Bulgular:
Yüksek dereceli invaziv tümörlü hastalarda MMP’ların
ekspresyonlarında artış gözlendi. Malign ve sağlıklı dokuların
MMPaz ekspresyonunda (sağlıklı dokularda anlamlılık: 2499
ng/g, malign dokularda anlamlılık: 35312 ng/g, p<0.05)
anlamlı farklılık bulundu. Malign ve sağlıklı dokuların TIMP
ekspresyonunda (sağlıklı dokularda anlamlılık: 5,96 ng/g,
malign dokularda anlamlılık: 5,44 ng/g, p>0.05) anlamlı farklılık
bulunmadı.
Sonuç:
Bu sonuçlar göstermektedir ki MMP ve TIMP’lerin
ekspresyonunun larinks kanserinde prognostik önemi olabilir.
Ancak, bu bulguları destekleyecek daha kesin sonuçlara
varabilmek için ilave randomize klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
S-32
GLİOBLASTOMA MULTİFORMEDE SAĞ KALIM VE PROGNOZU
ETKİLEYEN PARAMETRELER
ALİ ALKAN
1
, GÜLİZ ZENGİN
1
, ZAFER ARIK
2
, MELİKE MUT
3
,
MUTLU HAYRAN
4
, İSMAİL ÇELİK
2
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI, MEDİKAL ONKOLOJİ ÜNİTESİ
3
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BEYİN CERRAHİSİ
ANABİLİM DALI
4
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ
ENSTİTÜSÜ, PREVENTİF ONKOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Glioblastoma Multiforme (GBM) en sık görülen malign glial
tümördür. GBM vakalarında prognozu ve sağkalımı etkileyen
birçok parametre bildirilmiştir. Bu çalışmada 2000 yılından
sonra tanı alan GBM vakalarının hasta, hastalık, histopatolojik
ve tedavi özelliklerinin prognoz ve sağkalım üzerine etkileri
incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
GBM tanısı alan hastaların demografik özellikleri, tanı anındaki
klinik özellikleri, hastalık radyolojik ve histopatolojik özellikleri,
uygulanan tedavi ve relaps sonrası uygulanan tedavi özellikleri
ve bu özelliklerin sağkalım üzerine etkileri incelendi.
Bulgular:
İncelenen 377 GBM hastasında MS: 13.0 ay olarak bulunmuştur.
Altmış beş yaş üstü hastalarda OS:6.2 ay iken, 65 yaş altı
hastalarda 14.8 aydır (P<0.001). Performans Skoru kötü
(ECOG: 3-4) olan hastalarda OS:6.8 ay, iyi (ECOG:0-1-2)
olanlarda 13.8 ay olarak saptanmıştır (P<0.001). Histopatolojik
incelemede dev hücreli GBM patolojisi kötü prognostik
faktör olarak saptanmıştır (OS: 9.8- 14.8 ay, P<0.001). Total
cerrahi yapılabilen hastalarda OS:14.8 ay iken subtotal
cerrahi grubunda OS:9.8 ay saptanmıştır (P=0.009). Standart
temozolomid bazlı tedavi alanlar diğer modalitelere göre daha
iyi sağ kalım sonuçları göstermiştir (OS:18.5- 4.7 ay, P<0.001).
Sonuç:
Altmış beş yaş üstü, PS kötü, acil başvuru ile tanı alan,
komorbid hastalığı olan ve histopatolojik incelemede dev
hücreli GBM saptanan hastalar daha yakın takip ve mümkün
olduğunca agresif tedavi edilmelidir.Temozolomid bazlı yeni
tedavi modaliteleri ile daha iyi prognoz ve sağkalım sonuçları
ortaya konmuştur.
S-33
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERLERİNDE
MELİS GÜLTEKİN , FADIL AKYOL , MUSTAFA CENGİZ , GÖKHAN
ÖZYİĞİT , PERVİN HÜRMÜZ , ABDÜLMECİT CANBOLAT , GÖZDE
YAZICI , DUYGU SEZEN , FARUK ZORLU , FERAH YILDIZ , MURAT
GÜRKAYNAK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Küçük hücreli dışı akciğer kanserinin (KHDAK) tedavisinde
robotik radyocerrahi (RRC) etkinliğinin ve toksisitesinin
araştırılması.
Gereç ve Yöntem:
Temmuz 2007-Ağustos 2011 tarihleri arasında, anabilim
dalımızda cerrahiyi kabul etmeyen ya da medikal inoperable
KHDAK’li 34 olguya RRC uygulanmıştır. Tanı anında olguların
1’inde beyin, 1’inde kemik ve 1’inde akciğer metastazı
mevcuttur. RRC Cyberknife (Accuray Inc., Sunnyvale, CA) cihazı
ile uygulanmıştır. Tüm hastalar için tümör dozları, akciğer V5-
V15-V20 değerleri, spinal kord, kalp, özefagus ve brakial pleksus
yapılarının aldığı ortalama ve maksimum dozlar hesaplanmıştır.
Tüm olgulara ortanca 3 adet fudisiyal belirteç yerleştirilmiş ve
solunum senkronizasyonu ile tedavi takibi yapılmıştır.
Bulgular:
Ortanca yaşları 71.5 (39-88 yaş) olan olguların 32’si (%94) erkek
ve 2’si (%6) kadındır. En sık histopatoloji adenokanser olarak
saptanmıştır (%38). Tedavi, ardışık günlerde 3-5 fraksiyonda
40-62.5 Gy dozlarında uygulanmıştır (ortanca 50 Gy). Ortanca
tümör hacmi 26 cc’dir (3.61-160.7 cc). Tedavi planı ve tedavi
sonrası yanıt oranları BT ya da PET/BT ile değerlendirilmiştir.
Hastaların 5’ine RRC öncesi ya da sonrasında 2-9 kür
kemoterapi uygulanmıştır. Ortanca 8 aylık (1-53 ay) izlem
süresinde 8 hastada tam cevap, 5 hastada parsiyel cevap elde
edilmiştir. On iki hastada stabil hastalık gözlenirken, olguların
9’unda progresyon saptanmıştır. Olguların 6’sı progresif
hastalık, 1’i hastalık dışı nedenle ve 1 hasta ise tedaviye bağlı 1.
ayda gelişen abondan kanama nedeni ile kaybedilmiştir. İki
122
yıllık genel sağkalım oranı %58’dir. Tedaviye bağlı akut toksisite
olarak 1 olguda abondan kanama görülmüştür. Geç toksisite
olarak 1 olguda kıkırdak nekrozu ve 1 olguda ise radyasyon
pnömonisi gözlenmiştir.
Sonuç:
Akciğer RRC’si etkili bir tedavi yöntemi olarak görülmektedir.
Ancak net sonuçlara ulaşabilmek için daha çok hasta sayısı ve
daha uzun izlem süresi gereklidir.
S-34
EVRE 3 AKCİĞER YASSI HÜCRELİ KANSERLERDE TEDAVİ
REJİMLERİ VE SAĞKALIM SONUÇLARI
SAADETTİN KILIÇKAP
1
, ERKAN DOĞAN
2
, TUNÇ GÜLER
3
,
GAMZE GÖKOZ DOĞU
4
, ORHAN ÖNDER EREN
5
, NALAN
AKGÜL BABACAN
1
, DİDEM TAŞTEKİN
3
, TURGUT KAÇAN
1
,
ARZU YAREN
4
1
CÜTF
2
VAN EAH
3
SELÇUK ÜMTF
4
PAMUKKALE ÜTF
5
SAMSUN EAH
Amaç:
Bu çalışmada evre 3 akciğer yassı hücreli kanser olgularında
klinik özellikler ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Evre 3 akciğerli kanser olgularına ait veriler hastane kayıtları
incelenerek elde edildi. Hastalığın klinik özellikleri ve tedavi
sonuçları karşılaştırıldı.
Bulgular:
Çalışmaya 132’si erkek (%97) toplam 136 hasta alındı. Hastaların
yaş ortalaması 62±9 idi. Olguların %54’ü Evre 3B idi. %91 olguda
sigara öyküsü, %6’da pasif sigara içimi mevcuttu. Yüzde 42
olguda komorbid hastalık, %10 olguda ailede kanser, %32 kilo
kaybı ve %12 hemoptizi öyküsü vardı. En sık görülen performans
status ECOG “0” idi (%48). Hastaların %21’ine cerrahi tedavi
uygulanmıştı. Yüzde 35 vakada definitif kemoradyoterapi
uygulanmıştı. En sık (%31) uygulanan kemoterapi sisplatin-
dosetaksel rejimi idi. Ortanca kür sayısı 5 (2-6) idi. Ortanca
izlem süresi 15 aydı (1-81). 2-yıllık sağkalım %48’di. Sağkalım
tanı anında anemi, komorbidite ve performans statustan
etkilenmemekteydi. Platin-bazlı tedavi kullanımı kullanılmayan
hastalara (p=0,035), taksan-bazlı tedavi kullanımı non-taksan
tedavi rejimlerine göre 8p=0,002) sağkalımı anlamlı derecede
arttırmaktaydı. Paklitaksel ve dosetaksel içeren rejimlerde
sağkalım sonuçları benzerdi. Karboplatin kullanımı sisplatinli
rejimlere göre sınırda anlamlılık düzeyinde daha iyi sağkalım
süresine sahipti (p=0,046).
Sonuç:
Evre 3 akciğer yassı hücreli kanser tedavisinde taksan-bazlı
tedavi rejimleri sağkalımı uzatmaktadır. Ancak her iki taksan
arasında sağkalım farklı değildir.
S-35
KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERLİ HASTALARDA ERCC1
(EXCİSİON REPAİR CROSS-COMPLEMENTATİON GROUP 1)
EKSPRESYONUNUN PROGNOSTİK DEĞERİ
RABİA B.ARPACI
1
, SÜLEYMAN ERDOĞDU
2
, TUĞBA KARA
1
,
ÖZLEM GÜBÜR
1
, ALPER ATA
3
, ALİ ARICAN
2
1
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ BD¹
2
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD²
3
MERSİN DEVLET HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞݳ
Amaç:
Küçük hücreli akciğer kanserinde (KHAK) platin bazlı sitotoksik
tedavide ERCC1’in prognostik indeksi ile ilgili literatürde
çalışma gözlenmemiştir. Biz bu retrospektif çalışmamızda
ERCC1’in immünohistopatolojik KHAK’de değerlendirilmesini
yaparak bu konuda yapılabilecek yeni çalışmalara yön vermek
istedik.
Gereç ve Yöntem:
KHAK olgularına ait kesitlere immünohistokimyasal yöntemle
ERCC1 (Excision Repair Cross Complementing antikor, mAb
anti-ERCC1 antibody (8F1)) uygulandı. ERCC1 için pozitif
kontrol olarak tonsil epitelinin nükleer boyanması kullanıldı.
Boyanan tümör hücrelerinin yüzdesi esas alınarak pozitif ve
negatif olarak skorlandı. % 0-25 tümör hücresinde negatif veya
zayıf boyanma negatif olarak, % 25-100 tümör hücresinde
güçlü boyanma ise pozitif olarak kabul edildi.
Bulgular:
Çalışmamıza aldığımız 93 hastanın 14’ünde (% 15) ERCC1 ile
immünohistokimyasal pozitiflik ve bu pozitiflik oranının da
% 30-60 arasında değiştiği saptandı. ERCC1 pozitif hastaların
% 37’sinde yaygın evre, % 63’ünde sınırlı evre hastalık vardı.
ERCC1 pozitifliği olan tüm hastalara sisplatin-etoposid
kemoterapisi uygulanmıştı. Tedavi ile % 78 yanıt (kısmi+tam
yanıt) ve % 22’sinde de progresyon izlendi. ERCC1 pozitif
hastaların medyan takip süresi 1-60 ay arasında değiştiği
görüldü ve medyan takip süresi 15 ay saptandı.
Sonuç:
Bu retrospektif analizde KHAK’de ERCC1 immünhistokimyasal
değerlendirmesinin
prognoz
üzerine
etkisi
ortaya
konamamıştır, bu konuda prospektif yeni çalışmalara ihtiyaç
vardır.
S-36
AKCİĞER YERLEŞİMLİ TÜMÖRLERDE STEREOTAKTİK VÜCUT
IŞINLAMASI: ACIBADEM MASLAK DENEYİMİ, LOKAL
KONTROL VE ERKEN TOKSİSTE
HALE BAŞAK ÇAĞLAR , BANU ATALAR , GÖRKEM GÜNGÖR ,
GÖKHAN AYDIN , MİNE DOYURAN , ESRA KÜÇÜKMORKOÇ ,
BÜLENT YAPICI , ENİS ÖZYAR
ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ MASLAK HASTANESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ
Amaç:
Stereotaktik vücut ışınlaması akciğerin erken evre primer
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
123
tümörlerinde medikal inoperabilite durumunda veya akciğere
metastaz yapmış lezyonlarda etkinliği kanıtlanmış bir tedavi
yöntemidir.Bu çalışmada Maslak Acıbadem Hastanesi
Radyasyon Onkolojisi Bölümü’nde erken evre çeşitli nedenlerle
inoperabl primer akciğer kanseri veya akciğere metastaz
yapmış tümörü olan hastalara yapılan stereotaktik vücut
ışınlaması işleminin lokal kontrol ve erken dönem toksistelerini
bildirmek amaçlandı.
Gereç ve Yöntem:
Bu amaçla tedavi uygulanan hastaların dosya bilgileri
retrospektif olarak değerlendirildi. Takip bilgisi olmayan
hastalar aranarak bilgi alındı.
Bulgular:
Ocak 2010 ve Ocak 2012 arasında yukarıdaki özeliklere uyan
48 hasta ve 58 adet lezyon belirlendi. Hastaların medyan yaşı
64 (20-85) ve %64’ü erkek idi. Lezyonların %48’i primer akciğer
kanseri, geri kalanları daha önceden bilinen bir kanserin akciğer
metastazı idi. Primer akciğer kanseri tanısı alan hastaların
%25’inde histolojik verifikasyon olmadan tedavi uygulanmış
olarak belirlendi. Tedavi dozu periferik yerleşimli lezyonlarda
3 fraksiyonda 54Gy (%53), santral yerleşimli lezyonlarda 5
fraksiyonda 55Gy (%47) olarak belirlendi. Santral ve periferik
lezyon tanımı için standart literatür tanımları kullanıldı.
Tedavi uygulama 4 lezyonda Cyberknife cihazı ile geri kalan
tüm hastalarda lineer akseleratör ile gerçekleştirildi. Tedavi
kararı öncesi hemen tüm hastalarda PET-CT ile endikasyon
konuldu ve yanıt değerlendirme ise 3. ay PET-CT ile yapıldı.
Yanıt değerlendirme 3. ay PET-CT çekimi olan toplam 46 lezyon
üzerinden yapıldı. Yanıt değerlendirmesi olmayan 12 lezyon
hastalar takipten çıktığı için (4) ve henüz 3 aylık takip süreleri
olmadığı için (8) analizden çıkartıldı. Erken dönem PET-CT ile
yanıt değerlendirme ile tüm hastalarda lokal kontrol gözlenirken
bunların içinden 6 hastada daha takipte bölgesel başarısızlık
saptandı (akciğer içi başka odak, mediastinal hastalık, aynı
lezyonda yeniden progresyon). Hastaların medyan takip süresi
6 ay idi (1-19 ay). Bu süre içerisinde toplam 6 hasta kaybedildi.
Ölümlerin nedeni 4 hastada hastalık progresyonu, 1 hastada
infektif pnömoni ve 1 hastada ise kardiak idi. Hastaların
hiçbirinde tedaviye bağlı toksiste gözlenmedi.
Sonuç:
Akciğerde yerleşmiş erken evre inoperabl primer kanser
ve akciğerin metastatik hastalıklarında stereotaktik vücut
ışınlaması oldukça etkin bir yöntemdir.
S-37
METASTATİK BÖBREK HÜCRELİ KANSERDE SUNİTİNİB
TEDAVİSİ ALTINDAKİ HASTALARDA PROGNOSTİK FAKTÖRLER
İBRAHİM YILDIZ , FATMA SEN , MERT BAŞARAN , MELTEM
EKENEL , LEYLA KILIÇ , SEVİL BAVBEK
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ
Amaç:
Son yıllarda, metastatik böbrek kanserinde VEGF yolağını
hedef alan tedaviler, sitokin bazlı tedavilerin yerini alarak
standart olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada
sunitinib tedavisi alan hastalarda sağkalımı etkileyen prognostik
faktörler incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Nisan 2006 ile mayıs 2010 arasında, enstitümüze ardışık
olarak başvuran metastatik böbrek kanser tanısı olan 77 hasta
çalışmaya dahil edildi. Literatürde daha önceden tanımlanmış
21 tane potansiyel prognostik parametre, tek değişkenli ve çok
değişkenli analizde incelendi.
Bulgular:
Hastaların medyan yaşı 58 (aralık, 26-80) olarak hesaplandı.
Çalışmaya dahil edilen hastaların 50’si erkek (65%) ve
27’si kadındı (35%). MSKCC (Memorial Sloan-Kettering
Cancer Center risk scoring system ) skorlamasına göre,
hastaların %20’si iyi (n=15), %53’ü orta (n =41) ve % 27’si
kötü (n =21) risk grubundaydı. Çoğu hastaya (n=68, %88)
nefrektomi yapılmıştı. Sunitinib tedavisi altındaki hastalarda
genel sağkalımı etkileyen faktörlerin incelendiği tek değişkenli
analizde, MSKCC skorlomasında kullanılan 5 değişkenden 4’ü
(ECOG PS ≥ 2, düşük Hb seviyeleri, yüksek kalsiyum ve yüksek
LDH seviyeleri kötü sağkalım ile ilişkili bulundu. Ek olarak
erkek cinsiyet, hipoalbuminemi varlığı, berrak hücreli olmayan
histoloji, metastatik alan sayısının >2 olması, RT öyküsü, primer
tümörde nükleer grade’nin 3 veya 4 olması ve sarkomatoid
diferansiyasyon varlığı kötü sağkalım ile ilişki bulundu. Diğer
faktörler (yaş, tanı ile anti-VEGF arasında geçen süre, metastaz
yeri vs ) sağkalımla ilişkili bulunmadı. Çok değişkenli analizde ise
sarkomatoid diferansiasyon varlığı ve performans düşüklüğü
en anlamlı parametreler olarak saptandı. Progresyonsuz
sağkalım (PFS) ve genel sağkalım (OS) sırasıyla 13 ve 25 ay
olarak bulundu.
Sonuç:
Bu çalışmada sunitinib tedavisi alan hastalarda genel sağkalımla
ilişkili bulunan prognostik faktörler MSKCC modelinin moleküler
tedaviler alanında da halen geçerli olduğunu doğrulamaktadır.
Bu faktörlere ek sarkomatoid diferensiasyon kötü prognostik
faktör olarak saptandı.
S-38
PROSTAT KANSERİ HÜCRE KÜLTÜRLERİNDE BİR RHO KİNAZ
İNHİBİTÖRÜ OLAN Y-27632 VE İBANDRONATIN KOMBİNE
KULLANIMI SİTOTOKSİK ETKİYİ ARTIRMAKTADIR
ALPER ATA
1
, A. ATA ÖZÇİMEN
2
, A. HAKAN KURT
3
, R. NALAN
TİFTİK
3
, KANSU BÜYÜKAFŞAR
3
, ALİ ARICAN
4
1
MERSİN DEVLET HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
MERSİN ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ BİYOLOJİ BD
3
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ FARMAKOLOJİ BD
4
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Kanserlerin kemik metastazlarında ve malign hiperkalsemi
tedavisinde kullanılan bisfosfonatlar mevalonat yolağını inhibe
ederek Ras prenilasyonunu ve tumor büyümesini inhibe
ederler. Rho/Rho kinaz yolağı kanser hücre proliferasyonu,
migrasyonu ve metastazında önemli role sahiptir. Bu çalışmada
bir Rho kinaz inhibitörü olan Y-27632’ nin ve farnesil transferaz
inhibitörü olan ibandronatın prostat hücre kültürlerinde
124
birlikte kullanımlarının hücre proliferasyonu üzerine olan
etkileri araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
PC-3 prostat kanseri hücreleri %10 sığır serumu, % 1 L-glutamin,
% 1 penisilin (10.000 U/ml) ve streptomisin (10.000) mg/
ml eklenmiş, % 5 CO
2
ile nemlendirilmiş ve 37
o
C’ ye ısıtılmış
ortamda herbirine 24.000 hücre düşecek şekilde e-plate’ lere
yerleştirilmiştir. Hücre büyümesi ve proliferasyonu real time
monitor ile (xCELLigence, Roche) yapılmıştır. Hücre indeksi
12, 24, 36, 48, 60 ve 72. saatlerde ölçülmüştür. Ölçümler
ibandronat, Y-27632 için ayrı ayrı ve her ikisinin kombine olarak
eklendiği gruplarda yapılmıştır.
Bulgular:
İbandronat (10-100 mM), Y-27632 (50-100 mM) belirgin olarak
hücre indeksini azaltmıştır. Her iki ajanın birlikte kullanımının
sitotoksik etkiyi potansiyelize ettiği görülmüştür.
Sonuç:
Rho kinaz inhibitörleri, bisfosfonatlar ve kombinasyonları
prostat kanseri tedavisinde umut veren ajanlardır.
Not: Bu çalışma Tıbbi Onkoloji Derneğinin maddi desteği ile
yapılmıştır.
S-39
SEMİNOM DIŞI GERM HÜCRELİ TESTİS KANSERLERİN
DEMOGRAFİK VE KLİNİK VERİLERİ İLE UZUN DÖNEM (1993-
2011) SONUÇLARI: GATA DENEYİMİ
NURİ KARADURMUŞ
1
, SELMİN ATAERGİN
1
, GÖKHAN
ERDEM
1
, MUSTAFA ÇAKAR
2
, OKAN KUZHAN
1
, TÜRKER
TÜRKER
3
, ŞÜKRÜ ÖZAYDIN
1
, MUSTAFA ÖZTÜRK
1
, FİKRET
ARPACI
1
1
TIBBİ ONKOLOJİ BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
2
İÇ HASTALIKLARI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ,
ETLİK, ANKARA
3
HALK SAĞLIĞI BD. GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
Amaç:
Erkek seminom dışı germ hücreli kanserler, 20-40 yaş arası
genç yaşlarda sıkça görülen tümörlerdir. Bunların yaklaşık
%95’i testis, % 5’i extragonadaldir.
Gereç ve Yöntem:
Şubat 1993-Aralık 2011 tarihleri arasında GATA Tıbbi Onkoloji
bölümüne müracaat eden 248 hastaya ait demografik ve klinik
özellikler retrospektif olarak tarandı ve değerlendirildi.
Bulgular:
Medyan yaşı 26 olan (19-45 yıl) olguların 74’ü (%29.8) İç
Anadolu bölgesinde yaşarken, Doğu Anadolu bölgesi en az
yaşanılan bölge olarak dikkati çekti (n= 14, %5.6). Vakaların
54’ü (%21.7) asemptomatik testiküler kitleyi kendileri fark
etmişlerdi ve bu vakaların 39’u (%72.2) yüksek eğitimliydi.
Olguların vücut-kitle indeksine göre değerlendirmesinde
156’ı (%62.9) normal kilolu, 45’i (% 18.1) aşırı kilolu, 38’i
(%15.3) obez kategorilerindeydi. İki hasta (%.008 ) testiküler
intraepitelyal neoplazi , 32 hasta ( % 12.9) evre I, 126 hasta (%
50.8) evre II, 88 hasta ( % 35.4) evre III hastalığa sahipti. Primer
yerleşim yeri, 189 hastada (%76.2) testis, 59 hastada (%23.8)
ekstragonadal [38 hasta retroperitoneal (%15.3), 21 hasta
mediastinel (%8.4)] bölge kaynaklı idi. Histopatolojik olarak
mixt-germ hücreli tümörlere, embriyonel karsinom, yolk-sak ve
koryokarsinom komponentlerin eşlik etme sıklığı sırasıyla %73,
%22, %17 oranlarındaydı. Tüm olgulara ilk hat tedavisi olarak
PVB veya BEP kemoterapisi uygulandı. Kemoterapi sonrası
rezidu kitle nedeniyle retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu
gereken olgu sayısı evre II ve evre III hastalar için sırasıyla 21
(% 8.4) ve 7 (%2.8) olarak saptandı. Medyan takip süresi evre
I hastalar için 94 ay (aralık: 19-228), evre II hastalarda 69 ay
(14 -176), evre III hastalarda 31 aydı (11- 134). Testis tümörlü
olgularda 10 yıllık toplam sağkalım oranı evre I, II ve III hastalar
için sırasıyla % 99, % 79 ve % 43 olarak saptandı.
Sonuç:
Germ hücreli kanserler, histopatolojik tip ve klinik davranış
olarak heterojen karektere sahip olmakla birlikte, konvansiyonel
kemoterapiye yanıt oranları ve hayatta kalma oranları yüksek
kanserlerdir.
S-40
RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA ADEZYON MOLEKÜLLERİ VE
KLİNİK ÖNEMİ
UMUT DEMİRCİ
1
, MELEK YAMAN
2
, SÜLEYMAN
BÜYÜKBERBER
3
, ÖZGÜR EKİNCİ
4
, UĞUR COSKUN
3
, MUSTAFA
BENEKLİ
3
, E. ÜMİT BAĞRIAÇIK
2
1
ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İMMÜNOLOJİ BİLİM DALI
3
GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
4
GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Disaderin birçok kanserde hastalık progresyonuna neden olan
hücre adezyon molekülüdür. E-kaderin ilişkili ve E-kaderinden
ilişkisiz olarak kemokin ligand 2 (CCL2) aracılığı ile etkilerini
gösterir. Bu çalışmada renal hücreli karsinomda (RHK) adezyon
molekülleri (disaderin, E-kaderin) ve CCL2’nin ekspresyonu ve
klinik önemi değerlendirilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |