Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi


SS-2 KANSER HASTALARINDA KONTRASTLI BİLGİSAYARLI



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   73

SS-2
KANSER HASTALARINDA KONTRASTLI BİLGİSAYARLI 
TOMOGRAFİ ÇEKİMİ SONRASI KONTRAST MADDE 
NEFROPATİSİ GELİŞME RİSKİ VE PREDİKTİF FAKTÖRLER
EMRAH GÜLŞEN , BÜLENT ERDOĞAN , ESMA TÜRKMEN , 
SERNAZ UZUNOĞLU , SEDAT ÜSTÜNDAĞ , SERAP TEKBAŞ , 
İRFAN ÇİÇİN  
 
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Kontrastlı  bilgisayarlı  tomografi  (BT)  onkoloji  pratiğinde 
en  sık  kullanılan  görüntüleme  yöntemidir.  Hastalar  birçok 
nefrotoksik  ajana  maruz  kalmaktadır.  Anemi,  hiperkalsemi, 
hiperürisemi gibi sorunlar da nefropatiye neden olarak tedaviyi 
aksatmaktadır.  Kontrast  madde  nefropatisi  (KMN)  yatan 
hastalarda  en  sık  3.  akut  böbrek  yetmezliği  (ABY)  nedenidir.  
Bu sebeple kanserli hastalarda KMN insidansını araştırmak ve 
KMN için olası prediktif faktörleri saptamayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Tetkik,  kanser  tedavisi  veya  hastalık  komplikasyonları 
nedeniyle  yatırılan,  kontrastlı  BT  çekilen  18  yaş  ve  üstü  60 
hasta  (18  kadın,  42  erkek)  çalışmaya  alındı.  Kontrast  madde 
(KM) uygulanmasından sonraki 48-72 saat içinde kreatininde 
bazal  kreatinin  düzeyine  oranla  %25’ten  fazla  veya  bazal 
kreatinin düzeyinden 0.5 mg/dl artış KMN olarak tanımlandı. 
Glomerüler  filtrasyon  hızı  60  ml/dk  altında  olan  hastalar 
çalışmaya alınmadı.
Bulgular:
Kontrastlı  BT  çekiminden  sonra  hastaların  %21.7’sinde  KMN 
gelişti. Bu hastaların %7.7’sinde ABY gelişti. KMN riski kemoterapi 
alanlarda daha yüksekti (p=0.054). Bu hastalarda KMN sıklığı 
%30, ABY sıklığı %3 idi. KMN gelişmesi; kanser bölgesi, evresi, 
aktif  kanser  varlığı  veya  yokluğu,  son  kemoterapi  ile  KM 
uygulamasına kadar geçen süre, uygulanan kemoterapi ilaçları 
ve birden fazla kemoterapi seçimi uygulanması, yaş, cinsiyet, 
boy,  kilo,  diabetes  mellitus,  hipertansiyon,  kontrast  madde 
miktarı,  serum  sodyum,  potasyum  ve  laktat  dehidrogenaz 
düzeyleri ile ilişkili bulunmadı.  Anemi KMN gelişimi ile ilişkili 
olma  eğiliminde  idi  (p=0.076).  Bu  anlamlı  olmaya  eğilim 
kemoterapi  alan  hastalarda  anlamını  kaybederken  (p=0.22) 
kemoterapi almayan hastalarda daha belirgindi (p=0.057).
Sonuç:
Kemoterapi  alıyor  veya  almış  olmak  KMN  gelişimi  açısından 
kanserli  hastalarda  bağımsız  bir  risk  faktörü  olarak  ortaya 
çıkmıştır. Kemoterapi alan hastalarda KMN riski diyabetik veya 
koroner anjiografi yapılan hastalarda literatürde bildirilenden 
(%14-17)    daha  yüksek  saptanmıştır.  Kemoterapi  KMN  için 
major bir risk faktörü olarak tanımlanabilir. Ancak verilerimizin 
onkoloji  pratiğine  yeni  yaklaşımlar  sağlayabilmesi  için  hasta 
sayısının artırılarak çalışmanın sürdürülmesi gerekmektedir.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
103
SS-3
EVRE 2 KOLON KANSERİNDE ADJUVAN TEDAVİNİN 
SAĞKALIMA ETKİSİ:TOG GİS GRUBU ÇALIŞMASI
MEHMET ARTAÇ 
1
, BÜLENT KARABULUT 
2
, ŞUAYİB YALÇIN 
3

MURAT KOÇER 
4
, MUSTAFA KARAAĞAÇ 
1
, NALAN IŞIK 
3
, ŞEYDA 
GÜNDÜZ 
5
, HAKAN BOZCUK 
5
 
 

KONYA ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BD 

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD 

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BD 

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Türkiye’de kolon kanserli hastaların tanı anında %26’sı evre 
2 olarak tespit ediliyor. Evre 2 kolon kanserinde adjuvan 
tedavinin katkısı halen tartışmalıdır. Bu çalışmanın amacı 
ülkemizde evre 2 kolon kanserine genel yaklaşımı ve sağkalım 
sonuçlarını değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem:
Bu  çalışma  Tıbbi  Onkoloji  kliniklerine  başvuran  evre  2  kolon 
kanserli  hastaların  dosya  verilerini    retrospektif  olarak 
değerlendiren  bir  vaka  kontrol  çalışmasıdır.  Evre  2  kolon  Ca 
tanısı  olan  her  hastanın  dosya  verilerinden  kemoterapi  alıp 
almadığı, risk faktörleri, nüks durumları ve hastalıksız sağkalım 
süreleri çıkarılmıştır.
Bulgular:
Toplam  5  merkezden  303  hasta  çalışmaya  dahil  edildi. 
Hastaların 186’sı(%61) erkek 117’si(%39) kadın idi. Hastaların 
median  yaşı  60(26-88)  idi.  En  fazla  yerleşim  yeri  %28  ile 
sigmoid  idi.  Hastaların  %40’ında  çıkarılan  lenf  nodu  sayısı 
14’ünün  altında  idi.  Hastaların  %33’ünün  (97  hasta)  adjuvan 
kemoterapi  almadığı  görüldü.  Kemoterapi  almayan  grupta 
ortalama hastalıksız sağkalım 79 ay ve kemoterapi alan grupta 
ortalama hastalıksız sağkalım 85.9 ay olarak saptandı (P=0.04).
Sonuç:
Ülkemizde evre 2 kolon kanserli hastalarda adjuvan kemoterapi 
çoğunlukla tercih edilmektedir. Kemoterapi alan grupta anlamlı 
hastalıksız sağkalım avantajı görülmesi yetersiz cerrahiye bağlı 
olabilir. Bu konuda prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
SS-4
NOD POZİTİF MEME KANSERLERİNDE PRİMER TÜMÖR 
VE AKSİLLER METASTAZIN ER, PR VE HER2 EKSPRESYONU 
AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI
MEHMET AKİF ÖZTÜRK 
1
, ÖVGÜ AYDIN 
2
, ŞENNUR İLVAN 
2

HANDE TURNA 
1
, DENİZ TURAL 
1
, ÖZCAN YILDIZ 
1
, MUSTAFA 
ÖZGÜROĞLU 
1
, EVİN BÜYÜKÜNAL 
1
, SÜHEYLA SERDENGEÇTİ 
1
 
 

İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM 
DALI 

İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ, PATOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Meme  kanserinde  primer  ve  metastatik  hücreler  arasında 
ER,  PR,  HER2  ekspresyonu  açısından  değişiklikler  olabileceği 
bilinmektedir.  Başvuruda  aksilla  metastazı  olan  hastaların 
tedavisinde uzak metastaz yapmaya meyilli aksiller hücrelerin 
değil  de  primer  tümörün  ER,  PR,  HER2  özellikleri  göz  önüne 
alınmaktadır.  Bu  çalışmada  amacımız  başlangıçta  uzak 
metastazı  olmayan  nod  (+)  meme  kanserlerinde,  de  novo 
tedavi  direncini  öngörebilmesi  açısından,  primer  ve  aksilla 
metastazları  arasındaki  ER,  PR,  HER2  ekspresyon  farklılığını 
ortaya koymaktır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmamıza İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde dosyası ve İ.H.K. 
yapmaya  uygun  tümör  blokları  bulunan,  Ocak  2000  yılından 
sonra  tanı  almış  ve  merkezimizde  tedavi  edilmiş  107  invazif 
primer  meme  kanseri  ve  eşleşen  aksiller  metastazları  alındı. 
ER,  PR  ve  HER2  değerlendirmeleri  İ.H.K.  ile  yapıldı.  Primer 
ve  aksillada  uyumsuz  HER2  sonuçları  bulunan  vakalarda 
sonuçlar  SISH  yöntemiyle  kontrol  edildi.  Her  bir  belirtecin 
ekspresyonlarındaki  farklılıklar  ile  hasta  ve  tümör  özellikleri 
karşılaştırıldı.  Yine  protein  ekspresyonlarındaki  değişim 
durumuyla hastalıksız sağkalım arasındaki ilişki araştırıldı.    
Bulgular:
Primer ve aksillada ER açısından uyum [+/+ veya -/-] ; %89.7 
(96/107),  uyumsuzluk  %7.4  (8/107)  idi.  Uyumsuzluk  %75 
sıklıkla  primer  ER  (+),  aksilla  ER  (-)  şeklindeydi.  Primer  ve 
aksillada PR açısından uyum; %82 (88/107), uyumsuzluk %10 
(11/107) idi. Uyumsuzluk %73 sıklıkla primer PR (+), aksilla PR 
(-) şeklindeydi. Primer ve aksillada HER2 açısından uyum; %71 
(76/107) idi. Uyumsuzluk verisini kesinleştirmek amacıyla SISH 
çalışmaları devam etmektedir. ER+/PR+ grupta (n=67) reseptör 
durum  değişimi  %15  (n=10),  ER  veya  PR  +  grupta  (n=21) 
reseptör durum değişimi %38 (n=9), hormon reseptörü negatif 
grupta (n=15) değişim %6.6 vakada (n=1) gerçekleşti. 
Sonuç:
Çalışmamızda  primer  meme  tümörü  ile  aksiller  metastazı 
arasında  ER  ve  PR  ekspresyonları  açısından  değişimler 
izlendi.  Bu  değişikliklerin  tedaviden  elde  edilecek  faydayı 
etkileyebileceğini  düşünmekteyiz.  Hormon  reseptörleri 
açısından sadece 1 hastada (HR neg hastaların %6.6 sı) primer 
reseptör negatifken, aksillada pozitif ER bulundu ve bu değişim 
tedavi kararını etkiler nitelikteydi. Bu nedenle primeri hormon 
negatif  tümörlerin  aksiller  metastazlarına  İ.H.K  ile  inceleme 
bir ileri araştırma konusu olabilir. HER2 açısından uyumsuzluk 
verilerini  şu  an  devam  eden  SISH  analizleri  nedeniyle  kesin 
olarak  rapor  edememekteyiz.  Çalışmanın  SISH  sonuçları  ve 
planlanan 260 vakalık ileri sonuçları ilerleyen zamanda rapor 
edilecektir.
SS-5
MEME KANSERİ OLGULARINDA CD44+/CD24-/LİN- KANSER 
KÖK HÜCRE DAĞILIMI VE PROGNOSTİK FAKTÖRLERLE İLİŞKİSİ
EYLEM YETİMOĞLU 
1
, DEVRİM ÇABUK 
2
, ERDAL KARAÖZ 
3

SERAP KAYA 
2
, SÜLEYMAN TEMİZ 
2
, ÖZGÜR AÇIKGÖZ 
2
, KAZIM 
UYGUN 
2
, ZAFER CANTÜRK 
4
, EDA YİRMİBEŞOĞLU 
5
, GÖRKEM 
AKSU 
5
 
 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ İÇ 
HASTALIKLARI ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ KÖGEM 
ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ GENEL 
CERRAHİ ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ RADYASYON 
ONKOLOJİSİ ABD

104
Amaç:
Hücresel düzeyde bir dizi moleküler değişiklik sonucu immortal 
özellikteki meme epitel hücrelerinin aşırı büyümesi ile meme 
kanseri (MK) gelişmektedir . Kanser kök hücre hipotezi meme 
kanserinin,  tümör  oluşturma  kapasitesine  sahip  küçük  bir 
hücre  grubundan  kaynaklandığını  savunmaktadır.    Deneysel 
kanıtlar kanser kök hücrelerinin kanser oluşumundan, tümör 
invazyonundan,  metastazından  ve  çeşitli  tedavi  formlarına 
direnç  gelişimden  sorumlu  olduklarını  desteklemektedir  . 
Bu  kanser  kök  hücrelerini  tanımlamak  için  kullanılan  çeşitli 
yöntemlerden  biri  hücrelerin  yüzey  belirteçlerine  göre 
tanımlanmasıdır.  Meme  kanseri  kök  hücresi  fenotipi  CD44+/
CD24-/Lin-  yüzey  belirteçleriyle  tanımlanmaktadır.  Bu 
çalışmada  amacımız  kanser  oluşumundan  sorumlu  tutulan 
CD44+/CD24-/Lin-  fenotipine  sahip  hücrelerin  primer  meme 
tümöründeki  dağılımını  ve  bu  dağılım  oranlarının  prognostik 
faktörlerle olan ilişkisini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya  Mayıs  2010-Ocak  2011  tarihleri  arasında  MK 
tanısıyla  cerrahi  planlanmış  23  hasta  alındı.  Taze  tümör 
dokuları mekanik ve enzimatik olarak ayrıştırıldı. MK kök hücre 
dizisi yüzey ekspresyon belirteçleri bakımından akım sitometrik 
analiz  kullanılarak  tanımlandı.  Akım  sitometri  analizinde 
lineage  negatif  hücre  gruplarında  CD44+/CD24-  hücrelerin 
dağılımları  değerlendirildi.  Bu  dağılım  oranlarının  prognostik 
faktörlerle olan ilişkisi istatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular:
Hastaların ortanca yaşı 47  olup %52’si postmenopozaldi. Yüzde 
elli  yedi  hastada  Grad  II  MK  saptandı.  Yüzde  65  hastada  ER 
pozitif,  %48  hastada  PR  pozitif,  %65  hastada  Her-2  negatif 
saptandı.  Çalışmamızda  tümör  dokularının  hepsinde  CD44+/
CD24-Lin-  hücreler  saptandı.  Tümörlerdeki  CD44+/CD24-
Lin-  hücrelerin  dağılımı  ortalama  %1.43±1.6  idi.  CD44+/
CD24-Lin- hücre dağılımının postmenopozal kadınlarda, erken 
evre MK’de ve yüksek gradlı tümörlerde daha yüksek olduğu 
gözlendi;  ancak  istatistiksel  anlamlılık  saptanmadı  (p=0,17, 
p=0,9 ve p=0,84, sırasıyla). Tutulan lenf nodu sayısı ile hücre 
dağılımı arasında ters ilişki saptandı, istatistiksel olarak anlamlı 
olmasa  da  lenf  nodu  sayısı  arttıkça  CD44+/CD24-Lin-  hücre 
dağılımının  azaldığı  gözlendi.  Hormon  reseptörleri  ile  hücre 
dağılımı  arasında  ilişki  saptanmazken  istatistiksel  anlamlılığa 
ulaşmamakla birlikte HER-2 negatif tümörlerde CD44+/CD24-
Lin- hücre dağılımının arttığı saptandı.
Sonuç:
Çalışmamızda  literatüre  benzer  şekilde  tümör  dokularının 
hepsinde  CD44+/CD24-Lin-  hücrelerin  bulunduğu  ve  bu 
hücrelerin  yüzde  ortalamasının  %1.43±1.16  olduğu  görüldü. 
Prognostik  faktörler  ile  CD44+/CD24-Lin-  hücre  dağılımı 
arasında istatistiksel anlamlılık gösteren bir ilişki saptanmadı. 
Meme  tümörleri  fenotipik  olarak  çeşitli  meme  kanseri  kök 
hücrelerinden  oluşmaktadır.  Tümör  büyümesini  ve  sağkalımı 
regüle  eden  bu  kök  hücrelerin  tanımlanması  için  çok  sayıda 
çalışmaya  ihtiyaç  vardır.  Ayrıca  bu  hücreler  tümör  gelişimini 
yönlendirdiğinden  bu  hücreleri  hedef  alan  stratejiler  daha 
etkili tedavilerin geliştirilmesine öncülük edebilir.
SS-6
METASTATİK MALİGN MELANOMALI TÜRK HASTALARDA ÇOK 
MERKEZLİ İPİLİMUMAB DENEYİMİ MİPİ-TÜRK
ALPER SEVİNÇ 
1
, HANDE TURNA 
2
, MUSTAFA ÖZDOĞAN 
3

SÜLEYMAN BÜYÜKBERBER 
4
, NİL MOLİNAS MENDEL 
5

GÖKHAN DEMİR 
6
, ERHAN GÖKMEN 
7
, SEMRA PAYDAŞ 
8

HAKAN AKBULUT 
9
, İSMAİL ÇELİK 
10
 

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ İÇ 
HASTALIKLARI ANABİLİM DALI ONKOLOJİ BİLİM DALI  

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI ONKOLOJİ BİLİM DALI  

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM 
DALI TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI  

VEHBİ KOÇ VAKFI AMERİKAN HASTANESİ MEDİKAL ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ  

İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ 
HASTALIKLARI ANABİLİM DALI TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI  

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM 
DALI ONKOLOJİ BİLİM DALI  

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI ONKOLOJİ BİLİM DALI 

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI  
10 
HACATTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PREVANTİF 
ONKOLOJİ ANABİLİM DALI 
Amaç:
Anti-CTLA-4 (sitotoksik T lenfosit antijen) monoklonal antikor 
olan  Ipilimumab’ın,  metastatik  melanoma  hastalarında 
bağışıklık yanıtlarını geliştirdiği ve kalıcı klinik yanıtları uyardığı 
gösterilmiştir.  Onüç  merkezde  Erişim  Programı  kapsamında 
tedavi  edilen  metastatik  melanoma  hastaları  retrospektif 
olarak değerlendirildi.
Gereç ve Yöntem:
Daha  önce  bir  sıra  sistemik  tedavi  sonrası  nüks  gelişen 
metastatik  melanomalı  hastalar,  başlatma  olarak,    1.,  4., 
7.,  10’uncu  haftalarda  4  doz  3  mg/kg  ipilimumabla  tedavi 
edilmişlerdir. Yanıt değerlendirmesi 12. haftada yapılmıştır. 12. 
haftada tam yanıt (CR), kısmi yanıt (PR) ve stabil hastalığı olan 
hastalar (SD) re-indüksiyon için uygun bulunmuştur.
Bulgular:
72’si  değerendirilebilir  toplam  82  hasta  çalışmaya  dahil 
edilmiştir.  İpilumumab  tedavisi  hastaların  %19,4,  %65.3,  % 
15,3’sine  sırasıyla  ikinci,  üçüncü,  dördüncü  basamak  tedavi 
olarak verilmiştir.  1, 2, 3 ve 4 doz için ipilimumab alan hasta 
sayısı sırasıyla 5, 10, 12 ve 45’tir. 72 hastanın 8’ine re-indüksiyon 
uygulanmıştır.
G1/2 yanetki hastaların %34,7’sinde (25/72) raporlanırken G3/4 
yanetki %16,7’sinde raporlanmıştır (12/72). En sık karşılaşılan 
G1/2 yanetki deri dökülmesi (% 15,3), kas güçsüzlüğü (%11,1) 
ve gastrointestinal (%12,5) olarak gözlemlenmiştir. 8 hastada 
G3 advers olay gözlemlenmiştir (5 hastada diyare, 1 hastada kas 
güçsüzlüğü,  1  hastada  hipotiroidi,  1  hastada  gastrointestinal 
kanama). Bir G4 trombositopeni ve hepatik advers olaya bağlı 
iki ölüm gözlemlenmiştir.
4  doz  ipilimumab  tedavisini  tamamlayan  72  hastadan  45’i 
(%62,5)  yanıt  değerlendirmesi  için  uygun  bulunmuştur.  CR 
saptanmamıştır. Hastalık Kontrol Oranı (DCR) %35,6’dır (%15,6 
PR ve %20 SD). Progresyona dek geçen medyan süre (TTP) 3,2 
ay’dır (%95 GA, 2,4 - 5,1 ay). 18 aylık takip sonrasında sağkalım 
oranı %34,6 olup, medyan genel sağkalım 8 aydır (%95 GA, 3.5-
12.4 ay).     
Sonuç:
İpilimumab, metastatik melanomlu hastalar için olumlu klinik 
faydayla sonuçlanmıştır. Veriler, literatürle uyumlu etkinlik ve 
güvenlik profili ortaya çıkartmıştır.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
105
SS-7
TİMİK EPİTELYAL NEOPLAZMLARDA EPİDERMAL GROWTH 
FAKTÖR RESEPTÖR MUTASYONU
NİLÜFER AVCI 
1
, GÜLŞAH ÇEÇENER 
2
, TÜRKKAN EVRENSEL 
1

MEHMET ALİ BALCI 
3
, BERRİN TUNCA 
2
, EGELİ ÜNSAL 
2
, SAMİ 
BAYRAM 
4
, ERDEM ÇUBUKÇU 
1
, FATİH ÖLMEZ 
1
, ENDER KURT 
1

ÖZKAN KANAT 
1
, OSMAN MANAVOĞLU 
1
 
 

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ 
BİLİM DALI 

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TİBBİ BİYOLOJİ 
ANABİLİM DALI 

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FASKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI 

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ BİLİMDALI
Amaç:
Bu  çalışmada  timik  epitelyal  neoplazmlarda  hedefe  yönelik 
tedaviler    için  yeni  biyolojik  belirteç  olarak  epidermal  growth 
faktör reseptör  (EGFR) mutasyonunu, K-RAS mutasyonu  ve sağ 
kalım ile ilişkisini araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
1996 ve 2010 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 
Medikal  Onkoloji  ve  Göğüs  Cerrahisi  bölümüne  gelen  timik 
epitelyal neoplazm tanısı almış olan hastalar tarandı. Bu tarihler 
arasında  timoma  ve  timik  karsinom  tanıları  ile  toplam  60 
hastanın kayıtları mevcut idi. Hastaların 35’nin parafine edilmiş 
dokularına ulaşılabildi. Bu dokulardan izole edilen DNA’lardan 
K-RAS  ekzon  2  ve    EGFR  ekson  18,  19,  20,  21  mutasyonları 
bakıldı.
Bulgular:
Çalışmada değerlendirilen toplam 35 hastanın 5’İ timik karsinom 
ve 30’u timoma idi. Timoma ve timik karsinomlu olgularımızın 
hiç birisinde EGFR geninin 18, 19, 20 ve 21. ekzonunda mutasyon 
belirlenmedi.  Ayrıca  hastaların  tamamında  K-RAS  ekzon  2’de 
mutasyon saptanmadı.
Sonuç:
Literatürde  timomalarda  immunohistokimyasal  olarak  EGFR 
ekspresyonu (%46-85 ) değişen oranlarda bildirilmektedir. Ancak 
tedavide  EGFR  tirozin  kinaz  inhibitörlerine  cevabın  prediktivi, 
EGFR mutasyonu ve amplifikasyonudur. K-RAS, EGFR yolağında 
membrandan  sitoplazmik  proteinlere  sinyal  iletiminde  görev 
alan  bir  GTPase’dır  ve  EGFR  inhibitörlerine  primer  direnç 
mekanizması ile ilişkilidir.  Japonya’dan bir seride (n:38), EGFR 
protein ekspresyonunun daha çok invaziv timomalar ile ilişkili 
olduğu bildirilirken yine Japonya’dan bir çalışmada  29 timomalı 
hastanın ancak ikisinde EGFR mutasyonu saptanmıştır.  Akciğer 
kanserlerinde  Kazak  ve  Asyalı  ırk  arasında  EGFR  mutasyonları 
farklılıklar gösterir. Ancak literatür araştırmamızda timomalarda 
EGFR mutasyonlarının ırklara göre farklılıklarına dair bir veriye 
rastlamadık.  Bizim  çalışmamızda  timik  karsinomlu  hastaların 
sayıca  az  olması  dikkat  çekici  bir  unsurdur.  Çalışmadaki  olgu 
sayısının artırılarak değerlendirme yapıldığında anlamlı verilere 
ulaşılabileceği düşünülmektedir.
SS-8
KANSER HASTALARINDA TROMBOZ SIKLIĞI
SEMİHA URVAY , DİLŞEN ÇOLAK , G.İNANÇ İMAMOĞLU , İLHAN 
HACIBEKİROĞLU , NAZİYET KÖSE , UĞUR ERSOY , MUSTAFA 
ALTINBAŞ 
 
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 
TIBBI ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Kanser  hastaları  tromboza  eğilimi  olan  hastalardır. 
İmmobilizasyon,vasküler  obstrüksiyon,  cerrahi  girişimler, 
radyoterapi,  kemoterapi,    kataterler  ve  kanserin  kendisi 
tromboza  neden  olmaktadır.  Tromboembolik  olay  görülme 
oranları  kanserli  hastalarda    %5’dir,  hastanede  yatan  kanser 
hastalarında  en sık ikinci  ölüm  nedenidir. Bu bilgilere rağmen 
günlük pratiğimizde  trombo-embolik olay tanı ve tedavisinde 
karışıklıklar yaşanmaktadır. Bu çalışmanın amacı hastalarımızda 
tromboz insidansını ararştırırken bu konuya dikkat çekmektir.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde Mart 2008 ile Aralık 2011 arasında tedavi ve takibi 
yapılan  1368  hastanın  dosyası  retrospektif  olarak  tarandı. 
Arteryal  ve  venöz  tromboembolik  olay  gelişen    hastaların 
özellikleri kaydedildi.
Bulgular:
Dosyası taranan 1368 hastanın 37’sinde (%2.7) tromboembolik 
olay saptandı. Bu hastaların 18’i (%48.6) Evre IV hastalığa sahipti. 
23 hasta erkek, 14 hasta kadın idi.  En çok tromboembolik olay 
kolorektal,  mide  ve  pankreas  kanseri  hastalarında  saptandı. 
Hastalarımızın  24’ünde  tromboembolik  olay  kemoterapi 
sırasında veya  hemen sonrasında gelişmişti. Onbeş hasta (%40) 
Fluorourasil içeren rejim ve 6 hasta ( %16) sisplatin içeren rejim 
almakta  iken  tromboemboli  gelişti.  Bu  hastaların  14’ü  (%37) 
hospitalize idi. Üç hastada pulmoner tromboemboli, 6 hastada 
arteryal  tromboz  gelişirken  28  hastada  derin  ven  trombozu 
gözlendi.
Sonuç:
Tromboembolik  olay  sıklığı  kanserli  hastalarda  sağlıklı 
popülasyona  göre  artmış  olup  tromboza  eğilim  en  fazla 
abdominal  adenokanserler    küçük  hücreli  akciğer  kanseri  ve 
prostat kanserindedir. Bazı sitotoksik ajanlarla tromboz eğilimi 
artar. Özellikle ECOG düşük, ek hastalığı olan, hospitalize hastalar 
tromboembolik  olay  riski  altındadır  ve  profilaksi  yapılmalıdır. 
Tromboz veya tromboemboli saptanan hastalar önce tromboz 
tedavisi almalı ve düzelince tümöre özgü tedavilere geçilmelidir.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin