6-EN'AM:
1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı
var eden Allah'a mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ
Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.
2- Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden
O'dur. Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun
katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz.
3- O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi,
açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.
4- Onlara Rab'lerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki,
ondan yüz çevirmesinler.
5- Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya
aldıkları şeyin haberi yakında kendilerine gelecektir.
6- Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi
görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları
onlara vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş,
altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından
dolayı helak ettik. Ve kendilerinden sonra başka bir nesil
yarattık.
7- Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak da onu
elleriyle tutsalardı, yine de o kâfirler: "Muhakkak ki bu,
apaçık bir sihirdir" derlerdi.
8- "O'na bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Eğer
bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, sonra kendilerine
hiç göz açtırılmazdı.
9- Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu
bir adam şeklinde yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya
düşürürdük.
10- Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat
onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi.
11- De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu
nasıl olmuş, görün!".
12- De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?"
"Allah'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır.
Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde
toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.
13- Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O,
işitendir, bilendir.
14- De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen,
fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka dost mu
tutayım?" "Ben İslâm olanların ilki olmakla emrolundum" de
ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma.
15- De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir
günün azabından korkarım".
16- O gün kimden azab giderilirse, kuşkusuz Allah ona
rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.
17- Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine
kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır
dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.
18- O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve
hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.
19- De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?".
De ki: "Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu
Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra
kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la beraber başka
ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?" De ki:
"Ben buna şahitlik etmem". "O, ancak ve ancak bir tek
ilâhtır ve gerçekten ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden
uzağım"de.
20 - Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i,
kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık
edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.
21- Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki
zalimler kurtuluşa eremezler.
22- O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a
ortak koşanlara: " Hani nerede o Allah'a ortak saydığınız
ortaklarınız?" diyeceğiz.
23- Sonra, (Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz
müşriklerden değildik" demekten başka bir özür
bulamayacaklar.
24- Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler! O
uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti.
25- İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu
anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne örtüler,
kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar, bütün delilleri
görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde
seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin
masallarından başka bir şey değildir" derler.
26- Onlar, insanları Kur'ân'a iman etmekten menederler,
hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız
kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller.
27- Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ne
olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabb'imizin âyetlerini
yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık" dediklerini bir
görsen!
28- Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı
da ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi
yapmaya dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar.
29- Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka bir hayat
yoktur, biz diriltilecek değiliz".
30- Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları
bir görsen! Rableri onlara şöyle der: "Bu, bir gerçek değil
midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir"
derler. Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı
tadın!" der.
31- Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten
hüsrana uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın gelince onlar,
günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler:
"Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!"
Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür!
32- Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey
değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha
hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
33 - Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette
biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o
zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
34- Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı.
Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve
eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek
hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin
haberlerinden bir kısmı gelmiştir.
35- Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi
gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da
göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize
getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde
toplardı. O halde cahillerden olma!
36- Daveti ancak dinleyenler kabul ederler. Ölülere
gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na döndürülürler.
37- Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli
değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye
kâdirdir, fakat çokları bilmezler".
38- Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla
uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar.
Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi
Rablerinin huzurunda toplanırlar.
39- Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış
sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği
kimseyi de doğru yola koyar.
40- De ki: "Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah'ın azabı
size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan başkasına mı
yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap
verin".
41- Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse
kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak
koştuğunuz şeyleri unutursunuz.
42- Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de
peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar diye onları darlık
ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.
43- Hiç olmazsa kendilerine baskınımız geldiği zaman
olsun, yalvarmalı değiller miydi? Fakat kalbleri katılaştı ve
şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi.
44- Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her
şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle
sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın
yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.
45- Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin
Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
46- De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kulaklarınızı ve
gözlerinizi alır da kalblerinize mühür vurursa, Allah'tan
başka onları size getirecek tanrı kimdir?". Dikkat et,
âyetlerimizi nasıl türlü türlü açıklıyoruz, sonra da onlar yüz
çeviriyorlar?
47- De ki: "Söyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın
veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helak olur?"
48- Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve
azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim
iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur.
Onlar mahzun da olmayacaklardır.
49- Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta
oldukları fenalıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır.
50- De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır,
demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim
de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum."
De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"
51- Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları
Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de
bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.
52- Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine
dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen
sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu
değiller. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden
olursun.
53- Biz onlardan kimini kimi ile, "Allah aramızdan bunlara
mı lutfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle imtihan
ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?
54- Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara
şöyle söyle: Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi
üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip
de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse,
muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir".
55- Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın diye, âyetleri işte
böyle genişçe açıklıyoruz.
56- De ki: "Şüphesiz ki bana, Allah'tan başka
yalvardıklarınıza ibadet etmem yasaklandı". De ki: "Sizin
çarpık isteklerinize uymayacağım, (eğer uyarsam) o zaman
sapıtmış olur, doğru yolda gidenlerden olmamış olurum".
57- De ki: "Ben Rabbimden apaçık bir delile
dayanmaktayım, siz
ise onu yalanladınız. O çabuk gelmesini istediğiniz azab
benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a aittir, gerçeği O
anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır".
58- De ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azab benim
elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki durum herhalde
sonuçlanmış olurdu. Allah, zulmedenleri en iyi bilendir".
59- Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan
başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir
yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın
karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur
ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.
60- Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne
yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı gelinceye kadar
gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da
dönüşünüz ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O
haber verecektir.
61- O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size
koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği
vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar.
62- Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler. Dikkatli
olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en
süratlisidir.
63- De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette
şükredenlerden olacağız" diye gizli ve aşikâr O'na yalvarıp
dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim
kurtarır?
64- De ki: "Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan
kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız".
65- De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından
azab göndermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin
kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter". Bak, âyetlerimizi
nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.
66- Kavmin o (Kur'ân'ı) yalan saydı, halbuki o gerçektir .
De ki: " Ben sizin vekiliniz değilim".
67- Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de
onu yakında bileceksiniz.
68- Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları
gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka
söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa
hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla
oturma.
69- Allah'tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir
sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki
sakınırlar.
70- Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini
dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin
kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını,
kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi
bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için
bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar
kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için,
inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir
azab vardır.
71- De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar
vermeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola
kavuşturduktan sonra ardımıza mı dönelim? Arkadaşları,
bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde
şaşkın şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma
çektikleri ahmak gibi mi olalım?". De ki: "Allah'ın gösterdiği
yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün âlemlerin Rabb'ine
teslim olmamız emrolundu".
72- Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten
sakının" (diye emredildi), toplanacağınız yer O'nun
huzurudur.
73- Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye
"ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a
üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı
bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.
74- İbrahim, babası Âzer'e demişti ki: "sen putları tanrı mı
ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık
içinde görüyorum".
75- Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu
(muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan
olsun.
76- Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:"Rabb'im
budur" dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem" dedi.
77- Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da
batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu
göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan
olurdum" dedi.
78- Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu
hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim!
Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".
79- "Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var
edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan
değilim".
80- Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki:
"Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle
mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç
korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim
ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?"
81- "Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a
ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak
koştuklarınızdan nasıl korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin, bu
iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?
82- İman edenler ve imanlarını zulüm ile
karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu
bulanlar da onlardır.
83- İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz
delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak
Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
84- Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de
doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun
soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya
ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle
karşılık veririz.
85- Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik).
Hepsi de salih kullarımızdandı.
86- İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik).
Hepsini âlemlere üstün kıldık.
87- Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden
bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
88- İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o
doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı,
yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.
89- İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve
hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir.
Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu
tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.
90- Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de
onların hidayetine uy. De ki:"Ben ona karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.
91- Onlar: "Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir"
demekle, Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın
insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere getirdiği, sizin
parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz,
birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde
bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı kim gönderdi?
(Onlara karşı sen) "Allah" de. Sonra onları bırak, boş laflara
dalarak oyalansınlar.
92- Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik
eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün
insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve
onlar namazlarına da devamlıdırlar.
93- Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir
şey vahyolunmadığı halde: "bana vahyedildi" diyen ve:
"Allah'ın indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim" diye
iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin
halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara
ellerini uzatırlar ve:" Ruhunuzu teslim edin. Bugün, Allah'a
karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı
böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla
cezalandıralacaksınız" derler.
94- Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi
yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi
arkanızda bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia
ederek yardımlarına, şefaatlarına güvendiğiniz ortakları
yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık
kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.
95- Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O,
ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte
Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz?
96- Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi,
dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için
yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen
Allah'ın takdiridir.
97- Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız
diye yıldızları sizin için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir
toplum için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.
98- Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir
karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi,
anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik.
99- Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi
çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri
üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan
salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri)
çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez.
Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına
bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.
100- Onlar, Allah'a cinlerden de ortak koştular. Halbuki
onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan O'na oğullar, kızlar
uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları sıfatlardan
münezzeh ve yücedir.
101- Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de
olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan
O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.
102- İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O,
her şeyin yaratanıdır. O'na kulluk edin, O her şeye vekildir.
103- Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O,
lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.
104- Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gözleri)
geldi. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de
körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin bekçiniz değilim!
105- İşte böylece âyetleri türlü türlü çevirip açıklıyoruz ki,
onlar sana: "Sen bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin"
desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice beyan edelim.
106- Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh
yoktur. Ortak koşanlardan da yüz çevir.
107- Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar
üzerine bekçi yapmadık, sen onlara vekil de değilsin!
108- Onların Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki,
onlar da bilmeyerek sınırı aşıp Allah'a sövmesinler. Biz, her
ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik. Sonunda
dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verir.
109- Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona
mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a
yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır".
Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz
nerden bileceksiniz?
110- Biz onların kalblerini ve gözlerini çeviririz de, onlar,
ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de
onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın bırakırız.
111- Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de
kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına
getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç, yine de inanacak
değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.
112- Biz böylece, her peygambere insan ve cin
şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak için
süslü sözlerle vesvese verirler.
Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları
ile başbaşa bırak.
113- Bir de ahirete iman etmeyenlerin kalbleri, o yaldızlı
söze kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri suçları işlemeye
devam etsinler diye böyle yaparlar.
114- Allah, size Kitab'ı (Kur'ân'ı) açıklanmış olarak
indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi arayayım?
Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın, gerçekten
Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O
halde sakın şüphe edenlerden olma.
115- Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe
tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse
yoktur. O, işitendir, bilendir.
116- Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni
Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a
uyarlar ve saçmalarlar.
117- Şüphesiz ki Rabbin, yolundan kimlerin saptığını çok
iyi bilir. O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.
118- Eğer Allah'ın âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın
adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin.
119- Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden
yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında
haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları
bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan
saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.
120- Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah
kazananlar, yaptıklarının cezasını çekecekler.
121- Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan
yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar,
dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde
bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a
ortak koşanlardan olursunuz.
122- Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar
arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar
içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat
kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.
123- Böylece, her kentte ileri gelenleri, oranın suçluları
yaptık ki, orada hileler çevirsinler. Halbuki bunlar, kötülüğü
başkasına değil kendilerine yapıyorlar da farkına
varmıyorlar.
124- Onlara bir âyet geldiği zaman: "Allah'ın
peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman
etmeyiz" derler. Allah peygamberliğini kime vereceğini daha
iyi bilir. Suçlu olanlara, yaptıkları hilelerinden dolayı Allah
katından bir zillet ve şiddetli bir azap erişecektir.
125- Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü
İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe
yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah,
inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.
126- İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz,
hatırlayıp ibret alan bir kavim için âyetleri geniş bir şekilde
açıkladık.
127- Onlar için Rableri katında selâmet yurdu vardır.
Yaptıkları iyi amellerden dolayı, Allah onların dostudur.
128- (Allah), onların hepsini topladığı gün, cinlere: "Ey cin
topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız" der.
İnsanlardan cinlerin dostu olanlar da şöyle derler:
"Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık. Nihayet bize tayin
ettiğin vademize ulaştık". Allah da:"Sizin durağınız
cehennemdir. Orada, Allah'ın dilemesi müstesna, ebedi
olarak kalacaksınız" der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir,
her şeyi bilendir.
129- İşte biz böylece, kazandıkları günahlardan dolayı
zalimlerin bir kısmını, diğer bir kısmına dost yaparız.
130- (Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size
âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız hususunda
sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar:
"Kendi aleyhimize şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı
ve kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler.
131- Bu (şundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı habersiz iken
ülkeleri zulüm ile helak edici değildir.
132- Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır.
Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
133- Rabb'ın, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet
sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi,
dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini
getirir.
134- Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun
önüne geçemezsiniz.
135- De ki: "Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı
yapın, ben de yapıyorum. Yakında (dünya) yurdunun
sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler
kurtuluşa eremezler".
136- Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir
hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah'a ait; şu da
ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan hisse
Allah'a ulaşmamakta, fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına
ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne kötüdür.
137- Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını
öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler,
hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu
yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa
bırak!
138- Zanlarınca dediler ki:"Bunlar dokunulmaz hayvanlar
ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez.
Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım
hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar.
Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları
iftiralarıyla cezalandıracaktır.
139- Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece
erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü
doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden
dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet
sahibidir, her şeyi bilendir.
140- Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını
öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira
ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar,
doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.
141- Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları,
ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine
benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her biri meyve
verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve
sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri
sevmez.
142- Hayvanlardan da (çeşit çeşit yarattı). Kimi yük taşır,
kiminin yününden döşek yapılır. Allah'ın size verdiği rızıktan
yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın (peşinden gitmeyin);
çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
143- Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: "(Allah),
iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer doğru iseniz bana
ilimle haber verin."
144- Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği
mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle
vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında
mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları
saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim
kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru
yola iletmez"
145- De ki: "Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi)
yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak
leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti - ki bu gerçekten
pistir yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan
olursa, bunlar haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının
hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak
üzere (bunlardan yiyebilir)" Çünkü Rabbin çok bağışlayandır,
merhamet edendir.
146- Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık.
Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe
karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara
haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle
cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.
147- Eğer seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz geniş
rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı da suçlu
toplumdan geri çevrilmez."
148- Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi
ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir
şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da
böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki:
"Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece
zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz."
149- De ki: "En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah
isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi."
150- De ki: "Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık
edecek şahitlerinizi getirin.". Eğer onlar şahitlik ederlerse,
sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların
ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar
Rablerine başkasını denk tutuyorlar.
151- De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını
okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik
edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de
onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da,
gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı
cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.
152- Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına
erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir ve
uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle
yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif
etmeyiz. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa âdil olun
ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye
Allah bunları size emretmiştir.
153- İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun
yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından)
korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.
154- Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak, her
şeyi açıklamak ve doğru yola iletici ve rahmet olmak üzere
Musa'ya Kitab'ı verdik ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına
inansınlar.
155- İşte bu (Kur'ân) da mübarek bir Kitap'tır. Onu biz
indirdik. Ona uyun ve Allah'tan korkun ki, size rahmet
edilsin.
156- (Onu size indirdik ki:) "Kitap, sadece bizden önceki
iki topluluğa (yahudi ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise,
onların okumasından habersizdik (o kitapları okuyamıyor ve
dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz.
157- Yahut: "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan
daha çok doğru yolda olurduk", demeyesiniz. İşte size de
Rabbinizden açık delil, hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın
âyetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zalim
kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri
sebebiyle azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.
158- (İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut
Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin
gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin
geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahut imanında bir
hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir fayda
sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."
159- Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya,
senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır,
sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.
160- Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır.
Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır;
onlar haksızlığa uğratılmazlar.
161- De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine,
Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine. O, ortak koşanlardan
değildi.
162- De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve
ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.
163- Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben
müslümanların ilkiyim.
164- De ki: Allah herşeyin Rabbi iken, ben O'ndan başka
Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir.
Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının
(günah) yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O,
ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.
165- Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği
şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle
üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve
O, bağışlayan, esirgeyendir.
7-ARAF:
1- Elif, lâm, mîm, sâd.
2- (Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları)
uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde
bir sıkıntı olmasın.
3- (Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene uyun ve
O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt
alıyorsunuz!
4- Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken, yahut
gündüz uyurlarken, azabımız onlara geliverdi.
5- Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten
zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı.
6- Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız,
gönderilen elçilere de soracağız.
7- Ve elbette onlara, olan-biten herşeyi bir bilgi ile
anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.
8- O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap)
tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır.
9- Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da
âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana
sokanlardır.
10- Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size
geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!
11- Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da
meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler,
yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
12- (Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde
etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan
hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
13- (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük
taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen
aşağılıklardansın."
14- (İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar
diriltilecekleri güne kadar süre ver."
15- (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
16- "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki,
ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne
oturacağım."
17- "Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından
sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını
şükredenlerden, bulmayacaksın."
18- (Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş
olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana kim uyarsa,
(bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi
dolduracağım."
19- (Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve
eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu
ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
20- Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı:
"Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer
melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu
ağaçtan men etti." dedi.
21- Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim."
diye de yemin etti.
22- Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki
mevkilerinden indirdi). Ağacı(n meyvesini) tadınca, çirkin
yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste
yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara
seslendi: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan
size apaçık düşmandır, demedim mi?"
23- Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik,
eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen
muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"
24- (Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin
yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz
gerekmektedir."
25- "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine
oradan (dirilip) çıkarılacaksınız!" dedi.
26- Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi,
süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte
bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
27- Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin
yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak
cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya
düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları
göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları,
inanmayanların dostu yaptık.
28- Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu
yolda bulduk, bunu bize Allah emretti." derler. De ki: "Allah
kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz?"
29- De ki: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescidde
yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak
O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na
döneceksiniz."
30- (O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da
sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, şeytanları Allah'tan başka
dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda olduklarını
sanıyorlar.
31- Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel
giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü
Allah israf edenleri sevmez.
32- De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve
tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu
dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de
yalnız onlara mahsustur". İşte böylece biz âyetleri bilen bir
topluluğa uzun uzun açıklıyoruz.
33- De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli
olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil
indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında
bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır".
34- Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir
ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
35- Ey Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip
âyetlerimi anlattıklarında, kim Allah'tan korkar ve kendini
düzeltirse, işte onlar için korku yoktur. Onlar
üzülmeyeceklerdir de.
36- Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük
taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak
kalacaklardır.
37- Allah'a karşı yalan uyduran yahut âyetlerini
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara Kitap'tan
nasipleri erişir. Canlarını alacak elçilerimiz gelince onlara:
"Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar: "O
taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler. Böylece
kendilerinin kâfir olduklarına bizzat şahitlik ederler.
38- Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan
topluluklarıyla beraber cehennem ateşine girin!" der.
Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder.
Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler
hakkında derler ki: "Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan
saptırdı. Onlara cehennem ateşinden kat kat azab ver".
Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz
bilemezsiniz".
39- Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden bir
üstünlüğünüz yoktur. O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı
tadın".
40- Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya
tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları
açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye
kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle
cezalandırırız.
41- Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de
(ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
42- İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar -ki biz hiç
kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar
cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır.
43- Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların
altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a
hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz
doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri
bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle seslenilir: "İşte
size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".
44- Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad
ettiğini gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini
gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar da "evet"
derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle seslenir:
"Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!
45- Onlar, Allah'ın yolundan men ederler ve onu
eğriltmek isterler, ahireti de inkâr ederlerdi".
46- Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde
vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından
tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun
size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat
girmeyi arzu eden kimselerdir.
47- Gözleri cehennemlikler tarafına çevrilince de
:"Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber eyleme!" derler.
48- A'raftakiler yüzlerinden tanıdıkları kişilere seslenerek
şöyle derler: "Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız,
size hiç bir yarar sağlamadı".
49- "Allah onları hiç bir rahmete erdirmiyecek, diye yemin
ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?" (Cennetliklere dönerek):
"Girin cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz
üzüleceksiniz" derler.
50- Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su
akıtın veya Allah'ın size verdiği rızıktan bize de verin." diye
seslenirler. Cennettekiler de: "Allah, bunların ikisini de
kâfirlere haram kıldı." derler.
51- Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular
ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne
kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr
ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.
52- Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan
bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap
getirdik.
53- İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği
(verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş
olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği
getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat
etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki
eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini
zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı,
kaybolup gitti.
54- Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde
yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi
durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay
ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir
O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
55- Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü
O, haddi aşanları sevmez.
56- Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk
yapmayın. O'na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin.
Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.
57- Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları
gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları
yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla
yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte
Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret
alırsınız.
58- Güzel memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü
olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz,
şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.
59- Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de
dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka
bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir
günün azabından korkuyorum."
60- Kavminden ileri gelenler dediler ki: "Biz seni apaçık
bir sapıklık içinde görüyoruz".
61- (Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir
sapıklık yok, ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir
elçiyim."
62- "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum,
size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz
şeyleri biliyorum."
63- (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız
için, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir
zikir(kitap) gelmesine şaştınız mı?"
64- O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O'nunla beraber
gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları
boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir kavim idiler.
65- Âd (kavmin)e de kardeşleri Hûd'u (gönderdik): "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız
yoktur. (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?" dedi.
66- Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni bir
çılgınlık içinde görüyoruz, ve gerçekten seni yalancılardan
sanıyoruz."
67- (Hûd), "Ey kavmim! Bende çılgınlık yok, ben âlemlerin
Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim." dedi.
68- "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum
ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm."
69- "Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığı ile, size
bir zikir gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh
kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı ve
yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini
hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz."
70- Dediler ki: "Ya, demek sen tek Allah'a kulluk edelim
ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi (bize) geldin?
Eğer doğrulardan isen bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir!"
71- (Hûd) dedi ki: "Artık size Rabbinizden bir azap ve bir
hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiç bir delil indirmediği,
sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda
benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben
de sizinle beraber bekleyenlerdenim!
72- Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle
kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin
kökünü kestik.
73- Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey
kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir
ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu,
Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah'ın
yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin,
yoksa sizi acı bir azap yakalar."
74- Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar
kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde
saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz.
Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde
fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
75- Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler,
içlerinden zayıf görünen müminlere: "Siz, dediler, Sâlih'in,
gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?"
(Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene
inananlarız!" dediler.
76- Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr
edenleriz!" dediler.
77- Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin
buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten
elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
78- Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı,
yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
79- Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi:
"Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ
ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri
sevmiyorsunuz."
80- Lût'u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi
ki: "Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhuşu mu
yapıyor sunuz?
81- Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere
gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.
82- Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını)
kentinizden çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen
insanlarmış! "demelerinden başka bir şey olmadı.
83- Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı
kurtarmadık) çünkü o, geride kalanlardan oldu.
84- Ve üzerlerine bir (azab) yağmuru yağdırdık. Bak ki
günahkârların sonu nasıl oldu!
85- Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey
kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir
ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü
ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin,
düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın;
eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
86- Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak
ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında
oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın
ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur.
87- Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir
grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar
sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
88- Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb!
Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden
çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de
mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden
döndüreceksiniz?)"
89- (Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten)
kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a
karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hali
müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir.
Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a
dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle
hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.
90- Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer
Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız."
91- Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi,
yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
92- Şu'ayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç şenlik
tutmamış gibi oldular. Şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya işte
ziyana uğrayanlar, onlar oldular.
93- (Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim! dedi,
ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size
öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?"
94- Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun
halkını -yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve
darlıkla sıkmışızdır.
95- Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik (bolluk)
getirdik, nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımıza da böyle darlık
ve sevinç dokunmuştu." dediler ve hemen onları, hiç
farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.
96- (O) ülkelerin halkı inanıp (Allah'ın azabından)
korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar
açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla
yakaladık.
97- Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken
kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?
98- Yoksa o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken
onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?
99- Allah'ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi
oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın
tuzağından emin olmaz.
100- Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara
hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları
da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların
kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.
101- İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir
kısmını anlatıyoruz Andolsun ki, peygamberleri onlara
apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Fakat önceden
yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte o
kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.
102- Onların çoğunda, sözde durma (diye bir şey)
bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış
bulduk.
103- Sonra onların arkasından Musa'yı mucizelerimizle
Firavun'a ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o mucizeleri
inkâr ettiler. Ettiler de bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl
oldu!
104- Musa: "Ey Firavun! Bil ki ben âlemlerin Rabbi
tarafından gönderilmiş bir peygamberim." dedi.
105- Allah'a karşı ilk görevim, hak olandan başka bir şey
söylemememdir. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mucize
getirdim, artık İsrailoğullarını benimle gönder.
106- Firavun: "Eğer bir mucize getirdiysen ve eğer doğru
söyleyenlerden isen onu göster" dedi.
107- Bunun üzerine Musa, asâsını yere bırakıverdi, o da
birdenbire kocaman bir ejderha kesiliverdi.
108- Ve Musa elini koynundan çıkarıverdi, eli bembeyaz
olmuş, bakanların gözünü kamaştırıyordu.
109- Firavun'un kavminden ileri gelenler, "Muhakkak bu
çok bilgili bir sihirbazdır." dediler.
110- O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): "O
halde siz ne diyorsunuz?" dedi.
111- Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de
toplayıcılar gönder." dediler.
112- "Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler."
113- O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize
muhakkak mükâfat var değil mi?" dediler.
114- "Evet" dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim
yakınlarımdan olacaksınız."
115- Sihirbazlar, Musa'ya: "Ey Musa! Önce sen mi
hünerini ortaya koyacaksın, yoksa biz mi?" dediler.
116- Musa, "Siz atın" dedi. Atacaklarını atınca herkesin
gözünü büyülediler ve onları dehşete düşürdüler. Doğrusu
büyük bir sihir gösterdiler.
117- Biz de Musa'ya "Sen de asânı bırakıver." diye
vahyettik. Birdenbire asâ, onların bütün uydurduklarını
yakalayıp yutuverdi.
118- Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün
yaptıkları boşa gitmişti.
119- Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi.
120- Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.
121- "Âlemlerin Rabbine iman ettik." dediler.
122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
123- Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!"
dedi. "Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz,
yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra
anlayacaksınız!"
124- "Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim,
sonra da bilin ki, sizi astıracağım."
125- Onlar da: "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize
döneceğiz." dediler.
126- "Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri
gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz!
Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al."
derler.
127- Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve
ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi
Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun da dedi
ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız
ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."
128- Musa, kavmine dedi ki: "Allah'ın yardımını ve lütfunu
isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır.
Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş
müttakilerindir."
129- Kavmi de dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de
eziyet gördük, sen geldikten sonra da." Musa dedi ki:
"Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı helak edip de sizi
yeryüzünde halife kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığınıza
bakacaktır."
130- Gerçekten biz, Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve
gelir noksanlığı içinde tutup kıvrandırdık ki, düşünüp ibret
alsınlar.
131- Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim
hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu
Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi
bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu
bunu bilmezler.
132- "Ve sen büyülemek için her ne mucize getirirsen
getir, biz sana inanacak değiliz," dediler.
133- Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere
başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan
gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim (suçlu)
bir kavim oldular.
134- Ne zaman ki, azap üzerlerine çöktü, dediler ki, "Ey
Musa! Bizim için Rabbine dua et, sana olan ahdi hürmetine
eğer bizden bu azabı kaldırır uzaklaştırırsan, yemin olsun ki,
sana kesinlikle iman edeceğiz. Ve İsrailoğullarını seninle
birlikte göndereceğiz."
135- Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı
kaldırdık, derhal yeminlerini bozdular.
136- Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak
vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini
denizde boğduk.
137- Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de
yeryüzünün, bereketle donattığımız doğusuna ve batısına
mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına olan o
güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun
ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri
binaları yerle bir ettik.
138- Ve İsrailoğullarının denizden geçmelerini sağladık?
Derken bir kavme vardılar ki, onlar, kendilerine mahsus bir
takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki; Ey Musa! Onların
tanrıları gibi, sen de bize bir tanrı yap! Musa da onlara dedi
ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz.
139- Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok
olmaya mahkûmdur ve bütün yaptıkları batıldır.
140- Sizi âlemlere üstün kılan Allah olduğu halde, ben
size O'ndan başka ilâh mı arayayım! dedi.
141- Hani sizi, Firavun sülâlesinin elinden kurtardığımız
zaman, hatırlasanıza, size azabın kötüsünü yapıyorlardı;
oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda
sizin için Rabbiniz tarafından büyük imtihan vardı.
142- Ve Musa'ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on
gece daha ekledik ve böylece Rabbinin mikatı (tayin ettiği
vakit) tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi Harun'a şöyle dedi:
Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve
bozguncuların yolundan gitme!
143- Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona
kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini
de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni
katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde
durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra
Rabbi
dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın
düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim,
sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.
144- Allah buyurdu: Ey Musa! Sana verdiğim
peygamberlikle ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçkin
kıldım. Sana verdiğime sıkı sarıl ve şükredenlerden ol!
145- Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, nasihat
ve hükümlerin ayrıntılarına ait herşeyi (belirttik). Haydi
bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar da en güzeline
sarılsınlar. Size yakında o fasıkların yurdunu göstereceğim.
146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları,
âyetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım. Onlar ki, bütün
âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu
görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu
görürlerse tutar onu izlerler. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr
etmeyi âdet edinmişler ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir.
147- Âyetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr
edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza
kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?
148- Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından
böğüren bir
buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir
söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler
miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden
oldular.
149- Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına
pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler.
"Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi
bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden
olacağız." dediler.
150- Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine
döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan ne kötü bir halef
oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele
mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u
başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun,
"Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz
buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle
yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir
tutma."
151- Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi
bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en
merhametlisisin."
152- Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir
gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. İşte biz,
iftiracıları böyle cezalandırırız.
153- O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbe ve
iman edenler için hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra
yine de affedici ve merhamet edicidir.
154- Musa'nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onlardaki
yazıda, ancak Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve
rahmet vardı.
155- Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte
tevbe için) kavminden yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki,
bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Musa: "Rabbim!
dedi, dileseydin
bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi,
içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi
edeceksin? O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi.
Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de
hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla,
merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın."
156- "Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de
ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine
döndük." Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet
ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve
kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere
ve âyetlerimize inananlara mahsus kılacağım.
157- Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki
Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o peygambere uyup,
onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları
kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl
kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar,
sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve
zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle
saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile
birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl
murada eren kurtulmuşlar onlardır.
158- De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın
resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü
O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de,
dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne
iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiş
bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete
erebilesiniz.
159- Musa'nın kavminden doğru yolu gösteren ve
doğrulukla adalet yapan bir topluluk da vardı.
160- Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve
kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ
ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki
pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice
öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara
kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan
ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü
bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.
161- Ve o vakit onlara denilmişti ki; Şu şehre yerleşin ve
orada dilediğiniz şeylerden yiyin, "hitta" (günahlarımızı
bağışla.) deyin ve secde ederek kapısından girin ki,
suçlarınızı bağışlayalım. İyilere nimetlerimizi daha da
arttıracağız.
162- İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler,
kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Zulmü
alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine gökten
azap yağdırdık.
163- Bir de onlara, o deniz kıyısındaki şehrin başına
gelenleri sor. O sırada onlar cumartesi yasağına riayet
etmiyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyorlardı,
yasak olmadığı gün gelmiyorlardı. Yoldan çıkıp sapıklık
yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk.
164- İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da
çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat
ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki;
"Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki
günahlardan sakınırlar diye."
165- Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o
kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena
hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.
166- Böylece onlar kibre kapılıp yasak kılınan şeylerden
vazgeçmeyince, biz de onlara, hor ve zelil maymunlar olun,
dedik.
167- O Vakit Rabbin işte şu ahdi ilan edip bildirdi ki:
Kıyamet gününe kadar onlara en kötü muameleyi yapacak
olan kimseleri başlarına gönderecektir. Muhakkak ki, Rabbin
hızla cezalandırandır ve yine muhakkak ki O, çok affedici,
çok merhametlidir.
68- Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık.
İçlerinde iyi olanları da vardı, olmayanları da. Onları biz,
bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik.
Sonunda belki hakka dönerler diye.
169- Derken kitabı (Tevrat'ı) miras alan bozuk bir nesil
bunların yerini aldı. Bize nasıl olsa mağfiret edilecek diyerek,
şu alçak dünya malını alıyorlar, yine onun gibi bir mal ve
rüşvet gelse onu da alırlar. Allah'a karşı haktan başka bir şey
söylemeyeceklerine dair kendilerinden o kitabın hükmü
üzere misak alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri okuyup
öğrenmemişler miydi? Oysa ahiret yurdu Allah'tan korkanlar
için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?
170- Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam
edenlere gelince, biz o iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.
171- Hani bir zamanlar biz o dağı gölgelik gibi tepelerine
çekmiştik de üzerlerine düşüyor zannettikleri bir sırada
demiştik ki; "size verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun ve
içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz."
172- Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki
zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak:
Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit, "pekâlâ
Rabbimizsin, şahidiz" dediler. (Bunu) kıyamet günü "Bizim
bundan haberimiz yoktu." demeyesiniz diye (yapmıştık).
173- Yahut, atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz
onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o batıl yolu
tutanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin,
demeyesiniz diye (yapmıştık).
174- Ve işte biz, âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz
ki, belki dönerler.
175- Onlara, kendisine âyetlerimizi sunduğumuz o
adamın kıssasını da anlat; âyetlerden sıyrılıp çıktı, derken
onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan
oldu.
176- Ve eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat
o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü.
Artık onun ibret verici hali o köpeğin haline benzer ki,
üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte
bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice
anlat, belki biraz düşünürler.
177- Âyetlerimizi inkâr edip, sırf kendilerine zulmeden o
kavmin hali ne kadar kötüdür!
178- Allah kime hidayet ederse, o hidayete erer, kimi de
dalalette bırakırsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta
kendileri olurlar.
179- Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu
cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla
gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler.
Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar
hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da
gafillerin ta kendileridir.
180- Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı
Allah'a onlarla dua edin. Onun isimlerinde sapıklık eden
mülhidleri (inkârcıları) terkedin. Onlar yakında yaptıklarının
cezasını çekecekler.
181- Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet
var ki, onlar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine
getirirler.
182- Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları,
bilemiyecekleri yönlerden derece derece düşüşe
yuvarlayacağız.
183- Ayrıca ben onlara mühlet de veririm. Fakat benim
tuzak kurup helâk edişim pek çetindir.
184- Onlar arkadaşlarında herhangi bir cinnet
bulunmadığını hiç düşünmediler mi? O, açık bir uyarıcıdan
başka biri değildir.
185- Allah'ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve
tasarrufuna, Allah'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve
ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç
bakmadılar mı? Artık bu Kur'ân'dan sonra başka hangi söze
inanacaklar.
186- Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse
yoktur. O, onları kendi hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları
içinde yuvarlanıp giderler.
187- Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini
soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır.
Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir.
Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse
yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi
biliyormuşsun
gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır.
Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
188- De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka
ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye
malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır
yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben
iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir
peygamberden başka biri değilim.
189- Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun
diye eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp
sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile
kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit
ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: "Eğer bize
salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden
olacağız."
190- Fakat Allah, kendilerine salih bir evlat verince, her
ikisi de tuttular verdiği evlatlar üzerine ona ortak koşmaya
başladılar. Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.
191- Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan
putları mı Allah'a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar?
192- Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi kendilerine
yardım edebilirler.
193- Eğer siz onları doğru yola çağırsanız, size uymazlar.
Onları ha çağırmışsınız, ha çağırmayıp susmuşsunuz, hiç
fark etmez.
194- Allah'ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır.
Eğer iddianızda doğru iseniz haydi onları çağırın da size
cevap versinler.
195- Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek
gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Haydi çağırın o
ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden
gelirse göz açtırmayın."
196- "Zira benim velim, o kitabı indiren Allah'tır. Ve O,
salih kullarına sahip çıkar."
197- "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız ise ne size yardım
edebilirler, ne de kendi kendilerine yardımları dokunur."
198- "Siz onları doğru yola çağıracak olsanız da
duymazlar." Onların sana baktıklarını görürsün, bakarlar,
ama görmezler.
199- Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden
yüz çevir.
200- Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen
Allah'a sığın. Muhakkak ki, Allah hakkıyla işiten, kemaliyle
bilendir.
201- Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir
vesvese iliştiği zaman, durup düşünürler de derhal kendi
basiretlerine sahib olurlar.
202- Şeytanların kardeşlerine gelince, onlar öbürlerini
sapıklığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar.
203- Onlara (arzularına göre) bir âyet getirmediğin
zaman, derleyip toplasaydın ya derler, sen de de ki; ben
ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyarım, işte
bütünüyle bu Kur'ân, Rabbinizden gelen basiretlerdir (kalp
gözünü açacak beyanlardır), iman eden bir kavim için
hidayettir, rahmettir.
204- Kur'ân okunduğu zaman, hemen susup onu dinleyin,
umulur ki, rahmete nâil olursunuz.
205- Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve
yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma.
206- Zira Rabbinin katında olanlar, Allah'a kulluk
etmekten asla kibirlenmezler, O'nu tenzih eder, şanını
ulularlar ve yalnızca O'na secde ederler.
|