EP-32
BÖBREK METASTAZI İLE SEYREDEN AKCİĞER KANSERİ
OLGUSU
HAVVA YEŞİL ÇINKIR , NECATİ ALKIŞ , AYŞE DURNALI , AYŞE
DEMİRCİ , SELAY GÜNDOĞDU , ÖMER KAMİL YAZICI , NURTEN
KANDEMİR , FATMA PAKSOY TÜRKÖZ , BERNA ÖKSÜZOĞLU
SB AY. ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Akciğer kanseri böbrek metastazı yapan solid tümörler
arasında birinci sırayı almaktadır.Akciğer kanserinin seyri
sırasında böbrek metastazına çok nadir rastlanır,ancak otopsi
serilerinde%19.4 hastada metastazlar rapor edilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Altmışbeş yaşında erkek hasta yoğun sigara içimi(60-120
paket/yıl) nedeni ile kontrol amacıyla yapılan tetkiklerinde sağ
akciğerde 46 mm kitle saptanmış
Bulgular:
Transtorasik iğne biopsisi Squamöz hücreli karsinom olarak
raporlanmış.Evrelemede
metastaz
saptanmamış,
sağ
alt lobektomi operasyonu yapılmış(T2aN0MO-Evre 1B).
Postoperatif dönemde myokard infarktüsü geçirmesi nedeni ile
kemoterapi verilememiş, takip önerilmiş.1 yıl sonraki kontrolde
sol üst lobda yeni gelişimli nodül,böbrekte kitle ve çevresel
LAP’lar saptanmış.Böbrekten alınan biopsisi skuamöz hücreli
karsinoma metastazı olarak raporlanması üzerine merkezimize
yönlendirilmiş.Böbrekteki lezyonun soliter olmaması nedeni
ile cerrahi yapılamadı.Metastatik Küçük Hücreli dışı AC CA
tanısı ile Sisplatin-Vinorelbine başlandı.Sol böbrekteki kitle 3
kür sonrası 3,5 cm, 5 kür sonrası 2 cm’e geriledi.Kemoterapi
sonrası 5. ayda yapılan kontrolde böbrekteki kitlede büyüme
oldu(7 cm).Kardiyak komorbiditesi nedeni ile 2. basamak tek
ajan docetaxel başlandı.
Sonuç:
Akciğer kanserinin böbrek metastazı klinik olarak sessizdir.
Akciğer kanseri böbrek metastazı olan hastaların prognozu
genellikle kötüdür,ortalama yaşam süresi akciğer kitle
rezeksiyonu yapılan hastalarda yaklaşık 3-44 aydır.
EP-33
AKCİĞER KANSERİNİN NADİR METASTAZ YERİ: PANKREAS
DİLEK ERDEM
1
, İDRİS YÜCEL
1
, BAHİDDİN YILMAZ
1
, GÜZİN
DEMİRAĞ
1
, YASEMİN KEMAL
1
, FATİH TEKER
1
, ENGİN KUT
2
,
FATİH ÇİLİNGİR
2
1
ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
2
ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ
HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
Amaç:
Ekstrapankreatik primer kanserlerden pankreasa metastaz
nadirdir. Bu çalışmanın amacı; akciğer kanserinin nadir
metastaz yeri olan pankreasa metastaz yapan olgularımızın
özelliklerini tanımlamaktır.
Gereç ve Yöntem:
313 akciğer kanseri hastası incelendi. 3 hastada pankreasa
metastaz saptandı. Hastaların yaş, sigara öyküsü, klinik
prezentasyonu, akciğer kanseri histolojik tipi, akciğer kanseri-
pankreas metastazı intervali, hangi tedavilerin verildiği, ailede
kanser öyküsü olup olmadığı sorgulandı.
Bulgular:
Akciğer kanseri olup pankreasa metastaz yapan her üç kişi de
erkekti ve yaş ortalamaları 49.6 yıl idi. İki hastada sigara öyküsü
vardı. Hastalarda primer tümör iki hastada sağ, bir hastada sol
akciğer yerleşimli idi; iki hastada adenokarsinom, bir hastada
küçük hücreli akciğer kanseri saptandı. Akciğer kanseri
tanıda her üç hastada da evre IV idi. Her üç hasta da sistemik
kemoterapi ile tedavi edildi; her üç hastada ikişer basamak
kemoterapi aldı ve progrese oldu. 1 hastada tanı esnasında
pankreas metastazı saptanırken, iki hastada ise takiplerde
tıkanma ikteri olması pankreasa metastazın saptanmasına yol
açmıştı. Akciğer kanseri-pankreas metastazı intervali; 0, 3 ve
8 ay idi. Pankreas lezyonu iki hastada pankreas baş kısmında
birinde ise kuyruk bölgesinde saptandı. Tanıda pankreas
metastazı olan hastada eş zamanlı karaciğer, plevra ve kemik
tutulumu da vardı. Diğer iki hastanın birinde tanıda karaciğer
metastazı diğerinde ise sürrenal metastazı vardı, takiplerde
pankreas metastazı saptandı. Hastaların PFS değerleri sırasıyla
3, 6 ve 8 ay iken OS değerleri sırasıyla 5, 10 ve 13 ay idi.
Hastaların üçü de progresyon nedeniyle öldü.
Sonuç:
Akciğer kanserinin pankreasa metastazı nadir rastlanan bir
durumdur. Literatürde vaka serileri şeklinde bulunmaktadır.
Pankreasa en sık renal hücreli karsinom metastaz yapar.
Tanı anında pankreas metastazı izole ise ve başka bir odakta
metastaz yoksa pankreas metastazının cerrahisi gündeme
gelebilir ve sağkalıma katkısı olabilir ancak genelde diğer organ
metastazları pankreas metastazına eşlik eder. Literatürdeki gibi
bizde de hastaların 2/3’ünde ikter pankreas metastazının ilk
bulgusuydu. Yine benzer şekilde pankreas metastazı öncesinde
de hastalık ileri evre idi ve iki hastada metakron metastaz
mevcuttu. Hastaların 2/3’ünde sigara öyküsü olması da benzer
bir özellikti. Literatürden farklı olarak küçük hücreli tip yalnızca
bir hastada vardı. İleri evre akciğer kanseri hastalarında
sağkalım kısa olup pankreasa metastaz yapanlarda daha da
156
kısalmıştır ve tedavi yanıtı oldukça az olarak bilinir. Benzer
şekilde bizim hastalarımızın da OS değerleri en uzun 13 ay idi.
Yorum: Her ne kadar nadir rastlansa da akciğer kanseri
pankreasa metastaz yapar. Pankreas metastazı esnasında
hastalığın başka odaklarda da olma ihtimali yüksektir. Akciğer
kanserli hastalarda pankreastaki kitleler açısından dikkatli
olunmalıdır. Bu hastalarda sağkalım oldukça kısadır.
EP-34
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE İZOLE BEYİN
METASTAZLİ ÜÇ HASTANİN UZUN SÜRELİ TAKİBİ: OLGU
SUNUMU
İBRAHİM PETEKKAYA , İBRAHİM GÜLLÜ , ALEV TÜRKER , AYŞE
KARS
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ, ANKARA, TÜRKİYE
Amaç:
Beyin metastazı küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde önemli
bir morbidite ve moratalite nedenidir.
Gereç ve Yöntem:
Bu olgu sunumunda uzun süre progresyonsuz olarak takip
edilen üç vakamız yer almaktadır.
Bulgular:
OLGU-BİR: Ellialtı yaşında erkek sağ üst lob anteriyor segmentte
bronşu oblitere eden 3,5 cm’lik kitleden Ağustos 2008’de
bronkoskopik biyopsi yapılıyor. Pataloji epidermoid karsinom
ile uyumlugeliyor. Gemsitabin+sisplatin sonrası primer kitle
lojuna ve aynı taraf mediastene radyoterapi uygulanıyor.
Kemoterapi bitiminden 7 ay sonra sol kolda parestezi gelişmesi
üzerine çekilen beyin MRG’de sağ frontopariyetal lobda 24x24
mm kitle izleniyor. Sağ serebral tümör rezeksiyonunda akciğer
kanseri metastazı ile uyumlu karsinom metastazı görülüyor.
Ameliyattan sonra tüm beyne radyoterapi uygulanan hasta
nüks bulgusu olmaksızın 25 aydır ilaçsız takip edilmektedir.
OLGU-İKİ: Altmışbir yaşında erkek hastaya epidermoid akciğer
kanseri tanısıyla Nisan 2006`da sol lobektomi yapılıyor.
Ardından gemsitabin+sisplatin kemoterapisi veriliyor. 1 yıl
sonra sağ hemipleji ortaya çıkması üzerine istenen beyin
MRG’de santral sulkus önünde metastaz ile uyumlu 4x3 cm kitle
izleniyor.Patolojisi metastatik karsinom gelmesi üzerine beyne
radyoterapi veriliyor. Haftalık karboplatin+paklitaksel alıyor.
Rezidü hastalık izlenmeyen hasta oral etoposid ve siklofosfamid
ile takip ediliyor. Temmuz 2011’de nöbet geçirmesi üzerine
çekilen beyin MRG’de sağ menenjiyal paraseptal metastaz
ve leptomenengial metastaz tespit ediliyor. Hastaya iki
defa stereotaktik radyocerrahi uygulanıyor. Ardından 4 kür
İMET verildikten sonra toksisite nedeniyle tedavi kesiliyor
ve temozolamid ile devam ediliyor. Hasta halen stabil olarak
takiplerine 5 yıldır devam etmektedir.
OLGU-ÜÇ: Altmışbir yaşında erkek hasta küçük hücreli dışı
akciğer kanseri tanısı ile mayıs 2001’dı sağ üst bilobektomi
yapılıyor. 1,5 yıl sonra yürürken sola kayma şikayeti olması
üzerine çekilen beyin MRG’de sağ frontal ve parietooksipital
bölgede metastatik lezyon görülüyor. Ocak 2003’te kitle
eksizyonu
yapılıyor.
Sonrasında
docetaksel+sisplatin
kemoterapisi ve beyne radyoterapi veriliyor. Hasta 9 yıldır
stabil olarak takip edilmektedir.
Sonuç:
Beyin metastazı gelişen hastalarda sağkalımı etkileyen en
önemli etken performans durumudur. Bunun yanında izole
beyin metastazı olan, başka metastaz odağı olmayanlarda
sağkalım daha uzun olmaktadır.
EP-35
NONMETASTATİK İLERİ EVRE NASOPHARYNGEAL
KANSERİNDE NEOADJUVANT VEYA ADJUVANT DOCETAXEL
–CİSPLATİN KEMOTERAPİSİ
AHMET DİRİCAN , YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK , AYHAN AYDIN ,
LUTFİYE DEMİR , ALPER CAN , İBRAHİM VEDAT BAYOĞLU ,
SAMİM YURTSEVER , IŞIL SOMALI , ÇİĞDEM ERTEN , MURAT
AKYOL , MUSTAFA OKTAY TARHAN
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTENESİ
Amaç:
Nazofarinks kanseri diğer baş boyun tümörlerinden etyolojik,
geografik ve tedavi açısından farklılık göstermektedir.
Günümüzde lokal ileri nazofarinks kanseride temel
tedavi yöntemi eş zamanlı kemoradyoterapidir. Adjuvant
kemoterapinin etkinliği kesin olarak kanıtlanmamıştır.Bu
çalışmada adjuvant ve neoadjuvant docetaxel –cisplatin
rejiminin etkiniği ve toksite profili retrospektif olarak
değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada 29 uzak metastaz olmayan ileri evre nasofarinks
kanser tanılı hastada adjuvant veya neoadjuvant docetaxel –
cisplatin rejiminin etkiniği ve toksite profili retrospektif olarak
değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Tüm yanıt oranları (ORR) 75,9 % saptandı (14 Parsiyel Yanıt , 8 Tam
yanıt ).Stabil hastalık 7 (24,1%) hastada saptanırken progresif
hastalık saptanmadı. 29 hastanın toplam 2 yıllık genel sağkalım
(OS ) oranları 72.4% , progresyonsuz sağkalım oranı ise % 79
saptandı (Şekil 1-2) . 2 yıllık progresyonsuz sağkalım oranları
adjuvant kemoterapi alan hastalarda 70% neoadjuvant
kemoterapi alan hastaların ise hepsinde progresif hastalık
saptandı .24 aylık OS oranları adjuvant kemoterapi alan
hastalarda 75% , neoadjuvant kemoterapi alan hastalarda ise
60% saptandı.Grade 3-4 hematolojik ve nonhematolojik yan
etki sırasıyla 10.3% ve 3.4% saptandı.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
157
Sonuç:
Eş zamanlı kemoradyoterapiye adjuvant kemoterapinin ilave
edilmesinin gerekliliği kesin kanıtlanmış değildir.Adjuvant
kemoterapi olarak docetaxel-cisplatin-5-fu (TPF) veya
docetaxel –cisplatin ( TP) kemoterapi rejimi çalışılmamıştır. Bu
konuda daha fazla birebir karşılatırmalı prospektif çalışmalara
ihtiyaç vardır.
EP-36
TİROİD KANSERİNİN NADİR GÖRÜLEN ALT TİPİ: İNSULAR
KARSİNOM
SEVİL GÖKTAŞ , MUSTAFA YILDIRIM , UTKU DÖNEM DİLLİ ,
MUSTAFA YILDIZ
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Tiroid kanserleri endokrin sistemin en yaygın maligniteleridir.
Papiller kanser ve foliküler kanser iyi differansiye grupta yer
alır ve tüm tiroid kanserlerinin %90-95’ini oluşturur. Nadiren
görülen insular karsinom ise folliküler karsinomların bir alt
tipidir. Diğer tiplerden prognozu daha kötüdür.
Gereç ve Yöntem:
Bu yazımızda insular karsinom tespit ettiğimiz hasta nadir
görülen bu tiroid kanseri alt tipinin ayrıcı tanıda gözönünde
bulundurulmasını vurgulamak amacıyla güncel literatür
eşliğinde tartışılacaktır.
Bulgular:
Boyunda son üç ayda olan şişlik yakınması ile başvuran 67
yaşındaki bayan hastada tiroitde nodül tespit edildi. Aspirasyonu
malignite şüpheli olan hastaya bilateral tiroidektomi yapıldı.
Histopatolojik bulgularla tiroit insular karsinom tanısı kondu.
Sonuç:
İnsular karsinom folliküler karsinomların nadir görülen bir
alt tipi olup tiroid maliniteleri içinde insidansı %1.8 ile %3.8
arasında değişmekte ve sıklıkla kadınlarda ve ileri yaşta
görülmektedir. Differansiye karsinomlar ile indifferansiye
karsinomlar arasında bir klinik gidişe ve prognoza sahip olup
lokal invazyon ve uzak metastaz (%84) sıklıkla gözlenmektedir
Klinik makroskopik boyun damar invazyonu olan olgularda da
bilateral tiroidektomiye ek cerrahi olarak tümör rezeksiyonu
önerilmektedir. İnsular karsinomanın bu klinik özellikleri nedeni
ile daha agresif tedavi edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
EP-37
LOKAL İLERİ EVRE NAZAL SKUAMÖZ HÜCRELİ KARSİNOMDA
MODİFİYE TCF KEMOTERAPİSİ İLE DRAMATİK YANIT
MENİCE GÜLER ŞEN
1
, FATOŞ DİLAN KÖSEOĞLU
1
, MEDİHA
TÜLİN BOZKURT
2
, GÖNÜL DEMİR PİŞKİN
2
, İLKAY TUĞBA
ÜNEK
3
, ÇAĞATAY ARSLAN
3
1
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ
HASTALIKLARI KLİNİĞİ
2
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
RADYASYON ONKOLOJİSİ BÖLÜMÜ
3
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ MEDİKAL
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Bölümümüzde takip edilen ileri evre nasal karsinomlu hastada
uygulanan modifiye docetaxel, 5-fluourasil ve sisplatin
kombinasyon rejimi ile hızlı ve dramatik yanıtı sunmak.
Gereç ve Yöntem:
63 yaşında erkek hasta bir yıl önce burun sırtında kitle
nedeniyle KBB kliniğine başvurmuştu. Biyopsi sonucu iyi
diferansiye skuamöz hücreli karsinom (SCC) olarak raporlandı.
Nazal tümör eksizyonu yapıldı. Patoloji sonucu iyi diferansiye
SCC olarak raporlandı.
Bulgular:
5 ay sonra operasyon bölgesinde nüks gelişti. 4 ay takipsiz kalan
hastanın son başvurusunda yüzün ön merkezi kısmını tama
yakın kaplayan, burunu tamamen erode eden gözleri kapatan
ülserovejetan tümöral kitle geliştiği görüldü. Unrezektabl
olarak değerlendirildi ve alan çok geniş olduğundan radyoterapi
uygulanamadı. 3 kür modifiye-TCF (14 günde bir; docetaxel 60
mg/m2 d1, sisplatin 50 mg/m2 d1, 5-fluorasil 400 mg/m2 d1iv
puşe, 2400 mg/m2 d1-2 iv infüzyon, folinik asit 400 mg/m2
d1 iv) rejimi ile lezyonda tama yakın parsiyel yanıt elde edildi.
Grad 3-4 toksisite gelişmedi. Hastanın kemoterapisine halen
devam edilmektedir. 6 kür sonunda lokal tedavi planlanacaktır.
Sonuç:
Baş boyun kanserlerinde lokal ileri evrede indüksiyon
kemoterapisinin etkinliği gösterilmiştir. Bölümümüzde
uygulanan modifiye-TCF protokolü ile oldukça iyi yanıtlar
alınmaktadır ve toksisite oranları düşüktür. Bu olguda tedavi ile
çok hızlı ve dramatik yanıt elde edilmiştir.
EP-38
BAŞ-BOYUN KANSERLERİNDE DNA ANALİZİ SONUÇLARININ
YAŞAM SÜRESİNE ETKİSİ
HASAN ÜSTÜN
1
, NONGNIT LAYTRAGOON-LEWIN
2
, SIGNE
FRIESLAND
3
1
ESKİŞEHİR OSMAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
2
UPPSALA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, UPPSALA - İSVEÇ
3
RADİUM HASTANESİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ, STOKHOLM- İSVEÇ
Amaç:
Baş-boyun kanserli hastalarda “flowcytometry” yöntemi ile
158
bulunan DNA analiz sonuçları ile hastaların yaşam süreleri
arasındaki ilişkiyi araştırmaktır
Gereç ve Yöntem:
Radium Hastanesi Onkoloji Kliniği’nde izlemi olan başboyun
kanserli hastaların klinikopatolojik özellikleri retrospektif olarak
incelendi ve kaydedildi. Bu hastalara ait tümör dokularının DNA
analizleri “flowcytometry” yöntemi ile çalışıldı.
Bulgular:
Çalışmaya 14’ü kadın 42’si erkek olmak üzere 56 hasta alındı.
Hastaların 38’inde anöplidi saptandı. Anöplidisi olan ve
olmayan hastaların medyan yaşam süreleri karşılaştırıldığında
istatistiki olarak anlamlı fark saptanmadı.
Sonuç:
Baş-boyun kanserli hastalar için yeni prognostik faktörlerin
bulunması ihtiyacı devam etmektedir.
EP-39
LARENKS EPİDERMOİD KARSİNOM VE MALİGN FİBRÖZ
HİSTİOSİTOM BİRLİKTELİĞİ: LARENKSTE BİR SARKOMATOİD
KARSİNOM
ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
, MELEK ERKİŞİ
1
, AYSUN UĞUZ
2
,
BERNA TOTAN ATEŞ
2
, ARBİL AVCI AÇIKALIN
2
, MERAL
GÜNALDI
1
, VEHBİ ERÇOLAK
1
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
BD
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ BD
Amaç:
Malign fibröz histiositoma (MFH), erişkinlerde en sık görülen
yumuşak doku sarkomu alt grubudur ve sırasıyla en sık akciğer,
kemik ve karaciğere metastaz yapar. Bu yüksek evreli malign
tümör çoğu çok çekirdekli histiyositik hücrelerle beraber iğ
şekilli fibroblastlardan oluşan bir hücre karışımı içerir. Larenkste
en sık epidermoid karsinom görülür. MFH ile epidermoid
karsinom birlikteliği ise nadirdir.
Gereç ve Yöntem:
64 yaşında erkek hasta, 13 yıl önce dış merkezde larinx
epidermoid karsinomu nedeniyle subtotal larenjektomi ve
radikal boyun diseksiyonu olmuş ve sonrasında da 7 hafta
kemoradyoterapi almıştı. Haziran 2010’da ses kısıklığı gelişmesi
üzerine yapılan biyopsisinde larenks epidermoid karsinomu
saptanmış ve hastanemizde total larenjektomi önerilmişti
ancak hasta kabul etmemişti. Bunun üzerine trakeostomi
uygulanmıştı. Çekilen PET/BT’sinde akciğerde şüpheli
metastatik nodülleri olan hastaya 2 kez akciğer bronkoskopik
biyopsisi yapıldı ancak nonspesifik enfeksiyonla uyumlu olarak
geldi. Fizik muayenesinde kaba solunum sesleri dışında özellik
yoktu. Hastanın takibinde PET/BT’sindeki akciğer nodüllerinde
progresyon gelişti ve bunun üzerine hastaya DCF (dosetaksel,
cisplatin, 5 FU) kemoterapisi uygulandı. Sonrasında larenksteki
kitlede progresyon saptanan hastaya tekrar biyopsi uygulandı,
malign fibröz histiositom, SMA (-), CD 68 (+) olarak saptandı.
Hastaya operasyon önerildi ancak kabul etmedi.
Bulgular:
Sonuç:
Larekste sarkomatoid karsinomlar sık değildir. Tedavi
yaklaşımları değişebilmekle birlikte hastanın gördüğü
radyoterapi MFH gelişimi için bir sebep olabilir. Literatürde
larenkste MFH ve epidermoid karsinom birlikteliği olan tek tük
vakalar mevcut olduğu için bu vakayı paylaşmak istedik.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
159
EP-40
DERMATOMYOZİT SONRASI GELİŞEN NAZOFARENKS
KANSERİ SONRASINDA CMV ENTEROKOLİTİNE BAĞLI GİS
PERFORASYONU
İBRAHİM PETEKKAYA
1
, BERFU KORUCU
1
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
,
İBRAHİM GÜLLÜ
1
, GAMZE GEZGEN
2
, EMİR CHARLES ROACH
2
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
Amaç:
Primer CMV enfeksiyonu hayatın erken evrelerinde görüldükten
sonra beyaz kan hücrelerinde latent duruma geçer. Endotel
hücreleri içerisinde de latent konuma geçebilir. Bağışıklık
sistemi zayıflayınca, enfeksiyon yeniden aktif hale gelebilmekte
ve çeşitli bulgu ve belirtiler ile kendisini gösterebilmektedir.
Bu çalışmada, nazofarenjiyal karsinom ve dermatomyozit
tanısı olan ve steroid tedavisi bir hastada, CMV enterokoliti ve
sonucunda gelişen, bağırsak perforasyonu ile seyreden süreci
ele almaktayız.
Gereç ve Yöntem:
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi servisinde takip
edilen hasta takip ve tedavisi devam etmekte iken, gelişen
klinik bulgularla olgu sunumu olarak hazırlanmıştır.
Bulgular:
Haziran 2010’da dermatomyozit tanısı konulan 48 yaşında
bayan hasta , burun tıkanıklığı şikayeti gelişmesi üzerine yapılan
nazafarenks biyopsi epidermoid kanser olarak gelmiş.DCF
kemoterapisini üç kür almış. Romatoloji tarafından prednizolon
ve hidroksiklorokin ile takipte olan hasta karın ağrısı ve
melanası olması üzerine yapılan endoskopide duodenum 3.
Kısmında iki adet eksudalı ülserler (metastaz?). Kolonoskopide
sigmoid ve rektum proksimalinde multiple çapı 5 cm ulaşan
eksudalı lezyonlar gözleniyor. Biyopsi CMV inklüzyonları içeren
aktif kronik iltihabi değişiklikler olarak geliyor. Karın ağrılarının
artması üzerine çekilen batın BT’de perforasyon saptanan
hasta takip ve tedavisi devam etmektedir.
Sonuç:
CMV enfeksiyonu özellikle bağışıklık sistemi zayıflamış olan
hastalarda düşünülmesi gereken, çok ciddi klinik sonuçlar
ortaya çıkarabilecek bir antitedir.
EP-41
NÜKS GLİOBLASTOME MULTİFORMELİ BİR HASTADA
İRİNOTEKAN-BEVACİZUMAB-FENİTOİN İLAÇ ETKİLEŞİMİ
OLARAK HEPATOTOKSİSİTE
ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
, BERKSOY ŞAHİN
1
, İSMAİL OĞUZ
KARA
1
, MELEK ERKİŞİ
1
, BERNA BOZKURT DUMAN
2
, MERAL
GÜNALDI
1
, VEHBİ ERÇOLAK
1
, PINAR KUM
3
, BURÇAK EVREN
TAŞDOĞAN
4
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
BD
2
ADANA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
MEDİKAL ONKOLOJİ
3
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KANSER KAYIT
BİRİMİ
4
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
GASTROENTEROLOJİ BD
Dostları ilə paylaş: |