Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə55/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   73

Sonuç:
TK    sonrasında  izlenen  hastalarda  sık  görülmeyenlerde  dahil 
olmak  üzere  2.  Bir  primer  kanser    gelişme  olasılığı  akılda 
tutulmalıdır.
EP-203
19 YIL SONRA NÜKS OLAN MEME KANSERİ OLGUSU
FATOŞ DİLAN KÖSEOĞLU 
1
, MENİCE GÜLER ŞEN 
1
, İLKAY TUĞBA 
ÜNEK 
2
, MEDİHA TÜLİN BOZKURT 
3
, GÖNÜL DEMİR PİŞKİN 
3

ÇAĞATAY ARSLAN 
2
 
 

İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ 
HASTALIKLARI KLİNİĞİ 

İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ MEDİKAL 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ 

İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 
RADYASYON ONKOLOJİSİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Ondokuz yıl sonra nüks olan meme kanseri olgusunu sunmak.
Gereç ve Yöntem:
59    yaşında  kadın  hasta,  ağustos  1992  yılında  sağ  memede 
kitle  nedeniyle  başvurmuş  ve  sağ  memeye  modifiye  radikal 
mastektomi uygulanmış. Patoloji sonucunda hormon reseptör 
pozitif  invaziv  duktal  karsinom  tanısı  konmuş  (T3N2M0). 
Adjuvan  8  kür  FEC    kemoterapisi  ve  RT  almış.  7  yıl  adjuvan 
tamoxifen verilmiş.
Bulgular:
Aralık 2011 de sağ meme operasyon yerinde ele gelen kitle ile 
başvurdu. USG’de  insizyon  hattı  ortasında  2 cm medialde 
14X6 mm mikrolobüle kenarlı, solid lezyon saptandı. Yeniden 
evrelemede  metastaz  saptanmadı.  Memedeki  kitle  eksize 
edildi.  Patoloji  raporu  ‘’infiltratif  duktal  karsinom,  T:  1.2  cm, 
ER:+, PR.+, cerbB2:-“  olarak rapor edildi. Primer meme tümörü 
ile  aynı  histopatolojik  özellikte  oldugu  için  lokal  nüks  olarak 
kabul  edildi.  Adjuvan  letrozol    başlandı.  Tedavinin  3.  ayında 
remisyonda izlenmektedir.
Sonuç:
Meme  kanserinde  geç  relapslar  özellikle  hormon  reseptörü 
pozitif grupta görülmektedir. Bu durum kısmen dormant hücre 
kavramına  atfedilmektedir.  Sunduğumuz  vakada  19  yıl  sonra 
lokal nüks gelişmiştir. Remisyondaki hastaların takiplerinin yıllar 
boyu devam etmesi bu tür geç relapsların erken saptanmasını 
sağlayabilir.
EP-204
MEMENİN PRİMER YASSI EPİTEL HÜCRELİ TÜMÖRÜ
ÇETİN ORDU , SİNAN ERZİMİK , VEDAT SAĞIR , RACİ GÜNEY  
 
BALIKESİR DEVLET HASTANESİ
Amaç:

234
Yassı hücreli karsinom epitelyal hücreli kanserlerin bir türüdür 
ve  vücudun  çeşitli  bölgelerinde  rastlanabilir.  Aynı  zamanda 
derinin  en  çok  rastlanılan  kanseridir.  Yassı  hücreli  karsinom 
nadiren  memede  görülebilir  ve  duktal  yapıdan  menşei  alan 
klasik  meme  kanserinden  farklıdır.  Meme  kanserlerinin    % 
0.1’inden azını oluşturur.  (% 0.04 -  % 0.075 arası)  Balıkesir 
Devlet  Hastanesi  Tıbbi  Onkoloji  Bölümüne  tedavi  amacı  ile 
başvuran bir hastada memenin bu nadir görülen primer yassı 
epitel hücreli kanseri tespit edilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Literatürde  tanımlanmış  primer  meme  yassı  epitel  hücreli 
karsinomları; genellikle hormon reseptör negatif, tümör boyutu 
% 50’sinde 5 cm’den büyük,  bölgesel  lenf nodu  tutulumu olmayan 
ve  prognozu  tam  olarak  bilinmemekle  beraber  daha  agresif 
seyirde olduğü gözlenmiş  tümörlerdir. Histogenezinin  benign 
meme  dokusunun  yassı  hücreli    metaplazisi  ya  da  infiltratif 
duktal karsinomun belirgin yassı hücreli metaplazisi sonucunda 
geliştiği düşünülmektedir. Primer yassı hücreli meme kanseri 
tanısı için 1- Malign hücrelerin % 90’ından fazlasını yassı hücreli 
karsinom hücrelerinden oluşması, 2- Tümörün deri ve meme 
başından  bağımsız  olması,  3-  Vücudun  başka  bölgesinden 
kaynaklanabilecek primer odaklar olmaması gerekmektedir.
Bulgular:
49 y, sağ meme alt iç kadranda 4 cm çaplı kitle ile segmental 
mastektomi  ve  aksiler  lenf  nodu  diseksiyonu  uygulanan 
hastanın  patolojisinde  tümör  boyutu  4x2x1.8  cm  bulundu. 
Lezyon  poliglonal,  mitotik  indexi  yüksek  atipik  epitelyal 
hücrelerin  oluşturduğu,  belirgin  olarak  keratinize  malign 
tümöral  hücre  infiltrasyonundan  oluşmaktadır.  Lezyon 
çevresinde  mikropapiller,  clinging  karsinom  tipinde  duktal 
karsinoma in situ varlığı saptanmıştır.  Çıkarılan 12 lenf nodunda 
metastaz  saptanmamıştır.  İmmunohistokimyasal  inceleme 
sonucunda  ;    yassı  hücreli  epitelyal  karsinom,  sitokeratin 
5/6 (+), sitokeratin 14 kuvvetli (+), Cerb B2 onkoproteini  (-), 
progesteron reseptörü (-), östrojen reseptörü (-), Ki 67 indexi 
% 20 (+) bulunmuştur. Yapılan cilt, ağız, baş-boyun ve genital 
bölge  muayenesi  sonucunda  başka  primer  hücreli  epitel 
hücreli  karsinom  odağı  saptanmamıştır.  Hastanın  evreleme 
amacı ile yapılan görüntüleme ve laboratuar incelemelerinde 
metastatik odak saptanmamış olup T2N0M0, evre IIA primer 
memenin primer yassı hücreli karsinomu tanısı ile kemoterapi 
ve radyoterapi alması planlanmıştır.
Sonuç:
Vakamız memede oldukça nadir  görülen primer yassı hücreli 
epitelyal  karsinom  olup  patolojisinde  duktal  karsinoma  in 
situ  ile  birlikte  gözlenen  ikinci  vaka  olması  ile  de  dikkati 
çekmektedir.    Adjuvan  tedavide  cisplatin  5-fluorourasil  bazlı 
kemoterapiler  ya  da  memenin  diğer  adenokarsinomları  ile 
benzer  kemoterapiler  önerilmektedir.  Radyoterapiye  sensitif 
olması ve segmental mastektomi yapılması nedeni ile  hastaya 
siklofosfamid,  adriamisin  5-fluorourasil  kombine  rejimi  ve 
memeye radyoterapi tedavileri planlanarak takibe alındı.
EP-205
MEME KANSERLİ DOKULARDA İNHİBİN-α SEVİYELERİ VE 
PROGNOSTİK FAKTÖRLERLE İLİŞKİSİ
BURÇAK YILMAZ 
1
, TARIK SALMAN 
2
, BAŞAK ÖVEN 
USTAALİOĞLU 
3
, AHMET BİLİCİ 
4
, MESUT ŞEKER 
5
, MELİN 
GEÇER 
6
 
 

İSTANBUL HAYDARPAŞA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 
TIBBİ ONKOLOJİ  

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI 

EŞKİŞEHİR YUNUS EMRE DEVLET HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
ÜNİTESİ 

İSTANBUL ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 

TEKİRDAĞ DEVLET HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ ÜNİTESİ 

DR LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 
PATOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Meme  kanseri  pre-postmenopoze  kadın  popülasyonda,  
hasta  yaşı,  aksilla  tutulumu,  boyut,  histolojik  grade,  hormon 
reseptör durumu, HER2 ve menopoz durumu gibi prognostik 
faktörlerle  tümörlü  dokudaki  inhibin  seviyeleri  arasında  ilgi 
olup olmadığına baktık.
Gereç ve Yöntem:
2004-2009  yılları  arasında  Dr  Lütfi  Kırdar  EAH  Tıbbi  Onkoloji 
Kliniğinde takip edilmiş 50 pre-postmenopoze hasta çalışmaya 
dahil  edildi.  Patoloji  parafin  bloklarında  inhibin  boyandı, 
prognostik  faktörleri  yönünden  hastalar  değerlendirildi. 
İstatistiksel analiz SPSS versiyon 13 ile yapıldı
Bulgular:
40 yaş altı hastalar ve evre 2A - 3C hastalıkta inhibin pozitifliği 
daha  belirgin  olmak  üzere  evreyle  inhibin  pozitifliği  arasında 
korelasyon  vardı,  istatistiksel  olarak  anlamlıydı  (p=0.028). 
Histolojik grade arttıkça inhibin pozitifliği artmış gözükmekteydi, 
fakat istatistiksel olarak anlamlı değildi.  ER pozitifliği ile inhibin 
boyanması arasında da negatif korelasyon saptadık. Hastalıksız 
sağkalımın  inhibin-α  ile  pozitif  boyananlarda  daha  kötü 
olduğunu gördük.
Sonuç:
Çalışmamızda  meme  kanseri  ile  ilişkili  olduğu  bilinen  kötü 
prognostik  faktörlerle  istatistiksel  anlamlı  olmasa  da  ilişkinin 
olması  inhibin-α’nın  meme  kanserini  başlatmada  değil  ama 
ilerlemesi  metastaz  yapması  üzerinde  etkisi  olabileceği 
düşünülebilir.  Aktivin ve inhibin-α’nın meme dokusu üzerine 
endokrin ve parakrin etkileri olup olmadığı açıklık kazanmamış 
olmakla  birlikte;  farklı  evrelerde,  daha  çok  hasta  sayılı 
çalışmalar yardımı ile bunu anlamak mümkün olabilir.
EP-206
NEOADJUVAN TEDAVİ ALAN HASTALARIN GENEL ÖZELLİKLERİ 
VE HORMON RESEPTÖRLERİNİN PATOLOJİK YANITA ETKİSİ
ÖZGE KESKİN 
1
, MUSTAFA SOLAK 
1
, DENİZ YÜCE 
2
, MUSTAFA 
KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
235

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ PREVANTİF 
ONKOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Neoadjuvan  tedavi  özellikle  lokal  ileri  evre  olmak  üzere 
meme  kanseri  vakalarında  artan  sıklıkta  kullanılmaktadır. 
Amaç, primer tümör yükünü azaltmakla beraber aksiller lenf 
nodu  tutulumunu  da  azaltarak  hastalık  evresini  düşürmektir. 
Biz  çalışmamızda,  neoadjuvan  tedaviden  sağlanan  faydanın 
hormon reseptör (HR) ve HER2 durumu ile ilişkisini inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Onkoloji 
polikliniğinde 2002-2011 yılları arası takip edilen 2262 meme 
kanseri vakasının demografik verileri, tanı anı evreleri, tümör 
histolojisi, östrojen (ER)-progesteron (PR) 
ve c-erbB2 (HER2) reseptör durumları, neoadjuvan tedavi 
rejimleri, cerrahi sonrası patolojik yanıtları kaydedildi.
Bulgular:
Neoadjuvan tedavi uygulanan 173 kadın hastanın ortalama yaşı 
52,41±11,72 saptandı. Vakaların %54,3’ü premenapozal, %38,7’si 
postmenapozal ve kalan %6,9’u perimenapozal dönemde idi. 
ER durumu saptanabilen 164 hastanın, 86 tanesinde ER negatif 
(-), 78 vakada pozitif (+) idi. PR ve HER2 durumu 162 hastada; 
sırasıyla  94  ve  123  tanesinde  PR-  ve  HER2-,  68  ve  39 
tanesinde  PR+  ve  HER2+  idi.  Tanı  anı  en  sık  görülen  evre 
3a  (%24,9)  idi.  Hastaların  çoğu  antrasiklin  bazlı  veya 
antrasiklin  ve  taksan  kombinasyonu  içeren  tedaviler  aldı. 
Hastalarda  %83,2  infiltratif  duktal  karsinom,  %9,2  miks 
infiltratif  karsinom  görüldü.  Cerrahi  sonrası  patolojisi 
elde edilen 90 hastadan 20 tanesinde pCR gözlendi. Bu hastalar 
arasında ER- olan grupta diğer gruplara göre daha fazla sayıda 
hastada  istatiksel  olarak  anlamlı  pCR  görüldü  (p=0,028).  PR 
ve  HER2  durumu  ile  pCR  arasında  istatiksel  anlamlı  bir  ilişki 
saptanmadı.
Sonuç:
Bazı  çalışmalarda  tümör  yanıtı  ile  HR  ve  HER2    ekspresyonu 
arasında bir ilişki bulunamazken, bazılarında HR- olan hastaların 
daha iyi yanıt vererek daha yüksek oranda pCR, sonuç olarak 
daha iyi hastalıksız sağ kalım ve genel sağ kalım elde edildiği 
görülmüştür.  Bizim  çalışmamızda  PR  ve  HER2  durumunun 
yanıta  herhangi  bir  etkisi  görülmezken,  ER-  olan  hastalarda 
daha fazla sayıda pCR görülmüştür.
EP-207
TRİPLE NEGATİF MEME KANSERİNDE NEOADJUVAN TEDAVİ 
SONRASI YANIT: TEK MERKEZ DENEYİMİ
ÖZGE KESKİN 
1
, H. İBRAHİM PETEKKAYA 
1
, DENİZ YÜCE 
2

MUSTAFA KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ PREVANTİF 
ONKOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Neoadjuvan  tedavi  özellikle  lokal  ileri  evre  meme 
kanserinde  olmak  üzere  artan  sıklıkta  kullanılmaktadır. 
Bu  tedavinin  amacı,  primer  tümör  yükünü  azaltarak 
meme  koruyucu  cerrahi  oranını  arttırmakla  beraber, 
mikrometastaz  tedavisi  sağlamak  ve  erken  dönemde 
kemoterapi  yanıtını  belirlemektir.  Biz  çalışmamızda,  triple 
negatif meme kanseri (TNMK) vakalarında neoadjuvan tedavi 
sonuçlarını inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Hacettepe  Üniversitesi  Onkoloji  Hastanesi  Medikal 
Onkoloji  polikliniğinde  2002-2011  yılları  arası  takip  edilen 
2262  meme  kanserinden  173  tanesine  neoadjuvan 
tedavi  uygulandı.  Bu  hastaların  demografik  verileri,  tanı 
anı evreleri, tümör histolojisi, primer tümörde östrojen (ER)-
progesteron  (PR)  ve  c-erbB2  (HER2)  reseptör  durumları, 
neoadjuvan tedavi rejimleri, cerrahi sonrası patolojik yanıtları 
kaydedildi.
Bulgular:
Neoadjuvan tedavi uygulanan 173 hastanın 46 tanesi (%26,6) 
TNMK idi. Bu hastaların ortalama yaşı 51,1±11,65. Vakalar en sık 
eşit oranda evre 2a ve 3a’da izlendi. En sık gözlenen histolojiler 
infiltratif  duktal  karsinom  (%93,5),  miks  infiltratif  karsinom 
(%4,3)  ve  infiltratif  lobuler  karsinom  (%2,2)  idi.  Hastalar 
antrasiklin  bazlı  veya  antrasiklin  ve  taksan  kombinasyonu 
içeren tedaviler aldı. 8 hastada patolojik tam yanıt (pCR) elde 
edildi.  TNMK  olan  ve  olmayan  grup  arasında  pCR  elde  etme 
açısından  istatiksel  anlamlı  fark  yoktu  (p=0,33).  TNMK  olan 
vakalarda  pCR  gözlenip-gözlenmemesinin  genel  sağ  kalıma 
istatiksel anlamlı katkısı gözlenmedi.  
Sonuç:
Neoadjuvan tedavi ile pCR sağlamada 3 bağımsız risk faktörü 
tanımlanmıştır: hormon reseptör ve HER2 durumu, lenf nodu 
tutulumu.  TNMK  vakalarında  neoadjuvan  tedavi  etkinliğini 
inceleyen  çalışmalarda  bu  grupta  daha  yüksek  oranda  pCR 
gözlenmiştir.  pCR  gözlenen  hasta  grubunda,  rezidü  tümör 
olanlara göre hastalıksız sağ kalım ve genel sağ kalım sonuçları 
daha iyi saptanmıştır.
EP-208
MEME KANSERLİ HASTALARDA OPERASYON SONRASI 
DÖNEMDE YEŞİL ÇAY KATEŞİNLERİNİN CİLT ÖDEMİ VE 
ENFEKSİYONU ÜZERİNE ETKİLERİ
ÇİĞDEM PAPİLA 
1
, BERRİN PAPİLA 
2
, HURİYE BALCI 
3
, HAFİZE 
UZUN 
4
 

İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, 
CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, İSTANBUL 

GENEL CERRAHİ ANABİLİM DALI CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, İSTANBUL 

MERKEZ ARAŞTIRMA LABORATUARI, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, 
CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, İSTANBUL  

BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, İSTANBUL
Amaç:
Antioksidan  etkiye  sahip  olan  kateşin  polifenollerini  içeren 
yeşil çay, çeşitli in vivo ve invitro çalışmalarda anti-enflematuar, 
antiviral ve anti-tümör ilaçlar gibi etki gösterdiği bildirilmiştir. 

236
Kliniğimize  başvuran  opere  meme  kanserli  hastaların 
bazılarında  antibiyotiklere  rağmen  ödem  ve  enfeksiyonun 
gerilemediğini  tespit  ettik.  Bu  nedenle  çalışmada  meme 
kanserli  hastalarda  operasyon  sonrası  dönemde  yeşil  çay 
kateşinlerinin  cilt  ödemi  ve enfeksiyonu  üzerine etkileri  olup 
olmadığının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya  2011  yılı  içinde  Cerrahpaşa  Tıp  Fakültesi  Medikal 
Onkoloji  polikliniğine  operasyondan  yaklaşık  10  gün  sonra 
başvuruda  bulunan  30  meme  kanserli  hasta  dahil  edildi. 
Hastaların  yaş  ortalaması  45,56  ±  5,48  olup  diabet  ve  kalp-
damar dolaşım bozukluğu bulunmamaktadır. 1. gruba (n=15) 
sadece antibiyotik ve antienflamatuar ilaç verilirken 2. gruba 
(n=15)  antibiyotik  ve  antienflamatuar  ilaçlara  ek  olarak 
günde sabah - akşam 2 fincan yeşil çay enfeksiyon ve ödem 
çözülünceye (yaklaşık 2 hafta) kadar verildi.
Bulgular:
Yeşil  çay  önerdiğimiz  grupta  ödem  ve  enfeksiyonun 
vermediğimiz gruba göre daha erken gerilediği tespit edildi.
Sonuç:
Bu  preliminer  çalışmanın  sonuçlarıyla  yeşil  çayda  bulunan 
polifenol  grubundan  kateşin  maddesinin  antienflamatuar  ve 
antioksidan olarak etki gösterdiği kanaatine varılmıştır. Yeşil çay, 
ödem ve enfeksiyonun erken giderilmesine katkıda bulunduğu 
için kemoterapiye zamanında başlanır. Yeşil çay kateşinlerinin 
kemopreventif etkisi için ileriye yönelik çalışmalar gereklidir. 
EP-209
65 YAŞ ÜSTÜ MEME KANSERLİ HASTALARIN KLİNİK 
ÖZELLİKLERİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
NALAN AKGÜL BABACAN 
1
, SAADETTİN KILIÇKAP 
1
, BİRSEN 
YÜCEL 
2
, YALÇIN KAYA 
1
, TURGUT KAÇAN 
1
, MEHMET FUAT 
EREN 
2
, YILLAR OKUR 
2
, EBRU ATASEVER AKKAŞ 
2
 
 

CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ 

CÜTF RADYASYON ONKOLOJİSİ
Amaç:
Çalışmada geriatrik yaş grubundaki meme kanserli hastaların 
klinik özelliklerinin ortaya konması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde 2007 yılından beri takip edilen 65 yaş üstü meme 
kanserli hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Toplam 328 meme kanserli hastanın 62’si (%19) 65 yaş ve üstü 
hasta idi. Yaş ortalaması 71±5 (65-83) idi. Histoloji %81 ile en 
sık  invaziv  duktal  karsinom  idi.  Tanı  anında  olguların  %63’ü 
T2,  %34’ü  nod  negatif,  %40’ı  grad  2,  %16’sı  metastatik,  idi. 
Histolojik olarak %71 ER(+), %64 PR(+), %30 Her2(+) idi. Yüzde 
76 olgu Luminal A veya B, %13’ü triple negatif ve %8’i HR(-) 
Her2(+)  idi.  Sırasıyla  Evre  I  %15,  Evre  2  %36,  Evre  3  %33  ve 
Evre 4 %16 idi. %11 ile en sık metastaz yeri kemik idi. MRM 
%70 ile en sık tercih edilen cerrahi idi. >70 yaş olan hastalarda 
sadece hormonoterapi kullanım oranı diğer gruba göre anlamlı 
derecede  daha  fazla  idi  (%13  vs  %35;  p=0,038).  Radyoterapi 
>70 yaş üstü hastaların 18’ine, <70yaş için ise 13’üne uygulandı. 
Ortanca yaşam süresi 65 aydı.
Sonuç:
Geriatrik yaş grubundaki meme kanserli olgular sıklıkla HR (+) 
hastalar  olup,  özellikle  70  yaş  üzeri  hastalarda  daha  sık  tek 
başına hormonoterapi ve daha az radyoterapi uygulanmaktadır. 
Sistemik  kemoterapi  ve  genç  hastalara  göre  daha  az  sıklıkta 
kullanılmaktadır.
EP-210
AROMATAZ İNHİBİTÖRÜ KULLANAN ERKEN EVRE MEME 
KANSERLİ HASTALARDA OSTEOPOROZ GELİŞME RİSKİ
GÖKHAN ERBAĞ 
1
, DEVRİM ÇABUK 
2
, SÜLEYMAN TEMİZ 
2

SERAP KAYA 
2
, ÖZGÜR AÇIKGÖZ 
2
, EDA YİRMİBEŞOĞLU 
3

DOĞU CANOĞLU 
3
, KAZIM UYGUN 
2
, HAKAN DEMİR 
4
 
 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ İÇ 
HASTALIKLARI ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ RADYASYON 
ONKOLOJİSİ ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ NÜKLEER 
TIP ABD
Amaç:
Meme kanseri (MK) kadınlarda en sık görülen kanserdir. Son 
10  yılda  görüntüleme,  tanı  ve  tedavideki  ilerlemelere  bağlı 
olarak  yaşam  süresinde  artış  olmuştur.    Bunun  en  önemli 
sebeplerinden biri  de aromataz inhibitörlerinin (Aİ) kullanıma 
girmesidir. Aİ’lerinin  östrojen seviyesinde düşmeye bağlı olarak 
kemik mineral yoğunluğunda (KMY) azalmaya neden oldukları 
öngörülmektedir. Bu çalışmanın amacı Aİ’lerinin KMY üzerine 
olan etkilerini incelemektir.
Gereç ve Yöntem:
Bu  çalışma  Aralık  2009-Aralık  2010  tarihleri  arasında  Tıbbi 
Onkoloji Kliniği’nde yapıldı. Evre I-III MK tanısı olan ve adjuvan 
tedavi  olarak  anastrozol  ya  da  letrozol  başlanması  planlanan 
menopoza  girmiş  meme  kanseri  hastaları  değerlendirildi. 
Başlangıç KMY ölçümü yapıldıktan sonra osteoporozu olmayan 
hastalar çalışmaya alındı. Aİ tedavisi başlandıktan 6 ay sonra 
tekrar KMY ölçümü yapıldı.
Bulgular:
Çalışmaya toplam 50 hasta alındı, ancak 6 aylık takip sürecinde 4 
hastada metastaz gelişmesi, 1 hastada artralji nedeniyle tedavi 
kesildiğinden 5 hasta çalışmadan çıkarıldı. Çalışmaya alınan 45 
hastanın tedavi öncesi ve tedavinin 6. ayında ölçülen KMY›leri 
karşılaştırıldı. Tedavi öncesi yapılan ilk ölçümlerde 19 hastada 
(%42)  KMY  normal  saptanırken  26  hastada  (%58)  osteopeni 
saptandı.  Takiplerinde  6.  ayda  yapılan  ölçümlerde  Femur  Z 
skoru  dışındaki  tüm  değerlerde  istatistiksel  olarak  anlamlı 
düşüş  saptandı  (p<0,01).  İlk  yapılan  değerlendirmede  KMY 
normal  saptanan  19  hastanın  dokuzunda  osteopeni  ve 
osteoporoz geliştiği gözlendi (p<0,05). Başlangıç ölçümlerinde 
osteopenik  olan  7  hastada  osteoporoz  saptandı.Bu  analize 
göre Aİ tedavisine başlandığı ilk 6 ayda bile belirgin derecede 
kemik mineral kaybı olduğu görülmektedir.
Sonuç:
Meme  kanserli  kadın  hastalar  aynı  yaş  grubundaki 
sağlıklı  kadınlara  göre  daha  çok  kemik  kaybı  ve  kırık  riski 
altındadırlar.  Kemik  kaybının  ana  sebeplerinden  biri  de 
Aİ  tedavisidir.  Biz  bu  çalışmada  meme  kanserli  kadınlarda 
osteoporoza  katkıda  bulunan  ana  nedenlerden  olan  Aİ 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
237
tedavisinin  KMY  üzerine  olan  olumsuz  etkilerini  gösterdik. 
Yaptığımız  çalışmada  diğer  çalışmalardan  farklı  olarak  Aİ 
tedavisinin  KMY  üzerindeki  olumsuz  etkisinin  tedavinin  ilk 
6  ayında  bile  belirgin  derecede  olması  dikkat  çekmektedir. 
Bu  nedenle  Aİ  planlanan  hastalarda  tedavi  başlangıcından 
itibaren kalsiyum, D vitamini gibi replasman tedavilerine özen 
gösterilmeli, KMY düzenli olarak takip edilmelidir.
EP-211
MEMENİN PRİMER SKUAMÖZ HÜCRELİ KARSİNOMU: OLGU 
SUNUMU
NECLA DEMİR , IŞIL SOMALI , TARIK SALMAN , UTKU 
OFLAZOĞLU , TUĞBA YAVUZŞEN , A. UĞUR YILMAZ  
 
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BİLİM DALI
Olgu:
Sağ memede şişlik ve ağrı şikayetiyle başvuran 63 yaşındaki kadın 
hastanın, özgeçmişinde 10 yıl önce sol memede invaziv lobuler 
karsinom öyküsü mevcuttu. Mammografide sağ meme üst dış 
kandranda 5 cm çapında heterojen yapıda bir  kitlesi saptanan 
hastanın,  meme  MR’  ında  sağ  memede  5,5  cm  çapında 
malign  karakterli  kitle  ve  ipsilateral  aksillada  lenf  nodları 
saptanması  üzerine  hastaya  modifiye  radikal  mastektomi 
ve  aksiler  diseksiyon  uygulanmış.  Patolojik  incelemede,  
7x5.5x4  cm  boyutunda,  keratinize  ve  geniş  nekroz  alanları 
bulunan,  kalsifikasyon  izlenmeyen  Skuamöz  hücreli  kanser 
(SHK)    izlendi.  Östrojen  ,  progesteron  reseptörü  ve  c-erbB2 
negatif  saptanan  hastada  ipsilateral  5  adet  lenf  nodunda 
skuamöz  hücreli  karsinom  (SHK)  metastazı  saptandı.  Hastaya 
memenin metastatik SHK’unu dışlamak amacıyla çekilen PET/
CT’  de  patolojik  tutulum  saptanmadı.  Bu  bulgularla  hastaya 
primer SHK tanısı koyuldu ve 5-florourasil-sisplatin-epirubisin 
içeren  kemoterapi  ve  ardından  radyoterapi  planlandı.    
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin