Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə25/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   73

Gereç ve Yöntem:
Kayseri  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi  ile  Mersin  Devlet 
Hastanesinden  remisyonda  olan  ve  aromatose  inhibitörü 
kullanan    toplam  84  postmenopozal  meme  kanserli  hasta 
çalışmaya alındı. Herhangi bir kanser hastalığı ve komorbiditesi 
olmayan son bir yıldaki 103 osteopenik ve osteoporotik hasta 
Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nükleer Tıp bölümünden 
kontrol  grubu  olarak  alınmıştır.  Grupların  Dual  energy  x-ray 
absorptiometry (DXA) sonuçları karşılaştırıldı.
Bulgular:
En düşük mineral yoğunluğuna sahip alanlar karşılaştırıldığında 
gruplar arasında  anlamlı fark var idi ve aromataz  inhibitörü 
kullanan  grupta  femoral  bölge  daha  çok  tutulmakta  idi 
(p=0,014).  Ek  olarak  femoral  bölge  karşılaştırıldığında  yine 
anlamlı  fark  var  idi  ve  aromataz  inhibitörü  kullananlarda 
femoral bölge tutulumu anlamlı oranda yüksekti (p=0,015).
Sonuç:
Osteopeni  ve osteoporoz  aromataz inhibitörü kullanan meme 
kanserli  hastalarda  komorbiditesi  olmayan  postmenopozal 
bayanlardaki  osteoporoz veya osteopeniden tutulum bölgesi 
açısından farklıdır ve femoral bölge daha çok etkilenmektedir. 
Bu sonuç maliyet-etkin olabilir çünkü meme kanserli aromataz 
inbitörü kullanan hastalarda sadece femoral bölgeyi incelemek 
yeterli olabilir kanaatindeyiz.
S-6 
MAMMARİA İNTERNA YİNELEMELERİNİN KLİNİK VE 
PROGNOSTİK ÖZELLİKLERİ
SEDEN KÜÇÜCÜK , IŞIK ASLAY , PINAR SAİP , AYÇA İRİBAŞ , 
MAKBULE TAMBAS  
 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ

110
Amaç:
Mammaria interna lenf bezleri (MİLB) memenin potansiyel 
lenfatik drenaj alanıdır. Ancak meme kanserinde selektif MİLB 
tedavisi çelişkilidir. Çalışmamızda MİLB yinelemelerinin klinik 
ve prognostik özellikleri değerlendirildi.
Gereç ve Yöntem:
1970-2008  arasında  kliniğimize  başvuran  postoperatif  meme 
kanserli  ve  izlemde  ipsilateral  MİLB  rekürrensi  gelişen  30 
hasta  retrospektif  olarak  değerlendirildi.  Hastaların  5’ine 
meme  koruyucu  cerrahi,  2’sine  subkutan  mastektomi  ve 
rekonstrüksiyon,  23’üne  mastektomi  yapılmıştı.  16  hasta 
kemoterapi ile (10hasta) veya kemoterapisiz (6hasta) adjuvan 
hormonoterapi aldı. 22 hastada 46-50,4 Gy/23-28 fr adjuvan 
radyoterapi uygulandı. 3 hastada 3D teknik kullanıldı. 26(%87) 
hastada MİLB alanı ışınlanmadı. 4(%13) hastaya adjuvan tedavi 
verilmedi. İstatiksel analiz için Kaplan Meiere ve Ki–kare testleri 
kullanıldı.
Bulgular:
Median takip 72,5 (36-276) ay ve yaş 48,5 (32-72) idi. 15 hasta 
(%50) postmenopozaldi. Tümör yerleşimi 17 hastada iç-santral 
kadrandaydı.T evreleri T1 %13, T2 %67, T3 %17, T4 %3 ve N 
evreleri N0 %47, N1 %50, N2 %3 idi. MİLB ortanca yineleme 
zamanı 55 ay (13-243) ve ortalama zamanı 69 ± 56 aydı. Takipte 
22(%73) hastada Mİ yinelemesi sonrası uzak metastaz görüldü. 
Hastaların 5, 10 ve 15 yıllık genel sağkalım(GS) oranları sırasıyla 
%71, %42, %21 idi. MİLB yinelemesi sonrası ortanca sağkalım 
27 ay (1,6-49) ve 3 yıllık GS %37 olarak bulundu.
Sonuç:
Meme kanserinde MİLB tutulumu aksiller lenf nodu durumu 
ve  tümör  lokalizasyonuna  bağlıdır.  İleri  N  evreli  ve  iç  kadran 
lokalizasyonlu  hastalarda  genellikle  MİLB  ışınlanır.  Ancak 
erken  evrede  primer  tedaviler  sonrası  düşük  yineleme  oranı 
(<%1)  nedeniyle  MİLB  ışınlaması  tartışmalıdır.  Bunun  olası 
sebeplerinden  biri  2  boyutlu  tedavilerde  MİLB  bölgesindeki 
dozun  belirsizliğidir.  Çalışmamızda  ortanca  ve  en  uzun  MİLB 
yineleme zamanı sırasıyla ~5 , 20 yıl idi. Erken meme kanserinde 
hastalığa  spesifik  ölüm  riski  düşük  olsa  da  MİLB  yinelemesi 
geliştiği  zaman  genel  sağ  kalımda  düşüş  görüldü.  Sonuçta 
uygun  radyoterapi  alanlarının  belirlenmesi  için  evrelemede 
MİLB tutulumunun veya bu bölgeye drenajın sentinel çalışması 
sırasında  radyonüklid  kullanımı  ile  değerlendirilmesi  uygun 
olacaktır.
S-7
ASEMPTOMATİK HER2-POZİTİF MEME KANSERİNDE RUTİN 
KRANİYAL MANYETİK REZONANS (MR) GÖRÜNTÜLEMENİN 
YERİ
MUHAMMET ALİ KAPLAN , ALİ İNAL , MEHMET KÜÇÜKÖNER , 
ZUHAT URAKÇI , FAYSAL EKİCİ , UĞUR FIRAT , ABDURRAHMAN 
IŞIKDOĞAN  
 
DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
Meme kanserinde semptomatik beyin metastazı insidansı %10-
16’dır.  Otopsi  serilerinde  bu  oran  %20-40  arası  bildirilmiştir. 
Bu  çalışmanın  amacı  asemptomatik  HER2-pozitif  meme 
kanseri  hastalarında  rutin  kraniyal  görüntülemenin  önemini 
araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
Güncel  tanı  tarihinden  itibaren  12  aydan  az  süre  geçmiş, 
nörolojik  semptomları  bulunmayan,  96  HER2-pozitif  meme 
kanseri  çalışmaya  dahil  edildi.  Beyin  metastazını  etkileyen 
faktörler  metastatik  ve  non-metastatik  meme  kanseri 
hastalarında  değerlendirildi.  Sonraki  analizler  metastatik 
asemptomatik  hastaların  karşısına  kontrol  grubu  olarak  53 
semptomatik beyin metastazlı hasta eklenerek analizler yapıldı.
Bulgular:
96  asemptomatik  hastanın  11’inde  (11.5%)  beyin  metastazı 
saptandı.  Non-metastatik  hastalarda  bu  oran  %3.6  iken 
metastatik  hastalarda  %22  idi  (p=0.008).  Beyin  metastazı 
gelişimini  etkileyen  faktörler  Cox  regresyon  analizi  ile 
değerlendirildiğinde,  beyin  dışı  metastaz  varlığı  (p=0.084)  ve 
Karnofsky performans skoru (KPS) (p=0.095) tüm hastalar için 
sınırda prediktör iken, metastaz bölge sayısı (p=0.041) ve KPS 
(p=  0.021)  metastatik  hastalar  için  prediktör  olarak 
belirlendi.  Asemptomatik  ve  semptomatik  hastalarda 
beyin  metastazı  sonrası  (p=0.710)  ve  ilk  metastaz 
sonrası  sağkalım  (p=0.858)  açısından  istatistiksel  fark 
saptanmadı.  Serebral  ölüm  semptomatik  kontrol  grubunda 
%46.3 iken asemptomatik grupta %22.2 saptandı (p=0.271). 
Sonuç:
Mevcut  çalışma  sonuçları  non-metastatik  HER2-pozitif 
meme  kanseri  hastalarında  evreleme  amaçlı  rutin  kraniyal 
görüntülemein gereksiz olduğunu göstermektedir. Metastatik 
hastalarda  beyin  metastazlarının  asemptomatik  dönemde 
saptanması  serebral  ölümleri  azaltırken  sağkalıma  katkı 
sağlamamaktadır.  Asemptomatik  hastalarda  rutin  kraniyal 
görüntüleme  yeni  tedavi  stratejilerinin  geliştirilmesiyle 
extrakraniyal hastalığa bağlı ölümlerin azalması sonrası tekrar 
gündeme gelebilir.
S-8
TÜRK TOPLUMUNDA METASTATİK BÖBREK KANSERİNDE 
KESİNTİSİZ, GÜNDE TEK DOZ OLARAK VERİLEN SUNİTİNİB 
TEDAVİSİNİN TOKSİSİTESİ
MERT BASARAN , İBRAHİM YILDIZ , FATMA SEN , MELTEM 
EKENEL , SEVİL BAVBEK  
 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ
Amaç:
Sunitinib  metastatik  böbrek  hücreli  karsinomda  (BHK)  oral 
olarak  kullanılan  bir  tirozin  kinaz  inhibitörüdür.  Sunitinib’in 
metastatik  BHK’da  kullanılan  klasik  doz  şeması  50  mg/gün 
dozunda  4  hafta  verilip,  2  hafta  ara  vermek  şeklindedir. 
Bu  çalışmada  kesintisiz  olarak  her  gün,  tek  seferde  verilen 
sunitinibin toksisitesi değerlendirildi.
Gereç ve Yöntem:
Nisan 2006 ile ağustos 2010 arasında İ.Ü. Onkoloji Enstitüsüne 
başvuran ardışık hastalardan, günlük sürekli doz rejimini alan 
74  metastatik  BHK  hastası  çalışmaya  dahil  edildi.  Sunitinib 
günlük, sürekli olarak 37.5 mg dozunda, ilk seçim tedavi olarak 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
111
ya  da  interferon  sonrası  2.sıra  tedavi  olarak  olarak  verildi. 
Toksisite profili değerlendirildi.
Bulgular:
74  hastanın  %88’inde  (65  hasta)  berrak  hücreli  BHK  tanısı 
kondu. Medyan tedavi süresi 10 ay (aralık, 2-42 ay) bulundu. 
En  sık  görülen  yan  etkiler  yorgunluk  (%75),  mukozit  (%51), 
hipertansiyon (%50) ve iştahsızlık (%45) olarak saptandı. En sık 
görülen grade 3 -4 yan etkiler ise anemi (%10), el-ayak sendromu 
(%7), yorgunluk (%6) ve hipertansiyondu (%5). Tiroid fonksiyon 
testleri  70  hastada  yapıldı,  31  olgu  da  (%44)  hipotiroidizm 
meydana  geldi  ve  18  hasta  (%28)  tiroid  replasmanı  gerekti. 
Kemik  metastazlı  31  hastanın  25’i  zoledronik  asit  tedavisi 
almaktaydı. Bu hastalardan 3’ünde cene osteonekrozu gelişti. 
Tedavi  sırasında  gelişen  diğer  klinik  önemi  olan  yan  etkiler 
myokard  enfarktüsü  (n:2),  kalp  yetmezliği  (n:2),  Uzun  QT 
sendromu  (n:1),  hipertansif  akciğer  ödemi  (n:1),  karaciğerde 
subkapsüler  hematom  ve  akut  böbrek  yetmezliği  (n:1). 
Hastaların  %50’sinde  doz  redüksiyonu  gereksinimi  olmuştur, 
%16  hastada  ise  tedavi  erkenden  kesilmiştir.  Kardiovasküler 
yan etkiler ilacın kesilmesine sebeb olan en sık yan etkilerdir. 
Sonuç:
Sunitinibin  ara  verilmeden  günlük  kullanılması  ile 
hastalarımızda, daha önce yayınlanmış randomize çalışmalara 
göre  kardiyovasküler  yan  etkiler  ve  hipotiroidi  daha  sık, 
hematolojik yan etkiler daha az görüldü. Bu yan etkiler hafif ve 
orta düzeyde olmaktadır.
S-9
KOLOREKTAL KANSERDE GRAVİN GEN EKSPRESYONU
MUSTAFA YILDIRIM 
1
, MUSTAFA YILDIZ 
1
, DİNÇ SÜREN 
2
, CEM 
SEZER 
2
, RAMAZAN ERYILMAZ 
3
, SEVİL GÖKTAŞ 
1
, NURULLAH 
BÜLBÜLLER 
4
 
 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 1. GENEL 
CERRAHİ KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. GENEL 
CERRAHİ KLİNİĞİ
Amaç:
Gravin,  A  kinaz  sabitleyici  protein  ailesinin  üyesi  bir  tümör 
süpresör gendir. Sınırlı sayıda tümörde çalışılmış ve ekspresyon 
düzeyinin azaldığı gösterilmiştir.
Çalışmamızın amacı kolorektal kanserli hastalarda gravin gen 
ekspresyonunun rolünü göstermek ve varsa progozla ilişkisini 
tespit etmektir.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya  2008-2010  yılları  arasında  Antalya  Eğitim  ve 
Araştırma  Hastanesi  Tıbbi  Onkoloji  kliniğinde  histopatolojik 
olarak  doğrulanmış  kolorektal  kanser  tanılı  hastalar  dahil 
edildi.İmmünohistokimyasal yöntemle gravin gen ekspresyonu 
araştırıldı.
Bulgular:
Çalışmaya  20’si  (%36,4)  kadın,  35’i  (%63,6)  erkek  toplam  55 
hasta  alındı.  Gravin  ekspresyonu  normal  kolon  epitelinde 
ekspresyonu  saptanmadı.  Displastik  alanlarda  hafif  immün 
boyanma tespit edildi. Gravin gen ekspresyonu kolon kanserli 
hastalarımızın 14’ünde (%%25,5) bir pozitif, 24’ünde (%43,6) 
iki pozitif, 17’sinde (%30,9) üç pozitif olarak tespit edildi.
Sonuç:
Gravin gen ekspresyonu kolon karsinogenezinde rol oynamakla 
birlikte  diğer  prognostik  faktörle  ilişkisiz  görülmektedir. 
Gravinin  kolon  karsinogenezindeki  rolünü  aydınlatmak  için 
kolon adenomlarında ekspresyonunun belirlenmesi gerektiğini 
düşünüyoruz.
S-10
KOLOREKTAL KANSERDE SORAFENİB’İN ANTİTÜMÖR VE 
ANTİANJİOJENİK ETKİNLİĞİ
AHMET ALTUN 
1
, SAADETTİN KILIÇKAP 
2
, NALAN BABACAN 
2

HİLMİ ATASEVEN 
3
, TİJEN KAYA 
1
 
 

CÜTF FARMAKOLOJİ 

TIBBİ ONKOLOJİ 

GASTROENTEROLOJİ
Amaç:
Kolorektal  kanserde  (KRK)  sağkalım  yeni  tedavi  ajanları  ile 
anlamlı  derecede  uzamıştır.  Bu  çalışmada  multikinaz 
inhibitor Sorafenib’in KRK tedavisindeki etkinliği araştırıldı.
Gereç ve Yöntem:
DLD-1  kolon  kanseri  hücreleri  inkübatörlerde  uygun 
besiyeri içerisinde çoğaltıldı. Sorafenibin antiproliferatif etkisi, 
gerçek  zamanlı  hücre  analiz  sistemi  (Xcellingence  Sistem) 
kullanılarak değerlendirildi. Başlangıç hücre sayısı belirlendikten 
sonra sorafenibin değişen konsantrasyonları hücreler üzerine 
uygulandı ve antiproliferatif etki 72 saat boyunca değerlendirildi. 
Antianjiogenetik  etki  için  Koryoallantoik  Membran  Modeli 
(KAM) kullanıldı. Sorafenib antianjiojenik etkisi Bürgermeister 
skorlama sistemi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular:
Optimal 
hücre 
sayısı 
için 
farklı 
hücre/kuyucuk 
konsantrasyonlarında  proliferasyon  paterni  değerlendirildi. 
Optimal  başlangıç  hücre  sayısının  40.000  hücre/kuyucuk 
olduğu bulundu.  Sorafenibin değişen konsantrasyonları (500, 
250, 125, 62.5, 31.25, 15.62, 7.81, 3.9, 1.95, 0.97 ve 0.48 nM/
kuyucuk)  kanser  hücreleri  üzerine  uygulandı.  Konsantrasyon 
miktarına  paralel  olarak  Sorafenibin  kanser  hücrelerinde 
proliferasyonu belirgin olarak inhibe ettiği gözlendi. Tedaviden 
24  saat  sonra  inhibitör  konsantrasyon  50  değerinin  (IC50) 
1.26x10-9 M olduğu tespit edildi. Sorafenibin 100, 10 ve 1 nM 
konsantrasyonları  için  elde  edilen  antianjiogenik  etki  skorları 
sırasıyla  1.05,  0.75  ve  0.55  olarak  bulundu.  100  ve  10  nM 
konsantrasyonların güçlü, 1 nM konsantrasyonun ise zayıf bir 
antianjiogenik etkiye sahip olduğu tespit edildi.
Sonuç:
Sorafenib KRK hücre dizilerinde antisitotoksik ve antianjiojenik 
etkiye  sahiptir.  Bulguların  klinik  çalışmalarla  desteklenmesi 
gerekmektedir.

112
S-11
ADJUVAN TEDAVİ VERİLEN KOLOREKTAL KANSERLERDE (KRK) 
PERİNÖRAL İNVAZYONUN (PNI) HASTALIKSIZ SAĞKALIM 
(DFS) AÇISINDAN ÖNEMİ
MEHMET AKİF ÖZTÜRK 
1
, FAYSAL DANE 
2
, SILA KARAGÖZ 
3

DENİZ TURAL 
1
, HANDE TURNA 
1
, EVİN BÜYÜKÜNAL 
1

SİBEL ERDAMAR 
4
, NAZIM SERDAR TURHAL 
2
, SÜHEYLA 
SERDENGEÇTİ 
1
 
 

İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM 
DALI 

MARMARA ÜNİVERSİTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM DALI 

İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, İÇ HASTALIKLARI ANA 
BİLİM DALI 

İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, PATOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Yakın dönemde KRK’de PNI’nın çeşitli sağkalım parametrelerini 
belirlediğini gösterir çalışmalar yayımlanmıştır. Bu çalışmadaki 
amacımız PNI’nın, küratif rezeke edilmiş ve yineleme açısından 
yüksek  riskli  KRK’de  adjuvan  tedavi  sonrası  DFS  açısından 
bağımsız bir belirleyici olup olmadığını sorgulamaktı.
Gereç ve Yöntem:
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Marmara Üniversitesi Medikal 
Onkoloji bölümlerinde Ocak 2000-Aralık 2009 tarihleri arasında 
adjuvan tedavi verilmiş, küratif rezeke 593 yüksek riskli evre 
II kolon, evre II/III rektum ve evre III kolon kanserli hastaların 
dosya verileri retrospektif incelenmiştir. Evre II kolon kanseri 
için  için  yüksek  risk  kriterleri;  kötü  diferansiyasyon,  tümör 
perforasyonu/obstrüksiyon, yetersiz LN diseksiyonu.
Bulgular:
Medyan  izlem  32.8  ay  (1.8-213)  idi.  Başvuruda  medyan  yaş 
60  yıldır  (19-82).  %47  hasta  kadındı.  Tümör  lokalizasyonları; 
rektum (%50), sigmoid kolon %25, çekum ve sağ kolon %15 idi. 
Tüm hastalara R0 rezeksiyon yapılmıştı. Hastalar 5-FU (%84.6) 
ve/veya okzaliplatin (%15) bazlı tedaviler aldı. Rektum kanserli 
hastaların %94’ü adjuvan RT aldı. Cerrahi türleri; LAR %39.8, 
APR  %15.8,  sol  hemikolektomi  %22.1,  sağ  hemikolektomi 
%15  şeklindeydi.  Hastaların  %26’sında  (157/593)  PNI  (+)  idi. 
Rektum  kanserlerinin  %34’ü,  sigmoid  kanserlerin  %37’si  ve 
diğer lokalizasyonlardaki tümörlerin %29’unda PNI (+) bulundu 
(p>0.05). PNI durumu 125 hastada rapor edilmemişti (%21.1). 
PNI pozitifliği bilinen kötü sonlanım faktörleriyle (T, N evreleri, 
LI, VI) ilişkili bulundu. PNI ve kötü diferansiyasyon arasında ilişki 
anlamlıydı (düşük gradlı tm; %31, yüksek gradlı tm;%42.5). Tek 
değişken analizinde; tümör lokalizasyonu, T ve N evreleri, AJCC 
evresi, LI, VI ve PNI, grad, musin varlığı DFS açısından önemli 
faktörlerdi. Toplam çıkarılan LN sayısı ve adjuvan tedavi tipi DFS 
açısından  önemli görülmedi. PNI (-) tümörlerin 3 yıllık DFS’si 
%71.9, PNI (+) tümörlerin ise %47.9 olarak bulundu.
Sonuç:
Bulgularımız PNI’nın KRK’de bilinen -T ve N evresi, grad, LI ve 
VI  gibi-  saldırgan  hastalık  özellikleriyle  yakın  ilişkili  olduğunu 
göstermiştir.  Ancak  adjuvan  tedavi  almış  tanımlanan  KRK 
grubunda  PNI’nın  DFS’yi  öngörmede  bağımsız  bir  etkisi 
olmadığı  da  görülmüştür.  Tümör  mikroçevre  etkileşimlerinin 
zamanla  daha  iyi  ortaya  çıkarılması  bizlere  KRK’de  PNI’nın 
gerçek anlamını da öğretecektir.
S-12
MİDE KANSERİNDE APOPİTOZİSİN BİYOLOJİK 
BELİRTEÇLERİNİN PROGNOSTİK ÖNEMİ
CEM SEZER 
1
, MUSTAFA YILDIRIM 
2
, MUSTAFA YILDIZ 
2

ARSENAL SEZGİN 
1
, UTKU DÖNEM DİLLİ 
2
, SEVİL GÖKTAŞ 
2

NURULLAH BÜLBÜLLER 
3
 
 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. GENEL 
CERRAHİ KLİNİĞİ
Amaç:
Çalışmamızda  apotozu  indükleyen  p53  ve  apotozu  inhibe 
eden  Bcl-2  ekspresyonunun  mide  kanserinde  ekspresyon 
durumunun  gösterilmesi  ve  varsa  prognozla  ilişkisinin 
saptanması araştırıldı.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde  takip  edilen  histopatolojik  tanısı  olan  hastalar 
çalışmaya alındı. P53 ve bcl-2 ekspresyonları immünhistokimya 
ile araştırıldı.
Bulgular:
P53  ekspresyonu  hastaların  19’unda  (%51,4)  pozitif  immün 
boyanma  tespit  edilirken,  18  hastada  (%48,6)  immün 
boyanma tespit edilmedi. Tümörün metastaz yeteneği ile p53 
ekspresyonu arasında anlamlı ilişki tespit edildi. (p:0,004)  P53 
ekspresyonu ile sağkalım arasında anlamlı ilişki saptanmadı.
Bcl-2  ekspresyonu  hastaların  9’unda  (%16,7)  pozitif  immün 
boyanma  tespit  edilirken,  45’inde  (%83,3)  immün  boyanma 
tespit  edilmedi.  Bcl-2  ekspresyonu  ile  tümörün  invazyon 
derinliği, lenf noduna yayılımı ve metastaz yeteneği ile anlamlı 
ilişki  saptanmadı.  Bcl-2  ekspresyonu  ile  sağkalım  arasında 
sınırda anlamlı istatistiksel ilişki tespit edildi. (p:0,51)
P53 pozitif ve bcl-2 negatif gurup ile diğer guruplar arasında 
istatiksel anlamlı sağkalım farkı tespit edildi. (p:0,022)
Sonuç:
Apoptozis  de  önemli  rol  oynayan  p53  ve  bcl-2  tek  başlarına 
değerlendirildiklerinde  prognostik  önemli  gözükmemektedir. 
Apototozis  bir  çok  gen  birlikte  çalışmaktadır.  Bu  prognostik 
biyolojik  belirteçlerin  beraber  kullanımını  gündeme 
getirmektedir.  Mide  kanserli  hastalarda  p53  ve  bcl  2’nun 
birlikte değerlendirilmesinin prognostik öneme sahip olduğunu 
düşünüyoruz.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
113
S-13
MİDE KANSERLİ HASTALARDA ARTMIŞ İSKEMİ MODİFİYE 
ALBUMİN SEVİYELERİ
EVREN FİDAN 
1
, AHMET MENTEŞE 
2
, HALİL KAVGACI 
1
, ASIM 
ÖREM 
2
, SAMİ FİDAN 
3
, FEYYAZ ÖZDEMİR 
1
, FAZIL AYDIN 
1
 
 

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BİLİM DALI  

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BİYOKİMYA 
ANABİLİM DALI  

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
GASTROENTEROLOJİ BİLİM DALI 
Amaç:
Reaktif oksijen ürünlerinin (ROS) karsinogenez basamaklarında 
rol  oynadığı  tespit  edilmiştir.  Hidroksi  radikalleri,  süperoksit 
anyon radikalleri ve lipid peroksil radikalleri bu ürünlerdendir 
ve  hücre  siklusu  üzerine  değişik  etkileri  mevcuttur.  Artmış 
ROS düzeyleri doku hasarı ve DNA hasarına yol açarken, farklı 
konsantrasyonları  apopitoza  da  sebep  olmaktadır.  Iskemi 
modifiye  albumin  (IMA)  hipoksiye  cevap  olarak  albüminden 
gelişen  bir  üründür.  Malondialdehid  (MDA)  ise  hipoksik 
koşullarda artan ve oksidatif stress belirteci olarak kullanılan 
lipid  peroksidasyon  ürünüdür.  Mide  kanserli  hastalarda 
oksidatif  stress  parametrelerini  inceleyen  bir  çalışma  yer 
almamaktadır.
Gereç ve Yöntem:
Elli iki mide kanseri tanısı almış olan hasta ve 35 kontrol grubu 
çalışmaya  dahil  edildi.  Kemoterapi  öncesi  hastalarda  kan 
örnekleri  alındı    Hastaların  İMA,  MDA,  Total  Oksidan  Durum 
(TOS), Total Antioksidan Durum (TAS) ve Oksidatif Stres İndeksi 
(OSI)  değerlendirildi.  
Bulgular:
Hasta grubunda İMA ve MDA düzeyleri kontrol grubuna göre 
istatistiksel olarak anlamlı  düzeyde yüksek saptandı (sırasıyla 
0.405±0.111,  0.271±0.066;  p=  0.0001  ve  0.207±0.251, 
0.077±0.103;  p=  0.004).  TOS  seviyesi  de  yüksek  saptandı 
ancak  fark  istatistiksel  olarak  anlamlı  değildi.  TAS  düzeyi 
belirgin olarak düşüktü ve hasta ile kontrol grubu arasında OSİ 
düzeyleri  arasında  da  istatistiksel  olarak  fark  vardı  (  sırasıyla 
0.621±0.394,  0.996±0.37;  p=0.0001  ve  9.68±18.2,  2.9±3.85; 
p=0.001). ROC analizine göre mide kanseri tanısı koymak için 
eğri altında kalan alan İMA için 0.842 ve MDA için 0.708 olarak 
tespit edildi.
Sonuç:
Mide kanserli hastalarda İMA, MDA ve OSİ düzeyleri istatistiksel 
olarak  yüksek  saptandı.  Bu  durum  aksidan-antioksidan 
dengesindeki  bozulma  ile  ilgili  olabilir.  Bu  bulgu  antioksidan 
kapasitenin azalması ile de desteklenmektedir.
S-14
MİDE KANSERİNDE KEMOTERAPİ YANITI VE DİRENCİNDE 
OSTEOPONTİNİN ROLÜ
OZAN YAZICI , HAKAN AKBULUT , NALAN AKGÜN , GÜNGÖR 
UTKAN , BÜLENT YALÇIN , FİKRİ İÇLİ  
 
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Osteopontin (OPN)’nin ileri evre mide kanserinde kemoterapiye 
direncin  gelişmesinde  ve  hastalık  prognozundaki  rolünü 
belirlemek.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin