İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Huzursuz Ruhlar...
O ışık içinde bütün renkler aynı heyecanlı parlaklığı
paylaşarak birbirine değiyor, dokunuyor, öpüşüyor, kâh
masum bir orjiye, kâh ahlaksız bir ayine benzer bir
kaynaşmayla birbirlerinden bir şeyler alarak çoğalıyor, mum
beyazı bilekli bir meleğin gergefindeki ipek ibrişimler gibi
birbirine dolanarak şekilden şekle giriyor.
Kıvırcık tüyleri altın yıldızlı bir kuzu gibi oradan oraya
seken güneş, erguvan ağaçlarına dokunup kendi aydınlığının
bir parçasını o ağacın çiçeklerine bırakırken, o çiçeklerden
aldığı gölgeli bir eflatunu denizin maviliğine yansıtıyor,
Boğaz tepelerinin koyu yeşil korulukları, tebessümünü zor
zapt eden olgun bir kadın gibi, bu ışıklı eğlenceye katılmakla
bigâne kalmak arasında tuhaf bir kararsızlık geçiriyor.
İstanbul'da bir bahar günü yaşıyoruz.
Geçen yıl da bu sahiller böyleydi.
Yüzlerce, binlerce yıldan beri bu sahiller renklerle ışıkların
ahenkli coşkusuna tanıklık ediyor.
Tabiatın o muhteşem ve mükemmel tekdüzeliği, her bahar
aynı erişilmez güzelliği bu sahillere serpiyor.
Renklerle ışıkların, geçen küçük bir bulutla ya da esen hafif
bir rüzgârla anbean değişmesine karşılık her yıl bu mevsim,
tanrısal bir şaheserin tekrarlanmasındaki kararlılık da bizi
gördüğümüz güzelliğin kendisi kadar şaşırtıyor.
Tabiat, 
mükemmelliğini 
ve 
şaşırtıcılıgını, 
hiçbir
şaşırtıcılığa yer vermeyen bu olağanüstü tekdüzeliğine,


kendini tekrarlamasındaki dokunulmaz ve değiştirilmez
iradesine borçlu. Kuralları belli.
Geceyle gündüzün yer değiştirmesi, bir mevsimden sonra
diğerinin gelmesi, yağmurların bulutlardan boşalması,
sırtlanların bizonları parçalaması hep aynı şekilde,
değiştirilemez bir kanuna uygun olarak gerçekleşiyor.
Tanrı, yarattığı tabiatın mükemmel düzeninden memnun.
Onu asla değiştirmiyor.
Bu tabiat, hatasızlığıyla muhteşem ve mükemmel ama
şaşırtıcı ve eğlenceli değil. Tanrıyı kim eğlendirecek?
Kim şaşırtıp güldürecek onu, kim yaptığı hatalarla onu
üzecek?
Gökyüzünün derinliklerinden semavi bir merakla eğilip
baktığında, yanındaki meleklere, "Şuna bak, şuna bak" diye
kimi gösterecek? Bizi elbet.
Tanrıyı güldüren ve üzen bizi. Biziz onu eğlendiren.
Gecesinden sonra gündüzü gelmeyen, aynı günün içinde
çeşitli mevsimler yaşayan, kaprisleri, şımarıklıkları,
heyecanları, arzuları, öfkeleriyle, birbirine benzemez çelişkili
istekleri, 
kararsızlıkları, 
korkularıyla, 
değişmek 
ve
değiştirmek ihtirasıyla tabiatın tekdüzeliğini bozan,
beklenmedik işler yapan biz insanlarız, tanrının sonsuz
eğlencesi.
Tabiatın mükemmel tekdüzeliğini biz bozarız. Mükemmel
olmadığımız için eğlenceli, mükemmel olmadığımız için
çirkin, mükemmel olmadığımız için yaratıcıyız.
Tek anarşisti biziz bu tabiatın.


Depremler, sel felaketleri, kasırgalar, fırtınalar bile o
tekdüzeliğin parçaları olarak çıkıyor ortaya.
Hepsinin bir kuralı ve kanunu var.
Kaplanlar ot yemiyor, zürafalar ceylanları kovalamıyor.
Biz öyle değiliz.
Biz, içine doğduğu tabiatı değiştirmek isteyen tek canlıyız.
İsyanı bilen, başkaldıran, korkuyla diz çöken biziz, tanrının
zeki, sivri dilli, isyankâr soytarısıyız, onun sarayının
kahkahası ve gözyaşıyız biz.
Can sıkıntısını, aşkı, kıskançlığı, ihtirası sadece biz biliriz.
Mum bilekli meleklerin dokuduğu rengârenk ipekten
yorganlara sarınıp, doğan güneşlerin, erguvan ağaçlarının,
yeşil korulukların, köpükleriyle oynaşan denizlerin ortasında
huzursuzlaşan, hırçınlaşan, huysuzlaşan biziz, tanrının
yarattığı mutluluk resimlerine bakarken orada kendi
yarattığımız bir mutluluğun parçasına rastlamadığımızda
mutsuz olan da biziz.
En büyük felaketlerin ortasında beklenmedik aşklara düşüp
gülüveren de bizleriz.
Tanrının çevirdiği bir mükemmellik çemberini biz insanlar
kırabiliyoruz ancak, onun için, başka hiçbir canlının sahip
olmadığı bir hakka, hayatın akışını değiştirme hakkına sahibiz
ve sanırım bu büyük hakkın bedeli olarak bütün tabiatta
mutsuzluğun dokunabildiği tek canlı türüyüz.
Tekdüze bir mükemmeliyetin dışına çıkabildiğimiz için o
mükemmelliğin bir anlamda en eksik parçası biz oluyoruz, bu
eksiklikle hep yenilikler arıyor, bu eksikliğin yarattığı
yetersizlik duygusunu yenebilmek için sürekli, tabiatta daha
önce görülmemiş değişimler yaratıyor, tabiatın yaramaz


çocukları olarak onu didikliyor, mükemmelliği reddetmenin
huzursuzluğunu da hep ruhumuzda yaşıyoruz.
Tabiatın sunduğu hiçbir şey yetmez bize. Tanrının, tabiatı
yaratırken hissettiği huzursuzluğu, tanrının, eline yaratılacak
yeni bir hayat verilen çocukları olarak kendi küçük
hayatlarımızda yaşıyoruz. Hepimiz kendi hayatlarımızın
tanrısıyız. Küçük, huzursuz tanrılar. Yeni şeyler isteriz biz.
Sanırım, tanrı yarattığı tabiattan tatmin olmadığı için
insanları, mükemmeliyeti bozan bizleri yarattı. Huzursuz
yanıyız biz tanrının.
Onun için, bizim hayatımızda hiçbir zaman sürekli bir
huzur olmayacak, "babalarının" ahenk yaratacak kudretini
değil, yarattığı ahenkten kuşkuya düşen huzursuz yanını
tevarüs eden çocuklar olduğumuz için en mükemmel anlar
bile biraz uzun sürdüğünde bizi bunaltacak ve bizim
ellerimizle bozulacak.
Zihnimizde ve ruhumuzda esip duran huzursuzluk
rüzgârları, mükemmel bir tekdüzeliği bozma göreviyle
yaratıldığımız için hiç dinmeyecek.
En güzel zamanlarda bile daha güzeli olup olmadığını
merak edeceğiz, yetinmeyeceğiz, arayacağız, "tekdüzelik"
bizim için büyük bir lanet olacak, tabiata hayran olacağız ama
parçası 
olduğumuz 

tabiata 
benzemeyi 
şiddetle
reddedeceğiz.
Tanrı, ruhundaki dengeyi; ahengini tabiata, huzursuzluğunu
bize vererek sağladı.
Tabiat, tanrının zanaatkârlığını, insanlar ise onun
sanatkârlığını gösteriyor.


Onun için sanat, bütün tabiatta yalnızca bize bağışlanmış
bir ayrıcalık.
Sanırım bu yüzden, şu mükemmel ve muhteşem bahar
gününde, erguvanların, korulukların, denizlerin, sulara değen
kuşların, sırma saçaklı güneş ışıklarının ortasında huzursuz
bir ruh gezdiriyor, gördüklerimize hayran olmamıza,
güzelliğinin tadına varmamıza rağmen hep bir açlık
hissediyoruz.
Bize kendi yaratıcılığından ve huzursuzluğundan bir parça
verdiği, bizi yeryüzündeki yansımaları haline getirdiği için
tanrıya minnettar mı olmalıyız, yoksa bizi ahenginin sessiz ve
itaatkâr bir parçası kılmadığı için sitem mi etmeliyiz
bilemiyoruz.
Gözlerimiz, tabiatın uyumlu bir parçası.
Görüyor ve hayran oluyoruz.
Ruhumuz, tanrının ruhu.
Gördüğüyle yetinmiyor ve hep yenisini yaratmak istiyoruz.
Her sabah, hayatı yeniden yaratacak bir tanrı gibi
uyanıyoruz.
Hayallerle, umutlarla, kuşkularla dolu ama o ahengi hiç
yaratamıyoruz.
Ahengi bozmak için yaratıldık biz, hayatımızda ahengi
nasıl bulabiliriz.
Tekdüzeliğin mükemmeliyeti yok bizde.
Tabiat, tekdüzeliğiyle muhteşem, biz tekdüzeliğe
başkaldırışımızla muhteşemiz.
Işıklar erguvanların rengini sulara taşıyor.
Ne kadar güzel bu ahenkli ayin...


Ve biz, tanrının bu ahenge hayran olan huzursuz ruhuyuz.
***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin