Josef Stalin (1879-1953)
Rus devrimci ve Sovyetler Birliği lideri (1924-1953). Bir ayakkabıcının oğlu olan Stalin, dev
rimci etkinlikleri yüzünden, devam ettiği yüksekokuldan atıldı ve 1903'te Bolşeviklere katıl
dı. Stalin, 1922'de Komünist Partinin genel sekreteri oldu ve Lenin'in ölümünün artından ya
şanan İktidar mücadelesini kazandıktan sonra, yaygın terör ve bir kişilik kültüyle sürdürülen
tekdüze bir emir-komuta sistemi oluşturdu.
Ciltler dolusu eserlerine rağmen Stalin, bir kuramcı değildi, fikirlerden
oluşan bir sistemden
daha çok, ayırt edici bir siyasal-ekonomik sisteme gönderme yaptı. Onun ideolojik mirası, kapitalist kuşatmaya
karşı durma ve bir sınıf olarak
kulak'lan (zengin köylüleri) ortadan kaldırma isteğiyle gerekçelendirilen sanayi
leşme ve kolektifleştirme dürtüsünü dikte eden "Tek Ülkede Sosyalizm" doktrinini takip etmektedir. Bu yüzden
Stalin, Marksist bir sınıf savaşını andıran düşünceyi Rus milliyetçiliğiyle harmanladı.
diğer bütün kurumlar içinde önder ve yol gösterici olmalıdır. Marksizm-Leninizmin ilkelerini ken
dilerine model alan ortodoks komünist devletler, bu yüzden, kendilerine ait sağlam siyasî iktidara
ve ideolojik bilgelik tekeline sahip bir iktidar komünist partisi kurmalıdırlar.
Stalinizm
Sovyet komünizmi, Lenin’in idaresinden daha çok, Jo se f Stalin’in idaresinden daha köklü bir şekil
de etkilendi. Dahası, Sovyetler Birliği, Ekim Devrimi’yle karşılaştırıldığında, Stalin’in 1 9 3 0 ’lardaki
“ikinci devrim”inden daha fazla etkilenmişti. Stalin’in en önemli ideolojik farklılığı, ilk olarak Buk-
harin tarafından geliştirilmiş olan “Tek Ülkede Sosyalizm” doktrinini benimsemesiydi. 1924’te or
taya atıldığında bu doktrin, Sovyetler Birliğinin, uluslararası devrime ihtiyacı olmaksızın “sosyaliz
mi inşa etme’de başarılı olabileceğini ileri sürdü. Bu doktrin Stalin’i iktidar mücadelesindeki rakibi
-enternasyonalizmin yılmaz savunucusu o la n - Leon Troçki’den (bkz. s. 187) (ve
hatta Lenin ve
M arx’tan) ayırt ediyordu. Ne var ki, iktidarını güçlendirdikten sonra Stalin, 1928 yılında birinci
beş yıllık planın ilânıyla dramatik bir siyasî ve ekonomik kargaşayı idare etti. 1 9 2 1 ’de uygulamaya
sokulan Lenin’in Yeni Ekonomi Politikasıyla
Sovyetler Birliği, tarım ve küçük ölçekli sanayinin
özel sektörün elinde kaldığı ve sadece, Lenin’in “ekonominin kumanda edici yüksek tepeleri” diye
adlandırdığı şeylerin devlet tarafından kontrol edildiği karma bir ekonomi gelişmişti. Ne var ki,
Stalin’in beş yıllık planları, özel girişimciğin hemencecik ve tümden ortadan kaldırılmasının yanı
sıra hızlı sanayileşmeyi beraberinde getirmişti. 1929dan sonra tarım kolektifleştirildi ve Sovyet
köylüleri, kelimenin tam anlamıyla, topraklarından söküldü ve devletin
veya kolektif çiftliklerin
bir parçası hâline getirildi. Sonuçta İktisadî Stalinizm, devlet kolektifleştirmesinin veya “devlet sos
yalizm inin bir şekline dönüştü. Kapitalist piyasa, tamamen ortadan kaldırıldı ve “Gosplan” denen
Devlet Planlama Komitesi tarafından yönetilen merkezî bir planlama sistemiyle yer değiştirdi ve
Moskova’ya dayalı güçlü ekonomi bakanlarından oluşan bir grup insan tarafından yönetildi.
Bu “ikinci devrim’e bir dizi temel siyasî değişim eşlik etti. İktidarı elde etm ek için Stalin, K o
münist Parti’deki etkili mevkilere kendisini destekleyenleri atamayı taahhüt ederek Partinin genel
sekreteri olarak bulunduğu mevkii kötüye kullanmıştır.
Parti görevlileri, tabandan seçilmek yerine,
nometıklatura
olarak bilen tepeden atanma yoluyla göreve geliyorlardı. Demokratik merkeziyetçilik;
parti liderlerinin patronaj ve teşvik üzerindeki kontrolleriyle rakipsiz otoriteye kavuştuğu “döngüsel
bir iktidar akışı’ na yol açarak daha az demokratik daha fazla merkezî hâle geldi. 1930’lar boyunca,
gizli polis yani NKVD tarafından gerçekleştirilen ve sürekli artarak devam eden bir dizi temizlikle
itaatte kusur eden ve eleştiride bulunan herhangi bir kimseyi ortadan kaldırarak Stalin iktidarını in
sanlık dışı bir noktaya ulaştırdı. Komünist Parti üyeliği neredeyse ikiye ayrıldı ve bir milyonu aşkın
insan hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler arasında Lenin’in Politbüro üyelerinden hayatta ka
lanlar da vardı. Çok sayıda insan gulaglara (çalışma kamplarına) gönderildi. Siyasî Stalinizm, sonuç
olarak, her türlü tartışma veya eleştirinin bizzat partiye karşı yürütülen bir iç savaş aşamasına ulaştığı
terörle ortadan kaldırıldığı tekdüze bir iktidar partisi aracılığıyla idare edilen totaliter bir diktatörlük
şekliydi. Totaliteryanizm (bkz. s. 2 2 3 ), Yedinci Bölüm’de daha detaylı bir şekilde tartışılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: