Bulgular:
Son yıllarda foliküler lenfomanın histopatolojik özelliği ne
olursa olsun agresif seyrederek, SSS tutulumu yapabileceği
gösterilmiştir.
Sonuç:
Günümüzde Rituximab ve CHOP bazlı kemoterapilerle
SSS tutulumu gibi sekonder ekstranodal yayılım gösteren
lenfoma olgularında uzun ve semptomsuz yaşam süreleri
sağlanabilmektedir. Bu nedenle SSS tutulumu şikayetleriyle
gelen hastalarda Onkolog, İç Hastalıkları Uzmanı, Nöro-
radyolog ve patologları kapsayan lenfoma konusunda uzman
doktorların doğru tanı ve tedavi planı yapma konusunda
işbirliği yapmaları gerekmektedir.
164
EP-49
GÖRME BOZUKLUĞU İLE PREZENTE OLAN
HİPERPROLAKTİNEMİNİN EŞLİK ETTİĞİ HİPOFİZ KARSİNOM
OLGUSU
MUSTAFA SAĞCAN
1
, FARUK KUTLUTÜRK
2
, HASAN GÜVEN
1
,
MEHMET KILINÇ
3
, FAİK ALEV DERESOY
4
, BANU ÖZTÜRK
5
1
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ
HASTALIKLARI AD
2
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA BD
3
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
NÖROŞİRURJİ AD
4
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
PATOLOJİ AD
5
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BD
Amaç:
Pitüiter karsinomlar nadir görülen neoplazmlar olup tüm
pitüiter tümörlerin %0.2’sini oluşturur. Progresyon olduğunda
malign karakter kazanan tipik pitüiter adenom şeklinde
prezente olabilecekleri gibi başlangıçtan itibaren agresif
karakter gösterebilirler. Burada ilk bulgu olarak görme
bozukluğu ile başvuran hiperprolaktineminin eşilik ettiği nadir
görülen bir pitüiter karsinom olgusunu sunduk.
Gereç ve Yöntem:
Bir yıldır devam eden görme bozukluğu ile başvuran 56
yaşındaki erkek hastanın çekilen hipofiz MR’ında sella kavitesini
doldurarak kavitede genişlemeye yol açan yaklaşık 49x33x32
mm boyutlarında içerisinde geniş kistik dejeneratif alanlar
bulunan, optik kiazmaya bası etkisi yapan, öncelikle dejenere
makroadenomu telkin eden kitle saptandı.
Labaratuvar tetkiklerinde; Hb:12.1 mg/dL Htc: % 36 WBC:
5820 PLT:226.000 kreatinin: 0.6 mg/dl sodyum :139 mmol/ L,
potasyum : 4.5 mmol/L , Klor : 101 mmol/L , AST: 15 U/L, ALT
: 17 U/ L , Total kortizol: 7.64 mikrogr/dl, Prolaktin:470 ng/mL,
LH:0.8 Mıu /L , FSH: 2.02 Mıu/L , TSH:1.72 Uıu/mL , Growth
Hormon:0.002 ng/ml olarak ölçüldü.
Bulgular:
Hasta Nöroşirurji kliniği tarafından operasyona alındı. Kitlenin
sella tabanını erode etmiş ve sfenoid sinüse taşmış yaklaşık
olarak 8 cm çaplı olduğu görüldü. Transsfenoidal hipofizektomi
yapıldı. Postop çekilen MR’da sella kavitesinde rezidü kitle
saptandı. Transsfenoidal yaklaşımla kitle tekrar eksize edildi.
Hipofiz operasyon materyalinin histopatolojik incelemesinde;
yüksek sellüleriteye sahip büyük ,pleomorfik hiperkromatik
nükleusa sahip ,belirgin nükleollu atipik endokrin karakterde
hücrelerin meydana getirdiği trabeküler, solid tabakalar
,yuvalanmalar tarzında gelişim paterni gösteren vasküler
invazyon gözlenen tümoral lezyon saptandı ve bu görünüm
hipofizer karsinom ile uyumlu bulundu.
Sonuç:
Pitüiter karsinomlar nadir görülen pitüter lezyonlar olup,
infiltratif ve agresif gelişme nedeni ile primer küratif cerrahisi
zordur. Radyoterapi lokal kontrol sağlamada etkindir,
kemoterapi konusunda veri azdır. Görme bozukluğu ile
kliniğe başvuran ve agresif seyirli büyük kitlelerde nadir de
olsa sekretuar hipofiz karsinomun saptanabileceği akılda
tutulmalıdır.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
165
EP-50
ERİŞKİN MEDULLOBLASTOMU; 2 OLGU SUNUMU
ALİ AYBERK BEŞEN
1
, FATİH KÖSE
2
, AHMET TANER SÜMBÜL
1
,
HÜSEYİN MERTSOYLU
1
, FAZİLET KAYASELÇUK
1
, ÖZGÜR
ÖZYILKAN
1
1
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA HASTANESİ ADANA
UYGULAMA MERKEZİ
2
ŞANLIURFA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Medulloblastom santral sinir sistemininin küçük, yuvarlak
hücreli malign tümör grubundan olup, çocukluk çağının en sık
görülen malign beyin tümörüdür.
Gereç ve Yöntem:
Erişkinde medulloblastom nadir görülen beyin tümörlerinden
olup merkezimizde takipli 2 olguyu sunmak istedik.
Bulgular:
Olgu-1: 23 yaşında bayan hasta 1 aydır olan baş ağrısı
nedeniyle çekilen beyin MRG’de sol serebellar hemisferde
35*52 mm boyutlarında 4. Ventriküle bası oluşturan
kitle lezyonu saptandı. Kitle total eksize edildi. Patoloji
medulloblastoma ile uyumlu idi. Tüm spinal MRG’de tutulum
saptanmadı. Hastaya kranyospinal ve posterior fossaya toplam
54 Gy konformal radyoterapi uygulandı.
Olgu-2: 22 yaşında bayan hasta1 aydır olan dengesizlik ve baş
ağrısı için çekilen beyin MRG’de sol serebellar hemisferde
43*35 mm çapında lobüle konturlu kitle lezyonu saptandı.
Totale yakın eksize edilen kitlenin patolojisi medulloblastom
olarak rapor edildi. Spinal MRG’de metastaz saptanmadı.
Hastaya kranyospinal ve posterior fossaya radyoterapi ardından
altı kür (cisplatin 25 mg/m
2
(1-4), etoposit 40 mg/m
2
(1-4),
siklofosfamid 1000mg/m
2
(4. gün)) adjuvan kemoterapi verildi.
Sonuç:
Sonuç olarak, erişkinlerde medulloblastom nadir görülen beyin
tümörlerinden olup sıklıkla serebellar hemisferde yerleşme
eğilimindedir. Cerrahide amaç tam rezeksiyondur. Erişkinlerde
klinik deneyim sınırlı olmakla birlikte eğer klinik çalışmaya
dahil olma imkanı yoksa cerrahi sonrası adjuvant radyoterapi
ve ardından kemoterapi önerilmektedir.
EP-51
KANSER HASTALARINDA TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF
TEDAVİYİ BİLME VE KULLANMA DURUMUNUN
SOSYODEMOGRAFİK PARAMETRELERLE İLİŞKİSİ
GAMZE GÖKÖZ DOĞU
1
, AYSEGÜL KARGI
2
, ÖZGÜR
TANRIVERDİ
3
, ARZU YAREN
1
, A.GÖKÇEN DEMİRAY
1
, BURCU
YAPAR TAŞKÖYLÜ
1
, AHMET ERGİN
1
1
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
2
DENİZLİ DEVLET HASTANESİ
3
MUĞLA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Ayaktan kemoterapi ünitesinde kemoterapi alan hastalar
arasında TAT’ı (Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp) bilme ve
kullanma özelliklerini değerlendirmek amacıyla anket çalışması
planladık.
Gereç ve Yöntem:
Toplam 3 merkez bu çalışmaya dahil edildi. Haziran 2011-Aralık
2011 tarihleri arasında kemoterapi verilen 494 hastanın verileri
SPSS 17 paket programıyla değerlendirildi.
Bulgular:
Hastaların %47.8’i kadın, %52.2’si erkek olup, median yaş
58 yıl (24-90 yıl) idi. Hastaların %23.5’i TAT kullanmıştı ve
en sık bitkisel tedavi tercih edilmişti (%67). TAT terimini bilip
bilmemelerine göre değerlendirildiğinde dul olma, şehir
merkezinde yaşama, yüksek gelir düzeyine sahip olma,
hastalığını bilme, ailede kronik hastalığın varlığı istatistiksel
olarak anlamlı bulundu. TAT kullanıp kullanmama durumuna
göre yapılan analizde, bekar olma, ek hastalığın mevcudiyeti,
ailede kronik hastalık ve kanser öyküsünün olması, istatistiksel
olarak anlamlıydı. Lojistik regresyon analizinde ise; merkezde
yaşamak 1.5 kat (p=0.027), gelir düzeyinin yüksek olması 4.7
kat (p=0.006), hastalığını bilmek 3.5 kat (p=0.002), ailede
kronik hastalık varlığı 1.7 kat(p=0.007) oranında TAT’ı bilme
durumunu artırmaktaydı. Bekar olma 8.06 kat (p<0.001),
komorbidite varlığı 1.6 kat (p=0.04) oranında TAT kullanımını
artırmaktaydı.
Sonuç:
Bu yöntemlerin yararları ve olası yan etkileri detaylı
olarak araştırılmalı, hastalar ve sağlık personeli bu konuda
bilgilendirilmelidir.
EP-52
KANSER HASTALARINDA BAKTERİYEL ENFEKSİYON
ETKENLERİ
UTKU DÖNEM DİLLİ
1
, MUSTAFA YILDIRIM
1
, NİLGÜN GÜR
2
,
YEŞİM ÇEKİN
2
, SEVİL GÖKTAŞ
1
, YASİN ŞAHİNTÜRK
3
, MUSTAFA
YILDIZ
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, MİKROBİYOLOJİ
KLİNİĞİ
3
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, İÇ
HASTALIKLARI KLİNİĞİ
Amaç:
Bu çalışmada Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi
Onkoloji Servisi’ndeki yatan hastalardan bir yıl süresince alınan
materyallerin kültür üremelerini değerlendirerek, bakteriyel
etkenlerin dağılımı ve antibiyotik dirençlerinin belirlenmesi
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmamızda Mart 2010- Kasım 2011 tarihleri arasında
hastalardan ateş varlığında ve/veya enfeksiyon şüphesiyle
alınan kan, idrar, yara sürüntüsü, balgam, gaita sonuçları ve
üreyen bakterilerin antibiyotik direnç durumu retrospektif
olarak incelendi.
166
Bulgular:
Toplam 77 örnekte üreme tespit edildi. Örneklerin kan
kültürleri 38’ini (%9,4), idrar kültürleri 21’ini (%27,3), abse
kültürleri 9’unu (%11,7), balgam kültürleri 7’sinini (%9,1), gayta
kültürleri 2’sinini (%2,6) oluşturmakta idi. Kan kültürleri içinde
en sık %34,2 ile koagülaz negatif stafilokoklar ikinci sıklıkta
%31,6 ile E.Coli oluşturmakta idi. İdrar kültürlerinde en sık
%76,2 ile E.Coli izole edildi. Abse kültürlerinde ise S. Aureus,
E. Coli, Koagülaz negatif stafilokoklar eşt oranda tespit edildi.
Balgam kültürlerinde de en sık E. Coli ve E. Faecalis tespit edildi.
Sonuç:
Bağışıklığı baskılanmış hastalarda bakteriyel enfeksiyonlar sık
görülmekte olup, ampirik tedavinin başarısı açısından kliniğin
bakteri popülasyonu ve antibiyotik duyarlılıklarının bilinmesi
önem taşıdığını düşünüyoruz.
EP-53
İNCE BARSAK ADENOKARSİNOMUNDA TÜMÖR LİZİS
SENDROMU
UTKU DÖNEM DİLLİ
1
, MUSTAFA YILDIRIM
1
, SEVİL GÖKTAŞ
1
,
MUSTAFA YILDIZ
1
, AYHAN HİLMİ ÇEKİN
2
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,
GASTROENTEROLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Literatürde solid tümör ile tümör lizis sendromu birlikteliği çok
nadir bildirilmiştir. Literatürde ince barsak adenokarsinomu ile
tümör lizis sendromu birlikteliği bildirilmemiştir. Olgu nadir
görülmesi nedeniyle ve solid tümörlede tümör yükü fazlaysa
tümör lizis sendromu gelişimi açısından dikkatli olunması
gerekliliği vurgulanması amacıyla tartışılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Kronik karın ağrısı ve karın şişkinliği nedeniyle hastanemize
başvuran 60 yaşındaki bayan hastada tespit ettiğimiz ince
barsak adenokarsinomu tedavisinde gelişen tümör lizis
tartışılacaktır.
Bulgular:
Kronik karın ağrısı ve karın şişkinliği nedeniyle 60 yaşında bayan
hasta hastanemize başvurdu.Endoskopisinde duodenum 1
kısmında kitle tespit edildi. Biyopsi sonucu adenokarsinom ile
uyumlu geldi. ECOG performans skoru 1 olan hastaya folinik asit
20mg/m2 5-fu 425mg/m2 5 günlük tedavi planlandı. Tedavinin
3. gününde cr:2mg/dl ca:7.4mg/dl ürik asit:16.2mg/dl, K:6.1
edildi. Hiperpotasemisine yönelik medikal tedavi uygulandı.
İdrar çıkışı 100ml/saat üzerinde olacak şekilde hidrasyon
uygulandı. 600mg/gün allopürinol başlandı. Kemotarapisi
kesildi. Günlük 2x1 biyokimyasal parametreleri takip
edilen hasta idrar çıkışının azalması nedeniyle hemodiyaliz
planlanırken hasta exitus oldu.
Sonuç:
Sonuç olarak solid tümörler esnasında gelişen tümör lizis
sendromunun mortal seyretmesi nedeniyle tedavi esnasında
yüksek volümlü tümörü olan hastalarda tümör lizis sendromu
açısından da takip edilmelidir.
EP-54
KANSERLİ HASTALARDA DEPRESYON VE ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
EBRU GAZEZOĞLU
1
, ALPTEKİN ACAR
1
, MERVEGÜL DOLMUŞ
1
,
SAADETTİN KILIÇKAP
2
1
CÜTF DÖNEM 4
2
CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ
Amaç:
Kanser hastalarında depresyon önemli bir sağlık sorunudur.
Semptomlar sorgulanmadığında tanı atlanabilir. Depresyon
tanısı konan hastalarda antidepresif tedavi yararlı olabilir.
Gereç ve Yöntem:
Kanserli hasta ve benzer özellikteki sağlıklı bireylere Beck
Depresyon Ölçeği ve demografik özellikleri içeren bir anket
formu iki gruba uygulandı. Depresyon, tedavi gereksinimine
göre iki gruba ayrıldı.
Bulgular:
Çalışmada 125’i kanserli ve 86’sı sağlıklı olmak üzere toplam
211 birey değerlendirildi. En sık kanserler sırasıyla GIS %24,
akciğer %22 ve meme kanseri %17 idi. Kanserli hastaların
yaş ortalaması sağlıklı bireylerinkine benzerdi (48,0±14,9 vs
45,6±14,5; p=0.247). Cinsiyet ve medeni durum gruplarda
benzerdi. Kanserli hastalarda eğitim ve gelir düzeyi düşük
olanların oranı daha fazlaydı (p<0,001). Kanserli hastalarda
depresyon skoru ortalaması sağlıklı bireylere göre yüksek
bulundu (12,5±8,1 vs 21,7±11,1; p<0,001). Kanserli hastalarda
orta ve şiddetli depresif olarak tanımlanan hasta yüzdesi
sağlıklı bireylerinkine oranla daha fazla idi. Kanserli hastaların
%67’sine tedavi gerektiren depresyon izlenmekte iken, bu
oran sağlıklı bireylerde %30 idi (p<0,001). Tedavi gerektiren
depresyonlu hastalarda, düşük gelir ve eğitim düzeyli
bireylerin oranı daha yüksek iken, diğer değişkenler gruplar
arasında fark yoktu. Hastalar ve sağlıklı bireyler olarak iki farklı
grupta incelendiğinde gelir ve eğitim düzeyinin depresyon için
belirleyici bir faktör olmadığı görüldü.
Sonuç:
Depresyon kanserli hastalarda daha sık görülmektedir.
Hastaların kontrollerinde depresyon açısından irdelenmesi
yararlı olabilir.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
167
EP-55
KANSERLE İLİŞKİLİ AĞRI TEDAVİSİNDE NARKOTİKLERİN
ETKİNLİĞİNİ BELİRLEYEN FAKTÖRLER
SEMA SEZGİN GÖKSU
1
, HAKAN BOZCUK
1
, MÜKREMİN
UYSAL
1
, ECE ULUKAL
2
, GAYE KARASU
2
, TÜRKER SOYDAŞ
2
,
HASAN ŞENOL COŞKUN
1
, BURHAN SAVAŞ
1
1
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ
Amaç:
Kanserle ilişkili ağrı hastaların yaşam kalitesini en çok etkileyen
semptomlardan biridir. Kanser hastalarının % 50 den fazlası
ağrıyla karşılaşır. Bunların % 75 i narkotik kullanımını gerektiren
ağrılardır. Ağrının tamamen giderilmesi çoğu zaman güç olsa
da narkotiklerin doğru kullanımı ile bu sağlanabilir.
Bu çalışmada amacımız kanserle ilişkili ağrısı olan hastalarda
narkotik tedavisinin etkinliğini belirleyen faktörleri incelemektir.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya Ağustos 2009- Ocak 2010 tarihleri arasında Akdeniz
Üniversitesi Tıbbi Onkoloji kliniğinde yatarak tedavi gören
ve kanserle ilişkili ağrısı olan 100 hasta alınmıştır. Hastaların
demografik verileri, beden kitle indeksi, performans durumu,
kanser tipi, evresi, daha önce aldığı tedaviler, hastaneye yatış
nedeni, ağrının lokalizasyonu, ağrı tedavisi ve narkotik dozu
kaydedilmiştir. Hastaların ağrı yoğunluğu VAS skorlaması
ile değerlendirilmiştir. VAS- zaman eğrisi altındaki alan
hesaplanmıştır (AUC). VAS skorunda 2 veya daha fazla
düşme olması ‘ persistan ağrısız sağkalım‘ olarak tanımlanmış
ve persistan ağrısız sağkalım üzerine etki eden faktörler
araştırılmıştır. Narkotik etkinliğini değerlendiren ikinci bir
ölçüm olarak standart doz narkotik başına VAS değerindeki
değişim ve buna etki eden faktörler çalışılmıştır.
Bulgular:
Çalışmaya katılan 100 hastanın 63 ‘ü erkek, 37’si kadındı, yaş
ortalaması 56.1 di. Hastaların %89’u metastatikti. Hastaneye
en sık yatış nedenleri; ağrı palyasyonu(%28), tedaviye bağlı
komplikasyonlar(%18), kemoterapi(%17) idi. Hastaneye
yatış anında ortalama VAS 4.05, hastanede maksimum VAS
ortalaması 5.83, taburculuk sırasında ortalama VAS 1.94 dü.
Persistan ağrısız sağkalım VAS max(p=0.011), AUC(p<0.01) ve
toplam narkotik dozu(p=0.01) ile ilişkili bulundu. Standart doz
narkotik başına VAS değerindeki değişim üzerine etki eden
faktörler ise hastanın almakta olduğu tedavi ( kemoterapi vs
diğer)(p=0.05) ve hastaneye yatış anındaki VAS değeri(p=0.003)
idi.
Sonuç:
Kanserle ilişkili ağrı yaşayan hastalarda narkotik etkinliğini
belirleyen faktörler ağrı yoğunluğu, agresif narkotik tedavi
verilmesi ve kemoterapi almasıdır. Kanser hastalarında
maksimum ağrı palyasyonunu sağlanması için hastanın detaylı
değerlendirilmesi ve narkotiklerin etkin dozlarda kullanılması
gerekmektedir.
EP-56
FEBRİL NÖTROPENİK HASTALARDA GENEL ÖZELLİKLERİN VE
TEDAVİ SONUÇLARININ DERĞLENDRİLMESİ :TEK MERKEZ
DENEYİMİ
ÖZNUR BAL
1
, ÖZLEM UYSAL SÖNMEZ
2
, ÜMMÜGÜL
ÜYETÜRK
3
, ONUR EŞBAH
1
, KAAN HELVACI
1
, AHMET ŞİYAR
EKİNCİ
1
, TAHSİN ÖZATLI
1
, BURÇİN BUDAKOĞLU
1
, ÜLKÜ
YALÇINTAŞ ARSLAN
1
, BERNA ÖKSÜZOĞLU
1
1
DR.ABDURRAHMAN YURTARSLAN ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM
VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
SAKARYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
3
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ
TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Febril nötropeni (FN) hayatı tehdit edebilecek ciddi
enfeksiyonlara neden olabilen önemli bir komplikasyondur.
Kliniğimizde febril nötropeni nedeni ile interne edilen
hastaların genel özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem:
Ocak 2009 - Aralık 2011 tarihleri arasında kemoterapi (KT)
tedavisi alan ve FN nedeni ile hospitalize edilen hastaların
klinik özellikleri retrospektif olarak değerlendirildi .
Bulgular:
159 hasta değerlendirildi. Ortalama yaş 57 (19-81) idi. En sık
görülen malignite meme karsinomu ( %25 ,40 hasta) idi. %39
hastada FN atağı 1.kürde gözlendi. Ortalama ateşli gün sayısı
2, nötropeniden çıkış süresi 3 gün, hastanede kalış süresi 6
gündü. %84 hastada etken izole edilemedi. %5 hastada e coli,
%1.3 fungal enfeksiyon saptandı. Bakteriyel ve fungal etken
izole edilen hastalarda hastanede kalış süresi anlamlı olarak
yüksekti ( p:0,03). Ancak ateşli gün sayısı ile arasında anlamlı
ilişki bulunmadı. Profilaktik GCSF kullanımı ile hospitalizasyon
süresi ve ateşli gün sayısı arasında anlamlı fark bulundu ( p:
0.008). Uygulanan GCSF tipleri ve dozları ile hospitalizasyon
süresi arasında ilişki saptanmazken, ateşli gün sayısı ve
nötropeniden çıkış süreleri açısından anlamlı farklılık saptandı,
filgrastim 30 mü ile en az ateşli gün sayısı tespit edildi ( p: 0.033).
Nötropeniden çıkış süreleri filgrastim gruplarında lenograstime
göre daha iyiydi ( p:0.034). % 65 hastada komorbid hastalık
gözlendi. Komorbiditesi olan hastaların hastanede kalış süresi
ve ateşli gün sayısı arasında anlamlı farklılık bulunmadı ( p:0.3
ve 0.6). FN ‘ye bağlı mortalite oranı ise %0.6 olarak görüldü
(n:1)
Sonuç:
FN multidispliner yaklaşımla hızla tedavi edilmeli ve riskli
hastalarda KT öncesinde doz redüksiyonu veya GCSF profilaksisi
düşünülmelidir.
168
EP-57
SOLİD TÜMÖRLÜ HASTALARDA ALTERNATİF TEDAVİ
KULLANIMI
ÇAĞATAY ARSLAN
1
, MENİCE GÜLER
2
, FATOŞ DİLAN
KÖSEOĞLU
2
, İLKAY TUĞBA ÜNEK
1
, MEDİHA TÜLİN BOZKURT
3
,
GÖNÜL DEMİR PİŞKİN
3
1
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ MEDİKAL
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
2
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ
HASTALIKLARI KLİNİĞİ
3
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
RADYASYON ONKOLOJİSİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Hastanemiz Medikal Onkoloji Bölümü’nde halen takip
edilmekte olan ve kemoterapi alan hastalarda alternatif tedavi
kullanımını ve bu konudaki bilgi düzeyini araştırmak.
Gereç ve Yöntem:
İzmir Tepecik Eğitim Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü’nde
Eylül 2011 – Aralık 2011 arasında aktif olarak takip edilen
ve kemoterapi alan hastalara alternatif tedavi konusunda
hazırlanan anket yüzyüze olarak dolduruldu. Kaydedilen
verilerin istatistiksel olarak tanımlayıcı analizi yapıldı.
Bulgular:
Toplam 110 hastaya anket yapıldı. Hastaların ortalama yaşı
56.6 (21-86) idi. 30 (%27.3)’u alternatif tedavi kullanmıştı.
Hastaların 85 (%77)’i alternatif tedavilerin faydalı olduğunu,
29 (%26)’u zararlı olmadığını düşünüyordu. Hastaların tümü
tedavi ajanını oral yoldan almıştı. Alternatif tedavi kullanan
14 (%47) hasta doğal ürünlerin vücutlarını güçlendirdiği için, 7
(%23) hasta ailesi ısrar ettiğinden, 5 (%17) hasta asıl tedaviden
fayda görmediğini düşündüğünden ve 4 (%13) hasta aldığı
tedaviye destek olsun diye alternatif tedavi kullanmıştı. 14
(%46.6) hasta kemoterapi ile eşzamanlı kullanmıştı. 19 (%63.3)
hasta tedaviyi kullanırken doktorunu bilgilendirmemişti. 21
(%70) hasta bitkisel hap diye belirttikleri tedaviyi ve 4 (%13.3)
hasta adınını bilmedikleri bir ot karışımını kullanmıştı.
Dostları ilə paylaş: |