İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Çöl Sevişmeleri
Bazı sevişmelerden yeniden doğarak çıkarız, bazı
sevişmelerden bir parça ölerek.
Her sevişmede bir başka insanın tenine, terine, kokusuna
karışarak kendi varlığımızdan soyunur, bir başka bedene
dağılırız; alacakaranlık bir kayboluştan çıkıp yeniden
parçalarımızı bir araya topladığımızda içimizde ya bir
zenginlik, bir çoğalma ya da bir eksiklik, bir yoksullaşma
hissederiz.
Niye bazı sevişmelerden, bir kırmızı karınca yuvasına
girmişiz gibi ruhumuzu kemiren minik canavarlarla
ayrıldığımızı, neden bazı sevişmelerden kevser içmiş gibi
mutlu sarhoşluklarla kalktığımızı da tam bilemeyiz.
Bazen bedenimiz mesutken ruhumuz muzdarip de olabilir.
Bedenimiz açlığından tam kurtulamadığı halde ruhumuzun
az rastlanır bir saadete eriştiği de...
Bir çöl gecesi çökerken, kumların henüz sıcaklığını
yitirmediği ama nereden geldiği bilinmeyen çöl rüzgârlarının
serinlikler taşıdığı saatlerde, geniş bir çadırın içinde, yere
serilmiş ipek halının altındaki kumun sıcaklığıyla, büyük bir
yelken gibi rüzgârla dalga dalga kabararak çırpınan çadırın
girişine asılmış deri örtüden içeri sızan serinliğin çıplak
bedenlerimize dokunduğunu hissederek, şarap, hurma, tarçın
kokuları arasında soluk soluğa, ter içinde, çığlıklarla, her
dokunuşla kendimizden geçerek saatlerce çılgınca seviştikten
sonra o çölden nasıl ayrılacağımızı hiçbirimiz kestiremeyiz.


Böyle bir sevişmenin arzuyla buğulanmış hayalinde
istediğimiz her şey vardır ama gerçeğinde neyin eksik
olabileceğini baştan düşünemeyiz.
Yağmurlarla ıslanmış bir şehrin soğuk ve ıssız
sokaklarında, bir apartmanın girişindeki kuytulukta sadece
birkaç dakika sürecek bir sevişmenin ruhumuza ve
bedenimize neler katacağını ya da onlardan neleri
eksilteceğini de yaşamadan tahmin edemeyiz.
Nedir bunca değişik sevişmenin bizi bazen yeniden
doğurup bazen öldürmesinin nedeni?
Neden bazı sevişmelerde ruhumuzla bedenimizi denk
getiremeyiz?
Herkesin buna değişik bir cevabı olabilir.
Belki yanılıyorum ama ben bir sevişmede yeniden
doğmakla ölmek arasındaki farkı, "sarılışın" yarattığını
düşünüyorum.
Bir sevişmenin neredeyse bütün yakıcı ayrıntıları bedenle
ilgiliyken, sanırım bir insanın bir insana sarılma isteği ve
biçimi ruhumuza hitap ediyor.
Bir sevişmenin şehvetle, arzuyla, çıldırmayla, zaman
zaman acıyla, kendinden geçişle yüklü zenginliğine, tek bir
sarılış kendi içinde taşıdığı duygularla, şefkatle, sevgiyle,
huzurla, yakınlıkla ulaşabilirse, öyle bir sevişmeden yeniden
doğarak, zenginleşerek, saadeti bütünüyle hissederek
çıkabiliriz.
Sevişmelerin taklitleri olabildiği, bu taklitlerle kendimizi
bile kandırabildiğimiz halde sarılışların taklidi olmuyor, en
azından böyle bir sanlışla kendimizi kandıramıyoruz.


İçimizi huzurlu kılacak, isteğin şefkatle karıştığı bir
sarılışın bizi ikna edebilecek bir taklidi yok.
Hollanda'da Avusturyalı bir ailenin çocuğu olarak doğan ve
kendine ait bir üslûpla edebiyat âleminde kendilerine özel bir
yer kazanan yazarlar arasına katılan Thomas Bernhard'ın,
"üçüncü sayfa haberlerini" andıran, hemen hemen bir gazete
diliyle yazılmış ve içinde neredeyse tek satırlık bir ironi
taşıyan hikâyelerini topladığı bir kitabı var.
Bu hikâyelerin lezzetinin benim edebiyat zevkime çok
hitap ettiğini söyleyemem ama bunlar arasında, kitaba adını
veren "Ses Taklitçisi" diye kısacık bir hikâye var ki, son satırı
gerçekten insanı çarpıyor.
Ünlü insanların seslerini taklit eden bir komedyeni bir
toplantıya gösteri yapması için davet ediyorlar ve diyorlar ki,
"Biz sizin daha önceki gösterilerinizi de izledik, bize daha
önce yapmadığınız, bizim dinlemediğimiz ses taklitleri yapar
mısınız?"
Adam, "Olur" diyor.
Birçok değişik insanın sesini taklit ediyor.
Sonunda ondan özel bir istekte bulunuyorlar.
— Bize bir de kendi sesinizi taklit eder misiniz?
Ve, "ses taklitçisi" bunu yapamayacağını söylüyor.
Herkesin sesini taklit edebiliyor, bir kişinin sesi hariç.
Kendi sesi.
Çok basit, çok yalın, çok sade ama çok çarpıcı bir gerçek.
Kendimizi taklit edemiyoruz.
Kendi sesimizi taklit edemiyoruz.


Bence kendi sarılışımızı da taklit edemiyoruz.
Sesimiz gibi sarılışımız da çok derinimizden, içimizden
geliyor ve taklit edemeyeceğimiz kadar bize ait.
Sesimizin, bizim bütün duygularımızı, kelimelerimizle
onları ne kadar saklamaya çalışırsak çalışalım, ele vermesi
gibi sarılışımız da, sevişmelerimiz nasıl olursa olsun, o
sevişmeden ruhumuzun nasıl çıktığını ele veriyor.
Seviştiğiniz insana, sevişmeden bir müddet sonra, belki beş
dakika, belki beş gün, belki beş hafta sonra baktığınızda ona
sarılmak isteyip istemediğinizi, bir kadınsanız başınızı onun
çenesinin altına sokma, bir erkekseniz onu belinden kavrayıp
göğsünüze doğru çekme arzusuna sahip olup olmadığınızı
görmek, yaşadığınız sevişmeden ruhunuzda bir eksilme mi,
bir zenginleşme mi kaldığını da gösterir sanıyorum.
Sevişmeler bazen o korkunç şehvetle sizi sarıp sarmalasa,
sizi bir zevk volkanının içinde savursa da her zaman gerçek
varlığınızın parçası olmayabiliyor; ama sarılışlar, onlar,
sanırım ruhumuzun bedenimize yansıdığı yer.
Sevişmelerin taklidini yapabiliriz.
Sarılışların taklidini yapamayız.
Bedenimizin her zerresine dokunan, zihnimizi arzu dolu
karanlık alevleriyle karartıp bizi yalnızca bedenimizden ibaret
bir hale getirerek sevişirken bizi paha biçilmez zevklere salan
şehvetin, bizim için her zaman hem istenen, hem kuşkulanılan
bir duygu olması, sanırım onun sarılışlardan yoksun
olabileceğini bilmemizden.
Aslında her şehvet saldırısında, her sevişmede, her zevkte
onun ardından gelecek sarılışı bekliyoruz, bedenimizle


birlikte ruhumuzu da doyuracak, mutlu ve huzurlu kılacak
olan o benzersiz sarılışı.
Bir çöl çadırında, bir apartman kuytusunda, bir yatak
odasında, bir mutfakta, bir parkta, bir tekne gezintisinde, bir
ormanda, bir sahilde, bir koltukta, nerede olursa olsun, nasıl
olursa olsun, sevişmelerimiz farkına varmadan ruhumuzun
hazinesine dokunuyor.
Ya oraya yeni ziynetler bırakıyor ya da orada
biriktirdiklerimizden bazılarını insafsız bir hırsız gibi bizden
çalıyor.
Bu sevişmeleri seviyoruz, hayal ediyoruz, özlüyoruz,
istiyoruz; üstelik bunları isteyip hayal ettiğimizi de biliyoruz;
bilmediğimiz, sarılışları da gizlice arzuladığımız.
Belki de bu sarılışları arzuladığımızı kendimize çok itiraf
etmememiz, sevişmeler kadar hayalini kurmamamız, onun
sevişmeler kadar kolay bulunamayacağını hissetmemizden,
eksikliğinin 
yaratacağı 
hayal 
kırıklığının 
sarsıcı
olabileceğinden endişelenmemizden.
Sevişmeler, zevk dolu bir araf, kapısının cennete mi,
cehenneme mi açılacağını bilemiyoruz. O kapıyı açan ise
sarılışlarımız. Sesimizi taklit edemiyoruz. Sarılışlarımızı da
taklit edemiyoruz. Ve, bazı sevişmelerimiz bizi yeniden
doğururken bazı sevişmelerimiz bizim bir parçamızı
öldürüyor.
Hayallerimizde ve hakikatlerimizde, bir gezgin gibi
sevişmelerden sevişmelere dolaşarak ruhumuzla bedenimizi
barıştıracak bir mucizeyi arıyoruz biz de.


***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin