Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
Bay  Danglars  Yunanistan’daki  dostlarına  mektup  yazmak  için  Kont’un  evinden  yeni  çıkmıştı  ki  uşak
Kont’a, Albert Morcerf’in geldiğini bildirdi. Kont genç adamı her zamanki gülümsemesiyle karşıladı.
“Dinleyin,”  dedi  Albert  soluk  soluğa,  “annem  cumartesi  akşamı  bir  balo  vermeyi  düşünüyor.  Sizi  de
mutlaka bekliyoruz.”
“Hmm,” dedi Kont. “Biraz düşünmem gerek.”
“Gelmezseniz annemin çok üzüleceğine eminim, çünkü sizi özellikle çağırmamı istedi.”
“Kontes Morcerf özel olarak gelmemi mi istedi?” dedi Kont şaşırarak.
“Evet,” dedi Albert. “Annemi bu kadar etkileyebilen ilk kişisiniz Kontum.”
“O halde mutlaka geleceğim,” dedi Kont.
Albert şapkasını giyip kalktı.
“Aklıma gelmişken,” dedi Kont, “Franz’ın ne zaman geleceğini biliyor musunuz?”
“En geç beş altı gün içinde burada olacak.”
“Geldiğinde bana uğramasını söyler misiniz? Onu pek sevmediğimi düşünüyorsunuz biliyorum, ama onu
görmek hoşuma gider.”
“Başüstüne Kontum,” dedi Albert. “Cumartesiyi unutmayın.”
“Sözümü verdim,” dedi Kont.
Morcerflerin balosunun verildiği cumartesi günü, haziran ayının en sıcak günlerinden biriydi. Balo için
her  şey  hazırlanmış,  Kontes  uşaklarına  son  emirleri  verirken  konuklar  da  gelmeğe  başlamıştı.  Bayan
Danglars geldiğinde Albert yanına giderek onu karşıladı.
“Söyleyin genç adam,” dedi Bayan Danglars, “Monte Cristo Kontu bu akşam burada olacak mı?”
“On yedi!” dedi Albert.
“Anlamadım,” dedi Bayan Danglars.
“Bunu soran on yedinci kişisiniz,” dedi Albert gülerek. “Kont’u kutlamam gerek doğrusu.”
“Dün  akşam  onu  operada  görmeliydiniz,”  dedi  Bayan  Danglars.  “Her  zaman  olduğu  gibi  yanında
Yunanlı  genç  prenses  vardı.  Gösteri  sona  erdiğinde  balerine,  içinde  muhteşem  bir  yüzük  saklı  olan  bir
demet çiçek fırlattı. Balerin sahneye tekrar geldiğinde parmağına yüzüğü takmıştı. Ne adam! Ah, sanırım
Bayan Villefort sizinle konuşmak istiyor, yanına gitseniz iyi olacak.”
“Bana  ne  soracağınızı  biliyorum,”  dedi  Albert,  Bayan  Villefort’un  yanına  gidince.  “Kont’un  gelip
gelmeyeceğini merak ediyorsunuz, değil mi?”
“Hayır, sadece Franz’dan haber alıp almadığınızı soracaktım.”
“Evet, dün ondan bir mektup aldım, yola çıktığını yazıyordu,” dedi Albert.
O  sırada,  siyah  saçları,  gür  bıyıkları  ve  alev  alev  parlayan  gözleriyle  son  derece  yakışıklı  genç  bir
adam yanlarına gelerek Bayan Villefort’u saygıyla selamladı.
“Hanımefendi,”  dedi  Albert,  “size  Sipahi  gemisinin  kaptanı  Bay  Morrel’i  takdim  etmekten  onur
duyarım.”


“Beyefendiyle  daha  önce  Kont’un  evinde  tanışmıştım,”  dedi  Bayan  Villefort,  soğuk  bir  sesle.  Sonra
yanlarından  ayrıldı.  Bu  soğukluk  karşısında  Maximilian  bir  an  ürperdi.  Ancak  arkasını  döndüğünde,
Bayan Villefort’u da, soğuk sesini de unutturacak bir şey gördü. Kapının yanında beyazlar içinde güzel bir
kadın, iri mavi gözleriyle herhangi bir şey ifade etmeye çalışmaksızın kendisine bakıyordu. Sonra elinde
tuttuğu  bir  demet  menekşeyi  dudaklarına  götürdü.  Maximilian  bu  işareti  o  kadar  iyi  tanıyordu  ki  o  da
hemen, gözlerinde aynı ifadesiz bakışla, mendilini dudaklarına götürdü. Mermer gibi donuk bedenlerinin
altında  çılgıncasına  çarpan  kalpleriyle  bu  iki  insan,  bir  an  onları  ayıran  bütün  o  kalabalığı  unutarak
biribirlerinin gözlerine dalıp gittiler. Monte Cristo Kontu gelmiş olmasa, bu sessiz anlaşma sonsuza kadar
sürebilirdi.  Kont,  çevresine  öylesine  büyülü  bir  hava  yayıyordu  ki,  girdiği  her  yerde  gözler  ona
çevriliyordu.
Kont, konukları selamlayarak bahçe kapısının yanında durmakta olan Bayan Morcerf’e doğru ilerledi.
Kont’un  girişini  aynadan  gören  Bayan  Morcerf  de  onu  karşılamak  üzere  ilerledi.  Her  ikisi  de  ilk
konuşanın  karşıdaki  olmasını  beklediklerinden  sessizce  birbirlerini  selamladılar.  Sonra  Kont,  Albert’in
yanına gitti.
“Annemi gördünüz mü?” diye sordu Albert Kont’u görünce.
“Evet, şimdi selamlaştık,” dedi Kont. “Ama babanızı henüz göremedim.”
O  sırada  Kont  birinin  koluna  dokunduğunu  hissetti.  Arkasını  döndüğünde  kendisini  Danglars’la  karşı
karşıya buldu.
“Ah, siz misiniz Baron,” dedi.
“Neden  beni  Baron  diye  çağırıyorsunuz?”  dedi  Danglars.  “Unvanıma  hiç  önem  vermediğimi
biliyorsunuz.  Bu  konuda  sayın  Vikont’a  pek  benzemiyorum;  siz  unvanınıza  çok  önem  veriyorsunuz,  öyle
değil mi?” dedi Albert’e dönerek.
“Elbette,” dedi Albert. “Çünkü benim unvanımı alsalar hiçbir şeyim kalmaz, oysa siz unvanınız olmasa
da yine de bir milyonersiniz.”
“Bence de en iyi unvan bu zaten,” dedi Danglars.
“Ne  yazık  ki  milyonerlik,”  dedi  Monte  Cristo  Kontu,  “bir  kimsenin  yaşamı  boyunca  taşıyabileceği
kadar  uzun  ömürlü  bir  unvan  olmayabiliyor.  Buna  örnek  olarak  Frankfurt’ta  bir  zamanlar  milyoner  olup
şimdi iflas etmiş olan Francke ve Poulmann’ı düşünebilirsiniz.”
“Gerçekten  iflas  mı  ettiler?”  diye  sordu  Danglars  benzi  solarak.  “Bana  iki  yüz  bin  frank  borçları
vardı!”
“Zarar hanenize iki yüz bin frank daha yazıldı demek ki…”
“Hşşş!” dedi Danglars, “Böyle şeyleri uluorta söylememekte yarar var.”
Bu arada içerisi epey sıcak olmuştu. Hizmetkârlar ellerinde tepsilerle dolaşıp konuklara buzlu meyve
ikram ediyorlardı. Monte Cristo Kontu’nu izlemekte olan Bayan Morcerf, onun, sıcaktan rahatsız olmasına
karşın meyve tepsisi geldiğinde hiçbir şey almadığını, hatta geri çekildiğini fark etti.
“Albert,” dedi, “Kont’un babanın evindeki yemek davetlerini her zaman geri çevirdiğini fark ettin mi?”
“Benimle kahvaltı etti ya,” dedi Albert.
“Ama orası senin evindi. Bütün bir akşam onu izledim, hiçbir şey yiyip içmedi. Belki de sıcaktandır…”
Sonra Albert’ten ayrılıp kocasının yanına giderek konukları bahçeye davet etti.
“Madem öyle,” dedi yaşlı bir general, “neden hep birlikte çıkmıyoruz?
“Haklısınız,” dedi Mercedes. Sonra Kont’a dönerek “Bana eşlik eder misiniz?” dedi.
Kont  hazırlıksız  yakalanmıştı.  Kontese  bir  an  öylesine  derin  düşüncelerle  baktı  ki,  o  kısacık  an
Mercedes’e yıllar boyu sürmüş gibi geldi. Sonra Kontese kolunu uzattı, birlikte bahçeye doğru yürüdüler.


“İçerisi çok sıcak değil mi?” dedi Kontes.
“Evet,” dedi Kont, “bahçeye çıkmak iyi bir fikirdi.”
Mercedes ona meyve ikram etti, ama Kont hiçbir şey almadı.
“Araplarda  çok  anlamlı  bir  gelenek  vardır  Kontum,”  dedi  Mercedes  sonunda  Kont’a  bakarak.  “Aynı
çatı altında tuzu ve ekmeği paylaşan insanlar sonsuza kadar dost kalırlar.”
“Biliyorum hanımefendi, ama biz Fransa’dayız ve burada sonsuz dostluklara, sözünü ettiğiniz gelenek
kadar az rastlanıyor.”
“Ama biz dostuz, öyle değil mi?” dedi Kontes gözlerini Kont’a dikerek.
“Kuşkusuz,” dedi Kont. “Olmamamız için bir neden mi var?”
Kontun  ses  tonu  beklediğinden  öyle  uzaktı  ki,  Mercedes  sadece  içini  çekip  yürümeye  devam  etti.  On
dakika kadar sessizce yürüdükten sonra Mercedes birden sordu:
“Çok gezip gördüğünüz, çok büyük acılar çektiğiniz doğru mu?”
“Büyük acılar çektim, evet,” dedi Kont.
“Evlisiniz değil mi?”
“Ben mi? Bunu da nereden çıkardınız?”
“Hiç,”  dedi  Kontes.  “Sadece  operada  her  zaman  yanınızda  gördüğüm  genç  ve  güzel  kadınla  evli
olduğunuzu düşündüm.”
“O mu? Konstantinopolis’te satın aldığım bir köleydi. Babası prensti. Dünyada başka sevecek kimsem
olmadığından onu evlat edindim.”
“O halde yalnız yaşıyor olmalısınız.”
“Evet.”
“Kardeşiniz, oğlunuz, ya da babanız yok mu?”
“Kimsem yok.”
“Sizi yaşama bağlayacak kimse olmadan nasıl yaşıyorsunuz?”
“Bunu ben seçmedim, hanımefendi,” dedi Kont. “Malta’da genç bir kızı sevmiştim, tam evleneceğimiz
sırada  savaş  çıktı.  Beni  bekleyeceğini,  bana  sadık  kalacağını  sanmıştım,  ama  yanılmışım.  Döndüğümde
evlenmişti.  O  yıllarda  pek  çok  erkeğin  başına  gelmiştir  bu,  ama  herhalde  benim  kalbim  daha  zayıftı.
Onlardan daha çok acı çektim, hepsi bu.”
“Peki o kızı bağışladınız mı?” dedi Mercedes.
“Evet.”
“Ya sizi ayıranları?”
O sırada Albert koşarak yanlarına geldi.
“Anne!” dedi. “Korkunç bir haber aldık!”
“Ne oldu?” dedi Mercedes.
“Bayan Saint-Meran kocasıyla birlikte Paris’e gelirken Bay Saint-Meran yolda yaşamını yitirmiş. Bay
Villefort eşiyle kızını almaya geldi, ama kötü haberi işiten Bayan Valentine fenalaştı.”
“Bay Saint-Meran’ın Bayan Valentine’le akrabalığı mı var?” diye sordu Kont.
“Bay  Saint-Meran  onun  öz  annesinin  babasıydı.  Buraya  da  Valentine’i  Franz’la  evlendirmek  için
geliyorlardı.”
“Bu durumda Franz da akrabasını yitirmiş oluyor,” dedi Albert.
“Albert!” dedi Mercedes, “Kontum, lütfen şu çocuğa biraz dikkatli konuşması gerektiğini söyleyin; sizi
dinleyeceğine eminim.”


Bunları söyledikten sonra iki adamın ellerini kendi elleriyle birleştirdi ve, “Biz dostuz, öyle değil mi?”
dedi.
“Hanımefendi,”  dedi  Kont,  “dostluğunuza  layık  mıyım  bilmiyorum,  ama  her  zaman  en  sadık
hizmetkârınız olacağım.”



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin