
|
el maûne
|
: zekât ve yardımlaşma
|
el meâbi
|
: sığınılacak yer, sığınak
|
el mebsûsi
|
: dağılmış
|
el mecîdi
|
: şerefli, üstün
|
el mecîdu
|
: Mecid'dir, çok yüce ve şereflidir
|
el medînete
|
: şehir
|
el medîneti
|
: şehir
|
el mehâdû
|
: doğum sancısı
|
el mekîdûne
|
: tuzağa düşenler
|
el meknûni
|
: saklı
|
el mekru
|
: hile
|
el melâikete
|
: melekler
|
el melâiketi
|
: melekler
|
el melâiketu
|
: melekler
|
el melee
|
: (kavmin) ileri gelenleri
|
el melei
|
: ileri gelenleri, eşrafı
|
el meleil a'lâ
|
: Melei A'lâ, yüce, şerefli topluluk
|
el meleu
|
: halk, eşraf, ileri gelenler
|
el meliki
|
: malik, mülkün sahibi, söz sahibi
|
el meliku
|
: hükümdar, düzenleyen ve idare eden, melik olan
|
el meliku'tûnî
|
: melik (hükümdar) "bana getirin"
|
el mel'ûnete
|
: lânetlenmiş
|
el menfuşi
|
: etrafa saçılmış
|
el menne
|
: kudret helvası
|
el mensûrûne
|
: yardım edilenler
|
el menûni
(reybe el menûni)
|
: zaman : (zamanın musîbetinin ansızın gelmesi)
|
el mer'â
|
: mera, yeşillikler
|
el merâdıa
|
: süt anneler
|
el merfûdu
|
: verilen bağış, bahşiş
|
el merfûi
|
: yükseltilmiş
|
el mer'i
|
: erkek
|
el mervete
|
: Mekke'de Merve
|
el meş'ari el harâmi
|
: Meş'aril Haram, Arafat'tan dönüş
|
el meşârıkı
|
: şarklar, doğular
|
el mescide
|
: mescid
|
el mescidi el harâmi
|
: Mescid-i Haram
|
el mescûri
|
: dolmuş, dolu olan, hapsedilmiş (yayılması önlenmiş)
|
el meselu
|
: misal, durum, özellik
|
el meselu el â'lâ
|
: âlâ, yüce olma durumu
|
el meş'emeti
|
: uğursuzluk, amel defteri (hayat filmi) solundan verilenler
|
el meşhûni
|
: dolu
|
el mesîhu
|
: Mesih ( Hz.İsa)
|
el mesîhu îsebnu meryeme
|
: Mesih Meryemoğlu İsa
|
el meskenetu
|
: miskinlik
|
el meşrikayni
|
: iki doğu
|
el meşrıkı
|
: şark, doğu
|
el meşrıku
|
: doğu
|
el mesulâtu (mesuletun)
|
: cezalar (ceza)
|
el metînu
|
: metin, sağlam, güçlü
|
el me'vâ
|
: barınma yeri, barınacak yer
|
el mevâliye
|
: yakınlar (velâyet sahibi olanlar, benim soyumdan gelenler)
|
el mevâzîne
|
: mizanlar
|
el mevcu
|
: dalga(lar)
|
el meveddete
|
: sevgi, muhabbet, dostluk
|
el mevlâ
|
: mevlâ, dost, yardımcı
|
el mevlûdi lehu
|
: onun için doğurulmuş olan (baba)
|
el mevlûdi lehu
|
: onun için doğurulmuş olan (baba)
|
el mevrûdu
|
: vardıkları yer, girdikleri yer
|
el mevt (mevti)
|
: ölüm
|
el mevtâ
|
: ölü: ölüler
|
el mevte
|
: ölüm
|
el mevtete
|
: ölmek, ölüm
|
el mevti
|
: ölüm
|
el mevtu
|
: ölüm
|
el mev'ûdetu
|
: diri olarak toprağa gömülen kız çocuğu
|
el mev'ûdi
|
: vadedilen
|
el meyli
|
: meyil, sevgi, ilgi
|
el meymeneti
|
: meymene, bereket, saadet, amel defteri (hayat filmi) sağından verilenler
|
el meytete
|
: ölü (hayvan)
|
el meytetu
|
: ölü
|
el meyyite
|
: ölü
|
el mîâde
|
: vaadedilen, vaad
|
el mîâde
|
: vaad edilen, vaad edilen şey
|
el mihâdu
|
: yatak, döşek
|
el mihâli
|
: mukavemet edilemeyen, dayanılmaz, karşı koyulmaz
|
el mihrâbe
|
: mihrab, ibadet edilen yer
|
el mikyâle
|
: ölçek
|
el milleti
|
: millet, toplum, dîn
|
el misâka
|
: misaki
|
el mısbâhu
|
: (o) misbah, (o) lâmba
|
el miskîni
|
: miskin, yoksul, çalışmaya gücü olmayan
|
el mîzâne
|
: mizan, ölçü
|
el mîzâni
|
: mizan
|
el muallakati
|
: muallakta, boşlukta
|
el muavvikîne
|
: yardıma mani olanlar
|
el mubâreketi
|
: mübarek
|
el mubezzirîne
|
: savuranlar, israf edenler
|
el mubîni
|
: açıklanmış olan, apaçık
|
el mubînu
|
: apaçık, açıkça açıklayan, beyan eden
|
el mubtılûne
|
: bâtılı isteyenler
|
el mubtılûne
|
: bâtılda olanlar
|
el mucâhidîne
|
: mücahitler, Allah için savaşanlar
|
el mucîbûne
|
: icabet edilenler
|
el mucrimîne
|
: mücrimler, suçlular
|
el mudebbirâti
|
: tedbir edenler, idare edenler, emri yerine getirenler
|
el mudgate
|
: (bir çiğnem et görünümünde) mudga, cenin
|
el mudıfûne
|
: kat kat arttıranlar
|
el mudıllîne
|
: dalâlette bırakanlar
|
el mudtarra
|
: sıkıntı ve ihtiyaç içinde olan
|
el muflihûne
|
: felâha erenler, kurtuluşa erenler
|
el mufside
|
: fesat çıkaranlar
|
el mufsidîne
|
: fesat çıkaranlar, bozgunculuk yapanlar gibi,
|
el mufsidîne
|
: müfsitler, fesat çıkaranlar
|
el mufsidûne
|
: fesat çıkaranlar
|
el mugîrâti
|
: ansızın akın edenler
|
el muhâcirîne
|
: hicret edenler
|
el muhbitîne
|
: muhbitler, kalplerine ihbat konmuş olanlar
|
el muheyminu
|
: koruyup gözeten
|
el muhîni
|
: muhîn, alçaltıcı, aşağılayıcı
|
el muhîni
|
: alçaltıcı olan, zelil olan
|
el muhlesîne
|
: muhlis olanlar
|
el muhli
|
: erimiş maden (demir, bakır vs.)
|
el muhsanâti
|
: muhsin, iffetli, evli kadınlar
|
el muhsinîne
|
: muhsinler, ahsen olanlar (fizik vücudunu teslim edenler)
|
el muhtedi
|
: hidayete eren kişi (hidayete ermiştir)
|
el muhtedi
|
: hidayete ermiştir
|
el muhtedûne
|
: hidayete erenler
|
el muhteziri
|
: döküntü halinde, ufalanmış
|
el mukaddesi
|
: mukaddes, kutsal
|
el mûkadetu
|
: tutuşturulmuş
|
el mukâmeti
|
: o taktirde görevlendirin, gönderin
|
el mukantarati
|
: biriktirilmiş
|
el mukarrabûne
|
: mukarrebin olanlar, Rabbine yakın olanlar
|
el mukarrebûne
|
: mukarrip olanlar, Allah katında yüksek dereceye nail olmuş, Allah'a yaklaştırılmış kimseler
|
el mukassimâti
|
: sonra taksim edenlere
|
el mukezzibîne
|
: yalanlayanlar, tekzib edenler
|
el muksitîne
|
: adaletli olanlar, adaletle davrananlar
|
el mulke
|
: mülk, meliklik, hükümdarlık
|
el mulki
|
: melik, hükümdar
|
el mulku
|
: mülk, sahiplik, idare
|
el mulûke
|
: melikler, sultanlar, hükümdarlar
|
el mu'minâti
|
: mü'min kadınlar
|
el mu'minîne
|
: mü'minler erkekler
|
el mu'minîne ellezîne
|
: mü'minleri, o kimseler ki
|
el mû'minu
|
: mü'min, emin olunan, emniyet veren, îmân edilen
|
el mu'minûne
|
: mü'min erkekler, îmân edenler
|
el munâdi
|
: münadi, seslenen, çağıran
|
el munâfikâti
|
: münafık kadınlar
|
el munâfikîne
|
: münafıklar, nifak çıkaranlar
|
el munîri
|
: nurlandırıcı
|
el munkere
|
: münker, sıkıntı
|
el munkere
|
: kötülük, hayasızlık
|
el munşeâtu
|
: (yüksek) inşa edilmiş, büyük
|
el munşiûne
|
: inşa eden, yaratan, halkeden
|
el muntasirîne
|
: yardım edilenler, korunanlar
|
el muntehâ
|
: dönüş (son varış)
|
el munzarîne
|
: bekletilenler, tehir edilenler, mühlet verilenler
|
el munzilîne
|
: ağırlayanlar, ikram edenler
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|