Anayasal Yönetim Liberaller devletin gerekliliğine inanmışlarsa da, onun bünyesinde barındırdığı tehlikelerin de far
kındadırlar. Liberallerin bakış açısına göre, bütün devletler birey karşısında potansiyel zorbadır.
Bu görüş bir yandan, devletin iktidarı kullanması ve dolayısıyla, bireysel özgürlüğe dâimi bir tehdit
yöneltmesi üzerine kuruluyken; diğer yandan da liberallere özgü iktidar korkusunun bir yansıma
sıdır. insanoğlu kendi kendini gözeten bir yaratık olduğundan, iktidarı -başkalarının davranışlarını
etkileme becerisi- ele geçirdiğinde bu iktidarı doğal olarak diğerlerinin pahasına kendi menfaati
için kullanacaktır. Basitçe ifade etmek gerekirse, liberallere göre, bencillik artı iktidar yozlaşmaya
eşittir. Bu anlayış, Lord Acton’un meşhur uyarısında şöyle yer alır: "İktidar yozlaştırır; mutlak ik
tidar mutlaka yozlaştırır” ve Acton şu sonuca varır: “Büyük adamlar, neredeyse her zaman kötü
adamlardır.” Bunlardan dolayı liberaller, keyfî yönetim korkusu taşırlar ve sınırlı yönetim ilkesini
benimserler. Yönetim, anayasal sınırlamaların konması ve bir sonraki bölümde ele alınacak demok
rasiyle sınırlandırılabilir, uysallaştırılabilir veya evcilleştirilebilir.
Anayasa, yönetimin çeşitli kurumlan arasındaki görev, yetki ve işlevleri tahsis etme arayışındaki
kurallar kümesidir. Bundan dolayı anayasa, yönetimin bizatihi kendisini yöneten kuralları oluşturur.
Aslında anayasa tam anlamıyla hem yönetim iktidarının boyutlarını tanımlar hem de bu iktidarın
kullanımını sınırlar. Anayasalcılığa yönelik desteğin iki biçim i vardır. Birincisi, yönetsel organların
ve siyasetçilerin iktidarı, dışsal ve genellikle de yasal mecburiyetlerin devreye sokulmasıyla sınırlan
dırılabilir. Bunlardan en önemlisi, yazılı anayasa olarak bilinen anayasalardır. Bu anayasalar, tek bir
yetki belgesi içinde yönetsel kuramların sorumluluklarını ve ana yetki dağılımını yasal bir düzene
bağlar. Sonuçta yazılı bir anayasa, “üst” yasayı oluşturur. Bu türden belgelerin ilki, 1787 yılında ya
zılan Birleşik Devletler Anayasası’dır. 19. ve 20. Yüzyıl boyunca da Birleşik Krallık, İsrail ve Yeni Ze
landa hâriç, tüm liberal demokrasiler yazılı anayasaları benimsemişlerdir. Birçok durumda da, birey
ile devlet arasındaki ilişkinin yasal olarak tanımlanmasını mümkün kılarak, birey haklarını sağlam
bir şekilde konuşlandıran haklar bildirgeleri vardır. Örneğin, Birleşik Devletler Anayasasında ya
pılan ilk on ıslahat birey haklarını listelemiş ve bu ıslahatların hepsi müştereken “Haklar Bildirgesi”
olarak adlandırılmıştır. Bunun bir benzeri, “İnsan Hakları Bildirgesi” (1 7 8 9 ), Fransız Devrimi esna-