1995
Dünya Ticaret Örgütü (WTO)
1997
HACCP Kuralları ve Uygulaması Üzerine Kodeks Dokümanları
Ülkelerin insan, hayvan ve bitki sağlığını korumak için gerekli önlemlerin alınması ve
uygulanması hususları 1947 yılında yürürlüğe giren gümrük ve ticaret antlaşmasında
belirtilmektedir. Tüketicilerin sağlığını korumak ve dünya ticaretinde etik uygulamaları
sağlamak üzere 1963 yılında FAO/WHO Kodeks Alimentarius Komisyon (CAC)’u
oluşturuldu. HACCP sistemi ilk olarak 1971 yılında bir konferansta ortaya konuldu ve
oldukça şeffaftı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Pillsbury Şirketi tarafından gıda
ürünlerinin üretiminde HACCP kavramının uygulaması ise 1972 yılında olmuştur.
(Ropkins ve Beck 2000; Sperber, 2005).
İ
ç pazarın tesis edilmesi için gerekli olan ulusal kanunların yaygınlaştırılması, ortak
ticaret ve halk sağlığı politikası ve tüketicilerin korunması konusunda yetkiler 1957
yılında imzalanan Roma Antlaşmasıyla açıkça Topluluğa verilerek gıda alanında
mevzuat oluşturulmasının yolu açılmıştır. Avrupa Birliği’nde ilk gıda kanunları, gıda
ürünleri için ortak pazarın tesis edilmesine yönelik olarak Avrupa Topluluğunun
1958’de kurulması ile hazırlanmıştır. İlk yıllar da, gıda maddelerinin üretimi ve saklama
koşulları geleneksel yöntemlerle yapılmaktaydı. Muhafaza yöntemlerinin kullanılmadığı
dönemde gıda maddeleri sezonunda tüketilmekteydi. Gıda maddeleri çok uzun süre taze
olarak muhafaza edilemediği için gıda ihtiyacı günlük olarak yerel marketlerden tedarik
edilmekteydi.
8
Hayvan sağlığı ile ilgili kuralların sıkı bir şekilde uygulanmadığı dönemde, büyükbaş
hayvanlar bugüne göre daha büyük oranda hastalık riski taşımaktaydı. Örnek olarak
Sığır Tüberkülozu, Tricihinosis ve Şap Hastalığı dikkati çekmektedir. Bu durumun
insan sağlığı ve dolayısıyla ekonomik maliyeti nedeniyle hayvan sağlığına önem
verilmesi, geliştirilmesi önem kazanmış olup, netice itibarıyla standart veteriner
prosedürleri ve uygulamaları geliştirilmiştir. Avrupa Birliği’nde 1960’lı yıllarda görülen
çok sayıda hayvan hastalığına karşı, hayvansal ürünlerin güvenliğini sağlamak için
kurallar düzenlenmiştir. Bu tedbir uygulamalarının hayvansal kökenli gıdaların
güvenliğinin sağlanması ve salgın hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan ekonomik
maliyetlerin azaltılmasının amaçlandığı görülmektedir (Anonim, 2007a).
Uygulanmaya başlayan çağdaş yöntemlerle birlikte gıda maddelerinin üretimi,
işlenmesi, ambalajlanması, muhafaza edilmesi ve nakliyesi ile ilgili gelişmeler
yaşanmaya başlamıştır. Meskenlerde gıda muhafazası imkânlarının artması ve satın
alma çeşitliliğinin genişlemesiyle birlikte tüketim alışkanlıkları da farklılıklar
göstermiştir. Üretim merkezlerinin büyük miktarlarda gıda maddesi üretmesiyle birlikte
gıda güvenliği sorunu baş göstermiştir.
Avrupa Birliği ülkelerinde gıda hijyenine dair ilk düzenleme 1964 yılında taze et için
yapılmıştır. Etin üretimi ve pazarı için 64/433 nolu direktifle Avrupa Ülkeleri içi
ticarete kuralları getirilmeye başlanmıştır. Bu kurallar bazı ürün ya da ürün guruplarını
ilgilendirmektedir. Bir süre sonra yumurta, süt ve süt ürünleri, kanatlı eti, su ürünleri ve
av hayvanları için de hijyen direktifleri geliştirilmiştir. Hijyen kurallarına dair bu
direktifler bakteri, parazit, kimyasal maddeler ve diğer gıda maddelerinde istenmeyen
maddelerin önlenmesi anlamında gıda güvenliği düzeyinin artmasına katkı sağlamıştır.
Sığır cinsi hayvanlarda uygulamaya konulan 20 yıllık olarak belirlenen tüberkülozu
eradike planı yüksek oranda başarı elde etmiştir. Bu başarı büyük bir bulaşma kaynağını
da ortadan kaldırmıştır. Denetimlerin ciddiyetle ele alınması ette ki problemleri ve
istenmeyen durumları büyük oranda azaltmıştır. Avrupa Ülkeleri genelinde kanatlı eti
üretiminde uygulanacak olan hijyen kuralları 1971 yılında oluşturulmuştur. Sığır,
domuz ve taze et ithalatı için sağlık kuralları belirlenerek trichinella spiralis denetimleri
oluşturulmuştur.
Kadınların iş hayatında daha çok yer almaya başladığı 1970’li yıllarla birlikte Avrupa’
da yemek alışkanlıkları değişmiş olup, ekonomik gelir seviyesinin artmasına ve sonuç
9
olarak dışarda yemek yeme alışkanlıkları başlamıştır. Gıda maddelerinin üretimi,
paketlenmesi ve taşınmasında ki teknikler gelişmeye devam etmiştir. Avrupa’da bu
yıllarda üretilen sütün %10’u UHT ( Ultra High Temperature ) denilen ve uzun raf
ömrüne sahip sütlerden oluşmaktadır. Avrupa Ülkelerinde yaygınlaşan soğutma
imkânları dondurulmuş gıda maddesi pazarının büyümesine imkân tanımıştır. İthalat
artmasına rağmen iç pazarda da büyüme olmuştur. Ticari faaliyetlerin artması için yeni
kanun ve kurallar getirilmesine devam edilmiştir. Avrupa Topluluğu içi ticarette bir
dönüm noktası olarak bilinen “Cassis de Dijon” davası gerçekleşmiştir.
Alman süpermarket zincirinin Fransa’dan Cassis de Dijon adlı, meyve likörünü ithal
etmek istemesiyle gerçekleşen dava, 1979 yılında başlamıştır. Alman makamları ulusal
mevzuatlarında % 25 olarak belirtilen alkol oranının, söz konusu üründe % 20 olduğunu
belirterek düşük alkol oranının gençlerin yüksek alkol oranlı içeceklere göre daha fazla
oranda tolerans geliştirmesine neden olacağını ifade etmiştir. Alman kanunlarına alışık
olan tüketicilerin daha yüksek oranlı alkol beklentisiyle bu ürünleri satın aldığında,
kandırılmış olacaklarını ifade etmişler ve ürünün ithalatına izin vermemişlerdir(Meulen
and Velde 2006).
Bir üye ülkede yasal olarak üretilen ve piyasaya sürülen bir gıda maddesinin, sorunsuz
olarak Avrupa içi pazarda dolaşabilmesine Adalet Divanı karar vermiştir. Avrupa
Topluluğunda karşılıklı tanıma ilkesi olarak bilinen bu ilke, Avrupa Birliği gıda
kanunlarının merkezini teşkil etmektedir. İç pazarın Tamamlanması-Gıda Maddelerinde
Topluluk Mevzuatının yayınlanmasıyla bu ilke 1985 yılında Avrupa Birliğinde resmiyet
kazanmıştır.
Üye bir ülkede yasal olarak üretilen ve piyasaya sürülen ürünlerin, üye ülkeler arasında
ticarette sınırlama için özel bir neden olmadıkça, ulusal kurallara uyumlu olmaması
halinde bile üye ülkelerden girişinin yasaklanamamasına Karşılıklı Tanıma Prensibi
denmektedir. Bu prensibin temel sebebi ortak Pazar felsefesi altında bir üye ülke
tüketicileri için iyi olan ürünün diğer bir üye ülke tüketicileri için de yeterli iyilikte
olduğu farkındalığının oluşturulmak istenmesidir.
Toplulukta ki bazı kesimler Karşılıklı Tanıma Prensibinin ürün standartları konusunda
en düşük seviyede olan ülkenin rekabette avantaj sağlayacağı endişelerini
belirtmişlerdir. Ürün standartlarının daha da ileri seviyelere yükseltilmesi gerektiği
düşüncesinin, bu sakıncaları gidereceği öngörüsünde bulunulmuştur. Ortak pazarın
10
yürütülmesi için bir şart olarak görülen uyum, bu davadan sonra ortak pazarın olası
olumsuz etkilerin seviyesini düşürmek olarak anlaşılmıştır. Gıda üretim, işleme,
paketleme, dağıtım ve muhafazası gibi standartların artırılması, üye ülkeler için komşu
ülke standartlarının artırılmasına sebep olmuştur.
Gıda ve yem maddelerinde bir sorun çıkması halinde “hızlı alarm sistemi” olarak ifade
edilen ve halen uygulanmakta olan güvenlik sistemi 1979 yılında kullanılmaya
başlanmıştır. Avrupa Topluluğu üyesi ülkeleri içinde gıda ve yem maddelerinde insan
ve hayvan sağlığını tehdit eden bir faktörün belirlenmesi durumunda ulusal makamlar
arasında hızlı bir şekilde bilgilendirme faaliyetinin yapılmasına imkân sağlamaktadır.
Bu sayede gıda ve yem güvenliğiyle ilgili olarak alınan karar ve uygulamalar hakkında
iletişim sağlanmaktadır.
Tarımsal üretim faaliyetlerinde bulunanlar, ürünlerini zararlılardan korumak amacıyla
1970’li yıllarda yüksek miktarlarda kimyasal maddeler kullanmışlardır. Tarımsal
üretimde kullanılan pestisitler, üretim faaliyetlerinin modernleşmesiyle birlikte artan
oranlarda kullanılmaya başlanmış olup, gereği gibi kullanılmadığı durumlarda çevre,
insan ve hayvan sağlığına etkilerinden dolayı bu konuyla ilgili düzenleme ihtiyacı
ortaya çıkmıştır. Toplulukta, pestisit kullanımını düzenleyen kurallar 1976 yılında kabul
edilmiştir. Gıda maddelerinde bulunmasına müsaade edilen kalıntı limitleri
belirlenmiştir. Bitki koruma amacıyla kullanılacak olan sadece onaylı aktif maddelerin
kullanımına 1991 yılında başlanmış olup, kullanımı onaylı aktif madde listesi zamanla
güncellenmektedir.
Gıda maddeleri ticareti 1980’li yıllar itibarıyla gittikçe küreselleşme eğilimi
göstermiştir. Artık yayılım sadece ulusal değil kıtalararası olmaktaydı. Küresel boyutta
üretim yapan firmaların ürünleri Avrupa marketlerinde yerini almıştır. Fast food
ş
eklinde hizmet veren işyerleri Avrupa’da yaygınlaşmasına hız vermiştir. Gıda
maddelerinde ki piyasaya arzının artması İtalya’da hormon, İngiltere’de Salmonella
vakaları gibi krizleri beraberinde getirmiş, insan sağlığına etkileri konusunda kamu
otoritelerinin ilgisini bu tarafa çekmiştir.
İ
talyan medya kuruluşları 1980 yılında yüksek oranda büyüme hormonu içeren dana
özütü kullanılarak yapılan bebek mamalarının tüketilmesi sonucunda çocukların erken
cinsel gelişimi ve büyüme arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. Netice olarak İtalya ile
birlikte üç ülke sığır yetiştiriciliğinde bu hormonun kullanımını yasaklamıştır. Avrupa
11
Birliği genelinde 1985 yılında büyüme hormonu kullanılmış sığır etinin ithalatı
tamamen yasaklanmıştır. İngiltere’de 1988 yılında yaşanan yumurta ve süt ürünlerinde
ki Salmonella vakaları sonucunda Sağlık Bakanının istifa etmesine neden olan gıda
güvenliği problemleri gerçekleşmiştir.
Avrupa ülkelerinin bazılarında bu dönemde ilk defa görülen gıda güvenliği problemleri
gündeme gelmiştir. Gıda maddelerinden yoğurtta, konservede ve karideste görülen
botulismus vakaları, yeni bir tip virülant olarak öldürücü E.Coli (O157:H7,1982)
sorunları ortaya çıkmıştır. İngiltere’ de ilk defa 1986 yılında Deli Dana Hastalığı olarak
bilinen BSE hastalığı tespit edilmiştir.
Avrupa Topluluğunda 1990’lı yıllar gıda kaynaklı hastalıklardan dolayı ki en başta
İ
rlanda ve İngiltere dışında dokuz üye ülkede daha deli dana hastalığının görülmesi gıda
güvenliği politikaları bakımından bir dönüm noktası olmuştur.
Belçika’da 1999 yılında hayvan yemlerinde tespit edilen kanserojen etkisi olduğu
bilinen dioksinden dolayı piyasadan çok sayıda hayvan ve gıda maddesi toplatılarak
imha yoluna gidilmiştir.
Avrupa Ülkelerinde yaşanan bütün bu gıda ve yem kaynaklı problemler mevcut gıda
kanunlarının yetersiz olduğunu ortaya çıkarmakla birlikte yapısal reform ihtiyacını
gündeme getirmiştir.
Avrupa Birliği Komisyonunun “Avrupa Birliği’nde Gıda Yasasının Genel İlkelerine
İlişkin Yeşil Kitap’
ı yayınlaması gıda mevzuatının güçlendirilmesine yönelik olarak
önemli bir adım olmuştur. Bu kitap tüketicinin korunmasını en birinci vazife olarak
görmüştür.
Bu süreçte Avrupa genelinde gıda ve yem güvenlik seviyesinin artırılmasına çok önemli
katkı sağlayacak iki yeni kurum oluşturulmuştur. Bunlardan biri Dublin/İrlanda’da 1997
yılında kurulan Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO) dir. Bu birim Avrupa gıda güvenliği
ve hayvan sağlığı kurallarının uygunluğunun sağlanması için denetim ve kontrolleri
gerçekleştirmek üzere daha önce “veterinerlik denetim birimi” adı altında faaliyet
gösteren yapının bir uzantısıdır. Diğeri ise önceleri dağınık bir yapı altında işlevini
sürdüren gıda birimlerinin genel müdürlük çatısı altında birleştirildiği “Tüketicinin
Dostları ilə paylaş: |