Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə64/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   73

Gereç ve Yöntem:
ilk bulgu olarak dilde kitle olarak tespit edilen bir renal hücreli 
karsinoma vakası incelenmiştir.
Bulgular:
70 yaşında erkek hasta çekilen batın USG` sinde sağ böbrek alt 
polde 113x103 mm boyutlarında düzgün sınırlı heterojen solid 
kitle, toraks BT’ sinde mediastende büyüğü prevasküler alanda 
25x19 mm boyutlarında birkaç adet lenf nodu her iki akciğerde 
büyüğü  sağda  32  mm  çaplı  multipl  lobüler  kontürlü  yer  yer 
sınırları  net  ayırt  edilemeyen  hiperdens  nodüller  görülmüş. 
Dilin sağ tarafında sağ yarısını komple kaplayan kabarık kızarık 
kanamalı  ağrısız  lezyondan  alınan  insizyonel  biyopsi  alınmış. 
İmmün  histokimyasal  bulgular  öncelikle  papiller  tip  renal 
hücreli  kanser  metastazı  ile  uyumlu  olarak  gelmiş.  Hastaya 
İFN-α 2b tedavisi başlandı. 1 ay kullandı. Dile palyatif cerrahi ve 
akabinde Sunitinib 50 mg. gün başlanması kararlaştırıldı.
Sonuç:
Metastatik  tümörler  çok  farklı  bulgular  ile  karşımıza 
çıkabilmektedir.  Dilde  renal  hücreli  karsinoma  görülmesi 
enderdir.  Tarif  edilemeyen  ve  sürekli  progresyon  gösteren 
kitlelerin  ayırıcı  tanısında  malignensiler  her  zaman 
düşünülmelidir.
EP-287
MEMENİN İNTRAKİSTİK PAPİLLER KARSİNOMU, NADİR VE 
ÇELİŞKİLİ HİSTOLOJİK TİP: İKİ OLGU SUNUMU
BAŞAK ÖZGEN , İBRAHİM PETEKKAYA , ELSHAD HASANOV , 
İSSA MENGE KURİA , YUSUF TAHA , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ
Amaç:
Intrakistik  Papiller  Karsinom  (ICPC)  intraduktal  papiller 
neoplazmların  alt  tipleri  arasında  gruplanıp  prekursor 
lezyon  olarak  tanımlanmıştır.  Çok  nadiren  (%0,66)  rastlanan 
bir  histolojik  tiptir.  Kliniğimize  başvuran  2  ICPC  tanılı  hasta 
sunulmaktadır
Gereç ve Yöntem:
iki vaka sunulmuştur.
Bulgular:
Olgu-1: 46 yaşında premenapozal hastada sağ meme üst dış 
kadranda kitle saptandı. Yapılan eksizyonel biopsi sonucunda 
intrakistik  papiller  karsinom  tanısı  konulmuştur.  Biopsiyi 
takiben  sağ  memeye  modifiye  radikal  mastektomi  (MRM) 
uygulanmıştır.  Patoloji  sonucu  intrakistik  papiller  karsinom, 
luminal  A  (ER+,PR-,HER2-),  T1N0M0  olarak  rapor  edilmiştir. 
Operasyon sonrasında adjuvan hormanal tedavi olarak olarak 
1 yıl tamoksifen kullanımını takiben letrozol almaktadır. Hasta 
şu  an  takibinin  15.  ayında  olup    letrozol  kullanmaya  devam 
etmektedir. 

270
Olgu-2:  57  yaşında  postmenapozal  hastada  sağ  meme  alt 
iç  kadranda  kitle  saptanması  üzerine  yapılan  trucut  biopsi 
sonucu  intrakistik  papiller  karsinom  tanısı  konulmuştur.  
Biopsiyi takiben sağ memeye meme koruyucu cerrahi (MKC) 
ve sentinel lenf nodu diseksiyonu yapılmıştır. Patoloji sonucu 
intrakistik  papiller  karsinom+duktal  karsinoma  in  situ, 
luminal A (ER+, PR+, HER2-), T1N0M0 olarak rapor edilmiştir. 
Operasyon sonrasında radyoterapi uygulanmıştır. Takiben 5 yıl 
tamoksifen kullanması planlanmıştır. Şu an takibinin 7. ayında 
ve nükssüz takip edilmektedir
Sonuç:
ICPC yavaş büyüyen ve çok iyi prognoz gösteren bir tümördür. 
10  yıllık  sağ  kalma  oranı  %100  olarak  raporlanmıştır.  Agresif 
adjuvan tedavi kullanmaktan kaçınılması gerektiği hatırlatarak, 
eğer  miyoepitelyal  tabaka  sağlamsa  tedavi  DCIS’te  olduğu 
gibi  uygun  lokal  tedavi  ve  hormonal  tedavi  ile  yapılması 
önerilmektedir.
EP-288
TEK AJAN OLARAK KAPESİTABİN KULLANIMI İLE İLERİ EVRE 
KOLANJİOSELÜLER KARSİNOMADA UZUN SÜRELİ SAĞ KALIM
İBRAHİM PETEKKAYA , GAMZE GEZGEN , EMİR CHARLES 
ROACH , MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , KADRİ 
ALTUNDAĞ , İBRAHİM GÜLLÜ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ
Amaç:
Kolanjioselüler karsinoma, intrahepatik ve ekstrahepatik safra 
yollarının  epitelinden  gelişen,  ender  bir  malignensidir  .  Bu 
tümörlerin  5  yıllık  sağ  kalım  oranı  yüzde  5’ten  azdır.  Sadece 
kapesitabin  ile,  22  aydır  takip  altında  olan  bir  hastayı  ele 
almaktayız.
Gereç ve Yöntem:
Bir vaka sunulmuştur
Bulgular:
63 yaşında bayan hasta halsizlik, iştahsızlık ile başvuruyor. Check 
up  sırasında  karaciğer  enzimlerinde  bozukluk  ortaya  çıkmış 
batın USG çekilmiş karaciğer(KC) sağ lob anteriorunda 53x44 
mm  boyutlarında  hipoekoik  heterojen  nodüler  kitle  tespit 
edilmiş. Dinamik trifazik BT’de KC sağ lob anteriorda segment 
8  ve  5  düzeyinde  sol  lob  mediale  doğru  uzanım  gösteren 
59x57x64 mm boyutlarında hipodens nekrotik kitle izlenmiş.  
Operasyon  esnasında  unrezektabl  olduğuna  karar  verilmiş. 
Ameliyat sırasında karaciğerden alınan biyopsi kolanijoselüler 
ca  ve  lenf  nodu  metastazları  olarak  yorumlanmış.  Hastaya 
gemsitabin  600  mg/m
2
  ,  sisplatin  30  mg/m
2
    başlanmış.  2. 
Kürden sonra radyoterapiye gönderildi. Ara değerlendirmede 
abdominal  USG  karaciğer  segment  4-5  arası  yerleşimli  2,5 
cmlik önceki ultrasona göre anlamlı derecede küçülmüş lezyon. 
Hastanın  kemoterapisi  6  küre  tamamlandı.  Kontrol  BT’sinde 
tümörde gerileme 4.7x4.4 cm kitle ortasında nekroz görüldü.  
Kapesitabin    tabletle  devam  edilmesi  kararlaştırıldı.  Ca  19-
9:112 Unite/ml ye geriledi. Kapesitabinin başlanmasından 22 
ay sonra batın USG stabil ve Ca 19-9 gerilemişi. Kapesitabin ile 
tedaviye devam edilmesine karar verildi.
Sonuç:
Her  malignensinin  vakadan  vakaya  kemoterapiye  gösterdiği 
yanıt heterojendir. Bu vakada hasta sadece kapesitabine yanıt 
göstermiştir
EP-289
ERKEK MEME KANSERLİ HASTALARİN GENEL ÖZELLİKLERİ: 
TEK MERKEZ BULGULARI
DENİZ YÜCE 
2
, İBRAHİM PETEKKAYA 
1
, MUHAMMET CEMAL 
KIZILARSLANOĞLU 
1
, MUSTAFA SOLAK 
1
, KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, MEDİKAL ONKOLOJİ 
BÖLÜMÜ 

ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, PREVANTİF ONKOLOJİ 
BİLİM DALI
Amaç:
Erkek  meme  kanseri  tüm  meme  kanserlerinin    yaklaşık 
%1’inden azını oluşturmaktadır. Merkezimizde meme kanseri 
tanısı ile takip edilmekte olan erkek hastaların genel özellikleri 
değerlendirilmiştir
Gereç ve Yöntem:
Bölümümüzde 2004 - 2012 yılları arasında meme kanseri tanısı 
alan 1475 meme kanserli hasta çalışmaya alınmıştır
Bulgular:
Hastaların 10’ u (%0,67) erkekti. Meme kanserli erkek hastaların 
ortanca  tanı  yaşı  52  iken,  kadın  meme  kanserli  hastaların 
ortanca tanı yaşı 48,2 olarak tespit edildi. Erkek meme kanserli 
hastaların  histopatolojik  alt  tipleri;  7  (%70,0)  hastada  invazif 
duktal kanser, 2 (%20) hastada invazif duktal kanser + invazif 
lobüler,  1  (%10)  hastada  invazif  papiller  kanserdi.  Hastaların 
gradları  4’ünde  (%50)  grad  II,  3’ünde  (%  35)  grad  III,  1’inde 
(%12,5) grad I idi. Hastaların 9’u (%90) tanı anında erken evre, 
biri (%10) metastatikti. Hastaların 2’si (%20) evre I, 2’si (%20) 
evre  IIA,  1’i  (%10)  evre  IIB,  4’ü  (%40)  evre  IIIC  idi.  Ortanca 
takip süresi 25 aydı. Genel sağkalım ve progresyonsuz sağkalım 
verileri yeterince olay gerçekleşmediğinden hesaplanamadı.
Sonuç:
Erkek  meme  kanseri  hakkındaki  bilgiler  oldukça  sınırlıdır. 
Tedavilerin  şekillenmesi  çoğu  zaman  kadın  meme 
kanserlerinden  elde  edilen  bilgilerin  ışığında  oluşmaktadır. 
Meme kanseri erkeklerde kadınlardan daha ileri yaşlarda tanı 
almaktadır.  Erkek meme kanserleri tipik olarak düşük gradlı ve 
hormon reseptör pozitiftirler. Bizim hasta grubunda tümörlerin 
histopatolojik  gradları;  %50  hastada  orta  (GII),  %  35’inde 
yüksek grad’lı  (GIII) idi.
EP-290
HER 2 POZİTİF METASTATİK MİDE ADENOKARSİNOMLU 
HASTADA TEK BAŞINA TRASTUZUMAB ETKİSİ: OLGU 
SUNUMU
KÜBRA AYDIN 
1
, İLKNUR TÜRKMEN 
2
, S.KEREM OKUTUR 
1

MUSTAFA BOZKURT 
1
, ESAT NAMAL 
1
, AKIN ÖZTURK 
1
, KEZBAN 
NUR PİLANCI 
1
, GÜLEN BÜLBÜL DOĞUSOY 
3
, N.CEM BALCI 
4

O.GÖKHAN DEMİR 
1
 
 

İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, TIBBİ ONKOLOJİ 

İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, PATOLOJİ 

GAYRETTEPE FLORENCE NIGHTINGALE HASTANESİ, PATOLOJİ 

İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, RADYOLOJİ
Amaç:
Her-2 pozitif metastatik mide kanserli hastada tek başına 
trastuzumab etkisini görmek.
Gereç ve Yöntem:

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
271
Bulgular:
Olgu Sunumu:
81  yaşında  kadın  hasta  mide  adenokarsinomu  tanısı  almıştı. 
Evrelemesinde karaciğerde ve akciğerde çok sayıda metastatik 
nodüller  olduğu  görüldü.  Performansı  ECOG  2,  ağırlığı  39  kg 
olan  hastaya  kemoterapi  verilmedi.  Her2–neu  test  sonucu 
immunhistokimya  ile  3 pozitif  ayrıca FISH  pozitif  saptanması 
üzerine    trastuzumab  tedavisi  verildi.  EF  yakın  takip  edildi. 
Hasta  tedaviyi  iyi  tolere  etti.  Yan  etki  görülmedi.  3  tedavi 
sonrası yapılan tümör cevap değerlendirmesinde hem primer 
kitlede hem de metastatik nodüllerde kısmi yanıt olduğu bazı 
metastatik nodüllerin de kaybolduğu görüldü. Tedaviye devam 
edildi. Takiplerinde hasta 52 kiloya çıktı, performans durumu 
düzeldi.  Tedavinin  6.ayında  baş  dönmesi  gelişen  hastanın 
yapılan  kraniyal  MRI  görüntülemesinde  serebellumda  ve 
beyin  parankiminde  çok  sayıda  metastatik  nodüller  olduğu 
saptandı. O dönemdeki toraks ve batın BT görüntülemelerinde 
lezyonların  daha da gerilediği görüldü. Tüm beyin ışınlaması 
uygulanan  hastanın  trastuzumab  tedavisine  devam  edildi. 
Takibinin 10. ayında hasta eksitus oldu.
Sonuç:
 
TOGA çalışmasına göre ilk defa hedefli bir tedavinin olguların 
yaklaşık  %20  sinde  bulunan  her  2  pozitif  ilerlemiş  mide  ve 
gastroözafageal  bileşke    adenokarsinomlu  olgularda  etkili 
olduğu gösterilmiştir. Ortanca sağkalım KT ve trastuzumab alan 
hastada 13.8 ay iken tek başına KT alan hastalarda ise 11.1 ay 
olduğu saptanmıştı. Alt gruplarda İHK 3 pozitif ve FISH pozitif 
hastalarda en iyi sonuçların alındığı görülmüştü. Bu nedenle bu 
hastalarda her-2 testi rutin olarak yapılmalı uygun hastalarda 
kemoterapi  ile  birlikte  trastuzumab  tedavisi  uygulanması 

272
gerekmektedir.  Bizim  olgumuzda  da  görüldüğü  gibi  özellikle 
yaşlı  ve  performansı  düşük  olan  hastalarda  kemoterapi 
vermeden trastuzumab uygulamak etkin olabilmektedir.
EP-291
SİSTER MARY JOSEPH NODÜLLÜ MİDE KARSİNOMLU OLGU 
SUNUMU
ABDULLAH YALÇIN , ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK , GÜLALİ AKTAŞ , 
HALUK ŞAVLI  
 
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,İÇ 
HASTALIKLARI AD,BOLU
Amaç:
Sister  Mary  Joseph  nodülü  umbilikal/periumbilikal  bölgedeki 
metastazları tanımlamak için kullanılmaktadır. İntra abdominal 
ve /veya pelvik malignitelerde %1-3 oranında nadiren görülen 
bir  bulgudur.  Erkeklerde  gastrik  karsinom,  kadınlarda  over 
karsinomu en sık sebebini oluşturmaktadır. Bu nodüller  altta 
yatan  yaygın  maligniteyi  işaret  etmekte,  kötü  prognoz  ve  1 
yıldan az yaşam beklentisi göstermektedir.
Gereç ve Yöntem:
Bulgular:
Mide  ağrısı,  yutma  güçlüğü,  bulantı,  kusma  şikayetleriye 
başvuran  54  yaşındaki  kadın  hastanın  yapılan  fizik 
muayenesinde  özellik  saptanmadı.  Özgeçmişinde  4  yıl  önce 
total  abdominal  histerektomi/  bilateral  salpingooferektomi, 
soygeçmişinde kız kardeşinde beyin tümörü öyküsü mevcuttu. 
Yapılan  gastroskopisinde  ösefagokardiak  bileşkeden  başlayan 
ve  kardiyaya  uzanan  ülsere  kitle  görüldü.  Biyopsi  sonucu 
adenokarsinom  olarak  raporlanan  hastanın  uzak  organ 
taramalarında  metastaz  saptanmayınca  Ocak  2009’da  total 
gastrektomi +ösefagojejunostomi operasyonu yapıldı. Patoloji 
sonucu  müsinöz  adenokarsinom  olarak  gelen  ve  T3N0M0 
evre  IIA  olarak  evrelenen  hastanın  kemoterapi  istememesi 
üzerine  takibine  karar  verildi.  Takipte  herhangi  bir  sıkıntısı 
olmayan  hastanın  Nisan  2010’da  çekilen    batın  bilgisayarlı 
tomografisinde(BT)  umbilikus  superiorunda  linea  alba 
düzeyinde  8.5x19  mm  boyutunda  solid  kitle  dışında  patoloji 
izlenmedi  (Resim  1).İlk  önce  müdaheleyi  kabul  etmeyen 
hastanın  Ağustos  2010’da  bu  kitlesi  opere  edildi.  Patolojisi 
adenokarsinom infiltrasyonu olarak raporlanan hastaya opere 
metastatik mide karsinomu tanısıyla Eylül 2010’da dosetaksel 
(60mg/m2/gün)+  sisplatin  (60mg/m2/gün)+  5florourosil 
(600mg/m2/gün)  kemoterapisi  başlandı.Altıncı  kürünü  şubat 
2011’de  alan  hastanın  kemoterapiden  1  ay  sonra  çekilen 
kontrol  toraks  ve  batın  BT’sinde  herhangi  bir  patolojiye 
rastlanmadı.  Takibinde  herhangi  bir  sıkıntı  izlenmeyen 
hastanın  Ocak  2012’de  çekilen  toraks  ve  batın  BT’sinde  de 
herhangi  bir  patolojiye  rastlanmamıştır.Şu  anda  poliklinik 
kontrolünde takipleri devam etmektedir.
Sonuç:
Tüm  umbilikal  nodüllerin  özellikle  daha  önceden  malignite 
öyküsü olanlarda dikkatle incelenmesi gereklidir. Bu nodüllerden 
biyopsi kolay ve güvenilir olduğu için önerilmektedir. Nodülün 
tamamen  çıkarılması  da  hem  tanı  hem  de  tedavinin  daha 
başarılı olması açısından önemlidir.Bu hastada olduğu gibi izole 
umblikal metastazlı mide kanserli hastalarda cerrahi müdahele 
ve  kemoterapi  ile  uzun  hastalıksız  sağ  kalım  süreleri  elde 
edilebilir.
EP-292
MİDE ADENOKANSERLİ HASTALARIN DEMOGRAFİK, KLİNİKO-
PATOLOJİK VE TEDAVİ ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF 
İNCELEMESİ
ERKAN ARPACI 
1
, TARKAN YETİŞYİĞİT 
2
, NECATİ ALKIŞ 
2
 
 

GATA TIBBİ ONKOLOJİ BD, ANKARA 

ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,TIBBİ 
ONKOLOJİ KLİNİĞİ,ANKARA
Amaç:
Mide  kanseri,  dünyada  kansere  bağlı  ölümlerde  ilk 
sıralarda  yer  almaktadır.  Mide  kanseri  genellikle  60  yaş 
civarında  görülmektedir.  Klinikte  genelde  özgül  olmayan 
semptomlar mevcuttur. Erken tanı ve tedavi prognostik öneme 
sahiptir ve sağkalımda çok önemlidir.
Gereç ve Yöntem:
1  Ocak  2001-31  Aralık  2010  tarihleri  arasındaAnkara 
Onkoloji  Hastanesine  başvuran  mide  kanserli  540  olgunun 
verileriretrospektif  olarak incelenmiştir
Bulgular:
Değerlendirmeye alınan hastaların ortalama yaşı 56.24 yıl(yaş 
aralığı 21-86), 369’u erkek(%68.3), 171’i kadın(%31.7). Hastalık 
nedeniyle  başvuru  esnasında  ECOG  performans  durumlarına 
(PS) göre PS:0-2 olan 511 hasta,  PS:3 ve üzeri olan 29 hasta yer 
almaktaydı. Hastaneye başvuruda en sık semptom ve bulgular 
iştahsızlık (%92.2), kilo kaybı (%91.5), epigastrik ağrı (%82.6), 
anemi (%88.3), kusma ve yutma güçlüğü %19.3 olarak saptandı. 
En çok başvurulan tanı yöntemi özofago-gastro-duodenoskopi 
(%94.6)  idi.  Distal  yerleşimli  mide  kanserleri  proksimal 
yerleşimli kanserlerden daha sık saptandı. Hastaların yaklaşık 
%70 kadarı lokal ileri evre/metastatik olup %87 civarında hasta 
opere  edildiği  halde  küratif  cerrahi  yapılan  hasta  oranı  %67 
olarak  hesaplanmıştır.  Küratif  opere  olan  hastaların  %60’tan 
fazlasına  adjuvan  kemo-radyoterapi  verilmiş.  Adjuvan  kemo-
radyoterapide en sık uygulanan eş zamanlı kemoterapi rejimi 
FUFA  olup  ortalama  eş  zamanlı  kemoterapi  kür  sayısı  1.94, 
ortalama uygulanan küratif radyoterapi dozu 45.43 Gy olmuştur. 
Opere hastalara adjuvan tedavide uygulanan en sık kemoterapi 
rejimi 148 hasta ile FUFA (%79.5), 32 hasta FAP/FEP (%17.2). 
Palyatif  opere  olan  veya  tanıda  metastatik  olan  olgulardan 
136  hastaya  palyatif  kemoterapi/radyoterapi  uygulanmış. 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
273
Lokal ileri evre veya metastatik olup birinci basamakta palyatif 
kemoterapi alan hasta sayısı 123 olup, 95 hasta DCF (%77.2), 
12 hasta FAP/FEP (%9.7), 11 hasta FUFA (%8.9) kemoterapisi 
almıştır.
Tüm  hastalar  bazında  ortalama  sağkalım  süreleri 
değerlendirilmiştir.  Ortalama  hastalıksız  sağkalım  süresi 
17.48  ay(2-72  ay),  ortalama  progresyonsuz  sağkalım  süresi 
birinci basamak palyatif  tedavilerden sonra ortalama 6.12 ay 
(1-25 ay), ikinci basamak palyatif tedavilerden sonra ortalama 
5.88  ay  (1-25  ay)  ve  üçüncü  basamak  tedavilerden  sonra 
ortalama 5.09 ay (1-9 ay), ortalama genel sağkalım 25.16 ay(1-
123 ay) olarak hesaplanmıştır.
Genel  sağkalım  analizinin  yapıldığı  2011  Haziran  ayında 
540  hastanın  335’i  (%62)    ölmüş,  166’sı  hayatta  (%30) 
(150  olguremisyonda  hayatta,  16  olgu  hastalıklı  hayatta), 
toplam  39  hasta  (%8)  takiplerine  gelmemiş  ve  telefonla 
ulaşılamadığından 
son 
durumları 
bilinmemektedir. 
Yapılan  istatistiksel  analiz  sonuçlarına  göre  tanı  yaşı, 
performans skoru, tümör evresi, nodal evre, tümörde perinöral 
ve  lenfovasküler  invazyon  varlığı,  adjuvan  veya  palyatif 
kemoterapi alıp almaması ve aldığı kür sayısı ile ilişkili olarak 
hastalıksız sağkalım, progresyonsuz sağkalım ve genel sağkalım 
üzerinde istatistiki olarak anlamlı ilişki saptanmıştır.
Sonuç:
Mide  kanseri  mortalitesi  yüksek  bir  kanser  olduğundan 
gastrointestinal alarm semptomlarının önemsenmesi ve erken 
tanısı esastır.  Ayrıca tedaviye uyum ve çoklu-modaliteli tedavi 
ve  çoklu-disipliner  yaklaşım  mide  kanseri  yönetiminde  çok 
önemlidir.  Çalışmamızdan  elde  ettiğimiz  sonuçlara  göre  tanı 
yaşı,  performans  skoru,  tümör  evresi,  nodal  evre,  tümörde 
perinöral  ve  lenfovasküler  invazyon  varlığı,  adjuvan  veya 
palyatif kemoterapi alıp almaması ve aldığı kür sayısı sağkalımı 
belirleyen önemli parametrelerdir.
EP-293
MİDE KANSERLİ HASTALARDA TROMBİNLE ACTİVE 
EDİLEBİLEN FİBRİNOLİZ İNHİBİTÖRÜ (TAFİ) VE TROMBİN-
ANTİTROMBİN-III KOMPLEKS (TAT) SEVİYELERİ
EVREN FİDAN 
1
, HALİL KAVGACI 
1
, ASIM ÖREM 
2
, MUSTAFA 
YILMAZ 
3
, BÜLENT YILDIZ 
5
, SAMİ FİDAN 
4
, BUKET AKCAN 
2

FEYYAZ ÖZDEMİR 
1
, FAZIL AYDIN 
1
 
 

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BİLİM DALI  

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BİYOKİMYA 
ANABİLİM DALI  

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
HEMATOLOJİ BİLİM DALI  

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
GASTROENTEROLOJİ BİLİM DALI  

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM 
DALI
Amaç:
Kanser  hücresi  içinde  trombus  saptandığından  ve  tümor  ile 
trombüs  arasındaki  ilişki  tespit  edildiğinden  beri  kanser  ve 
koagülasyon konusu araştırılmaktadır. Antitrombin III en önemli 
trombin  inhibitörüdür  ve  artmış  TAT  seviyeleri  koagülasyonu 
aktive  etmektedir.  TAFİ  ise  plazminojenin  plazmine 
dönüşümünü inhibe etmektedir. Ek olarak plazmini direk olarak 
inaktive eder ve fibrinolizisi hasara uğratır. Bozulmuş fibrinoliz 
ise  tromboz  riskini  artırmaktadır.  Bu  çalışma  mide  kanserli 
hastalarda TAFİ ve TAT düzeyleri ile hemostatik parametreleri 
değerlendirme amacı ile dizayn edilmiştir. 
Gereç ve Yöntem:
Karadeniz  Teknik  Üniversitesi  Tıp  Fakültesi  Tıbbi  Onkoloji 
kliniğine başvuran, patolojik tanıları mevcut olan, daha önce 
hiç  kemoterapi  almamış  yeni  tanı  mide  kanserli  hastalar 
çalışmaya dahil edildi. 52 hasta ve 35 kontrol çalışmaya alındı 
ve  kan  örnekleri  alınarak  çalışma  anına  kadar  saklandı.  TAFİ 
düzeyi ve TAT kompleksi düzeyinin ölçümü için ELİSA yöntemi 
kullanıldı.
Bulgular:
TAFİ  seviyeleri  hasta  grubunda  daha  yüksek  olarak  tespit 
edildi  (p<0.05).  TAT  düzeyleri  de  hasta  grubunda  istatistiksel 
olarak  daha  yüksek  saptandı  (p=  0.001).  D-Dimer  seviyeleri 
hasta  ve  kontrol  grubu  arasında  farklılık  göstermezken  evre 
IV  hastalarda  evre  II-III  hastalara  göre  daha  yüksek  seviyede 
tespit edildi (p= 0.05). Lenf nodu sayısı ile TAFİ ve TAT düzeyleri 
arasında  korelasyon  incelendiğinde  TAFİ  ile  lenf  nodu  sayısı 
arasında zayıf fakat pozitif bir korelasyon saptandı (R= 0.452, 
p= 0.027). TAT ile ise negatif fakat istatistiksel olarak anlamlı 
olmayan bir korelasyon tespit edildi (R= -0.154, p= 0.472). Bu 
parametrelerin hastalığı ayırt etmek için belirteç olarak kullanıp 
kullanılamayacağı ROC analizi ile irdelendiğinde TAT’ın hastalığı 
ayırt etmede daha spesifik olduğu saptandı ( TAFİ AUC: 0.676, 
TAT AUC: 0.874).   
Sonuç:
Mide  kanserli  hastalarda  kanama  bozuklukları  ve  trombotik 
olayların  gelişebileceği  her  zaman  akılda  tutulmalıdır.  Bu 
tablolar  koagülasyon  ve  fibrinoliz  arasındaki  dengenin 
bozulması  sonucu  ortaya  çıkabilir.  TAFİ  ve  TAT  düzeylerinin 
sağkalım  ve  prognoz  üzerine  etkilerini  inceleyen  çalışmalara 
ihtiyaç vardır.
EP-294
MİDE KANSERLİ HASTALARIMIZDA HER2 EKSPRESYONU
ARSENAL SEZGİN ALİKANOĞLU 
1
, MUSTAFA YILDIRIM 
2
, DİNÇ 
SÜREN 
1
, MUSTAFA YILDIZ 
2
, CEM SEZER 
1
, SEVİL GÖKTAŞ 
2

NURULLAH BÜLBÜLLER 
1
 
 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ 
KLİNİĞİ 

ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ 
KLİNİĞİ
Amaç:
Metastatik  mide  kanserinin  ilk  basamak  tedavisinde 
HER2‘yi  hedefleyen  tedaviler  günlük    klinik  uygulamalarda 
kullanılmaktadır.  Bu  nedenle  mide  kanserli  hastalarda  HER2 
ekspresyon  oranınn  bilinmesi  önemlidir.  Bu  çalışmada 
mide  kanserli  hastalarımızda  HER  2  ekspresyon  oranı 
İmmünhistokimya yöntemi ile araştırılmıştır.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin