Barnabas İncili 182
- Ey kardeş, söyle bana, kiminle konuştun ki, benim
söylediklerimin tümünü öğrenmediğini bilirsin?
- Ey kardeş, kendimle konuşurum. Her gün hesabımı vermek
için kendimi Allah'ın mahkemesinin önüne korum. Ve her
zaman için de günahlarıma göz yuman bir şey duyarım.
- Ey kardeş, sen tamken, hataların nedir ki?
- Ey kardeş, böyle deme, çünkü ben iki büyük hatanın
ortasında duruyorum, Biri, kendimi günahkârların en
büyüğü olarak bilmemem, diğeri ise, başkalarından daha çok
günahıma pişman olmak istemememdir.
- Şimdi, sen insanların en olmuşu iken, kendini nasıl
günahkârların en büyüğü olarak bilebilirsin?
- Bir Ferisi'nin alışkanlığını edindiğim zaman, üstadımın bana
söylediği ilk söz şuydu, “Başkalarının iyiliklerine, kendimin
ise kötülüklerime bakmalıyım. Çünkü böyle yaparsam eğer,
kendimi günahkârların en büyüğü olarak algılayabilirim.”
- Ey kardeş, bu dağlarda kimin iyiliğine, kimin hatalarına
bakarsın, görüyorsun ki, burada hiç kimse yoktur.
- Güneşin ve gezegenlerin itaatine bakmalıyım. Çünkü onlar
Yaratıcılarına benden daha iyi kulluk ediyorlar. Ama ya
arzuladığım gibi ışık vermediklerinden, ya sıcaklıklarının
çok fazla olduğundan, ya da yerde çok fazla veya çok az
yağış olduğundan ben onları ayıplıyorum.
- Kardeş, sen bu akideyi nereden öğrendin. Çünkü ben şimdi
doksan yaşımdayım ve yetmiş yıldır bir Ferisi'yim.
- Ey kardeş, sen bunu alçak gönüllülüğünden söylersin, çünkü
sen, Allah'ın kutsal bir kulusun. Yine de ben sana cevap
vereyim ki, Yaratıcımız Allah zamana bakmaz. Ama kalbe
bakar. Bundandır ki, Davud on beş yaşında, öbür altı
kardeşinden daha genç iken İsrail kralı seçildi ve Rabbimiz
Allah'ın bir peygamberi oldu.
Bu adam gerçek bir Ferisî'ydi ve inşallah Hüküm Günü'nde onu
arkadaşımız olarak buluruz.” dedi İsa havarilerine ve sonra bir
gemiye bindi ve havariler ekmek getirmeyi unuttuklarından
dolayı üzgündüler.