Sonuç:
Aile öyküsünde MK olması meme kanseri riskini artırmaktadır.
MK olanların %15’ten daha az bir kısmında aile öyküsünde
MK olduğu bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda ise hastaların
%28,6’sında aile öyküsünde MK vardı. Bu sonuç özellikle
aile öyküsü olan hastalarda infertilite tedavisinin MK riskini
artıracağı bilgisini desteklemektedir.
EP-257
25 YAŞ ALTI MEME KANSERI OLGULARININ
KLINIKOPATOLOJIK ÖZELLIKLERININ DEĞERLENDIRILMESI VE
KOMORBIDITE: TEK MERKEZ DENEYIMI
İBRAHİM PETEKKAYA , ÖMER VURAL , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , ALPER ALNAK , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme kanserinin (MK) görülme insidansı artmaktadır. Genelde
postmenapozal kadınların hastalığıdır. Otuz yaş altı meme
kanseri görülme sıklığı %0.8’dir. Genç yaşta görülen meme
kanserli olguların klinikopatolojik özellikleri ve prognozları tam
olarak aydınlatılamamıştır
Gereç ve Yöntem:
H.Ü.T.F. Medikal Onkoloji Bilim Dalında takip edilen 2219
MK hastaların içerisinde 25 yaş ve altı MK vakaların hastalık
patolojisi, gradı, hormon statusu, operasyon şekli, verilen
medikal tedavi şekli, birinci derece akrabalarında MK öyküsü
araştırıldı
Bulgular:
25 yaş ve altı hasta sayısı 19’du (% 0.8). Bir hasta erkekti.
258
Ortanca yaş 23’tü (min. 20 maks. 25). Tümörün cerrahi olarak
rezeke edilmesinde en sık kullanılan yöntem Modifiye Radikal
Mastektomiydi (MRM). Hastaların klinik ve tümör patolojisine
ait diğer özellikler Tablo 1’de gösterildi.İki hastada birinci derece
akrabalarda MK öyküsü tespit edildi.Tanı anında ortalama
tümör boyutu 4.42 cm’di. En sık görülen patolojik alt tip IDC’di.
9 hastada LN pozitifti. Tanı anında uzak organ metastazı yoktu.
yedi hastada nüks görüldü. Bu nükslerin en sık kemik, akciğer,
lokal dokulara olduğu izlendi. Takip süresince 1 (% 5.2) hasta
progresyon sebebiyle kaybedildi
Sonuç:
MK olgularının küçük bir kısmı 25 yaş ve altı populasyonda
görülür . Genellikle tanı anında uzak organ metastazlarının
olmaması, az oranda lenf nodu pozitifliği olmasına rağmen
rölatif olarak kötü prognoza sahip olması, optimal advujan
terapi seçiminin önemini yansıtmaktadır. Çalışmalarda
yeterli büyüklükte hasta populasyonları olmaması hastalığın
prognostik faktörleri hakkında kesin bilgilere ulaşılmasını
etkilemektedir.
EP-258
MEME KANSERİ HASTALARINDA TİROİD PATOLOJİLERİNİN
SIKLIĞI
İBRAHİM PETEKKAYA , ALPER ALNAK , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , ÖMER VURAL , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme kanserli hastalarda eş zamanlı tiroid patolojilerinin
sıklığının arttığını gösteren çok sayıda çalışma mevcuttur. Bu
çalışmada meme kanserli hastalarda tiroid patolojileri ve sıklığı
araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimize 2004-2012 yılları arasında başvuran 2219 meme
kanseri öyküsüne sahip hastanın verileri retrospektif olarak
tiroid hastalıkları yönünden değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Hastaların 446 (%20.1)’sında tiroid patolojisi tespit edilmiştir.
Sıklık sırasına göre; 177 (%7,9) hastada multinodülar guatr,
153 (%6,9) hastada diffüz guatr , 59 (%2,7) hastada tanısı
bilinmeyen guatr patolojisi görülmüş. 124 (%5,6) hastanın
benign nedenlerden dolayı tiroidektomi öyküsü vardı. 20
(%0,9) hastada hashimoto tiroiditi, 9 (%0,4)hastada iyi
diferansiye tiroid kanseri öyküsü, 6 (%0,3) hastada diğer
tiroidit türleri, 6 (%0,3) hastada ise toksik guatr öyküsü vardı.
Sonuç:
Meme kanseri ve tiroid hastalıkları arasındaki ilişki uzun
yıllardır bilinen ve mekanizması halen araştırılmakta olan bir
konudur.Bu ilişkinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte,
birçok çalışmada radyoaktif iyot terapisinin bu ilişkiye sebep
olabileceğinden bahsedilmiştir. Bu çalışmalarda meme
kanserli hastalarda, tiroid hastalıklarının her türünün sağlıklı
populasyona göre daha sık olduğu gösterilmiştir. Bu bulgular
mevcut literatür ile de uyum göstermektedir. Bu bilgiler ışığında
tiroid patolojisi olan kişilerin meme kanseri taramasına diğer
kişilerden daha fazla önem göstermesi tavsiye edilmektedir.
Sağlık görevlilerinin de tiroid tedavisi alan hastaları bu konuda
bilgilendirmeleri ve ortaya çıkabilecek meme kanserlerine
engel olmak veya erken teşhis edebilmek için bu hastaların
takiplerinde daha dikkatli olmaları uygun olacaktır.
EP-259
UZUN YAŞAM SÜRELİ SEMPTOMATİK BEYİN METASTAZLI
MEME KANSERİ
AKIN ÖZTÜRK , MUSTAFA BOZKURT , ESAT NAMAL , KEZBAN
NUR PİLANCI , KÜBRA AYDIN , OSMAN GÖKHAN DEMİR
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Beyin, kemik, akciğer metastazlı meme kanserli olgu, uzun
süreli sağ kalımı sebebi ile sunulmuştur.
Gereç ve Yöntem:
54 yaşında, 1994 yılında sol meme İDC, ER(-), PR(-) tansı ile
MKC, adjuvan KT, RT uygulanmış.
Bulgular:
1997’da lokal nüks, MRM uygulanmış. 1999’da akciğer
metastazı, 2005 parietal kemik metastazı. 2006’da parietal
kemikde nüks. 2008‘de bu bölgede tekrar nüks, parietal kemik
eksizyonu uygulanmıştır. 2009’da cilt, beyin parankiminde
yeni metastaz izlenmiştir. 2010’da beyin metastazı. 2011’de
progresyon. Parietal bölgedeki metastazın progresyonve
marker progresyonu. Ocak 2012’de Multiorgan yetmezliği
sebebi ile ex oldu.
Sonuç:
Hastamızda 1999’da akciğer metastazı çıkmasından sonra 13
yıl, 2005’de kemik metastazı çıkmasından sonra 7 yıl, 2009’da
beyin parankim metastazı çıkmasından sonra 3 yıl sağ kalım
sağlanmıştır. Ocak 2012’de multiorgan yetmezliği sebebi ile
ex olmuştur. Literatürde solid organ metastazı sonrası 2 yıl,
kemik metastazı sonrası 3 yıllık bildirilen ortanca sağ kalımlar
ile karşılaştırıldığında ve hormon reseptör negatif ve c-erb B2
pozitifliği de değerlendirildiğinde oldukça uzun süreli sağ kalım
elde edilmiştir.
EP-260
ZOLEDRONİK ASİT’İN SERİN/TREONİN PROTEİN FOSFATAZ
İNHİBİTÖRLERİYLE KOMBİNASYONUNUN İNSAN MEME
KANSERİ HÜCRELERİNDE AKT PROTEİN DÜZEYİNE ETKİSİNİN
ARAŞTIRILMASI
BURÇAK KARACA
1
, BURCU ÇAKAR
1
, ZEKİ SÜRMELİ
1
, PINAR
GÜRSOY
1
, UĞUR MUSLU
1
, EMİR BOZKURT
2
, HARİKA
ATMACA
2
, ASLI KISIM
2
, SELİM UZUNOĞLU
2
, CANFEZA
SEZGİN
1
, BÜLENT KARABULUT
1
, RÜÇHAN USLU
1
1
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,TÜLAY AKTAŞ,ONKOLOJİ
HASTANESİ,İÇ HASTALIKLARI AD, MEDİKAL ONKOLOJİ BD,
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
259
BORNOVA/İZMİR/TÜRKİYE
2
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ, FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ,
BİYOLOJİ BÖLÜMÜ,MURADİYE/MANİSA/TÜRKİYE
Amaç:
PI3K/Akt, hücresel yaşamın sürdürülmesinde ve hücre
proliferasyonunda rol oynayan sinyal yolaklarından biridir.
Akt bu yolaktaki temel proteinlerden biri olup, aktivasyon/
deaktivasyonunda fosfatazlar önemli rol oynar. Zoledronik
asit (ZA), bifosfanat ailesinin bilinen en potent üyesi olup,
birçok kanser hücre hattında antitümoral etkileri tespit edilmiş
bir ajandır.Calyculin A (CA) ve Okadaik asit (OA) ise serin/
treonin fosfataz ailesinden olan Protein fosfataz 1 ve 2A’nın
inhibitörüdür.Bu çalışmanın amacı, ZA’nın fosfataz inhibitörleri
ile kombinasyonunun insan meme kanseri hücre hatlarındaki
(MCF-7 ve MDA-MB-231) sitotoksik ve apoptotik etkilerinin
belirlenmesi ve bu kombinasyonların Akt proteini üzerindeki
etkilerini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
İnsan meme kanseri hücreleri ZA ve serin/treonin fosfataz
inhibitörleri ile artan dozlarda ayrı ayrı ve kombine halde 24,
48 ve 72. saat süresince muamele edildi. Sitotoksisite XTT Cell
Proliferation Kit (Roche, Mannheim, Germany) kullanılarak
ölçüldü. İlaçlar arasındaki sinerjistik kombinasyon dozları
CalcuSyn 2.0 (Biosoft) yazılımı ile belirlendi. Apoptotik
etkilerin gösterilmesi için Cell Detection Kit (ELISA) kullanıldı
ve sonuçlar kaspaz 3/7 enzim aktivitesi ölçülerek doğrulandı.
Elde edilen sinerjistik dozlarla muamele edilen meme kanseri
hücrelerindeki Akt proteinin miktarları ise Western blot
yöntemi kullanılarak belirlendi.
Bulgular:
Meme kanseri hücre hatlarında ZA’nın her iki inhibitörle
kombinasyonunun da sinerjistik sitotoksik etkili olduğu
tespit edildi. Bu sinerjistik kombinasyonların 72. saatte DNA
fragmantasyonunda ve kaspaz 3/7 enzim aktivitesinde artışa
neden olduğu gösterildi. Ayrca ZA’nın CA ve OA ile sinerjistik
sitotoksik kombinasyonlarının meme kanseri hücrelerinde Akt
proteininde inhibisyona neden olduğu belirlendi.
Sonuç:
İnsan meme kanseri hücre hatlarında ZA’nın serine/treonin
fosfataz inhibitörleriyle kombinasyonlarının Akt proteininde
inhibisyona neden olduğunu gösteren bu veriler, bu
kombinasyonların meme kanseri için yeni bir tedavi seçeneği
olabileceğini göstermektedir.
EP-261
TRASTUZUMAB TEDAVİSİ ALAN HER-2 POZİTİF METASTATİK
MEME KANSERLİ HASTALARDA SANTRAL SİNİR SİSTEMİ
TUTULUMU
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM
PETEKKAYA , BURCU KIZILARSLANOĞLU , FURKAN SARICI ,
ESAT ÇINAR , BİLGİN SAİT , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Her2 pozitif trastuzumab tedavisi alan metastatik meme
kanserlerinde (MK) santral sinir sistemi (SSS) tutulumunun
sıklığını belirleyip yaşam sürelerini incelemek.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takip edilen 2218 MK hastası verilerinden Her-2
pozitif trastuzumab tedavisi alan metastatik MK hastaları tespit
edildi. Gelişen SSS metastaz sıklığı ve survi incelendi
Bulgular:
Toplam 34 hasta vardı. Tanı anındaki yaş ortalamaları 47±10
yıldı. Hastaların %58,8’i premenopozal, %58,8’i ER pozitif,
%44,1’i PR negatif, %53’ü nodal tutulum pozitifti. On beş
hastada tanı anında tek bölgede metastaz, 19’unda multiple
bölgede metastaz vardı. Tanı anında SSS metastazı olan bir
hasta (%2,9) vardı. En sık metastaz bölgeleri karaciğer (%50),
kemik (%50) ve akciğerdi (%32,4). Metastatik MK tanısından
sonra gelişen SSS metastaz sıklığı %23,5’ti. Ortanca takip
süreleri 17,3 (min-max: 0,2-70,6) aydı. SSS tutulumu sonrası
ortanca takip süresi 10,9 (min-max: 0,8-18,6) aydı. Ölen
hasta sayısı 5’ti (%14,7). SSS metastazı olanların ortanca
sağkalım süreleri (33 ay; min-max: 8,1-33,2 vs 59,9±6,2 ay)
olmayanlara göre daha düşüktü (p=0,003). SSS metastazı olan
ve olmayanlarda ortanca PFS süreleri (10,6 ; min-max: 5,9-23,1
vs 17,8 ; min-max: 6,9-35,3) benzerdi (p=0,069).
Sonuç:
Metastatik, Her-2 pozitif, trastuzumab kemoterapisi alan MK
hastalarda izlem süresince SSS metastazı sık görülmekte, erken
dönemde gelişmekte ve agresif seyretmektedir.
EP-262
TRASTUZUMAB’IN İNDÜKLEDİĞİ SJÖGREN’S SENDROMU
AKIN ÖZTÜRK
1
, MUSTAFA BOZKURT
1
, ESAT NAMAL
1
, KEZBAN
NUR PİLANCI
1
, OSMAN GÖKHAN DEMİR
1
, AYŞE HURİ
ÖZDOĞAN
2
1
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ
2
İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
Trastuzumab’a bağlı gelişen Sjögren’s sendromlu olgu
sunulmuştur.
Gereç ve Yöntem:
Meme karsinomlu, sistemik metastazı bulunmayan,
fizik muayenesi normal olan hastamıza trastuzumab
tedavisi planlandı. Öz geçmişinde sadece Hashimoto tiroidit’i
tanısı ile takipli ve ötiroid olduğu öğrenildi.
Bulgular:
Trastuzumab uygulamasının 2. gününde başlayan ve şiddeti
artarak devam eden bilateral diz eklem şişliği oluştu. Öncesinde
benzer şikayetleri olmayan hastanın fizik muayenesinde
bilateral diz ekleminde sıvı, ısı artışı, hareketle artan ağrı
saptandı. Diğer eklemlerinde patoloji yoktu. Laboratuar
tetkiklerinde ESR 50mm/s, CRP 2mg/dl, RF(-), anti ccp(-) ,
260
anti-SSA (-) idi. ANA 1/320 pozitif bulundu. Diğer laboratuar
bulguları normaldi. Göz muayenesi Sjögren’s sendromu ile
uyumluydu. Diz MRI’de bilateral eklem içi efüzyon ve sinoviyal
proliferasyon, enflemasyon izlendi. Sinoviyal sıvı analizinde
hafif inflamasyon saptandı.
İki ay trastuzumab tedavisi almayan hastanın tüm bulguları
geriledi. Daha düşük dozda tekrar trastuzumab başlandığında
semptomlar tekrarlandı. Yaklaşık 4 aydır trastuzumab almayan
hasta şu anda yakınmasız.
Sonuç:
Hashimoto tiroiditi anamnezi olan bu olgumuzda
trastuzumab’ın indüklediği otoimmün bir sendrom olan
Sjögren sendromu düşünüldü. Literatür taramasında
trastuzumab tedavisi ile tetiklenen, özellikle büyük
eklem artriti ile seyreden Sjögren sendromu ilişkisi saptanmadı.
Otoimmün hastalık hikayesi olan bir hastada Trastuzumab’ın
benzer bir otoimmün reaksiyonu tetikleyebileceği göz önünde
bulundurulmalıdır.
EP-263
MEME KANSERİNDE TANI İLE TEDAVİ BAŞLAMA ARASINDA
GEÇEN SÜRENİN YAŞAM SÜRESİ ÜZERİNE ETKİSİ
BURCU KIZILARSLANOĞLU
1
, MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU
1
, İBRAHİM PETEKKAYA
1
, ELSHAD
HASANOV
1
, VEYSEL AYYILDIZ
2
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
,
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Meme kanseri tanısından sonra kemoterapi ve/veya
hormonoterapi başlanmasına kadar geçen sürenin sağkalım
üzerine etkisini incelemek
Gereç ve Yöntem:
Takip ettiğimiz, tanı tarihi ile kemo ve/veya hormonoterapi
başlangıç süreleri bilinen 1999 hastanın verisi retrospektif
incelendi. Gecikme süresi, grup 1; 0-20 gün, grup 2; 21-40 gün,
grup 3; 41-60 gün, grup 4; 61 gün ve üzeri olarak tanımlandı.
Gecikmenin DFS ve PFS üzerine etkisi analiz edildi.
Bulgular:
Ortalama tanı yaşı 49±11 yıldı. Ortanca gecikme süresi 24 (min-
max: 0-205 gün) gündü. Hastaların %38,9’u grup 1, %46,3’ü
grup 2, %10,1’i grup 3, %4,8’i grup 4’teydi. Ortanca takip
süreleri 54,7 (min-max: 0,3-368,4) ay, ortanca DFS 31,9 (min-
max: 0,2-364,3) ay, ortanca PFS 32,3 (min-max: 0,2-369,5) aydı.
Beş ve on yıllık sağkalım oranları %81,1 ve %55,5’ti. Gecikme
ile PFS, DFS arasında zayıf negatif bir korelasyon tespit edildi
(sırasıyla, r=-0,123, p=0,02 ve r=-0,111, p=0,03). Gecikme
süresi arttıkça ortanca PFS azalmaktaydı (grup 1: 33,1 ay, grup
4: 14,1 ay, p=0,003). Gruplar arasında ortanca DFS süreleri
benzer bulundu (p=0,24). Bir aydan daha az ve bir aydan daha
çok şeklinde 2 gruba ayrıldığında bir aydan fazla gecikmenin
DFS’yi azalttığı görüldü (sırasıyla, 43,6 ay; %95 CI 38,5-48,6 vs
37,5 ay; %95 CI 32,8-42,1, p=0,05)
Sonuç:
Çalışmamızda tedavide gecikmenin DFS ve PFS sürelerini
olumsuz etkileyeceği gösterilmiştir. DFS ve PFS ile gecikme
süreleri arasında negatif korelasyon bulunmuştur.
EP-264
İZOLE KARACİĞER METASTAZI OLAN MEME KANSERLİ
HASTALARIN KLİNİK, PATOLOJİK VE SURVİ ÖZELLİKLERİ
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , ELSHAD HASANOV , MUSTAFA SOLAK ,
KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme kanseri seyrinde karaciğer metastazlarından (KM) sonra
prognoz kötüdür. Bu çalışmada merkezimizde takip edilen ve
izole KM saptanan hastaların klinikopatolojik özellikleri ve
yaşam süreleri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takip edilen 2218 meme kanseri hastası verisi
incelendi. İzole KM olan 47 (%2,1) hasta olduğu tespit edildi.
Hastaların klinik, patolojik özellikleri, aldıkları tedaviler ve survi
özellikleri incelendi.
Bulgular:
Tanı anında yaş ortalamaları 46±11 yıldı. Hastaların %51,1’i
premenopozaldi. Oral kontraseptif kullanımı %21,3, HRT
kullanımı %17’ydi. ER pozitif hasta %53,2, PR pozitif %46,8,
Her-2 pozitif %40,4’tü. Nodal tutulumu olan %38,2, tanı anında
evre 1 %6,4, evre 2 %27,7, evre 3 %27,6, evre 4 %29,8’di.
Ortanca KM boyutu 25 mm (min-max: 2-85 mm) idi. KM
sonrası uygulanan tedaviler %83 hastada sistemik kemoterapi,
%6,4’ünde sistemik kemoterapi ve RF ablasyon, %10,6’sına
sistemik kemoterapi ve metastazektomiydi. KM sonrası 2
ve 5 yıllık sağkalım oranları %84,6 ve %26,7’ydi. Hastaların
%4,3’ünde tam yanıt, %72,3’ünde progresyon, %23,4’ünde
stabil hastalık vardı. 12 hasta (%25,5) progresyon sonrası
kaybedildi. Ortanca sağkalım süresi 100,9 aydı (%95 CI 71,0-
130,7 ay). Karaciğer metastazı sonrası ortanca sağkalım süresi
65,5 aydı (%95 CI 32,5-98,5 ay). karaciğer metastazı sonrası
ortanca PFS 31,7 aydı (%95 CI 6,2-57,1 ay). KM çapı 25 mm
altında ve üstünde olanlarda ortanca PFS benzerdi (31,7 vs
15,4 ay, p=0,08)
Sonuç:
Bu çalışmada KM sonrası yaşam süresi literaturdeki verilere
göre yüksek bulunmuştur. Uygun sistemik kemoterapi ile
yanıtların iyi olabileceği gösterilmiştir.
EP-265
MEME KANSERİNDE KEMOTERAPİ İLE MENOPOZ ÖNCESİ
DÖNEMDEN MENOPOZ SONRASI DÖNEME GEÇİŞ SIKLIĞI
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , ELSHAD HASANOV , MUSTAFA SOLAK ,
TANER BABACAN , KADRİ ALTUNDAĞ
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
261
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Kemoterapi sonrası erken menopoz gelişiminin riskini
belirlemek güçtür. Çünkü kemoterapi tipi ve yaş gibi menopoz
durumunu etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu çalışmada
merkezimizde takip edilen hastalarda premenopozal dönemde
olup kemoterapi sonrası postmenopozal döneme giren hasta
sıklığını tespit etmek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takip edilen 2218 meme kanseri hastasının verisi
retrospektif olarak incelendi. Kemoterapi sonrası menopozal
durumu değişen hastaların sıklığı incelendi
Bulgular:
Tanı anında menopozal durumu bilinen 2201 hasta vardı.
Tedavi öncesinde premenopozal dönemde olan hasta sayısı
1071 (%48,7), postmenopozal 994 (%45,2) ve perimenopozal
136 (%6,2) idi. Tedavi öncesi premenopozal dönemde olan
hastalardan 42’sinde (%3,9) tedavi sonrası menopoz geliştiği
görüldü. Perimenopozal dönemde olan hastaların ise %1,5’inde
tedavi sonrası menopoza girdiği görüldü. Menopoz öncesi
(premenopozal ve perimenopozal) dönemde tedaviye başlanan
hastaların %3,6’sının tedavi sonrası postmenopozal döneme
girdiği görüldü. Tedavi öncesi premenopozal dönemdeki
hastalar incelendiğinde, tedavi sonrası postmenopozal
olanların tedavi sonrası menopozal durumu değişmeyenlere
göre daha yaşlı oldukları tespit edildi (43±5 yıl vs 41±6, p=
0,007).
Sonuç:
Bu çalışmada menopoz öncesi dönemde olup kemoterapi ile
postmenopozal döneme giren hastaların sıklığı %3,6 olarak
tespit edilmiştir. İleri yaşın bu duruma katkı sağlamış olabileceği
gösterilmiştir.
EP-266
BÖBREK HÜCRELİ TÜMÖRDE MİDE METASTAZI: OLGU
SUNUMU
BİLGE AKTAŞ , FAYSAL DANE , ERDOĞAN SELÇUK ŞEBER , FERHAT
TELLİ , MUHARREM KOÇAR , METİN KANITEZ , MEHMET
BEŞİROĞLU , PERRAN FULDEN YUMUK , NAZIM SERDAR TURHAL
MARMARA ÜNİVERSİTESİ PENDİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA
HASTANESİ
Amaç:
Böbrek hücreli kanserler yaklaşık %25 oranında metastaz
yaparlar. Bunların %50’den fazlasını akciğer oluşturur. Karaciğer
dışı gastrointestinal sistem metastazları oldukça nadir rapor
edilmiştir (% 0.2-0.7). Bizim bilgilerimize göre böbrek hücreli
kanserlerin mide metastazları ise literatürde çok ender
olarak bildirilmiştir. Diğer metastaz bölgeleri olan hastalara
göre prognozları daha kötü olarak bilinmektedir. Bu bildiride
mide metastazı tespit edilen bir böbrek hücreli kanser vakasını
sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
O.O, 66 yaşında erkek hasta. Haziran 2006 tarihinde bel ağrıları
nedeniyle yapılan tetkiklerde böbrek hücreli kanser tanısı
konulmuş. Böbreğe küratif rezeksiyon yapılan hastaya adjuvan
tedavi verilmemiş. Nefrektomiden 6 yıl sonra takibi esnasında
bel ağrısı ve midede kazınma şikayeti gelişen hastaya yapılan
batın ultrasonunda karaciğerde metastaz şüphesi olunca hasta
bize başvurdu.
Bulgular:
Ocak 2012 ‘de evreleme amaçlı çekilen PET/CT’de; mide
antrumu, akciğer hilusu, abdominal lenf düğümleri, karaciğer
ve L5 vertebrada metastazla uyumlu görünüm bulunmaktaydı.
Bel ağrıları nedeniyle L5 vertebraya radyoterapi uygulanan
hastanın devam eden dispeptik şikayetleri olması ve PET/
CT’de midede gözlenen tutulumun metastaz veya 2. primer
kanser olabileceği şüphesinin bulunması nedeniyle hastaya
gastroskopi yapıldı. Mide antrumundanalınan biyopside
vimentin immunreaktivitesi pozitif; CK 7, CK 20, TTF-1,
kromogranin ise negatif olarak saptanmış olup böbrek hücreli
kanserin mide metastazı olarak rapor edildi. Hastanın daha
önce sistemik tedavi almamış ve yeni saptanan metastazları
olması nedeniyle şubat 2012 tarihinde interferon-alfa tedavisi
başlandı.
Dostları ilə paylaş: |