Paire de Segment.
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE
85
onların fikirleri o zaman yalnızca daire fikrine dahil oldukları için değil,
aynı zamanda bu daire parçası ( segment) çiftlerinin varlığını kuşatmaları
bakımından vardırlar; böylece onlar çiftlerin başka fikirlerinden ayrılır
lar.
Önerme IX
Tanrı fiil (alct) halinde var olan tekil bir şeyin fikrinin nedenidir, an
cak bu sonsuz olması bakımından değil, fiilde var olan başka tekil bir
şeyin başka bir fikriyle duygulanmış gibi göz önüne alınması bakımın
dandır. Nitekim o da bir üçüncüyle duygulanmış olması bakımından ne
dendir ve bu sonsuzca böyle gider.
Kanıtlama
Fiilde var olan tekil bir şeyin fikri düşüncenin tekil tavrıdır ve başka
tavırlardan farklıdır (önerme sonucu ve scolie; önerme 8); nitekim (öner
me 6) mutlak olarak düşünen bir şey değil, aynı zamanda başka bir düşün
me tavrı ile duygulanmış gibi görülmesi (önerme 8, bölüm I) o da başka
bir tavırla duygulanmış gibi göz önüne alınması bakımından Tanrı onun
nedenidir. Ve bu sonsuzca böyle gider. Halbuki (önerme 7) fikirlerin
düzen ve bağlantısı nedenlerin düzen ve bağlantısının aynıdır: öyle ise
başka bir fikir veya Tanrı tekil bir şeyin fikrinin nedenidir. (Başka bir
fikirle duygulanmış gibi göz önüne alınmak üzere) ve bundan da bir başka
sıyla duygulanmış gibi göz önüne alınmak üzere sonsuzca bu böyle gider.
Önerme sonucu
Herhangi bir fikrin tekil objesinde meydana gelen her şey, sırf bu
objenin fikrine sahip olması bakımından Tanrının bilgisine girer.
Kanıtlama
Herhangi bir fikrin objesinde meydana gelen her şeyin fikri yalnız
sonsuz olması bakımından değil, fakat (önceki önerme) tekil bir şeyin
başka bir fikirle duygulanmış gibi alınması bakımından da Tanrıda vardır
(önerme 3); fakat (önerme 7) fikirlerin düzen ve bağlantısı şeylerin dü
zen ve bağlantısının aynıdır: Öyle ise herhangi bir tekil objede olan her
şeyin bilgisi, sırf bu objenin fikrine sahip olması bakımından Tanrıda
vardır.
86 ETİKA
Önerme X
Cevherin varlığı insanın özüne ait değildir, başka deyişle insanın şeklini
meydana getiren bir cevher değildir.
Kanıtlama
Gerçekten, cevherin varlığı, zorunla varlığı kuşatır (önerme 7, bölüm
I), o halde eğer cevherin varlığı insanın özüne ait olsaydı, cevherin verilmiş
olduğu varsayılınca, bundan dolayı insan da zorunlu olarak verilmiş ola
caktı (tanım 2) ve bunun sonucu olarak insan zorunlu olarak var olacak
tı ki bu da saçmadır (aksiyom I); o halde cevherin varlığı, vb.
Scolie
Bu önerme de beşinci önerme, bölüm I ile kanıtlanmıştır ki, orada
aynı tabiatta iki cevherin var olamayacakları gösterilmişti. Madem ki
birçok insanlar var olabiliyor, öyle ise insanın şeklini meydana getiren
cevherin varlığı değildir. Bu önerme de kendi apaçıklığını cevherin başka
özeliklerinden çıkarır. Çünkü cevher tabiatı bakımından, sonsuz, değişmez
ve bölünmez vb.’dir.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, insanın özü Tanrının sıfatlarının bazı
tavırlaşmaları üzerine kurulmuştur. Zira cevherin varlığı insanın özüne
ait değildir (önceki önerme). Öyle ise (önerme 15, bölüm I) cevher Tan
rıda var olan ve Tanrı olmadan var olmayan ve tasarlanmayan bir şeydir,
başka deyişle (önerme sonucu, önerme 25, bölüm I) belirli ve gerektirilmiş
bir tarzda Tanrının tabiatını ifade eden bir duygulanış ( affection) veya bir
tavırdır.
Scolie
Herkes kabul etmelidir ki, hiçbir şey Tanrısız var olamaz ve tasarla
namaz. Zira herkes kabul eder ki, Tanrı gerek özleri gerek varlığı bakımın
dan her şeyin biricik nedenidir. Yani Tanrı, yalnız dendiği gibi, oluşuna
göre (fieri) şeylerin nedeni değildir, aynı zamanda varlığına göre de (esse)
şeylerin nedenidir. Ancak bununla birlikte birçokları derler ki bir şeyin
var olmasını ve tasarlanmasını gerektiren nesne, o şeyin özüne aittir ve
bunun sonucu olarak da zannederler ki ya Tanrının tabiatı yaratılmış
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE
87
şeylerin özüne aittir, ya da yaratılmış şeyler Tanrısız var olabilirler, ya da
tasarlanabilirler; fakat daha kesin olan cihet onların kendi kendileriyle
uyuşmamalarıdır ve ben öyle tasavvur ederim ki bütün bu yanlışlıkların
nedeni akıl yürütme tarzlarına pek az düzen vermiş olmalarından ileri
geliyor. Tanrının tabiatı hem bilgi hem tabiat bakımından önce geldiği
için, her şeyden evvel yapmaları gerektiği gibi, Tanrının bu tabiatını göz
önüne alacak yerde, bilgi düzeninde onun en sonra geldiğini ve duyu
objeleri adı verilen şeylerin hepsinden önce geldiğini zannettiler. Bura
dan, onların tabiî şeyleri göz önüne aldıkları sırada, Tanrısal tabiattan
hiçbir şeyi düşünmemiş oldukları sonucuna varılır ve sonradan, tanrısal
tabiatı göz önüne almaya kalktıkları zaman, tabiî şeylere ait bilgiyi temel
lendirmek için kullanmış oldukları ilk varsayımlarından (fiction) fazla bir
şey düşünemediler ve bu onların tanrısal tabiatı bilmelerine asla yardım
edemiyordu. Öyle ise, kendi kendileriyle bu kadar çelişik olmalarında şa
şılacak bir nokta yoktur. Fakat bunu bir yana bırakalım. Biricik dileğim
burada, kendisi olmadan ne var olacak ne tasarlanabilecek nesnenin, bir
şeyin özüne aittir dememekliğimin sebebini meydana koymaktır, bu se
bep de şudur: Tekil şeyler Tanrısız ne var olabilirler, ne tasarlanabilirler
ve bununla birlikte Tanrı bu şeylerin özüne ait değildir. Fakat ben şunun
zorunlu sonucu olarak, varlığını kurmaksızın koyamayacağınız, o varlığı
yok etmeksizin kaldıramayacağınız, ya da kendisi olmadan şeyin var ola
mayacağı ve tasarlanamayacağı ve tersine, şey olmadan kendisi var olama
yan ve tasarlanamayan bir şeyin özünü meydana getirdiğini söyledim.
Önerme XI
İnsan ruhunun önce fiilî (aktüel) varlığını teşkil eden şey, fiil (actu)
halinde var olan tekil bir şeyin fikrinden başka bir şey değildir.
Kanıtlama
İnsanın özü (önceki önermenin sonucu) Tanrının sıfatlarının bazı ta
vırlarıyla yani (aksiyom 2) düşünme tavırlarıyla (aksiyom 3) kurulmuştur.
Bütün bu tavırlardan (aksiyom III) fikir tabiatça ilkidir; bu fikir bilinin
ce, tabiatça fikrin ilk olduğu başka tavırların da bu fertte bulunmaları
gerekir (aksiyom IV); o halde İnsan Ruhunun varlığını ilk meydana geti
ren şey bir fikirdir, bununla birlikte o var olmayan bir şeyin fikri değildir.
Zira aksi halde (önerme sonucu, önerme VIII) bu fikrin var olduğu söy
88 ETİKA
lenemez. Bu, o zaman, fiil halinde (actu) var olan bir şeyin fikri olacaktır,
yoksa sonsuz bir şeyin fikri olmayacaktır. Gerçekten, sonsuz bir şey (öner
me 21 ve 22, bölüm 1) her zaman zorunlu olarak var olmalıdır. Halbuki
(aksiyom I) bu saçmadır; o halde ilk önce insan Ruhunun fiilî varlığını
kuran şey, fiil halinde var olan tekil bir şeyin fikridir.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, insan Ruhu Tanrının sonsuz zihninin bir
parçasıdır: ve bundan dolayı insan Ruhu filân veya falan şeyi kavrıyor
(algılıyor) dediğimiz zaman, Tanrının sonsuz olması bakımından değil,
fakat insan Ruhunun tabiatıyla ifade edilmiş olması veya insan Ruhunun
özünü kurması bakımından, Tanrının filân veya falan fikri olmasından
başka şeyi anlamıyoruz ve yalnız insan Ruhunun tabiatını meydana getir
mesi bakımından değil, insan Ruhuyla birlikte başka bir şeyin fikrine de
sahip olması bakımından, Tanrının filân veya falan fikri olduğunu söyle
diğimiz zaman, insan Ruhunun bir şeyi parça halinde ve upuygun olma
yarak (inadéquate) kavradığını söylemiş oluruz.
Scolie
Okuyucular şüphesiz burada sıkıntıya düşmüş bulunacaklar ve onları
durduracak birçok şeyler akıllarına gelecektir; bunun içindir ki ben onlar
dan benimle birlikte ağır adımlarla yürümelerini ve bütün eseri okumadık
ça hiçbir hüküm vermemelerini dilerim.
Önerme XII
İnsan Ruhunu meydana getiren fikrin objesinde olacak olan her şey
bu Ruh tarafından kavranmalıdır (algılanmalıdır) ; başka deyişle bir fikir
zorunlu olarak orada vardır; yani, insan Ruhunu meydana getiren fikrin
objesi bir beden (cisim) ise, bu bedende Ruh tarafından kavranmayan
hiçbir şey olmayacaktır.
Kanıtlama
Gerçekten, herhangi bir fikrin objesinde meydana gelen şeyler hakkın
da, bu objenin fikri ile duygulanmış sayılması (önerme IX), yani herhangi
bir şeyin ruhunu teşkil etmesi bakımından Tanrının zorunlu bilgisi vardır.
O halde Tanrı insan ruhunun tabiatını teşkil etmesi bakımından, insan
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE
89
Ruhunu meydana getiren fikrin objesinde vuku bulan her şeyin bilgisine
zorunlu olarak sahiptir, yani (önerme sonucu, önerme 11) bu şeyin bilgi
si zorunlu olarak Ruhta olacaktır. Yahut, aynı anlama gelmek üzere, Ruh
bu şeyi kavrar.
Scolie
Bu önerme, görülebileceği gibi, VII’nci önermenin scolie’si yardımıy
la daha besbelli kılınmıştır ve daha açık anlaşılmaktadır.
Önerme XIII
İnsan Ruhunu teşkil eden fikrin objesi, cisimdir (bedendir), yani fiil
halinde (actu) var olan uzamın bir tavrından başka bir şey değildir.
Kanıtlama
Eğer beden gerçekten insan Ruhunun objesi olmasaydı, bedenin
duygulanışlarının ( affection) fikirleri, ruhumuzu teşkil etmesi bakımın
dan Tanrıda var olmayacaklardır (Önerme sonucu, önerme 9). (Fakat
başka bir şeyin ruhunu teşkil etmek üzere Tanrıda var olacaklardı), yani
(önerme sonucu, önerme 11) bedenin duygulanışlarının ( affection) fikir
leri Ruhumuzda var olmayacaktı. Halbuki (aksiyom 4) bizde bedenin
duygulanışlarının fikirleri vardır, o halde insan Ruhunu teşkil eden fikrin
objesi beden veya fiil halinde var olan cisimdir (actu). Zaten eğer Ruhun
bedenden başka bir objesi olmuş olsaydı, peşinden bir eser doğurmayan
hiçbir şey bulunmadığı için (önerme 34, bölüm I), onun (önerme 11)
ruhumuzda bu eserin bir fikrine zorunlu olarak sahip olması gerekirdi.
Halbuki (aksiyom 5) buna ait hiçbir fikir yoktur; o halde ruhumuzun
objesi var olan bedenden ibarettir ve başka bir şey değildir.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki insan, can (tin)
3
ve tenden ibarettir ve
insanın teni onun hakkındaki duygumuza uygun olarak vardır.
3) Ruh ve Beden. - Can ve Ten kelimelerini eski tasavvuf edebiyatı da kullanıyor. Tin,
Kâşgarlı Mahmud’a göre “ruh” demekse de bugünkü Türkçede yoktur. Belki Geist karşılığı
kullanılabilir. Spinoza’da “can” kelimesini kullanınca hayatla karışmakta ve onun anladığını
tam karşılamamaktadır. Bunun için eskisi gibi ruh ve beden kelimelerini devamlı olarak kul
landık.
90 ETİKA
Scolie
Söylemiş olduklarımızdan, yalnız insan Ruhunun bedenle (tenle) bir
leşik olduğu değil, aynı zamanda canla tenin birliğinden ne kastedildiği
de anlaşılır. Halbuki eğer önce tenimizin tabiatına dair upuygun bir bil
gisi yoksa, hiç kimse bu birleşmeyi upuygun ve seçik bir surette bilemez:
Zira şimdiye kadar gösterdiklerimiz bütün tenler için ortaktır ve yalnız
insanlara mahsus değildir ve türlü derecelerde de olsa, başka bütün canlı
fertlere de aittir. Gerçekten Tanrının insan teni hakkında nasıl fikri var
sa, nedeni olduğu herhangi bir şey hakkında da zorunlu olarak fikri var
dır. Bundan dolayı, insan teninin fikri üzerine bütün söylediğimiz, ister
istemez, herhangi bir şeyin fikri için anlaşılmış olmalıdır. Bununla birlik
te objelerin birbirlerinden ayrıldıkları gibi fikirlerin de birbirlerinden fark
etmelerini ve bu fikrin objesinin başka bir fikrin objesinden daha yetkin
olması ve daha çok gerçeği kavramasına göre, bir fikrin başka bir fikir
den daha yetkin olması ve daha çok gerçeği kavramasını inkâr edemeyiz.
Böylece insan ruhuyla başka ruhlar arasındaki farkı ve başkalarıyla ken
di arasındaki yetkinlik derecesini belirtmek için, söylemiş olduğumuz gibi,
objesinin yani insan teninin tabiatını bilmek zorunludur. Fakat onu bu
rada açıklayamam ve zaten bu açıklama, kanıtlamak istediğim şey için
de zorunlu değildir. Bununla birlikte diyeceğim ki, genel olarak bir tende
başka tenlerden ziyade birçok tenlere aynı zamanda tesir etme ve onları
duyma yetisi varsa onun ruhunun başka ruhlardan ziyade birçok şeyleri
aynı zamanda algı ile kavramaya yetisi var demektir; yine söyleyeceğim
ki, bir tenin etkileri (aksiyonları) ne derece yalnız kendisine bağlı ise ve
başka tenler etki alanında ona ne derece az yardım ederlerse, onun ruhu
da o kadar yetkin olarak kavramaya elverişlidir. Buradan, bir ruhun başka
ruhlara üstünlüğünü bilebiliriz, sonradan tenimiz hakkında neden dolayı
çok bulanık (müphem) bir bilgimiz olduğunu görebiliriz; yine buradan,
ileride çıkaracağım başka birçok sonuçlar da görülebilir. Bu sebepledir
ki, bu noktayı daha çok inceleyerek açıklamak ve kanıtlamak gerektiği
kanısına vardım. Ve bunun için de, genel olarak tenin tabiatı üzerine bir
şeyler söyleyerek işe başlamam zorunludur.
Aksiyom I
Bütün cisimler hareket veya sükûn halindedir.
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 91
Aksiyom II
Her cisim ya daha hızlı ya daha ağır hareket eder.
Lemma I
Cisimler birbirinden hareket veya sükûn, hızlılık veya ağırlık sebebiyle
ayrılırlar, yoksa cevherleriyle ayrılmazlar.
Kanıtlama
Bu önermenin ilk kısmını kendi başına apaçık görüyorum. Cisimlerin
(tenlerin) cevhere nispetle birbirlerinden ayrılmamalarına gelince, bu
da gerek VlII’inci önerme, gerekse V’inci önermenin I’inci bölümü ile
apaçık görülüyor. Nitekim XV’inci önermenin scolie’sinde söylenmiş olan
şeyler daha açık olarak kanıtlanmıştır.
Lemma II
Bütün cisimler bazı şeylerde uygundurlar (convenir).
Kanıtlama
Gerçekten bütün cisimler (tenler) aynı ve tek sıfatın kavramını kap
samaları bakımından birbirleriyle ilgilidirler (tanım 1); bundan sonra da
bazen daha hızlı, bazen daha ağır hareket edebilmeleri bakımından ve
mutlak olarak söylenirse hareket veya sükûna elverişli olmaları bakımın
dan birbirlerine uygundurlar.
Lemma III
Hareket veya sükûn halinde bulunan bir cisim, kendisi de hareket
veya sükûn halinde bulunan bir başka cisim tarafından, o da başka bir
cisim tarafından ve böyle sonsuzca hareket veya sükûnla gerektirilmiş
olmalıdır.
Kanıtlama
Cisimler (tanım 1), birbirlerinden hareket veya sükûnları dolayısıyla
ayrılmış olan tekil (lemma I) şeylerdir. Halbuki (önerme 24, bölüm I)
her cisim başka tekil bir şey, yani (önerme 6) kendisi de hareket veya
sükûn halinde bulunan (aksiyom I) başka bir cisim tarafından zorunlu
olarak hareket veya sükûnla gerektirilmiş olmalıdır; öyle ise aynı sebeple
92 ETİKA
bu cisim başka bir cisim tarafından, o cisim de bir başkası tarafından
sonsuzca gerektirilmiş değilse, hareket veya sükûn halinde bulunamaz.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, hareket halindeki bir cisim başka bir cisim
tarafından sükûnda gerektirilinceye kadar hareket eder ve sükûn halin
deki bir cisim başka bir cisim tarafından hareketi gerektirilinceye kadar
sükûn halinde kalır; bu da kendiliğinden anlaşılır; zira diyelim ki hareket
halinde başka cisimlerden ayırarak A cisminin sükûn halinde olduğunu
varsaydığım zaman, A cisminin sükûnda olduğunu söylemekten başka
bir şey yapamam. Sonradan A cismi harekete geçecek olursa, bu şüphesiz
sükûn halinde bulunandan ileri gelemez; zira sükûn halinde bulunmasın
dan başka buradan hiçbir şey çıkarılamaz. Eğer tersine olarak, A cismi
hareket halinde varsayılırsa, A cismini ne zaman düşünecek olsak, onun
için hareket halinde olduğunu söylemekten başka bir şey yapamayız. Son
radan A cismi sükûn halinde bulunsa, bu sükûn önceden sahip olduğu
hareketten ileri gelemez; zira bu hareketten, A cisminin hareket halinde
olmasından başka bir şey çıkarılamaz. Bu da A cismine girmiş olmayan bir
şeyden, yani onun sükûnunu gerektirmiş olan bir dış nedenden ileri gelir.
Aksiyom I
Bir cismin başka bir cisimle duygulanmış olduğu bütün tarzlar, hem
duygulanmış cismin tabiatından, hem de onu duygulayan cismin tabiatın
dan çıkarlar; o suretle ki bir ve aynı cisim, onu hareket ettiren cisimlerin
farklılığına göre türlü tarzlarda hareket etmiştir ve buna karşı, türlü cisim
ler tek ve aynı cisim tarafından ayrı ayrı tarzlarda hareket ettirilmiştir.
Aksiyom II
Hareket eden bir cisim hareket haline koyamadığı sükûn halindeki
bir cisme çarptığı zaman, hareketine devam edebilecek tarzda yansılanmış
tır ve kendisine rastlanan sükûn halindeki cismin yüzeyiyle teşkil ettiği
yansıma hareketinin çizgisiyle olan açı, aynı yüzeyle teşkil ettiği gelme
hareketinin meydana getirdiği açıya eşittir.
Söylemiş olduğumuz şey, birbirlerinden hızları ve ağırlıklarıyla, hare
ket ve sükûnlarıyla ayrılan en basit cisimler için anlaşılır. Şimdi bileşik
cisimlere geçelim.
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE
93
Tanım
Eğer aynı büyüklükte veya farklı büyüklükte bazı cisimler başka cisim
lerle o derece sıkışmış olsalar ki karşılıklı olarak birbirlerine dayanmış ve
tutunmuş bulunsalar, ya da (belirli bir ilgiye göre) hareketlerini birbirle
rine nakledecek derecede aynı veya farklı hızda hareket etmiş olsalar, bu
cisimlerin birbirleriyle birleşmiş olduklarını ve hepsinin birden tek ve aynı
cisim, yani cisimlerin birleşmesiyle ötekilerden ayrı, tek ve aynı ferdi teşkil
ettiklerini söyleriz.
Aksiyom III
Bir ferdin veya bileşik bir cismin kısımlarını birbirine dayandıran yü
zeyler ne kadar büyük veya ne kadar küçükse onlar o kadar güç veya o
kadar kolay durumlarını değiştirebilirler. Ve bunun sonucu olarak bir
ferdin başka bir şekil alması o kadar güç veya o kadar kolay olabilir.
Bundan dolayı, parçaları büyük yüzeyler üzerinde karşılıklı olarak birbirle
rini tutan ve birbirlerine dayanan cisimlere sert diyeceğim; parçaları küçük
yüzeylere dayanan cisimlere yumuşak diyeceğim. Parçaları birbirleri ara
sında hareket eden cisimlere de sıvı diyeceğim.
Lemma IV
Eğer birçok cisimden bileşik olan bir cisimden veya fertten bazı cisimler
ayrılacak ve onların yerini aynı sayıda ve aynı tabiatta başkaları alacak
olursa bu fert, şeklinde hiçbir değişiklik olmaksızın, kendi tabiatını önceki
gibi saklayacaktır.
Kanıtlama
Cisimler gerçekten (lemma I) cevherleri bakımından birbirlerinden
ayrılmazlar ve (önceki tanım) ferdin şeklini meydana getiren şey, cisimle
rin birleşmesidir. Halbuki varsayıma
4
göre bu şekil, cisimde sürekli bir
değişme olsa bile daima aynı kalır. O halde fert gerek cevheri dolayısıyla
gerekse tavırları dolayısıyla önceki gibi tabiatını koruyacaktır.
Lemma V
Eğer bir ferdi meydana getiren kısımlar, aralarında önce var olan aynı
hareket veya sükûn oranını saklamak üzere, ya daha büyük ya da daha
4) Hipotez.
94 ETİKA
küçük olurlarsa, bu fert şeklinde hiçbir değişiklik olmaksızın, sahip ol
duğu tabiatı saklayacaktır.
Kanıtlama
Bu lemma’nın kanıtlanması önceki lemma’nın kanıtlanmasının aynı
dır.
Lemma VI
Bir ferdi meydana getiren bazı cisimler bir yana doğru çevrilmiş olan
hareketlerini bu harekette devam edecek ve eskisi gibi birbirleriyle ortak
lık edecek tarzda hareketlerini çevirmek zorunda kalırlarsa bu fert, şek
linde hiçbir değişiklik olmaksızın tabiatını koruyacaktır.
Kanıtlama
Bu lemma kendiliğinden anlaşılıyor, zira tanıma göre, bu ferdin şeklini
her zaman sakladığı varsayılmıştır.
Lemma VII
Bundan başka, bu tarzda bileşik bir fert, gerek bütünlüğüyle hareket
etsin, gerek sükûn halinde bulunsun, gerek şu yana gerek bu yana doğru
hareket etsin, her parçanın kendi hareketini saklaması ve önce olduğu
gibi bu hareketi ötekilerine taşıması şartıyla, tabiatını korur.
Kanıtlama
Bu lemma ferdin tanımıyla apaçık anlaşılır; IV’üncü lemma’dan önceye
bakınız.
Scolie
O halde buradan, bileşik bir ferdin yine kendi tabiatını her zaman
korumak üzere hangi şartlarla nasıl olup da türlü tarzlarda duygulanabi
leceğim görüyoruz. Şimdiye kadar en basit cisimlerden bileşik olup bir
birlerinden hareket ve sükûn, hızlılık ve ağırlık bakımından ayrılan bir
ferdi tasarladık. Şimdi farklı tabiatta birçok fertten, bileşik bir başkasını
tasarlarsak, onun kendi tabiatını korumak üzere, başka birçok tarzlarla
duygulanabildiğim göreceğiz: Zira parçalarından her biri birçok cisimden
bileşik olduğu için, her parça (önceki lemma) tabiatında hiçbir değişiklik
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 95
olmaksızın, bazen daha ağır bazen daha hızlı hareket edebilecek ve bunun
sonucu olarak hareketlerini bazen daha hızla, bazen daha ağırlıkla başka
parçalara iletebilecektir.
Bu ikinci fertlerden bileşik üçüncü bir fert türünü tasarlasak, bu üçün
cü ferdin şeklinde hiçbir değişiklik olmaksızın başka birçok tarzlarda duy
gulanabileceğim göreceğiz. Ve böyle sonsuzca düşünecek olursak, bütün
Tabiat parçalarının, yani bütün cisimlerin, bu bütünsel ferdin tavrında
hiçbir değişiklik olmaksızın, sonsuz bir tarzda değişikliğe uğrayan tek ve
aynı fert olduğunu kolaylıkla tasarlarız. Eğer maksadım burada açıktan
açığa (ex professo) cisimlerden bahsetmek olsaydı, bunu uzun uzadıya
izah eder ve kanıtlardım; fakat önce söyledim ki, başka bir amacım var
ve bundan bahsetmenin biricik sebebi, kanıtlamasına karar verdiğim şeyi
burada sonuçlamanın benim için kolay olmasıdır.
Postulat I
İnsanın teni (bedeni), her biri çok bileşik olan türlü tabiatta birçok
fertten birleşiktir.
Postulat II
İnsan tenini terkip eden fertler arasında, sıvı olanları, yumuşak olanları
ve sert olanları vardır.
Postulat III
İnsan tenini terkip eden fertler ve bunun sonucu olarak asıl insan
bedeni, dış cisimlerden birçok tarzlarda duygulanmıştır.
Postulat IV
İnsan teninin, korunmak için, kendisini sürekli olarak yenileştiren
ve büyüten birçok başka cisimlere ihtiyacı vardır.
Postulat V
İnsan teninin sıvı olan bir kısmı, bir dış cisim tarafından çok kere
yumuşak bir cisme çarpacak surette, gerektirildiği zaman, bu kısım yüze
yini değiştirir ve böylece onun üzerinde kendisini iten dış cismin bazı
izlerini bırakır.
96 ETİKA
Postulat VI
İnsan teni dış cisimleri pek çok biçimlerde hareket ettirebilir ve on
lara pek çok tarzlar (biçimler) verebilir.
Önerme XIV
İnsan ruhu çok şeyi algı ile kavramaya elverişlidir ve bedeninden faz
la birçok biçimler verebilmeye elverişlidir.
Kanıtlama
Gerçekten insan teni (postulat 3 ve 6) dış cisimlerle birçok tarzlarda
duygulanmıştır (ve o dış cisimleri birçok tarzlarda duygulandırmaya elve
rişlidir). Halbuki (önerme 12) insan Ruhu insan teninde meydana gelen
her şeyi algıyla kavramalıdır; o halde insan Ruhu algıyla kavramaya elve
rişlidir vb...
Önerme XV
İnsan Ruhunun şekilli varlığını kuran fikir basit bir fikir değildir, fakat
birçok fikirlerden bileşik olan bir fikirdir.
Kanıtlama
İnsan Ruhunun şekilli varlığını meydana getiren fikir (önerme 13)
pek çok sayıda fertten bileşik olan (postulat 1) ten fikridir. Öyle ise
(önerme sonucu, önerme VlII’in önerme sonucu) teni terkip eden her
ferdin fikri zorunlu olarak Tanrıdadır; o halde (önerme 7) insan teni
nin fikri onu terkip eden pek çok sayıda kısımların fikirlerinden bileşik
tir.
Önerme XVI
İnsan teninin dış cisimlerle herhangi bir tarzda duygulanmış olduğu
fikir, insan teninin tabiatı ile dış cismin tabiatını kucaklamalıdır.
Kanıtlama
Gerçekten, bir cismin bütün duygulanış tarzları, duygulanan cismin
tabiatından ve onu duygulandıran cismin tabiatından çıkar (aksiyom I.
önerme sonucundan sonra lemma 3). Böylece bu tavırların fikri (ak
siyom IV. Bölüm I) bu iki cismin fikrini kavrayacaktır; o halde insan
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 97
teninin (bedeninin) bir dış cisimle herhangi tarzda duygulandığı zamanki
duygulanış fikri insan teninin ve bir dış cismin tabiatını kapsar.
Önerme sonucu I
Buradan şu sonuç çıkar ki, 1°) insan Ruhu kendi bedeninin tabiatı ile
birlikte birçok cisimlerin tabiatını da tasarlar.
Önerme sonucu II
Buradan yine şu sonuç çıkar ki, 2°) dış cisimler hakkında edindiğimiz
fikirler dış cisimlerin tabiatından ziyade tenimizin halini gösterirler: bu
benim ilk kısmın Ek’inde birçok örnekle açıklamış olduğum şeydir.
Önerme sonucu XVII
Eğer insan teni (bedeni) bir dış cismin tabiatını kuşatacak bir tarzda
duygulanmış ise, insan Ruhu bu dış cismi fiil halinde var veya kendisine
hazır gibi görecektir: Ta ki beden bu dış cismin var olmasına, hazır bulun
masına engel olan başka bir duygulanışla duygulanmış olsun.
Kanıtlama
Önerme apaçık görülüyor. Zira insan bedeni bu tarzda duygulanmış
oldukça, insan Ruhu (önerme 12), bedenin bu duygulanışını daima göz
önüne alacaktır, yani (önceki önerme) dış cismin tabiatını kavrayan fiil
de verilmiş oluş tarzının fikrine sahip olacaktır; başka deyişle ona engel
olmak şöyle dursun, tersine, dış cismin tabiatının varlığını ya da hazır
bulunmasını gösteren bir fikre sahip olacaktır. Ve böylece (önerme so
nucu, önceki önerme) insan Ruhu dış cismi fiilde var gibi veya fikrinde
hazır gibi görecektir.
Önerme sonucu
Eğer insan bedeni dış cisimlerle duygulanmış ise bu cisimler var ol
masa ve hazır bulunmasa bile, ruh onları hazırmış gibi görecektir.
Kanıtlama
Dış cisimler insan bedeninin sıvı kısımlarının yumuşak kısımlarına
çarpmalarını gerektirdiği zaman, bu yumuşak kısımların yüzeyleri değişir;
bu suretle sıvı kısımları alışık olduklarından başka tarzda yansırlar ve
98 ETİKA
daha sonra da kendiliğinden hareketleriyle, yeni yüzeylere itildikleri za
mankinin aynı yansırlar; bunun sonucu olarak bu suretle yansımaya devam
ettikleri zamanda insan bedenini tıpkı önceki gibi duygulandıracaklar ve
bu duygulanıştan Ruh yeniden düşünceyi teşkil edecektir, yani Ruh dış
cismi yeniden hazır gibi görecektir ve insan bedeninde sıvı kısımlar ne
zaman kendiliğinden hareketleriyle aynı yüzeylerle karşılaşsa bu meyda
na gelir. Bunun içindir ki, insan bedeninin bir defa duygulanmış olduğu
dış cisimler artık var olmadığı zaman dahi, bedenin bu etkisi tekrar edil
dikçe Ruh onları hazırmış gibi görecektir.
Scolie
Öyle ise biz, çoğu kere olduğu gibi, artık var olmayan şeyleri nasıl
olup da hazırmış gibi karşılayabileceğimizi görüyoruz. Nitekim bu başka
nedenlerden de ileri gelebilir. Fakat (asıl nedeniyle ispat etmişim gibi)
söylemek istediğimi kanıtlamaya yarayabilecek birisini göstermem bana
yeter. Bununla birlikte, hakiki sebepten (raison) çok uzaklaşmış olaca
ğımı zannetmiyorum, çünkü çıkardığım bütün postulatlarda hemen de
neyle kanıtlanmış olmayan hiçbir şey bulunmuyor, duygularımızın bize
söylediği tarzda insan teninin var olduğunu gösterdikten sonra artık bu
deneyin varlığından şüphe etmeye hakkımız yoktur (önerme sonucu,
önerme 13). Bundan başka, diyelim ki, asıl Pierre’in ruhunun özünü mey
dana getiren Pierre fikri ile başka bir insanın, diyelim ki Paul’ün kafasın
daki Pierre fikri arasında ne fark olduğunu açıkça biliyoruz (önceki önerme
sonucu ve II. önerme sonucu, önerme 16). Gerçekten bu iki fikirden
birincisi doğrudan doğruya Pierre’in varlığının özünü ifade eder ve Pierre
var oldukça onun varlığını kuşatır, ikincisi tersine olarak, Pierre’in ta
biatından ziyade Paul’un teninin halini gösterir. Ve böylece Paul’ün te
ninin hali sürüp gittikçe, Paul’un ruhu, Pierre var olmasa bile onu var
gibi tasarlayacaktır. Fakat kullanılan terimleri kullanmamız için, bize on
ların şekillerini tasvir etmeseler bile, dış cisimleri bize hazır gibi tasvir
eden insan teninin duygulanışlarına şeylerin imajları (hayalleri) diyece
ğiz; ve ruh, şeyleri bu tarzda temaşa ettiği zaman, onu hayal ettiğini söy
leriz. Burada yanlışın ne olduğunu göstermeye başlamak için, kendi başına
göz önüne alınan Ruhun güçlerinde yanlışların bulunmadığını ya da ruhun
hayal ederken aldanmadığını, yalnız bu şeyleri varlığından soyutlayan
fikri eksik ve onlardan meydana gelen hayalleri (imajları) hazır gibi göz
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 99
önüne almaları bakımından aldandığını fark etmenizi dilerim. Zira eğer
ruh var olmayan şeyleri var gibi hayal ederek aynı zamanda bu şeylerin
gerçekten var olmadıklarını bilmiş olsaydı, bu hayal etme gücüne kendi
tabiatının bir eksikliği değil, bir özeliği (hassası) gözüyle bakacaktı; hele
bu hayal etme (imaginer) gücü yalnız onun tabiatına bağlı olsa, yani (tanım
7, bölüm I) ruhun bu hayal etme gücü hür olsaydı!
Önerme XVIII
Eğer insan bedeni iki veya daha çok cisimden aynı zamanda duygulan
mış bulunsa, ruh bu cisimlerden birini her ne zaman hayal edecek olsa,
başkalarını da aynı zamanda tekrar hatırlayacaktır.
Kanıtlama
Ruh (önerme sonucu) bir cismi şu sebeple hayal eder ki, insan teni,
kısımlarından bazıları bir dış cisimle itilmiş olduğu zaman, bedenin duygu
lanış tarzında bu dış cismin izlerinden duygulanmış ve ona hazırlanmıştır.
Fakat (varsayıma göre) cisimde o zaman, ruhun iki cismi aynı zamanda
hayal edebilme yatkınlığı vardır; böylece ruh bundan dolayı iki cismi
aynı zamanda hayal edecektir ve onlardan birini hayal ettiği zaman he
men ötekini de hatırlayacaktır.
Scolie
Buradan biz kolaylıkla belleme gücünün (hafızanın) ne olduğunu tasar
larız. Gerçekten o, insan teninin dışında olan objelerin tabiatını kavrayan
bir fikirler zincirlenmesinden başka bir şey değildir ve bu zincirlenme
insan teninin duygulanışlarının düzenine göre ruhta meydana gelir.
İlk olarak diyorum ki, insan bedeni dışındaki şeylerin tabiatını kuşatan
yalnız bu fikirler zincirlenmesidir, yoksa bu şeylerin tabiatını izah eden
fikirler değildir. Zira bunlar, gerçekte, (önerme 16) hem kendi tabiatını,
hem dış cisimlerin tabiatını kuşatan insan bedeninin duygulanışına ait
fikirlerdir.
İkinci olarak diyorum ki, bu zincirlenme ruhun objeleri ilk nedenle
riyle kavramalarına yarayan zihin düzenine göre (gerçekleşen fikirlerin
zincirlenmesinden onları ayırmak maksadıyla, insan bedeninin duygulanış
larının sırası ve düzenlenmesine göre) meydana gelir, öyle bir zincirlenme
ki, ruhun şeyleri ilk nedenleriyle algılamasını sağlar ve bütün insanlarda
100 ETİKA
aynıdır. Yine bu yüzden ruhun niçin bu suretle bir şeyin düşüncesinden
hemen birincisiyle hiçbir benzeyişi olmayan başka bir düşünceye geçtiği
ni, açıkça biliyoruz. Diyelim ki, bir Romalı pomum kelimesinin düşünce
sinden bu heceli sesle hiç benzeyişi olmayan bir yemişin düşüncesine
geçer. Romalının bedeninin, çoğu kere, ikisinden de duygulanmış ol
masından başka, onlar arasında ortak hiçbir şey yoktur. Yani aynı kimse
yemişi görmüş olduğu gibi, çoğu kere pomum kelimesini işitmiştir. Böyle
ce alışkanlık her birinin bedeninde şeylerin hayallerini düzenlediğine göre,
onlardan her biri bir düşünceden başka bir düşünceye geçer. Örneğin,
kumda bir atın izlerini gören bir asker at düşüncesinden hemen bir atlı
düşüncesine ve buradan da savaş düşüncesine geçecektir. Bir köylü ise,
tersine, bir at düşüncesinden bir saban, bir tarla vb. düşüncelerine geçe
cektir; böylece her biri şeylerin hayallerini şu ya da bu tarzda birleştirmeye
alışmış olduğuna göre, aynı düşünceden şu ya da bu düşünceye geçecek
tir.
Önerme XIX
İnsan ruhu asıl insan bedenini bilmez ve onun var olduğunu ancak
bedenin duygulandığı duygulanışların fikirleri ile bilir.
Kanıtlama
İnsan ruhu, gerçi, her tekil şeyin başka bir fikrinden duygulanmış
sayılması bakımından, Tanrıdan olan (önerme 9) insan bedeninin fikri
veya bilgisidir (önerme 13), yahut (önerme 4) insan bedeni sürekli ola
rak büyüyüp gelişen çok büyük sayıda cisimlere muhtaç olduğu için ve
fikirlerin düzen ve bağlantısı şeylerin düzen ve bağlantısının aynı olduğu
için (önerme 7), çok büyük sayıda tikel şeylerin fikirlerinden duygulanmış
sayılmaları bakımından bu fikir Tanrıda olacaktır. O halde Tanrı, insan
ruhunun tabiatını teşkil ettiği için değil, çok büyük sayıda başka fikirler
den duygulanması bakımından insan bedeninin fikrine sahiptir veya in
san bedenini bilir. Yani (11’inci önermenin önerme sonucu) insan ruhu,
insan bedenini bilmez, fakat bedenin duygulanış fikirleri, insan ruhunun
tabiatını meydana getirmesi bakımından Tanrıdadır, başka deyişle, Ruh
bu duygulanışları algılar (önerme 12) ve bunun sonucu olarak asıl insan
bedenini algılar (önerme 6) ve onu fiil halinde varmış gibi algılar (öner
me 17); yalnız bu bakımdan insan ruhu asıl insan bedenini algılar.
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 01
Önerme XX
İnsan Ruhu hakkında Tanrının bir fikri veya bilgisi vardır ki; bu fikir
veya bilgi, insan Bedeninin fikri veya bilgisiyle aynı tarzda Tanrıya bağlı
dır ve ona nispet edilir.
Kanıtlama
Düşünce Tanrının bir sıfatıdır (önerme I) ve böylece (önerme 3) ge
rek kendi başına, gerek bütün duygulanışlarıyla ve insan Ruhundan do
layı da (önerme 11) bir fikir Tanrıda verilmiş olmalıdır. İkincisi, bu fikrin
varoluşu veya Ruhun bilgisi, sonsuz olması bakımından değil, fakat tekil
bir şeyin başka bir fikriyle duygulanmış olması bakımından, Tanrıdan
çıkmalıdır (önerme 9). Fakat fikirlerin düzen ve bağlantısı şeylerin dü
zen ve bağlantısının aynıdır (önerme 7), o halde insan Ruhu hakkındaki
bu fikir veya bilgi, Beden hakkındaki fikir veya bilgi ile aynı tarzda Tan
rıya bağlıdır ve Tanrıya nispet edilmiştir.
Önerme XXI
Asıl Ruh bedenle nasıl birleşmişse, bu Ruh fikri de ruhla aynı suretle
birleşmiştir.
Kanıtlama
Şu sonucu çıkardık ki (önerme 12 ve 13) Ruh Bedenle, (can tenle)
birleşmiştir, çünkü beden ruhun objesidir ve bundan dolayı aynı sebep
ten, Ruh fikri, kendi objesiyle birleşmelidir, tıpkı Ruhun Bedenle birleşmiş
olduğu gibi asıl Ruhla birleşmiş olmalıdır.
Scolie
Önerme 7’nin scolie’sinde söylediğim şey vasıtasıyla bu önerme çok
daha açık anlaşılır; gerçekten biz orada göstermiştik ki, Beden fikri ve
asıl Beden, yani (önerme 13) can ve ten, bazen düşünce sıfatıyla tasarla
nan, bazen uzam sıfatıyla görülen yalnız ve aynı ferttir. Nitekim Ruh ve
Ruh fikri tek ve aynı sıfat içinde, yani Düşünce sıfatı içinde tasarlanan
tek ve aynı şeyden ibarettir. Diyorum ki, Ruh fikrinin varlığı ve asıl Ruhun
varlığı aynı düşünme gücünün aynı zorunluluğu ile Tanrıdadırlar. Zira,
gerçekten Ruh fikri, yani fikrin fikri, obje ile hiçbir münasebeti olmayan
düşünmenin bir tavrı gibi görülmesi bakımından fikrin şeklinden başka
102 ETİKA
bir şey değildir; nitekim bir şeyi bilen bir kimse bundan dolayı onu bildi
ğini biliyor ve aynı zamanda bildiğini bildiğini biliyor ve bu sonsuzca böy
le gider; fakat bundan daha ileride bahsedeceğiz.
Önerme XXII
İnsan Ruhu yalnız Bedenin duygulanışlarını değil, aynı zamanda bu
duygulanışların fikirlerini de algılar.
Kanıtlama
Duygulanışların fikirlerinin fikirleri, duygulanışların fikirleriyle aynı
tarzda Tanrıdan çıkarlar ve Tanrıya nispet edilirler, bu da yukarıdaki
20’nci önerme gibi kanıtlanır. Halbuki beden duygulanışlarının fikirleri
insan Ruhundadır (önerme 12) yani (önerme sonucu, önerme 11) İnsan
Ruhunun özünü meydana getirmeleri bakımından Tanrıdadır. Öyle ise
bu fikirlerin fikirleri, insan Ruhunun bilgisine veya fikrine sahip olmak
bakımından Tanrıda vardır, yani (önerme 21) bu sebeple yalnız Bedenin
duygulanışlarından değil, bu duygulanışların fikirlerini de kavrayan in
san Ruhunda var olacaklardır.
Önerme XXIII
Ruh, kendi kendisini ancak Bedenin duygulanışlarının fikirlerini ka
vraması bakımından bilir.
Kanıtlama
Ruhun fikri veya bilgisi (önerme 20) Beden fikri veya bilgisiyle aynı
tarzda Tanrıdan çıkar ve Tanrıya nispet edilmiştir. Madem ki, şimdi (öner
me 19) insan Ruhu yalnız asıl insan Bedenini biliyor; yani (önerme 11’in
önerme sonucu) madem ki insan Bedeninin bilgisi (Tanrının insan Ruhu
nun tabiatını teşkil etmesi bakımından) Tanrıya nispet edilmiyor; o halde
Ruh bilgisi, insan Ruhunun özünü meydana getirmesi bakımından Tanrıya
nispet edilmez ve böylece (önerme sonucu, önerme 11) insan Ruhu bu
anlamda kendi kendisini bilmez. Bundan başka, Bedenin duygulanmış
olduğu duygulanışların fikirleri asıl insan Bedeninin tabiatını kuşatırlar,
(önerme sonucu, önerme 16) yani (önerme 13) Ruhun tabiatıyla uyuşur
lar; o halde bu fikirlerin bilgisi zorunlu olarak Ruh bilgisini kuşatır. Fakat
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 03
(önceki önerme) bu fikirlerin bilgisi insan ruhundadır; öyle ise Ruh kendi
kendisini ancak bu yolda bilir.
Önerme XXIV
İnsan Ruhu insan Bedenini terkip eden parçalara ait upuygun
(adéquat) bilgiyi kuşatmaz.
Kanıtlama
İnsan Bedenini terkip eden parçalar, insan Bedeni ile hiçbir ilgisi olma
yan fertler gibi, göz önüne alınabilmeleri bakımından değil, hareketlerini
ancak gerektirilmiş bir tarzda birbirlerine ulaştırmaları bakımından Be
denin özüne aittirler (lemma 3’ten sonra gelen tanım). Gerçekten, insan
Bedeninin kısımları (postulat I), öyle birtakım birleşik fertlerdir ki, bu
fertlerin parçaları tabiatı ve şeklini bozmaksızın insan Bedeninden ayrı
labilir, (aksiyom 1, lemma 3’ten sonra), bundan dolayı (önerme 3) her
parçanın fikri veya bilgisi, bu parça tabiat bakımından önce gelen tekil
bir şeyin başka bir fikriyle duygulanmış olarak görülmesi (önerme 9)
bakımından Tanrıda var olacaktır (önerme 7). İnsan Bedenini terkip
eden her kısım için de aynı şeyi söylemek gerekir. Böylece insan Bedeni
ni terkip eden her kısmın bilgisi yalnız insan Bedeni hakkında fikri ol
ması, yani (önerme 13) insan Ruhunun tabiatını kurması bakımından
değil, tikel şeylerin birçok fikirleriyle duygulanmış olması bakımından
Tanrıda bulunmaktadır. Öyle ise (önerme sonucu, önerme 11) insan
Ruhu insan Bedenini terkip eden kısımların upuygun bilgisini kuşatmaz.
Önerme XXV
İnsan Bedenine ait herhangi bir duygulanışın fikri dış cisme ait upuy
gun bilgiyi kuşatmaz.
Kanıtlama
Gösterdik ki insan Bedenine ait bir duygulanışın fikri, dış cismin in
san Bedenini herhangi bir tarzda gerektirmesi bakımından bu dış cismin
tabiatını kuşatır (önerme 16). Halbuki dış cismin insan Bedenine bağlı
olmayan bir fert olması bakımından bu dış cismin bilgisi, ya da fikri Tan
rıdadır. Tanrı, başka bir şeyin fikrinden duygulanmış gibi görülmesi
bakımından bu fikir tabiatça dış cisimden öncedir (önerme 7). O halde
104 ETİKA
dış cisme ait upuygun bilgi, insan Bedeninin duygulanışlarının fikrine
sahip olması bakımından Tanrıda değildir; aynı anlama gelmek üzere,
insan Bedenine ait duygulanışın fikri dış cisim hakkındaki uygun bilgiyi
kuşatmaz.
Önerme XXVI
Ruh, fiil halinde var olması bakımından bir dış cismi, ancak kendi
Bedenini duygulanışlarına ait fikirlerle kavrar.
Kanıtlama
Eğer insan Bedeni bir dış cisimle hiçbir tarzda duygulanmış değilse, o
halde (önerme 7) insan Bedeninin fikri (önerme 12) yani insan Ruhu bu
cismin varlığı fikriyle hiçbir surette duygulanmamıştır, ya da insan Ruhu
hiçbir suretle bu dış cismin varlığını kavramaz. O halde (önerme 16 ve
önerme sonucu), insan Bedeninin herhangi bir tarzda bir dış cisimle duy
gulanmış olması bakımından, insan Ruhu dış cismi kavrar.
Önerme sonucu
insan Ruhu, dış cismi hayal etmesi bakımından, bu cisme dair upuy
gun bir bilgiye sahip değildir.
Kanıtlama
İnsan Ruhu dış cisimleri kendi Bedeninin duygulanışlarının fikirle
riyle göz önüne aldığı zaman, biz, o hayal ediyor, diyoruz (scolie, önerme
17). Halbuki insan Ruhu dış cisimleri ancak kendi Bedeninin duygula
nışlarının fikirleri yardımıyla, fiilde var gibi hayal edebilir (önceki öner
me) ; o halde (önerme 25) insan Ruhunun bu cisimleri hayal etmesi ba
kımından dış cisimlere ait upuygun bilgisi yoktur.
Önerme XXVII
İnsan Bedenine ait herhangi bir duygulanışın fikri, insan Bedeni hak
kında upuygun bilgiyi kavramaz.
Kanıtlama
İnsan Bedeninin herhangi duygulanışına ait her fikir, bu Bedeninin
belirli bir tarzda duygulanmış gibi görünmesi bakımından, insan Bedeni
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 05
nin tabiatını kuşatır, fakat insan Bedeninin başka birçok tarzlarda duygu
lanmış olabilen bir fert olması bakımından, onun fikri vb... (25’inci öner
menin kanıtlanmasına bkz.).
Önerme XXVIII
İnsan Bedeninin duygulanışlarının fikirleri, yalnız insan Ruhuna nis
pet edilirse, açık ve seçik değil, fakat karışıktırlar (bulanıktırlar).
Kanıtlama
İnsan Bedeninin duygulanışlarının fikirleri, gerek dış cisimlerin tabiatı
nı gerekse asıl insan Bedeninin tabiatını gerçekten kuşatır (önerme 16)
ve yalnız insan Bedeninin tabiatını değil, kısımlarının tabiatını da kuşat
ması gerekir: Zira (postulat 3) duygulanışlar insan Bedenine ait kısım
ların ve bunun sonucu olarak bütün Bedenin duygulanmış olduğu oluş
tarzlarıdır. Fakat (önerme 24 ve 25) dış cisimlere ait upuygun bilgi, nite
kim insan Bedeninin kısımlarına ait upuygun bilgi, insan Ruhundan duy
gulanmış gibi görüldüğü için değil, başka fikirlerden duygulanmış diye
alındığı için Tanrıdadır: o halde ancak insan Ruhuna nispet edilen duy
gulanışların fikirleri öncüllerden çıkan sonuçlar gibidir, yani açıkça görül
düğü gibi, karışık fikirlerdir.
Scolie
Yalnız başına göz önüne alındığı zaman insan Ruhunun tabiatını kuran
fikrin açık ve seçik olmadığı kanıtlanmıştır; nitekim insan Ruhunun fikri
ve Bedeninin duygulanışlarının fikirlerinin fikirleri, yalnız Ruha nispet
edilmeleri bakımından açık ve seçik olmadıkları da, kolayca görüleceği
üzere, kanıtlanmıştır.
Önerme XXIX
İnsan Bedenine ait herhangi bir duygulanışın fikrinin fikri insan Ruhu
na ait upuygun bilgiyi kuşatmaz.
Kanıtlama
Gerçekten insan Bedeninin duygulanışının fikri (önerme 27) insan
Bedeninin upuygun bilgisini kuşatmaz, ya da onun tabiatını upuygun tarz
da ifade etmez, yani (önerme 13) Ruhun tabiatıyla upuygun bir bilgisi
1 0 6 ETİKA
yoktur; bunun sonucu olarak (aksiyom 6, bölüm I), bu fikrin fikri Ruhun
tabiatını upuygun bir tarzda ifade etmez veya Ruhun upuygun bilgisini
kuşatmaz.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, insan Ruhu tabiatın ortak düzenine göre
şeyleri her kavrayışında ne kendisi, ne Bedeni, ne de dış cisimler hakkın
da upuygun bir bilgiye sahiptir. Fakat onun ancak bulanık ve eksik bir
bilgisi vardır. Gerçekten, insan Ruhu kendi kendisini ancak Bedenin
duygulanışlarının fikirlerini kavraması bakımından bilir (önerme 23). Hal
buki (önerme 19) insan Ruhu kendi Bedenini ancak duygulanışların fikir
leri ile kavrar, ya da yalnız onlarla (önerme 26) dış cisimleri (de) kavrar;
öyleyse insan Ruhu fikirlerine sahip olması bakımından ne kendisi için
(önerme 29) ne kendi Bedeni için (önerme 27), ne de dış cisimler için
(önerme 25) asla upuygun bir bilgiye sahip değildir. Fakat yalnız bulanık
ve eksik bir bilgisi vardır (önerme 28).
Scolie
Açıkça söylüyorum ki, tabiatın ortak düzeninde objeleri kavradıkça,
yani birçok şeyin aynı zamanda temaşa edilmesi suretiyle onların araların
daki farkları, ilgileri ve karşıtlıkları anlamak için gerektiği zamanlar değil
de, şeylerin rastgele (tesadüfi) karşılaşmasıyla şu veya bu objenin temaşası
için dışarıdan gerektirildiği zamanlar; insan Ruhunun hem kendisi hem
Beden, hem de dış cisimler için ancak bulanık ve eksik bir bilgisi vardır.
Gerçekten Ruh ya bu ya başka bir tarzda içinden yatkın bulunduğu zaman
lar, şeyleri -birazdan göstereceğim gibi - açık ve seçik bir tarzda temaşa
eder.
Önerme XXX
Bedenimizin süresine dair ancak çok upuygun olmayan (inadéquate)
bir bilgimiz olabilir.
Kanıtlama
Bedenimizin süresi kendi özüne (aksiyom I) ya da Tanrının mutlak
tabiatına (önerme 21, bölüm I) bağlı değildir, fakat (önerme 28, bölüm
I) öyle birtakım nedenlerle var olmaları ve etki yapmaları gerektirilmiştir
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE
1 0 7
ki, bunların da var olmaları ve etki yapmaları kesin ve gerektirilmiş bir
biçimde başka nedenlerle gerektirilmiştir ve bu sonsuzca böyle gider. O
halde Bedenimizin süresi tabiatın ortak düzenine ve şeylerin yapılışına
bağlıdır. Şeylerin kuruluş tarzlarına gelince, Tanrının yalnız insan Bede
ni için bir fikre sahip olması bakımından değil, fakat her şeyi için fikirleri
olması bakımından, bu hususta upuygun bilgisi vardır. O halde, Bedenimi
zin süresi hakkındaki bilgi, eğer yalnızca Ruhun tabiatını kurması bakımın
dan göz önüne alınırsa, çok upuygun olmayan bir tarzda Tanrıdadır, yani
(önerme sonucu, önerme 2) bu bilgi son derece upuygun olmayan bir
tarzda Ruhumuzda bulunmaktadır.
Önerme XXXI
Dışımızda bulunan tekil şeylerin süresine dair ancak son derece upuy
gun olmayan bir bilgiye sahip olabiliriz.
Kanıtlama
Gerçekten, tekil şey insan Bedeni gibi belirli ve gerektirilmiş bir biçim
de var olmak ve etki yapmak için başka bir tekil şey tarafından, o da bir
başkası tarafından, bu suretle sonsuzca giderek gerektirilmiş olmalıdır
(önerme 28, bölüm I). Halbuki (önceki önermede) tekil şeylerde ortak
olan özelik (hassa) yardımıyla kanıtladığımız gibi, kendi Bedenimiz üze
rine ancak son derece upuygun olmayan bir bilgiye sahip olduğumuz için,
öyle ise tekil şeylerin süresi içinden aynı şeyi, yani bu hususta son derece
upuygun olmayan bir bilgiye sahip olabileceğimiz sonucunu çıkarmamız
gerekir.
Önerme sonucu
Buradan şu sonuç çıkar ki, bütün tikel şeyler zorunsuzdur (contingent)
ve bozulmaya elverişlidir, zira onların sürelerine dair hiçbir upuygun bil
giye sahip olamayız (önceki önerme) ve bizim şeylerin zorunsuzluğu, olum
sallığı ( contingence) ve bozulma imkânı deyince anlamamız gereken şey
budur, (scolie 1, önerme 33, bölüm I) zira (önerme 29, bölüm I) bundan
başka zorunsuz hiçbir şey yoktur.
Önerme XXXII
Bütün fikirler Tanrıya nispet edilmeleri bakımından doğrudurlar.
1 0 8 ETİKA
Kanıtlama
Gerçekten Tanrıda bulunan bütün fikirler objelerine tam uygundur
lar (önerme sonucu; önerme 7). O halde (aksiyom 6, bölüm I) bütün
fikirler Tanrıya nispet edilmeleri bakımından doğrudurlar.
Önerme XXXIII
Fikirlere, yanlış dedirtebilecek onlarda pozitif hiçbir taraf yoktur.
Kanıtlama
Bu önermeyi inkâr ederseniz, eğer kabilse hatanın, yani yanlışlığın
şeklini meydana getiren düşünmenin pozitif bir tavrını tasarlayınız. Bu
düşünme tavrı Tanrıda olamaz, (önceki önerme) ve Tanrının dışında ise
hiçbir şey ne var olabilir ne tasarlanabilir (önerme 15, bölüm I), o halde
fikirlere yanlış dememize sebep olacak pozitif hiçbir cihet yoktur.
Önerme XXXIV
Bizde mutlak olan, yani upuygun ve yetkin olan her fikir doğrudur.
Kanıtlama
Bizde upuygun ve yetkin bir fikrin bulunduğunu söylediğimiz zaman,
Ruhumuzun özünü meydana getirmesi bakımından Tanrının upuygun ve
yetkin bir fikre sahip olmasından başka bir şey söylemiş olmayız (önerme
sonucu, önerme 11) ve bunun sonucu olarak (önerme 32) böyle bir fikrin
doğru olduğundan başka bir şey söylemiş olmayız.
Önerme XXXV
Yanlışlık ve hata, upuygun olmayan ya da eksik ve bulanık fikirleri
olan bilgi yokluğundan ya da eksikliğinden ibarettir.
Kanıtlama
Fikirlerde yanlışlık şeklini meydana getiren pozitif hiçbir cihet yoktur
(önerme 33). O yanlışlık mutlak bilgi yoksunluğundan ibaret değildir; zira
aldanabilen ve aldatılabilen Bedenler değil, Ruhlardır; o hele mutlak bil
gisizlikten de ibaret değildir; zira bilmemek ve yanılmak farklı şeylerdir.
Öyle ise o, şeylerin upuygun olmayan bilgisinden, yani upuygun olmayan
ve karışık fikirleri içine alan bir bilgi yoksunluğundan ibarettir.
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE
1 0 9
Scolie
Bu kısmın (önerme 17) scolie’sinde, yanılmanın nasıl bilgi yoksunlu
ğundan ibaret olduğunu açıkladım; fakat bunu daha iyi açıklamak için
aşağıdaki şu örneği vereceğim.
İnsanlar hür olduklarını zannederek aldanıyorlar: Bu sanı yalnız ha
reketlerinin (aksiyonlarının) şuuruna sahip olmaları ve onları gerektiren
(belirleten) nedenleri bilmemelerinden ileri geliyor. O halde hürlükleri
nin fikri ancak aksiyonlarının hiçbir nedenini bilmemeleri üzerine da
yanmaktadır. Zira insani etkilerin (aksiyonların) iradeye bağlı olduğunu
söyledikleri zaman, bu sözleri, karşılığında hiçbir fikir bulunmayan keli
melerden ibarettir. Çünkü onlar iradenin ne olduğunu ve Bedeni nasıl
harekete getirdiğini bilmiyorlar; daha çok iddiası olanlar ve Ruha dura
cak ve oturacak bir yer kuranlar kendileriyle alay ettiriyorlar ve nefrete
sebep oluyorlar. Nitekim güneşe baktığımız zaman, onun bizden 200 ayak
uzaklıkta olduğunu hayal ederiz ve bu yanılma yalnız bu hayal gücü ile
kaim değildir. Fakat aynı zamanda onu böyle hayal ettiğimiz sırada hakikî
uzaklığını ve bu hayal gücünün nedenini bilmememizden ileri gelmekte
dir. Gerçi sonradan onun dünyadan 600 arz veya diyametreden daha
fazla uzaklıkta olduğunu kabul ediyorsak da bununla birlikte onu her
zaman daha yakın diye hayal ediyorduk. Zira güneşin gerçek uzaklığını
bilmediğimiz için değil, Bedenimizin onunla duygulanmış olması bakımın
dan güneşin özü Bedenimizin duygulanışını kavradığı için güneşi bu ka
dar yakın diye hayal ediyorduk.
Önerme XXXVI
Upuygun olmayan, bulanık olan fikirler de zorunlu olarak upuygun
(veya) açık ve seçik fikirler kadar objelerinin tabiatına bağlıdırlar (on
lardan çıkarlar).
Kanıtlama
Bütün fikirler Tanrıdadır (önerme 15, bölüm I) ve Tanrıya nispet
edilmeleri bakımından (önerme 32) doğru ve upuygundurlar, (önerme
sonucu, önerme 7); bundan dolayı ancak herhangi bir şeyin tekil ruhuna
nispet edilmeleri bakımından upuygun olmayan ve bulanık olan fikirler
vardır (önerme 24 ve 28). Öyle ise upuygun olmayan ve bulanık olan
fikirler de (önerme sonucu, önerme 6) upuygun, açık ve seçik fikirler
1
1
O ETİKA
kadar ve aynı zorunlulukla kendi objelerinin tabiatına bağlıdırlar (veya
onlardan çıkarlar).
Önerme XXXVII
Bütün şeylerde ortak olan (lemma II) ve bütünde olduğu kadar parça
da da bulunan şey, hiçbir tekil şeyin özünü meydana getirmez.
Kanıtlama
Eğer bu önermeyi inkâr ederseniz, mümkünse bütünde ortak olanın
tekil bir şeyin özünü, diyelim B’nin özünü kurup kurmadığını tasarlayınız.
O halde (tanım II) bu, B olmadan ne var olabilir, ne tasarlanabilir. Hal
buki bu varsayıma aykırıdır; öyle ise o B’nin özüne ait olmadığı gibi hiç
bir tekil şeyin de özünü meydana getirmez.
Önerme XXXVIII
Her şeyde ortak olan ve bütün olduğu kadar parçada da bulunan şey
ancak upuygun bir tarzda tasarlanabilir.
Kanıtlama
A bütün cisimlerde ortak olan ve bütünde olduğu kadar her cismin
parçalarında da bulunan bir şey olsun. A’nın upuygun bir tarzda tasarla
nabileceğim söylüyorum. Gerçekten A fikri (önerme sonucu, önerme 7)
zorunlu olarak Tanrıda yalnız insan Bedeninin fikrine sahip olduğu için
değil, aynı zamanda Beden duygulanışlarının fikirlerine de sahip olması
bakımından upuygun olacaktır ki bu fikirler (önerme 16, 25 ve 27) insan
Bedeninin olduğu kadar dış cisimlerin de tabiatını bir parça kavrayacak
tır. Yani (önerme 12 ve 13) bu fikir zorunlu olarak, insan Ruhunu kur
ması bakımından Tanrıda upuygun olacaktır. O halde Ruh (önerme so
nucu, önerme 11) zorunlu olarak A’yı upuygun bir tarzda kavrar ve onu
yalnız kendi kendisini kavraması bakımından değil, aynı zamanda kendi
Bedenini ve başka bütün dış cisimleri kavraması bakımından da kavrar;
o halde A başka bir tarzda tasarlanamaz.
Önerme sonucu
Buradan, bütün insanlarda ortak bazı fikirler ve kavramların var ol
duğu sonucu çıkar; zira (lemma 2) bütün cisimler bütün insanlar tarafın
RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 1 1
dan upuygun yani açık ve seçik olarak kavranması
5
gereken (önceki öner
me) bazı şeylere elverişlidir ( convenir).
Önerme XXXIX
Eğer insan Bedeninin ve insan Bedenini daima duygulandırmakta olan
bazı dış cisimlerin ortak özeliği varsa ve o, dış cisimlerin herhangi birinin
parçasında olduğu kadar bütününde de bulunuyorsa, bu özelikten dolayı
fikir Ruhta upuygun olarak bulunacaktır.
Kanıtlama
A insan Bedeniyle ve bazı dış cisimlerle ortak ve onlara vergi
6
olan
bir şey olsun ve aynı suretle dış cisimlerde olduğu kadar insan Ruhunda
da bulunsun. Tanrı, yalnız insan Bedeninin fikrine sahip olması bakımın
dan değil, aynı zamanda dış cisimlerin fikrine sahip olması bakımından
da A için (önerme sonucu, önerme 7) uygun bir bilgiye sahip olacaktır.
Şimdi, varsayalım ki insan Bedeni ortak bir yönü olduğu için bir dış ci
simle duygulanmış bulunsun, bu duygulanışın fikri A özelliğini çağıracak
tır (önerme 16) ve bundan dolayı (önerme sonucu, önerme 7) A özelliği
ni kavraması noktasından bu duygulanışın fikri, insan Bedeninin fikri ile
duygulanmış olması bakımından, yani (önerme 13) Tanrının insan Ruhu
nun tabiatını meydana getirmesi bakımından Tanrıda upuygun olacaktır;
o halde (önerme sonucu, önerme 11) bu fikir dahi insan ruhunda upuygun
olacaktır.
Önerme sonucu
Bundan şu sonuç çıkar ki, Bedenin başka cisimlerle ortak ne kadar
özeliği varsa, Ruh da birçok şeyleri o kadar upuygun olarak kavramaya
yetkilidir.
Önerme XL
Ruhta, upuygun olan fikirlerden çıkan bütün fikirler de upuygundur
lar.
5) Burada kavrama kelimesi algılamanın
Dostları ilə paylaş: |