10-YUNUS:
1- Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar o hikmetli kitabın âyetleridir.
2- İnsanları (eğri yolun sonundan) korkut, inananlara
Rableri nezdindeki yüksek makamları müjdele, diye
içlerinden bir adama vahyimizi göndermemiz onlara tuhaf
mı geldi? Kâfirler: "Hiç şüphesiz bu besbelli bir sihirbaz."
dediler.
3- Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde
yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı),
işi tedbir eyliyor. O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi
olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz!
Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
4- Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Herşeyi
ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip salih amel
işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için geri
döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için
kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.
5- O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz
diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller
tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir
kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar.
6- Elbette gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip
durmasında ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında
sakınan bir kavim için bir çok delil vardır.
7- Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup
onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar
da vardır muhakkak.
8- İşte bunların kendi elleriyle ettikleri yüzünden
varacakları yer cehennemdir.
9. Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri,
imanlarından dolayı Rableri hidayete erdirir. Naîm
cennetlerinde altlarından ırmaklar akar durur.
10. Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden
yücesin"; sağlık dilekleri "selâm", dualarının sonu da
"Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek
olacaktır.
11- Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi,
şerri de alel-acele verseydi, onların hemen ecellerini
getiriverirdi. Fakat bize kavuşmayı ummayanları kendi
hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde bocalayıp giderler.
12- İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan
yatarken, gerek otururken, gerek dikilirken bize dua eder.
Kendisinden sıkıntısını gideriverdik
mi sanki kendisine dokunan o sıkıntı için bize hiç
yalvarmamış gibi aldırmadan geçer gider. İşte o aşırı
gidenlere yaptıkları şeyler böyle güzel gelir.
13- Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini,
peygamberleri kendilerine bir çok belge ile geldikleri halde
zulmettikleri ve imana gelmedikleri için helak ettik. İşte
günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
14- Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık
ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz.
15- Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak
kendilerine okunduğu zaman, o bizimle karşılaşmayı
ummayanlar, "Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu
değiştir." dediler. De ki, "Onu kendiliğimden değiştiremem,
benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana
vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem, şüphesiz
büyük bir günün azabından korkarım."
16- De ki, "Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım.
O da onu hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben
sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum. Siz hâlâ
aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?"
17- Artık bir yalanı Allah'a iftira eden veya O'nun
âyetlerini inkar edenden daha zalim kim olabilir? Hiç
şüphesiz o mücrimler iflah olmayacaklar.
18- Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de
zarar verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve "Bunlar bizim
Allah katında şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki, "Siz Allah'a
göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz?" Allah onların ortak koştukları şeylerin
hepsinden münezzehtir.
19- İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa
düşüp ayrı ayrı oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış
olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar
aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.
20- Bir de "Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse
ya!" diyorlar. De ki: "Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur,
bekleyiniz bakalım, ben de sizinle beraber bekleyeceğim
şüphesiz."
21- İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir
rahmet tattırdığımız zaman, âyetlerimiz hakkında derhal bir
takım hilekârlıklara
girişirler. De ki: "Allah'ın hilesi daha çabuktur. Haberiniz
olsun ki elçilerimiz yaptığınız hileleri yazıp duruyorlar".
22- Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur.
Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle
beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri
sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her
taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp
artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a
yalvarır ve dindar olurlar: "Eğer bizi buradan kurtarırsan,
andolsun ki, şükredenlerden olacağız." derler.
23- Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz
yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar
taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya
hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp
bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size
haber vereceğiz.
23- Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz
yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar
taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya
hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp
bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size
haber vereceğiz.
24- Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz
su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine
karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve
sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada,
geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın
ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada
hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim
için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.
25- Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de
doğru yola hidayet ediyor.
26- İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha
fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de
aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî
kalacaklardır.
27- Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası,
misli kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar
için Allah'dan başka hiçbir kurtarıcı yoktur. Yüzleri karanlık
gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar
cehennem ehlidir. Orada ebedî kalacaklardır.
28- O gün ki, hepsini mahşere toplayacağız, sonra da o
şirk koşanlara "Haydi yerlerinize! Siz de, ortak koştuklarınız
da!" diyeceğiz. Artık aralarını iyice açmışız. O ortak
koştukları şeyler, "Siz bize tapmıyordunuz ki." diyecekler.
29- "Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter.
Sizin bize ibadet ettiğinizden bizim haberimiz yoktur"
(diyecekler).
30- İşte burada herkes geçmişte yaptığını bulacak. Ve
gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. İftira edip
uydurdukları şeyler de kendilerinden büsbütün uzaklaşıp
gidecek.
31- De ki, "size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O,
kulaklara ve gözlere hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden
ölüyü çıkaran kim? İşleri idare eden kim?" Hemen "Allah'dır"
diyecekler. De ki, "O halde Allah'a karşı gelmekten sakınmaz
mısınız?"
32- İşte o Allah sizin gerçek Rabbinizdir. Gerçeğin dışında
sapıklıktan başka ne vardır? O halde haktan nasıl
çevriliyorsunuz?
33. Hak dinden çıkmış fasıklara Rabbinin kelimesi şöyle
gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler.
34- De ki: "Allah'a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce
yaratıp, sonra da onu çevirip yeniden diriltecek var mı?" De
ki, "Önce yaratıp, sonra da onu yeniden yaratacak olan
Allah'dır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor,
döndürülüyorsunuz?"
35- De ki, "Ortak koştuklarınızdan doğru yolu gösterecek
olan var mıdır?" Deki, "Allah, hak olan doğru yola hidayet
eder. O halde doğru yola hidayet eden mi kendisine
uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince
onu bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz?
Nasıl hükmediyorsunuz?"
36- Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan
ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah
onların ne yaptıklarını bilir.
37- Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz,
lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı
(levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek
hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
38- "Onu o (peygamber) uydurdu" mu diyorlar? De ki;
"Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah'dan başka,
çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer
sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).
39- Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de
kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar.
Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle inkâr
etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.
40- Onlardan ona (Kur'ân'a) inanacaklar da var,
inanmayacaklar da var. Rabbin fesatçıları en iyi bilendir.
41- Eğer seni inkâr etmeyi sürdürürlerse, de ki; "Benim
amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yapacağım
sizi ilgilendirmez, sizin yapacağınız da beni ilgilendirmez."
42- İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen,
sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?
43- İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere,
üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek
misin?
44- Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar
zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip
duruyorlar.
45- Allah'ın onları haşredip toplayacağı günde, sanki
onlar dünyada gündüz bir parça kalmışlar da aralarında
tanışmışlar gibi olacak. Allah'ın huzuruna çıkacaklarına
inanmamış ve doğru yolu tutmamış olanlar hiç şüphesiz en
büyük ziyana uğramış olacaklar.
46- Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de,
göstermeden seni vefat ettirsek de, sonunda onların dönüşü
bize olacak. Sonra onların ne yapacaklarına Allah şahit
olacaktır.
47- Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri
gelince aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm
görmezler.
48- Onlar, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman
yerine gelecek?" diyorlar.
49- De ki, "Ben, Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime
ne bir zarar ne bir fayda verebilirim". Her ümmetin bir eceli
vardır. Ecelleri gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri
gidebilirler.
50- De ki: "O'nun azabı size geceleyin uykuda veya güpe
gündüz gelecek olsa, ne dersiniz? Günahkârların onu
alelacele istemeleri için ne sebep vardır?"
51- Bu azap meydana geldikten sonra mı iman
edeceksiniz, yoksa şimdi mi? Halbuki onun çarçabuk
gelmesini istiyordunuz.
52- Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi
azabı!" denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi
cezalandırılacaksınız?"
53- "O azap gerçek mi?" diye sana soruyorlar. De ki;
"Evet. Rabbim hakkı için o kesin bir gerçektir. Ve siz bundan
yakayı kurtaramazsınız."
54- Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce
yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak
için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı.
Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm
yapılmaz.
55- Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa
Allah'ındır. Açın gözünüzü, Allah'ın vaadi muhakkak ki,
haktır, gerçektir. Lâkin onların çoğu bunu bilmezler.
56- O, hem can veren, hem can alandır. Ve hepiniz O'na
döndürülüp götürüleceksiniz.
57- Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller
derdine bir şifa, müminlere bir hidayet ve rahmet geldi.
58- De ki, "Allah'ın ihsanıyla ve rahmetiyle, yalnızca
bunlarla sevinç duysunlar. Bu, onların biriktirip
durduklarından daha hayırlıdır."
59- De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi,
siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De
ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı
ediyorsunuz?"
60- Allah'a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne
sanıyorlar? Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin
insanların çoğu şükretmezler.
61- Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku,
ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken,
biz sizin üzerinizde şahidiz.
Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin
gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan
daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.
62- Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku
vardır, ne de onlar mahzun olurlar.
63- Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten
sakınmışlardır.
64- Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da
müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu
en büyük kurtuluştur.
65- Habibim, onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve
şeref bütünüyle Allah'ındır. O her şeyi işitiyor, hepsini
görüyor.
66. Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa
hep Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a
ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş
oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
67- O, öyle bir Allah'dır ki, içinde dinlenesiniz diye sizin
için geceyi, göresiniz diye de gündüzü yaptı. Elbette bunda
söz dinleyecek olan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.
68- Dediler ki: "Allah, kendine çocuk edindi". O, böyle
şeylerden münezzehtir. O, müstağnidir. Göklerde ve yerde
ne varsa hepsi O'nundur. Bu hususta elinizde hiç bir delil
yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi neden
söylüyorsunuz?
69- De ki: Allah'a iftira edenler elbette felah bulmazlar.
70- Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize
olacaktır. Daha sonra da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin
azabı biz onlara tattıracağız.
71- Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir
zamanlar kavmine demişti ki: "Ey kavmim, eğer benim
aranızda duruşum ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim size
ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah'a
dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız
toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size
dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana
mühlet de vermeyin".
72- Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret
istemedim ya! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben
O'nun emrine boyun eğen müslümanlardan olmakla
emrolundum.
73- Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve
gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları
yeryüzüne halifeler yaptık. Âyetlerimizi inkâr edenleri ise
suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu.
74- Sonra onun arkasından birçok peygamberleri
kavimlerine gönderdik. Onlara açık mucizelerle geldiler.
Fakat onlar bir defa yalan dediklerine sonuna kadar bir türlü
inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kalblerini böyle
mühürleriz.
75- Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u
âyetlerimizle Firavun'a ve cemaatine gönderdik. İman
etmeyi kibirlerine yediremediler ve günahkâr bir kavim
oldular.
76- Kendilerine tarafımızdan hak gelince, "Muhakkak ki
bu, apaçık bir sihirdir." dediler.
77. Musa dedi ki, "Size hak gelince, ona böyle mi
diyorsunuz? Bu sihir midir?" Halbuki sihirbazlar iflah
olmazlar.
78- Dediler ki: "Sen bizi, atalarımızdan kalan yoldan
çeviresin de yeryüzünde saltanat ikinizin olsun diye mi
geldin? Biz ikinize de inanmayız".
79- Firavun da: "Bana bütün bilgili sihirbazları toplayıp
getirin!" dedi.
80- Sihirbazlar gelince, Musa onlara: "Ortaya ne
atacaksanız atın!" dedi.
81- Onlar ortaya atınca Musa dedi ki, "Sizin yaptığınız şey
sihirdir. Muhakkak ki, Allah onu iptal edecektir. Şüphe yok ki,
Allah fesatçıların işlerini düze çıkarmaz."
82-Allah, hakkın hak ve gerçek olduğunu kelimeleriyle
ispat eder, günahkârların hoşuna gitmese de
83- Firavun ve adamlarının kendilerini belaya uğratacağı
korkusundan dolayı Musa'ya kendi kavminin bir oymağından
başka kimse iman etmedi. Çünkü orada Firavun çok üstün
idi ve o kesinlikle aşırı giden taşkınlardandı.
84- Musa dedi ki: "Ey kavmim! Siz gerçekten Allah'a iman
ettinizse, O'na samimiyetle teslim olan müslümanlardan
oldunuzsa artık O'na güvenin!"
85- Onlar da: "Biz Allah'a güvendik. Ey Rabbimiz, bizi o
zalim kavmin fitnesine uğratma!" dediler.
86- "Bizi rahmetinle o kâfir kavmin elinden kurtar!"
87- Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: "Kavminiz için
Mısır'da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı
yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin."
88- Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve
adamlarına şu dünya hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve
bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan
saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür
ve kalblerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı
görmedikçe iman etmeyecekler."
89- Allah buyurdu: "Her ikinizin de duası kesinlikle kabul
olundu. Siz yine doğru ve dürüst olmaya devam edin.
Kendini bilmeyenlerin yoluna sakın uymayın."
90- Ve sonra İsrailoğulları'nı denizden aşırdık. Firavun,
düşmanca saldırmak için derhal adamlarını ve askerlerini
arkalarına düşürdü. Ta ki, suda boğulmaya başlayınca
"İnandım, gerçekten de İsrailoğulları'nın iman ettiğinden
başka tanrı yoktur. Ben de ona teslim olanlardanım." dedi.
91- Şimdi mi? Oysa bundan önce hep isyan etmiştin ve
fesatçılardan idin.
92- Biz de bugün senin bedenini arkandan gelenlere bir
ibret olsun diye kurtaracağız. Bununla beraber, insanların
birçoğu âyetlerimizden yine de gafildirler.
93- Gerçekten İsrailoğulları'nı çok güzel bir yurda
yerleştirdik ve onlara hoş nimetlerden rızıklar verdik.
Anlaşmazlığa düşmeleri de kendilerine ilim geldikten sonra
oldu. Şüphe yok ki, Rabbin, o anlaşmazlığa düştükleri
konularda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
94- Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye
düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki,
sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden
olma!
95- Ve sakın Allah'ın âyetlerini inkar edenlerden olma,
sonra hüsrana uğrayanlardan olursun.
96- Doğrusu, aleyhlerinde Rabbinin hükmü kesinleşmiş
olanlar imana gelmezler.
97- Onlara bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o
acıklı azabı görünceye kadar inanmazlar.
98- Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda
vermiş bir kasaba olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman
ettikleri vakit, dünya hayatında o rezillik azabını
üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata
kavuşturmuştuk.
99- Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi
toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar
diye sen mi zorlayacaksın?
100- Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi
mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir
uğursuzluk yükler.
101- De ki: "Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle
bakın!" Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir
kavme fayda vermez ki!
102- Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların
uğradıkları felaket günleri gibisinden başkasını mı
bekliyorlar? De ki, "Bekleyin, ben de sizinle beraber
bekleyenlerden olacağım."
103- Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri
kurtarırız. İşte biz böyleyiz. Müminleri kurtarmak üzerimize
düşen bir görevdir.
104- De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinimde bir
şüpheniz varsa, şunu bilin ki, Allah'ı bırakıp da sizin
taptıklarınıza tapmam. Lâkin sizin de canınızı alacak olan
Allah'a taparım. Bana müminlerden olmam emredilmiştir".
105- "Ayrıca yüzünü tevhid dininden ayırma ve sakın
müşriklerden olma!" (diye emrolundum).
106- "Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da
dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o
zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
107. Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa,
onu O'ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır
dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek kimse
yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok
yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
108. De ki: "Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi.
Artık kim hidayeti kabul ederse kendi canı için kabul etmiş
olur. Kim sapıklık ederse kendi zararına sapıklık etmiş olur.
Ve ben sizin üzerinize vekil değilim."
109- Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye
kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
11-HUD:
1- Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem
kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi
Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
2- (Şöyle ki:) Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben
size O'nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için
gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
3- Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin
ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her
fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz
çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından
korkarım.
4- Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. O'nun da herşeye gücü
yeter.
5- Dikkat edin! Görmüyor musunuz, onlar düşmanlıklarını
gizlemek için göğüslerini çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar
örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip, neyi açığa
vurduklarını Allah biliyor. Muhakkak ki Allah, gönülde
gizlenenleri de bilir.
6- Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur.
O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları
yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.
7- O, öyle bir Allah'dır ki, hanginizin daha güzel amel
işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde
yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar
dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: " Bu
apaçık bir sihirden başka birşey değildir." diyecekler.
8- Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir
süreye kadar erteleyecek olursak, o zaman da "onu
engelleyen nedir ki?" diyecekler. İyi bilin ki, o azap onlara
geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay
ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.
9- Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra
da onu kendisinden geri alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve
nankör bir kimse olur.
10- Ve şayet ona dokunan bir sıkıntıdan sonra bir nimet
tattırırsak, "Artık benden bütün kötülükler silinip gitti." der,
mutlaka böbürlenir ve şımarır.
11- Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller
işleyenler müstesnadır. İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir
mükafat vardır.
12- (Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, "Ona bir hazine
indirilse, ya da beraberinde bir melek gezip dolaşsa ya!"
diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terkedecek
olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen yalnızca bir
uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
13- Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen
de onlara de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre
getirin. Allah'dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da
yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız" (bunu
yaparsınız).
14- Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse,
artık bilin ki, bu Kur'ân ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir.
O'ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyorsunuz, değil
mi?
15- Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz
onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu
hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.
16- Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine
ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna
gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır.
17- O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge
üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah'dan gelen
bir şahid olarak Kur'ân izliyor, ondan önce de bir rehber ve
rahmet olan kitap, Musa'nın kitabı yine onu destekliyor.
Böyle olanlar Kur'ân'a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun
kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün
bunlardan dolayı sen de bu Kur'ân'dan şüphe içinde olma.
Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu iman
etmezler.
18- Üstelik bir yalanı Allah'a iftira edenden daha zalim
kim olabilir? Bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar,
şahitler de şöyle diyecekler: "İşte bunlar Rablerine karşı
yalan söyleyenlerdir". İyi bilin ki: Allah'ın laneti zalimlerin
üzerinedir.
19- Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o
yolu eğri büğrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar
ahirete de inanmazlar.
20- Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir.
Kendilerini koruyacak Allah'dan başka kimseleri de yoktur.
Onların azabı kat kat olacaktır. Üstelik onlar hakkı işitmeye
tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.
21- Onlar kendilerine yazık etmiş olan kimselerdir. O iftira
edip uydurdukları da kendilerinden yüz çevirip gitmişlerdir.
22- Kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana
uğrayacak olanlardır.
23. Fakat iman edip salih amel işleyenler ve Rablerine
karşı edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte
bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.
24. Bu iki ayrı grubun meseli, kör ve sağır ile gören ve
işiten gibidir. Bunlar hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ
düşünmeyecek misiniz?
25- Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O,
onlara şöyle dedi: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
26- "Allah'dan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size
gelecek acı bir günün azabından korkarım."
27- Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir
kısmı dediler ki: "Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak
görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan
başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin
bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi
yalancılar sanıyoruz."
28- Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne
diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve
O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de
onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu
size zorla mı kabul ettireceğiz?"
29- "Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk
istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah'a aittir. Ve ben
ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine
kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim
görüyorum."
30- "Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam,
Allah'dan beni kim kurtarabilir? Siz hiç düşünmez misiniz?"
31- Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır."
demiyorum ki. Ben size "Ben bir meleğim." de demiyorum.
O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında "Allah
onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum. Onların
içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini
iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.
32- Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun,
didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi
tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim."
33- Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz
O'nu yıldıracak değilsiniz."
34- Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah
sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size
bir faydası olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet O'na
döndürüleceksiniz.
35- Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eğer
uydurdumsa vebali benim boynumadır. Bense sizin
yüklendiğiniz vebalden uzağım".
36- Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: "Bil ki kavminden
şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman
etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı
kederlenme."
37- Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi
yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme.
Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.
38- Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar,
onun yanından gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh
dedi ki: "Bizimle eğleniyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle
eğlendiğiniz gibi alay edip eğleneceğiz."
39- O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli
azabın kimin başına ineceğini ilerde bileceksiniz.
40- Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya
geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve
dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm
verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları
geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok
az idi.
41- Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da,
duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten
çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
42- Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar
arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan
oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin!
Kâfirlerle beraber olma!"
43- O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa
çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden
başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur."
dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan
oldu.
44- Allah tarafından denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut!
Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine
gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim
kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.
45- Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum
benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve
gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."
46- Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den
değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir.
Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni,
cahillerden olmaktan sakındırırım."
47- Nuh: "Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş
olmaktan dolayı
sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet
etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.
48- "Ey Nuh!" denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle
birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle
gemiden in. İlerde kendilerini bir çok nimetten
faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine
tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler
olacaktır."
49- İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana
vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne
de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.
50- Âd kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki:
"Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir
ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz."
51- "Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum.
Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık
akıllanmayacak mısınız?"
52- "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra
O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin
ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr
olarak dönüp gitmeyin."
53- Dediler ki; "Ey Hud! Sen bize açık bir mucize
getirmedin. Biz de
senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz. Ve biz sana
inanmayız."
54- "Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; "tanrılarımızdan
bazısı seni fena çarpmış". O da dedi ki; "Allah'ı şahit
tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah'a koştuğunuz
ortaklardan uzağım."
55- "O'ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz
toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç
bekletmeyin.
56- "Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin
Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir
canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın.
Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."
57- "Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile
gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin
yerinize başka bir kavmi getirir de siz O'na zerrece zarar
veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi koruyup gözetendir.
58- Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki
iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca
onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.
59. İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile
inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen
her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler.
60- Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir
lânetle izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini
inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud'un kavmi olan Âd, defolup
gittiler.
61- Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi
ki, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir
tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi
orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun
mağfiretini isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim
yakındır, dualarınızı kabul eder."
62- Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde
ümit beslenir bir zat idin. Şimdi bizi babalarımızın
taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun?
Biz, doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden
kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz."
63- Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir
mucize üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet
bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan ettiğim takdirde beni
O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten
başka bir şey yapmıyorsunuz."
64- "Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir
mucizedir. Bırakın onu Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında)
otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi
yakın bir azap yakalar."
65- Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki:
"Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan
çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."
66- Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve
beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet
sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da
kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
67- O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de
oldukları yerde çöküp kaldılar.
68- Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak
işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte
nasıl yok olup gittiler.
69- Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde
ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen
gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.
70- Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce,
tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar
da "Korkma, biz Lut'un kavmine gönderildik." dediler.
71- İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine
yüzü güldü. Ona İshak'ı ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u
müjdeledik.
72- "Vay başıma gelene!" dedi, "Ben bir kocakarıyım,
kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"
73- Dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın
rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki
O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği
boldur)."
74- İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de
kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında
tartışmaya girişti:
75- Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka
yürekli (yanık kalbli) idi.
76- Melekler: "Ey İbrahim! Bu konuda bizimle
tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi
ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap
gelecektir.
77- Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların
gelişleri yüzünden Lut fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve
"Bu gün çetin bir gündür." dedi.
78- Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl
harıl koşup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size
kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'tan
korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç
aklı başında bir adam yok mu?" dedi.
79- Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir
ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun."
dediler.
80- Lut dedi: "Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı,
ya da çok sarp bir yere sığınabilseydim."
81- Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz
Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen,
gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte hemen buradan çık
git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü ona
da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun,
helâk zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil
mi?"
82- Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne
getirdik ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar
yağdırdık.
83- Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar
zalimlerden uzak şeyler değildir.
84- Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki:
"Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız
yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır
(bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi
kuşatacak bir günün azabından korkuyorum."
85- "Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine
getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde
fesatçılık yaparak fenalık etmeyin."
86- Eğer mümin iseniz, Allah'ın helâlinden size ihsan
ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin
üzerinize gözcü değilim."
87- Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını
terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan
vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen
yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."
88- Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden
ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O
kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin
bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi
menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben
sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum.
Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır. Ben
yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim."
89- "Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh
kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına
gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Lut kavmi de
sizden uzak değildir.
90- Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile
yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok
sevendir.
91- Dediler ki: "Ey Şu'ayb! Biz senin söylediklerinin
çoğundan birşey anlamıyoruz. Ayrıca seni içimizde çok zayıf
biri olarak görüyoruz. Eğer akrabaların olmasaydı mutlaka
seni recmederdik (taşa tutardık). Senin bize hiçbir
üstünlüğün yoktur."
92- Şu'ayb dedi: "Ey kavmim! Benim akrabalarım size
Allah'dan daha mı değerli ki, Allah'a sırt çevirip, onu
unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı
çepeçevre kuşatmıştır."
93- "Ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa
yapın! Ben de görevimi yapmaya devam edeceğim. Perişan
edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu
ilerde anlayacaksınız. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber
bekleyeceğim."
94- Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu'ayb ve beraberindeki
müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve
o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde
çöküp kaldılar.
95- Sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. Dikkat
edin, Semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse Medyen de öyle
yok olup gitti.
96- Andolsun Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık bir belge
ile gönderdik.
97- Firavun'a ve cemaatine. Bunlar Firavun'un emrine
uydular. Halbuki Firavun'un emri hak değildir.
98- Kıyamet günü, kavminin önüne düşer. Artık o bunları
ateşe götürmüştür. O varılan yer, ne kötü bir yerdir.
99- Hem burada, hem de kıyamet gününde lanetle
izlendiler. Onlara verilen bu karşı destek ne fena bir
destektir!
100. İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli
haberlerindendir. Sana onu kıssa olarak anlatıyoruz.
Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup
gidenler) de.
101. Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine
zulmettiler. Allah'ı bırakıp da taptıkları tanrılar, Rabbinin
emri gelince kendilerine hiçbir fayda sağlayamadılar.
Hasarlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadılar.
102. İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı
zaman böyle cezalandırır. Çünkü O'nun cezası çok acı, çok
çetindir.
103. Ahiret azabından korkanlar için bunda muhakkak ki,
bir ibret vardır. O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun
için toplanacaktır ve o, öyle bir gündür ki, mutlaka
görülecektir.
104. Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiriyoruz.
105. O gün gelince Allah'ın izni olmadan hiç kimse
konuşamaz. Onların kimi bedbaht, kimi de mutludur.
106. Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada başka türlü
soluyacak, başka türlü haykıracaklar.
107. Onlar orada gökler ve yer durdukça duracaklar.
Ancak Rabb'inin diledikleri başka. Çünkü Rabbin dilediğini
yapandır.
108. Mutlu olanlar ise cennettedirler. Orada gökler ve yer
durdukça duracaklar, ancak Rabbinin diledikleri başka. (Bu)
ardı arası kesilmeyen bir ihsan olacak.
109. O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye
düşme. Daha önce ataları nasıl ibadet ediyor idiyseler
bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Biz de kendilerine nasiplerini
elbette eksiksiz olarak öderiz.
110. Andolsun ki, Musa'ya kitabı verdik, yine de onda
ihtilafa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir
karar olmasa idi, elbette haklarında hüküm verilmiş bitmişti.
Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
111. Gerçekten de onların her biri öyle kimselerdir ki,
yaptıklarının
karşılığını Rabbin kendilerine hakkiyle ödeyecektir. Çünkü
O, onların yaptıkları her şeyden haberdardır.
112. İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol!
Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı
gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp
durmaktadır.
113. Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de
ateş dokunmasın. Allah'dan başka yardımcılarınız da yoktur.
Sonra yardım da göremezsiniz.
114. Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında
(gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki,
iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.
115. Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını
yitirmez.
116. Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap
ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı
ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az
kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın
peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
117. Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o
memleketleri haksız yere helak edecek değildir.
118. Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir
ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.
119. Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka.
Onun içindir ki, onları yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki
cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen
dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.
120. Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak
olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz.
Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret
gelmiştir.
121. İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni
geri koymayın! Biz de yapacağımızı yapacağız."
122. Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.
123. Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a
mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet
et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden
gafil değildir.
Dostları ilə paylaş: |