İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

İçimizde Bir Yer...
Bu söylediğimin doğru olup olmadığından hiç emin
değilim ama bana öyle geliyor ki sanki hepimiz, içimizde bir
başkası için ayrılmış bir yerle doğuyoruz. Bir parçası kayıp
bir bulmaca gibi...
Hayatımızın önemli bölümünü garip bir eksiklik duygusu
ile geçirmemiz, bazı sabahlar anlaşılmaz sıkıntılarla
uyanmamız, bazen isimsiz umutlarla neşelenmemiz, sanırım o
boşluğun içimizde yarattığı girdaptan kaynaklanıyor.
Karşılaştığımız her kadına ve erkeğe, belki de hiç farkında
olmadan, girinti çıkıntıları o boşluğun kesiklerine uyacak diye
mi bakıyoruz?
Elinde Sinderalla'nın ayakkabısıyla dolaşan biri var sanki
içimizde, herkese, "Acaba ayakkabının sahibi bu mu?"
diyerek bakıyor.
Tam olarak neyi ya da kimi aradığımızı bilmiyoruz.
Bize öğretilen bilgilerden yola çıkarak aradığımız insanla
ilgili birçok olumlu özellik sıralıyoruz ama genellikle
söylediklerimiz gerçeğe çok uymuyor.
Sonra birden birisi hayatımıza giriveriyor.
Onun sahip olduğu bir şey, belki kokusu, belki dokunuşu,
belki gülüşü, belki zekâsı, belki hayata bakış tarzı, belki
zevki, belki aldırmazlığı, belki ihtirası, belki de kötülüğü,
içimizdeki boşluğun bütün girinti çıkıntılarını dolduruyor.
İlk düşündüğümüz, onunla mutlu ve huzurlu olacağımız.


İçimizdeki boşluğun ancak "iyi şeylere" sahip biri
tarafından doldurulabileceğini sanıyoruz.
Ama gerçek, her zaman böyle değil.
Çoğunlukla içimizdeki boşluğa uyan "parça", kötülük
oluyor.
Bir keresinde güzel bir kadınla tanışmıştım.
Rahat, özgür, zengin bir kadındı.
Paralarını yiyen, olanaklarından insafsızca yararlanan,
yalan söyleyen, başka kadınlarla kırıştıran, onu bırakıp
bırakıp giden bir adama tutulmuştu.
Adam çok yakışıklı değildi.
Başarılı değildi.
Sık sık ayrılıyorlardı.
Kadın, başka erkeklerle de oluyordu, hattâ bir iki defa da
evlenmişti.
Ama adam ne zaman çağırsa koşarak ona gidiyordu.
Böyle tuhaf bir bağ, insanın aklına kaçınılmaz olarak
"cinselliği" getiriyordu, aralarında garip bir uyum olduğunu
düşünüyordu insan.
Benim aklımdan bunun geçtiğini anlayan kadın, ben bir şey
söylemeden, sorulmayan soruya cevap vermişti.
— Diğer erkeklerle sevişmemden daha da değişik değil
onunla sevişmelerimiz... Gerçi onla birlikteyken sabah akşam
sevişiyoruz ama ona baktığımda ilk aklıma gelen şey
sevişmek değil... Ama onu uzaktan bile gördüğümde
titremeye başlıyorum... Onu görebilmek için para harcamaya
razı oluyorum, aşağılandığımı bile bile onun arsızca istediği


hediyeleri alıyorum... Bunun ne olduğunu da bir türlü
çözemiyorum.
Bana, içimizde başka bir insana ait bir boşlukla
doğduğumuzu düşündüren ilk, bu kadının anlattıkları
olmuştu. Zamanla, bu tür bağımlılıkların, korkunç
denilebilecek tutkuların genellikle esrarengiz zaaflarla birlikte
ortaya çıktığını fark etmiştim.
Bunun, kötülüklerle doldurulması için ruhumuza
yerleştirilmiş "şeytanın boşluğu" olduğunu düşünmüştüm.
Çünkü bu tür ilişkiler genellikle büyük sorunlarla boy
atıyordu.
Bulmak 
için 
yıllarımızı 
harcadığımız 
insandan
kaçabilmeye, ondan kurtulmaya çalışıyorduk.
Aşk, mutluluk, güven, dostluk, yakınlık yerine güvensizlik,
tedirginlik, mutsuzluk, hattâ bazen düşmanlık ve kızgınlık
vardı.
Bir başka insan, neredeyse hayat boyu bitmeyecek bir
sorun haline gelebiliyordu bizim için.
Ama onunla yaşadığımız huzursuzluklar, başkalarıyla
yaşadığımız sükûnetten daha çekiciydi.
O insanla birlikte, o insanın yarattığı soruna da
tutuluyorduk.
Eğer biri aniden o sorunu çözümlese, hayatımızdan bize acı
veren sorun çıkarılsa hissedeceğimiz duygu, bir rahatlamadan
çok, bir boşalma ve eksilme olacaktı.
Belki yanılıyorum ama bazen bir insandan ziyade bir
soruna tutulduğumuzu bile düşünüyorum; o insanı
diğerlerinden farklı kılan, onun yarattığı sorunların
diğerlerinin yarattığı sorunlardan daha fazla ilgimizi çekmesi,


başkalarıyla yaşadığımız sorunlarla bir zaman uğraştıktan
sonra onlardan rahatça vazgeçerken o insanın yarattığı
sorunlarla uğraşmaktan asla vazgeçemeyişimiz, hattâ bu
sorunlarla uğraşmaktan hastalıklı bir zevk bile almamızdı.
Elbette, o insanla yaşadığımız sorun, sevişmelerle, ortak
zevklerle, neşeli konuşmalarla, eğlenceli tartışmalarla da
süsleniyordu ama ilişkinin asıl çekirdeği hep o sorun
oluyordu.
Belki de, içimizdeki o boşluğu dolduracak olan, bizim en
çok ilgimizi çekecek sorunu yaratacak olan insandı.
Bir adım daha öteye giderek belki şunu bile söylemek
mümkün, sorun çözülemez hale geldikçe, hattâ yavaş yavaş
bir imkânsızlığa dönüştükçe bağımlılığımız ve ilgimiz de
artıyordu.
Bazen, o insanla yaşadığımız sorunlardan yorulup
kaçtığımızda, sadece o insanı değil, o insanla yaşadığımız
dertleri çözümlemek için harcadığımız zamanları da
özlüyorduk.
Zihnimizin bir parçasının hep aynı sorunu düşünmeye,
çareler bulmak için kıvranmaya alıştığını, bu olmadığında
büyük can sıkıntıları ve yalnızlıklar yaşadığını görüyorduk.
Niye onca insan arasında yalnızca birinin yarattığı sorunlar
o kadar ilgimizi çekiyor, bunun cevabını bilmiyorum.
Tek aklıma gelen, o insanın birçok özelliğinin bir araya
toplanarak "şeytanın boşluğunu" dolduracak özel biçimi
oluşturması.
Eğer bu söylediklerim doğruysa, o zaman, birçoğumuz
kendini mutlu edecek insanı değil, kendi eksikliğine denk
gelecek sorunu yaratacak insanı arıyor öncelikle.


Mutluluk, sorunun yarattığı karmaşanın arasında, fırtınaya
yakalanan bir insanın sığınacak bir kulübe bulduğunda
hissettiği sevince benzer bir şekilde zaman zaman ortaya
çıkıyor.
Bu kısa mutluluk zamanları, ortasında var olduğu dertlerin
ve acıların boyutlarına uygun bir parlaklıkta oluyor ve asla
unutulamayacak bir haz veriyor.
Sorunların karmaşıklığına ve büyüklüğüne uygun mutluluk
patlamaları yaşanıyor.
Birbirine hiç benzemeyen iki duyguyu, iki zıt ucu aynı
anda tutabilen biri de neredeyse hayatın bütün enerjisini,
bazen olumlu bazen de olumsuz bir biçimde, bütün bedeninde
ve ruhunda hissediyor.
Bağımlılığı yaratan da bu olmalı.
Hepimizin içinde bu bağımlılığı yaratacak insanın
gelmesini bekleyen bir boşluk var, eksik bir parça.
Bizi en çok uğraştıracak olanı arıyoruz belki de.
O insandan daha güzelini, daha yakışıklısını, daha zekisini,
daha güçlüsünü, daha güvenilirini bulsak da sonunda gene
bizim aradığımız sorunu ve mutluluğu bize yaşatacak olana
dönüyoruz.
O güzel kadının dediği gibi, "Onu görünce titriyoruz."
Şeytanın bizim için hazırladığı o zehirli karışımı içmek
istiyoruz.
Bizi sarhoş edip bu dünyanın gerçeklerinden kopararak
cehennemde ve cennette dolaştıran, o yakıcı karışım çünkü.


***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin