3-AL-İ İMRAN:
1- Elif, Lâm Mîm,
2- Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve
kayyûmdur.
3-4- O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip
doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara
hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu
Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr
edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür,
intikamını alır.
5- Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de gökte hiçbir şey
Allah'a gizli kalmaz.
6- Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur.
Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet
sahibi olan O'dur.
7- Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir
kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir.
Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde
kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi
keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih
olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan
başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna
inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün
akıllılardan başkası da derin düşünmez.
8- Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra
kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet
ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.
8- Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra
kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet
ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.
9- Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe
olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın.
Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.
10- Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne
malları, ne de evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin
yakıtı olacaklar.
11- Gidişatları, Firavun soyunun ve daha öncekilerin
gidişatı gibidir. Onlar, âyetlerimizi yalan saymışlardı. Bunun
üzerine Allah da onları işledikleri günahlar yüzünden
yakalayıp alaşağı etti. Allah, cezası çetin olandır.
12- O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye
uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası
ne fena bir döşektir.
13- Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir
âyet, bir işaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda
savaşıyordu, öbürü de kâfirdi ve karşılarındakini göz
kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da
gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri
olanlar için elbette bunda apaçık bir ibret vardır.
14- İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş
yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı
sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki
bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir.
Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah
katındadır.
15- De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber
vereyim mi? Korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler
var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak
üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir
rıza vardır. Allah, o kulları görür.
16- Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik,
artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!"
derler.
17- O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o
elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher
vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).
18- Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok,
ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru
olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O
hakîm vardır.
19- Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap
verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten
sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim
Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı
çabuk görendir.
20- Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki:
"Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim
etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap
verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?"
Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz
çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah
kulları görendir.
Allah'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere
peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti
emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir
azapla müjdele!
22- İşte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette
de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları
da olmayacaktır.
23- Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip
verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın
kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz
çevirerek dönüp gidiyorlar.
24- Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize
asla ateş azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri
yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.
25- O geleceğinde hiç şüphe olmayan günde kendilerini
bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden
herkese ne kazandıysa tamamen ödendiği vakit halleri nasıl
olacaktır?
26- De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü
dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın,
dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin
elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.
27- Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin
içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın.
Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.
28- Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan ilişiği kesilmiş
olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır.
Bununla beraber Allah sizi kendisinden korunmanız
hususunda uyarır. Nihâyet gidiş Allah'adır.
29- De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız
da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini
bilir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.
30- O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük
yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle
kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size
asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah,
kullarını çok esirger.
31- De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki,
Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok
esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
32- De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine
giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
33- Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve
İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.
34- Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her
şeyi işitendir, bilendir.
35- İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak
sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin,
bilensin." demişti.
36- Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip
dururken- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız
gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu
koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul
buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın
himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu
mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu.
"Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah
katındandır." derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık
verir.
38- Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana
katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle
işitensin" dedi.
39- Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona:
"Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi,
nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı
müjdeler." diye ünlediler.
40- Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir?
Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah:
"Öyledir, fakat Allah dilediğini yapar." buyurdu.
41- Zekeriyya: "Rabbim! (oğlum olacağına dair) bana bir
alâmet ver" dedi. Allah da buyurdu ki: "Senin için alâmet,
insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir.
Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et".
42 - Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni
tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.
43- Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve
rüku' edenlerle beraber rüku' et" demişlerdi.
44- İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.
(Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye
kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin.
(Bu hususta) Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın.
45- Melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah sana
kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa
Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda
Allah'a çok yakınlardandır.
46- Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak
ve iyilerden olacaktır.
47- (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beşer
dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah:
"Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını
dilediğinde ona sadece 'ol!' der, o da hemen oluverir." dedi.
48- Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve
Tevrat ile İncil'i öğretir.
49- Allah onu İsrailoğullarına (şöyle diyecek) bir
peygamber olarak gönderir: "Şüphesiz ki ben size
Rabbinizden bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuş
biçiminde çamurdan birşey yaparım da içine üflerim, Allah'ın
izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı
iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne
yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm".
50- "Önümdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram
kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim) ve Rabbiniz
tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da
bana uyun".
51- "Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de
Rabbinizdir. Onun için hep O'na kulluk edin! İşte bu, doğru
yoldur".
52- İsa onların inkârlarını hissedince: "Allah yolunda
yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "Allah yolunda
yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Şahit ol ki, biz
muhakkak müslümanlarız." dediler.
53- Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o
peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.
54- Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını
boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
55- O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa, şüphesiz ki seni
öldüreceğim, seni kendime yükselteceğim ve seni
inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete
kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz
banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda
hükmedeceğim".
56- "İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette
de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir
yardımcıları da olmayacaktır".
57- "İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah onların
mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez".
58- İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli
Kur'ân'dandır.
59- Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki)
durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı,
sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.
60- Bu hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde
şüphecilerden olma.
61- Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu
konuda seninle tartışacak olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı
ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve
kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin
yalancılara olmasını dileyelim".
62- İşte (İsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur.
Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok
güçlüdür ve hikmet sahibidir.
63- Eğer (haktan) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah
bozguncuları çok iyi bilendir.
64- De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan
bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na
hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse,
deyin ki: "Şahit olun biz müslümanlarız".
65- Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz?
Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç
düşünmüyor musunuz?
66- İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan şey
hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında
niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67- İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı
bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de
değildi.
68- Doğrusu onların İbrahim'e en yakın olanı, ona
uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da
müminlerin dostudur.
69- Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler,
halbuki sırf kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar.
70- Ey kitap ehli! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin
Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
71- Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile
gerçeği gizliyorsunuz?
72- Kitap ehlinden bir grup: "Müminlere indirilene günün
başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar da
dönerler." dedi.
73- "Ve kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın"
(dediler). De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın yoludur".
(Onlar kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin hiçbir
kimseye verilmiş olduğuna, yahut Rabbinizin huzurunda
sizin aleyhinize deliller getireceklerine" (de inanmayın
dediler). De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir.
Allah, rahmeti bol olan, her şeyi hakkıyla bilendir".
74- Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve
kerem sahibidir.
75- Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal
emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de
vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip
durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere
karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden
dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
76- Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden
korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.
77- Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya
satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah
kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara
bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir
azab vardır.
78- Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu
kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler.
Halbuki o, kitaptan değildir. "Bu, Allah katındandır." derler;
oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip
dururken, yalan söylerler.
79- İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap,
hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara:
"Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi yakışmaz. Fakat onun:
"Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis
kullar olun" (demesi uygundur).
80- Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar
edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra,
size hiç inkârı emreder mi?
81- Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun
ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan
(kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona
muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul
ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?"
demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki:
"Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit
olanlardanım".
82- Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan
çıkmışların ta kendileridir.
83- Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?
Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na
boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.
84- De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e, İbrahim'e,
İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya,
İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık.
Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim
olmuşlarız".
85- Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul
edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.
86- İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet
ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra
sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah
zalimler güruhunu doğru yola iletmez.
87- İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların
hepsinin laneti onların üzerlerindedir.
88- Onlar bu (lanetin) içinde ebedî kalacaklardır.
Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.
89- Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler
başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
90- Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da
küfrünü artırmış olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte
onlar sapıkların ta kendileridir.
91- Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de
ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden
asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir.
Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
92- Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça,
gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah
onu hakkıyla bilir.
93- Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine
haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına
helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat'ı
getirip okuyun".
94- Kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, işte
onlar zalimlerin ta kendileridir.
95- De ki: "Allah doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru,
Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in dinine uyun. O,
müşriklerden değildi".
96- Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki
çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt
(Kabe)dir.
97- Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır. Oraya
giren güvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i
haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr
ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye
muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.
98- De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp
dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"
99- De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde
niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri
Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah
yaptıklarınızdan habersiz değildir".
100- Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden
herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi
döndürüp kâfir yaparlar.
101- Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve Allah'ın
elçisi de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Kim Allah'a
sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle doğru yola iletilmiştir.
102- Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde
korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.
103- Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı
sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini
düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O,
kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde
kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam
kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size
âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.
104- İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten
men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.
105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra
parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için
büyük bir azap vardır.
106- O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri
kararanlara: "İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? Öyle ise
inkâr etmenize karşılık azabı tadın" (denecektir).
107- Yüzleri ağaranlara gelince, (onlar) Allah'ın rahmeti
içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
108- Bunlar Allah'ın, sana gerçek olarak okuyageldiğimiz,
âyetleridir. Allah âlemlere hiçbir haksızlık etmek istemez.
109- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün
işler Allah'a döndürülür.
110- Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.
İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a
inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha
hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu
yoldan çıkmışlardır.
111- Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler.
Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp
kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
112- Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine
alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve
insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın
hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası
vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş
olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca
isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.
113- Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere
bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde
onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.
114- Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler,
kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de
birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.
115- Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız
bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi
sakınanları bilir.
116- O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de
evlatları, onlara Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Onlar, ateş halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.
117- Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu,
kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da
mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah
onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine
zulmediyorlar.
118- Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş
edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri
kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve
düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde
gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size
âyetleri açıkladık.
119- İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz,
halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine
inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık"
derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı
parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!".
Şüphesiz ki Allah göğüslerin (gönüllerin) özünü bilir.
120- Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir
kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan
gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar
vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.
121- Hani sen sabah erkenden müminleri savaş
mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah,
hakkıyla işiten ve bilendir.
122- O zaman içinizden iki takım bozulmaya yüz
tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar,
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
123- Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size
Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş
olasınız.
124- O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş
üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun.
125- Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar
ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş
bin melekle yardım eder.
126- Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz
bununla yatışsın diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve
hikmet sahibi olan Allah katındandır.
127- (Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını
kessin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler
(diye yaptı).
128- Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların
tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim olduklarından
dolayı azab eder.
129- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır.
Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
130- Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz
yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
131- Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
132- Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de
merhamet edilsin.
133- Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası
kadar olan, Allah'tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış
bulunan cennete koşun!
134- O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta
Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler.
Allah iyilik edenleri sever.
135- Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine
zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının
bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim
bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah)
üzerinde ısrar etmezler.
136- İşte onların mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından
bağışlanma ve altından ırmaklar akan, ebedî kalacakları
cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!
137- Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler
gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların
sonunun nasıl olduğunu bir görün.
138- Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'dan
gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür.
139- Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten
inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.
140- Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse,
(Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu.
O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz.
(Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden
şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.
141- Bir de bu, Allah'ın iman edenleri tertemiz seçip,
kâfirleri yok etmesi içindir.
142- Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli
etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete
girivereceğinizi mi sandınız?
143- Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu
arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp
duruyorsunuz.
144- Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce
de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya
öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?
Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar
veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.
145- Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur.
(Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya
menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret
sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri
mükafatlandıracağız.
146- Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber
birçok Allah dostları çarpıştılar; Allah yolunda başlarına
gelenlerden yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun
eğmediler. Allah sabredenleri sever.
147- Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim
günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve
(yolunda) ayaklarımızı diret, Kâfirler güruhuna karşı da bize
yardım et!" demekten ibaretti.
148- Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret
sevabının güzelliğini verdi. Allah güzel davrananları sever.
149- Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız,
sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman
büsbütün kaybedersiniz.
150- Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin
en hayırlısıdır.
151- Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri
O'na ortak koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine
korku salacağız. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp
varacağı yer ne kötüdür!
152- Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah,
size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz
(galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz.
(Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız
ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti
istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri
çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok
lütufkârdır.
153- Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz
boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz.
Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi ki, ne
elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
154- Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir
eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi
örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü.
Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan
besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş
Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde
saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı
burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz
evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış
olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere
çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini
denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah
göğüslerin içinde olanı bilir.
155- İki toplumun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip
gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı şeylerden
dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları
affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok
yumuşak)dir.
156- Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde
sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim
yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler
gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret
(yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah
yaptıklarınızı görmektedir.
157- Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın
bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları
(dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
158- Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın
huzurunda toplanacaksınız.
159- Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı
yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar
senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla,
onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara
da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan.
Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
160- Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer
sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım
edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip dayansınlar.
161- Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi
(devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir
aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını
boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının
karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
162- Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına
uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir?
Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
163- Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler.
Allah, onların yaptıklarını görmektedir.
164- Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara
kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve
hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir
lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir
sapıklık içindeydiler.
165- (Bedir'de düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet
(Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu
başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her şeye
kâdirdir.
166-167- İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen
musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi
ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve
onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa)
savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını
(veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik."
demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar.
kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi
gizlediklerini daha iyi bilendir.
168- Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için:
"Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki:
"Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü
uzaklaştırınız".
169- Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma.
Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
170- Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler.
Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir
korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek
isterler.
171- Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın,
müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler.
172- Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve
Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik
edenlere ve gereğince Allah'tan korkanlara büyük bir
mükafat vardır.
173- İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu
topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını
artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir".
174- Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük
dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve
Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.
175- (Size o haberi getiren) ancak şeytandır, (sadece)
kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer
mümin iseniz benden korkun.
176- Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a hiç
bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay
vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
177- İman karşılığında inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir
zarar veremezler. Onlar için acı bir azap vardır.
178- Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları
için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti,
ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için
alçaltıcı bir azap vardır.
179- Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda
bırakacak değildir, pisi temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi
gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat Allah,
peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde
Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve
günahlardan korunursanız, sizin için büyük bir mükafat
vardır.
180- Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere
karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri
şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve
yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
181- Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz."
diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve
peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle
diyeceğiz: "Tadın o yakıcı azabı!".
182- "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün
karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.
183- "Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir
peygambere iman etmeyeceğimize dair Allah bize ahidde
bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı
peygamberler açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi.
Eğer doğru insanlarsanız, ya onları niçin öldürdünüz?"
184- Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller,
hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler
de yalanlanmıştı.
185- Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz
size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden
uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa
ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey
değildir.
186- Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda
imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici
bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği
gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren
işlerdendir.
187- Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
"Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu
gizlemiyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak
ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu
alışveriş ne kadar kötüdür.
188- O yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de
övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların azaptan
kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap
vardır.
189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye
kâdirdir.
190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için
gerçekten açık, ibretli deliller vardır.
191- Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde
düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın,
Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.
192- "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan
onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".
193- "Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana
çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz!
Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş
kullarınla beraber yanına al".
194- "Rabbimiz! bize peygamberlerine vaad ettiğini ver,
kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen verdiğin sözden
dönmezsin".
195- Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun,
kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi
etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler,
yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler,
savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette
örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları
altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel
mükafat Allah katındadır".
196- Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni
aldatmasın.
197- Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!
198- Fakat Rablerinden gereğince korkanlar için
altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedî
olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için
Allah katındakiler daha hayırlıdır.
199- Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah'a inanırlar, size
indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun eğerek
inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler.
Onların mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı
çabuk görendir.
200- Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı
sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun
ki, kurtuluşa eresiniz.
4-NİSA:
1- Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini
yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten
Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan
sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.
2- Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek)
iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza
karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır.
3- Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli
davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer
kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer
adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile
veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile)
yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.
4- Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer
onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle
yiyin.
5- Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere
vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel
söz söyleyin.
6- Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip
deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını
kendilerine teslim edin. "Büyüyecekler de mallarına sahip
olacaklar" endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin.
Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan
ise, meşrû sûrette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz
zaman, bunu şahitler karşısında yapın. Hesap görücü olarak
Allah yeter.
7- Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında
erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve
akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun
çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.
8- Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır
bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce
sözler söyleyerek gönüllerini alın.
9- Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde,
onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler
hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah'dan sakınsınlar
ve doğru söz söylesinler.
10- Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki
karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.
11- Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle
emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer
hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara
mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona
malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte
çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin
terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı
olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer
ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu
paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten
sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan,
hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz
bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır.
Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir.
12- Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları
mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman
mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine
getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer
siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın
dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o
zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu
paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa
borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya
kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak
(yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya
kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı
terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan
daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini
zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler.
Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu
ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir.
Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak
davranandır.
13- İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler
ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat
ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar.
Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş
budur.
14- Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve
Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı
cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.
15- Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört
şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları,
ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu
açıncaya kadar evlerde hapsedin.
16- Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin.
Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan
vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok
merhamet edendir.
17- Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe,
o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe
edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul
eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet
sahibidir).
18- Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte
ben şimdi tevbe ettim." diyen kimselerin tevbesi kabul
edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez.
İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.
19- Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size
helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız
diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir
hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer
kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden
hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş
bulunur.
20- Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak
isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız,
ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah
isnadı yaparak geri alır mısınız?
21- Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar
sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri
alabilirsiniz?
22- Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın
nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek
çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti.
23- Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz,
kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve
kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt
kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile
zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan
üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa
girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur.
Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile
evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da
haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir.
Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet
edicidir.
24- Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler
müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı.
Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir.
Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin
mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size
helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza
karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri
takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde
bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
25- Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir
zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki
mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak
var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz.
O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek
suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da
edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş
yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan
cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden
günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için
daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır,
çok merhamet edicidir).
26- Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden
öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbenizi kabul
etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
27- Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki
şehvetlerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyl
ile sapmanızı istiyorlar.
28- Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden
hafifletmek istiyor. Çünkü insan sabır ve tahammül
bakımından zayıf yaratılmıştır.
29- Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla
yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz
helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size
karşı çok merhametlidir.
30- Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse,
yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak
da Allah'a pek kolaydır.
31- Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan
sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama
koyarız.
32- Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği
şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay
vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.
İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin.
Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
33- Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir
mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın
paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
34- Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü
Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden
üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile
fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve
Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının
bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve
geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce
kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda
vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini
incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok
yücedir, çok büyüktür.
35- Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye
düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de
kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu
hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca
arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah
hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
36- Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara,
yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz
kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen
kimseyi sevmez.
37- Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de
herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine
lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir
azap hazırladık.
38- Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri
halde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcarlar.
Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır!
39- Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve
Allah'ın verdiği rızıktan gösterişsiz harcasalardı kendilerine
ne zarar gelirdi? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir.
40- Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm
etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını
kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir.
41- Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de
onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin
hali ne olacak!..
42- Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o
kıyamet günü yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hiçbir sözü
gizleyemezler.
43- Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi
bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu
olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza
yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız
veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî
münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman
tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize
ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok
bağışlayıcıdır.
44- Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları
görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de
yoldan sapmanızı istiyorlar.
45- Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost
olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.
46- Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki)
kelimeleri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine
saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle,
dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar. Halbuki onlar,
"İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu,
kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah,
küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek
azı müstesna, iman etmezler.
47- Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda
bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba
iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine
çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri)
lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin.
Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
48- Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği
kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a
şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş
olur.
49- Kendi nefislerini temize çıkaranları görmüyor musun?
Hayır! Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Onlara kıl kadar
zulmedilmez.
50- Bak nasıl da Allah'a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir
günah olarak bu yeter.
51- "Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib
verilmiş olanları görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana
inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, "Bunlar, müminlerden
daha doğru yoldadır." diyorlar.
52- Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime
lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.
53- Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle
olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.
54- Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara
verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim
ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük
bir mülk ve saltanat ihsan ettik.
55- İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı
da ondan yüz çevirdi. O iman etmeyenlere cehennem alevi
yeter.
56- Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın
bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye,
kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten
çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
57- İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından
ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak
kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu
gölgeler altında bulunduracağız.
58- Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor.
Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
59- Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de
itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer
herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve
ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve
Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da
daha güzeldir.
60- Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene
ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da
tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut
önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir
daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek
istiyor.
61- Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin!"
denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını
görürsün.
62- Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir
felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik
etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar.
63- Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir;
Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir
edecek güzel söz söyle!
64- Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni
ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine
zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının
bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların
bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli
bulurlardı.
65- Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil,
onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp
sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı
duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman
etmiş olamazlar.
66- Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya
yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı
hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri
tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha
sağlam olurdu.
67- Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük
mükafat verirdik.
68- Ve onları elbette doğru yola iletirdik.
69- Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar,
Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle,
sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel
arkadaştır!
70- Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.
71- Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma
tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde
hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz.
72- Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır
davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana
lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.
73- Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa,
sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de
hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber
olaydım da büyük murada ereydim."
74- O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı
karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her
kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse,
her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat
vereceğiz.
75- Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz!
bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi
iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı
gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler,
kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa
çıkmıyorsunuz?
76- İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler
de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın
taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.
77- Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın,
zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş
yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan
korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin
bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha
tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara
de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı
gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar
haksızlık edilmez."
78- Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son
derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine
kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır"
derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir."
derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu
topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?
79- (Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana
ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni
bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak
da Allah yeter.
80- Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.
Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak
göndermedik.
81- Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında,
içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş
olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin
tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a güven.
Vekil olarak Allah yeter.
82- Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya
çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş
olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.
83- Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber
geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere
ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç
çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın
üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç,
şeytana uyardınız.
84- (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak
kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik
et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki
Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha
çetindir.
85- Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin
sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde aracılık
yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her şeyi
gözetip karşılığını verir.
86- Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan
daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade
edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.
87- Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet
gününde mutlaka biraraya toplayacaktır. Bunda asla şüphe
yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
88- O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba
ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden
terslerine döndürdüğü halde Allah'ın saptırdığını yola
getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için
bir çıkış yolu bulamazsın.
89- Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip
kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah
yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin.
Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz
yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı
edinmeyin.
90- Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında
anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne
sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine
sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah
dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle
savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle
savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar
aleyhine bir yol vermemiştir.
91- Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem
sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak
isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine
başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse,
kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte
bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik.
92- Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez.
Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad
etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir
diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması
müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size
düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle
azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında
antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine
diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir.
Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin
kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah,
Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet
sahibidir).
93- Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî
olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş
ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.
94- Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız
zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size
selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini
gözeterek, "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında çok
ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle
idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice
araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
95- Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah
yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar.
Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle,
oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti
vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere,
oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir.
96- Kendi katından derece derece rütbeler, bir mağfiret
ve rahmet vermiştir. Öyle ya, O çok bağışlayıcı, çok
merhamet edicidir.
97- Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını
aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz
yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın
yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz
ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne
kötü gidiş yeridir.
98- Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve
hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar
hariç...
99- Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok
affedici, çok bağışlayıcıdır.
100- Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde
gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a
ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da
sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı
Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
101- Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir
kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size
bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık
düşmanınızdır.
102- Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz
kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza
dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye
vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o
namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber
kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar.
Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir
gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size
yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı
bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı
elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap
hazırlamıştır.
103- O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta,
gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı
zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile
kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir
farzdır.
104- Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik
göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da
sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan
onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz
Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
105- Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki,
insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm
veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!
106- Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah
bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
107- Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak
Allah hain günahkârları sevmez.
108- Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de,
Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi
kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların
yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
109- Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz
(diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları
kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?
110- Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra
da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve
esirgeyici bulur.
111- Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş
olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
112- Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir
suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir
günah yüklenmiş olur.
113- Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı,
onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar,
ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar
veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş
ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan
lütfu büyüktür.
114- Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da
insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların
aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır
yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için
yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz.
115- Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra
Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına
uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme
sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.
116- Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını
bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak
koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.
117- Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar.
Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.
118, 119- Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette
senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka
saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara
emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara
emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi.
Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o,
apaçık bir ziyana uğramış olur.
120- Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla
oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir
şey değildir.
121- Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan
kurtulmak için çare bulamazlar.
122- İman edip iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar
akan cennetlere sokacağız, orada ebedî olarak kalacaklardır.
Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan daha doğru sözlü kim
olabilir?
123- (İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin
kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır.
O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı
bulabilir.
124- Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel
amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar
da haksızlığa uğratılmazlar.
125- İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve
İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din
bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost
edinmişti.
126- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah,
her şeyi kuşatıcıdır.
127- Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar
hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan
mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı
istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de
yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size
okunan âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak
Allah bilir.
128- Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut
kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir
sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep
hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir
ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
129- Kadınlarınız arasında her yönden adaletli
davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz.
Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi
bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız,
şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
130- Eğer karı-koca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa,
Allah, onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz.
Allah'ın lutfu geniştir, hikmeti büyüktür.
131- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden
önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan
korkmanızı emrettik. Eğer inkâr ederseniz, biliniz ki,
göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hiçbir
şeye muhtaç değildir, hamd ve senâ O'na yakışır.
132- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil
olarak Allah yeter.
133- Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi giderir de
başkalarını getirir. Ve Allah, buna kadirdir.
134- Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret
nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi
görendir.
135- Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz,
ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız
Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa,
fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır.
Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer
(şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz,
şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
136- Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine,
Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba
iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en
koyusuna düşmüş olur.
137- İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar
inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne
bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.
138- Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir
azab vardır.
139- Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar.
Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün
izzet ve şeref Allah'a aittir.
140- Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka
bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi
halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi.
Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini
cehennemde toplayacaktır.
141- Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından
size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?"
derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da
onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden
korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda
hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere
hiçbir yol vermeyecektir.
142- Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki
Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar,
namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara
gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.
143- Münafıklar, küfür ile iman arasında
bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu
kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona
kurtuluş yolu bulamazsın.
144- Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi
vermek istiyorsunuz?
145- Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı
tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın.
146- Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler,
Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak
bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler.
Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.
147- Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size azabı ne
yapar? Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi
bilendir.
148- Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün
açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla
işiten, hakkıyla bilendir.
149- Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir
kötülüğü bağışlarsanız, biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır,
her şeye hakkıyla kadirdir.
150- Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah
ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine
inanırız, kimini inkâr ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla
küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
151- İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı
bir azab hazırlamışızdır.
152- Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar
arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında
mükafatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok
merhametlidir.
153- Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap
indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü
istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi.
Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra
kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı)
edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya
açık bir delil (yetki) verdik.
154- Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık.
Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara:
"Cumartesi yasağını çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam
bir söz aldık.
155- Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr
etmeleri, haksız yere peygamberlerini öldürmeleri ve
"kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı (başlarına türlü
belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların
kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar.
156-(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de
İsa'yı) inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftirada
bulunmalarıdır.
157- Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa
Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de
astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi.
Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir
kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece
zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.
158- Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, aziz
(daima üstün)dir, hikmet sahibidir.
159- Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce
ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o, onlara
şahitlik edecektir.
160/161- Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri
Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz
almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri
sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri
haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap
hazırladık.
162- Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman
edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman
ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret
gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat
vereceğiz.
163- Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen
peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik.
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya,
Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik.
Davud'a da Zebur'u verdik.
164- Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle,
anlatmadığımız başka peygamberlere de (vahyettik). Ve
Allah Musa ile de konuştu.
165- Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak
gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı
bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane
hikmet sahibidir.
166- Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş
olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler.
Allah'ın şahitliği de kafidir.
167- Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah yolundan
alıkoyanlar, derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
168- Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne
bağışlar, ne de doğru bir yola eriştirir.
169- Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar
orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a çok kolaydır.
170 - Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği)
getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr
ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların hepsi
Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
171- Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah
hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa
Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu
kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine
inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son
verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi
olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin
hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
172 - Hiçbir zaman Mesih de Allah'ın bir kulu olmaktan
çekinmez, Allah'a yakın melekler de. Kim O'na kulluk
etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların
hepsini huzuruna toplayacaktır.
173- İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların
mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha
fazlasını da verecektir. Allah'a kulluktan çekinip büyüklük
taslayanlara da şiddetli bir şekilde azab edecek ve onlar
Allah'dan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı
bulamayacaklardır.
174 - Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil (Muhammed)
geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
175 - Allah'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah),
kendisinden bir rahmet ve lutfa sokacak ve kendisine varan
dosdoğru yola iletecektir.
176- Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle
(babasız ve çocuksuz kimse) nin mirası hakkında hükmünü
açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi
ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu
olmayan kız kardeş ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer
(ölenin) iki kız kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa, erkeğin hissesi, iki
kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size
(hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
Dostları ilə paylaş: |