Amaç:
Çalışmamızda, erken evre küçük hücreli dışı akciğer kanserli
(KHDAK) hastalarda klinik ve histolojik özelliklerinin,
hematolojik ve biyokimyasal bazal parametrelerin, uygulanan
tedavi yöntemlerinin hastalıksız sağkalım (HS) ve genel
sağkalım(GS) üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Dr. A.Y. Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi
142
Onkoloji Kliniğinde son 10 yıllık dönemde takip edilen rezeke
edilmiş KHDAK tanılı 80 hasta geriye dönük analiz edildi. Veriler,
Kaplan Meier sağkalım analizi ile değerlendirildi.
Bulgular:
Hastaların %88.8’i erkek ve %11.3’ü kadın olup ortanca yaş
55 (39-71 yıl) ve takip süresi 34.2 ay(3-132 ay) idi. Hastaların
% 90’nın yaşı 65 yaş altında, % 66’sı ECOG 1, %46.3’ü yassı
hücreli karsinom ve %35’i adenokarsinomaydı. Sigara
öyküsü % 84.3’ünde vardı. Hastaların 61’i lobektomi,16’sı
pneumenektomi ve 3’ü segmentektomi geçirmişti.%
46’sı adjuvan RT ve %50.7’si adjuvan KT almıştı. Ortanca HS 36
ay(20.1- 51.9) olup 1, 2 ve 5 yıllık HS oranları sırasıyla %74.1,
%57 ve % 32.8 idi. Ortanca GS 53 ay(15.8-90.2) olup 1,2 ve 5
yıllık GS oranları sırasıyla %86.8, %74.3 ve %45.5 bulundu. HS
üzerinde etkisi araştırılan faktörlerin tek değişkenli analizlerinde
yaş, cinsiyet, histopatoloji, sigara içimi, kilo kaybı, beyaz küre
yüksekliği, anemi, trombosit, LDH, albümin, ALP, kalsiyum
düzeyi, T evresi, N evresi, adjuvan RT, adjuvan KT ve cerrahi
yönteminin HS üzerinde anlamlı etkisi gözlenmedi. ECOG 0,1
olması, yassı hücreli karsinom alt tipi olması HS’ı uzatırken,
albümin düzeyinin 3 gr/dl ve altında olması, aneminin varlığının
HS’ı kısalttığı bulundu. Erken evre alt gruplarında adjuvan RT ve
adjuvan KT’nin evre IB, IIB, IIIA de istatistiksel olarak anlamlı
olmamasına rağmen HS süresini olumlu etkilediği gözlendi.
Aynı değişkenlerle yapılan GS analizlerinde ise 65 yaş ve
altındaki hastaların, kadın cinsiyetin, ECOG PS 0 ve 1, albümin
düzeyi 3gr/dl ve altında olmasının GS üzerinde etkili olduğu
gözlendi. Olguların T evresi, N evresi, adjuvan RT, adjuvan KT ve
cerrahi yönteminin GS üzerinde etkisi gözlenmedi. Erken evre
alt gruplarında ise cerrahi uygulanmasının evre IA(p=0,025)
ve IB(p=0,01) de adjuvan KT’nin Evre IIB (p=0,002) de GS’yi
anlamlı etkilediği görüldü.
Sonuç:
Cerrahi uygulanan erken evre KHDAK’li hastalarda performans
durumunun ve albümin düzeyinin hem HS hem de GS üzerinde
etkili olduğu gözlenirken, histopatolojinin, aneminin HS’ı yaş
ve cinsiyetin ise GS’ı etkilediği bulundu.
EP-6
İLERİ EVRE KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERLİ (KHDAK)
HASTALARDA ADİPONEKTİN, LEPTİN, GHRELİN VE RESİSTİNİN
ANTROPOMETRİK ÖLÇÜMLERLE İLİŞKİSİ
ATİKE GÖKÇEN DEMİRAY , ARZU YAREN , GAMZE GÖKÖZ
DOĞU
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
KHDAK’li hastalarda serum adiponektin,leptin, ghrelin
ve resistinin değerlerinin kanser kaşeksisi üzerine etkisi
bulunmaktadır. Bu çalışmada, bu değerlerin antropometrik
ölçümlerle ilişkisi değerlendirildi.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya 67 ileri evre KHDAK’li hasta ve 20 sağlıklı
kontrol grubu dahil edildi.Hastaların ve kontrol grubunun
başvuru anında serum adiponektin, leptin, ghrelin, resistin
değerleri ölçüldü.Yaş, cinsiyet ve antropometrik ölçümleri
(boy, kilo, bel çevresi, kalça çevresi, kol çevresi ve triceps
kalınlığı) kaydedildi.İstatistiksel analiz SPSS 17.0 ile yapıldı.
Bulgular:
Hastaların yaş ortalaması 62.9 + 8.7, kontrol grubunun 63.1 +
6.2 yıl idi. Hastaların 15’i (%22.4) adenokarsinom, 44’ü(%65.7)
skuamöz hücreli karsinom idi. Hastaların tanı anındaki kilo, bel/
kalça oranı, kol çevresi, triceps kalınlığı, kontrol grubuna göre
daha düşüktü. Serum leptin düzeyi hasta grubunda daha düşük,
resistin düzeyi ise daha yüksekti. Leptin düzeyi düşük olan
hastalarda kilo, bel/kalça oranı, triceps kalınlığı ve kol çevresi
daha düşük, ghrelin düzeyi düşük olan hastalarda kilo, bel/
kalça oranı, triceps kalınlığı ve kol çevresi daha yüksek bulundu.
Serum adiponektin ve resistin düzeyleri ile antropometrik
ölçümler arasında herhangibir ilişki bulunmadı
Sonuç:
Çalışmamızda hasta grubunda, kontrol grubuna göre
antropometrik ölçümler, serum leptin düzeyi daha
düşük, ghrelin düzeyi daha yüksek bulunmuştur. Ghrelin
ve leptin düzeylerinin antropometrik ölçümlerle ilişkisi
olması kanserli hastalarda kilo kaybını öngörmede yararlı
olacağını düşündürmektedir. Bu konuda yapılacak hasta sayısı
yüksek ve prospektif çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
EP-7
ERLOTİNİB TEDAVİSİ SONRASI GELİŞEN TOKSİK HEPATİT
BÜLENT KARAGÖZ , OĞUZ BİLGİ , ALPASLAN ÖZGÜN , TOLGA
TUNÇEL , LEVENT EMİRZEOĞLU , EMİN GÖKHAN KANDEMİR
GATA HAYDARPAŞA EĞİTİM HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Erlotinib Epitelyal Büyüme Faktör Reseptörüne (EGFR) spesifik
bir tirozin kinaz inhibitörüdür ve yaygın olarak Küçük Hücre Dışı
Akciğer Kanseri tedavisinde kullanılmaktadır. Burada akciğer
adenokarsinomlu bir hastada Erlotinib kullanımı sonrası gelişen
toksik hepatit olgusu sunulmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
77 yaşında hiç sigara içmemiş bayan hasta Metastatik Akciğer
Adenokarsinomu tanısıyla kliniğimizde tedaviye alındı. Birinci
basmak kemoterapi olarak verilen tek ajan karboplatin sonrası
hastalık progresyonu saptandı.
Bulgular:
Hastaya ikinci basmak tedavi olarak erlotinib 150 mg/gün
tedavisi başlandı. Tedavinin 6. gününde hasta halsizlik, çabuk
yorulma, bulantı, kusma ve ikter ile başvurdu. Hastanın
biyokimyasal tetkiklerinde ALT, AST, Total ve direkt bilirubin
düzeylerinde 10 katın üzerinde artış saptandı. Erlotinib tedavisi
kesildi ve IV sıvı replasmanı yapıldı. Ultrasonografi ve laboratuar
incelemesinde metastaz ya da viral hepatit bulgusu yoktu.
Erlotinib tedavisi kesildikten 2 gün sonra son geliş yakınmaları
kayboldu, ikter geriledi, transaminaz ve bilirubin düzeylerinde
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
143
azalma saptandı. 1 hafta tüm laboratuar parametreleri normale
inen hasta tedavisi değiştirildi. Halen tedavi altındadır.
Sonuç:
Erlotinib tedavisi altında en sık rastlanan yan etkiler halsizlik,
iştahsızlık, diyare ve cilt döküntüsü olsa da daha az sıklıkta
Karaciğer fonksiyon testlerinde (KFT) artış, toksik hepatit,
hepatik yetmezlik ve hepatorenal sendrom görülebilmektedir.
Erlotinib tedavisinde KFT de yakından izlenmelidir.
EP-8
KÜÇÜK HÜCRE DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE GEMSİTABİN-
SİSPLATİN KOMBİNASYONUNUN BİRİNCİ VE TAKSAN
SONRASI İKİNCİ BASAMAKTA KULLANIMININ KIYASLANMASI
MUSTAFA YILDIRIM
1
, MUSTAFA YILDIZ
1
, SEVİL GÖKTAŞ
1
,
EVRİM DUMAN
2
, UTKU DÖNEM DİLLİ
1
, EDA PARLAK
3
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYASYON
ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ
3
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde ilk basamak tedavide
kullanılan kemoterapi kombinasyonlarının etkili olmalarına
rağmen hastaların çoğunluğunda progrese olur. Bu retrospektif
çalışmada; KHDAK’de ilk basamak tedavide gemsitabin-
sisplatin, ikinci basamak tedavide dosetaksel kullanımı ile
ilk basamak tedavide dosetaksel-sisplatin, ikinci basamak
tedavide gemsitabin kullanımının etkinliği karşılaştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Histopatolojik olarak KHDAK tanısı almış ve görüntüleme
yöntemleri ile evrelendirme çalışmaları yapılmış lokal ileri ve
metastatik KHDAK’li hastalar çalışmaya alınmıştır.
Bulgular:
Her iki kol birlikte değerlendirildiğinde hastaların medyan
yaşam süresi 13,1 ay olarak tespit edildi. Grup A’da medyan
yaşam süresi 14,8 ay saptanırken Grup B’de medyan yaşam
süresi 12,9 ay olarak saptandı. Yaşam süreleri arasındaki fark
long rank testi ile değerlendirildiğinde istatiksel anlamlı fark
tespit edilmedi.
Sonuç:
Çalışmamızda gemsitabin-sisplatin kombinasyonu sonrası
taksan kullanımı ile taksan-sisplatin kombinasyonu sonrası
gemsitabin kullanımı kolları arasında fark araştırıldı ve genel
sağkalım farkı gösterilemedi. KHDAK’nin ikinci basamak
tedavisinde hastanın performans durumu, tümöre ait moleküler
özellikler yanında almış olduğu ilk basamak tedavisininde göz
önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyoruz.
EP-9
LOKAL İLERİ VE METASTATİK KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER
KANSERİNDE GEMSİTABİN SİSPLATİN KOMBİNASYONU: TEK
MERKEZ DENEYİMİ
MUSTAFA YILDIRIM
1
, MUSTAFA YILDIZ
1
, EVRİM DUMAN
2
,
UTKU DÖNEM DİLLİ
1
, DURİYE ÖZTÜRK
2
, SEVİL GÖKTAŞ
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, RADYASYON
ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ
Amaç:
KHDAK ilk basamak tedavide hangi tedavi kombinasyonunun
seçilmesi gerektiği tartışmalıdır. Bu konu ile ilgili çalışmalarda
kombinasyonların birbirine üstünlüğü gösterilememiştir.
Bu çalışmanın amacı kliniğimizde takip edilen lokal ileri
ve metastatik KHDAK’li olguların gemsitabin-sisplatin
kombinasyonuna yanıt ve toksisitelerini tespit etmektir.
Gereç ve Yöntem:
2008-2010 yılları arasında Antalya Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Tıbbi Onkoloji kliniğinde KHDAK tanısı almış ve
görüntüleme yöntemleri ile evrelendirme çalışmaları yapılmış
lokal ileri ve metastatik KHDAK’li hastalar değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Çalışmaya 10’u ( %19,6 ) kadın, 41’i ( %80,4 ) erkek toplam 51
hasta alınmıştır. Hastaların 24 (%47) parsiyel yanıt, 5 (%9,8)’i
stabil hastalık olmak üzere toplam 29 (%56,8) hastada yanıt
elde edildi. Hastaların ortalama yaşam süreleri 14,4 ay,
medyan yaşam süresi 10,7 ay (%95 güven aralığı 6,4- 14,9) iken
kadınlarda medyan sağkalım 25,7 ay olarak tespit edildi.
Sonuç:
Sonuç olarak gemstabin-sisplatin kombinasyonu etkin ve
toksisitesi tolere edilebilir tedavi seçeneğidir. bu yanıta etki
edebilecek faktörlerin belirlenmesi bazı hastaları tedavi
komplikasyonundan koruyacaktır ve bazı hastaların tedaviye
bağlı nedenlerden kaybedilmesini engelleyecektir.
EP-10
OLGU SUNUMU: MULTİFOKAL CİLT METASTAZI OLAN YASSI
EPİTEL HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİ
NALAN AKGÜL BABACAN
1
, SAADETTİN KILIÇKAP
1
, SONER
ŞENEL
2
, TURGUT KAÇAN
1
, BİRSEN YÜCEL
3
, YILLAR OKUR
3
,
MEHMET FUAT EREN
3
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
3
, İLKNUR
PARLAK
4
1
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BD
2
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ROMATOLOJİ BD
3
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ABD
4
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DAHİLİYE ABD
Amaç:
Akciğer kanserinde sıkça görülen metastaz yerleri kemik, beyin,
karaciğer ve adrenal bezlerdir. Cilt ise yaygın bir metastaz yeri
144
değildir. Biz de multipl cilt metastazları ile başvuran yassı epitel
hücreli akciğer kanserli hastamızın klinik özelliklerini sunmayı
planladık.
Gereç ve Yöntem:
Hastanın dosya bilgileri incelendi.
Bulgular:
Ellibeş yaşında erkek hasta, 6 aydır süren öksürük ve hemoptizi
şikayetleriyle bir sağlık kuruluşuna başvurmuş ve yapılan Torax
Tomografisi incelemesinde sol hiler 5.5X3.5X6 cm boyutlarında
kitle saptanarak bronkoskopik biyopsi yapılmış. Henüz
biyopsi raporu çıkmadan hasta 1 aydır belirginleşen ciltte çok
sayıda nodüler lezyonları fark ederek hastanemiz romatoloji
kliniğine başvurmuş ve vaskülit ön tanısıyla tetkik edilmiş.
Fizik muayenesinde yüzde, dudakta, boyunda kafa cildinde, el
parmak distalinde, bacak ve ayaklarda çapları 1-3 cmarasında
değişen, ağrısız, frajil, 5. falanks distalineki otonekroza ilerleyen
mor-siyah renkli nodüler cilt lezyonları saptanmış. Bu aşamada
onkolojik yönden değerlendirilerek biyopsi önerilen hastanın.
bronkoskopik biyopsisi ve cilt biyopsisi ‘squamöz hücreli
karsinom’ olarak raporlandı. Evreleme tetkiklerinde kemik ve
karaciğer metastazları da saptanan hastaya Dosetaxel-Sisplatin
kemoterapisi başlandı. 3 kür sonrası yapılan değerlendirmede
tüm cilt lezyonları nedbe bırakarak iyileştiği gözlendi. Hastanın
halen takip ve tedavisi sürmektedir.
Sonuç:
Cilt metastazları akciğer kanseri tanısı ile eş zamanlı olabildiği
gibi hastalığın ilk belirtisi de olabilir. Şüpheli olgularda
biyopsiden kaçınılmamalıdır.
EP-11
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ KANSER KAYIT MERKEZİNDE
KAYITLI AKCİĞER KANSERLİ 135 KADIN HASTANIN
DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
PINAR KUM
1
, BERKSOY ŞAHİN
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
2
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KANSER KAYIT
MERKEZİ
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BİLİM DALI
Amaç:
Çalışmamızda 2000-2011 yılları arasında Çukurova Üniversitesi
Tıp Fakültesi Kanser Kayıt Merkezi tarafından kaydedilen 135
akciğer kanserli kadın hastanın özelliklerini araştırdık.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Kayıt
Merkezi’nin 2000-2011 yılları arasında veri tabanına dahil
ettiği 135 kadın akciğer kanseri tanılı olgular alınmıştır. Tanı
aşamasındaki hastaların yaş, yaşadığı il, sigara öyküsü, histolojik
tanıları değerlendirilmiştir. İstatistiksel değerlendirmeler SPSS
15.0 istatistik programı, ‘p’ değerleri ile yapılmıştır.
Bulgular:
Olguların yaş ortalaması 59 idi. Bunların 93 (% 68.9) ‘ü Adana,
16 (%11.9)’sı Mersin, 10 (% 7.4)’u Hatay,16 (%11.9)’sı diğer
illerde yaşamaktaydı. Olguların 25 (%18.5)’inin sigara öyküsü
olduğu, 58 (% 43) ‘sinin öyküsünün bulunmadığı ve 52 (%
38.5)’sinin öyküsünün bilinmediği saptanmıştır. 128 ( %94.8)
olgunun histolojik tanısı küçük hücreli dışı karsinom, 7 ( %
5.2)’si küçük hücreli karsinomdu. Bu olgulardan 74 (% 54.8)
‘ü adenokarsinom, 23 ( %17.0) ‘ü epidermoid karsinom, 12
(% 9)’si diğerleri idi. Olguların histolojik tanıları yaşadıkları il
ile değerlendirildiğinde anlamlı fark bulunamamış (p:0,349),
yaş ve sigara öyküsü ile kıyaslandığında ise anlamlı farklar
görülmüştür(sırasıyla p:0.05, p:0,029).
Sonuç:
Sonuç olarak diğer çalışmalarda olduğu gibi adenokarsinom
kadın olgularda en sık rastlanan histolojik tip olarak saptanmış,
yaş ve sigara öyküsünün de bu tipleri belirlemede etkin iken,
hastaların yaşamakta bulundukları illerin histolojik tipleri
etkilemediği görülmüştür.
EP-12
KANSER KAYIT MERKEZİMİZDE KAYITLI AKCİĞER KANSERLİ
135 KADIN HASTANIN TEDAVİ VE SAĞKALIM SONUÇLARI
PINAR KUM
1
, BERKSOY ŞAHİN
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
2
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KANSER KAYIT
MERKEZİ
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BİLİM DALI
Amaç:
Çalışmamızda 2000-2011 yıllarında Kanser Kayıt Merkezimizde
kayıtlı 135 akciğer kanserli kadın hastanın tedavileri ve sağ
kalımları incelendi.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya 2000-2011 yılları arasında veri tabanında
bulunan 135 kadın akciğer kanseri tanılı olgular
alınmıştır. Olguların histolojik tanıları,evreleri,tedavileri, sağ
kalım durumları incelenmiştir.İstatistiksel değerlendirmeler
SPSS 15.0 istatistik programı, survival analiz-life tables ile
yapılmıştır.
Bulgular:
Olgulardan 128 ( %94.8)’inin histolojik tanısı küçük hücreli dışı
karsinom, 7( % 5.2)’si küçük hücreli karsinomdu. Bunlardan
74 (% 54.8) ‘ü adenokarsinom, 23 ( %17.0) ‘ü epidermoid
karsinom olarak saptandı. Bulunan kayıtlara göre 49 (%36.3)
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
145
olgu kemoterapi almış, 54(%40)’ünün ise radyoterapi bilgisine
ulaşılmıştır. Hastalardan 81 ( % 60)’i ölmüş, 28 ( %20.7)’i sağ idi.
Evre III; 12 (%8.9), evre IV;54 (%40) olgu görülebildi.Median
sağkalım 16.047 ay, küçük hücreli dışı karsinom için, 5 yıllık
sağ kalım % 14 olarak saptandı. Epidermoid karsinom için 4
yıllık sağ kalım % 11, adenokarsinom için 5 yıllık sağkalım ise
% 5 olarak değerlendirildi. Kemoterapi alan olguların median
sağkalımı 12.33 ay, almayanların 2.5 ay, radyoterapi alan
olguların median sağ kalımları 14.5 ay, almayanların 2.75 ay idi.
Evre III olguların 5 yıllık sağkalımı %25, evre IV olguların % 3
olarak görülmüştür.
Sonuç:
Sonuç olarak histolojik tanı,evre ve alınan tedavilerin sağ
kalımda etkin olduğu görülebilmiştir.
EP-13
METASTATİK AKCİĞER NODÜLLERİNİ TAKLİT EDEN LİPOİD
PNÖMONİ OLGUSU
HASAN GÜVEN
1
, HAKAN ŞIVGIN
1
, RUKEN YÜKSEKKAYA
4
,
SİBEL DORUK
2
, HARUN AYSAL
1
, MUSTAFA SAĞCAN
1
, YELİZ
BİLİR
1
, BANU ÖZTÜRK
3
1
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ
HASTALIKLARI AD
2
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
GÖĞÜS HASTALIKLARI AD
3
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BD
4
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
RADYOLOJİ AD
Amaç:
Metastatik pulmoner nodüller genellikle primer bir tümörün
hematojen yayılımı sonucu gelişirler.Tipik olarak pulmoner
arteriyel kan akımı dağılımına uygun biçimde orta ve alt
akciğer alanlarının periferine yerleşen çok sayıda, düzgün
yüzeyli,sınırları belirgin nodüller içerir. Ayırıcı tanıda
multipl akciğer hamartomları, tüberküloz ve sarkoidoz gibi
granülamatoz hastalıklar, pulmoner infarktüs, intrapulmoner
nodüller ve Pneumocystitis carinii’ye bağlı atipik pnömoni gibi
nedenleri düşünmek gerekir. Burada primeri belli olmayan
metastatik akciğer nodülleri ön tanısı ile sevk edilmiş bir
hastada gazyağı aspirasyonundan sonrası gelişen nadir görülen
lipoid pnömoni olgusu sunulmuştur.
Gereç ve Yöntem:
OLGU: Gaz yağı aspirasyonu sonrası nefes darlığı ve öksürük
yakınmalarıyla ile başvuran 80 yaşında erkek hasta çekilen
toraks tomografisinde metastatik görünümlü multipl pulmoner
nodüller saptanması üzerine hastanemize sevk edildi. Fizik
muayenesinde orofarenks ve solunum sesleri doğal olarak
saptandı. Labaratuvar tetkiklerinde sedimantasyon:19 mm/
saat, Lökosit:8970/mm3, Nötrofil:8020/mm3, Hg:13,5 gr/
dl, Plt:171000/mm3, ALT:17 U/L, AST:19 U/L, LDH:178 U/L,
kreatinin:0.7 mg/dl, BUN:17 mg/dl, Na:137 mmol/L, K:4.8
mmol/L, Ca: 9.3 mg/dl idi.
Bulgular:
Akciğer grafisinde kitle veya nodül izlenmedi. Kontrastlı toraks
tomografisinde ise sağ akciğer orta lob ve sol akciğer lingulada
boyutu yaklaşık 33x 22 mm olan bazılari spiküler konturlu
içerisinde yağ dansiteleri bulunan nodüller ve konsolide
alanların izlendiği lipoid pnomoni ile uyumlu lezyonlar olarak
rapor edildi (resim 1,2). Bronkoskopik incelemede sağ ve sol
bronş sistemleri subsegmentlerine kadar açık olarak izlendi.
Her iki alt lobdan bronkoalveoler lavaj, bronş fırçalama
yapıldı. Bakteriyolojik incelemede mikroorganizma üremedi,
bronş lavaj yaymalarında kronik inflamasyon bulguları, bronş
fırçalama yaymalarında normal sitolojik bulgular saptandı.
Hastanın iki ay sonra çekilen kontrol tomografisinde sol
akciğerdeki nodüllün ve konsolide alanların kaybolduğu
gözlendi. Mevcut bulgularla gazyağı aspirasyonuna bağlı lipoid
pnömoni tanısı konuldu. (resim3,4)
146
Sonuç:
Düşük viskositeli uçucu hidrokarbonların aspirasyonu ağız
içinde hemen buharlaşarak mortal seyredebilen akut
pnömonitis tablolarına yol açabilmektedir. Literatürde nadir
rastlanan, fire-eater’s (ateş yeme gösterisi) pnömoni olarak
adlandırılan bu tabloda öksürük, dispne, ateş, göğüs ağrısı
semptomları ile birlikte ciddi pleuropulmoner komplikasyonlara
yol açabilmektedir. Bu olgu, primeri bilinmeyen multipl
akciğer metastazı ön tanısı ile sevk edilmiş ancak anamnez
ve tetkikler derinleştirildiğinde gaz yağı aspirasyonu sonrası
lipoid pnömoni olduğu anlaşılmış, primeri bilinmeyen tümör
tanısından uzaklaşılmıştır. Tanısal inceleme olanaklarımız ne
kadar gelişmiş olsa da anamnez ve fizik muayenenin önemi bir
kez daha kanıtlanmıştır.
EP-14
KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİ SIRASINDA
GÖRÜLEN GUİLLAİN BARRE SENDROMU
BÜLENT ERDOĞAN , ESMA TÜRKMEN , SERNAZ UZUNOĞLU ,
İRFAN ÇİÇİN
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Küçük hücreli akciğer kanseri paraneoplastik hastalıkların en
sık görüldüğü solid tümördür. Guillain Barre Sendromu (GBS)
nadirde olsa küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ile birlikte
görülen paraneoplastik sendromlardandır.
Dostları ilə paylaş: |