|
|
səhifə | 16/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
el hamdu
|
: hamd, övgü, sena, manevî ni'metlere şükür
|
el hamdu li allâhi
|
: hamd Allah'a aittir, hamd Allah'adır, Allah'a mahsustur
|
el hamdulillâhillezî
|
: hamd Allah'adır, o ki
|
el hamîdu
|
: hamid, hamdedilen, övülmeye lâyık
|
el hâmilâti
|
: yüklenenler, taşıyanlar (bulutlar)
|
el hamîmi
|
: kaynar su
|
el hamîri
|
: merkep
|
el hamiyyete
|
: gayret, ihtimam, himaye, muhafaza etme duygusu
|
el hanâcire
|
: hançereler, boğazlar, gırtlaklar
|
el hannâsi
|
: gizlice vesvese veren
|
el harâmi
|
: hürmetli, yasak, haram
|
el harâmu
|
: hürmetli, yasak, haram
|
el harbu
|
: harp, savaş
|
el harîkı
|
: yakıcı
|
el harra
|
: sıcak
|
el harrâsûne
|
: yalancılar, (zan ile) yalan söyleyenler
|
el harse
|
: ekinler: ekin (tarla)
|
el harûru
|
: sıcaklıklar
|
el haseneti
|
: güzel (pozitif dereceler kazandıran)
|
el hasenetu
|
: hasenat, sevap, iyilik
|
el hasîdi
|
: hasat edilen, biçilen nebat
|
el hâsirîn
|
: hüsrana düşenler, hüsranda olanlar
|
el hâsirûne
|
: kendilerine yazık edenler, hüsranda olanlar (kazandıkları pozitif dereceler,
|
el hasmı
|
: hasım, davacı
|
el haşri
|
: toplama, sürgün etme
|
el hatabi
|
: odun
|
el hatfete
|
: kapmak, kaçmak
|
el havâriyyûne
|
: havariler
|
el havfi
|
: korku
|
el havfu
|
: korku
|
el hayâte
|
: hayatından: hayat
|
el hayâte ed dunyâ
|
: dünya hayatı: dünya hayatını
|
el hayâti
|
: hayat
|
el hayâti ed dunyâ
|
: dünya hayatı
|
el hayâtu
|
: hayat
|
el hayâtu ed dunyâ
|
: dünya hayatı
|
el hayevânu
|
: (gerçek) hayat
|
el hayrâti
|
: hayırlar
|
el hayri
|
: hayır, hayra ulaşma, daimî zikre ulaşma
|
el hayri
|
: hayır
|
el haytu
|
: iplik
|
el hayye
|
: diri, canlı
|
el hayyi
|
: hayy olan, hayatta olan
|
el hayyu
|
: hayy olan, diri olan, canlı olan
|
el hazene
|
: hüzün, gam
|
el hedyu
|
: kurban
|
el hevâ
|
: heva, heves, nefsin arzuları
|
el hevâ
|
: hevesler, nefsin istekleri
|
el hıcâreti
|
: taşlar
|
el hikmete
|
: hikmet
|
el himâri
|
: merkep
|
el hîmi
|
: üzerine binilmeyen hasta deve
|
el hınsi
|
: günah, yeminden dönme, sözünden dönme (inkâr etme, şirk)
|
el hınzîri
|
: domuz
|
el hisâbi
|
: hesap
|
el hisâbu
|
: hesap
|
el hısâmi
|
: hasım, düşman
|
el hısâmi
|
: hasım, düşman
|
el hıtâbi
|
: konuşma, hitap, söylenen söz
|
el hiyâmi
|
: otağlar, özel çadırlar, özel mekânlar
|
el hıyaratu
|
: tercih, seçim
|
el hıyeretu
|
: seçme, tercih
|
el hızbeyni
|
: iki topluluk
|
el hızye
|
: zillet, rezillik, horlanma ve aşağılanma
|
el hızye
|
: alçaklık, rezillik
|
el hizyi
|
: alçaklık, zillet
|
el hubuki
|
: sağlam, kıvrımlı (spiralimsi), iç içe dairesel (sarmal), yörüngesel, kıvrılarak ilerleyen, yollar
|
el hucurâti
|
: odalar
|
el hudâ
|
: hidayet
|
el hudhude
|
: Hüdhüd (kuşu)
|
el hukmu
|
: hüküm
|
el hulde
|
: halidin, ebedî, ölümsüz
|
el huldi
|
: halid olan, ebedî olan
|
el huldilletî (huldi elletî )
|
: halidin olan, ebedî olan ki o
|
el huletâi
|
: ortaklar
|
el hulkûme
|
: boğaz, gırtlak
|
el hulûdi
|
: ebedîlik
|
el hulume
|
: bulûğ çağına, erginliğe
|
el hûni
|
: zillet, aşağılık
|
el hurru
|
: hür
|
el hurûcu
|
: çıkış
|
el husnâ
|
: en güzel güzellikler, Allah'ın Zat'ı ve cennetler: en güzeli
|
el husrânu
|
: hüsran
|
el hutameti
|
: hutame
|
el hûte
|
: balığı
|
el hûtu
|
: balık
|
el icle
|
: buzağı
|
el iddete
|
: müddet, sayı, adet tamamlama
|
el ihsâni
|
: ihsan
|
el ikâbi
|
: ikab, ceza
|
el ılmu
|
: ilim, bilgi
|
el imâdi
|
: sütunlar
|
el îmâne
|
: îmân
|
el îmâni
|
: îmân
|
el îmânu
|
: îmân
|
el incîle
|
: İncil
|
el insâne
|
: insan
|
el insâne
|
: helal kılındı
|
el insâne el insânu
|
: insan
|
el insâni
|
: insan
|
el insânu
|
: insan
|
el îru
|
: kafile
|
el ışâi
|
: yatsı
|
el ışâru
|
: yüklü develer, kıymetli mallar, servetler, evler, saraylar
|
el islâmi
|
: İslâm (Allah'a) teslim
|
el ismi
|
: günah
|
el ismu
|
: isim
|
el izâme
|
: kemik: kemikler
|
el izzete
|
: izzet, şeref
|
el izzeti
|
: izzet
|
el izzetu
|
: izzet, üstünlük, güç
|
el kadîmi
|
: eski (kurumuş)
|
el kadîmi
|
: eski
|
el kadîru
|
: kaadir olan, gücü yeten
|
el kadri
|
: kadir
|
el kâfirîne
|
: kâfirler: sizi kurtarır
|
el kâfiru
|
: kâfir
|
el kâfirûne
|
: inkâr edenler, kâfirler
|
el kahhâri
|
: kahhar olan, kahretmeye gücü yeten
|
el kahhâru
|
: kahhar olan, en kuvvetli olan, herşeye gücü yeten
|
el kâidîne
|
: oturanlar
|
el kamere
|
: kamer, ay
|
el kameru
|
: ay
|
el kânia
|
: kanaatkâr olan, istemeyen
|
el karâru
|
: karar yeri, yerleşme mekânı, karar kılınan yer
|
el karhu
|
: yara
|
el kâriatu
|
: kâria, korkunç ve dehşet verici çarpan bir felâket
|
el karînu
|
: yakınlık (dostluk, arkadaşlık)
|
el karyete
|
: karye (kasabadan küçük yerleşim birimi)
|
el karyeteyni
|
: iki belde
|
el karyeti
|
: karye, şehir, kasaba
|
el karyeti
|
: ülke, karye, belde
|
el kasasa
|
: hikâye
|
el kasasu el hakku
|
: hak kısas, gerçek olay
|
el kâsiyeti
|
: kasiyet, katılaşma
|
el katli
|
: katil, öldürülme
|
el katlu
|
: katl, ölüm
|
el kavâide
|
: temeller
|
el kaviyyu
|
: güçlüdür, kuvvetlidir, kavidir
|
el kavle
|
: söz, lâf
|
el kavlu
|
: söz
|
el kavm el mucrimîne
|
: mücrimler kavmi, günahkârlar topluluğu
|
el kavme
|
: kavim, topluluk
|
el kavme el kâfirîne
|
: kâfir kavim
|
el kavme ez zâlimîne
|
: zalimler kavmi
|
el kavmi
|
: kavim, topluluk
|
el kavmi ez zâlimîne
|
: zalimler kavmi
|
el kavmu el kâfirûne
|
: kâfirler kavmi (onu inkâr edenler topluluğu)
|
el kayyimeti
|
: kayyum
|
el kayyûmu
|
: kayyum olan, zatı ile daimî, bâki olan, herşeyi (kâinatı) idare eden
|
el kâzibûne
|
: yalan söyleyenler, yalancılar
|
el kebîri
|
: çok büyük
|
el kebîru
|
: kebir, çok büyük
|
el kefûre
|
: kâfirler, inkârda ileri gidenler
|
el kelime
|
: kelime
|
el kelimu
|
: söz, kelime
|
el kerbi el azîmi (kerbil azîm)
|
: büyük üzüntü
|
el kerîmi
|
: kerim
|
el kerîmu
|
: kerim, şerefli
|
el kerrete
|
: tekrar
|
el kevâfiri
|
: kâfirler (kâfir kadınlar)
|
el kevâkibi el kevâkibu
|
: yıldızlar
|
el kevsere
|
: kevser
|
el keyle
|
: ölçü: ölçek
|
el kezibe
|
: yalan söyledi
|
el kezzâbu
|
: çok yalan söyleyen, yalancı
|
el kibere
|
: yaşlılık
|
el kiberi
|
: ihtiyarlık
|
el kiberu
|
: yaşlılık, ihtiyarlık
|
el kıblete
|
: kıble
|
el kısâsu
|
: kısas, eşit olarak misilleme
|
el kısmete
|
: paylaştırma, taksim
|
el kısta
|
: adalet
|
el kıstı
|
: adalet
|
el kitâbe
|
: kitap: kitabı
|
el kitâbe
|
: yazılı antlaşma, mukatebe
|
el kitâbe
|
: fayda verir
|
el kitâbi el mubîni
|
: açıklanmış, beyan edilmiş kitap
|
el kitâbu
|
: onu görürsünüz
|
el kitâbu
|
: kitap (kitapta yazılı olan)
|
el kıtâle
|
: savaş
|
el kıtri
|
: erimiş bakır madeni
|
el kubrâ
|
: büyük
|
el kubûri
|
: kabirler
|
el kubûru
|
: kabirler
|
el kuddûsi
|
: bütün noksan sıfatlardan uzak, münezzeh, mukaddes
|
el kuddûsu
|
: mukaddes olan
|
el kuffâre
|
: (tohumu toprakla) örtenler, çiftçiler, ekinciler
|
el kuffâru
|
: kâfirler
|
el kufra
|
: küfür
|
el kufre
|
: küfür, inkâr etme
|
el kulûbi
|
: kalpler
|
el kunnesi
|
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|