Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə65/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   73

Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde  histopatolojik  olarak  tanı  konulan    mide 
kanserli    hastalar  dahil  edilmiştir.  HER  2  ekspresyonu 
immünhistokimya ile araştırıldı.

274
Bulgular:
IHC ile  25 hastada (%50) negatif, 11 hastada (%22) 1 pozitif, 
7 hastada (%14) 2 pozitif,  7 hastada  (%14) 3 pozitif olarak 
değerlendirildi. Hastaların 7’si (%14) her2 pozitif, 43 hasta 
(%86) ise negatif olarak saptandı.
Sonuç:
Çalışmamızda  mide  kanserinde  HER2  ekspresyon  oranı  IHC 
ile  %14  olarak  saptadık.  Çalışmamızda  sadece  IHC  yöntemi 
kullanılmış ve 2 pozitif olan hastalar HER2 ekspresyonu negatif 
olarak kabul edilmiştir. Meme kanserinden 2 pozitif hastaların 
bir  kısmında  FISH  yöntemi  ile  HER2  ekspresyonun  olduğu 
bilinmektedir. Bu nedenle Her2 ekspresyon oranı saptadığımız 
değerden farklı olabilir.
EP-295
5-FU İNFÜZYONU VE TAKO-TSUBO SENDROMU (BİR OLGU 
SUNUMU)
MEHMET AKİF ÖZTÜRK 
1
, OLCAY ÖZVEREN 
2
, MEHMET VEYSEL 
ÇINAR 
2
, BARAN ERDİK 
3
, BAŞAK OYAN 
4
 
 

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI 
ANABİLİM DALI 

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KALP VE DAMAR 
HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ  

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 
TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Tako-tsubo  sendromu  (TTS)  son  yıllarda  tanımlanan  akut 
miyokardiyal  infarktüse  benzerlik  gösteren  geri  dönüşümlü 
sol ventrikül disfonksiyonu ile seyreden bir sendromdur.  EKG 
değişiklikleri, serum kardiyak enzimlerinde hafif yükselme ve 
sol ventrikül disfonksiyonu ve anjiyografide obstrüktif koroner 
patoloji saptanmaması ile karakterizedir.
Gereç ve Yöntem:
Figür 1: Sol ön oblikkaudal pozisyonda normal  sol koroner 
arter
 
Bulgular:
Kırksekiz  yaşında  erkek  hastada  gastroduodenoskopide  mide 
korpusunda saptanan vejetatif kitleden alınan biyopside,  taşlı 
yüzük  hücreli  komponent  içeren  az  diferansiye  karsinom 
saptandı.  Total  gastrektomi  +  D2  lenf  nodu  diseksiyonu 
uygulandı.  Patolojik  incelemede  seroza  invazyonu,  39  lenf 
nodundan 26’sindeve omentumda tümör tutulumu saptandı. 
FISH  ile  Her-2  amplifikasyonu  saptanmadı.  Hasta  Evre  IV 
(T3N3M1)  mide  kanseri  tanısıyla  6  kür  DCF  (docetaxel, 
cisplatin, infüzyonel fluorouracil) kemoterapisi aldı. Tedavinin 
tamamlanmasından  5  ay  sonra  hasta  asit  ile  başvurdu.  Asit 
sıvının  incelemesinde  malign  hücreler  yanında,  peritonit 
bulguları  da  saptandı.  On  günlük  antibiotik  tedavisi  sonrası 
enfeksiyonu düzelen hastaya, FOLFIRI (irinotekan, folinik asit, 
infuzyonel fluorouracil)  rejimi başlandı.  Fluorouracil infüzyonu 
devam  ederken  34.  saatte  taşikardi  gelişti.  Ardından  nefes 
darlığı,  solunum  sıkıntısı,  genel  durum  bozukluğu  gelişince, 
39.  saatte  fluorouracil  infüzyonu  kesildi.    EKG’de  V4  -  V5  de 
T  negatifliği,  ekokardiyografide  ileri  derecede  sol  ventrikül 
sistolik  disfonksiyonu  (EF=%15-20)  görüldü.  İnfüzyonun 
kesilmesinden 15 saat sonra ventriküler taşikardi ve fibrilasyon 
gelişince,  hasta  defibrile  ve  entübe  edilerek  yoğun  bakım 
ünitesine alındı. Hasta 36 saat sonra ekstübe edildi. Bu olaydan 
27  gün  sonra  ekokardiografide  ejeksiyon  fraksiyonun  %50’ye 
çıktığı görüldü. Koroner anjiografide koroner arterler normaldi. 
Hasta  sonraki  izlemlerinde  bağırsak  obstrüksiyonu,  oral  alım 
bozukluğu  sebebiyle  tekrar  kemoterapi  alamadı  ve  tanıdan 
13.5 ay, relapstan 3.5 ay sonra progresyona bağlı kaybedildi.
Sonuç:
Kardiotoksisite,  fluorouracilin  bilinen  bir  yan  etkisidir,  fakat 
bugüne  kadar  fluorourasile  bağlı  TTS  yalnız  bir  vakada 
bildirilmiştir. Ancak literatür tarandığında 9 vakada TTS benzeri 
kardiomyopati bildirildiği saptanmıştır. Bu durum fluorourasile 
bağlı  TTS’nin  düşünüldüğünden  daha  yaygın  olduğunu 
düşündürmektedir. TTS’nin geri dünüşümlü bir sendrom olması 
ve fluorourasilin kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılması 
sebebiyle,  fluorourasile  bağlı  TTS’nin  klinisyenler  tarafından 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
275
bilinmesi ve tanınması önem kazanmaktadır.
EP-296
KRUKENBERG TÜMÖRÜ: SUBTOTAL GASTREKTOMİDEN 11 
YIL SONRA
YASEMİN KEMAL , BAHİDDİN YILMAZ , DİLEK ERDEM , FATİH 
TEKER , GÜZİN DEMİRAĞ , İDRİS YÜCEL  
 
19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Krukenberg  tümörü,  tipik  olarak  gastrointestinal  sistemden 
kaynaklanan overin metastatik adenokarsinomunu  ifade eder. 
Büyük    bölümü  gastrik    karsinoma  sekonder  gelişir(%70-94). 
%35’inde primer tümör daha önce tanı almıştır.
Olgu:
40  yaşında  kadın  hastaya  2001  yılında  mide  antrumunda 
kitle 
nedeni 
ile 
subtotal 
gastrektomi 
yapılmış. 
Patolojik  değerlendirmede  grade  I  diffüz  infiltatif  tip 
adenokarsinom  saptanarak o dönemde T2N1M0 (müskülaris 
mukoza infiltre ve 4 adet metastatik lenf nodu mevcut) olarak 
evrelenmiş.  Takip    programına  alınan  hasta  11  yıl  boyunca 
düzenli  takip  edilmiş;  nüks  ve  metastaz  saptanmamış. 
Hasta    Ocak  2012’de  vajinal  kaşıntı  şikayeti  ile  kadın  doğum 
polikliniğnde  değerlendirilmiş,  pelvik  ultrasonda  bilateral 
adneksiel  kitle  tesbit  edilerek  ‘histerektomi  ve  bilateral 
salpingooferktomi’  yapılmış.  Patolojik  değerlendirme  sonucu 
‘bilateral  overlerde  adenokarsinom  metastazı’  saptanması 
üzerine tarafımıza yönlendirilmiş.  
Bulgular:
Hastanın  11  yıl  önceki  gastrektomi  preperatları,  over 
preperatları ile karşılaştırıdı ve aynı tümör olduğu ispatlandı. 
Yapılan immünhistokimyasal çalışmada tümör hücreleri C-erb 
B2 negatif boyandı, hastaya DCF kemoterapisi başlandı.
Sonuç:
Mide  kanserlerinde  uzak  metastazları  dışlamak  için  güvenli 
zaman aralığı bulunmamaktadır; kadın hastalara erken evrede 
olsalar bile düzenli jinekolojik muayene gerekmektedir.
EP-297
AJCC-7 EVRELEME SİSTEMİ MİDE KANSERİNDE NE 
DEĞİŞTİRDİ?
ORHAN KIRBIYIK 
3
, SAADETTİN KILIÇKAP 
1
, BİRSEN YÜCEL 
2

NALAN AKGÜL BABACAN 
1
, YILLAR OKUR 
2
, TURGUT KAÇAN 
1

MEHMET EREN 
2
, EBRU ATASEVER AKKAŞ 
2
 
 

CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ 

RADYASYON ONKOLOJİSİ 

DAHİLİYE
Amaç:
Çalışmada  7.nci  versiyon  AJCC  mide  kanseri  evreleme 
sisteminin  6.ncı  versiyona  göre  sağkalım  üzerine  etkisinin 
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Bu amaçla merkezimizde takibi yapılan mide kanserli olguların 
patoloji  raporları  incelenerek  eski  ve  yeni  AJCC  evreleme 
sistemi veritabanına işlendi. Sağkalım analizi her bir parametre 
için ayrı olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Yaş  ortalaması  60±12  olan  (min-max:  31-81)  178  hastaya  ait 
veriler analiz edildi. Erkek/kadın oranı 4:1 idi. Distal yerleşimli 
tümörlerin oranı %75 idi. En sık yerleşim yeri %38 korpus idi.
Yüzde 2.4 olgu evre 1B’den 2’ye, %1.7 Evre2’den 3A’ya, %1.7 
Evre3A’dan 2B’ye, %10.1 Evre3A’dan 3B’ye, %15.2 olgfu 3Bden 
3C’ye,  %2.4  olgu  Evre4’ten  3B’ye  ve  %10.7  Evre4’ten  3C’ye 
olmak  üzere  toplam  %42  olguda  evre  değişimi  izlendi.  Uzak 
metastazı  olan  olgular  çalışma  dışı  bırakıldıklarında  değişim 
oranı %65 idi. Ortanca izlem süresi 13 ay, ortanca sağkalım 26 
ay idi. AJCC6’ya göre T, N stage ve evre için sağkalım farklı idi 
(sırasıyla  p=0,013;  p<0.001  ve  p<0.001).  Aynı  fark  AJCC7’ye 
göre değerlendirildiğinde de izlendi (sırasıyla p=0,012; p<0.001 
ve p<0.001).
Sonuç:
Eski ve yeni evreleme sistemi mide kanseri sağkalımını benzer 
şekilde arttırmaktadır. AJCC6, AJCC7’ye göre daha anlaşılır bir 
evreleme sistemidir.
EP-298
YENİ TANI GASTRİK KANSERLİ BİR HASTA DA 
LEPTOMENİNGEAL KARSİNOMATOSİS:OLGU SUNUMU
TAHSİN ÖZATLI , ÖZNUR BAL , BURÇİN BUDAKOĞLU , 
AHMET ŞİYAR EKİNCİ , ONUR EŞBAH , KAAN HELVACI , ÜLKÜ 
YALÇINTAŞ ARSLAN , BERNA ÖKSÜZOĞLU  
 
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ
Amaç:
Malign  hücreler  ile  meninkslerin  diffüz  infiltrasyonu  olan 
leptomeningeal  karsinomatosis (LMC) solid tumörler  içinde 
en  sık  meme  ,akciger  ve  maliğn  melanom  da  görülür.LMC; 
mide kanseri metastazı için  atipiktir (insidansı  %0.06).
Bulgular:
43 yaşındaki  erkek hastaya kasım 2011 de endoskopik biyopsi 
ile  mide  kanseri  tanısı  konuldu.Görüntüleme  tetkikleri  ile 
uzak metastaz gösterilemeyen  hastaya 1 ocak 2012 de total 
gastrektomi  uygulandı.Histopatolojik  tanı  taşlı  yüzük  hücreli 
adenokarsinoma  olarak  raporlanan    hasta,  evre  IIIC    olarak 
evrelendi.Gastrektominin  6.günü  baş  agrısı  ve  çift  görme 
şikayeti gelişti, kranial MRI’da bilateral serebellar hemisferde 
leptomeningeal  kalınlaşma  ve  kontrast  madde  tutulumu 
gözlendi.Serebrospinal  sıvı  örneklemesinin  birincisinde 
malign hücre görülmezken ,ikinci örneklem malignite şüphesi 
olarak  raporlandı.BOS  örneklem  sonuçları  şüpheli  olmasına 
rağmen  klinik ve radyolojik degerlendirmede LMC ile uyumlu 
olan  hastaya  intratekal  (İT)  Mtx  /dexametazon  uygulaması 
iki  kere  yapıldı.İzlemde  anostomoz  kaçagı  nedeni  ile  akut 
batın  gelişen  hasta  genel  cerrahi  servisine  devredildiğinden 
kemoterapi tedavisi ertelendi.  

276
Sonuç:
Mide  kanserine  bağlı  LMC  son  derece  nadir  ve  sıklıkla  taşlı 
yüzük  hücreli  komponenti  içeren  adenokarsinom  olgularında 
görülür.  Nonmetastatik  evrede  bile  olsa  yeni  başlangıçlı 
nörolojik bir semptom  santral sinir sistemi tutulumu açısından 
hekimi uyarmalıdır.
EP-299
BATI KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ MİDE KANSERLİ 
HASTALARIN SONUÇLARI
DİLEK MALKOÇ , HÜSEYİN ENGİN , YÜCEL ÜSTÜNDAĞ
YASEMİN BAKKAL TEMİ , CEMİL BİLİR  
 
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Mide  kanseri  dünya  çapında  azalan  insidansına  rağmen, 
halen  kanser  ölümlerine  neden  olan  en  önemli  kanser 
türlerindendir. Türkiye’de tüm kanserler içinde  erkeklerde ve 
kadınlarda 2. en sık görülen kanserdir. Türkiye’de mide kanseri 
insidansı erkeklerde 9,6/100.000 ve kadınlarda 5,7/100.000’dir.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada Şubat 2003 ile Ocak 2011 yılları arasında mide 
adenokarsinomu tanısı alan 334 hastanın kayıtları retrospektif 
olarak incelendi.
Bulgular:
Olgularımızın %68,6’sı erkek, %31,4’ü kadındı. Tüm hastaların 
yaş  ortalaması  61,7±13,0  idi.  TNM  evrelemesine  göre 
olgularımızın %2,8’i Evre 0, %4’ü Evre 1A, %3,9’u Evre 1B, %6,4’ü 
Evre 2A, %3,4’ü Evre 2B, %9,2’si Evre 3A, %6,6’sı Evre 3B, %3,5’i 
Evre3C, %60,2’si Evre 4 olarak saptandı. %47 hasta kemoterapi, 
%29,6 hasta kemoterapi ile eş zamanlı radyoterapi aldı. En sık 
uygulanan adjuvan kemoterapi rejiminin FUFA ( %53,7) olduğu 
görüldü.  Hastaların  klinik  takibi  sırasında  %8,6’sında  lokal 
nüks, %20,4’ünde metastaz geliştiği, %25,4’ünün remisyonda 
seyrettiği  ve  %16,2’sinin  klinik  takipleri  sırasında  ex  olduğu 
belirlendi.Tümöre  en  sık  antrumda  rastlandı  (%40,4).  Tümör 
lokalizasyonunun, proksimal tip mide kanserlerinin, kemoterapi 
ile eş zamanlı radyoterapi almanın, tümör evresinin sağkalım 
sürelerini  istatistiksel  olarak  etkilediği  saptandı  (Sırası  ile 
p=0,003, p=0,03, p=0,03, p
Sonuç:
Hasta  popülasyonumuzun  %60’ını  Evre  4  mide  kanserleri 
oluşturmaktaydı  ve  muhtemelen  bu  nedenle  hastalarımızın 
yaşam  süreleri  literatüre  göre  daha  kısaydı  (12  ay).    Çoğu 
hastanın  dördüncü  evrede    başvuruyor  olması  sağkalım 
oranlarını  düşürdüğünden  ülkemizde  hastaların  mide  kanseri 
hakkında  bilinçlendirilmesiyle  erken  tanı  şansı  arttırılarak 
sağkalım oranı ve yaşam kalitesi yükseltilebilir.
EP-300
ERKEN EVRE MİDE KANSERLİ HASTA SONUÇLARIMIZ
UTKU ERDEM SOYALTIN , HÜSEYİN ENGİN , YÜCEL ÜSTÜNDAĞ , 
YASEMİN BAKKAL TEMİ , CEMİL BİLİR  
 
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Erken  evre  mide  kanseri  tüm  mide  kanserlerinin  %4-16’sını 
oluşturur. Lenf nodu negatif hastaların 5 yıllık yaşam oranları 
%94,2  ve  10  yıllık  yaşam  oranları  %92’dir.  Erken  evre  mide 
kanserinde en önemli prognostik faktör lenf nodu tutulumudur. 
Hastaların  1-3  lenf  nodu  tutulumu  pozitif  ise  10  yıllık  yaşam 
beklentisi %82, 4-6 lenf nodu tutulumu pozitif ise %73, 6’dan 
fazla lenf nodu tutulumu pozitif ise %27’dir.        
Gereç ve Yöntem:
Bu  çalışmada  Ocak  2001  ile  Haziran  2011  yılları  arasında 
Zonguldak  Karaelmas  Üniversitesi  Tıp  Fakültesi  Hastanesi 
Onkoloji kliniğine başvuran  mide adenokarsinomu tanısı alan 
hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi.
Bulgular:
Çalışmamızda  19  erken  evre  hastamız  vardı.  Hastalarımızın 
17’sinde  lenf  nodu  tutulumu  negatif  iken,  2  hastamızın  lenf 
nodu  tutulumu  pozitifdi.  Hastalarımızdan  10’ununda  tümör 
mukozal  yerleşimli  diğer  9’unda  submukozal  yerleşimliydi. 
Çalışma  sonlandırıldığında  16  hastamız  halen  yaşıyordu  ve 
ortalama takip süresi 58,7 aydı. Beş yıl ve üzeri takip edilen 8 
hastamız vardı ve bu hastalarda progresyon ve nüks bulgusu 
yoktu.
Sonuç:
Erken evre mide kanserinde boyut ve invazyon derinliği arttıkça 
lenf nodu pozitiflik oranı artar. Bizde çalışmamızda lenf nodu 
pozitifliği ile invazyon derinliğini ilişkili bulduk. Hastaları erken 
evrede  tespit  etmek  progresyonsuz  sağ  kalım  ve  nüksleri 
azaltmaktadır.  Bu  nedenle  45  yaş  üstü  hastalar  dispeptik 
yakınmaların varlığında endoskopiyle tanıya gidilmeli ve mide 
kanseri için tarama programları başlatılmalıdır.
EP-301
METASTATİK MİDE KANSERLİ HASTALARDA İNFÜZYONEL 
VE BOLUS 5-FLUOROURASİL İÇEREN DCF KEMOTERAPİ 
ŞEMALARININ ETKİNLİK VE YAN ETKİ AÇISINDAN 
DEĞERLENDİRİLMESİ
PINAR GÜRSOY ÖNER , BURCU ÇAKAR , UĞUR MUSLU , ZEKİ 
GÖKHAN SÜRMELİ , UMUT VAROL , DİDEM TUNALI , BURÇAK 
KARACA , CANFEZA SEZGİN , BÜLENT KARABULUT , RÜÇHAN 
USLU  
 
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TÜLAY AKTAŞ ONKOLOJİ 
HASTANESİ
Amaç:
Metastatik  mide  kanserinde  mevcut  kemoterapi  protokolleri 
hastalarda düşük oranda sağkalım avantajı sağlamakla birlikte 
semptom  palyasyonunda  önemli  rol  oynamaktadır.  Halen 
tedavide  standart  olarak  belirlenmiş  bir  protokol  olmamakla 
birlikte  kemoterapi  şemalarının  büyük  bir  kısmı  cisplatin  ve 
5-fluorourasil  (5FU)  bazlı  tedavileri  içerir.  Biz  çalışmamızda 
metastatik  mide  kanserli  hastalarda  bolus  ve  infüzyonel  5FU 
içeren  DCF  (dosetaksel,cisplatin  ve  5FU)  şemalarını  toksisite 
ve  progresyonsuz  sağkalım  (PFS)  üzerine  etkisi  açısından 
değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem:

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
277
Onkoloji ünitemizdeki  mide kanserli  hastaların klinikopatolojik 
verileri  retrospektif  olarak  gözden  geçirildi.  Tanı  esnasında 
metastatik  olan  ve  DCF  kemoterapisi  başlanan  hastalar 
çalışmaya alındı. Hastaların yaşı, metastaz yeri, aldığı toplam 
kür sayısı, tedaviyle ilişkili yan etkiler ve PFS süreleri kaydedildi.
Bulgular:
Toplam  74  hasta  çalışmaya  alındı  (Tablo  1).  Hastaların  39’u 
bolus  DCF  ,  35’i  infüzyonel  DCF  kemoterapi  almaktaydı.  Her 
2  grupta  cinsiyet  ve    metastaz  yeri  benzer  olmakla  birlikte; 
infüzyonel  DCF  kemoterapisi  alan  hastaların  yaş  ortalaması 
daha  düşüktü  ve  aldığı  kür  sayısı  daha  fazla  idi.  Profilaktik 
G-CSF  kullanımı  infüzyonel    DCF  kolunda  daha  fazla  olmakla 
birlikte  her 2 kolda  kemoterapi ile ilişkili yan etkiler açısından 
farklılık mevcut değildi. İnfüzyonel DCF ve bolus DCF kolunda 
PFS açısından  istatistiksel anlamlı fark yoktu (p:0.5)
Sonuç:
Çalışmamızda infüzyonel  ve bolus DCF rejimlerinin benzer yan 
etki profillerine sahip olduğu  ve PFS açısından benzer etkinlikte 
olduğu görüldü. İnfüzyonel DCF alan hasta grubu  daha genç 
yaşta  ve  daha  fazla  oranda  taşlı  yüzük  hücreli  karsinom 
histolojisine sahipti. Bu durum infüzyonel DCF kolunun daha 
kötü prognostik özelliklere sahip olması nedeniyle bolus DCF 
koluna  göre belirgin PFS avantajı göstermemesini açıklayabilir. 
Tablo 1: Hastaların demografik verileri
 
Bolus DCF
N:39
İnfüzyonel 
DCF
N:35

değeri
Tanı yaşı
59.5±9.2
49.8±10.5
<.001
Cinsiyet
kadın
erkek
 
11
28
 
12
23
 
>0.05
Patoloji alt tip
Epidermoid
Adenokarsinom
Taşlı yüzük hücreli
 
3
30
6
 
1
24
10
 
NA
 
takip süresi(ay)
10.3±6.9
11.0±7.9
>0.05
Kür sayısı
3.2±0.7
5.1±2.3
>0.05
G-CSF kullanımı
9(%34.6)
17(%65.4)
0.02
Yan etkiler
nötropeni
hepatotoksisite
nefrotoksisite
diyare
nöropati
 
3
0
4
2
3
 
2
1
1
4
6
 
 
>0.05
Şekil I: Progresyonsuz Sağkalım
EP-302
NON-METASTATİK MİDE KANSERLİ OLGULARDA 
PROGNOSTİK FAKTÖRLER
TURGUT KAÇAN 
1
, ORHAN KIRBIYIK 
2
, SAADETTİN KILIÇKAP 
1

BİRSEN YÜCEL 
3
, NALAN AKGÜL BABACAN 
1
, YILLAR OKUR 
3

MEHMET FUAT EREN 
3
, EBRU ATASEVER AKKAŞ 
3
 
 

CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ 

DAHİLİYE 

RADYASYON ONKOLOJİSİ
Amaç:
Bu  çalışmada  non-metastatik  mide  kanserli  olgularda 
prognostik faktörlerin belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde  takibi  yapılan  non-metastatik  mide  kanserli 
olguların  patoloji  raporları  incelendi.  Prognostik  faktörlerin 
belirlenmesi  amacıyla  tek  ve  çok  değişkenli  sağkalım  analizi 
yapıldı.
Bulgular:
Çalışmada  yaş  ortalaması  60±11  olan  120  hastanın  verileri 
analiz edildi. Olguların %77’si erkekti.  Yüzde 78 olguda tümör 
distal yerleşimliydi. En sık görülen %37’si 3C olmak üzere %71 
ile Evre 3 idi. Olguda %62 olguda lenfovasküler invazyon, %44 
kötü diferansiye ve %80 nod pozitif idi. ECOG PS %64 ile en sık 
“0” olarak gözlendi. Ortanca çap 5cm (1-15), çıkarılan lenfnodu 
sayısı  20  (2-54),  tutulmuş  lenfnodu  sayısı  5  (0-44)  bulundu. 
Ortanca izlem süresi 22 ay idi. 3-yıllık sağkalım oranları Evre I 
için %83, Evre II için %78 ve Evre III için %41 idi. Tek değişkenli 
analizde CEA yüksekliği, evre, nod, PS, ekstralenfatik yayılım ve 
anemi sağkalımı etkileyen faktörler idi. Çok değişkenli analizde 
ise  CEA  yüksekliği  (p=0.006)  ve  evre  (p=0.044)  sağkalımı 
etkileyen bağımsız değişkenlerdi.
Sonuç:
Non-metastatik  mide  kanserinde  evre  ve  CEA  yüksekliği 
sağkalımı bağımsız olarak etkilemektedir.

278
EP-303
METASTATİK MİDE KANSERİNDE İKİNCİ HAT FOLFIRI 
KEMOTERAPİSİ SONUÇLARI
ZEKİ GÖKHAN SÜRMELİ , BURCU ÇAKAR , UĞUR MUSLU , 
PINAR GÜRSOY , UMUT VAROL , BURÇAK KARACA , BÜLENT 
KARABULUT , CANFEZA SEZGİN , RÜÇHAN USLU  
 
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM 
DALI, İZMİR
Amaç:
Metastatik  mide  kanserinde  ikinci  hat  tedavide  irinotekan 
içeren  rejimler  kullanılmaktadır.  Bu  çalışmada,  merkezimizde 
izlenen  metastatik  mide  kanseri  tanılı  hastalarda  ikinci  hat 
FOLFIRI 
(fluorourasil/lökoverin/irinotekan) 
kemoterapisi 
sonuçları incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Metastatik  mide  kanseri  tanısıyla  merkezimizde  izlenen 
hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirilmiş, ilk hattan 
sonra FOLFIRI (lökoverin 400 mg/m
2
, 5-FU 400 mg/m
2
 bolus, 
5-FU  2400  mg/m

46  saatte  infüzyon,  irinotekan  180  mg/
m
2
 14 günde bir) kemoterapisi almış olan hastalar çalışmaya 
dahil  edilmiştir.  Hastaların  klinikopatolojik  özellikleri,  tedavi 
yanıtları kaydedilmiş, progresyonsuz sağkalım ve yanıt oranları 
hesaplanmıştır.
Bulgular:
Ocak 2009 – Haziran 2011 tarihleri arasında metastatik mide 
kanseri  tanısı  alan,  ilk  hattan  sonra  FOLFIRI  kemoterapisi 
uygulanan 17 hasta (14 erkek, 3 kadın) çalışmaya dahil edildi. 
Median  tanı  yaşı  53  (aralık  37  -  71)  bulundu.  Tüm  hastalar 
ilk  basamak  tedavi  olarak  dosetaksel,  sisplatin,  fluorourasil 
tedavisi almıştı. Toplam 104 kür (median 6, aralık 2 - 13) tedavi 
uygulandı. Bir hastada (%5.9) parsiyel yanıt, 6 hastada (%35.3) 
stabil  hastalık  görüldü.  Median  progresyonsuz  sağkalım  5.5 
ay (%95 güven aralığı[GA], 4.2-6.9), progresyona kadar geçen 
ortalama süre 4.7 ay (%95 GA, 2.5-6.9) bulundu. 
Sonuç:
Metastatik mide kanserinde ikinci basamak tedavinin sağkalım 
üzerine  olumlu  etkisi  olduğunu  gösteren  çalışmalar  olmakla 
birlikte, tedavide standart bir yaklaşım yoktur.
1
  FOLFIRI rejimi bu 
hasta grubunda orta düzeyde etkinlik göstermekte ve iyi tolere 
edilmektedir.
2
  Metastatik  mide  kanserinde  ilk  hattan  sonra 
FOLFIRI rejimi ile bildirilen progresyonsuz sağkalım 2.7 - 6.8 ay, 
yanıt oranları  %10 – 21 arasında değişmektedir.
2, 3
Bulgularımız 
metastatik  mide  kanserinde  ilk  hattan  sonra  FOLFIRI 
kemoterapisinin etkin olduğunu desteklemektedir.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin