271
kitaptan bahsedildiği açıktır: “Hikâyemi Türklerce Ulu Han Ata Bilgeci ismindeki kitaba nazaran
söylüyorum. Bu kitap, Kıpçak ve Moğollarca mukaddestir. Diğer Türklerin de bir kitabı vardır ki
ismi Oğuznamedir.” (Ercilasun 2007: 539).
Muallim Cevdet’ten sonra Fuat Köprülü de Ulu Han Ata Bitigçi’yi Oğuznâme kabul eder.
1919’da yayımlanan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar’da, Ulu Han Ata Bitigçi’de geçen
UlugKaradağ, Altun-Han, Ulu Ay Atacı gibi özel isimlerden bahsettikten sonra şöyle diyor: “Kitâb-
ı Dede Korkut, öyle anlaşılıyor ki bu Oğuz-Nâme’den sonradan çıkarılmış bir parçadır.” (Köprülü
1991: 26). Oysa Köprülü’nün kendi tercümesinde de iki farklı kitaptan bahsedildiği açıktır: “Bu
mâlûmât bunların Ulu Han Ata bitigci kitaplarından alınan şeylerdir; mezkûr terkibin tefsîri Büyük
Şah Baba kitabı demektir. Bu öyle bir kitaptır ki, eski Türklerden Mogullar ve Kıpçaklar bununla
sevinir ve memnun olurlar; bu kitabın onlar yanında büyük hürmeti vardır. Nasıl ki Oğuz
Türklerinin yanında Oğuz-Nâme denilen bir kitap vardır ki elden ele dolaştırırlar.” (Köprülü 1991:
250).
Hüseyin Namık Orkun da gerek 1923’te Yeni Mecmua’da yayımladığı “Oğuzname”
makalesinde gerek 1935’te yayımladığı Oğuzlara Dair adlı eserinde aynı yanlışı devam ettirir.
“Oğuzname-2” makalesinde “Ebubekir, Oğuzname’yi nasıl bulduğunu şu suretle anlatıyor.”
dedikten sonra Ulu Han Ata Bitigçi’nin bulunuşunu anlatır (Hüseyin Namık 1923: 461).
1935’teki Oğuzlara Dair adlı küçük eserinde de Hüseyin Namık “Ebu Bekir’in eserinden
kendisinin Oğuznameyi gördüğünü açıkça anlamaktayız.” (Orkun 1935: 76) diyerek Ulu Han Ata
Bitigçi ile Oğuzname’yi aynı kabil ettiğini ifade etmiş olmaktadır; çünkü Ebubekir’in gördüğünü
söylediği kitap Ulu Han Ata Bitigçi’dir. Ebû Bekir’deki ilgili kısmı Orkun da şöyle tercüme
etmiştir: “Bunun için de dillerinde Ulu Han Ata Bitiğci yani büyük hükümdar babanın kitabı adını
verdikleri eserle ihticac ediyorum. Bu kitab eski Türklerden Moğol ve Kıpçak’lar arasında
mukaddes sayılır. Diğer Türklerin de başka bir tevatür ve menkulât kitabı vardır; ki bunun adı da
Oğuznâmedir.” (Orkun 1935: 77). Orkun da bu tercümesine rağmen Ulu Han Ata Bitiğçi’yi
Oğuzname kabul ediyor.
Dede Korkut Kitabı’nı ilk defa ilmî olarak yayımlayan Orhan Şaik Gökyay, Ebûbekir’in
Dürerü’-t-Ticân adlı eserinde “Oğuznameden bahseden bir yer vardır.” diyerek Ulu Han Ata Bitigçi
ile Oğuznâme’den bahseden kısmın Arapça metnini ve Köprülü’nün Türkçeye yaptığı tercümeyi
verir (Gökyay 1938: XLI-XLII). Ancak Ulu Han Ata Bitigçi’nin Oğuznâme olduğunu açıkça
söylemez.
Dede Korkut Kitabı’nın Türkiye’de 1958 yılında ikinci defa olarak ilmî neşrini yapan
Muharrem Ergin de Ebû Bekir’deki ilgili kısmın Köprülü tarafından yapılan tercümesini verir;
ancak onda da Ulu Han ata Bitigçi’nin Oğuznâme olduğuna dair bir ifade yoktur (Ergin 1989: 35-
37).
1965’te
Oğuzlar kitabını yazan tarihçi Faruk Sümer de Ebû Bekir’deki ilgili kısmı tercüme
etmiştir (Sümer 1992: 274-275). Sümer açıkça söylemese de yaptığı yorumlardan onun iki kitabı
ayırdığını düşünüyorum.
Ebû Bekir’deki kayıt üzerinde bu kadar uzun durmamın sebebi, hatanın bugün de devam
ediyor olmasıdır. Fuat Köprülü, Hüseyin Namık gibi büyük bilginlerin görüşleri, sonraki nesilleri de
etkilemekte ve böylece bu hatalı anlama bugün de sürmektedir. Söz gelişi, İngiltere’de bulunan iki
Oğuznâme nüshasını 2016 Ağustosunda yayımlayan Necati Demir de Hüseyin Namık’a uymuş ve
Ulu Han Ata Bitigçi’yi Oğuznâme olarak değerlendirmiştir (Demir 2016: 2-10).
Oğuznâme’yi Ulu Han Ata Bitigçi’den ayırdıktan sonra Ebû Bekir’in Dürerü’t-Ticân
1
adlı
eserinde verdiği Oğuznâme ile ilgili bilginin tamamını, metni son defa Türkçeye çeviren Kâzım
Yaşar Kopraman’dan alarak aktarabiliriz (Kopraman 2009: 123-124).
“Muahhar Türkler [et-Türk el-Uhar]’in de saygı gösterdikleri ve aralarında elden ele
dolaştırdıkları Oğuz-nâme adında bir kitapları vardır. Bu kitapta onların ilk faaliyetleri ve ilk
hükümdarları hakkında bilgi bulunmaktadır. O hükümdarlardan büyüğünün adı Oğuz’dur. Oğuz-
nâme’de Tepe Göz diye isimlendirilen bir şahsın hikayeleri anlatılır. Bu Tepe Göz,Eski Türkler’in
1
Eserin aslı İstanbul’da, Damad İbrahim Paşa Kütüphanesi, 913 numaradadır.
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
272
büyüklerini öldürüp ülkelerini harap etmiş. Onların zannına göre, hilkat garibesi olan bu Tepe
Göz’ün, tepesinde tek bir gözü varmış ve ona kılıç ve mızrak işlemezmiş. Anası ve babası Büyük
Deniz’in [el-Bahr el-Azîm] cinlerindenmiş. On koç derisinden yapılmış börk derisini ancak
örtermiş. Bu kitapta, Oğuzlar’ın aralarında günümüze kadar anlatageldikleri [vrk: 202 b] meşhur
hikayeleri ve meselleri vardır. Onlardan zeka sahibi ve soy soylama ilmine vakıf olanlar bunları
ezberleyip anlatırlar. Bu hikâyenin sonunda, Türkler arasından çıkan, Urus-oğlu Basat adında çok
güçlü ve kadri yüce bir delikanlı Tepe Göz’ü öldürür. Şöyle ki: Onların arasından bir kız çıkıp, ata
binmekte ve silah kullanmakta kimse onu yenemez. Kız, kendisini kim yenerse onunla evleneceğini
şart koşar. Urus-oğluBasat, kızı yener ve onunla evlenir. Babası Urus’a gelip oğlunun o kızı
yendiğini müjdelerler. Babası [istihfafla] ‘Sanki onunTepe Göz’üöldürdüğünü müjdelediniz.’ der.
Basat, babasının bu sözünü duyar duymaz bir tuzak kurar ve Tepe Göz ile aralarında geçen nice
akıl almaz olaylardan [Türk hurafeleri] sonra onu öldürür.”
Oğuznâme terimini kullanan ikinci kaynak, Er-Risâle min-kelimâti Oguznâme el-meşhûr bi-
Atalar Sözi adlı eserdir. Bu el yazması eser, Berlin Devlet Kütüphanesi’ndedir (Pertsch kataloğu,
No. 34-1). Muharrem Ergin eserde, “Kan olan Emir Süleyman Sultan”dan bahsedilmesine
dayanarak bu yazmanın Emir Süleman zamanında yazıldığını düşünmektedir (Ergin 1989: 38).
Emir Süleyman, Yıldırım Bâyezid’in oğullarından olup 1402-1411 yılları arasında Edirne’de
padişahlık yapmıştır. Demek ki Berlin’deki yazma 1402-1411 yıllarına aittir.
Görüldüğü gibi Berlin’deki yazmada Oğuznâme sözü eserin adında geçmektedir. Eserin
adını şöyle tercüme edebiliriz: Oğuznâme sözlerinden (meydana gelen) risale – Atalar Sözü (adı) ile
meşhur. Burada “Atalar Sözü” adıyla meşhur olanın Oğuznâme değil, Oğuznâme’den alınmış
sözlerden oluşan risale olduğunu düşünüyorum. Yani eser, Oğuznâmeden alınmış çeşitli sözleri
ihtiva eden bir risaledir.
Ahmet Caferoğlu’nun Berlin’de kopya ettiği bir nüshayı kullanan Orhan Şaik Gökyay
yazmanın metnini yayımlamıştır (Gökyay 1938: XXX-XXXIII). Eser hakkında bir fikir vermek için
Gökyay yayınından bazı kısımları aşağıda veriyorum.
“Evvel sağlığa çalalum sağlık gelsün, esenlige çalalum esenlik gelsün, devlete çalalum
devletüŋüz
ḳayim olsun, dostluğa çalalum düşmanuŋuz nayim olsun, uğura çalalum uğuruŋuz xayr
olsun, işiŋüz güciŋüz her dayim seyr olsun… Bay Bileçin begligin vėrsün. O
ḳçı Ḳozan erligin
vėrsün.
Ḳan olan Emir Süleyman Sulṭan salımınla sağdıdın vėrsün.Hızır Peygamberüŋ silisin
vėrsün.
Ḳorḳud Atanuŋ bilisin vėrsün… Ab alaca çiçekden (öndüm) ben Dede Ḳorḳut; bir katra
murdar meniden (döndüm) ben Dede
Ḳorḳut; ana rahmine düşdüm. Ata belinden indüm ben Dede
Ḳorḳut. Ala göz dev ḳızından doğdum ben Dede Ḳorḳut. Taŋrı bir Peygamberi haḳ bildüm, ben Dede
Ḳorḳut. Oğuz halḳınuŋ başına xayır gelesini şer gelesini övelüt tanıdum ben Dede Ḳorḳut. Haḳ
Taâlânuŋ emanetini boynuma aldum ben Dede
Ḳorḳut. Evet kendü kendüme ḳatı güc ḳıldum ben
Dede
Ḳorḳut; olaki işimüŋ axırını Haḳḳa saldum ben Dede Ḳorḳut. Ol günleri görmeden söyledüm
ben Dede
Ḳorḳut görmişce, inanuŋ baŋa Oğuz ḳavmı dėrler. Ol günlere ḳomagıl beni, canum algıl
Ḳâdir Taŋrum… Allah Allah dėmeyince işler oŋmaz. Kâdir Taŋrum vėrmeyince er bayımaz.
Xalayı
ḳa ṭon gėyürseŋ ḳadın olmaz. Çalıyıla ḳoḳar dikeni odun olmaz.Ḳara eşege yular ursaŋ ḳatır
olmaz.”
Oğuznâme kelimesini kullanan üçüncü kaynak Yazıcıoğlu Ali’nin Târîh-i Âl-i Selçuk adlı
eseridir. Eser 2. Murad (1421-1451) zamanında, onun isteği ile yazılmıştır. Telif tarihi 1436 olarak
tahmin edilmektedir. Yazıcıoğlu Ali bu eserde, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubad’ı
(1221-1237) anlatırken şöyle diyor: “Kimyâ-yı Saâdet kitabını ve Nizâmü’l-Mülk kitabını ve Oğuz
töresini ve Oğuznâme vesair tevârihi iyi bilirdi.” (Muallim Cevdet’ten Ercilasun 2007: 541).
Hüseyin Namık, Yazıcıoğlu’ndan şu alıntıları yapar:
“Bunların nesebleri rivayetin hakîmleri ve muteber nâkilleri rivayetindeki Uygur hattile
Oğuznamede yazılmıştır… Esami etrâk sahra neşinki temamet Dib Bakoyun dört oğlanları
neslindendirler ki ol Obulca han oğlıdır; ki anı şimali şarkî ve şimali garbî etrafa göndermişdi ve
hem Karahan ve Urhan ve Günhan ve Gürhan ol vasıta birle ki Karahan oğlı muvehhid oldı. Ve bazı
kavimleri ki anunla müttefik oldılar. İki kısım oldılar ve cümlesinün şerhi Oğuznâmede gelür…
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
273
Oğuz şubesi şöylekim anun şerhi Oğuznâmede ve Cami üt tevarihde gelür… Ol halün şerhi
böyledürki Oğuzun altı oğlı vardı. Anlarun adı işbu tafsil ve tertibce: Gün, Ay, Yılduz, Gök, Tag,
Dingiz. Ve şöyleki anlarun tevarihinde Oğuznamede gelmişdür.” (Orkun 1935: 70-71).
Bir sonraki Oğuznâme kaydı Bayatlı Mahmud oğlu Hasan’a aittir. Mahmud oğlu Hasan
Bayatî 1482 yılında Kâbe’de karşılaşıp müşâare ettiği Cem Sultan için bir kitap yazar. Bayatî şöyle
diyor:
“Sonunda ‘söz sözü açar’ dedikleri gibi, ülke açan yüksek Osmanoğullarının soyu Oğuz’un
büyük oğlu Gün Han’a ve onun boylarından Kayı Han’a ulaştığı ve başkaca yüce silsilelerini,
eldeki ‘Oğuznâme’den kısaltarak yazıp vermemi istediler. ‘Onların isteklerini yerine getirmek için’
bir haftada bitirilerek ‘Câm-ı Cem-Âyîn’ adı verilip iltifatlarına yakınlık kazanıldı.” (Kırzıoğlu
1949: 379). Bayatî’nin eseri, Âdem, Nuh, Yâfes, Bolcas, Oğuz Han, Kayı Han üzerinden
Osmanoğullarına, son olarak Veli Sultan Bayazıd Han’a ve Cem Sultan’a kadar gelmektedir.
Dede Korkut Kitabı’nın 16. yüzyılda istinsah edilen Dresden yazması, Kitâb-ı Dedem
Korkudalâ-Lisân-ı Tâife-i Oğuzân adını taşır. Yazmanın altı yerinde Oğuznâme terimi geçer (Ergin
1963: 229).
Boğaç Han boyunda: Dedem Korkut boy boyladı soy soyladı, bu oğuznâmeyi düzdi koşdı
(34/1011).
Bamsı Beyrek boyunda: Dedem Korkut geldi, şadılık çaldı, boy boyladı soy soyladı, gazi
erenler başına ne geldügin söyledi, bu Oğuznâme Beyregüŋ olsun didi (122/1).
Alıntılardan anlaşıldığı gibi Dresden yazmasında herhangi bir boy Oğuznâme adıyla
geçmektedir. Bir bakıma burada Oğuznâme terimi “boy” terimi ile eş anlamlı olmaktadır. Vatikan
yazmasında ise Oğuznâme bütün kitabın adıdır: Hikâyet-i Oğuznâme-i Kazan Beg ve Gayrı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Lütfi Paşa’nın da Oğuznâme adlı bir eseri vardır.
Ancak bu eser “umumi Oğuzname değil, Oğuzların bir şubesi olan Selçukîler tarihidir.” (Muallim
Cevdet’ten Ercilasun 2007: 542).
Muallim Cevdet 1915’teki makalesinde bir eserden daha bahsediyor: İcmâl-i Ahvâl-i Âl-
iSelçuk der Konya ber-mûceb-i nakl ez-Oğuznâme. Eser 3. Mehmed (1595-1603) devri
yazarlarından Seyyid Lokman’a aittir. Başlığından Oğuznâme’den nakledilen bir Selçuklu tarihi
olduğu anlaşılan eserdeki şu beyti de Muallim Cevdet nakleder: Hep Oğuznâmeyi tetebbu idüp /
Yazdı icmâl ile SeyyidLokman (Ercilasun 2007: 541).
Petersburg Devlet Üniversitesi’nin Şarkiyat Fakültesi Kütüphanesinde bulunan bir başka
atalar sözü mecmuası da “Hâzâ Kitâb-ı Oğuznâme” sözleriyle başlar. Emsâl-i Mehemmed Ali ve
Mecme’u’l-Emsâl-i Mehemmed Ali olarak bilinen yazmada alfabetik düzenle atasözleri
sıralanmıştır. Eseri yayımlayan Samed Alizade’ye göre yazma “XVI. esrin sonunda yahud XVII.
esrin evvellerinde geleme” alınmıştır (Alizade 1992: 15-17). 1987’de Bakı’da çap edilen
Alizade’nin eserini Ali Haydar Bayat bazı eklerle 1992’de Türkiye’de yayımlamıştır.
Ebulgazi Bahâdır Han’ın 1660 yılında yazılmış olan Şecere-i Terâkime’sinde de Oğuznâme
terimi geçer:
“Türkmenning mollāları ve şey
ḫleri ve bigleri mening tāriḫni yaḫşı bilürümni işitip tururlar
ta-
ḳı bir kün barçaları kelip ‘arż ḳıldılar kim bizning içimizde Oġuz-nāme köp turur ammā hîç
ya
ḫşısı yoḳ barçası ġalaṭ ve birisi birisiġa muvāfıḳ irmes. Her ḳaysısı bir türlük ve bir dürüst i’tibār
ḳılġu dek tārîḫ bolsa irdi yaḫşı bolur irdi tip ötün ḳıldılar irse anlarnıng ötünlerini ḳabūl ḳıldım.”
(Kargı Ölmez 1996: 109).
Bu ifadeden iki husus açıkça anlaşılmaktadır. 1) 17. yüzyılın ortalarında Ebulgazi Bahâdır
Han zamanında Türkmenler arasında pek çok Oğuznâme yazması varmış. 2) Eserinin adını Şecere-i
Terâkime de koymuş olsa Ebulgazi Bahâdır Han aslında bir Oğuznâme yazmış.
İngiltere Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü Or. 11726/3 numarada Batı
Türkçesiyle yazılmış bir Oğuznâme yazması vardır. Bu yazma Hâzâ Kıssa-i Oğuznâme
kelimeleriyle başlar. Oğuz Han’dan, Oğuz zamanında Karluk, Kıpçak, Kalaç… boylarının nasıl ad
aldıklarından, Oğuz ve Moğol boylarından bahseder. Ergenekon ve Ergenekon sonrası Moğol
hanları Çengiz’e ve çocuklarına kadar getirilir. Çeşitli kabilelerin yaşadıkları yerler belirtilir.
Kaynakları arasında Cihannümâ, Ravzatü’s-Safâ gibi eserler vardır. Mirhond’un Ravzatü’s-Safâ’sı
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
274
1474’te yazıldığına göre yazmanın telif tarihi bundan önce olamaz. Bazı imla ve dil özelliklerine
bakarak eserin 16. asırda yazıldığını tahmin edebiliriz.
İngiltere Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü Or. 11726/1 numarada kayıtlı
Çağatayca bir yazma da Hâzâ der-beyân-ı Oğuznâme satırı ile başlamaktadır
1
. Eserde Abulca
Han’dan Oğuz Han’ın verdiği toya kadarki olaylar ile Moğol ve Oğuz boyları anlatılır. Kısaca
Ergenekon’dan da bahsedilir. Eserin yazarı, Câmi’ü’t-Tevârîh, Cihannümâ ve Şecere-i TürkÎ’yi
kaynak olarak kullandığını belirtir. Şecere-i Türk 1663-1664 tarihlerinde yazıldığına göre bu
Çağatayca Oğuznâme’nin yazılış tarihi 1664’ten önce olamaz. 17. yüzyılın sonlarında veya 18.
yüzyılın ilk yarısında yazılmış olmalıdır.
18. yüzyılın sonlarında yazılmış hayli hacimli bir yazma Kazan Oğuznâmesi ismiyle meşhur
olmuştur
2
. Bu eserde Oğuznâme teriminin geçtiği kısmı aşağıda veriyorum.
“Ve Âdem eyyâmdın tâ bizing eyyâm-ı ferah-encâmımızgaça kitâblar mu’teber yüzidin
cem’ ve te’lîf eyleyüb ve bizing ‘asrımızda keçen vâkıâtları ve bizing oğlanlarımızı evlâd-be-evlâd
tâ vaktî ki âdemoğlı yer yüzinde var olduğınça tahrîr ve takrîr ve beyân olsun kim her bir ferd ez-
efrâd-ı âdemî öz mâhiyetini muşahhas eyleyüb ve bu nüsha tâ inkırâz-ı âlemeçe rûzgâr ara
düstûrü’l-‘amel olub bizdin evlâd-be-evlâd yâdigâr kalsun. Ve bu cihetdin bir niçe söz öten
vâkı’âtlardın mezkûr ve tahrîr olub ve bul kitâb ol hân-ı gîtî-sitân Oğuznâme müsemmâ kılub
ferzendler-i ercümend-nâmdâr ve birâdeler-i kâmkâr-ı ‘âlî-mikdârıga nasîhat kıldı kim bizdin song
her biringiz bu rü’yet-i marziyyedin ‘amel idüb ve bu tarîka birle sülûk ve meslûk kılınglar kim tâ
bizing evlâdımız ve sizlering ferzendleringiz inkırâz-ı ‘âlemeçe çok halk ve cemâ’at ve il ve ulus
‘âlem ara peydâ bolurlar. Tâ ol cemâ’at her birisi öz pây-ı kirâm-ı felek-ihtişâmını ve il ve ulusını
bu kitâb sözidin muşahhas ve bu tarîkdin zâhir idüb öz yerinde öz makâmında müstakîm olub ülüş
ve orunlarıdın tahallüf ve tecâvüz kılmagaylar ve her bir mechûlü’n-neseb-i dûn ü zebûn özini be-
tarîk-i kizb bu silsile-i eslâf-ı kirâm-ı sipihr-ihtişâma nîş turmagaylar ve bizing eyyâmımızdın song
her bir evlâdımız nesl-be-nesl bu Oğuznâme-i mu’teber sözine ‘amel idüb öz ‘asrında ve eyyâmında
bu silsile-i ‘aliyye birle özini güzeştelerine ittisâl virüb ve ferzendlerini bu tar(z) hidâyet kılsun kim
tâ kıyâm-ı kıyâmet intizâm-ı bu silsile bâkî kalıb ser-rişte-i te’lîf hîç vaktda inkıtâ’ olmaya.”
(yazma: 2a-b).
Kazan Oğuznâmesi, Afganistan’ın Dürrânî sülalesinden Timur Şah (1772-1793) zamanında
yazılmıştır. Yazmanın 108b varağında Timur Şah’ın 1204 (M. 1789) yılında düşmanları def etmek
üzere Rahmetullah Han’ı sayısız askerle Kâbil’den Belh’e gönderdiği ve Akça muhasarasında
Rahmetullah Han’ın şehit olduğu, yerine Nimetullah Han’ın, Andhod kavimleri ile amca ve
kardeşleri tarafından ittifakla seçildiği kayıtlıdır. Yazma Nimetullah Han’ın emirlik işlerini yerine
getirdiğini ifade eden cümlelerle sona erer.
Yazmanın sonundaki bu kayıtlara göre eser 1789’dan birkaç yıl sonra, muhtemelen
Andhoy’da yazılmış olmalıdır. Rahmetullah Han ile oğlu Nimetullah Han’ın, Afganistan
Afşarlarının o tarihlerdeki beğleri olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü yazmada Yıldız Han’ın oğlu
Afşar’a özel bir bölüm ayrılmıştır: Fasl-ı Beyân-ı Afşar Hân-ı Sâhibkıran (yazma: 57b).
İçinde Oğuznâme terimi geçmediği hâlde Oğuznâme olan eserler de vardır. Bunlardan
sadece ikisini zikredeceğim:
1)Reşideddin’in Câmiü’t-Tevârîh’inde yer alan Târîh-i Oğuzân ve Türkân ve Cihângirî-i û
bölümü. Araştırmalarda Reşideddin Oğuznâmesi olarak da geçen bu Farsça Oğuznâme çok tafsilatlı
olduğu kadar çok önemlidir de. Çünkü sonradan yazılan birçok Oğuznâme’ye kaynaklık etmiştir.
Eserin tercümesi, 1972 yılında Zeki Velidi Togan tarafından çok geniş tahlil ve notlarla
yayımlanmıştır. Azerbaycan’da da Rahile Şükürova’nın bir tercümesi 1992’de neşredilmiştir.
2)Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı. Paris Millî Kütüphanesi’nin Türkçe eserler bölümünde
1001 numarada kayıtlı bulunan bu eserin ilmî yayını 1932’de Almanya’da W. Bang ve G. R.
1
Oğuznâme’nin İngiltere nüshaları 2016’da Necati Demir tarafından yayımlanmıştır.
2
Kazan Oğuznâmesi’nin renkli bir tıpkıbasımı Ahmed Veli Menger Vakfı tarafından 1998 yılında 150 adet basılmıştır.
2015 yılında Necati Demir – Özkan Aydoğdu tarafından yapılan yayında eserin tıpkıbasımı, transkripsiyonlu metni ve
dizini yer almıştır.
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
275
Rachmati tarafından Almanca, 1936’da İstanbul’da Türkçe olarak yayımlanmıştır. Şerbak da eseri
1959 yılında Moskova’da neşretmiştir.
Sonuç:
Oğuznâme’den ve bu eserden bahseden kayıtlardan anlaşılan şudur: Oğuznâme, çeşitli
şekillerde ve zamanlarda yazıya aktarılmış olsa da,Türklerin, özellikle Oğuz Türklerinin sözlü
tarihidir. Eserde üç ana bölüm vardır: 1) Oğuz Han’ın atalarını, oğul ve torunlarını içine alan
hükümdarlar silsilesi ve onların faaliyetleri, 2) atasözleri, 3) Dede Korkut boyları. Oğuznâme
terimini ilk defa kullanan Ebûbekir’in ifadelerinden de bu anlaşılmaktadır. Ebû Bekir, muahhar
Türklerin elde ele dolaştırdıkları Oğuznâme adlı bir kitapları bulunduğunu söyledikten sonra âdeta
bu üç bölümü bize haber veriyor: 1) “Bu kitapta onların ilk faaliyetleri ve ilk hükümdarları
hakkında bilgi bulunmaktadır. O hükümdarlardan büyüğünün adı Oğuz’dur.” 2) Eserde Tepe Göz
boyunun özeti verilirken “Bu kitapta, Oğuzların aralarında günümüze kadar anlatageldikleri meşhur
hikâyeleri ve meselleri vardır.” denilmektedir ki “hikâyeler” sözü ile Dede Korkut boylarının
kastedildiğini düşünüyorum. 3) Buradaki “meseller” sözü de hiç şüphesiz “atasözü” anlamındadır.
Parça parça günümüze ulaşan Oğuznâmelerde de bu üç bölümden biri veya bir parça yer
almaktadır. Ayrı ayrı yazmalarda yer alan parçaların bütünü Oğuznâme’yi oluşturur.
Ebûbekir’in eseri 1310 civarında yazılmıştır. O tarihte “elden ele” bir Oğuznâme dolaştığına
göre yazılı bir Oğuznâme’nin en geç 13. yüzyılda mevcut olması gerektiğini düşünüyorum. İlk
Oğuznâme bence Doğu Türkçesiyle ve Uygur harfleriyle yazılmış olmalıdır. Yazıcıoğlu Ali’nin
“Uygur hattıyle Oğuznâme” kaydı bu düşüncemin delillerinden biridir. Dresden yazmasının adı da
bu düşünceyi destekler: Kitâb-ı Dedem Korkud alâ-lisân-ı Tâife-i Oğuzân. “Oğuz taifesinin
dilinde”. Demek ki başka bir Türk taifesinin dilinde de Dede Korkut Kitabı varmış.
Bir sözlü tarih olarak Oğuznâme belli bir noktada bitmez. Tarihî silsile, yazıldığı yer ve
döneme göre devam eder. Reşideddin Oğuznâmesi Selçuklulara ve Anadolu Beyliklerine kadar
gelir. Cem Sultan’a takdim edilen Câm-ı Cem-Âyîn Cem Sultan’a kadar ulaşır. Şecere-i Terâkime,
Ebulgazi Bahâdır Han zamanındaki Türkmenistan Türkmenlerine kadar uzanır. Kazan Oğuznâmesi
ise 18. yüzyılın sonlarında Afganistan’da yaşayan Afşar Beğlerine kadar gelir.
Oğuznâme, Oğuz Türkleri tarafından,”kendisine göre amel edilecek bir düsturnâme” kabul
edilmiştir. Bu, Yazıcıoğlu Ali’nin, Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubad’ın Oğuz töresini
ve Oğuznâme’yi iyi bildiğine dair kaydından anlaşıldığı gibi son Oğuznâme kabul edebileceğimiz
Kazan Oğuznâmesindeki, kitabın bütün zamanlarda bir “düstûrü’l-amel” olması dileğinden de
anlaşılır.
Kazan Oğuznâmesi’nden anlaşılan bir önemli husus da şudur: Herkes aslını neslini, ilini
ulusunu, ülüşünü orununu bu kitaba bakarak bilmelidir. Nesebi meçhul kimseler de bu kitap
Dostları ilə paylaş: |