lannı öldürdüklerini söyler, halbuki başkaları onların
hep dinsel törenlerle uğraştıklarını ileri sürerler. Kısaca
sı, vahşiler, antropologların’ kuramlarını doğru çıkarmak
için ne
yapmak gerekiyorsa onu yapan, yardımsever in
sancıklardır. Bu kusurlarına rağmen seyahat, tarih ve
antropoloji yine de en iyi araçlardır ve bizim bu araçlar
dan azami derecede yararlanmamız gerektir.
Her şeyden önce, uygarlık nedir? Uygarlığın birinci
temelli karakteri, diyebilirim ki, BASİRETTİR. Basiret,
gerçekten de, adamı yabaniden, yetişkin insanı çocuktan
ayıran başlıca niteliktir. Ancak, basiret bir derece soru
nu
olduğundan, daha az ya da daha çok uygar ulusları
ve çağlan birbirinden, bu çağların ve uluslann göster
dikleri basiret miktanna göre ayırabiliriz. Basiret, he
men hemen kesinlikle ölçülebilen bir şeydir. Bir toplu
mun basiret ortalamasının, çıkar derecesiyle ters oran
tılı olduğu görüşü her ne kadar yabana atılacak bir gö
rüş değil ise de, yukarıdaki ifade bu anlama gelmez.
Ama herhangi bir fiilde gösterilen basiret derecesinin üç
faktörle ölçüldüğünü söyleyebiliriz: çekilmekte olan acı,
gelecekteki zevk ve bü iki öğeyi ayıran aralığın uzunlu
ğu. Demek oluyor ki, çekilen acıyı geleceğin zevkine bö
lüp ,ondan sonra h e r . ikisi arasındaki zaman aralığıyla
çarparsak basiret çıkar. Bireysel basiretle kollektif basi
ret arasında bir aynlık vardır.
Aristokrat ya da plütok-
rat bir toplumda, birisi çekilmekte olan acıya dayanabi
lirken, bir başkası geleceğin zevkini yaşayabilir. Bu, kol
lektif basireti kolaylaştırır. Endüstrializmin büyük ka
rakteristik çalışmalannda bu anlamda, yüksek derecede
bir basiret görülür: demiryollarını, limanlan gemileri ya
panlar, yaran ancak yıllarca sonra görülebilecek işler
yapmaktadırlar.
Gerçi
çağdaş dünyada hiç kimse, eski Mısırlıların
ölülerini mumyalamakla gösterdikleri basiret derecesine
ulaşamamıştır, zira eski Mısırlılar ölülerini mumyalarlar
ken, 10.000 yıl kadar sonra dirileceklerini gözönünde
tutuyorlardı. Bu da beni uygarlık için şart olan bir baş
ka öğeye getiriyor; bu öğe BİLGİDİR. Kör inançlara da
yanan basiret, her ne kadar gerçek uygarlığın gelişmesi
için gerekli olan kafa alışkanlıklarının doğmasını sağlaya
bilirse de, tam anlamıyla uygarca basiret sayılamaz. Örne
ğin Püritanlarm zevklerini öbür dünyadaki hayata erte
leme alışkanlıkları,
hiç kuşkusuz, endüstrializm için ge
rekli sermaye birikimini kolaylaştırmıştır. Şu halde uy
garlığı şöyle tanımlayabiliriz: B İLG İ İLE BASİRETİN
BİR A R A Y A GELMESİNDEN DOĞAN BİR H A Y A T
TAR ZI.
.Uygarlık bu anlamda, tarımla ve geviş getiren hay
vanların evcilleştirilmesiyle başlar. Tarımla uğraşan halk
larla, çobanlıkla uğraşan halklar arasında oldukça yakın
zamanlara kadar kesin bir ayrılık vardı. Kitabı Mukad-
dfes’in Tekvin Kitabında, Mısırlılar çobanlıkla uğraşanla
rı istemedikleri için İsrael kavminin nasıl Mısır’ın içinde
değil de Gosen topraklarında oturmak zorunda kaldıkla
rım okuruz: «V e Yusuf kardeşlerine ve babasmın evine
dedi: Çıkıp Firavuna bildireyim ve ona diyeyim: Kenân
diyarında olan kardeşlerim ve babamm evi yanıma gel
diler; ve bu adamlar çobandılar, çünkü davar sahibidir
ler; ve kendi sürülerini ve sığırlarım
ve kendilerine ait
olan bütün şeyleri getirdiler. Ve olur ki, sizi Firavun ça
ğırır ve: İşiniz nedir? (fier; siz de: Çocukluktan şimdiye
kadar hem biz hem babalarımız, kulların, davar adamla
rıdır, deyin; ki, Goşen vilâyetinde oturasınız; çünkü Mı
sırlılar için her çoban mekruhtur.» * M. Huc’un gezi not
larında, Çinlilerin de çobanlıkla uğraşan Moğollara kar
şı buna benzer bir tutum takındıkları görülüyor. Genel
Dostları ilə paylaş: