Omurgaya Binen Yükler
Omurgaya binen yükler, başta vücut ağırlığı olmak üzere, kas aktivitesi, ligamentlerin pasif
gerginliği ve yerçekimini de içeren dış kuvvetlerdir. Normal anatomik postürde hareket
segmentinin maruz kaldığı yükün iki kaynağı vardır. Bunlardan biri hareket segmentinin
üzerinde kalan vücut kısımlarının ağırlığına bağlı direkt kompresif yüktür. İkincisi
desteklenen bu kütlenin ağırlık merkezinin omurganın önünde olmasına bağlı olarak
hareket segmentinde meydana gelen büyük bir fleksiyon momentidir. Bu moment
ligamentlerin ve sırt kaslarının kuvvetleri ile dengelenir (9).
Lomber disk içi basınç ölçümü, omurgaya binen yükün indirekt bir göstergesi olarak
kullanılmıştır. Gevşek ayakta dik durma pozisyonunda in vivo disk içi basınç, ölçüm
seviyesinin üzerindeki gövde ağırlığı, hareket segmentine etkiyen kas aktiviteleri ve diskin
intrensek basıncının sonucudur. 70 kg ağırlığında birisi için disk basıncına göre hesaplanan
3. lomber disk yükü 70 kg’dır. Ölçüm seviyesinin üzerindeki vücut ağırlığı total ağırlığın
yaklaşık %60 ı olduğuna göre, diske binen yük gövde ağırlığının yaklaşık iki katıdır.
Üçüncü lomber diskle yapılan çalışmalarda, disk üzerindeki yükün oturmakla arttığı,
ayaktayken azaldığı ve supin pozisyonda en az olduğu sonucuna varılmıştır. Oturan bir
kişide bu yük 100–175 kg arasındayken, ayakta duran bir kişide 90–120 kg arasındadır (10,
11, 12).
17
Omurgaya binen yükler, rölatif izometrik gövde dirençleri kullanılarak ölçülmeye
çalışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda omurgaya binen kompresif yükün gövdenin
ekstansiyonu sırasında en yüksek (225 kg) olduğu görülmüştür. Sağlıklı insanlarla sırt
ağrılı insanların gövde direnci karşılaştırıldığında, sırt ağrılı insanlarda gövde direncinin
sağlıklı insanların % 60 ı kadar olduğu bulunmuştur (6).
Omurganın Kinematiği
Omurga kinematiği, hareket genişliği (ROM) ve hareket kalıplarını incelemekle birlikte,
patolojik ve fizyolojik durumlarda spinal segmentlerin hareketlerini karşılaştırmaktadır.
Hareketin genişliği (ROM): Belirli bir statik düzen içinde dik duran omurga, kurallara
bağlı olarak bir düzen içinde hareket eder. Omurganın hareketi, tüm omurganın hareket
birimlerinin ortaklaşa katılımıyla gerçekleştirilir.
Hareketler, kasların kinetik aktivitesi ve yer çekimi güçlerinin kaslar üzerine etkisiyle
oluşur. Tüm hareketler, proprioseptif sistemin biofeed-back mekanizmasıyla koordine ve
kontrol edilir.
Her fonksiyonel ünitenin hareketi, intervertebral disk, vertebranın yük taşıyan ön bölümü
ve arka bölümdeki nöral ark ve fasetlerin katılımıyla meydana gelir. Hareket, tendonlar,
fasyalar ve eklem kapsülünce kısıtlanır (2).
Omurganın bölgelere göre kinematiği incelenecek olursa:
1. Servikal omurga: Servikal omurganın hareketi iki ayrı şekilde incelenebilir:
a. Kafanın boyuna göre hareketi
b. Kafanın gövdeye göre hareketi
Kafanın boyuna göre hareketi üst seviyedeki atlantooksipital ve atlantoaksiyal eklemlerle
yapılır. Total servikal ekstansiyonda ise başın gövdeye göre hareketi vardır.
Servikal aksiyal rotasyon, atlantooksipital eklemdeki anatomik yapı ile sınırlandırılır.
Servikal omurganın aksiyal rotasyonlarının % 50 si atlantoaksiyal eklemde oluşur. Alt
servikal omurgada, fleksiyon-ekstansiyon için hareket genişliği en fazla C5-C6 arası
eklemdedir.
18
Ekstansiyon kapasitesi fleksiyon kapasitesinin yaklaşık dört katıdır. Lateral fleksiyon ve
aksiyal rotasyon kapasitesi aşağı inildikçe azalır. En mobil segment C3-C5 arasıdır. Alt
servikal kolumna vertebralisin, fleksiyon ve ekstansiyon genişliği 100–110 derece
arasındadır. Başın servikal omurlar üzerindeki hareket genişliği 20–30 derecedir. Total
olarak ortalama 130 derecelik hareket genişliği vardır. Ölçmesi zor olmakla birlikte
servikal rotasyon 80–90 derece arasındadır. Lateral fleksiyon 45 derece olarak ölçülmüştür
(2).
2. Torakal omurga: Fleksiyon–ekstansiyon kapasitesi lomber bölgeye doğru indikçe
artarken, aksiyal rotasyon azalır. Ortalama olarak fleksiyon ve ekstansiyon üst torakal
bölge için 4, orta torakal bölge için 6, en alt iki torakal segmentte ise 12 derecedir.
Rotasyon en çok üst torakal segmentlerde izlenir ve ortalama 9 derecedir. Bu hareket
genişliği alt bölgelere inildikçe progresif olarak azalır. Lateral fleksiyon ise en geniş olarak
alt torakal bölgede izlenir ve yaklaşık 9 dereceye ulaşır (4).
3.
Lomber omurga: Omurganın lomber bölgesinin hareket kapasitesi oldukça
gelişmiştir. Lomber fleksiyon-ekstansiyon kapasitesi torakalden sakral bölgeye
gidildikçe artış gösterirken, aksiyal rotasyon ve lateral fleksiyon kapasiteleri
vertebral seviyeden bağımsızdır. Lomber bölgede eklem en çok fleksiyon ve
ekstansiyonda hareketlidir. Lomber eklemlerin lateral fleksiyon kapasitesi, aksiyal
rotasyonun kapasitesinin 3–4 katı kadardır.
Lomber bölgede her ünitenin fleksiyon derecesi yaşa bağlı olarak değişiklik gösterir. 2–13
yaşlarında fleksiyon kapasitesi maksimum iken, artan yaşla beraber azalmaktadır. Toplam
fleksiyon ve ekstansiyon kapasitesi L4-L5 aralığında en fazlayken, üst segmentlere
çıkıldıkça bu oran azalır. Lomber fleksiyonun ise %60–75 i L5-S1 aralığında
gerçekleşirken, %20–25 i L4-L5 aralığında, geri kalan %5-10’u da diğer segmentlerde
oluşmaktadır (2).
2.3.OMURGA VE POSTÜR İLİŞKİSİ
Omurga; ligamentler, kapsüller ve kaslar gibi yumuşak dokulardan oluşan destek düzeniyle
dik durur. Kasların düzgün postürün korunmasında rolü azdır ve müsküler aktivite için
gerekli enerji de minimaldir. Ligament desteği de enerjisiz gerçekleşir. Ligamentler
19
fizyolojik sınırları üzerinde zorlandıklarında, kaslar devreye girerek ligamentlerin daha
fazla zorlanmalarını önler. Doğru postür için ligament ve kasların dengede olması gerekir.
Bozuk postürdeki denge bozukluğu yorgunluğa, iskelette asimetriye ve nosiseptif
uyarılarla ağrıya yol açar. Anormal postürü korumak için kaslar aşırı gerilirler. Zamanla
spazm ve ağrı ortaya çıkar. Doğru postürle her vücut bölümüne ağırlık dağılır, şok absorbe
edilir, hareket açıklığı korunup, stabilite ve mobilite için gerekli hareketler bağımsız
kontrol edilir (13, 14).
Erekt postür, lomber kurveyi koruyan veya artıran postürdür. Apofizyal eklemler omurgayı
sabit tutarak postürün muhafazısına katkıda bulunurlar. Diskleri aşırı fleksiyondan ve
aksiyel rotasyondan korurlar. Postür değişmelerine rağmen koparıcı ve baskılayıcı güce
dirençte major rol de oynarlar. Kompresif gücün %16 sına direnç gösterirler. Disk
alışılmamış derecede dar ve dejenere ise fasetler yakın pozisyona gelebilirler ve omurga
üzerine gelen kompresif gücün %70 den fazlasına direnç gösterebilirler. Bu gibi vakalarda
faset eklemler büyük osteoartrozik değişiklikler gösterirler (15).
Fleksiyon postüründe faset eklemler koparıcı güce dirençlidir. Fakat bu kez intervertebral
kompresif güce karşı koymada hiçbir rol oynamazlar. Eklem yüzeyleri arasındaki stres
erekt postürdekinden azdır ve eklemin orta ve üst parçasında yoğunlaşır.
İntervertebral diskler ve vertebra gövdeleri, lomber omurganın ana ağırlık taşıyan
bölümünü oluştururlar. Postür değişikliğiyle omurgaya uygulanan yükler, bu sütunun
direncini etkiler.
Omurgaya aksiyel kompresyonel kuvvet uygulandığı zaman disk yassılaşır ve diskin
internal basıncı artar. Vertikal kuvvet anulus liflerine yatay kuvvet haline çevrilerek iletilir.
Nükleus pulpozus hidrolik şok absorban rol, anulus fibrozus elastik şok absorban rol oynar
(15, 16).
Ekstansiyonda intervertebral aralık arkada daralırken, nükleus öne doğru hareket eder.
Anulusun ön liflerine basınç yaparak onları gerer ve üst vertebrayı normal duruma gelmeye
zorlar. Fleksiyonda ise bunun aksi olur. Nükleus ve anulusun bu uyumlu işlevi ile omurga
kendi kendini stabilize eder.
20
Vücudun yerçekimi merkezi lomber omurganın önünde yer alır. Bu nedenle dengenin
sürdürülebilmesi için dorsolomber ekstansör kaslarda minimal kontraksiyon olur. Gövde
kaslarının aktivitesi omurgayı stabilize etmekte ve onu fleksiyondan korumakta önemli
role sahiptir. Aşikar olarak stabilite için kaslara olan ihtiyaç, omurga vertikal iken en az,
horizontal iken en fazladır. Bu sandalye arkalıklarının daha dik yapıldığı zaman sırt
kaslarının aktivitesinin neden azaldığını açıklar (16, 17, 18).
Omurganın birbiriyle ilişkili dört major fonksiyonu vardır:
1.Destek
2.Mobilite
3.Koruma
4.Kontrol (17).
Omurga, iç organlara, üst ve alt extremitelere ve başa yapışarak bir destek yapısı olarak
fonksiyon görür. Mobil özelliğiyle birçok günlük yaşam aktivitesinde fiziki görev alır,
fakat bu durum omurganın yapısını zorlar. Omurga rijid bir yapıda değildir; intervertebral
diskler ile fleksibl bir yapı kazanmaktadır. Lomber omurganın en geniş hareketi fleksiyon
ve ekstansiyondur. Diğer hareketleri lateral fleksiyon ve rotasyonlardır.
Her bir segmentin hareketi aktif olarak kaslar tarafından, pasif olarak ligamentler
tarafından kontrol edilir. Bu yumuşak doku kontrol elemanları direkt olarak vertebra
korpusuna, laminaya, kemik çıkıntılara ve pelvise yapışır. Bu elemanlar omurgayı bir
kablo kılıfı gibi desteklerler.
Omurganın dik şeklinin korunması ve düzgün postür için omurganın sakrum üzerinde belli
bir açıyla desteklenmesi gerekir. Lumbosakral açı, pelvisin rotasyonuna bağlıdır ve
omurganın üzerine oturduğu temeli korur. Lomber lordoz anterior longitudinal ligamentin
gerilmesi ve faset eklemler üzerine hafifce yük binmesi ile sağlanmaktadır. Lomber bölge,
kalça ve dizlerdeki ligamentler bu bölgenin desteklenmesini üstlenirken; ligamentlerde
yetmezlik durumunda bunlardan beyine gelen feedback, postüral desteğin ligamentlerden
kaslara kaymasına yol açar. Bu nedenle lomber lordozda azalma ile diz ve kalçada
fleksiyon görülür. Böyle bir durumda, aslında ligamentöz olan postürün enerji sarfı artar
(17, 18, 19).
21
Omurga ile alt extremite arasında pozisyonel bir ilişki vardır. Toraksın öne fleksiyonu ile
kalçada geriye kayma olmaktadır. Sağlıklı ve yaşlı kimselerde spinal kurve ile ilgili yapılan
çalışmalarda dizlerde fleksiyon kontraktürü olmamasına rağmen, dizlerin bükülerek ayakta
durulduğu görülmüştür (20, 21).
Salınan sakrum üzerinde dik duran omurga, yalnız sagital düzeyde rotasyon yapabilir.
Pelvisin rotasyonuna, omurganın fizyolojik eğrilikleri de katılır. Doğrudan doğruya
omurganın üzerine oturan baş, tüm omurga tarafından desteklenir. Baş normal omurgada,
boyun ve baş kaslarınca minimal enerji harcanmasıyla taşınır.
Vücudun vertikal aksı; eksternal meatus, odontoid proses, kalça eklemi merkezinin biraz
arkası, diz merkezinin biraz önü ve lateral malleollerin çok az önünden geçer. Bu durumda
vücut ağırlığı kalça eklemine ekstansiyon, diz eklemine ekstansiyon ve ayak bileği
eklemine dorsifleksiyon yaptırma eğilimindedir. Vücut bölümleri vertikal akstan ya hiç
sapmamalı ya da minimal sapma göstermelidir. Bu şekilde başın gövde ve pelvis üzerinde
dik tutulması minimal kas kasılması ile mümkün olabilir (19, 22, 23, 24, 25).
Üst üste duran fonksiyonel ünitelerden oluşan omurga, günlük kinetik aktivitenin temel
ögesidir ve dik bir pozisyonda durmalıdır. Bu dik duruş ağrısızdır. Ayrıca yapılan
çalışmalar, düzgün postürde erektör kasların aktif olmadığını göstermiştir. Baş ağırlık
merkezinin önüne kaydığında, bel erektör kaslarında aktivite çok azdır. EMG verilerinde
de müsküler aktivite görülmez. Bu bulgular, omurganın eforsuz dik durduğunu gösteriyor.
Vücut ağırlık merkezinden sağa, sola kaydığında, nöromüsküler aktivitede ani yükselmeler
olur. Bunun nedeni düzeltme refleksleridir (10, 1). Eforsuz normal postürü sağlayan
ögeler:
1. Komşu omur gövdelerini birbirinden ayıran disk içi basınç
2. Derin ve yüzeyel anüler liflerdeki gerginlik
3. Ön ve arka uzun ligamentlerin gerginliği
4. Pelvis: Pelvis kalçaların iliopektineal ve dizlerin popliteal Ligamentler
yanısıra, gastroknemius ve soleus kaslarının sürekli kasılmasıyla desteklenir
(1).
22
2.2. POSTÜR
2.2.1.
Postürün Tanımı
Postür, vücudun her kısmının, kendisine bitişik segmente ve bütün vücuda oranla en uygun
pozisyonda yerleştirilmesidir. Bir başka deyişle, vücudun her hareketinde eklemlerin aldığı
pozisyonların birleşimi de postür olarak tanımlanmaktadır. Vücut, kas aktivitesi sırasında
Ligamentlern desteği ile stabilite sağlamak veya bir harekete temel teşkil etmek için,
birçok kasın uyumlu çalışması sonucunda düzgün bir duruş elde eder (26).
Postür, basit anlamda vücut kısımlarının pozisyonu veya dizilimi (27), sözlük anlamı
olarak da farklı vücut kısımlarının göreceli düzenidir. Postür statik veya dinamiktir (4).
Statik postür, hareketsiz bir postürdür. Kasların, eklemleri stabilize etmeleri için statik
(izometrik) olarak kasılmalarını ve yerçekimine karşı koymalarını gerektirir. Dinamik
postür herhangi bir harekete temel teşkil etmek için gereklidir. Yapılan hareketin sonucu
olarak devamlı değişen çevre şartlarına göre, uyum sağlamaya çalışan aktif bir postürdür
(26). Özetle statik postür oturma, ayakta durma, yatma sırasındaki postürdür. Dinamik
postür hareketler sırasındaki vücut pozisyonlarıdır (4).
Anatomik yapı ile beraber, oturma, çömelme, diz çökme, ayakta durma, bağdaş kurma gibi
kültürel farklılıklar da postür üzerinde belirleyici olabilir. Dolayısıyle giyinme, ev döşeme
tarzı, meslek edinme kişilere göre farklı özellikler gösterdiği gibi, postürel farklılıklar da
doğal olarak görülebilir. Tüm dünyada standart kabul edilen duruş; ellerin yanlarda
sallandığı önde veya arkada birleştirildiği ayakta durma postürüdür. İnsanların dörtte biri iş
veya istirahat halinde oturmaktadır. Bu şekilde gövde ağırlığı ayak, bacak ve sırt
kaslarından kalkmış olmaktadır.
Mısır ve Mezopotamya’ da 5000 yıl önce sandalye, tabure vb. kullanılıyordu. Çinliler 2000
yıl önce sandalyeye oturmaya başladılar. Orta Doğu, Kuzey Afrika ve İslam kültürleri yere
oturmayı tercih etmektedir. Yere çömelme durumunda iş yapma veya istirahat postürü
Asya, Afrika ve Güney Amerikada milyonlarca insan tarafından benimsenmiştir. “Türk ya
da terzi oturuşu” denen bağdaş kurma Orta Doğu, Hindistan ve Asyada yaygındır. Bacak
bacak üstüne atarak oturma ya da bacakları arkaya kıvırarak oturma şekilleri günümüzde
yaygınlaşmıştır (1, 25).
23
Postür, psişik durumdan da etkilenir. Hatta postür psişik durumun somatizasyonu olarak
düşünülebilir. Hissettiğimiz biçimde ayakta durur ya da hareket ederiz. Postürümüz ya da
davranışlarımız, o anki içdünyamızı yansıtır. Başka bir yorumla postür tüm yönleriyle
vücudun dilidir.
Postüral incelemede ayakta durma, oturma, çalışma ve yürüme dikkate alınmalıdır. Bu
durumlar ekstremitelerin fonksiyonlarını etkiler ve duygu durumunu yansıtır. Öğrenilmiş
nöromüsküler mekanizmalar duygulardan olumlu ya da olumsuz etkilendiklerinden bu
değişiklikler postürde kendini gösterir (1, 25).
2.2.2. İyi Postür (Standart Postür)
Fizyolojik ve biyomekanik yönden iyi postür, minimum çaba ile vücutta maksimum
yeterliliği sağlayan duruştur. Ayrıca vücudun görünüşü güzel, duruş ve dengesi iyi,
eklemler üzerindeki zorlanması az, organların yeterli ve düzgün çalışabilmelerini sağlayan,
kişinin kendisini yormadan gevşek olarak aldığı postür olarak da tanımlanabilir.
Postür, kişinin vücut tipine, ırk, milliyet, zamanın modası, cinsiyet, meslek ve uğraşıya
göre değişiklik gösterir. Postürün elde edilmesi, ayarlanması ve devam ettirilmesi için
gerekli mekanizmalar sağlam olduğu sürece, standart postür sağlanabilir.
Kişinin psikolojik durumunun iyi olması, iyi hijyen şartları, normal uyku, iyi beslenme,
mümkün olduğunca açık ve temiz havada egzersizler yapma, kasların ve postüral
reflekslerin gelişimine etki eden temel faktörlerdir. Emosyonel durumun bütün sinir
sistemine etkisi vardır. Bu durum, kişinin postüründe de kendini gösterir. Sevinç, mutluluk,
kendinden emin olma gibi duygular stimulan olup, aktif canlı bir postür yaratırlar ve
ekstansiyon pozisyonu hakim olur. Keder, sıkıntı gibi durumlarda ise, fleksiyon pozisyonu
hakim olmakla birlikte, mental yaşantı ile fiziksel durum arasındaki ilgi kesin olarak
bilinmemektedir.
İdeal standart postürden, vücudun maksimum yeterlilikte kullanımı, stres ve incinmelerin
mümkün olduğunca minimum düzeyde tutulması anlaşılmaktadır. Standart postürde,
vertebralar, kostalar normal eğriliklerinde ve açılarında, alt ekstremite kemikleri ise, ağırlık
taşımada ideal bir duruş ve düzgünlükte olmalıdır. Pelvisin nötral pozisyonu;
ekstremitelerin, gövdenin, abdomenin iyi duruşu ve düzgünlüğüne yardım eder. Ayrıca,
24
göğüs kafesi ve üst sırtın pozisyonu, solunum organlarının optimal fonksiyonda
çalışmasında önemli rol oynar. Başın dik pozisyonu da boyun kaslarına binen streslerin
minimum düzeyde kalmasını sağlar (26).
Erişkin postürü uzayda minimal aktivite ile vücut pozisyonunu koruyabilecek şekilde
planlanmıştır ve vücut dokularına yüklenen antigravite streslerini minimuma
indirgeyebilmektedir. Vücuda dışarıdan uygulanan güçler vücudun gravite eksenini
etkileyerek postüral deviasyona yol açabilirler. Nötral postürün gravite ekseninden
sapmasının habitüel olması durumunda ise bel ağrısı oluşma riski artmaktadır. Özellikle
vücudun posterioruna yüklenen ağırlıklar vücudun ağırlık merkezini değiştirerek postürü
bozabilmektedir. Yetişkinlerde kas-iskelet sisteminin yüke verdiği cevap bilinmektedir,
ancak yapılan birçok çalışmaya rağmen adölesan çağda yüklenme-postür ve bel ağrısı
ilişkisi tam olarak gösterilememiştir. Bu nedenle adölesan ve erişkinlerin omurganın
posterioruna yüklenen yüklere verilen cevaplarında farklılıklar olması muhtemeldir (28).
2.2.3. İdeal Ayakta Duruş Postürü
İdeal erekt postür anterior, posterior ve lateral planda vücut kısımlarının bir çekül hattı
veya hayali çizgi etrafında karşılaştırılması ile saptanır. Bu çizgi üzerinde vücut kütlesi
dengede kabul edilir.
İdeal bir ayakta duruş postüründe; lateralden bakıldığında standart referans çizgi lateral
malleolün, diz eklemi orta çizgisinin ve sakroiliak eklemin hemen önünden, büyük
trokanterden, lomber vertebra cisimlerinden, omuz ekleminden, servikal vertebra
cisimlerinden ve kulak memesinden geçmektedir (4).
Gevşek (rahat) ayakta duruş pozisyonunda kalça ve diz eklemleri, vücudun diğer
kısımlarını destekledikleri için, tam ekstansiyondadırlar. Ayrıca diz ekleminde ekstansiyon
hareketinin son birkaç derecesinde rotasyonda harekete eklenerek eklem sıkıca kilitlenir.
Ayak bileğinde stabiliteyi sağlayan esas kas m. gastroknemiustur. Bu kas iki eklemi
katettiği için, yüksek topuklu ayakkabı giyildiğinde, stabilizasyon etkisi azalır, çünkü bir
miktar gevşemiş olur (26).
25
Baş dik ve ileri-geri eğiklik yapmaksızın boyun üzerinde dengededir. Omurganın
fizyolojik eğriliklerinin yerçekimi çizgisini keserek birbirlerini dengeledikleri görülmelidir.
Göğüs gergin ve fazla şişkin olmaksızın dik durmalı, abdomen belirgin çöküklük veya
şişlik olmaksızın düz ve rahat olmalıdır. Normalde spina iliaka anterior superior ile
simfizis pubis aynı vertikal düzlemdedir. Spina iliaka posterior superior ile simfizis pubis
ön kısmı birleştirildiğinde bu doğrunun horizontal planda yaptığı pelvik inklinasyon açısı
erkeklerde 50–60 derece kadınlarda biraz daha geniştir. Lateralden bakıldığında bu açının
artması veya spina iliaka anterior superiorun simfizis pubise göre yer değiştirmesi anterior
pelvik eğikliği ifade eder.
Anterior bakışta ayak topukları birbirinden yaklaşık olarak 8 cm uzaklıkta durmalıdır,
hayali çizgi her iki topuk arası mesafenin tam ortasından yukarı doğru yere dik çizilen
çizgidir. Pelvis, omurga, sternum ve kafatası orta çizgilerinden geçerek vücudu eşit iki
yarıma böler. Vücut ağırlığı iki yarı arasında dağılır. Simfizis pubis, spina iliaka anterior
superiorlar ve omuzlar horizontal planda aynı seviyededir.
Posterior bakışta dizler, kalça gluteal kıvrımlar, krista iliakalar, sakroiliak eklem üzeri
gamzeler, skapulanın inferior köşeleri, akromial çıkıntılar, kulaklar, protuberensia
oksipitalis eksterna horizontal planda aynı seviyededirler.
Şekil–6: İdeal postür yan görünüş
26
Şekil–7: İdeal postür
2.2.4. İdeal Oturma Postürü
Oturma postürü ayakta durma postürüne göre daha gevşek bir postürdür. Bu pozisyonda
destek yüzeyi oldukça geniş olduğundan alt ekstremite kaslarının gevşemesine izin verir.
Oturma postürü doğru olduğunda yerçekimi merkezi, iskial tuberositas ve 11. torakal
vertebranın hemen önünde uzanmalıdır.
Ön oturmada yerçekimi merkezi iskionların önündedir. Lomber lordoz azalmıştır ve vücut
ağırlığının % 25 ten fazlası ayaklardan yere aktarılır.
Orta oturmada vücut ağırlığının % 25 i ayaklardan yere aktarılır. Lomber bölge düz veya
hafifçe kifotiktir.
Arka oturmada lomber lordoz kesin olarak ters dönmüştür. Vücut ağırlığının % 25’ ten azı
ayaklardan yere aktarılır (25).
27
Oturma postürü ile intradiskal basınç ve erektör spinalardaki kas aktivitesi arasındaki
ilişkilerin incelenmesi ilginç sonuçlar vermiştir. Bütün oturma şekillerinde intradiskal
basınç ayakta durmaya oranla daha fazladır. Oturma sırasında kolların üst bacaklara
dayanması ile intradiskal basınç azaldığı gibi, aynı şekilde dik oturmakla lordozun
azaltılması da mümkündür (29).
Sırtın oturma sırasında desteklenmesi ile intradiskal basınç ve kas aktivitesi azalır.
Sandalye arkalığının eğimi ile enerji sarfının ilişkisi vardır. Arkalığın 100 dereceden 90
dereceye inmesi ile kas aktivitesi azalır fakat 100 derecenin üzerindeki eğimlerde belirli
fark ortaya çıkmaz.
Lomber kifozda artan intradiskal basınç, lordoza doğru kayma ile azalır. Lomber
hiperekstansiyonun etkisi ise bilinmemektedir (25).
İdeal oturma postüründe;
•
İskial tuberositaslar en büyük destek yüzeyini oluşturmalıdırlar,
•
Uylukların üst kısmı diz eklemi arkasına aşırı basınç oluşturmayacak şekilde
oturma yüzeyine yerleştirilmelidir,
•
Lomber omurga mid-fleksiyonda olmalı fizyolojik eğrilikler sürdürülmelidir,
•
Tüm omurga hafifçe arkaya doğru eğimli bir arkalıkla desteklenmelidir,
•
Bacakların ağırlığı ayaklar ile destek yüzeyine aktarılmalıdır,
•
Yerde otururken ellere ve kollara veya duvara dayanarak gövde desteklenmelidir
(28).
Ne yazık ki modern oturma araçlarında bu pozisyonun korunması imkansız gibidir. Çünkü
sıklıkla çok yumuşak ve derin, kısa veya uzun, geriye doğru fazlaca eğimli oturma araçları
kullanılmaktadır.
Pelvisi öne doğru kaydırarak oturma bireyler arasında çok yaygındır. Bu oturuş; ağırlık
merkezinin iskial tüberositasların arkasına düşmesine, lomber omurgada konveks bir
eğriliğe (lomber lordozun kaybına) ve torakal omurgada konkav bir eğriliğe sebep olur
(4).
28
|