Modern Marksizm
Marksizm -veya, daha genel olarak, M arksizm-Leninizm- Doğu Avrupa ve diğer yerlerdeki or-
todoks komünist rejimler tarafından dünyevî bir dine dönüştürülürken Batı Avrupa’da Mark-
sizmin daha muğlâk ve karmaşık şekli gelişti. Modern Marksizm, Batılı M arksizm veyahut da
Neo-Marksizm olarak gönderme yapılarak bu, belirli Marksist ilkelere veya Marksist m etodoloji
nin belirli yönlerine sâdık kalarak, M arx’in (bkz. s. 135) klasik fikirlerini gözden geçirmeye veya
yeniden düzenlemeye dönük bir çabaya vardı.
Modern Marksizmin niteliğini iki temel faktör şekillendirdi. İlki, kapitalizmin eli kulağında
çöküşü hakkındaki M arx’in tahmini gerçekleşmediği zaman modern Marksistler, geleneksel sınıf
tahlilini yeniden incelemeye zorlandılar. Özellikle, Hegelci fikirlere ve M arx’in ilk dönem yazı
larında bulunan “yaratıcı İnsan” üzerindeki vurguya daha fazla ilgi gösterdiler. Bir başka ifadeyle
insanoğlu, sadece kişisel olmayan maddî güçlerce denetlenen kuklalar olarak değil de tarihin ya
pıcısı olarak görülmeye başlandı. İktisat ile siyaset, hayatın maddî koşulları ile insanların kendi
kaderlerini şekillendirme kapasiteleri arasındaki karşılıklı etkileşime vurgu yaparak modern Mark
sistler, katı “altyapı-üstyapı” deli gömleğini üzerlerinden çıkarabildiler. Kısaca, sınıf mücadelesi
artık, sosyal tahlilin başlangıcı ve sonu olarak görülmedi. İkincisi, modern Marksistlerin, genellikle
ortodoks komünizmin Bolşevik modeliyle arası açıktır ve bazen aralarında derin görüş ayrılıkları
vardır. M odern Marksistler, Bolşevik modelinin sadece otoriter ve baskıcı niteliğini eleştirmemek-
te, mekanik ve herkesçe bilinen ve kabul edilen bilimsel iddialarından da irkilmektedirler.
r
Herbert Marcuse (1898-1979)
Alman siyaset felsefecisi ve sosyal kuramcı, Frankfurt Okulu'nun kurucularından. Hitler Al-
manyası'ndan göç eden Marcuse, ABD'de yaşadı ve ağırlıklı olarak Hegel ve Freud üzerinde
duran Neo-Marksizmin bir şeklini geliştirdi; 1960'larda öncü Yeni Sol bir düşünür ve öğrenci
hareketinin "guru"su olarak temayüz etti.
Marcuse'nin çalışmasının temeli, baskının bütün sistemlerini kapsayan, iddia ve tartışmayı
denetim altına alan bütün muhalefet şekillerini ortadan kaldıran gelişmiş sanayi toplumun
-yani "baskıcı hoşgörü"nün- ortaya konulmasıdır. Bu "tek boyutlu toplum"a karşı Marcuse, sadece ütopik bir
geleceği kabul etmedi, aynı zamanda Üçüncü Dünyadaki öğrenciler, etnik azınlıklar, kadın ve işçiler gibi gruplara
güvenen geleneksel çalışan sınıfa devrimci bir güç olarak baktı. Marcuse'nin önemli çalışmaları şunlardır: Reason
and Revolution (Akıl ve Devrim, 1941), Eros and Civilization (Eros ve Medeniyet, 1958) ve One Dimensional Man (Tek
Boyutlu İnsan, 1964).
Macar Marksist Georg Lucâs (1 8 8 5 -1 9 7 1 ), kapitalizmin, işçileri pasif maddelere veya pa-
zarlanabilir mallara indirgeyerek insanlıktan çıkardığı “maddîleştirme/şeyleştirme” sürecine
vurgu yaparak, Marksizmi insancıl bir felsefe olarak takdim eden ilk kişiydi. Antonio Gramsci
(bkz. s. 26 ), sınıf sisteminin basitçe sırf eşitsiz İktisadî ve siyasî güç tarafından desteklenme
diğine aynı zamanda burjuva “hegemonya’sı, yani burjuva değerleri ile inançlarının sivil toplum
-medya, kiliseler, gençlik hareketleri, sendikalar vb.- yoluyla yayılması sayesinde oluşan yönetici
sınıfın mânevî ve kültürel üstünlüğü tarafından da desteklendiğine dikkatleri çekti.
Marksizmin daha belirgin bir biçim de Hegelci türü, önde gelen isimleri Theodore Adorno
(19 0 3 -1 9 6 9 ), M ax Horkheimer (1 8 9 5 -1 9 7 3 ) ve Herbert Marcuse olan Frankfurt Okulu olarak
bilinen Marksist okul tarafından geliştirildi. Frankfurt teorisyenleri, Marksist siyasî ekonominin,
Hegelci felsefenin ve Freudcu psikolojisinin bir harmanlaması olan “eleştirel teori” olarak adlan
dırılan şeyi geliştirdiler. Bu teori, “Yeni Sol” olarak adlandırılan çevrenin üzerinde hatırı sayılır
ölçüde önemli bir etkiye sahip oldu. 1 9 6 0 ’lar ile 1970’lerde belirgin olan Yeni Sol, “eski sol alterna-
tifleri”n -Sovyet türü sosyalizmin ve daha az radikal hâle getirilen Batılı sosyal demokrasinin- hep
sini reddetti. “G enç” M arx’in yazılarının yanı sıra anarşizmden ve fenomonoloji ve varoluşçuluğun
radikal kanatlarından da etkilenmiş olan Yeni Sol teoriler, çoğu kere dağınıktı. O rtak temalar, yine
de, baskıcı olduğu gerekçesiyle geleneksel toplumun -sistemin- reddini, devrimin bir ajanı olarak
çalışan sınıfla ilgili hayâl kırıklığını, “özgürleşme” şeklinde kişisel özerkliğe ve kendini tatmine bağ
lılığı ve ademî merkeziyetçilik ve katılımcı demokrasi tercihini içerdi.
Bunun aksine yapısal Marksizmin bir şekli, Fransız komünist Louis Althusser’in (1918-
1990) yazılarından ortaya çıktı. Marksizmin bu şekli, M arx’in bireylere onların yapısal konum
larından kaynaklanan işlevlerin basitçe taşıyıcıları olarak baktığı varsayımına dayandırıldı; böy-
lece, Marksizm, esas itibariyle sosyal bir toplum yapısının tahliliyle ilgili bir “yeni bilim” hâline
gelmektedir. Ç ok farklı bir yaklaşım, Marksizmi daha çok liberalizmle alâkalı olan m etodolojik
bireycilikle (bkz. s. 45) birleştirmeye uğraşmış olan Jo h n Roem er (1 9 8 6 ) gibi analitik Marksist-
ler tarafından kabul edilmiştir. Tarihin kolektif varlıklar, bizim durumumuzda sınıflar tarafından
şekillendirildiğine inanmak yerine, analitik Marksistler, kolektif eylemi bencil bireylerin rasyonel
hesaplamaları yönünden incelemeye çalışırlar.
Dostları ilə paylaş: |