Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları, İstanbul 2005, s. 216-222).
M u h a r r e m V A RO L
42
sında dikkat çeken en önemli özelliklerden birinin de tekke ve dervişler ile
ilgili son sözün müftülere, yani “medreseye” bırakılmış olduğunu belirt-
mektedir.
Konuya temas eden bir diğer çalışmada ise, Meclis-i Meşâyih Tanzi-
mat sonrası idarî ve hukukî yenilikler sonucu oluşan meclisleşme sürecinin
bir uzantısı olarak ele alınmıştır
7
. Aynı zamanda, bu faaliyet tekkeleri ilgi-
lendiren ıslah tedbirlerine istikrar kazandırma çabası olarak değerlendi-
rilmiştir. Ayrıca, meclisin kurulması sırasında özellikle Şeyhülislam Meh-
med Refik Efendinin şahsiyetinin önemli bir rolü olduğu vurgulanmıştır.
Çünkü Mehmed Refik Efendi Nakşî-Hâlidî tarikatına mensuptur. Dolayı-
sıyla, gerek meclisin Şeyhülislamlığa bağlanması gerekse üyelerinin tama-
men tarikat şeyhlerinden oluşması Mehmed Refik Efendinin Nakşî-Halidî
oluşu ile izah edilmiştir. Zira, Hâlidilik ekolünün özellikle ulema arasında
yaygın bir Nakşî kol olmasının sonucu olarak meclisin Şeyhülislamlık ma-
kamına bağlanmasının normal kabul edildiği ileri sürülmüştür
8
. Oysa
meclisin ilk kuruluş tarihinin 1864 (1281) olduğu bilinmektedir. Dönemin
Şeyhülislamı ise Atıfzâde Ömer Hüsameddin Efendi’dir. Mehmed Refik
Efendi ise 1866 tarihinde meclisin yeniden işlevsel hale gelmesinde katkısı
olan bir şeyhülislamdır
9
. Sonuç olarak, meclisin teşekkülü bir şeyhülisla-
mın müntesip olduğu tarikatın özelliklerinden çok devlet politikalarının
sürekliliği bağlamında değerlendirilmesi daha sağlıklı bir yaklaşım tarzı
olsa gerektir.
Bu çalışmada, ayrıca, ilk nizamnâmenin 17 maddeden oluşarak yü-
rürlüğe konulmasına temas edildiği halde arşivde bulunan belgelerin o
dönem itibariyle tamamen tasnif edilemediği gibi bir gerekçe ile nizam-
nâmeye ulaşılamadığından bahsedilmiştir. Buna rağmen, ilk nizamnâ-
menin içeriğine dair bir takım tahminlerde bulunmaktan kaçınılmamıştır.
Dolayısıyla, nizamnâmeye dair yapılan bazı çıkarımların anakronik bir
yanılgıya sebep olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, 1917 yılında Ceride-i
İlmiyye dergisinde yayınlanan son Meclis-i Meşâyih nizamnâmesinin 1866
yılındaki ilk hâline kıyasla “aynısı olmasa da ufak tefek ilave ve
7
İrfan Gündüz, Osmanlılar’da Devlet-Tekke Münasebetleri, İstanbul 1983, s. 203.
8
İ. Gündüz, a.g.e, s. 207-208.
9
19. yüzyılda görev yapan şeyhülislamların listesi için bkz. İlhami Yurdakul, Osmanlı
İlmiye Merkez Teşkilatı’nda Reform (1826-1876), İstanbul 2008, s. 300.
T ü r k K ü l t ü r ü İ ncelemel eri D ergisi
43
değişiklikleri ihtiva eden bir devamı olduğu” şeklindeki tespittir
10
. Hâlbuki
aşağıda tam metni verilecek olan ilk nizamnâmeye bakıldığında hiç de öyle
“ufak tefek ilave ve değişikliklerin” olmadığı görülecektir. Bir diğer çıka-
rımda ise ilk nizamnâmenin bundan önce var olan kadim “merkez tekke”
anlayışını değiştirdiği ileri sürülmüştür. Eskiden merkez tekke kavramı
köklü bir gelenek olarak aynı tarikata ait bütün tekke ve zaviyelerin yine
aynı tarikata mensup bir merkez tekkeye veya “âsitâneye” idarî açıdan
bağlanması demek iken bu nizamnâme ile birlikte söz konusu merkez tekke
tanımlamasının değiştiği öne sürülmüş; bunun yerine, tekkelerin tarikat
farkı gözetmeksizin birbirine olan yakınlıklarını ve coğrafî konumlarını
esas alan bir düzenlemenin yürürlüğe konularak merkezî tekkeler oluştu-
rulduğu iddia edilmiştir
11
. Ancak, yine aşağıda ilk nizamnâme metni
incelendiğinde 1917’deki son nizamnâmede değinilen bu uygulama hak-
kında açık bir hükmün bulunmadığı görülecektir.
Meşihat Arşivi’ndeki Meclis-i Meşâyih belgelerinin tasnifi çalışma-
sında rol almış olan Bilgin Aydın konuyla ilgili bir makale ve ansiklopedi
maddesi hazırlamıştır. Aydın, meclisin kurulmasını bir yenilik olarak ele
alarak, 19. yüzyıla kadar tarikatları denetleyen ve tekkelerin idarî işleriyle
uğraşan bir kurum olmadığını belirtmektedir. Bu anlamda, tarikatların
10
İ. Gündüz, a.g.e, s. 205. Öncelikle, Ceride-i İlmiyye dergisinde üç fasıl üzere ve 17
maddeden ibaret olduğu söylenilen nizamnâme 19 maddedir. Gayet mütekâmil bir
metin olup, Meclis-i Meşâyih’in kuruluşundan yarım asır sonra hazırlandığı için il-
kiyle karşılaştırıldığında önemli değişiklikleri ihtiva etmektedir. Bu metin için bkz.
M. Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, s. 255-258.
11
1917 (1336) nizamnâmesinde bu hususa değinilmiş ve merkez tekke uygulamasının
coğrafi bölgelere göre yapılacağı deklare edilmişti. Bunun üzerine, Gündüz, çalışma-
sında bu deklarasyonun ilk nizamnâmede olabileceğini “tesbit” ettiğini ifade eder. Ay-
rıca, 1868 (1285) tarihinde tutulmaya başlanan tekke “âmed-reft” defterinin sahip ol-
duğu içeriğin de bu “tesbitini te’kid” ettiğini belirtir (İ. Gündüz, a.g.e, s. 207). Zira,
1868 (1285) yılında yapılan bu tekke “âmed-reft” yoklamasında İstanbul’daki tekkeler
coğrafi olarak 35 bölgeye ayrılmıştı (BOA, Kamil Kepeci, 6290-1). Ancak, bunun idarî
bir taksimat olduğuna dair defterde her hangi bir işaret yoktur. Ayrıca, ne ilk ni-
zamnâmede ne de ikincisinde tekkelerin coğrafi bölgelerine göre konumlandırılarak,
tarikatlara göre şekillenen merkez tekke uygulamasından vazgeçildiğine dair bir ifade
bulmak mümkündür. Hatta, ilk nizamnâmenin üçüncü maddesinde meşihate yapıla-
cak atamalarda âsitane olan hankâhların postnişinlerinin işaretlerinin dikkate alına-
cağı belirtilmişti. Pratikte bu durumun son zamana kadar nasıl tezahür ettiği ise tali-
matnâmelerden veyahut nizamnâmelerden takip edilecek bir mevzu olmadığı açıktır.
M u h a r r e m V A RO L
44
belli ölçülerde bağımsız olduklarını dile getirip ve 19. yüzyılda bürokratik
merkezileşme nispetinde devletin denetimi altına alınmaya başladıklarını
öne sürmektedir
12
. Ayrıca, meclisin oluşumunda Sultan Abdülaziz, Şey-
hülislam Mehmed Refik Efendi ve meclisin ilk reisi olarak gösterilen
Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Selahaddin Dede’nin bir arada olu-
şunun tesadüfî olmadığını vurgulamaktadır. Zira, Mehmed Refik Efendi
hem Nakşî hem de İbn-i Arabî öğretisinden etkilenen, yani sufilik yönü
olan biriydi. Bu görüşe göre, Sultan Abdülaziz’in Mevleviliğe karşı duy-
duğu kişisel ilginin etkisiyle Osman Selahaddin Dede meclisin ilk reisli-
ğine atanmıştı. Aynı zamanda, bu tercih ile devlet, Bektaşiliğin ilgası son-
rası Mevleviliği öne çıkaran siyasetini devam ettirmiş olmaktaydı
13
. Ancak,
Meclis-i Meşâyih’in 1866 (1283) yılında yeniden kurulması sırasında ilk
reisinin tam olarak bilinememesinden dolayı bu iddiaların ihtiyatla karşı-
lanması gerekir
14
. Zira, gerek ilk nizamnâmede gerekse meclisin kuruluşuna
dair belgelerde buna dair sarih ifadeler bulmak mümkün değildir. Aşağıda
görüleceği gibi meclisin üyelerinden sadece “sülehâ-yı meşâyih” diye bah-
12
Bilgin Aydın, “Meclis-i Meşâyih”, DİA, Ankara 2003, XXVIII, 247.
13
Yazar, ayrıca bu düşüncelerini Mustafa Kara’ya dayandırdığını belirtmiştir (Bilgin
Aydın, “Osmanlı Devleti’nde Tekkeler Reformu ve Meclis-i Meşâyih’in Şeyhülislam-
lık’a Bağlı Olarak Kuruluşu, Faaliyetleri ve Arşivi”, İstanbul Araştırmaları, İstanbul
1998, VII, 95) Mustafa Kara’nın benzer görüşleri için bkz. Tekkeler ve Zaviyeler, s. 302-
303.
14
Meclisin ilk reisinin Osman Selahaddin Dede değil de Murad Molla Dergahı Şeyhi
Feyzullah Efendi olduğu iddiası da mevcuttur. Şeyh Feyzullah Efendi Ahmed Gü-
müşhânevî’nin eseri olan Câmi‘u’l-Usûl adlı esere yazdığı takrizden anlaşıldığına göre
Meclis-i Meşâyih’in ilk reisi olduğu öne sürülmüştür (İ. Gündüz, a.g.e, s. 208). Ancak,
söz konusu eserin hem Arapça hem de Türkçe basımlarında Şeyh Feyzullah Efendinin
bir takrizi mevcut olsa da, onun hakkında böyle bir sıfatın kullanılmadığı görülmüş-
tür (Câmi‘u’l-Usûl fi evliyai ve envâihim, 1286, s. 281; Veliler ve Tarikatlarda Usûl
Dostları ilə paylaş: |