Gereç ve Yöntem:
ilk bulgu olarak dilde kitle olarak tespit edilen bir renal hücreli
karsinoma vakası incelenmiştir.
Bulgular:
70 yaşında erkek hasta çekilen batın USG` sinde sağ böbrek alt
polde 113x103 mm boyutlarında düzgün sınırlı heterojen solid
kitle, toraks BT’ sinde mediastende büyüğü prevasküler alanda
25x19 mm boyutlarında birkaç adet lenf nodu her iki akciğerde
büyüğü sağda 32 mm çaplı multipl lobüler kontürlü yer yer
sınırları net ayırt edilemeyen hiperdens nodüller görülmüş.
Dilin sağ tarafında sağ yarısını komple kaplayan kabarık kızarık
kanamalı ağrısız lezyondan alınan insizyonel biyopsi alınmış.
İmmün histokimyasal bulgular öncelikle papiller tip renal
hücreli kanser metastazı ile uyumlu olarak gelmiş. Hastaya
İFN-α 2b tedavisi başlandı. 1 ay kullandı. Dile palyatif cerrahi ve
akabinde Sunitinib 50 mg. gün başlanması kararlaştırıldı.
Sonuç:
Metastatik tümörler çok farklı bulgular ile karşımıza
çıkabilmektedir. Dilde renal hücreli karsinoma görülmesi
enderdir. Tarif edilemeyen ve sürekli progresyon gösteren
kitlelerin ayırıcı tanısında malignensiler her zaman
düşünülmelidir.
EP-287
MEMENİN İNTRAKİSTİK PAPİLLER KARSİNOMU, NADİR VE
ÇELİŞKİLİ HİSTOLOJİK TİP: İKİ OLGU SUNUMU
BAŞAK ÖZGEN , İBRAHİM PETEKKAYA , ELSHAD HASANOV ,
İSSA MENGE KURİA , YUSUF TAHA , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Intrakistik Papiller Karsinom (ICPC) intraduktal papiller
neoplazmların alt tipleri arasında gruplanıp prekursor
lezyon olarak tanımlanmıştır. Çok nadiren (%0,66) rastlanan
bir histolojik tiptir. Kliniğimize başvuran 2 ICPC tanılı hasta
sunulmaktadır
Gereç ve Yöntem:
iki vaka sunulmuştur.
Bulgular:
Olgu-1: 46 yaşında premenapozal hastada sağ meme üst dış
kadranda kitle saptandı. Yapılan eksizyonel biopsi sonucunda
intrakistik papiller karsinom tanısı konulmuştur. Biopsiyi
takiben sağ memeye modifiye radikal mastektomi (MRM)
uygulanmıştır. Patoloji sonucu intrakistik papiller karsinom,
luminal A (ER+,PR-,HER2-), T1N0M0 olarak rapor edilmiştir.
Operasyon sonrasında adjuvan hormanal tedavi olarak olarak
1 yıl tamoksifen kullanımını takiben letrozol almaktadır. Hasta
şu an takibinin 15. ayında olup letrozol kullanmaya devam
etmektedir.
270
Olgu-2: 57 yaşında postmenapozal hastada sağ meme alt
iç kadranda kitle saptanması üzerine yapılan trucut biopsi
sonucu intrakistik papiller karsinom tanısı konulmuştur.
Biopsiyi takiben sağ memeye meme koruyucu cerrahi (MKC)
ve sentinel lenf nodu diseksiyonu yapılmıştır. Patoloji sonucu
intrakistik papiller karsinom+duktal karsinoma in situ,
luminal A (ER+, PR+, HER2-), T1N0M0 olarak rapor edilmiştir.
Operasyon sonrasında radyoterapi uygulanmıştır. Takiben 5 yıl
tamoksifen kullanması planlanmıştır. Şu an takibinin 7. ayında
ve nükssüz takip edilmektedir
Sonuç:
ICPC yavaş büyüyen ve çok iyi prognoz gösteren bir tümördür.
10 yıllık sağ kalma oranı %100 olarak raporlanmıştır. Agresif
adjuvan tedavi kullanmaktan kaçınılması gerektiği hatırlatarak,
eğer miyoepitelyal tabaka sağlamsa tedavi DCIS’te olduğu
gibi uygun lokal tedavi ve hormonal tedavi ile yapılması
önerilmektedir.
EP-288
TEK AJAN OLARAK KAPESİTABİN KULLANIMI İLE İLERİ EVRE
KOLANJİOSELÜLER KARSİNOMADA UZUN SÜRELİ SAĞ KALIM
İBRAHİM PETEKKAYA , GAMZE GEZGEN , EMİR CHARLES
ROACH , MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , KADRİ
ALTUNDAĞ , İBRAHİM GÜLLÜ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Kolanjioselüler karsinoma, intrahepatik ve ekstrahepatik safra
yollarının epitelinden gelişen, ender bir malignensidir . Bu
tümörlerin 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 5’ten azdır. Sadece
kapesitabin ile, 22 aydır takip altında olan bir hastayı ele
almaktayız.
Gereç ve Yöntem:
Bir vaka sunulmuştur
Bulgular:
63 yaşında bayan hasta halsizlik, iştahsızlık ile başvuruyor. Check
up sırasında karaciğer enzimlerinde bozukluk ortaya çıkmış
batın USG çekilmiş karaciğer(KC) sağ lob anteriorunda 53x44
mm boyutlarında hipoekoik heterojen nodüler kitle tespit
edilmiş. Dinamik trifazik BT’de KC sağ lob anteriorda segment
8 ve 5 düzeyinde sol lob mediale doğru uzanım gösteren
59x57x64 mm boyutlarında hipodens nekrotik kitle izlenmiş.
Operasyon esnasında unrezektabl olduğuna karar verilmiş.
Ameliyat sırasında karaciğerden alınan biyopsi kolanijoselüler
ca ve lenf nodu metastazları olarak yorumlanmış. Hastaya
gemsitabin 600 mg/m
2
, sisplatin 30 mg/m
2
başlanmış. 2.
Kürden sonra radyoterapiye gönderildi. Ara değerlendirmede
abdominal USG karaciğer segment 4-5 arası yerleşimli 2,5
cmlik önceki ultrasona göre anlamlı derecede küçülmüş lezyon.
Hastanın kemoterapisi 6 küre tamamlandı. Kontrol BT’sinde
tümörde gerileme 4.7x4.4 cm kitle ortasında nekroz görüldü.
Kapesitabin tabletle devam edilmesi kararlaştırıldı. Ca 19-
9:112 Unite/ml ye geriledi. Kapesitabinin başlanmasından 22
ay sonra batın USG stabil ve Ca 19-9 gerilemişi. Kapesitabin ile
tedaviye devam edilmesine karar verildi.
Sonuç:
Her malignensinin vakadan vakaya kemoterapiye gösterdiği
yanıt heterojendir. Bu vakada hasta sadece kapesitabine yanıt
göstermiştir
EP-289
ERKEK MEME KANSERLİ HASTALARİN GENEL ÖZELLİKLERİ:
TEK MERKEZ BULGULARI
DENİZ YÜCE
2
, İBRAHİM PETEKKAYA
1
, MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU
1
, MUSTAFA SOLAK
1
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ
BÖLÜMÜ
2
ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, PREVANTİF ONKOLOJİ
BİLİM DALI
Amaç:
Erkek meme kanseri tüm meme kanserlerinin yaklaşık
%1’inden azını oluşturmaktadır. Merkezimizde meme kanseri
tanısı ile takip edilmekte olan erkek hastaların genel özellikleri
değerlendirilmiştir
Gereç ve Yöntem:
Bölümümüzde 2004 - 2012 yılları arasında meme kanseri tanısı
alan 1475 meme kanserli hasta çalışmaya alınmıştır
Bulgular:
Hastaların 10’ u (%0,67) erkekti. Meme kanserli erkek hastaların
ortanca tanı yaşı 52 iken, kadın meme kanserli hastaların
ortanca tanı yaşı 48,2 olarak tespit edildi. Erkek meme kanserli
hastaların histopatolojik alt tipleri; 7 (%70,0) hastada invazif
duktal kanser, 2 (%20) hastada invazif duktal kanser + invazif
lobüler, 1 (%10) hastada invazif papiller kanserdi. Hastaların
gradları 4’ünde (%50) grad II, 3’ünde (% 35) grad III, 1’inde
(%12,5) grad I idi. Hastaların 9’u (%90) tanı anında erken evre,
biri (%10) metastatikti. Hastaların 2’si (%20) evre I, 2’si (%20)
evre IIA, 1’i (%10) evre IIB, 4’ü (%40) evre IIIC idi. Ortanca
takip süresi 25 aydı. Genel sağkalım ve progresyonsuz sağkalım
verileri yeterince olay gerçekleşmediğinden hesaplanamadı.
Sonuç:
Erkek meme kanseri hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır.
Tedavilerin şekillenmesi çoğu zaman kadın meme
kanserlerinden elde edilen bilgilerin ışığında oluşmaktadır.
Meme kanseri erkeklerde kadınlardan daha ileri yaşlarda tanı
almaktadır. Erkek meme kanserleri tipik olarak düşük gradlı ve
hormon reseptör pozitiftirler. Bizim hasta grubunda tümörlerin
histopatolojik gradları; %50 hastada orta (GII), % 35’inde
yüksek grad’lı (GIII) idi.
EP-290
HER 2 POZİTİF METASTATİK MİDE ADENOKARSİNOMLU
HASTADA TEK BAŞINA TRASTUZUMAB ETKİSİ: OLGU
SUNUMU
KÜBRA AYDIN
1
, İLKNUR TÜRKMEN
2
, S.KEREM OKUTUR
1
,
MUSTAFA BOZKURT
1
, ESAT NAMAL
1
, AKIN ÖZTURK
1
, KEZBAN
NUR PİLANCI
1
, GÜLEN BÜLBÜL DOĞUSOY
3
, N.CEM BALCI
4
,
O.GÖKHAN DEMİR
1
1
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
2
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, PATOLOJİ
3
GAYRETTEPE FLORENCE NIGHTINGALE HASTANESİ, PATOLOJİ
4
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, RADYOLOJİ
Amaç:
Her-2 pozitif metastatik mide kanserli hastada tek başına
trastuzumab etkisini görmek.
Gereç ve Yöntem:
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
271
Bulgular:
Olgu Sunumu:
81 yaşında kadın hasta mide adenokarsinomu tanısı almıştı.
Evrelemesinde karaciğerde ve akciğerde çok sayıda metastatik
nodüller olduğu görüldü. Performansı ECOG 2, ağırlığı 39 kg
olan hastaya kemoterapi verilmedi. Her2–neu test sonucu
immunhistokimya ile 3 pozitif ayrıca FISH pozitif saptanması
üzerine trastuzumab tedavisi verildi. EF yakın takip edildi.
Hasta tedaviyi iyi tolere etti. Yan etki görülmedi. 3 tedavi
sonrası yapılan tümör cevap değerlendirmesinde hem primer
kitlede hem de metastatik nodüllerde kısmi yanıt olduğu bazı
metastatik nodüllerin de kaybolduğu görüldü. Tedaviye devam
edildi. Takiplerinde hasta 52 kiloya çıktı, performans durumu
düzeldi. Tedavinin 6.ayında baş dönmesi gelişen hastanın
yapılan kraniyal MRI görüntülemesinde serebellumda ve
beyin parankiminde çok sayıda metastatik nodüller olduğu
saptandı. O dönemdeki toraks ve batın BT görüntülemelerinde
lezyonların daha da gerilediği görüldü. Tüm beyin ışınlaması
uygulanan hastanın trastuzumab tedavisine devam edildi.
Takibinin 10. ayında hasta eksitus oldu.
Sonuç:
TOGA çalışmasına göre ilk defa hedefli bir tedavinin olguların
yaklaşık %20 sinde bulunan her 2 pozitif ilerlemiş mide ve
gastroözafageal bileşke adenokarsinomlu olgularda etkili
olduğu gösterilmiştir. Ortanca sağkalım KT ve trastuzumab alan
hastada 13.8 ay iken tek başına KT alan hastalarda ise 11.1 ay
olduğu saptanmıştı. Alt gruplarda İHK 3 pozitif ve FISH pozitif
hastalarda en iyi sonuçların alındığı görülmüştü. Bu nedenle bu
hastalarda her-2 testi rutin olarak yapılmalı uygun hastalarda
kemoterapi ile birlikte trastuzumab tedavisi uygulanması
272
gerekmektedir. Bizim olgumuzda da görüldüğü gibi özellikle
yaşlı ve performansı düşük olan hastalarda kemoterapi
vermeden trastuzumab uygulamak etkin olabilmektedir.
EP-291
SİSTER MARY JOSEPH NODÜLLÜ MİDE KARSİNOMLU OLGU
SUNUMU
ABDULLAH YALÇIN , ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK , GÜLALİ AKTAŞ ,
HALUK ŞAVLI
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,İÇ
HASTALIKLARI AD,BOLU
Amaç:
Sister Mary Joseph nodülü umbilikal/periumbilikal bölgedeki
metastazları tanımlamak için kullanılmaktadır. İntra abdominal
ve /veya pelvik malignitelerde %1-3 oranında nadiren görülen
bir bulgudur. Erkeklerde gastrik karsinom, kadınlarda over
karsinomu en sık sebebini oluşturmaktadır. Bu nodüller altta
yatan yaygın maligniteyi işaret etmekte, kötü prognoz ve 1
yıldan az yaşam beklentisi göstermektedir.
Gereç ve Yöntem:
Bulgular:
Mide ağrısı, yutma güçlüğü, bulantı, kusma şikayetleriye
başvuran 54 yaşındaki kadın hastanın yapılan fizik
muayenesinde özellik saptanmadı. Özgeçmişinde 4 yıl önce
total abdominal histerektomi/ bilateral salpingooferektomi,
soygeçmişinde kız kardeşinde beyin tümörü öyküsü mevcuttu.
Yapılan gastroskopisinde ösefagokardiak bileşkeden başlayan
ve kardiyaya uzanan ülsere kitle görüldü. Biyopsi sonucu
adenokarsinom olarak raporlanan hastanın uzak organ
taramalarında metastaz saptanmayınca Ocak 2009’da total
gastrektomi +ösefagojejunostomi operasyonu yapıldı. Patoloji
sonucu müsinöz adenokarsinom olarak gelen ve T3N0M0
evre IIA olarak evrelenen hastanın kemoterapi istememesi
üzerine takibine karar verildi. Takipte herhangi bir sıkıntısı
olmayan hastanın Nisan 2010’da çekilen batın bilgisayarlı
tomografisinde(BT) umbilikus superiorunda linea alba
düzeyinde 8.5x19 mm boyutunda solid kitle dışında patoloji
izlenmedi (Resim 1).İlk önce müdaheleyi kabul etmeyen
hastanın Ağustos 2010’da bu kitlesi opere edildi. Patolojisi
adenokarsinom infiltrasyonu olarak raporlanan hastaya opere
metastatik mide karsinomu tanısıyla Eylül 2010’da dosetaksel
(60mg/m2/gün)+ sisplatin (60mg/m2/gün)+ 5florourosil
(600mg/m2/gün) kemoterapisi başlandı.Altıncı kürünü şubat
2011’de alan hastanın kemoterapiden 1 ay sonra çekilen
kontrol toraks ve batın BT’sinde herhangi bir patolojiye
rastlanmadı. Takibinde herhangi bir sıkıntı izlenmeyen
hastanın Ocak 2012’de çekilen toraks ve batın BT’sinde de
herhangi bir patolojiye rastlanmamıştır.Şu anda poliklinik
kontrolünde takipleri devam etmektedir.
Sonuç:
Tüm umbilikal nodüllerin özellikle daha önceden malignite
öyküsü olanlarda dikkatle incelenmesi gereklidir. Bu nodüllerden
biyopsi kolay ve güvenilir olduğu için önerilmektedir. Nodülün
tamamen çıkarılması da hem tanı hem de tedavinin daha
başarılı olması açısından önemlidir.Bu hastada olduğu gibi izole
umblikal metastazlı mide kanserli hastalarda cerrahi müdahele
ve kemoterapi ile uzun hastalıksız sağ kalım süreleri elde
edilebilir.
EP-292
MİDE ADENOKANSERLİ HASTALARIN DEMOGRAFİK, KLİNİKO-
PATOLOJİK VE TEDAVİ ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF
İNCELEMESİ
ERKAN ARPACI
1
, TARKAN YETİŞYİĞİT
2
, NECATİ ALKIŞ
2
1
GATA TIBBİ ONKOLOJİ BD, ANKARA
2
ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ,ANKARA
Amaç:
Mide kanseri, dünyada kansere bağlı ölümlerde ilk
sıralarda yer almaktadır. Mide kanseri genellikle 60 yaş
civarında görülmektedir. Klinikte genelde özgül olmayan
semptomlar mevcuttur. Erken tanı ve tedavi prognostik öneme
sahiptir ve sağkalımda çok önemlidir.
Gereç ve Yöntem:
1 Ocak 2001-31 Aralık 2010 tarihleri arasındaAnkara
Onkoloji Hastanesine başvuran mide kanserli 540 olgunun
verileriretrospektif olarak incelenmiştir
Bulgular:
Değerlendirmeye alınan hastaların ortalama yaşı 56.24 yıl(yaş
aralığı 21-86), 369’u erkek(%68.3), 171’i kadın(%31.7). Hastalık
nedeniyle başvuru esnasında ECOG performans durumlarına
(PS) göre PS:0-2 olan 511 hasta, PS:3 ve üzeri olan 29 hasta yer
almaktaydı. Hastaneye başvuruda en sık semptom ve bulgular
iştahsızlık (%92.2), kilo kaybı (%91.5), epigastrik ağrı (%82.6),
anemi (%88.3), kusma ve yutma güçlüğü %19.3 olarak saptandı.
En çok başvurulan tanı yöntemi özofago-gastro-duodenoskopi
(%94.6) idi. Distal yerleşimli mide kanserleri proksimal
yerleşimli kanserlerden daha sık saptandı. Hastaların yaklaşık
%70 kadarı lokal ileri evre/metastatik olup %87 civarında hasta
opere edildiği halde küratif cerrahi yapılan hasta oranı %67
olarak hesaplanmıştır. Küratif opere olan hastaların %60’tan
fazlasına adjuvan kemo-radyoterapi verilmiş. Adjuvan kemo-
radyoterapide en sık uygulanan eş zamanlı kemoterapi rejimi
FUFA olup ortalama eş zamanlı kemoterapi kür sayısı 1.94,
ortalama uygulanan küratif radyoterapi dozu 45.43 Gy olmuştur.
Opere hastalara adjuvan tedavide uygulanan en sık kemoterapi
rejimi 148 hasta ile FUFA (%79.5), 32 hasta FAP/FEP (%17.2).
Palyatif opere olan veya tanıda metastatik olan olgulardan
136 hastaya palyatif kemoterapi/radyoterapi uygulanmış.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
273
Lokal ileri evre veya metastatik olup birinci basamakta palyatif
kemoterapi alan hasta sayısı 123 olup, 95 hasta DCF (%77.2),
12 hasta FAP/FEP (%9.7), 11 hasta FUFA (%8.9) kemoterapisi
almıştır.
Tüm hastalar bazında ortalama sağkalım süreleri
değerlendirilmiştir. Ortalama hastalıksız sağkalım süresi
17.48 ay(2-72 ay), ortalama progresyonsuz sağkalım süresi
birinci basamak palyatif tedavilerden sonra ortalama 6.12 ay
(1-25 ay), ikinci basamak palyatif tedavilerden sonra ortalama
5.88 ay (1-25 ay) ve üçüncü basamak tedavilerden sonra
ortalama 5.09 ay (1-9 ay), ortalama genel sağkalım 25.16 ay(1-
123 ay) olarak hesaplanmıştır.
Genel sağkalım analizinin yapıldığı 2011 Haziran ayında
540 hastanın 335’i (%62) ölmüş, 166’sı hayatta (%30)
(150 olguremisyonda hayatta, 16 olgu hastalıklı hayatta),
toplam 39 hasta (%8) takiplerine gelmemiş ve telefonla
ulaşılamadığından
son
durumları
bilinmemektedir.
Yapılan istatistiksel analiz sonuçlarına göre tanı yaşı,
performans skoru, tümör evresi, nodal evre, tümörde perinöral
ve lenfovasküler invazyon varlığı, adjuvan veya palyatif
kemoterapi alıp almaması ve aldığı kür sayısı ile ilişkili olarak
hastalıksız sağkalım, progresyonsuz sağkalım ve genel sağkalım
üzerinde istatistiki olarak anlamlı ilişki saptanmıştır.
Sonuç:
Mide kanseri mortalitesi yüksek bir kanser olduğundan
gastrointestinal alarm semptomlarının önemsenmesi ve erken
tanısı esastır. Ayrıca tedaviye uyum ve çoklu-modaliteli tedavi
ve çoklu-disipliner yaklaşım mide kanseri yönetiminde çok
önemlidir. Çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlara göre tanı
yaşı, performans skoru, tümör evresi, nodal evre, tümörde
perinöral ve lenfovasküler invazyon varlığı, adjuvan veya
palyatif kemoterapi alıp almaması ve aldığı kür sayısı sağkalımı
belirleyen önemli parametrelerdir.
EP-293
MİDE KANSERLİ HASTALARDA TROMBİNLE ACTİVE
EDİLEBİLEN FİBRİNOLİZ İNHİBİTÖRÜ (TAFİ) VE TROMBİN-
ANTİTROMBİN-III KOMPLEKS (TAT) SEVİYELERİ
EVREN FİDAN
1
, HALİL KAVGACI
1
, ASIM ÖREM
2
, MUSTAFA
YILMAZ
3
, BÜLENT YILDIZ
5
, SAMİ FİDAN
4
, BUKET AKCAN
2
,
FEYYAZ ÖZDEMİR
1
, FAZIL AYDIN
1
1
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BİYOKİMYA
ANABİLİM DALI
3
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
HEMATOLOJİ BİLİM DALI
4
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
GASTROENTEROLOJİ BİLİM DALI
5
ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM
DALI
Amaç:
Kanser hücresi içinde trombus saptandığından ve tümor ile
trombüs arasındaki ilişki tespit edildiğinden beri kanser ve
koagülasyon konusu araştırılmaktadır. Antitrombin III en önemli
trombin inhibitörüdür ve artmış TAT seviyeleri koagülasyonu
aktive etmektedir. TAFİ ise plazminojenin plazmine
dönüşümünü inhibe etmektedir. Ek olarak plazmini direk olarak
inaktive eder ve fibrinolizisi hasara uğratır. Bozulmuş fibrinoliz
ise tromboz riskini artırmaktadır. Bu çalışma mide kanserli
hastalarda TAFİ ve TAT düzeyleri ile hemostatik parametreleri
değerlendirme amacı ile dizayn edilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji
kliniğine başvuran, patolojik tanıları mevcut olan, daha önce
hiç kemoterapi almamış yeni tanı mide kanserli hastalar
çalışmaya dahil edildi. 52 hasta ve 35 kontrol çalışmaya alındı
ve kan örnekleri alınarak çalışma anına kadar saklandı. TAFİ
düzeyi ve TAT kompleksi düzeyinin ölçümü için ELİSA yöntemi
kullanıldı.
Bulgular:
TAFİ seviyeleri hasta grubunda daha yüksek olarak tespit
edildi (p<0.05). TAT düzeyleri de hasta grubunda istatistiksel
olarak daha yüksek saptandı (p= 0.001). D-Dimer seviyeleri
hasta ve kontrol grubu arasında farklılık göstermezken evre
IV hastalarda evre II-III hastalara göre daha yüksek seviyede
tespit edildi (p= 0.05). Lenf nodu sayısı ile TAFİ ve TAT düzeyleri
arasında korelasyon incelendiğinde TAFİ ile lenf nodu sayısı
arasında zayıf fakat pozitif bir korelasyon saptandı (R= 0.452,
p= 0.027). TAT ile ise negatif fakat istatistiksel olarak anlamlı
olmayan bir korelasyon tespit edildi (R= -0.154, p= 0.472). Bu
parametrelerin hastalığı ayırt etmek için belirteç olarak kullanıp
kullanılamayacağı ROC analizi ile irdelendiğinde TAT’ın hastalığı
ayırt etmede daha spesifik olduğu saptandı ( TAFİ AUC: 0.676,
TAT AUC: 0.874).
Sonuç:
Mide kanserli hastalarda kanama bozuklukları ve trombotik
olayların gelişebileceği her zaman akılda tutulmalıdır. Bu
tablolar koagülasyon ve fibrinoliz arasındaki dengenin
bozulması sonucu ortaya çıkabilir. TAFİ ve TAT düzeylerinin
sağkalım ve prognoz üzerine etkilerini inceleyen çalışmalara
ihtiyaç vardır .
EP-294
MİDE KANSERLİ HASTALARIMIZDA HER2 EKSPRESYONU
ARSENAL SEZGİN ALİKANOĞLU
1
, MUSTAFA YILDIRIM
2
, DİNÇ
SÜREN
1
, MUSTAFA YILDIZ
2
, CEM SEZER
1
, SEVİL GÖKTAŞ
2
,
NURULLAH BÜLBÜLLER
1
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Metastatik mide kanserinin ilk basamak tedavisinde
HER2‘yi hedefleyen tedaviler günlük klinik uygulamalarda
kullanılmaktadır. Bu nedenle mide kanserli hastalarda HER2
ekspresyon oranınn bilinmesi önemlidir. Bu çalışmada
mide kanserli hastalarımızda HER 2 ekspresyon oranı
İmmünhistokimya yöntemi ile araştırılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |