Gereç ve Yöntem:
Vaka:
59 yaşında erkek hasta metastatik KHAK tanısıyla cisplatin 75
mg/m2-etopsid 25 mg/m2 (1-3gün) tedavisi başlandı. 1. kür
kemoterapiden bir hafta sonra hasta nötropenik ateş nedeni
ile yatırıldı. Hastanın yapılan muayenesinde 38,3 derece ateşi,
hipotansiyonu, boyunda palpabl ağrılı lenf nodu mevcuttu.
Sepsis tablosu olan hastaya MRSA’yı da kapsayacak şekilde
ampirik antibiyoterapi (Teikoplanin 1x400 mg, imipenem
silastatin 4x500) başlandı. Kan kültürlerinde üreme olmadı.
Nötropenik ateş kliniği düzelen hasta taburcu edildi. Taburcu
olduktan 5 gün sonra hasta bacaklarda progresif olarak artan
güç kaybı şikayetiyle tekrar kliniğimize başvurdu;
Yapılan muayenede alt ve üst ekstremitelerde simetrik güçkaybı,
hipoestezi ve derin tendon reflekslerinde hipoaktivite tespit
edildi. Akciğer grafisinde primer kitlede regresyon mevcuttu.
Yapılan kraniospinal görüntülemede metastaz saptanmadı.
EMG de patolojik değişim yoktu. BOS incelemesinde
albuminositolojikdisasiasyon tespit edildi. Bu bulgularla
hastaya GBS tanısı konuldu. 5 gün intravenözimmunglobulin
tedavisi uygulandı. IVIG sonrası tam nörolojik iyileşme sağlandı.
Tartışma:
GBS patogenezinde otoimmunitenin rol aldığı akut, simetrik
demyelinizan nöropatidir. GBS ile kanser birlikteliği çok nadirdir.
Literatürde azda olsa KHAK ile birlikte paraneoplastik nörolojik
sendrom olarak bildirilmiş vakalar vardır. Bizim vakamızda ise
tanıdan sonra gelişmesi ve %50 den daha fazla yanıt varken
gelişmiş olması bu durumun bir paraneoplastik nörolojik
sendrom olmadığını düşündürmüştür. Kemoterapi sonrası artan
TNF alfa gibi inflamatuar sitokinlerve enfeksiyonbirlikteliği GBS
gelişmesinin patogenezinde rol oynamış olabilir.
Sonuç:
Kanser hastalarında akut gelişen nöropatilerde GBS akılda
tutulmalı ve ayırıcı tanıda yar almalıdır.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
147
EP-15
AKCİĞER ADENOSKUAMÖZ KARSİNOMUNDA KLİNİK
ÖZELLİKLER
ARİFE ULAŞ
1
, FATMA PAKSOY
2
, ERKAN ARPACI
2
, AYŞE
DURNALI
2
, SAADET TOKLUOĞLU
2
, TARKAN YETİŞYİĞİT
2
,
GÖKHAN ÇELENKOĞLU
2
, NECATİ ALKIŞ
2
1
BURSA ALİ OSMAN SÖNMEZ ONKOLOJİ HASTANESİ
2
DR. A.Y ANKARA ONKOLOJİ EAH, I.TIBBI ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Adenoskuamöz akciğer kanseri nadir görülen bir tümör tipi
olup, tüm akciğer kanserlerinin %0.4-4’ünü oluşturur. Biyolojik
davranışı ve klinikopatolojik özellikleri henüz yeterince
tanımlanamamıştır. Metastazları da farklı histolojiye sahip
olabilir.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmamızda, Dr.A.Y. Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniğinde 1999–2009 yılları
arasında takip edilen 738 KHDAK tanılı hastalardan
adenoskuamöz tanılı 5 hasta(%0.7) geriye dönük analiz
edildi. Adenoskuamöz (ADS) kanserli olguların klinik,
radyolojik, tanısal ve patolojik özellikleri ile tedavi sonuçları
değerlendirildi.
Bulgular:
Hastaların tümü erkek hasta olup ortanca yaş 55(50-70yıl) idi.
Tümünde sigara kullanımı mevcut olup median 47 paket/yıl (40-
50) olarak bulundu. Hastaların 2’si ECOG 1 iken 3 hasta ECOG
2 idi.Öksürük %80 oranında başlangıç yakınmasıydı. İki hastaya
fiberoptik bronkoskopi, 2’sine transtorasik iğne biyopsisi
ve 1’ine mediastinoskopik biopsi ile tanı konulmuştu. Bir
hastada lezyon sol akciğerde iken 4 hastada sağ akciğerde ve de
2 olguda sağ üst lobta idi. Evre IIIA 1 hasta, IIIB 2 hasta ve evre
IV 2 hasta idi. Evre IV hastalarda tanıda kemik ve karaciğer
metastazı vardı. Evre 3 hastalara lobektomi ve segmentektomi
yapılmıştı. Hastaların birine adjuvan radyoterapi (RT) ve 2
hastayada küratif RT verilmişti. Takiplerde beyin metastazı
gelişen 2 olguyada palyatif kranial RT uygulanmıştı. Lobektomili
hastaya adjuvan (sisplatin+vinorelbin) kemoterapisi (KT) 4 kür
verildi. Dört olguya palyatif KT (sisplatin+gemsitabin) verildi
(ortalama 3 kür). Cerrahi rezeksiyon yapılan, adjuvan RT ve
adjuvan KT verilen 1 olgu toplam 36 ay takip edilmiş olup halen
nüks saptanmadı. Lokal ileri ve metastatik 4 olguda ortalama
genel sağkalım 11 ay(4-18) ve ortalama PFS 8 ay (2-13) idi.
Sonuç:
Çalışmamız, merkezimizde tanı konulan adenoskuamöz
karsinomlu olguları değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
Çok nadir görülen ve son derece agresif seyirli bir akciğer
tümörüdür. Adenoskuamöz akciğer kanserinin klinik-
radyolojik özelliklerini ve biyolojik davranışlarını değerlendiren
çalışmaların sayısı sınırlıdır. Daha büyük sayıda olgu içeren ve
uzun süreli sağkalım sürelerinin değerlendirildiği çalışmalar,
bu tümörlerin klinik, patolojik ve prognostik özelliklerinin
değerlendirilmesine katkıda bulunacaktır.
EP-16
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERLİ HASTALARDA
CTLA-4 49A>G GEN POLİMORFİZMİNİN PROGRESYON VE
SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ
MURAT YİĞİT
1
, ARZU YAREN
1
, A.GÖKÇEN DEMİRAY
1
, GAMZE
GÖKÖZ DOĞU
1
, AYDIN DEMİRAY
2
, HAKAN AKÇA
2
1
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ, TİBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI,
DENİZLİ
2
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ, TİBBİ BİYOLOJİ ANABİLİM DALI,
DENİZLİ
Amaç:
Akciğer kanserinin etyolojisinde inflamasyonun ve tümör
immünitesinin rolü olduğu bilinmektedir. CTLA-4, T-hücresinin
immün yanıtında inhibitör rolü olan önemli bir moleküldür.
Çalışmamızda, CTLA-4 gen polimorfizminin KHDAK’li hastalarda
progresyon ve sağkalım üzerine etkisini değerlendirdik.
Gereç ve Yöntem:
KHDAK’li 80 hasta ve 40 sağlıklı kişi kontrol grubu olarak
çalışmaya alındı. Her iki grupta CTLA-4 gen polimorfizmi
çalışıldı ve allel dağılımı belirlendi. Hastaların demografik
özellikleri dosyalarından kaydedildi. İstatistiksel analiz SPSS
17.0 ile yapıldı.
Bulgular:
Hastaların yaş ortalaması 64.1 ± 8.9, kontrol grubunun 59.5
± yıl idi. Hastaların 54’ü (%67.5) skuamöz hücreli, 16’ı(%20)
adenokarsinom alt tipiydi. Hastaların % 48.7’sinde A alleli,
%51.3’ünde G alleli; kontrol grubunun %52.5’inde A alleli,
%47.5’inde G alleli saptandı (p=0.6). Hasta grubunda A alleli
taşıyanlarda PFS ve OS sırasıyla 22 hafta ve 36 hafta, G alleli
taşıyanlarda 25 hafta ve 62 hafta idi (0=0.16 ve p=0.07).
Sonuç:
Çalışmamızda, CTLA-4 gen polimorfizmi allel dağılımının
hasta ve kontrol grubunda benzer olduğu, ancak A alleline
sahip hastalarda sağkalım sürelerinin kısa olduğu görüldü.
İnflamasyonda rol alan CTLA-4 gen polimorfizminin akciğer
kanserinde prognoz üzerine etkisini belirleyebilmek için hasta
sayısı fazla olan çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
EP-17
EVRE IV KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERLİ
HASTALARIN SAĞKALIMINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
NALAN AKGÜL BABACAN
1
, BİRSEN YÜCEL
2
, SAADETTİN
KILIÇKAP
1
, TURGUT KAÇAN
1
, YILLAR OKUR
2
, MEHMET FUAT
EREN
1
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
2
, SELİN GENÇ
3
1
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
2
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ABD
3
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE ABD
Amaç:
İleri evre KHDAK’inde performans durumu, kilo kaybı,
cinsiyet ve LDH yüksekliği bilinen prognostik faktörlerdir. Biz
bu çalışmayla, ileri evre KHDAK hastalarımızdaki sağkalımı
etkileyen faktörleri araştırmayı planladık.
148
Gereç ve Yöntem:
2006-2011 tarihleri arasında merkezimizde tedavi edilen evre
IV KHDAK tanılı 113 hastanın dosya bilgileri ve sağkalım verileri
incelendi.
Bulgular:
Hastaların 100’ü (%88) erkek, 13’ü (%12) kadın ve ortanca
yaşları 62 (37-82) idi. Ortanca takip 8 ay (1-47), ortanca
sağkalım 8 ay idi. Bir yıllık genel sağkalım %35 olarak tespit
edildi. ECOG performans durumu (p<0,001), kemoterapi
uygulaması (p<0,001), tedavide cisplatin ( p<0,001) ve
docetaxel (p:0,043) kullanımı, Laktik dehidrogenaz (LDH)
yüksekliği (p:0,007) sağkalımı etkileyen prognostik faktörlerdi.
Bağımsız prognostik faktörler ise kemoterapi (p<0,001) ve LDH
yüksekliğiydi (p:0,004).
Sonuç:
Evre IV küçük hücre dışı akciğer kanserinde sağkalımı
etkileyen en önemli prognostik faktörler hastaya kemoterapi
uygulanması ve LDH yüksekliği olarak tespit edildi.
EP-18
AKCİĞER KARSİNOMLU HASTADA α-2 GLOBULİN PİKİ
MERAL GÜNALDI
1
, MELEK ERKİŞİ
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
,
BERNA BOZKURT DUMAN
2
, VEHBİ ERÇOLAK
1
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BİLİM DALI
2
ADANA NUMUNE EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Akut faz proteinleri pozitif ve negatif proteinler olarak iki
gruba ayrılırlar. α-2 globulini pozitif akut faz proteini olup
seruloplazmin, α-2 makroglobulinin ve haptoglobulinden
oluşur. α-2 globulinlerin enfeksiyon, bağ doku hastalıkları,
nefritler ve nadiren malign hastalıklarda arttığı bilinmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Biz protein elektroforezinde α-2 globulin piki yapmış akciğer
karsinomlu bir vakayı inceledik.
Bulgular:
55y, erkek, gece terlemesi, kilo kaybı, öksürük şikayetiyle
polikliniğe başvurdu. Tetkiklerinde Total Protein: 6.8, Albumin:
3.3, bence jones proteini (-), protein elektroforezinde α-2 piki
saptandı ve kemik iliği aspirasyon-biyopsisi yapıldı ve %8-10
plazma hücresi izlendi. Toraks BT’de (Ekim 2010); Sağ AC üst
lobda soliter nodül ve mediastende multipl lenfadenomegali
saptandı. Hasta tedaviyi kabul etmedi. Mart 2011’deki protein
elektroforezinde α-2 pikinin devam ettiği (Fig. 1), KİA-Bx
tekrarında; Plazma hücre oranı %8 izlendi. PET-BT’de sağ
akciğerde kitle, LAP’ler ve surrenalde metastaz saptandı (Resim
1). LN eksizyonel biyopsi sonucu; malign epitelyal tümör olarak
rapor edildi. Dosetaksel 75 mg/m2, Sisplatin 75 mg/m2 1/3hft
olarak başlandı. 3. ve 6. kür PET-BT karşılaştırmasında belirgin
regresyonla birlikte, Albumin/Globulin oranının normale
döndüğü, protein elektroforezinde ise α-2 globulin pikinin
azaldığı gözlendi (Fig. 2 ve Resim 2).
Sonuç:
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
149
Akciğer karsinomları en yaygın malignitelerden biridir.
Küçük hücreli dışı akciğer karsinomlarının klinik seyri ile bazı
serum akut faz proteinlerinin arasında korelasyon olduğu
bilinmektedir. Biz burada akciğer epitelyal karsinomlu bir
hastayı α-2 globulin pikinin bulunması ve tedaviye yanıt ile
korelasyon göstermesi nedeni ile sunduk. Ayrıca epitelyal
karsinomlu olgularda α-2 globulinler vd. akut faz proteinlerinin
prognostik öneminin araştırmaya açık bir konu olabileceğini
vurgulamak istedik.
EP-19
METASTATİK NONSKUAMÖZ KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER
KANSERİNDE İKİNCİ SIRA TEDAVİDE PEMETREXED
SONUÇLARIMIZ
OLÇUN ÜMİT ÜNAL , İLHAN ÖZTOP , DOĞAN KOCA , TARIK
SALMAN , TÜLAY AKMAN , UĞUR YILMAZ
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Akciğer kanserinde son 30 yılda cerrahi, kemoterapi ve
radyoterapi alanındaki gelişmelere rağmen mortal bir hastalık
olma özelliği devam etmektedir. Son yıllarda metastatik küçük
hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK)’nde sistemik kemoterapinin
yanı sıra hedefi yönelik ilaçlar da kullanıma girmiş olup tüm
bu yaklaşımlarla az da olsa sağkalım avantajı elde edilmiştir.
Ayrıca bu tedavilerle birlikte histolojik alt tipin önemi daha
da artmıştır. Yapılan çalışmalarda pemetrexed’in nonskuamöz
histolojili alt tipte skuamöz hücreli alt tipe göre daha belirgin
survi avantajı sağladığı gösterilmiştir. Bu çalışmada amacımız
nonskuamöz KHDAK’de ikinci sıra tedavide pemetrexed’in
etkinliğini ve tolerabilitesini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem:
Dokuz Eylul Universitesi Tıbbi Onkoloji bölümünde Ocak 2010
ile Haziran 2011 arasında metastatik nonskuamöz KHDAK
kanseri tanısı ile ikinci sıra tedavi olarak pemetrexed uygulanan
hastalar çalışmaya alındı ve hasta dosyaları retrospektif olarak
değerlendirildi. Hastalara pemetrexed 500 mg/m
2’
den 3
haftada bir uygulanmıştı.
Bulgular:
Toplam 29 hastaya(5 kadın, 24 erkek) pemetrexed uygulanmıştı.
Ortanca yaş 62 (range, 46-83) idi. Hastaların tümü nonskuamöz
histolojideydi. Hastalara pemetrexed ortanca 3 siklus (range 2-
9) uygulanmıştı ve toplam 112 kemoterapi siklusu almışlardı.
Sekiz (%27.5) hastada parsiyel yanıt, 6 (%20.6) hastada stabil
yanıt elde edildi. Ortanca progresyonsuz sağkalım 3.7 ay (95%
CI, 2.89-4.63) ve ortalama sağkalım 24.6 ay (95% CI, 16.60-
32.19) tespit edildi. 1 ve 2 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %
72.3 ve %34.3 saptandı. Grade ¾ toksisite olarak 2 hastada
(%6.8) nötropeni ve 2 hastada (%6.8) anemi gözlendi.
Sonuç:
Metastatik nonskuamöz KHDAK’de ikinci sıra tedavide
pemetrexed etkin ve tolerabl bir ajandır. Az hasta sayılı bu
çalışmada pemetrexed uygulanabilir bulunmuştur.
EP-20
EKTOPİK ACTH SENDROMU İLE BİRLİKTELİK GÖSTEREN
KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİ: OLGU SUNUMU
NİLÜFER AVCI
1
, NİHAN ALKIŞ
2
, ENDER KURT
1
, ERDEM
ÇUBUKÇU
1
, FATİH ÖLMEZ
1
, MEHMET BALCI
2
, TÜRKKAN
EVRENSEL
1
, ÖZKAN KANAT
1
, OSMAN MANAVOĞLU
1
1
1-ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
BİLİM DALI
2
2-ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FASKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
Amaç:
Ektopik ACTH sendromu sıklıkla çeşitli solid tümörler ile ilişkili
paraneoplastik bir sendromdur. Bu yazıda ektopik ACTH
salınımı ile birliktelik gösteren küçük hücreli akciğer kanserli bir
olgu sunuldu.
Gereç ve Yöntem:
Uludağ Üniversitesi Medikal Onkoloji Bilim Dalı’nda takipli olgu
sunulmuştur.
Bulgular:
48 yaşında erkek hasta akciğer kanseri ön tanısıyla
kliniğimize gönderiliyor. Hastanın göğüs bölgesinde ağrı,
son 2 haftadır ağız kuruluğu, çok su içme, sık idrara gitme,
kas güçsüzlüğü ve aşırı terleme şikayetleri mevcuttu.
Özgeçmişinde 25 adet/gün/ 30 yıl sigara içme mevcuttu. Fizik
muayenesinde; kan basıncı:130/70mmHg, Ateş: 37
0
C, hafif
buffalo hump görünümü, bilateral avuç içlerindeki kıvrım
yerlerinde, ayaklarda ve yüzde hiperpigmentasyon mevcuttu.
Akciğer filminde ve toraks BT’de sol suprahiler bölgede 3x2 cm
kitle saptandı. Laboratuarda glikoz:248 mg/dl, K:1,7 mmol/L,
AST:74 IU/L, ALT:188 IU/L idi. Tetkiklerde hiler kitle, ciddi
hipopotasemi ve kan glukoz düzeylerindeki yükseklik diğer
bulgular ile birlikte değerlendirildiğinde küçük hücreli akciğer
kanseri ve paraneoplastik sendrom düşünülerek hasta servise
yatırıldı. Hastanın yatışında deliryum tablosu mevcuttu. Acil
potasyum replasmanı yapıldı. Yatışında gönderilen ACTH:
590,6 pg/ml, Kortizol:> 63,44 µg/dl ve 24 saatlik idrar
kortizolü:24200 µg/gün olarak sonuçlandı. Kranial MR’da
kitle gözlenmedi . Ektopik ACTH sendromu düşünüldü. Ancak
AST/ALT yüksekliği nedeniyle ketakonazol verilemedi. Yapılan
biyopsi akciğerin küçük hücreli karsinomu ile uyumluydu.
Hastaya 07/06/2011 tarihinde 1. kür cisplatin ve etoposid
başlandı. Kür sonrası profilaktik olarak verilen G-CSF rağmen
3.günde nötropeni (600) gelişti ve 38
0
C yi bulan ateş yüksekliği
oldu. Çekilen PAAC grafisinde infiltrasyon gözlenmedi. Febril
nötropeni düşünülerek Piperasillin- tazobaktam 4x4.5 gr/gün
ve P. Carini proflaksisi için trimethoprim-sulfometoksazol 3x1
tablet/gün başlandı. 20/06/2011 tarihinde hastada takipne
gelişmesi üzerine tekrarlanan PA AC grafisinde yaygın pnömonik
infiltrasyon saptandı. Mevcut antibiyotik tedavisi imipenem
4x500 mg/ gün, vankomisin 2x1 gr/gün, amikasin 1x1000 mg/
gün olarak değiştirildi. Trimethoprim- sulfometoksazol ,P.carinii
tedavi dozunda (3x2 tablete ) yeniden düzenlendi. Ancak genel
durumu bozulan hasta solunum desteği sağlanmak üzere
entübe edilmesine rağmen yatışının 22. gününde exitus oldu.
150
Sonuç:
Ektopik ACTH sendromu nadir görülen bir klinik olup sıklıkla
akciğerin küçük hücreli kanserleri ile (SCLC;%45) ilişkilidir.
Bu nedenle akciğerde hiler kitleye eşlik eden hipertansiyon,
hiperglisemi ve şiddetli hipokalemik metabolik alkolozis
varsa ektopik ACTH sendromu düşünülmelidir. Bu hastalarda
tanıdaki yetersizlik ve hayatı tehdit eden şiddetli enfeksiyonlar
morbidite artışına neden olmaktadır.
EP-21
SERVİKAL LEPTOMENİNGİAL VE İNTRAMEDÜLLER TUTULUM
İLE KOMPLİKE OLAN AKCİĞER ADENOKARSİNOM OLGUSU
MUSTAFA SAĞCAN
1
, NİLGÜN SAVAŞ
1
, MEHMET KILINÇ
2
,
ERKAN GÖKÇE
3
, HAKAN ŞIVGIN
1
, BANU ÖZTÜRK
4
1
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ
HASTALIKLARI AD
2
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
NÖROŞİRURJİ AD
3
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
RADYODİAGNOSTİK AD
4
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BD
Amaç:
Leptomeningeal metastazlar, kanserin geç döneminde gelişen,
mortal seyreden komplikasyonlardır. Genellikle vertebral ve
paravertebral metastazların uzanımı sonrası leptomeningial
metastaz gelişir. Sistemik kanserin intramedüller yayılımı
nadir görülür. Burada akciğer adenokarsinom seyrinde gelişen
servikal bölgede hem dura hem intramedüller tutulum
saptanan olguyu sunduk.
Gereç ve Yöntem:
Hastanemize başvurudan 6 ay önce akciğer adenokanseri
ve beyin metastazı saptanan 51 yaşındaki kadın hasta dış
merkezde kranial radyoterapi ve 6 kür sistemik kemoterapi
(cisplatin-gemcitabine) almış, kontrol beyin MR’da
lezyonlarında belirgin gerileme saptanmıştı. Hasta son 15
gündür artan alt ve üst ekstremitelerinde kas güçsüzlüğü
ve duyu kusuru ile hastanemize başvurdu. Hasta servise
alındığında paraplejikti. MR’da medulla spinaliste C6 vertebra
korpusu inferior düzeyinden başlayarak T1 inferior end plate
yüzeyi düzeyine kadar yaklaşık 40x13x10 mm boyutlarında
T2A serilerine heterojen hipointens sinyal kayıtları bulunan
T1A serilerde heterojen korda yakın sinyal özelliğinde düzgün
konturlu kitle saptandı (Resim1,2).
Bulgular:
Nöroşirurji tarafından servikal intradural ekstramedüller
tümör eksizyonu, laminektomi yapıldı. Eksplorasyonda duranın
kitle ile servikal ve torakalde invaze olduğu ve sağ tarafta
ağırlıklı olmak üzere spinal kanalı invaze ettiği ve sıkıştırdığı
görüldü. Postoperatif dönemde hastanın parapleji kliniğinde
gerileme gözlendi.
Sonuç:
Olgumuz tanı anında beyin metastazı olan bir akciğer
adenokarsinomu olup tedavi ile beyin metastazları kontrol
altına alınmasına rağmen ilerleyici nörolojik defisiti olması bizi
spinal kord basısına yönlendirmiştir. Vertebra tutulumu olmadan
hem leptomeningeal hem intramedüller metastaz gelişmiş acil
cerrahi girişimden fayda görmüştür, erken tanı ve tedavinin
önemi bir kez daha vurgulanmıştır.
EP-22
AKCİĞER KANSERİNDE KOAGÜLASYON TESTLERİNİN
PROGNOSTİK ÖNEMİ
LEYLA KILIÇ
1
, İBRAHİM YILDIZ
1
, FATMA ŞEN
1
, MELTEM
EKENEL
1
, SERKAN KESKİN
1
, ELİF BİLGİN
2
, DERYA
DURANYILDIZ
2
, FARUK TAŞ
1
1
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, TEMEL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Kanser hastalarında koagülasyon ve fibrinolitik sistem
aktivasyonunun invazyon ve metastaz riskinde artışa neden
olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı akciğer kanserinde
koagülasyon testlerinin prognoza etkisini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
110 akciğer kanseri hastası (93 küçük hücreli dışı ve 17 küçük
hücreli kanser) dahil edildi. Protrombin zamanı (PT), aktive
parsiyel tromboplastin zamanı (apTT), INR ve fibrinojen
düzeylerine bakıldı. Kontrol grubu yaş ve cinsiyet uyumlu 50
sağlıklı bireyden oluşmaktaydı.
Bulgular:
Tüm koagülasyon testleri için hasta ve kontrol grubu arasında
anlamlı fark saptandı (PT için p=0.045 ve diğerleri için p<0.001).
Skuamöz hücreli kanserde D-dimer düzeyleri diğer histolojik
altgruplara göre daha yüksekti (p=0.03). SCLC’de ileri evredeki
hastalarda D-Dimer ve INR belirgin yüksekti (p=0.03, p=0.04).
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
151
Medyan sağkalım süresi 57 haftaydı (% 95 CI 45.6- 68.3). PT
uzaması ve INR artışı sağkalımı olumsuz etkilemekteydi (6 aylık
sağkalım oranı PT için % 80.7’ye %58.8, p=0.03; INR için %
81.7’ye %57.5, p=0.01). Çok değişkenli analizde sadece INR’nin
sağkalıma etkisi olduğu görüldü (p=0.05, HR:0.23, % 95 CI:
0.052-1.0).
Dostları ilə paylaş: |