Aylaklığa Övgü


* Kitabı Mukaddes, Tekvin, XLVT; 31-34



Yüklə 4,04 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/24
tarix26.08.2023
ölçüsü4,04 Mb.
#140651
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24
bertrand-russell-aylakliga-ovgu

* Kitabı Mukaddes, Tekvin, XLVT; 31-34.


olarak, tarımla uğraşan insanlar öteden beri daha yüksek 
bir uygarlığı temsil edegelmişler v e bunların dinle alış- 
vetişleri daha çok olmuştur. N e var ki, patriklerin sürü­
leriyle sığırlarının Yahudi dini ve dolayısıyla Hıristiyan­
lık üzerinde büyük etkileri olmuştur. Habil ve Kabil öy­
küsü, çobanların tarımla uğraşan insanlardan daha er­
demli olduklarım göstermek için uydurulmuş bir propa­
gandadan ibarettir. Bununla birlikte uygarlık, çok yakın 
zamanlara kadar başlıca tarıma dayanmıştır.
Şu ana kadar Batı Uygarlığım Hindistan, Çin, Ja­
ponya ve Meksika gibi başka .bölgelere ait uygarlıklar­
dan ayıran hiçbir şey üzerinde durmadık. Gerçekte, bili­
min gelişmesinden önce Batı Uygarlığıyla öbür uygarlık­
lar arasındaki ayrılıklar bilimin gelişmesinden bu yana 
geçen süre içinde beliren ayrılıklara oranla pek azdır. Bi­
lim ve endüstrializm bugün Batı uygarlığının ayırdedici 
işaretleridir; ama ben önce, uygarlığımızın Sanayi Dev- 
riminden önce ne olduğu üzerinde durmak istiyorum.
Eğer Batı uygarlığının kökenine kadar gidersek, bu 
uygarlığın Mısır ve Babil’den aldığı şeylerin özellikle Ba­
tıya ait ayırdedici nitelikler olmayıp, esas itibariyle bü­
tün uygarlıkların belirgin nitelikleri olduğunu görürüz. 
Ayırdedici Batı karakteri, tümdengelimli üslamlama alış­
kanlığı ile geometri bilimini icat eden Yunanlılarla baş­
lar. Yunanlıların öbür marifetleri ya ayırdedici değildir, 
ya da Karanlık Çağlarda kaybolmuştur. Edebiyat v e sa­
nattaki marifetleri mükemmelin de üstünde olabilir, ne 
var ki, bu bakımdan çok eski başka uluslarla aralarında 
derin ayrılıklar yoktur. Yunanlılar deneysel bilimde bir 
kaç adam, özellikle de, modem yöntemlerin müjdecisi 
olan Arşimed’i çıkarmışlardır, ama bu adamlar bir okul 
ya da gelenek kuramamışlardır. Yunanlıların uygarlığa 
olan katkıları içinde belirgin nitelik taşıyan öğeler sade­
ce tümdengelimli uslamlama ile saf matematiktir.
Bununla birlikte Yunanlılar siyaset alanında yeter-


sîzdiler, hattâ eğer Romalıların yönetme yetenekleri ol­
masaydı belki de Yunanlıların katkılarından uygarlık ya­
rarlanamayacaktı. Romalılar büyük bir imparatorluğun 
yönetiminin sivil hizmetler ve yasalar yoluyla nasıl sağ­
lanabileceğini buldular. Daha önceki imparatorluklarda 
her şey hükümdarın kişisel gücüne ve çabasına bağlıydı, 
halbuki Roma İmparatorluğunda İmparator, İmparator­
luk Muhafızları tarafından katledilebilir ve yönetim me­
kanizması fazlaca sarsılmaksızm imparatorluk mezada çı­
karılabilirdi— ya da eğer yönetim mekanizması bu sıra­
da bir parça sarsılırsa, bu sarsıntı gerçekte, şimdi genel 
seçimlerde herhangi bir hükümet mekanizmasının geçir­
diği sarsıntıdan hemen hemen farksız olurdu. Hükümda­
rın kişiliğine bağlılığın tersine, kişiliksiz Devlet’e bağlı­
lık erdemini Romalılar’ın icat ettiği anlaşılıyor. Gerçi Yu­
nanlılar yurtseverlikten bol bol söz ederlerdi, ama onla­
rın politikacıları soysuzdu; Yunan politikacıları meslek­
lerinin hemen her döneminde İran’dan rüşvet kabul et­
mişlerdir. Romalılar’m Devlet’e bağlılık kavramları Batı’ 
da yerleşik hükümetin ortaya çıkışında temel bir öğe ol­
muştur.
Batı uygarlığını, modern çağlardan önceki haliyle ta­
mamlamak için bir şey daha gerekliydi, o da, Hıristiyan­
lık yoluyla ortaya çıkan, hükümet ve din arasındaki tü­
rü kendine özgü ilişki idi. Hıristiyanlık Roma İmparator­
luğu şuurları içinde, ulusal ve kişisel özgürlüklerini kay­
bedenlere bir avuntu olarak ortaya çıktığı için, başlan­
gıçta tamamiyle politika dışıydı; ve Yahudilik dininden' 
kalıt aldığı törel bir tutumla, dünya hükümdarlanm lanet­
liyordu. Constantin’den önceki yıllarda Hıristiyanlık ör­
gütlendi ve örgütünü geliştirdi; işte bu örgüte her Hıris­
tiyan, Devlet’e olan bağlılık borcundan da büyük bir bağ­
lılık göstermek zorundaydı. Roma düştüğü zaman Yahu- 
dilerin, Yunanlıların ve Romalıların uygarlıklarında en


yaşamsal olan şeyi kilise bir tek sentez içinde koruyabil­
mişti. Hıristiyanlığın törel buyrukları, Yahudilerin töre 
kurallarına olan ateşli bağlılıklarından gelmedir; Hıristi­
yanlığın teolojisi, Yunanlıların tümdengelim uslamlama­
sına duydukları sevgiden doğmuştur; Kilisenin merkezi 
yönetimi ve Ahkâmı Diniye’si ise, Roma emperyalizmiy­
le, Roma yargı içtihadını örnek almıştır.
Yüksek uygarlığın bu öğeleri her ne kadar Ortaçağ­
da bir anlamda, korunabilmişse de, uzun bir süre az çok 
işlemez durumda kalmıştır. Ayrıca Batı uygarlığı o çağ­
larda varolan uygarlıkların en mükemmeli de değildi as­
lında: Müslümanlar da, Çinliler de Batı’dan üstündüler, 
Batı’nm böylesine büyük bir hızla yükselişinin nedenleri, 
öyle sanıyorum ki, büyük ölçüde, bir sırdır. Çağımızda 
her şeye İktisadî bir neden bulmak alışkanlık haline gel­
miştir, ama bu yoldan yapılan açıklamalar, sorunların de­
rinliğine inmeden işin kolayına kaçmak oluyor. Örneğin, 
İspanya’nın çöküşü yalnız İktisadî nedenlerle açıklana­
maz; bu çöküşü daha çok hoşgörüsüzlüğe ve budalalığa 
bağlamak mümkündür. İktisadî nedenler bilimin yükseli­
şini de açıklayamaz. Genel kural, kendilerinden daha üs­
tün yabancı uygarlıklarla temasa gelmedikleri. takdirde, 
uygarlıkların çöktüğüdür. İnsanlık tarihinde, kendiliğin-' 
den bir ilerlemenin meydana geldiği pek ender bir iki dö­
nem ve ancak bir iki bölge görülmüştür. Yazı ve tarımı 
geliştirdikleri çağlarda Mısır ve Babil’de, kendiliğinden 
bir ilerlemenin görülmüş olması gerekmektedir; Yunanis­
tan’da 200 yıl süreyle kendiliğinden bir ilerleme olmuş­
tur; Batı Avrupa’da da rönesanstan beri kendiliğinden 
bir ilerleme olmaktadır. Bununla birlikte bu dönemlerde 
ve bu yerlerde, genel toplumsal koşullar bakımından, bu 
dönem ve yerleri hiçbir ilerlemenin görülmediği dönem 
ve yerlerden ayırdedecek herhangi bir şeyin varolduğu­
nu sanmıyorum. Büyük ilerleme çağlarının, kendi çağ-


lannı aşma yeteneğine sahip bir avuç bireye dayandığı 
sonucunu çıkarmaktan kendimi alamıyorum. Bu bireyle­
rin etkili olabilmeleri için hiç kuşkusuz, çeşitli siyasal ve 
toplumsal koşulların bulunması ZORUNLU idi, ama Y E ­
TER değildi, zira aym koşullar, o bireyler yokken de çok 
kere varolmuş, ama o vakit hiçbir ilerleme görülmemiş­
tir. Eğer Kepler, Galileo ve Newton daha bebekken ölse- 
lerdi, şimdi içinde yaşadığımız dünyanın, on altıncı yüz­
yıldaki dünyadan pek, ama pek az bir farkı olurdu. Bun­
dan da, ilerlemenin hep sürüp gideceğinden emin oluna­
mayacağı hissesi çıkarılabilir: eğer seçkin insanlar yetiş­
tirmekte devam edilemezse, ilerleme yeteneğini kaybet­
miş Bizansla aynı duruma düşeceğimizden kuşku yoktur.
Ortaçağa borçlu olduğumuz çok önemli bir şey var­
dır, o da temsili hükümettir. Temsili hükümet önemlidir, 
çünkü büyük bir imparatorluk hükümetinin, yönetilenle­
rin gözüne, kendileri tarafından seçilmiş gibi görünmesi­
ni ilk kez bu kurum mümkün kılmıştır .Bu sistem, başa­
rılı olduğu yerlerde, son derece yüksek bir siyasal istik­
rar sağlar. Bununla birlikte, temsili hükümetin yeryüzü­
nün her yanında uygulanabilecek, her derde deva bir ilâç 
olmadığı son zamanlarda açıkça anlaşılmıştır. Gerçekten 
de bu kurum öyle görülüyor ki, sadece İngiliz dili konu­
şan uluslarla, Fransızlar’da başarılı olmaktadır.
Ama yine de, Batı uygarlığını başka bölgelerdeki uy­
garlıklardan ayıragelen bellibaşlı ayırdedici işaret, Batı 
uygarlığında siyasal birliğin şu ya da bu yoldan sağlan­
ması olmuştur. Siyasal birliğin sağlanışı büyük çapta yurt­
severlik ise, her ne kadar kökleri Yahudi partikülarizmi- 
ne * ve Romalılar’m Devlete bağlılık duygusuna dayanır­

Yüklə 4,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin