Amaç:
Androjen reseptörü negatif prostat kanserinin mevcut tedavi
etkinliği kısıtlı ve kullanılan ajanlar oldukça toksiktir. Çinkonun
bu tümör üzerindeki etkinliği belirsizdir.
Çalışmanın amacı, Antikanser bileşik özelliği olan çinkonun,
hormonal tedaviye dirençli prostat kanserinde etkinliğini
sınamaktır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmada androjen reseptörleri negatif, DU-145 (prostat
kanseri beyin metastazı) ve PC-3 (kemik metastazı)
hücre hatları kullanıldı. Çinkoya ait IC
50
dozu, farklı ilaç
konsantrasyonların hücre-canlılık-testi ile belirlendi. Belirlenen
etkin konsantrasyon, tedavi dozu olarak hücrelere uygulandı.
Geç-erken apoptoz, nekroz ve hücre canlılığı flow-cytometry;
Uygulanan ilaçların kanser hücrelerinin hücre döngüsünün
hangi aşamasında tuttuğu cell-cycle analiz ile belirlendi.
Bulgular:
PC-3 ve DU-145 hücre hatlarında Çinkonun etkin doz
konsantrasyonları apoptotik ve nekrotik hücre ölümü oranlarını
arttırmaktadır. PC-3 hücre hattında Çinko uygulanan grupta
kontrol grubuna göre S fazındaki hücre oranı azalmakta ve G0/
G1 fazındaki hücre oranı artmaktadır. DU-145 hücre hattında
Çinko uygulamasının hücreleri hücre döngüsünün herhangi bir
fazında tuttuğu belirlenememiştir.
Sonuç:
Çinko, hormonal tedaviye dirençli prostat kanserinde tek
başına Anti-kanser potansiyele sahiptir.
EP-331
TÜRK TOPLUMUNDA KESİNTİSİZ, GÜNDE TEK DOZ OLARAK
VERİLEN SUNİTİNİBİN ETKİNLİĞİ
İBRAHİM YILDIZ , FATMA SEN , MERT BAŞARAN , SEVİL
BAVBEK
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ
Amaç:
Sunitinib metastatik böbrek kanseri tedavisinde kullanılan oral
TKİ’dir. Bu çalışmada kesintisiz olarak her gün, tek seferde
verilen 37.5 mg dozunda sunitinib tedavisinin etkinliği ve yanıt
oranları araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Nisan 2006 ile ağustos 2010 arasında İ.Ü. Onkoloji Enstitüsüne
başvuran ardışık hastalardan, günlük sürekli doz rejimini
alan 74 metastatik BHK hastası çalışmaya dahil edildi. Yanıt
oranları, progresyonsuz sağkalım(PFS) ve genel sağkalım (OS)
değerlendirildi.
Bulgular:
Takip süresi 18 ay, median siklus sayısı 10 olarak saptandı.
Hastaların %91’inde nefrektomi,%23’ünde ise metastazektomi
(akciğer ve retroperitoneal bölgeden) yapılmıştır. Hastaların
%62’si sutenti ilk seçim tedavi olarak alırken, %38’i sutent
öncesi sitokin bazlı tedavi almıştır. Tedavisi kesilen hastaların
%84’ünde progresyon, %16’sında major toksisite saptanmıştır.
Objektif yanıt oranı ve hastalık kontrol oranı sırasıyla %30 ve
%78 bulunmuştur. Median progresyonsuz sağkalım 13 ay iken,
genel sağkalım 25 ay bulunmuştur. MSKCC risk skorlamasına
göre iyi, orta ve kötü risk grubları arasındaki anlamlı PFS farkı
bulunmuştur.
Sonuç:
Bu çalışmada sunitinib’in kesintisiz günlük 37.5 mg dozda
kullanımı, intermittan olarak (50 mg 4/2) kullanıldığı faz
3 çalışmaların sonuçlarına göre sağkalım ve yanıt oranları
benzerdir. Dolaysıyla bu rejim doz esnekliği ve hasta uyumu
açısından intermittan kullanıma iyi bir alternatif olabilir. Ek
olarak, Sunitinibin etkinliği ve toksisitesi etnik farklılıklar
gösterebilmektedir, bu anlamda Türk toplumunda yeni
çalışmalara ihtiyac vardır.
EP-332
KÜCÜK HÜCRELİ-DIŞI AKCİĞER VE OVER KANSERLİ
HASTALARDA CARBOPLATİN-PAKLİTAKSEL KEMOTERAPİSİNİN
HEMATOLOJİK TOKSİSİTESİNİN KIYASLANMASI
İBRAHİM YILDIZ , FARUK TAŞ , FATMA ŞEN , LEYLA KILIÇ ,
SERKAN KESKİN , RUMEYSA ÇİFTCİ , SEZAİ VATANSEVER
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ
Amaç:
Paklitaxel-carboplatin ilerlemiş over kanserinin standart
ilk seçim standart tedavisinde ve metastatik kücük hücreli-
dışı akciğer (KHDAK) kanserinde sıklıkla kullanılan bir
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
291
kombinasyondur. En önemli doz kısıtlayıcı yan etkisi hematolojik
toksisitedir. Bu çalışmada paklitaxel-carboplatin tedavisi alan
ilerlemiş over ve akciğer kanserli hastalarda tedaviyle ilişkili
myelotoksisite karşılaştırımıştır.
Gereç ve Yöntem:
Şubat 2009 ile Temmuz 2011 tarihleri arasında ileri evre over
(n: 51) ve akciğer kanseri (n: 52) tanısıyla ilk seçim olarak
siklus paklitaxel-carboplatin alan 103 hasta çalışmaya dahil
edilmiştir. Tedavi, hastalara aynı doz ve şema ile 3 haftada
bir ve maksimum 6 kür olarak verildi. Tedavi öncesi, her siklus
öncesi ve tedaviden 1 ay ve 6 ay sonra kan sayımları ölcüldü.
Bulgular:
Median yaş KHDAK kanserli hastalar için 59 (range, 35-77),
over kanserli hastalar için 56 (range; 38-75) olarak bulundu.
KHDAK kanserli hastalarda tedavi başında, 3.kürde ve 6.kürde
anemi sırasyla, %17, %39.2 ve %44.2; lökopeni sırasyla,
%3.4, %46.0, %41.9 trombositopeni sırasyla %0, %12.5, %
23.3 olarak bulunurken, Over kanserli hastalarda ise, anemi
sırasyla,%28.6, %68.0 ve %45.2; lökopeni sırasyla %0, %41.2,
%48.8, trombositopeni sırasıyla %0, %10.4, %25 bulundu. Hem
over hemde KHDAK kanserli hastalarda başlangıç değerlerine
göre 3.kürde hemoglobin, lökosit ve trombosit değerlerinde
anlamlı azalma oldu. Buna ilaveten, 3.kür değerlerine göre
6.kürde KHDAK kanserli hastalarda hemoglobin düzeylerinde,
over kanserli hastalarda ise trombosit düzeylerinde anlamlı
azalma bulundu. KHDAK hastaların %13’ünde, over kanserli
hastaların %28’ünde eritrosit transfüzyonu yapılmıştır.
Sonuç:
Aynı doz ve şema ile yapılan kemoterapi farklı kanserlerde
farklı hematolojik toksisiteye neden olabilir. Hastaların
destek tedavisi ve toksisite yönetiminde bu sonuç göz önüne
alınmalıdır.
EP-333
RENAL HÜCRELİ KARSİNOM :TEK MERKEZ DENEYİMİ
ONUR EŞBAH
1
, BURÇİN BUDAKOĞLU
1
, ÖZLEM SÖNMEZ
1
,
ÖZNUR BAL
1
, AHMET ŞİYAR EKİNCİ
1
, KAAN HELVACI
1
,
ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK
2
, ÜLKÜ YALÇINTAŞ ARSLAN
1
, BERNA
ÖKSÜZOĞLU
1
1
DR.ABDURRAHMAN YURTARSLAN ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM
VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Renal hücreli karsinomlar (RCC), tüm malignensilerin %3’ünü
oluşturmaktadır. İnterferon alfa veya interlökin 2 temelli
sitokin tedavilerilerinin cevap oranları %10 ila 20 arasında
kalmaktadır. Tirozin kinaz inhibitörleri (TKİ) metastatik RCC’de
etkili ajanlardır.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde 1997 ila 2011 tarihleri arasında RCC tanısı
konulan ve takibe alınan hastaların değerlendirilebilir verileri
retrospektif olarak incelendi.
Bulgular:
Toplam 47 hasta analiz edilmiştir.
Tanıda evrelerine göre; 6 (%12,8) hasta evre I, 4 (%8,5)
hasta evre II, 37 (%78.7) hasta evre IV olarak değerlendirildi.
Metastaz bölgesi olarak en sık % 63.8 ile akciğer ve takiben
%14.8 ile kemik metastazı görüldü. Tanıda 37 (%78) hastaya
nefrektomi uygulanmıştı.
Tanı anında 37 hastanın Memorial Sloan-Kettering Cancer
Center (MSKCC) risk skorlaması yapıldı .MSKCC’ye göre; 7
(%14.9) hasta skor 0, 20 (%42,6) hasta skor 1-2 ve 10 (%21,3)
hasta skor 3 olarak değerlendirildi.
Hastaların tedavi açısından değerlendirilmesinde; 10 (%21,3)
hasta erken evre olduğu için tedavi planlanmadığı, 10
(%21,3) hastanın tedavi planlandığı halde takipsiz kaldığı ,
4 (%8,5) hastanın performansı düşüklüğü nedeniyle tedavi
planlanmadığı ve 23 (%48,9) hastaya tedavi planlandığı ve
başlandığı tespit edilmiştir.
Tedavi başlanan tüm hastalara birinci sıra olarak interferon
verilmiştir. İFN alan hastalardan sadece 1 (%4,5) hastada
parsiyel yanıt ve 1 (%4,5) hastada stabil hastalık elde edilmişken
16 (%72,7) hastada progresyon görülmüştür. IFN tedavisi ile
ortanca progresyonsuz sağkalım süresi 2,0 ay’dır. (min-maks:
0.5-11)
Dört (%18,2) hastada intolerasyon nedeniyle tedavi kesilmiştir.
İFN sonrası 16 (%72) hastaya TKİ başlanmıştır. Ondört hasta
(%87,5) sunitinib ve 2 hasta (%12,5) sorafenib almıştır. TKİ alan
hastaların 11’inde yanıt değerlendirilebildi. Altı (%37,5) hastada
stabil yanıt ve 5 (%31,2) hastada progresyon görülmüştür. TKİ
ile ortanca progresyonsuz sağkalım 7 aydır.
TKİ kullanan 1 hastada grade 3 diyare, 1 hastada grade 2 el-
ayak sendromu, 1 hastada hipertansiyon, 1 hastada hipotiroidi
ve 4 hastada halsizlik izlenmiştir.
Sonuç:
Klasik sitotoksik kemoterapiye dirençli metastatik RCC’li
hastalarda TKİ’nin progresyonsuz sağkalım sürelerini arttırdığı
görülmüştür.
EP-334
METASTATİK RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA PROGNOSTİK
HEMATOLOJİK PARAMETRELER
AHMET DİRİCAN , YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK , IŞIL SOMALI ,
ÇİĞDEM ERTEN , K. BAHRİYE PAYZIN , LÜTFİYE DEMİR , ALPER
CAN , İBRAHİM VEDAT BAYOĞLU , MURAT AKYOL , MEHMET
KÖSEOĞLU , M.OKTAY TARHAN
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Lokal ileri ve metastatatik renal hücreli karsinomda uzun süreli
sağkalım elde edilememektedir. Renal hücreli karinom (RCC) lu
hastalarda prognozu etkileyen bir çok faktör bulunmaktadır (
TNM stage , histopatoloji , klinik faktörler v.d). Son yıllarda bir
çok kanserde kullanımı kolay daha ucuz prognostik faktörler
geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bunlardan biriside periferal kan
değerleridir. Bir çok çalışmada hematolojik parametrelerin
prognostik önemi olduğu gösterlmiştir.
292
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada 48 metastatik RCC tanılı hastanın metastataz
tespit edildiğinde hematolojik parametreleri(nötrofil, lenfosit,
trombosit, mean platelet volümü, nötrofil/lenfosit oranı;
trombosit/lenfosit oranı) kaydedildi. Hastaların median
overall survival ile hematolojik parametreler arasındaki ilişkisi
araştırıldı. Ayrıca Memorial Sloan-Kettering Cancer Center
göre belirlenen prognostik risk faktörleri ile hematolojik
parametreler arasındaki ilişki olup olmadığı araştırlıldı.
Bulgular:
Bütün hastalar için metastaz saptandıktan sonraki median
overall survival (OS) 16.6 ay (95% CI; 9.6 to 35.5 ) saptandı.
Nötrofil/lenfosit oranı NLR <5 (40 hasta , 83 %) ile NLR ≥5 (8
hasta, 17 %) olan hastaların median OS sırasıyla 30,1 ay vs 2,9
ay saptandı (long rank; p<0.001) Lenfosit counts <1500/mm3
( 14 hasta ,29%) vs lenfosit counts ≥1500/mm3 (34 hasta ,
71%) olan gruplarda ise median OS sırasıyla 15.9 ay vs 31.4 ay
saptandı .Bu iki grup arasındaki sağ kalım farkı istatistiksel olarak
anlamlı saptandı (long rank; p=0.039). MSKCC risk gruplarına
göre hastalar üç guruba ayrıldı (favorable , intermediate and
poor risk group ) . Her bir grup için mean NLR ile lenfosit counts
belirlendi.Gruplar arasında mean değerleri arasındaki fark one-
way ANOVA test ile anlamlı saptandı. (sırasıyla F=7,923 p=0.01
and F=5,851 p=0.006). Diğer hemataolojik parametreler için
istatistiksel olarak anlamlı sağ kalım farkı saptanmadı.
Sonuç:
NLR ve lenfosit sayısı metastatik RCC de prognostik faktör
olarak kullanılabilir. Ancak rutin kullanılabilmesi için ilave
çalışmalara ihtiyaç vardır.
EP-335
POLİKİSTİK BÖBREK HASTALIĞI VE SPERMATİK KORD
MALİGN FİBRÖZ HİSTİOSİTOMA BİRLİKTELİĞİ
LÜTFİYE DEMİR , ALPER CAN , AHMET DİRİCAN , VEDAT
BAYOĞLU , MURAT AKYOL , YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK , ÇİĞDEM
ERTEN , MUSTAFA OKTAY TARHAN
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Spermatik korddan gelişen malign fibröz histiositoma
(MFH) oldukça nadir görülmektedir.
Bulgular:
73 yaşında erkek hasta son 1 ay içerisinde gelişen ağrılı
sol skrotal şişlikle Üroloji Polikliniği’ne başvurduğunda
ultrasonografide sol inguinalde 5x6 cm boyutlarında sert kitle,
skrotumda diffuz şişlik, bilateral böbrekler ve karaciğerde
multipl kistik lezyonlar saptandı (Resim 1). Babasında renal kist
olan hastanın ultrasonografi ve soygeçmiş hikayesiyle otozomal
dominant polikistik böbrek hastalığı (ODPKD) olduğu saptandı.
Operasyon gözleminde sol spermatik korddan kaynaklanan
4x4x3.5 cm boyutunda sert kitle basit tümorektomiyle
çıkarıldı. Patolojisinde, kısa fasiküller halinde yerlemiş iğsi
hücreler ve dağınık yerleşimli ksantomatöz hücreler içeren
storiform yapıda, Hematoksilen-eozinle vimentin yaygın, düz
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
293
kas aktin (SMA)fokal pozitif boyanan, perinöral invazyon-
nekroz gösteren tümör görüldü (Resim 2-3-4). Bu bulgularla
spermatik kordun MFH tanısı kondu. BT’de karaciğerde
kistik lezyonlar dışında multipl hipodens metastatik lezyon,
mediastinal lenfadenopatiler saptandı. Hastaya İfosfamid-
Doxorubicin kemoterapisi başlandı. Tedavinin 2.ayında karaciğer
metastazlarında parsiyel yanıt saptanırken sol spermatik kordda
yeni gelişen kitlesi oldu. Bu bölgeye radyoterapi verilmesine
rağmen progresyon olması nedeniyle yeniden kitle eksizyonu
yapılan hasta halen kemoterapi tedavisi altında stabil yanıtlı
olarak 8. ayında izlenmektedir.
Sonuç:
Paratestiküler bölge ve spermatik kord, MFH için çok nadir
lokalizasyonlardandır. Vaka serilerinde metastatik olmayan
vakalarda bile adjuvan kemoterapi ve/veya radyoterapiye
rağmen yüksek uzak ve lokal rekürrens oranları verilmektedir.
ODPKD ile sarkomların birlikteliğine ilişkin literatürde yalnızca
iki vaka görülmekle birlikte olgumuz spermatik kord MFH ve
ODPKD birlikteliğine ilişkin ilk vakadır.
EP-336
RENAL SİNOVYAL SARKOM:VAKA TAKDİMİ
BERKANT SÖNMEZ , DİLŞEN ÇOLAK , İLHAN HACIBEKİROĞLU ,
MUSTAFA ALTINBAŞ
YILDIRIM BEYAZIT DIŞKAPI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Sinovyal sarkom bir yumşak doku sarkomu olup, en sık
gençlerde görülmekte ve sıklıkla extremitelerde eklem
çevresine yerleşmektedir. Tüm yumşak doku sarkomların %5-
10’u oluşturmakta (1). Nadiren diğer lokalizasyonlarda da
görülebilmektedir (2).
Gereç ve Yöntem:
Sık görülmeyen bir durum olması nedeniyle, renal sinovyal
sarkom vakasının takdimi uygun görülmüştür.
Bulgular:
Yirmi dört yaşındaki erkek hasta uzun süredir olan sağ yan ağrısı
nedeniyle doktora başvurmuş. Ek şikayeti olmayan hastanın,
özgeçmiş ve soygeçmiş öyküsünde özellik tespit edilmemiş.
Fizik muaynesinde anormallik olmayan hastanın, laboratuar
incelemesi de doğal saptanmış. Radyolojik incelemede
tomografide ( şekil.1) sağ renal kitle saptanan hastaya, renal
karsinom ön tanısıyla sağ nefrektomi operasyonu uygulanmış.
Patolojik olarak: Malign mezenkimal tümör, sağ nefrektomi; Pan
CK(+), EMA(+), Vimentin(+), CD 99(+), Kİ67:%20, TM:10X12cm,
Kapsül invazyonu(+), 0/1 LN(-), Sürrenal Met(-) ( şekil.2).
Bulgular ön planda sinovyal sarkomu düşündürmüştür, kesin
tanı için genetik çalışma önerilir şeklinde yorum yapılmış.
Postoperatif olarak tarafımızca değerlendirilen hastada uzak
organ metastazı tespit edilmedi ve hastanın yakın takibine
karar verildi. Üçüncü ayındaki takipte problem saptanmadı.
Sonuç:
Primer renal sinovyal sarkom nadir bir durumdur. İlk
defa Faria ve ark. tarafından raporlanmıştır (3). Literatürde
bildirilmiş vaka sayısı 40’dan azdır (4). Literatürdeki hastalara
bakıldığında yaş dağalımı 19-61 arasında saptanmış ve ilk
19 vakayı derleyan Chen S ve ark. çalışmasında erkek:kadın
oranı 1.7/1 olarak tespit edilmiştir (5). Nadir görülmesi ve
diğer böbrek tümörlerine benzer başvuru bulguları olması
nedeniyle, ayırıcı tanısı önemlidir. Karakteristik t(x;18)
(p11.2;q11.2) translokasyonu tanının zor olduğu vakalarda
yardımcıdır (6). Nadir görülmesi nedeniyle tedavide sandart
bir algoritim olmaması yanında, cerrahi tadavinin ana kısmını
oluşturup diğer tedavi modaliteleri tartışmalıdır (7). Önceden
yayınlanmış verilere bakıldığında renal sinovyal sarkom agresif
seyredebilen bir tümördür (8,9).
EP-337
METASTATİK RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA SİTOREDÜKTİF
NEFREKTOMİNİN SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ
BERNA BOZKURT DUMAN
1
, BERKSOY ŞAHİN
2
, MELEK ERKİŞİ
2
,
SEMRA PAYDAŞ
2
, OĞUZ KARA
2
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
2
,
MERAL GÜNALDI
2
, VEHBİ ERÇOLAK
2
, PINAR KUM
3
1
ADANA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
MEDİKAL ONKOLOJİ
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
B.D.
3
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KANSER KAYIT
BİRİMİ
Amaç:
Renal hücreli karsinomda son zamanlarda mTOR, VEGF
gibi hedeflerin belirlenmesi ile hedefe yönelik tedaviler
gündeme gelmiştir. Metastatik hastalıkta primer tümörün
ortadan kaldırılmasıyla sağkalım avantajı sağlandığı yapılan
bazı çalışmalarda gösterilmiştir.Bizde merkezimizde takip ve
tedavisi yapılan renal hücreli karsinom vakalarını retrospektif
olarak inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Kanser kayıt merkezine 1994-2010 yılları arasında başvuran, 201
hasta çalışmaya alındı. Hastaların klinikopatolojik özellikleri,
aldığı tedavi şekilleri değerlendirildi Bu hastalardan Evre IV
hastalığa sahip 35 hastada sitoredüktif nefrektominin sağkalım
üzerine etkisini araştırmak amacıyla subgrup analizi yapıldı.
Bulgular:
İkiyüzbir hastanın 81’i kadın(%40.3), 120’si(%59,7) erkekti.
Yaş ortalaması 56±12idi. Otuzdört hasta Evre I, 11 hasta
Evre II, 18 hasta Evre III, 83 hasta Evre IV idi. Hastaların
158’i (%78,6) clear cell, 5 (% 2,5) sarkomatoid 8’i (%4) diğer
histolojik alt tiplere sahipti. Hastaların çoğunluğuna 106 hasta
(%52,7 oranında) cerrahi uygulanmıştı. İnterferon tedavisi
52 hastaya (%52,7), Sunitinib 28 hastaya (%35), Sorafenib 6
hastaya(%22,4), mTOR inhibitörü 4 hastaya(%2) IL2 22 hastaya
(%10,2) uygulanmıştı. 1.basamak tedavi olarak Interferonu
294
33hasta(%73,3),interferon+IL2 kombinasyonunu 4 hasta(%8,5),
Sunitinib 5 hasta(%11) kullanmıştı. 2.basamakta, Sunitinib 21
hasta(%70), sorafenib 3(%10) hasta, Temsirolimus 2 hasta(%6,7)
kullanmıştı. Tirozin kinaz inhibitörü (sunitinib, sorafenib) 34
hastada kullanılmıştı. Evre IV hastalığa sahip 83 hastadan
düzenli takibi olan, sitokin tedavisi almış 35 hastada subgrup
analizi yapıldı. Yaş ortalaması 55±10 idi. Bu grupta sitoredüktif
nefrektomi uygulanan 25(%71,4) hasta, uygulanmayan
10(%28,6) hasta mevcuttu. Hastaların tümü clear cell histolojik
subtipe sahipti. Bu grupta sadece 2 hasta sunitinib almıştı.
Hastaların 11(%31.4)’i kadın, 24(%68,6)’sı erkekti. En çok
metastaz bölgesi %45,8 ile akciğerdi. Primer tümöre yönelik
olarak cerrahi yapılan ve yapılmayan hastalar karşılaştırıldığında
cerrahi yapılan grupta sağkalım 69 ay iken yapılmayan grupta
25 ay olarak saptandı gruplar arası fark istatistiksel olarak
anlamlıydı. (p=0,04)
Sonuç:
Bizim yaptığımız retrospektif analizde sunitinib, sorafenib ve
temsirolimusun devreye girmesiyle yıllar içinde bu ajanlar
sitokin tedavisinin yerini almıştır. Metastatik renal hücreli
karsinomda uygulanan sitoredüktif nefrektomi sağkalım
avantajı sağlamaktadır.
EP-338
SUNİTİNİB İLİŞKİLİ MİKROANJİOPATİK HEMOLİTİK ANEMİ
SERDAL KORKMAZ
1
, SAADETTİN KILIÇKAP
2
, NALAN
BABACAN
2
, MEHMET ŞENCAN
1
1
CÜTF HEMATOLOJİ
2
TIBBİ ONKOLOJİ
Amaç:
Mikroanjiopatik hemolitik anemi Sunitinibin nadir, ancak son
derece ciddi bir yan etkisidir.
Gereç ve Yöntem:
Sunitinib ile tedavi edilen RHK’lu bir hastada gelişen
mikroanjiopatik hemolitik anemi sunulmaktadır.
Bulgular:
Altmış yaşında bir kadın hematüri ve sağ lomber ağrı
ile başvurdu. FM’de sağ lomber bölgede ele gelen kitle,
ultrasonda sağ böbrekte 10x13x14 cm boyutlarında kitle
görüldü. Sağ radikal nefrektomi yapılan hastaya RHK tanısı
kondu. Hastaya Interferon 10 mu/m
2
başlandı. Tedaviden 3
ay sonra hasta öksürük ve 8 kilo kaybı ile başvurdu. Toraks
BT’de metastaz ile uyumlu 2.5 cm çaplı bilateral nodüler
lezyonlar ve sağda plevral effüzyon izlendi. Metastatik RHK
nedeniyle hastaya Sunitinib 50 mg/gün başlandı. 6.ncı haftada
hasta solukluk, güçsüzlük ve ekimotik lezyonlar ile başvurdu.
Laboratuvar incelemede hemoglobin 9.4 g/dL, trombosit
55×10
3
/µL, LDH 530 IU/L, indirek bilüribin 1.9 mg/dL, ve
retikülosit 8.2% olarak bulundu. Direk ve indirek Coombs testi
negatif idi. Periferik yaymada trombositopeni ve fragmente
eritrositler izlendi. Başka bir medikasyon öyküsü ve sistemik
bir bulgusu olmayan hastaya mikroanjiopatik hemolitik anemi/
TTP tanısı kondu. Sunitinib kesilerek taze donmuş plazma ve
plazma değişimi yapıldı. Beş gün sonra tüm laboratuar bulguları
normal bulundu.
Sonuç:
Sunitinib sonrası mikroanjiopatik hemolitik anemi bugüne
kadar 3 hastada bildirilmiştir. Dolaşım ve koagülasyon
sistemindeki bozukluk, subendotelyal kollajen doku hasarı
ve ADAMTS-13 aktivitesindeki azalma olası mekanizmalardır.
Plazma değişimi en önemli tedavi seçeneğidir.
5> Dostları ilə paylaş: |