Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde histopatolojik olarak tanı konulan mide
kanserli hastalar dahil edilmiştir. HER 2 ekspresyonu
immünhistokimya ile araştırıldı.
274
Bulgular:
IHC ile 25 hastada (%50) negatif, 11 hastada (%22) 1 pozitif,
7 hastada (%14) 2 pozitif, 7 hastada (%14) 3 pozitif olarak
değerlendirildi. Hastaların 7’si (%14) her2 pozitif, 43 hasta
(%86) ise negatif olarak saptandı.
Sonuç:
Çalışmamızda mide kanserinde HER2 ekspresyon oranı IHC
ile %14 olarak saptadık. Çalışmamızda sadece IHC yöntemi
kullanılmış ve 2 pozitif olan hastalar HER2 ekspresyonu negatif
olarak kabul edilmiştir. Meme kanserinden 2 pozitif hastaların
bir kısmında FISH yöntemi ile HER2 ekspresyonun olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle Her2 ekspresyon oranı saptadığımız
değerden farklı olabilir.
EP-295
5-FU İNFÜZYONU VE TAKO-TSUBO SENDROMU (BİR OLGU
SUNUMU)
MEHMET AKİF ÖZTÜRK
1
, OLCAY ÖZVEREN
2
, MEHMET VEYSEL
ÇINAR
2
, BARAN ERDİK
3
, BAŞAK OYAN
4
1
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
2
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KALP VE DAMAR
HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
3
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
4
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Tako-tsubo sendromu (TTS) son yıllarda tanımlanan akut
miyokardiyal infarktüse benzerlik gösteren geri dönüşümlü
sol ventrikül disfonksiyonu ile seyreden bir sendromdur. EKG
değişiklikleri, serum kardiyak enzimlerinde hafif yükselme ve
sol ventrikül disfonksiyonu ve anjiyografide obstrüktif koroner
patoloji saptanmaması ile karakterizedir.
Gereç ve Yöntem:
Figür 1: Sol ön oblikkaudal pozisyonda normal sol koroner
arter
Bulgular:
Kırksekiz yaşında erkek hastada gastroduodenoskopide mide
korpusunda saptanan vejetatif kitleden alınan biyopside, taşlı
yüzük hücreli komponent içeren az diferansiye karsinom
saptandı. Total gastrektomi + D2 lenf nodu diseksiyonu
uygulandı. Patolojik incelemede seroza invazyonu, 39 lenf
nodundan 26’sindeve omentumda tümör tutulumu saptandı.
FISH ile Her-2 amplifikasyonu saptanmadı. Hasta Evre IV
(T3N3M1) mide kanseri tanısıyla 6 kür DCF (docetaxel,
cisplatin, infüzyonel fluorouracil) kemoterapisi aldı. Tedavinin
tamamlanmasından 5 ay sonra hasta asit ile başvurdu. Asit
sıvının incelemesinde malign hücreler yanında, peritonit
bulguları da saptandı. On günlük antibiotik tedavisi sonrası
enfeksiyonu düzelen hastaya, FOLFIRI (irinotekan, folinik asit,
infuzyonel fluorouracil) rejimi başlandı. Fluorouracil infüzyonu
devam ederken 34. saatte taşikardi gelişti. Ardından nefes
darlığı, solunum sıkıntısı, genel durum bozukluğu gelişince,
39. saatte fluorouracil infüzyonu kesildi. EKG’de V4 - V5 de
T negatifliği, ekokardiyografide ileri derecede sol ventrikül
sistolik disfonksiyonu (EF=%15-20) görüldü. İnfüzyonun
kesilmesinden 15 saat sonra ventriküler taşikardi ve fibrilasyon
gelişince, hasta defibrile ve entübe edilerek yoğun bakım
ünitesine alındı. Hasta 36 saat sonra ekstübe edildi. Bu olaydan
27 gün sonra ekokardiografide ejeksiyon fraksiyonun %50’ye
çıktığı görüldü. Koroner anjiografide koroner arterler normaldi.
Hasta sonraki izlemlerinde bağırsak obstrüksiyonu, oral alım
bozukluğu sebebiyle tekrar kemoterapi alamadı ve tanıdan
13.5 ay, relapstan 3.5 ay sonra progresyona bağlı kaybedildi.
Sonuç:
Kardiotoksisite, fluorouracilin bilinen bir yan etkisidir, fakat
bugüne kadar fluorourasile bağlı TTS yalnız bir vakada
bildirilmiştir. Ancak literatür tarandığında 9 vakada TTS benzeri
kardiomyopati bildirildiği saptanmıştır. Bu durum fluorourasile
bağlı TTS’nin düşünüldüğünden daha yaygın olduğunu
düşündürmektedir. TTS’nin geri dünüşümlü bir sendrom olması
ve fluorourasilin kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılması
sebebiyle, fluorourasile bağlı TTS’nin klinisyenler tarafından
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
275
bilinmesi ve tanınması önem kazanmaktadır.
EP-296
KRUKENBERG TÜMÖRÜ: SUBTOTAL GASTREKTOMİDEN 11
YIL SONRA
YASEMİN KEMAL , BAHİDDİN YILMAZ , DİLEK ERDEM , FATİH
TEKER , GÜZİN DEMİRAĞ , İDRİS YÜCEL
19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Krukenberg tümörü, tipik olarak gastrointestinal sistemden
kaynaklanan overin metastatik adenokarsinomunu ifade eder.
Büyük bölümü gastrik karsinoma sekonder gelişir(%70-94).
%35’inde primer tümör daha önce tanı almıştır.
Olgu:
40 yaşında kadın hastaya 2001 yılında mide antrumunda
kitle
nedeni
ile
subtotal
gastrektomi
yapılmış.
Patolojik değerlendirmede grade I diffüz infiltatif tip
adenokarsinom saptanarak o dönemde T2N1M0 (müskülaris
mukoza infiltre ve 4 adet metastatik lenf nodu mevcut) olarak
evrelenmiş. Takip programına alınan hasta 11 yıl boyunca
düzenli takip edilmiş; nüks ve metastaz saptanmamış.
Hasta Ocak 2012’de vajinal kaşıntı şikayeti ile kadın doğum
polikliniğnde değerlendirilmiş, pelvik ultrasonda bilateral
adneksiel kitle tesbit edilerek ‘histerektomi ve bilateral
salpingooferktomi’ yapılmış. Patolojik değerlendirme sonucu
‘bilateral overlerde adenokarsinom metastazı’ saptanması
üzerine tarafımıza yönlendirilmiş.
Bulgular:
Hastanın 11 yıl önceki gastrektomi preperatları, over
preperatları ile karşılaştırıdı ve aynı tümör olduğu ispatlandı.
Yapılan immünhistokimyasal çalışmada tümör hücreleri C-erb
B2 negatif boyandı, hastaya DCF kemoterapisi başlandı.
Sonuç:
Mide kanserlerinde uzak metastazları dışlamak için güvenli
zaman aralığı bulunmamaktadır; kadın hastalara erken evrede
olsalar bile düzenli jinekolojik muayene gerekmektedir.
EP-297
AJCC-7 EVRELEME SİSTEMİ MİDE KANSERİNDE NE
DEĞİŞTİRDİ?
ORHAN KIRBIYIK
3
, SAADETTİN KILIÇKAP
1
, BİRSEN YÜCEL
2
,
NALAN AKGÜL BABACAN
1
, YILLAR OKUR
2
, TURGUT KAÇAN
1
,
MEHMET EREN
2
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
2
1
CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ
2
RADYASYON ONKOLOJİSİ
3
DAHİLİYE
Amaç:
Çalışmada 7.nci versiyon AJCC mide kanseri evreleme
sisteminin 6.ncı versiyona göre sağkalım üzerine etkisinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Bu amaçla merkezimizde takibi yapılan mide kanserli olguların
patoloji raporları incelenerek eski ve yeni AJCC evreleme
sistemi veritabanına işlendi. Sağkalım analizi her bir parametre
için ayrı olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Yaş ortalaması 60±12 olan (min-max: 31-81) 178 hastaya ait
veriler analiz edildi. Erkek/kadın oranı 4:1 idi. Distal yerleşimli
tümörlerin oranı %75 idi. En sık yerleşim yeri %38 korpus idi.
Yüzde 2.4 olgu evre 1B’den 2’ye, %1.7 Evre2’den 3A’ya, %1.7
Evre3A’dan 2B’ye, %10.1 Evre3A’dan 3B’ye, %15.2 olgfu 3Bden
3C’ye, %2.4 olgu Evre4’ten 3B’ye ve %10.7 Evre4’ten 3C’ye
olmak üzere toplam %42 olguda evre değişimi izlendi. Uzak
metastazı olan olgular çalışma dışı bırakıldıklarında değişim
oranı %65 idi. Ortanca izlem süresi 13 ay, ortanca sağkalım 26
ay idi. AJCC6’ya göre T, N stage ve evre için sağkalım farklı idi
(sırasıyla p=0,013; p<0.001 ve p<0.001). Aynı fark AJCC7’ye
göre değerlendirildiğinde de izlendi (sırasıyla p=0,012; p<0.001
ve p<0.001).
Sonuç:
Eski ve yeni evreleme sistemi mide kanseri sağkalımını benzer
şekilde arttırmaktadır. AJCC6, AJCC7’ye göre daha anlaşılır bir
evreleme sistemidir.
EP-298
YENİ TANI GASTRİK KANSERLİ BİR HASTA DA
LEPTOMENİNGEAL KARSİNOMATOSİS:OLGU SUNUMU
TAHSİN ÖZATLI , ÖZNUR BAL , BURÇİN BUDAKOĞLU ,
AHMET ŞİYAR EKİNCİ , ONUR EŞBAH , KAAN HELVACI , ÜLKÜ
YALÇINTAŞ ARSLAN , BERNA ÖKSÜZOĞLU
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ
Amaç:
Malign hücreler ile meninkslerin diffüz infiltrasyonu olan
leptomeningeal karsinomatosis (LMC) solid tumörler içinde
en sık meme ,akciger ve maliğn melanom da görülür.LMC;
mide kanseri metastazı için atipiktir (insidansı %0.06).
Bulgular:
43 yaşındaki erkek hastaya kasım 2011 de endoskopik biyopsi
ile mide kanseri tanısı konuldu.Görüntüleme tetkikleri ile
uzak metastaz gösterilemeyen hastaya 1 ocak 2012 de total
gastrektomi uygulandı.Histopatolojik tanı taşlı yüzük hücreli
adenokarsinoma olarak raporlanan hasta, evre IIIC olarak
evrelendi.Gastrektominin 6.günü baş agrısı ve çift görme
şikayeti gelişti, kranial MRI’da bilateral serebellar hemisferde
leptomeningeal kalınlaşma ve kontrast madde tutulumu
gözlendi.Serebrospinal sıvı örneklemesinin birincisinde
malign hücre görülmezken ,ikinci örneklem malignite şüphesi
olarak raporlandı.BOS örneklem sonuçları şüpheli olmasına
rağmen klinik ve radyolojik degerlendirmede LMC ile uyumlu
olan hastaya intratekal (İT) Mtx /dexametazon uygulaması
iki kere yapıldı.İzlemde anostomoz kaçagı nedeni ile akut
batın gelişen hasta genel cerrahi servisine devredildiğinden
kemoterapi tedavisi ertelendi.
276
Sonuç:
Mide kanserine bağlı LMC son derece nadir ve sıklıkla taşlı
yüzük hücreli komponenti içeren adenokarsinom olgularında
görülür. Nonmetastatik evrede bile olsa yeni başlangıçlı
nörolojik bir semptom santral sinir sistemi tutulumu açısından
hekimi uyarmalıdır.
EP-299
BATI KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ MİDE KANSERLİ
HASTALARIN SONUÇLARI
DİLEK MALKOÇ , HÜSEYİN ENGİN , YÜCEL ÜSTÜNDAĞ ,
YASEMİN BAKKAL TEMİ , CEMİL BİLİR
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Mide kanseri dünya çapında azalan insidansına rağmen,
halen kanser ölümlerine neden olan en önemli kanser
türlerindendir. Türkiye’de tüm kanserler içinde erkeklerde ve
kadınlarda 2. en sık görülen kanserdir. Türkiye’de mide kanseri
insidansı erkeklerde 9,6/100.000 ve kadınlarda 5,7/100.000’dir.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada Şubat 2003 ile Ocak 2011 yılları arasında mide
adenokarsinomu tanısı alan 334 hastanın kayıtları retrospektif
olarak incelendi.
Bulgular:
Olgularımızın %68,6’sı erkek, %31,4’ü kadındı. Tüm hastaların
yaş ortalaması 61,7±13,0 idi. TNM evrelemesine göre
olgularımızın %2,8’i Evre 0, %4’ü Evre 1A, %3,9’u Evre 1B, %6,4’ü
Evre 2A, %3,4’ü Evre 2B, %9,2’si Evre 3A, %6,6’sı Evre 3B, %3,5’i
Evre3C, %60,2’si Evre 4 olarak saptandı. %47 hasta kemoterapi,
%29,6 hasta kemoterapi ile eş zamanlı radyoterapi aldı. En sık
uygulanan adjuvan kemoterapi rejiminin FUFA ( %53,7) olduğu
görüldü. Hastaların klinik takibi sırasında %8,6’sında lokal
nüks, %20,4’ünde metastaz geliştiği, %25,4’ünün remisyonda
seyrettiği ve %16,2’sinin klinik takipleri sırasında ex olduğu
belirlendi.Tümöre en sık antrumda rastlandı (%40,4). Tümör
lokalizasyonunun, proksimal tip mide kanserlerinin, kemoterapi
ile eş zamanlı radyoterapi almanın, tümör evresinin sağkalım
sürelerini istatistiksel olarak etkilediği saptandı (Sırası ile
p=0,003, p=0,03, p=0,03, p
Sonuç:
Hasta popülasyonumuzun %60’ını Evre 4 mide kanserleri
oluşturmaktaydı ve muhtemelen bu nedenle hastalarımızın
yaşam süreleri literatüre göre daha kısaydı (12 ay). Çoğu
hastanın dördüncü evrede başvuruyor olması sağkalım
oranlarını düşürdüğünden ülkemizde hastaların mide kanseri
hakkında bilinçlendirilmesiyle erken tanı şansı arttırılarak
sağkalım oranı ve yaşam kalitesi yükseltilebilir.
EP-300
ERKEN EVRE MİDE KANSERLİ HASTA SONUÇLARIMIZ
UTKU ERDEM SOYALTIN , HÜSEYİN ENGİN , YÜCEL ÜSTÜNDAĞ ,
YASEMİN BAKKAL TEMİ , CEMİL BİLİR
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Erken evre mide kanseri tüm mide kanserlerinin %4-16’sını
oluşturur. Lenf nodu negatif hastaların 5 yıllık yaşam oranları
%94,2 ve 10 yıllık yaşam oranları %92’dir. Erken evre mide
kanserinde en önemli prognostik faktör lenf nodu tutulumudur.
Hastaların 1-3 lenf nodu tutulumu pozitif ise 10 yıllık yaşam
beklentisi %82, 4-6 lenf nodu tutulumu pozitif ise %73, 6’dan
fazla lenf nodu tutulumu pozitif ise %27’dir.
Gereç ve Yöntem:
Bu çalışmada Ocak 2001 ile Haziran 2011 yılları arasında
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
Onkoloji kliniğine başvuran mide adenokarsinomu tanısı alan
hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi.
Bulgular:
Çalışmamızda 19 erken evre hastamız vardı. Hastalarımızın
17’sinde lenf nodu tutulumu negatif iken, 2 hastamızın lenf
nodu tutulumu pozitifdi. Hastalarımızdan 10’ununda tümör
mukozal yerleşimli diğer 9’unda submukozal yerleşimliydi.
Çalışma sonlandırıldığında 16 hastamız halen yaşıyordu ve
ortalama takip süresi 58,7 aydı. Beş yıl ve üzeri takip edilen 8
hastamız vardı ve bu hastalarda progresyon ve nüks bulgusu
yoktu.
Sonuç:
Erken evre mide kanserinde boyut ve invazyon derinliği arttıkça
lenf nodu pozitiflik oranı artar. Bizde çalışmamızda lenf nodu
pozitifliği ile invazyon derinliğini ilişkili bulduk. Hastaları erken
evrede tespit etmek progresyonsuz sağ kalım ve nüksleri
azaltmaktadır. Bu nedenle 45 yaş üstü hastalar dispeptik
yakınmaların varlığında endoskopiyle tanıya gidilmeli ve mide
kanseri için tarama programları başlatılmalıdır.
EP-301
METASTATİK MİDE KANSERLİ HASTALARDA İNFÜZYONEL
VE BOLUS 5-FLUOROURASİL İÇEREN DCF KEMOTERAPİ
ŞEMALARININ ETKİNLİK VE YAN ETKİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
PINAR GÜRSOY ÖNER , BURCU ÇAKAR , UĞUR MUSLU , ZEKİ
GÖKHAN SÜRMELİ , UMUT VAROL , DİDEM TUNALI , BURÇAK
KARACA , CANFEZA SEZGİN , BÜLENT KARABULUT , RÜÇHAN
USLU
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TÜLAY AKTAŞ ONKOLOJİ
HASTANESİ
Amaç:
Metastatik mide kanserinde mevcut kemoterapi protokolleri
hastalarda düşük oranda sağkalım avantajı sağlamakla birlikte
semptom palyasyonunda önemli rol oynamaktadır. Halen
tedavide standart olarak belirlenmiş bir protokol olmamakla
birlikte kemoterapi şemalarının büyük bir kısmı cisplatin ve
5-fluorourasil (5FU) bazlı tedavileri içerir. Biz çalışmamızda
metastatik mide kanserli hastalarda bolus ve infüzyonel 5FU
içeren DCF (dosetaksel,cisplatin ve 5FU) şemalarını toksisite
ve progresyonsuz sağkalım (PFS) üzerine etkisi açısından
değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
277
Onkoloji ünitemizdeki mide kanserli hastaların klinikopatolojik
verileri retrospektif olarak gözden geçirildi. Tanı esnasında
metastatik olan ve DCF kemoterapisi başlanan hastalar
çalışmaya alındı. Hastaların yaşı, metastaz yeri, aldığı toplam
kür sayısı, tedaviyle ilişkili yan etkiler ve PFS süreleri kaydedildi.
Bulgular:
Toplam 74 hasta çalışmaya alındı (Tablo 1). Hastaların 39’u
bolus DCF , 35’i infüzyonel DCF kemoterapi almaktaydı. Her
2 grupta cinsiyet ve metastaz yeri benzer olmakla birlikte;
infüzyonel DCF kemoterapisi alan hastaların yaş ortalaması
daha düşüktü ve aldığı kür sayısı daha fazla idi. Profilaktik
G-CSF kullanımı infüzyonel DCF kolunda daha fazla olmakla
birlikte her 2 kolda kemoterapi ile ilişkili yan etkiler açısından
farklılık mevcut değildi. İnfüzyonel DCF ve bolus DCF kolunda
PFS açısından istatistiksel anlamlı fark yoktu (p:0.5)
Sonuç:
Çalışmamızda infüzyonel ve bolus DCF rejimlerinin benzer yan
etki profillerine sahip olduğu ve PFS açısından benzer etkinlikte
olduğu görüldü. İnfüzyonel DCF alan hasta grubu daha genç
yaşta ve daha fazla oranda taşlı yüzük hücreli karsinom
histolojisine sahipti. Bu durum infüzyonel DCF kolunun daha
kötü prognostik özelliklere sahip olması nedeniyle bolus DCF
koluna göre belirgin PFS avantajı göstermemesini açıklayabilir.
Tablo 1: Hastaların demografik verileri
Bolus DCF
N:39
İnfüzyonel
DCF
N:35
p
değeri
Tanı yaşı
59.5±9.2
49.8±10.5
<.001
Cinsiyet
kadın
erkek
11
28
12
23
>0.05
Patoloji alt tip
Epidermoid
Adenokarsinom
Taşlı yüzük hücreli
3
30
6
1
24
10
NA
takip süresi(ay)
10.3±6.9
11.0±7.9
>0.05
Kür sayısı
3.2±0.7
5.1±2.3
>0.05
G-CSF kullanımı
9(%34.6)
17(%65.4)
0.02
Yan etkiler
nötropeni
hepatotoksisite
nefrotoksisite
diyare
nöropati
3
0
4
2
3
2
1
1
4
6
>0.05
Şekil I: Progresyonsuz Sağkalım
EP-302
NON-METASTATİK MİDE KANSERLİ OLGULARDA
PROGNOSTİK FAKTÖRLER
TURGUT KAÇAN
1
, ORHAN KIRBIYIK
2
, SAADETTİN KILIÇKAP
1
,
BİRSEN YÜCEL
3
, NALAN AKGÜL BABACAN
1
, YILLAR OKUR
3
,
MEHMET FUAT EREN
3
, EBRU ATASEVER AKKAŞ
3
1
CÜTF TIBBİ ONKOLOJİ
2
DAHİLİYE
3
RADYASYON ONKOLOJİSİ
Amaç:
Bu çalışmada non-metastatik mide kanserli olgularda
prognostik faktörlerin belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takibi yapılan non-metastatik mide kanserli
olguların patoloji raporları incelendi. Prognostik faktörlerin
belirlenmesi amacıyla tek ve çok değişkenli sağkalım analizi
yapıldı.
Bulgular:
Çalışmada yaş ortalaması 60±11 olan 120 hastanın verileri
analiz edildi. Olguların %77’si erkekti. Yüzde 78 olguda tümör
distal yerleşimliydi. En sık görülen %37’si 3C olmak üzere %71
ile Evre 3 idi. Olguda %62 olguda lenfovasküler invazyon, %44
kötü diferansiye ve %80 nod pozitif idi. ECOG PS %64 ile en sık
“0” olarak gözlendi. Ortanca çap 5cm (1-15), çıkarılan lenfnodu
sayısı 20 (2-54), tutulmuş lenfnodu sayısı 5 (0-44) bulundu.
Ortanca izlem süresi 22 ay idi. 3-yıllık sağkalım oranları Evre I
için %83, Evre II için %78 ve Evre III için %41 idi. Tek değişkenli
analizde CEA yüksekliği, evre, nod, PS, ekstralenfatik yayılım ve
anemi sağkalımı etkileyen faktörler idi. Çok değişkenli analizde
ise CEA yüksekliği (p=0.006) ve evre (p=0.044) sağkalımı
etkileyen bağımsız değişkenlerdi.
Sonuç:
Non-metastatik mide kanserinde evre ve CEA yüksekliği
sağkalımı bağımsız olarak etkilemektedir.
278
EP-303
METASTATİK MİDE KANSERİNDE İKİNCİ HAT FOLFIRI
KEMOTERAPİSİ SONUÇLARI
ZEKİ GÖKHAN SÜRMELİ , BURCU ÇAKAR , UĞUR MUSLU ,
PINAR GÜRSOY , UMUT VAROL , BURÇAK KARACA , BÜLENT
KARABULUT , CANFEZA SEZGİN , RÜÇHAN USLU
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM
DALI, İZMİR
Amaç:
Metastatik mide kanserinde ikinci hat tedavide irinotekan
içeren rejimler kullanılmaktadır. Bu çalışmada, merkezimizde
izlenen metastatik mide kanseri tanılı hastalarda ikinci hat
FOLFIRI
(fluorourasil/lökoverin/irinotekan)
kemoterapisi
sonuçları incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Metastatik mide kanseri tanısıyla merkezimizde izlenen
hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirilmiş, ilk hattan
sonra FOLFIRI (lökoverin 400 mg/m
2
, 5-FU 400 mg/m
2
bolus,
5-FU 2400 mg/m
2
46 saatte infüzyon, irinotekan 180 mg/
m
2
14 günde bir) kemoterapisi almış olan hastalar çalışmaya
dahil edilmiştir. Hastaların klinikopatolojik özellikleri, tedavi
yanıtları kaydedilmiş, progresyonsuz sağkalım ve yanıt oranları
hesaplanmıştır.
Bulgular:
Ocak 2009 – Haziran 2011 tarihleri arasında metastatik mide
kanseri tanısı alan, ilk hattan sonra FOLFIRI kemoterapisi
uygulanan 17 hasta (14 erkek, 3 kadın) çalışmaya dahil edildi.
Median tanı yaşı 53 (aralık 37 - 71) bulundu. Tüm hastalar
ilk basamak tedavi olarak dosetaksel, sisplatin, fluorourasil
tedavisi almıştı. Toplam 104 kür (median 6, aralık 2 - 13) tedavi
uygulandı. Bir hastada (%5.9) parsiyel yanıt, 6 hastada (%35.3)
stabil hastalık görüldü. Median progresyonsuz sağkalım 5.5
ay (%95 güven aralığı[GA], 4.2-6.9), progresyona kadar geçen
ortalama süre 4.7 ay (%95 GA, 2.5-6.9) bulundu.
Sonuç:
Metastatik mide kanserinde ikinci basamak tedavinin sağkalım
üzerine olumlu etkisi olduğunu gösteren çalışmalar olmakla
birlikte, tedavide standart bir yaklaşım yoktur.
1
FOLFIRI rejimi bu
hasta grubunda orta düzeyde etkinlik göstermekte ve iyi tolere
edilmektedir.
2
Metastatik mide kanserinde ilk hattan sonra
FOLFIRI rejimi ile bildirilen progresyonsuz sağkalım 2.7 - 6.8 ay,
yanıt oranları %10 – 21 arasında değişmektedir.
2, 3
Bulgularımız
metastatik mide kanserinde ilk hattan sonra FOLFIRI
kemoterapisinin etkin olduğunu desteklemektedir.
Dostları ilə paylaş: |