KAYNAKÇA
Alpargu, Mehmet, Nogaylar, Değişim Yayınları, Istanbul, 2007.
Bakırgan Kitabı, Haz. Ferit Yahin, Tatarstan Kitap Neşriyatı, Kazan, 2000
Bokırgâniy, Sulayman, Bâkırğan Kitâbi, Yazuvçi Neşriyatı, Taşkent, 1991.
Cin, Ali, “Karışık Dilli Eserlerden Ali’nin Yûsuf ve Züleyhâ Hikâyesi”, Turkish Stu-
dies, Volume 5/1 Winter 2010, 200-236.
Çürük, M. Selcen, Mû’înü’l-Mürîd ( Giriş-Metin-Notlar-Açıklamalar-Dizin), Yüksek Li-
sans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana-
bilim Dalı, Ankara, 2005.
Daş, Abdurrahman, “Ankara Savaşı Öncesi Timur Ile Yıldırım Bayezid’in Mektup-
laşmaları”, SUTAD, Sayı 15 (2004), s. 141- 167.
DeWeese, Devin, Islamization And Native Religion in the Golden Horde, Baba Tükles and
Conversion to Islam in Historical And Epic Tradition, The Pennsylvania State University
Pres, Pennsylvania, 1984.
Ebü’l-Hayr-ı Rûmî, Saltuk-nâme, I-II-III, Haz. Şükrü Halûk Akalın, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1987.
Gündoğdu, Abdullah, “Altın Orda Sahasında Islamlaşma ve Sonuçları”, Proceeding
of the Second International Symposium on Islamic Sivilisation in Volga- Ural Region, Kazan
24- 26 June 2005, s. 233-248.
İbn Battûta Seyahatnâmesi, Çev. A. Sait Aykut, YKY, Istanbul, 2016.
Inalcık, Halil, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Sorunu”, çev. T. Sünbül, AÜDTCF
Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 15, Sayı 26, (1991), s. 329- 339.
Kafalı, Mustafa, Altın Orda Hanlığının Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, Istanbul Üniver-
sitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Istanbul, 1976.
Kiel, Machiel, “Sarı Saltuk”, TDVİA, cilt 36, s. 147-150.
Köprülü, M. Fuad, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ötüken Yayınları, Istanbul,
1981.
Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yayınları, Istanbul, 1981.
48
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Köprülü, M. Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Işleri Başkanlığı Ya-
yınları, Ankara, 1984.
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1999.
Minhâc-ı Sirâc el- Cûzcânî, Tabakât-I Nâsırî (Moğol İstilasına Dair Kayıtlar), Çeviri ve
Notlar: Mustafa Uyar, Ötüken Yayınları, Istanbul, 2016.
Ocak, Ahmet Yaşar, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (metodolojik Bir Yak-
laşım), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2010.
Ocak, Ahmet Yaşar, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII
Yüzyıllar), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2009.
Schmitz, Andrea, Edige Destanı: Bir Kahramanlık Geleneğinin İçeriği, Oluşumu ve Etkile-
ri, Çev. C. Bulut, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Izmir, 2004.
Spuler, Bertold, İran Moğolları: Siyaset, İdare ve Kültür, İlhanlılar Devri, 1220-1350,
Çev. C. Köprülü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987.
Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, Istanbul, 1993.
Uyar, Mustafa, “Ortaçağ Moğol Hükümdarlarının Islamlaşmasında Türk Unsurla-
rın ve Türk Din Anlayışının Rolü Üzerine”, Yücel Özkaya’ya Armağan Yazıları, Ed. H. S.
Feyzioğlu, Hel Yayınları, Ankara, 2015, s. 2011-233.
Wittek, Paul, “Yazijioghlu Ali on the Christiyan Turks of the Dobruja”, BSOAS,
XIV/ 3 (1952), pp. 639- 668.
Wittek, Paul, Menteşe Beyliği 13- 15 inci Asırda Garbî Küçük Asya Tarihine Ait Tetkik,
Çev. O. Ş. Gökyay, Türk Tarih Kurumumu Yayınları, Ankara, 1986.
Yakubovskiy, A.Yu., Altın Orda ve Çöküşü, Çev. H. Eren, Türk Tarih Kurumu Yayın-
ları, Ankara, 1992.
Ahmet Yesevî “Menkıbe”leri ile
“Şaman Anlatıları” Üzerine Mukayeseli Bir İnceleme
Abdulselam ARVAS*
Giriş
Pagan ya da putperest inanışlar; Mezopotamyalılardan Yunanlılara, Roma-
lılardan Araplara, Hintlilerden Çinlilere, Yahudilerden Hıristiyanlara kadar
her kavimde, toplumda, dinde ve kültürde bulunduğu gibi Islam’ın ortaya
çıkışı ve yayılışıyla birlikte Müslüman olan Türk milletinde de yer almıştır.
Bu husus, resmî dinin dışında kalan ve batılılarca “folk religion” (halk dini)
1
denen hadiseyle ilgilidir. Halk dini, bir toplumun fertlerinin eski gelenek gö-
renekleri, inanışları ile yeni kabul edilen dinin hükümlerini hercümerç etme-
si demektir. Dolayısıyla yeni kabul edilmiş bir dinin üzerinden asırlar geçse
de eski halk inanışları onun içinde onunla beraber yaşamaya devam eder ve
böylece zaman içerisinde eski pagan inanışların yeni dinin parçası olduğu sa-
nılmaya başlar. Nitekim F. Köprülü, Türklerin Müslüman olduktan sonra halk
kitlesinin eski ananelerini sakladığını, aradan uzun asırlar geçse de Müslü-
manlık boyası altında eski putperest bakiyeleri koruduğunu vurgulamıştır.
2
Hiç şüphesiz, Islam’ı kabul eden Türkler de yeni dinle birlikte eski pagan
inanışları unutmaya, değiştirmeye ve hatta halis birer mümin olarak yaşama-
ya başlamıştır. Nitekim Köprülü de Islam’ın yarattığı taassupla yüksek sınıf
üzerinde paganizmin yadigârı olan her şeyin yok olduğunu belirtmektedir.
3
Ancak bu hususun, Müslümanlıkla ilgili dinî bilgisi olan ve okumuş insanlar
*
Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim
Üyesi, arvasnarin@gmail.com.
1
F. Köprülü, A. Gölpınarlı, A. Y. Ocak vb. gibi bilim adamları, çalışmalarında “halk dini” yerine
aynı anlamı işaret eden “heterodoks” kavramını kullanmıştır.
2
Fuad Köprülü -W. Bartold, İslam Medeniyeti Tarihi, Diyanet Işleri Başkanlığı Yayınları, Ankara
1973, s. 186.
3
Fuad Köprülü -W. Bartold, a.g.e., 1973, s. 186.
50
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
tarafından tam tatbik edildiği düşünülse bile zihinsel süreç ve bilinçlenme
eylemleri dikkate alındığı zaman Türk boylarının tüm halk kitlesi arasında bu
durumun aynı düzeyde algılanamayacağı ve anlaşılamayacağı ortadadır. Bu
durum ise şüphesiz “sosyo-psikolojik vakıa” ile doğrudan ilişkilidir.
4
Dolayı-
sıyla Islam dini, tüm Türk milletinin bireyleri arasında birden ve tam olarak
tatbik edilememiştir. Çünkü bir millet, yeni bir dini topluca kabul etse bile bi-
reyler bunu kendi algılama ve kavrama düzeyine uygun olarak tatbik eder. Bu
tarz hadiselerin pek çok örneğine insanlık tarihinde sıklıkla rastlanmaktadır.
Buradan hareketle Türklerde de eski inanışların yeni din olan Islam’la bir-
likte asırlardır devam ettiğini söylemek mümkündür. Mantık açısından bu
hususun, Islam’ın kabul edildiği ilk dönemlerde daha fazla olacağı düşünül-
mekle beraber, sonraki dönemlerde de bu tür hadiselerin yaygınlaşma ihti-
mali mevcuttur. Hele Türklerin çok çalkantılı ve farklı coğrafyalarda geçen
serüvenleri dikkate alınınca ve Moğol hâkimiyetinin Türk boyları üzerinde
yarattığı etkiler düşünülünce konu daha anlaşılır hâle gelecektir. Kısaca si-
yasî, içtimaî, iktisadî şartlar bir milletin farklı dinleri yaşamasına veya din de-
ğiştirmesine neden olabilmekte, eski pagan inanışların ise yeni dinle birlikte
yaşamasına müsaade edebilmektedir.
Burada bir meseleye daha değinmek gerekir. O da şudur: Kültürlerin karşı-
lıklı iletişimi neticesinde birbirini etkilemesi tarihin her döneminde mümkün
olmuştur. Örneğin Altay şamanları kamlama sonrası vecit hâlinden çıkınca
etrafındakilere “Esen-salam! Esen-salam”
5
demektedir. Bu, Islam’ın Altay Şa-
manizmi’ni etkilediğini gösteren küçük bir örnektir. Elbette tersi durumlar
da söz konusudur. Radloff’un Kazak baksıların anlatı icra geleneği ve kendi-
lerinin dış görüntü açısından şamanlardan hiç de farklı olmadığını ifade eden
satırları da burada hatırlanmalıdır.
6
Işte XII. asırda yaşayan ve Türk kültür hayatında çok önemli bir yere sa-
hip olan Ahmed Yesevî’nin dünya görüşü ile onun hayatı hakkında anlatılan
“menkabe”lerde
7
de bu hususlar bariz bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Ni-
4
Bununla ilgili Ocak (2005) ve Köprülü (1973, 1976) eserlerinin muhtelif sayfalarında benzer
bilgiler vermektedir. Aynı bilgileri burada tekrarlamanın gereği olmadığı kanaatindeyiz.
5
W. Radloff, Sibirya’dan (Seçmeler), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1976, s. 279.
6
Daha fazla bilgi için bk. (Radloff, a.g.e., s. 290-301).
7
Menkabelerin, kültür tarihi açısından önemini tespit eden ve onların sıradan anlatılar
olmadığını yarı kutsal metinler olduğu için günümüze kadar değişmeden geldiğini ifade eden
görüşler için (bk. Ocak 2005: 15).
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
51
tekim konuyla ilgili olarak yine Köprülü, Yeseviliğin göçebe Türk muhitlerine
intibak ettiğini ve eski Türk paganizminden çok şeyler aldığını ifade etmiş-
tir.
8
Kısaca bu bildiride, çalışmanın çerçevesini Ahmed Yesevî “menkıbe”leri
ve son dönem (19-20. yy) “şaman anlatıları” oluşturmakta, araştırmada bun-
lar arasındaki benzerliklere dikkat çekilmektedir. Türklerin pek çok farklı din-
le münasebeti bulunmasına rağmen bu bildirinin amacı Şamanist kültürle
ilgili olduğu için diğer dinlerin etkisi ele alınmamıştır.
Metot, Materyal, Kaynaklar
Evvela bu araştırmada karşılaştırmalı metodun kullanılacağını belirt-
mek gerekir. Böylelikle Ahmed Yesevî “menkıbe”leriyle Sibirya’da yaşa-
yan bazı Türk topluluklarındaki değişik “şaman anlatıları” kıyaslanacak ve
“menkıbe”lere yansımış olabileceğini düşündüğümüz Şamanizm unsurları
tespit etmeye çalışılacaktır. Şamanizm unsurları dışında, ayrıca Budist, Mani-
heist veyahut Mazdeist tesirlere değinilmeyecektir.
9
Araştırmada, Ahmed Yesevî’ye ilişkin olağanüstülük içeren “menkıbe”ler,
F. Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar
10
adlı eserinden alınmış-
tır. Söz konusu eserde, Ahmed Yesevî’nin menkıbevi hayatı anlatılırken çok
sayıda olağanüstü hadiselerden bahsedilmekte ve onun pek çok “keramet”i
aktarılmaktadır. Ancak bu eserdeki bütün olağanüstü hadiseler yerine,
“menkıbe”lerde yer alan “dönüşüm”
11
motifleri ele alınmış, böylece araştırma
8
Fuad Köprülü- W. Bartold, a.g.e., 1973, s. 187.
9
Köprülü, başta Şamanist tesirler olmak üzere Budist ermişlerle Ahmed Yesevî ve dervişleri-
nin kuş suretine girmeyle ilgili benzer mucizeleri olduğunu belirterek menkıbeler üzerindeki
Budizm ve Hinduizm tesirlerini dile getirmiştir (1996: 1-2). A. Yaşar Ocak da Türklerdeki
Şamanizm’in Türklerin, bünyesine birçok daha önceki dinî unsurları alarak yaşamaya başla-
dığını ve bunların heterodoks bir şekilde bir arada yürüdüğünü belirtmiştir (2005: 68). Yine,
aynı bilim adamı, “şekil değiştirme” adı altında verdiği “dönüşüm” motifini Şamanizm’den
ziyade uzak doğu dinleri, özellikle de Budizm kaynaklı olduğunu belirterek (2005: 183), bu
inanç yanı sıra Mahiheizm, Mazdeizm ve Mazdekizm etkilerini de çalışmasının değişik sayfa-
larında tekrarlamıştır (2005: 82, 103, 110, 111). Eski Türklerin Şamanist olmadığını belirten
S. Gömeç de (1998: 40)böylece bunların eski Türk dinine yansıyan Uzak Doğu dinlerinden
kaynaklandığını vurgulamış olmaktadır. Ayrıca bk. Köprülü, 1973; Tezcan 1993.
10
Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Işleri Başkanlığı Yayınları, Ankara
1976. Ahmed Yesevî hakkındaki ilk kapsamlı araştırma, bu kitap olduğu ve şimdilik ondan
daha teferruatlı bir çalışma yapılmadığı için menkıbe örnekleri “Türk Edebiyatında Ilk
Mutasavvıflar” kitabından alınmıştır. Nitekim ilgili menkıbeleri örnek veren diğer kaynaklarda
Köprülü’nün bu kitabından faydalanmışlar.
11
A. Yaşar Ocak, bir çalışmasında menkıbelere yansıyan yahut adapte edilen Şamanizm
52
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
materyalinde bir sınırlamaya gidilmiştir. Diğer olağanüstü “menkıbe”lerin ele
alınması hâlinde araştırma bildirinin sınırlarını aşacağı için bu yola başvurul-
muştur. Bu bağlamda Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserde Ahmed
Yesevî’nin Şamanizm bağlantılı “dönüşüm” motifiyle ilgili üç“menkıbe”si
kullanılmıştır.
12
Bunun dışında araştırmada kullanılan diğer materyalleri ise Hakas, Yakut
ve Altay Şamanizm’ine ait “şaman anlatıları” oluşturmaktadır. Bu metinle-
rin incelendiği kitaplar ise V. Ya. Butanayev’in “Geleneksel Hongoray (Ha-
kas) Şamanizmi”, G. V. Ksenefontov’un “Yakut Şamanlığı” ve W. Radloff’un
“Sibirya”dan adlı eserlerdir. Butanayev’in kitabı Rusça olup henüz tercüme
edilmemiş, diğer iki kitap ise Türkçeye çevrilmiştir. Ahmed Yesevî’ye ait
“menkıbe” metinleri aşağıda verilmiştir. Ancak Sibirya Şamanlığına ait örnek
metinler yazılmayıp mukayese kısmında bunlardan bahsedilmiştir.
I. Menkıbe:
Ananeye göre, Horasan erenleri ona [Ahmed Yesevî] büyük bir kıymet
vermekle beraber, hakiki derecesinin yüksekliğini layıkıyla bilmiyorlardı. Bir
defa büyük bir toplantı tertip ederek Hoca Ahmed’i de oraya davete karar
verdiler ve içlerinden birisi turna donuna (kıyafetine) girerek Hoca’ya haber
vermek üzere yola çıktı. Batın kuvveti ile bu işi haber alan Hoca, müritlerine
yedi velinin geleceğini söyleyerek yanına bazı dervişlerini aldı ve yine turna
şekline girerek onları karşılamağa çıktı. Semerkant sınırındaki bir büyük ne-
hirde iki taraf karşılaştılar. Horasan erleri, Hoca’nın bu kudretine karşı aciz ve
hayran kaldılar. Musahabe sırasında, Hoca, nehre bir nazar kıldı: Bir bezirgân,
bütün malı, davarları ile sudan geçerken hepsini su almış ve bezirgân, kurtul-
duğu takdirde malının yarısını bağışlayacağını vaat etmişti. Hoca bunun üze-
unsurlarını tasnif etmiş ve bunların arasında “ruhları bedenlerini terk edip tekrar dönme”,
“at üstünde göğe yükselip Tanrı ile konuşma”, “sihirli uçuş” vb. gibi maddelere (2005: 141)
yer vermiştir. Esas itibarıyla bu üç unsur da “dönüşüm” motifiyle ilgilidir.
12
Eserin 33, 35 ve 39. sayfalarında yer alan bu menkıbelerin alındığı kaynakları da belirtmek
gerekir. Örneğin 33. sayfadaki menkıbe için dipnot veren F. Köprülü, bunun “Velayet-Name-i
Hacı Bektaş Veli” isimli yazmadan alındığını belirtmektedir. Abdülbaki Gölpınarlı tarafından
hazırlanan “Vilayet-Name” adlı eserde (1995) bu menkıbeye rastlamadık. Ancak Köprülü,
çalışmasında hususi kütüphanesindeki bazı “Velayet-Name” örneklerinden yararlandığını
ifade etmektedir. Kısaca bu ilk menkıbenin “Velayet-Name”den alındığı ama bunun hangi
nüsha olduğu açık değildir. F. Köprülü, diğer iki menkıbeyi ise “Cevahirü’l-Ebrar min
Emvaci’l-Bihar” adlı eserden aldığını verdiği dipnotlarla dile getirmektedir.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
53
rine hemen elini uzatıp bezirgânı kurtardı ve hemen şeklini değiştirerek insan
kıyafetine girdi. Bezirgân derhal kurtarıcısının eline sarıldı ve bütün malının
yarısını ona verdi. Hoca Ahmed, bu kadar mal ve serveti alıp Horasan’a geldi,
hepsini oranın erenlerine bağışladı.
13
II. Menkıbe:
Baba Maçin, Ahmed Yesevî’ye intisaptan önce, Horasan erlerinden dört
yüz yaşında meşhur bir veli idi. Her gün herkesin gözü önünde yirmi dört
fersahlık mesafeye uçup giderdi. Eriştiği bu manevi rütbeye mağruren, gelip,
Hoca Ahmed Yesevî’ye –meclisinde kadın erkek bulunduğundan dolayı- mu-
ahazede bulunmak istedi; lakin Hoca Ahmed’in emriyle Hâkim Ata ve Sufi
Muhammed Danişmend onu yakaladılar. Tekkenin direğine sıkıca bağlayarak
beş yüz kere vurdular; hiç tesiri olmadı. Tekrar bir defa daha vurdular. Ar-
kasında bir nişane peyda olarak ağlamağa başladı. Bunun üzerine direkten
çözdüler. Hazreti pire biat ve inabet kıldı. Buyurdular ki: “Baba Maçin’in arka-
sında kuvvetli bir cin yerleşmişti. Her gün nice fersah yer uçardı. Beş yüz defa
vuruştan müteessir olarak, nihayet Baba Maçin’in arkasını bıraktı, kaçtı. Son
darbe, Baba Maçin’e onun için tesir etti ve ondan halas oldu”. Baba Maçin,
bundan sonra “erbain” ve “halvetler” çıkardı; hatta Hoca Ahmed Yesevî ile
beraber üç defa halvete girdi. Nihayet, Şeyh’in en ileri gelen meşhur halifele-
rinden biri oldu.
14
III. Menkıbe:
Hoca Ahmed Yesevî’nin şöhreti etrafa yayıldıkça, Surililer fena hâlde hid-
detleniyorlardı. Nihayet onu hırsızlıkla suçlandırabilmek için bir plan tertip
ettiler: Bir sığır parçalayıp gizlice tekkenin içerisine getirip bıraktılar. Mevsim
yaz olduğu için müritler dışarıda vakit geçiriyorlardı; bu yüzden hiç kimse
paralanmış sığırı göremedi. Ertesi sabah sığırlarını aramak bahanesi ile Suri
halkı erkenden tekke önüne toplandılar ve Şeyh’e, içerisini aramak istedik-
lerini söylediler. Hoca Ahmed Yesevî münafıklara hitaben, “Girin itler, girin
köpekler!” dedi. Girdiler, fakat Allah’ın hikmetiyle derhal birer köpek şekline
tahavvül edip, parçalayıp getirdikleri sığırı yemeye başladılar. Dışarıdan bu
hâli seyreden arkadaşları fena hâlde korktular. Hemen tevbe ve istiğfar ile
13
Köprülü, a.g.e., 1976, s. 33.
14
Köprülü, a.g.e., 1976, s. 35.
54
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Şeyh’e rica ettiler. Onları hemen insan şekline döndürdü, lakin bu fenalıkla-
rının yadigârı olarak kuyrukları baki kaldı ve bu kuyruk bütün zürriyetlerine
intikal etti.
15
BULGULAR
Halk anlatılarının değişik türlerinde sıklıkla karşılaşılan ve “donuna gir-
mek” veya “şekil değiştirmek” olarak da ifade edilebilen “dönüşüm” kavramı
hakkında A. Yaşar Ocak şu bilgileri vermektedir: “Genellikle üstün bir güç (yerine
göre Allah, sihirbaz, cadı, evliya) tarafından ya yapılan bir iyiliğe karşılık mükâfat
veya kötülüğe ceza olarak gerçekleştirilmektedir. Çoğu defa bu motifle, bir ağacın, hay-
vanın yahut cansız bir nesnenin şimdiki haline nasıl geldiği açıklanmaya çalışılır. …
Bunların hemen tamamı hayvan şekline girme biçimini yansıtmaktadır. İçlerinde büyük
çoğunluğu geyik ve kuş şekline girme ile alakalı olup pek az bir kısmı da başka bir
hayvanın donuna girme tarzındadır.”
16
“Menkıbe”lerde her ne kadar bir mükâfat
yahut ceza var ise de “şaman anlatıları”nda durum biraz farklıdır. Yukarıdaki
bilgilerden hareketle “menkıbe”ler ile “şaman anlatıları”nın mukayesesinde
tespit ettiğimiz bulgular aşağıda sıralanmıştır.
I. Kuş donuna girme
Ahmed Yesevî ile ilgili ilk iki “menkıbe”de “kuşa dönüşme” veya “uçma”
motifi dikkatlerden kaçmamakta ve bunlar esas itibarıyla bir mükâfat olarak
yansıtılmaktadır. Nitekim ilk “menkıbe”de Horasan erenleri bir toplantı ter-
tip etmekte ve onu davet etmek için de içlerinden biri turna donuna girerek
yola revan olmaktadır. Manevî yolla bu durumdan haberdar olan Hoca, yanına
bazı dervişlerini almakta ve turna şekline girerek onları karşılamaya çıkmak-
tadır. Ikinci “menkıbe”de kuş donuna girmekten ziyade bir “uçma” hadisesi
söz konusudur. Baba Maçin, 400 yaşında meşhur bir veli olup her gün 24
fersah uçmaktadır.
Elbette burada “uçma” hadisesi mantık açısından kuşları akla getirdiği
için ilk etapta “kuşa dönüşme” akla gelmektedir ancak “menkıbe” buna dair
bir ipucu vermiyor. Belki uçan kişi, herhangi bir varlığın donuna girmeden
de “uçma” fiilini gerçekleştirmiş olabilir. Kendisine bahşedilen bu ihsandan
dolayı mağrur olan Baba Maçin, Hoca Ahmed’e güya şeriata riayetsizlikten
15
Köprülü, a.g.e., 1976, s. 39.
16
Ocak, a.g.e., s. 206-207.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
55
dolayı ders vermek istemektedir. Ancak keramet sahibi büyük bir veli olan
Ahmed Yesevî ona haddini bildirir.
Bu “menkıbe”de dikkati çeken ve meselenin Şamanlıkla ilgili olabileceği
yönünde bize önemli ipucu veren başka bir unsur ise Baba Maçin’in sırtına
yerleşen “cin” adlı varlıktır. “Menkıbe”lerdeki gerek “dönüşüm” ve “uçma”
gerekse “cin” vb. gibi hususlar “şaman anlatıları”yla büyük ölçüde benzer-
lik gösteriyor. Hakas, Şor, Altay vb. gibi Güney Sibirya Türk topluluklarının
“şaman anlatıları”nda bunun çok sayıda örneğiyle karşılaşmak mümkündür.
Mesela Hakasların bir “şaman anlatısı”nda Şaman Mitrofan Abumov’un Kam
Suras’tan tüm “tös”lerini (töz) elinden aldıktan sonra onu öldürmek üzere
bir kartala dönüşerek saldırdığı anlatılmaktadır.
17
Başka bir Hakas anlatısında
ise “çocuk ruhu”nu (hut=kut) kaçırmak için Tuva’ya giden Şaman Efim Sa-
rajakov’un Tuvalı şamanlarla mücadelesi ve onun değişik hayvanlar yanı sıra
atmacaya dönüşmesi konu edinmektedir. Ancak Kam Efim bu savaşta zafer
kazanan taraf oluyor.
18
Kuş donuna girme sadece Güney Sibirya’daki Türk boylarında değil Kuzey
Sibirya’da da söz konusudur. Örneğin Yakutların bir “şaman anlatısı” kısaca
şöyledir: Caanay’ın kız kardeşi, Caanay’a çok fazla günah ve suçu olduğu için
artık onun yanında kalmayacağını söyleyerek ateşe “çerviş” serpeler ve kuşa
dönüşerek dumanla beraber uçup gider.
19
Yine Yakutların konuyla ilgili bir anlatısı kısaca şöyledir: Yölkön-Bıraayı
adındaki şaman, pek çok şamanı öldürmüştür. Bu nedenle, o dönemin bütün
şamanları ona düşmanca davranırlar. Bir gün dokuz şamanın ruhları birleşir
ve ona saldırırlar. Farklı biçimlere bürünürler: ayı, kurt, köpek olurlar, bazen
boğa şeklinde ona karşı savaşırlar. O kadar çoklar ki şamanın hakkından gel-
meye başlarlar. Bu nedenle o, Tanrı’ya başvurmak zorunda kalır. Büyük bir
kuşa dönen ruhu, Lena nehrine ve daha aşağılara uçar. Hasım dokuz şamanın
kötü ruhları da kuşa dönüşerek onu takip eder.
20
Hikâye, Yölkön-Bıraayı’nın
korkunç ve çok güçlü bir kadın şaman olan Sangaar-Udagan tarafından kurta-
rılışı ve onların ilişkileriyle devam eder. Tabi burada tıpkı Kam Efim anlatısın-
daki gibi başka hayvanlara dönüşüm de dikkati çekmektedir.
17
V. Ya. Butanayev, Traditsionnıy Şamanizm Hongoraya [Geleneksel Hongoray Şamanizmi], Hakas
Devlet Üniversitesi Yayınları, Abakan 2006, s. 43.
18
Butanayev, a.g.e., s. 151.
19
Gavriil V. Ksenefontov, Yakut Şamanlığı, Kömen Yayınları, Konya 2011, s. 96.
20
Ksenefontov, a.g.e., s. 280.
56
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
W. Radloff, Altaylı şamanların kamlamasını bizatihi gözlemlemiş ve araş-
tırmasında bunu canlı bir şekilde tasvir etmiştir.Bu çalışmada, Radloff he-
nüz şaman anlatısına dönüşmeyen şu satırları yazmakta olup bunlar bize
çok önemli ipuçları vermektedir: “Şimdi şaman yerinden kalkar ve yavaş yavaş
çadırdan çıkar; çadıra yakın bir yerde, kaz niyetiyle içerisine ot doldurulmuş ve bezle
sarılı bir nesne yerleştirmiştir. Şaman bu kazın üzerine oturur ve kollarıyla yukarı-
ya uçuyormuş gibi şiddetli hareketler yapar, bu esnada da yüksek sesle ve ağır ağır
şunları terennüm eder: Ak göğün altında, Mavi bulutun üstünde, Mavi göğün altında,
Mavi bulutun üstünde, Yüksel semaya ey kuş! Bunun üzerine şaman kaz sesini taklit
ederek cevap verir.”
21
Radloff’un verdiği bu bilgiler aslında gerek “menkıbe” ge-
rekse “şaman anlatıları”nda “dönüşüm”ün gerçek olmadığını, hayalî planda
kaldığını göstermektedir. Ayrıca Altaylılardan verilen bu örnekteki “uçma”
hadisesi Baba Maçin “menkıbe”siyle örtüşmekte ve onun uçuşunun gerçek
vasfını ortaya koymaktadır. Demek ki, zamanla anlatıya dönüşen veya yeni
dinin etkisiyle “keramet/ihsan” olarak düşünülen bu hadisenin temeli bir
“taklit”ten ibarettir. Ancak bu durum her iki kültür çevresindeki halk muhay-
yilesinde yeni bir biçim kazanmış ve “gerçek bir eylem” olarak düşünülmeye
başlamıştır.
Burada bir hususu daha vuzuha kavuşturmak gerekir ki yine Baba Ma-
çin “menkıbe”si bunda bize yardımcı olmaktadır. “Menkıbe”de “cin”in yani
“ruh”un, Baba Maçin’in sırtına yerleştiği söylenmektedir.
22
Hakikaten de şa-
manların çoğu,“ruh”ları olduğunu ve bunlar vasıtasıyla iş yaptıklarını söyler.
Hatta bu “ruh”lar, ordular kadar fazla olabilmektedir. Bugün Sibirya Şaman-
lığında “duh” (Rusça) olarak ifade edilen kavram aslında “ruh”ların dışında
“cin” anlamını da haizdir. Bu husus yazılı kaynaklarda
23
kayıt altına girdiği
gibi günümüzde sözlü gelenekte
24
de canlı bir şekilde sürmektedir.
Dostları ilə paylaş: |