ması ve uygulanması için küçük bir suikastçı topluluğu oluşturmayı amaçlayan Fransız sosyalist
Auguste Blanqui’dir. (1 8 0 5 -1 8 8 1 ) Diğer taraftan M arx (bkz. s. 135) ve Engels, kapitalizmi yık
mak için sınıf bilinci olan işçi kitlelerinin ayaklandığı proleter devrimini planlamışlardı.
Ne var ki
Lenin ve Bolşeviklerin ayaklanmadan daha çok bir
hükümet darbesi
ile Rusya’da iktidarı ele geçirdi
ği 1917 yılına kadar başarılı bir sosyalist devrim gerçekleşmemişti. Çoğu açıdan Bolşevik Devrim,
sonraki sosyalist devrimci nesiller için bir model teşkil etmektedir.
19. Yüzyıl da, devrimci yöntem ler sosyalistleri iki sebepten dolayı cezbetmektedir. Birincisi
endüstrileşmenin ilk evreleri, işçi topluluklarını yoksulluk ve yaygın işsizlik zulmüne mâruz bıra
karak büyük bir adâletsizliğe sebep olmuştur. Kapitalizm açık bir zulüm ve sömürü sistemi olarak
görülmektedir ve işçi sınıfı devrimin eşiğinde olduğunun farkındadır. M arx ve Engels 1848’de “Bir
hayâlet -kom ünizm hayâleti- Avrupa’yı sarıyor” şeklinde yazdıklarında, kıtanın birçok kısmındaki
ayaklanma devrim ve devrimin geçmişini yazıyorlardı. İkincisi, işçi sınıfının, siyaseti etkileyecek
çok az aracı vardı; onlar, nerdeyse her yerde siyasî hayattan dışlanmışlardı.
Rusya gibi otokratik
monarşinin 19. Yüzyıl boyunca sürdüğü yerlerde, toprak sahibi aristokrasinin hâkimiyeti vardı.
Anayasal ve temsilci hükümetin geliştiği yerlerde oy hakkı genellikle orta sınıf için mülkiyete sahip
olmakla sınırlandırılmıştı. İstisnaî durumlar olarak 1848 Fransası gibi evrensel oy hakkının çok
önceden uygulamaya sokulduğu durumlar da vardı, buralar, ağırlıklı olarak tarımın ve aşırı dindar
lığın olduğu, seçmenlerin büyük çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu, siyasî olarak muhafazakâr
insanların yaşadığı bölgelerdir. Bu türden durumlarda Fransız anarşist Proudhon (bkz. s. 2 0 0 );
“evrensel oy hakkının karşı-devrim olduğu” yönünde uyarıda bulunmuştur. O y hakkı engellenmiş
işçi sınıfları için sosyalizmin gerçekleşmesi ihtimâli, sadece siyasî devrimde yatıyordu.
Bununla birlikte devrim, sosyalistler için sadece taktiksel bir düşünce olmamıştır; onların dev
let ve iktidarın doğasıyla ilgili tahlillerini de yansıtmaktadır. Liberaller devletin tarafsız, tüm vatan
daşların ihtiyaçlarını cevaplayan ve kamu yararına hareket eden bir kurum olduğuna inanırlar; dev
rimci sosyalistler devleti, sınıf zulmünün bir aracı, “sermaye’ nin çıkarına hareket eden ve “işçi’ nin
karşısında bir kurum olarak görmektedir. Marksistler, siyasî iktidarın sınıf çıkarlarını yansıttığına ve
devletin “burjuvazi devleti”, sermaye lehine kaçınılmaz şekilde önyargılı olduğuna inanmaktadırlar.
Siyasî reform ve kademeli değişim anlamsızdır. Evrensel oy hakkı ve usûlüne
uygun ve rekabetçi
seçimler en iyi ihtimâlle bir aldatmacadan ibarettirler, onların amacı işçi sınıfının siyasî enerjisini
yanlış yere kanalize etmek ve eşit olmayan sınıf gerçeğini gizlemektir. Bu yüzden sınıf bilinci olan
proleteryanın sosyalizmi kurmak için başka bir alternatifi yoktur; ilk yapacağı iş siyasî devrim aracı
lığıyla burjuvazi devletini yıkmaktır. Marx, bu devrimi proleterya diktatörlüğü olarak anılan geçici
bir dönemin takip edeceğine;
bu süreçte de devrimin, mülksüzleştirilmiş burjuvazi tarafından ger
çekleştirilecek karşı-devrim tehlikesine karşı korunmaya ihtiyacı olacağına inanmaktadır.
20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında, gelişen dünyada sosyalistler arasında devrim inancı çok yay
gındı. 1945 sonrası dönemde birçok milliyetçi kurtuluş hareketi, sömürgeci düzenle ne müzakere
edilebileceği ne de böyle bir düzende seçim kazanma ile var olunabileceği düşüncesi ile “silâhlı
mücadele’ yi benimsemişti. Asya’da Mao Zedong’un önderliğini yaptığı 1949 Çin Devrimi, Japon
ve Çin Milliyetçilerine, yani Kuomintang’a karşı uzun bir askerî kampanyanın sonucudur. Vietnam
millî birliği, önce Fransa’ya, daha sonra Amerika Birleşik D evletlerine karşı uzun bir savaştan son
ra 1975’te başarılı olmuştur. Arjantinli devrimci Che Guevara, 1967’de ölene kadar, Güney Ameri
ka’nın çeşitli bölgelerinde gerilla kuvvetlerine öncülük etti ve Fidel Castro’nun Amerikan destekli
Batista rejimini yıkarak iktidara geldiği 1959 Küba Devrimi sırasında orduya komuta etti. Benzer
bir devrim mücadelesi Afrika’da oldu; 1962’de Cezayir, şiddetli bir savaşla Fransa’dan bağımsızlı
ğını kazandı. Cezayir deneyiminin ışığında Fransız devrim teorisyeni Frantz Fanon (1 9 2 5 -1 9 6 1 );
The Wretched o f the Earth
( Yeryüzünün Lanetlileri,
[1961] 1965) adlı eserinde, şiddete başvurulan
bir ayaklanmanın, sadece siyasal bir zorunluluk olmadığını aynı zamanda anti-sömürgeci mücade
lenin psikolojik olarak arzu edilen bir özelliği de olduğunu iddia etmiştir. Fanon, sömürgeci yö
netimin; ancak kan dökülerek ve ayaklanma deneyimi ile tasfiye edilen Afrika’nın siyah insanları
arasında güçsüzlük ve aşağılık duygusunu yeşerttiğine inanmaktadır.
Devrimci veya isyankâr siyasî araçların seçimi, sosyalizm açısından derin sonuçlar içerir. Ö r
neğin, devrimin kullanılması köktenci amaçların kovalanmasına sebep olur. Devrimin, eski düze
nin kalıntılarını yok etmek ve tam anlamıyla yeni sosyalist sistemin oluşturulmasını sağlamak gibi
bir avantajı vardır. Bu yüzden Pol P o t’un liderliğini yapan Kızıl Kmerler, 1975 yılında Kam boçya’da
iktidarı ele geçirdiğinde “Sıfır Yılı” ilân etmiştir. Kapitalizm kaldırılabilir ve yerine farklı nitelikler
de sosyalist bir toplum kurulabilir. Bu bağlamda sosyalizm, genellikle devlet kolektifleştirmesi biçi
minde tezâhür etti ve Stalin döneminde Sovyetler Birliği’ne model oldu. Devrim “yol”u siyasî baskı
kullanımı ve diktatörlüğe kayış ile de ilgilidir. Bu, birkaç nedenden dolayı meydana geldi. Birincisi,
güç kullanımı, yeni yöneticileri şiddeti politikanın yasal bir aracı olarak görmeye alıştırdı. Mao’nun
ifade
ettiği gibi, “İktidar silâhın namlusundadır.” İkincisi, devrimci partiler, genellikle iktidar ele
geçirildiğinde sağlamlaşan katı disiplin ve güçlü liderlik üzerine bina edilen askerî-stildeki yapıları
benimsemişlerdir.
Üçüncüsü, eski düzenin izlerini tamamen silinmesinde, totaliter diktatörlüğün
kurulması için yapılan hazırlıklarda, tüm karşıt güçler ortadan kaldırılmıştır. Devrimci sosyalist
gelenek, 1 9 8 9 -1 9 9 1 ’in karşı-devriminde komünizmin yıkılmasıyla ölümcül bir darbe almıştır. Bu,
1917’de sosyalist politikalarda meydana gelen bölünmeyi sonlandırmıştır;
ve sosyalizmin, anaya
sal ve demokratik politikalara dönüşümü tamamlanmıştır. Devrimci sosyalizmin uygulandığı yer
ler, sadece M aoist ayaklanmaların devam ettiği Peru ve Nepal gibi kuytu bölgelerdir.
Dostları ilə paylaş: