Sonuç:
Alternatif tedavilerin en sık tanıdık çevresinden ve bazen
doktorlar tarafından verildiği saptandı. Hastaların önemli
oranı bu tedavileri kullanırken doktorunu bilgilendirmemişti.
İçeriği tam olarak bilinmeyen ve kemoterapi ile eş zamanlı
sistemik olarak uygulanan maddeler ilaç madde etkileşimine
neden olabilmektedir. Bu konu ile ilgili ülkemizde hastaların
bilinç düzeyi oldukça düşüktür. Ülkemizde alternatif
tedavi uygulamalarına yönelik bir denetleme ve standart
bulunmamaktadır. Ülkemizde bu konuda yapılacak geniş hasta
sayılı araştırmalara ihtiyaç vardır.
EP-58
5- FLUROURASİL KULLANIMI SONRASI GELİŞEN BENİGN
PAROKSİSMAL POZİSYONEL VERTİGO
MUSTAFA YILDIRIM
1
, EDA PARLAK
2
, ÖMER TARIK SELÇUK
1
,
MUSTAFA YILDIZ
1
, UTKU DÖNEM DİLLİ
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV) en sık rastlanan
periferik vestibüler sistem hastalığıdır. Genellikle 50-70 yaş
grubunda spontan olarak ortaya çıkar. Vertigo semptomları
daha çok ani baş hareketleri ile oluşur. Tanı konulmaz ise bir
çok tetkik yapılması gerekebilir. Bu nedenle de tanı koyup
sebebini bulmak önemlidir.
Gereç ve Yöntem:
Safra kesesi adenokanseri nedeniyle kemoradyoterapi alan
hastada tedaviden hemen sonra gelişen BPPV tartışılacaktır.
Bulgular:
Lokal ileri safra kesesi adenokanseri nedeniyle 46 yaşındaki
bayan hastaya kemoradyoterapi başlandı. Hastaya 5
fluorouracil (5 FU) ve leucovorinden oluşan kemoterapi
başlandı. Ancak daha birinci kürden , itibaren hastada aniden
baş dönmesi, bulantı, kusma gibi şikayetler başladı. Önce
bu şikayetlerin kemoterapinin etkisi ile olduğu zannedildi bazı
medikal tedaviler ile azalmayınca BPPV şüphesi ile kulak burun
boğaz kliniği tarafından tarafından değerlendirildi ve bening
pozisyonel vertigo tanısı konularak tedavi başlandı. Hasta hala
tedavi ile birlikte adjuvan kemoterapiye devam etmektedir.
Sonuç:
Kemoterapiye bağlı bulantı- kusma vertigo hissi ile hastanın
ifadesinde karışıklığa neden olabilecek bir durumdur. Hastaların
takibinde kemoterapi ve radyoterapi BPPV oluşturabilecek
durumlar olduğundan hastaların takibinde bu durum göz
önünde bulundurulmalıdır.
EP-59
DOSETAKSELE BAĞLI HİPERSENSİTİVİTE: TEK MERKEZ
DENEYİMİ
ÖZGE KESKİN
1
, AFEY ARPACI
2
, DİLEK YALÇIN
2
, ZARİFE
TEKBALKAN
2
, ÇAĞATAY ARSLAN
3
, FATMA ALEV TÜRKER
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ GÜNDÜZ
TEDAVİ ÜNİTESİ
3
İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ MEDİKAL
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Dosetaksel, birçok endikasyonda artan sıklıkta kullanılan ve
sıklıkla hipersensitivite reaksiyonları (HSR) ile ilişkili olan bir
kemoterapötiktir. HSR oluşturmadaki mekanizma henüz net
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
169
değildir. Çalışmamızda, dosetaksel alan hastalarda HSR gelişimi
ile ilgili olabilecek faktörleri inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Kasım-Aralık 2011 tarihleri arası ayaktan dosetaksel
tedavisi alan hastalarda demografik veriler, dosetaksel alma
endikasyonu, kaçıncı sıra aldığı kaydedildi. Allerjik reaksiyon
geliştiği takdirde bunun NCI kriterlerine göre derecesinin,
sürenin, vital bulguların kaydı tutuldu.
Bulgular:
Dosetaksel alan 153 hastada bayan/erkek oranı yaklaşık
2, ortalama yaş 53,7±3,8 olarak bulundu. Hastaların
dosetaksel tedavisi alma endikasyonu sırasıyla; lokal ileri
evre meme, metastatik meme, gastrointestinal sistem,
lokal ileri evre baş-boyun, metastatik akciğer, sınırlı evre
akciğer, metastatik baş-boyun kanserleri ve son olarak
da metastatik sarkomlar ile metastatik prostat kanseridir.
Hastalara kortikosteroid ve antihistaminik premedikasyonu
sonrası ortalama 4,3±0,55 mL/dk hızında ve 109±51,81 mg
dozda dosetaksel uygulandı. Hastaların %12,4’ünde allerjik
reaksiyon gelişti. Bu durum en sık olarak 1. Kür sırasında
gözlendi. Hastalarda ortalama 5,7±2,8. dakikada allerjik
reaksiyon gelişti, eş zamanlı olarak müdahale edildi. Allerjik
reaksiyon tanımında grad 1 HSR (%7,4), grad 2 HRS (%1,3) ve
grad 1 bronkospazm (%6,2) yer almaktadır. Allerjik reaksiyon
gelişimi ile yaş, dosetaksel infüzyon hızı ve dozu arasında
istatiksel anlamlı ilişki bulunmadı (p=0,75 ve 0,25), fakat
kadınlarda daha sık gözlendi ve aradaki ilişkili istatiksel olarak
anlamlı idi (p=0,012).
Sonuç:
Daha önceki çalışmalarda dosetaksele bağlı HSR
gelişimi ile ilgili belirlenmiş bir risk faktörü yoktur. Bizim
çalışmamızda sadece kadın populasyonda daha sıklıkla
görüldü. Dosetaksele bağlı HSR, ilacın kesilmesi ve
uygun destek tedavinin verilmesi ile büyük oranda
gerilemektedir. Desensitizasyon protokolu geliştirebilmek için
daha geniş çalışmalara ihtiyaç vardır.
EP-60
KANSER HASTALARININ KRONİK HASTALIKLARI VE
KEMOTERAPİ DIŞI İLAÇ KULLANIMININ ARAŞTIRILMASI
BURCU ÇELİK , HURİ YEŞİM ŞEVİK , SEMA SEZGİN GÖKSU ,
HASAN ŞENOL COŞKUN
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
Amaç:
Türkiye’de hastanelere yatan hastaların üçte biri kronik
hastalıklar nedeniyle yatmaktadır. Türkiye’deki ölüm nedenleri
incelendiğinde ilk üç nedenin kronik hastalıklar olduğu
görülmektedir. Bu çalışmanın amacı Akdeniz Üniversitesi
Hastanesi Kemoterapi Ünitesi’nde tedavi gören hastaların
kronik hastalıklarını saptamak ve buna bağlı ilaç kullanımını
araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
1-31 Ocak 2012 tarihleri arasında kemoterapi alan ve
araştırmaya katılmayı kabul eden 113 hastanın kronik
hastalıkları ve kemoterapi dışı ilaç kullanımı incelenmiştir.
Bulgular:
Araştırmaya katılanlar 21-81 yaşları arasında olup, median yaş
57’dir. Katılımcıların %54.9 kadın, %45.1’erkektir. Kemoterapi
uygulanan hastaların %23’ü akciğer, %22.1’i kolorektal, %16.8’ı
meme ve %13.3’ü jinekolojik kanser tanısı ile kemoterapi
almakta olup, uygulanan kemoterapinin %40.7’si platin bazlı,
%16.82’i taxan grubu içeren tedavilerdir. Hastaların %45.1’i Evre
IV, %33.6’sı Evre III de yer almaktadır. Hastaların %43.4’ünün
kronik bir hastalığı bulunmamakta olup, %15.9’u hipertansiyon,
%8.8’i diabet ve %7.1’inin ise KOAH tanısına sahiptir. Düzenli
olarak kullanılan ilaçlara bakıldığında ise hastaların %14.2’sinin
kullandığı ilaçları bilmemesi dikkati çekmektedir. Hastaların
%11.5’inin antihipertansif, % 7.1’inin diabetik ilaç kullandığı
saptanmıştır. Çalışmaya katılanların kemoterapi öncesi son
on günde kullandığı ilaçlar incelendiğinde ise % 46’sının ilaç
kullanmadığı, %22.1’inin antiemetik ve %10.6’sının ise analjezik
kullandığı belirlenmiştir.
Sonuç:_Kanser_tanısı_olan_hastalarda_bakteriyemi_etkeni_araştırılırken_GBS_ler_akılda_tutulmalı,_ampirik_ve_devam_tedavi_stratejileri_buna_göre_belirlenmelidir._EP-62'>Sonuç:
Kronik hastalığa bağlı olarak fiziksel ve zihinsel sınırlılıklar,
sakatlıklar bireyin bağımsızlığını azaltmakta, uzun süreli
bakım gereksinimi, sağlığın algılanmasını ve sosyal etkinlikleri
kısıtlamaktadır. Komorbidite nedeniyle kemoterapi dışı ilaç
tedavisi önemli bir rol oynamaktadır. Hastanın kemoterapi dışı
ilaçları konusunda yüksek bilgi eksikliğini gidermeye yönelik
eğitim hemşireliği uygulamaları gerekmektedir.
EP-61
GRUP B STREPTOKOK BAKTERİYEMİSİ TESPİT EDİLEN BİR
MEME KANSERİ VAKASI
FATMA MUTLU SARIGÜZEL
1
, ARZU AKŞAHİN
2
, İLHAMİ ÇELİK
3
,
A.NEDRET KOÇ
4
1
KAYSERİ EAH MİKROBİYOLOJİ KLİNİĞİ
2
KAYSERİ EAH TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
3
KAYSERİ EAH ENFEKSİYON HASTALIKLARI KLİNİĞİ
4
EÜTF MİKROBİYOLOJİ ABD
Amaç:
Grup B streptokoklar (GBS) karaciğer yetmezliği, dekübit
ülseri, nörojenik mesane, meme kanseri, diabetes mellitus
gibi tanıları olan erişkinlerde invaziv enfeksiyon oluşturabilen
önemli etkenlerden biridir.
Gereç ve Yöntem:
Burada meme kanseri tanısı ile neoadjuvan kemoterapi
almakta olan ve nötropenik ateş nedeni ile hospitalize edilen
bir vaka sunulmaktadır.
Bulgular:
42 yaşında kadın hasta nötropenik ateş nedeni ile hospitalize
edildi. Hastanın özgeçmişinde DM ve 2 yıl önce sol meme
kanseri nedeni tedavi öyküsü mevcut. Hormonoterapi alırken
karşı memede tespit edilen lokal ileri evre meme kanseri
dolayısı ile neoadjuvan tedavi planı yapılmıştı. Ateşi 39,3 derece
ölçülen hastanın fizik muayenesinde sol mastektomize, sağ
meme alt kadranlarda cilt-ciltaltı sert ödemi dışında ek patoloji
tespit edilmedi. Kültürleri alınan hastaya Enfeksiyon hastalıkları
170
önerisi ile piperasillin/tazobaktam 3x4,5 gr iv ve Klaritromisin
2x500mg başlandı. Takiplerinde ateşi tekrarlamayan hastanın
kan kültüründe B grubu streptococcus üremesi saptandı ve
tedavisine penisilin (4x6000000 MÜ) ve klindamisin (3x900mg)
ile devam edildi. Hastanın ateşinin düşmesi ve tekrar alınan kan
kültüründe üreme olmaması üzerine yeni başlanan antibiyotik
tedavisinin 10 günü tamamlandıktan sonra taburcu edildi.
Sonuç:
Kanser tanısı olan hastalarda bakteriyemi etkeni araştırılırken
GBS ler akılda tutulmalı, ampirik ve devam tedavi stratejileri
buna göre belirlenmelidir.
EP-62
KANSER HASTALARININ HASTALIK ALGISI VE KANSER
TEDAVİSİNE İLİŞKİN İNANIŞLARI İLE İLİŞKİSİ
MUTLU AKKURT , NİLÜFER ERKİN , GÖKÇEN ATILBOZ ALAGÖZ ,
FATMA ÖZTÜRK , ŞEREF KÖMÜRCÜ
BAYINDIR HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Hastanın semptomları, hasta tarafından algılanan olası kanser
nedenleri, hastalığın yaşam ve duygular üzerindeki etkileri,
hastanın hastalık üzerindeki kişisel kontrolü ve tedaviler
hakkındaki inanışları hastalık algısını oluşturmaktadır. Kanser
hastalarının algıladığı sosyal destek hastalığın seyrini etkileyen
önemli bir faktördür. Bu araştırmanın amacı kanser hastalarının
hastalık algısını değerlendirmek ve kanser algısı ile kanser
tedavilerine ilişkin inanışlar arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
Veriler bir tıbbi onkoloji kliniğinde ayaktan tedavi alan kanserli
40 hastadan (25 kadın ve 15 erkek, yaş ortalaması = 59.3)
toplanmıştır. En sık görülen üç tanı meme kanseri (n=11),
akciğer kanseri (n=10) ve kolon kanseridir (n=6). Hastalara
Hastalık Algısı Ölçeği (HAÖ) ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal
Destek Ölçeği verilmiştir. Veri toplama işlemi halen devam
etmektedir.
Bulgular:
Yapılan ara analizden elde edilen sonuçlarda HAÖ’nin faktörleri
arasında anlamlı korelasyonlar bulunmuştur. Hastanın hastalık
üzerindeki kişisel kontrolü ile tedaviler hakkındaki inanışları
arasında (r=.546, p
Sonuç:
Sonuç olarak hastaların kanser algısı, tıbbi ekip tarafından
planlanan tedavinin faydası ile igili algısını etkileyebilmektedir.
EP-63
KLİNİKTE ÖLEN TERMİNAL DÖNEM KANSERLİ HASTALARDA
SON İKİ HAFTA İÇİNDE YAPILAN TETKİK VE TEDAVİLER
ŞEREF KÖMÜRCÜ
1
, FİLİZ ÇAY ŞENLER
2
, ÖZGÜR ÖZYILKAN
3
,
ŞENOL COŞKUN
4
, DİLŞEN ÇOLAK
5
, EMEL ÜÇGÜL
6
, MUTLU
AKKURT
1
, FİKRET ARPACI
7
1
BAYINDIR HASTANESİ
2
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
3
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
4
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
5
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
6
ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ
7
GÜLHANE ASKERİ TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
Terminal dönem kanser hastalarına genellikle gereğinden
fazla tetkik ve tedavi yapılmaktadır. Bu konuda tıbbi onkoloji
kliniklerin tutumunu belirlemek üzere klinikte ölen terminal
dönem kanser hastalarına son 2 hafta içinde yapılan tetkik ve
tedaviler ile invaziv girişimlerin retrospektif değerlendirmesi
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Altı tıbbi onkoloji kliniğinde yatarken ölen 422 terminal dönem
kanser hastasının ölmeden önceki iki hafta içinde yapılan
tetkik-tedavi işlemleri hasta dosyalarından taranmıştır.
Bulgular:
Yaşam beklenti süreleri 6 ay olarak öngörülen 422 kanser
hastası metastatik olup, en sık görülen metastaz yerleri
karaciğer (%34.8), kemik (%27.3), akciğer (%21.6) ve/veya
beyin (%19.2) idi. Ölüm nedenleri sıklık sırasına göre; solunum
yetmezliği (%48.1), enfeksiyon (%23.5) ve/veya karaciğer
yetmezliği (%18.9) idi. Son iki haftada yapılan tetkikler gözden
geçirildiğinde, %22.7’ sine bilgisayarlı tomografi, %23.2’ sine
ultrasonografi, %13.7’ sine magnetik rezonans görüntüleme
ve %4.9’ una kemik sintigrafisi yapıldığı tespit edildi. Hastaların
%76.9’ una intravenöz serum tedavisi, %43.6’ sına eritrosit
transfüzyonu, % 36.5’ ine total parenteral beslenme ve %6.9’
una albumin transfüzyonu uygulandığı; %25.7 sine invaziv
ağrı tedavisi, %12.4’ üne morfin veya midazolam ile terminal
sedasyon, %9.1’ ine kemoterapi yapıldığı gözlendi. Ayrıca tüm
hastalara damar yolu açıldığı, %37.9’una santral kateter ve/
veya idrar sondası takıldığı; %10’una parasentez, %7.3’üne
torasentez ve %2.9’una endoskopi yapıldığı tespit edildi.
Sonuç:
Tıbbi onkoloji kliniklerinde, terminal dönem kanser
hastalarında bakım girişimlerini artırıcı ancak yaşam kalitesine
katkısı olmayan tetkik ve tedavileri azaltıcı yönde farkındalık
eğitimlerine gereksinim vardır.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
171
EP-64
BU BİLDİRİ GERİ ÇEKİLMİŞTİR.
EP-65
FANTOM TÜMÖRÜ: OLGU SUNUMU
EDA PARLAK
1
, MUSTAFA YILDIRIM
2
, UTKU DÖNEM DİLLİ
2
,
SEVİL GÖKTAŞ
2
, MERT KÖROĞLU
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Fantom tümörü veya vanishing (buharlaşan) tümörler
genellikle konjestif kalp yetmezliğine bağlı olarak interlobar
fissürde geçici plevral efüzyon toplanmasına verilen addır (1).
Radyolojik görüntüsü malingnitelere benzediğinden tanıda
karışıklığa neden olabilirler.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimize aşırı kilo kaybı, halsizlik ve nefes darlığı şikayetleri
ile başvuran 81 yaşında erkek hastada tespit edilen fantom
tümörü güncel literatür eşliğinde tartışılacaktır
Bulgular:
Bilinen sistemik hastalığı olmayan 81 yaşında erkek hasta
halsizlik ve kilo kaybı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Fizik
muayenesinde solunum sesleri azalmış ve eforla dispnesi
saptanan hastaya çekilen akciğer grafisinde sağ akciğerde orta
zonda minör fissür trasesinde, oldukça düzgün sınırlı sferik
kitle saptanması üzerine radyolojik olarak malignite düşünülen
olguya bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirilmek üzere
tomografi çekildi. BT’ de sağda daha belirgin olmak üzere her
iki akciğerde plevral effüzyon ve sağda minör fissür içerisindeki
effüzyonun ankiste formda olduğu saptandı. Hastaya pseudo
tümör-fantom tümörü tanısı konuldu.
Sonuç:
Özellikle bizim olgumuzdaki gibi kliniği tipik kalp yetmezliği
kliniğine uymayan ve tesadüfen saptanan olgularda invaziv
girişimsel yöntemlere gerek kalmadan fantom tümöründen
şüphelenilerek uygun tedaviye hızlı bir şekilde başlanabilir.
EP-66
BU BİLDİRİ GERİ ÇEKİLMİŞTİR.
EP-67
TÜRKİYE’DE ONKOLOJİ UZMANLARI KEMOTERAPİ
MALİYETLERİNİ ÖNEMSİYOR MU?
ALİ ARICAN
1
, ALPER ATA
3
, ERDİNÇ NAYIR
1
, HÜSEYİN ABALI
2
1
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
2
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
3
MERSİN DEVLET HASTANESİ
Amaç:
Kansere bağlı ölüm hızlarının azalmasında en önemli
nedenlerden biri sürekli gelişen anti-kanser tedavilerdir. Ancak
yeni tedaviler beraberinde yüksek tedavi maliyetlerini de
getirmektedir. Kanser tedavisini uygulayan ve bu tedaviyi alan
kişilerin tedavi maliyetleri hakkındaki farkındalıkları tedavi
maliyetlerinin optimizasyonu için gereklidir. Bu çalışma ile
ülkemizdeki hekim ve hastaların bu farkındalıklarını sorguladık.
Gereç ve Yöntem:
Tıbbi Onkoloji hekimlerine 12 sorudan oluşan bir anket formu
eposta yoluyla ulaştırıldı, yanıtlar sanal ortamda depolandı.
Toplam 119 hekimden yanıt alındı.
Bulgular:
Hekimlerin %21’i tedavi önerirken ilaç maliyetlerine daima
dikkat ettiğini , %69’u bazen dikkat ettiğini bildirmiştir.
Hekimlerimizin %90.5’i tedaviye başlarken hastanın ekonomik
koşullarını merak etmektedirler ve ekonomik koşulların tedavi
başarısını etkilediğini düşünmektedirler. Tedavi kararı alırken
hastanın ekonomik koşullarını gözeten hekimlerin oranı
%81.3’ tür. Tedavi maliyetleri hakkında hastaya bilgi veren
hekimlerin oranı %9.4’ tür. Hekimlerimize göre bilgi verilen
hastaların % 49’ u şaşırdıklarını bildirmişlerdir. Hekimlerimize
göre tedavi maliyeti hakkında bilgi sahibi olan hastaların
yaklaşık yarısında tedavi uyumları olumlu etkilenmektedir.
Hekimlerimizin % 83.6’sı ara sıra da olsa hastaların kendilerinin
karşılayacağı ilaçları reçete ettiklerini, bu durumda olumlu hasta
tepkileri ile olumsuz hasta tepkilerinin eşit olduğunu (%40,9
ve %39.1) bildirmişlerdir. Maliyeti yüksek ilaçların seçiminde
hekimlerimizin en önemsediği kriter yaşam kalitesi (% 8.6),
hastalıksız sağkalım (%7.7) ya da genel yanıt oranı değil (%4.4),
genel sağkalım (% 79.3) olarak bildirilmiştir. Hekimlerimizin
%68.7’ si maliyet-etkinlik analizinin ne olduğunu bildiklerini
ama sadece %6.9’u bu konuda bir çalışmada yer aldığını
bildirmişlerdir.
Sonuç:
Tıbbi onkoloji hekimlerinde çeşitli yöntemlerle oluşturulacak
tedavi maliyetleri hakkındaki farkındalık, bu tedavilerin
efektif kullanımı konusunda fayda sağlayacaktır. Kanser
tedavisi ile uğraşan her hekimin kanser ilaçları ile ilgili maliyet
çalışmalarına katılmaları teşvik edilmelidir. Ülkemiz gibi sağlık
harcamaları büyük hızla artan ülkelerin özellikle kendine özgü
maliyet-etkinlik kriterlerine sahip olması ve bu kriterlerin
günlük pratiğe sokulması kaynaklarımızın doğru kullanımı
açısından önemlidir.
EP-68
TROMBOZ GELİŞEN KANSER HASTALARINDA TROMBOSİT
SAYISI, ORTALAMA PLATELET VOLÜMÜ VE PLATİKRİT
DEĞERLERİNDEKİ DEĞİŞİM
HASAN MUTLU
1
, TUNCAY ASLAN
2
, ABDÜLSAMET ERDEN
2
,
HEDİYE UĞUR
2
, ZEKİ AKÇA
3
1
ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ
2
KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
3
MERSİN DEVLET HASTANESİ
172
Amaç:
Ortalama platelet volüme trombosit hacminin bir göstergesidir
ve ortalama platelet volümü yüksekliğinde tromboza eğilimden
bahsedilebilmektedir. Önemli trombotik hastalık gruplarından
birisi kanserlerdir. Çalışmamızda tromboz gelişen kanserli
hastalarda ortalama platelet volümü değerleri irdelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesinde takip edilmekte olan
kanser hastalarından, tromboemboli gelişen toplam 43 hasta
prospektif olarak çalışmaya alındı. Kanser tanı ve tromboz
gelişme anındaki ve trombosit, ortalama platelet volümü ve
platikrit değerleri kaydedildi. Frekans analizi, crosstabs, paired
samples t test uygulandı.
Bulgular:
Yapılan değerledirmede tromboz anındaki ortalama platelet
volümü değerlerinde tanı anıdaki değerlere göre anlamlı
düşüklük mevcuttu (p=0.041). Trombosit sayısı ve platikrit
değerlerinde de düşüklük vardı ama bu sonuçlar anlamlı
değildi.
Sonuç:
Çalışmamızın sonucuna göre kanser hastalarında, trombozun
başlatılmasında trombositlerin rolünün daha az olduğu
söylenebilir.
EP-69
MULTİPL PRİMER MALİGN NEOPLAZİLER: CUMHURİYET
ÜNİVERSİTESİ VERİLERİ
NALAN AKGÜL BABACAN
1
, SAADETTİN KILIÇKAP
1
, ŞAFAK
ŞAHİN
2
, BİRSEN YÜCEL
3
, YILLAR OKUR
3
, EBRU ATASEVER
AKKAŞ
3
, MEHMET FUAT EREN
3
, TURGUT KAÇAN
1
1
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BD
2
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE
ABD
3
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ABD
Amaç:
Aynı kişide, patolojik olarak tanılanmış birden fazla malign
tümörün varlığı multipl primer malign neoplazi (MPMN)
olarak tanımlanmaktadır. Biz de merkezimizde MPMN tanısı
tanısı almış hastalarımızın verilerini retrospektif olarak
değerlendirmeyi planladık.
Dostları ilə paylaş: |