Gereç ve Yöntem:
Merkezimize Nisan 2009-Ocak 2012 tarihleri arasında başvuran
neoadjuvan kemoterapi sonrası cerrahi uygulanan lokal ileri
evre meme kanserli hastalar retrospektif olarak incelenmiştir.
Hastalarda patolojik tam yanıt tanımı cerrahi sonrası rezidü
tümör ve metastatik lenf nodu olmaması şeklinde yapılmıştır.
Demografik veriler, tümör boyutu, grad, evre, estrogen,
progesterone, HER2 durumu, kemoterapi/endokrin tedavi
hikayeleri ve tedavi yanıt durumları hastalardan ve hastane
kayıtlarından öğrenilmiştir.
Bulgular:
Ortanca yaşı 52.4 (aralık 24-72) olan 117 hasta analiz edildi.
95 hasta taksan içeren tedaviler alırken, 22 hasta taksan
içermeyen tedaviler alıyordu. Taksan içeren tedavi alan 24
hastada patolojik tam yanıt elde edilirken, taksan içermeyen
tedavi alan 1 hastada patolojik tam yanıt elde edildi (%25.3 vs.
%4.0, p<0.05).
Sonuç:
Neoadjuvan sistemik tedavi uygulanan lokal ileri evre meme
kanserli hastaların %81.1’İ taksan içeren kemoterapiler
alıyordu. Neoadjuvan taksan içeren rejimler ile patolojik
tam yanıt oranlarında anlamlı artış saptandı. Bu bulgularla
neoadjuvan sistemik kemoterapi uygulanan hastalara taksan
içeren tedavilerin patolojik tam yanıt oranlarında ve dolayısıyla
sağkalımda artışa katkı sağladığı anlaşılmaktadır.
EP-222
NEOADJUVAN ANTRASİKLİN İÇEREN KEMOTERAPİ
UYGULANAN LOKAL İLERİ EVRE MEME KANSERİ
HASTALARINDA PATOLOJİK TAM YANIT ORANLARI
FURKAN SARICI , MUSTAFA SOLAK , TANER BABACAN , ZAFER
ARIK , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ONKOLOJİ ANABİLİM
DALI
Amaç:
Lokal ileri evre meme kanserinde ilk tedavi seçeneği
kemoterapidir. Neoadjuvan sistemik tedavi uygulanan
meme kanseri hastalarında patolojik tam yanıt elde edilmesi
durumunda rezidü tümörü olan hastalara oranla sağkalım
avantajı elde edilmektedir. Bu çalışmada neoadjuan antrasiklin
içeren sistemik kemoterapi alan meme kanseri hastalarında
patolojik tam yanıt oranlarını belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimize Nisan 2009-Ocak 2012 tarihleri arasında başvuran
neoadjuvan kemoterapi sonrası cerrahi uygulanan lokal ileri
evre meme kanserli hastalar retrospektif olarak incelenmiştir.
Hastalarda patolojik tam yanıt tanımı cerrahi sonrası rezidü
tümör ve metastatik lenf nodu olmaması şeklinde yapılmıştır.
Demografik veriler, tümör boyutu, grad, evre, estrogen,
progesterone, HER2 durumu, kemoterapi/endokrin tedavi
hikayeleri ve tedavi yanıt durumları hastalardan ve hastane
kayıtlarından öğrenilmiştir.
Bulgular:
Ortanca yaşı 52.4 (aralık 24-72) olan 117 hasta analiz edildi. 89
hasta antrasiklin içeren tedaviler alırken, 28 hasta antrasiklin
içermeyen tedaviler alıyordu. Antrasiklin içeren tedavi alan
24 hastada patolojik tam yanıt elde edilirken, antrasiklin
içermeyen tedavi alan 1 hastada patolojik tam yanıt elde edildi
(%27.0 vs. %3.6, p<0.005).
Sonuç:
Neoadjuvan sistemik tedavi uygulanan lokal ileri evre meme
kanserli hastaların %76.0’ sı antrasiklin içeren kemoterapiler
alıyordu. Neoadjuvan antrasiklin içeren rejimler ile patolojik
tam yanıt oranlarında anlamlı artış saptandı. Bu bulgularla
neoadjuvan sistemik kemoterapi uygulanan hastalara
antrasiklin içeren tedavilerin patolojik tam yanıt oranlarında
ve dolayısıyla sağkalımda artışa katkı sağladığı anlaşılmaktadır.
EP-223
MEME KANSERİNDE HİSTOPATOLOJİK ÖZELLİKLER VE
MOLEKÜLER SINIFLAMA İLE İLİŞKİSİ
NUR ŞENER , NURGÜL YAŞAR , DİNÇER AYDIN , RAMAZAN YILDIZ ,
TANER KORKMAZ , ÖZLEM ERCELEP , SİNEMİS YÜKSEL , ASLIHAN
GÜVEN MERT , UMUT KEFELİ , EMRE YILDIRIM , MEHMET
ALİUSTAOĞLU , ALPASLAN MAYADAĞLI , MAHMUT GÜMÜŞ
DR. LÜTFİ KIRDAR KARTAL EAH
Amaç:
Meme kanseri farkli morfolojik ve moleküler özellikler gösteren
heterojen bir hastalıktır.Bu çalışmamızda meme kanserinin
histopatolojik özellikleri ile moleküler sınıflama arasındaki
ilşkiyi araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde takipte olan 1503 meme kanseri hastasının verileri
histopatolojik ve moleküler özellikler açısından değerlendirildi.
Histopatolojik özellikler ile moleküler özellikler arasındaki ilişki
araştırıldı.
Bulgular:
Hastaların % 65’i endokrin duyarlı, % 22’si her2 pozitif % 13’ü
ise üçlü negatif hastalardan oluşmakta idi. İnvaziv lobuler
kanser tanılı hastalar, düşük gradlı hastalar ve lenfatik invazyon
242
saptanmayanlar daha çok endokrin duyarlı grupta idi (p=0001,
0.000, 0.027 sırasıyla). Diğer histopatolojik özellikler ile
endokrin duyarlılık arasında istatistiksel ilişki saptanmadı. Her2
pozitifliği ile yüksek grad, lenfatik ve vasküler invazyon varlığı
ve nodal tutulum arasında anlamlı ilişki mevcuttu (p=0.000,
0.003, 0.021, 0.002 sırasıyla). Diğer histopatolojik özellikler
ile her2 durumu arasında ilişki saptanmadı. Üçlü negatiflik
ile patolojik tanı, yüksek grad ve perinöral invazyon yokluğu
arasında anlamlı bir ilişki mevcuttu (p=0.050, 0.000, 0.001
sırasıyla). Üçlü negatiflik ile vasküler invazyon varlığı, lenfatik
invazyon varlığı, t evresi ve nodal durum arasında istatistiksel
bir ilişki saptanmadı.
Sonuç:
Klinikopatolojik özelliklerin yanısıra moleküler alt tiplerin
bilinmesi, meme kanserini daha iyi anlamamıza yol açmakta
ve meme kanserine bakışımızı ve tedavi seçeneklerini
belirlememize katkıda bulunmaktadır.
EP-224
MEME KANSERLİ HASTALARDA DEPRESYON, ANKSİYETE,
BENLİK VE CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
AYŞEGÜL KARGI
1
, ARZU DİDEM YALÇIN
2
, AHMET BÜLENT
KARGI
3
, MELİKE CEYLAN BALCI
1
, HASAN HÜSEYİN POLAT
2
1
MEDİCAL ONKOLOJİ KLİNİĞİ, DENİZLİ DEVLET HASTANESİ,
DENİZLİ
2
ALERJİ VE KLİNİK İMMUNOLOJİ KLİNİĞİ EĞİTİM VE
ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANTALYA
3
GÖĞÜS CERRAHİSİ KLİNİĞİ, MEDİCALPARK HASTANESİ,
ANTALYA
4
PSİKİYATRİ KLİNİĞİ, DENİZLİ DEVLET HASTANESİ
5
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI, CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ,
SİVAS
Amaç:
Meme kanseri tedavisi alan hastalarda eşlik eden psikolojik ve
cinsel fonksiyon bozukluklarının prevalansını araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışma, Denizli Devlet Hastanesi Onkoloji Kliniğinde meme
kanseri teşhisi alan, çeşitli evredeki evli 50 kadın üzerinde
yapıldı. Tüm olguların demografik bilgileri kaydedildikten
sonra aydınlatılmış onamları alındı. Beck depresyon ve
Anksiyete ölçümü, Rosenberg benlik saygı ölçeği, Golombok-
Rust cinsel doyum ölçeği testleri uygulandı. Sonuçlar istatistik
testlerle değerlendirildi.
Bulgular:
Yaş ortalamaları 44,30±7,26 yıldı. Olguların %58’i 40-49 yaş
grubunda; %64’ü ev hanımı olup %64’ü ilkokul ve altı eğitimli
idi. Yine araştırma grubundakilerin %28’i psikiyatrik tedavi
görmekteydi. Hastaların % 40’ı tedavi gerektirecek düzeyde
depresyon, %26 hastada ise ileri derecede anksiyete tespit
edildi. Yalnızca % 2 hastada Rosenberg testi ile benlik saygısının
azaldığı gösterildi. Cinsel işlevi gösteren Golombok-Rust Cinsel
Doyum Ölçeğine göre hastaların % 10’unda ileri derecede
cinsel doyum bozukluğu görüldü. SCL 90-R testine göre de
hastaların % 32’sinde hastayı huzursuz ve tedirgin eden
psikolojik bozukluk tespit edildi. Hastaların yaş, eğitim düzeyi,
menapoz durumu ile karşılaştırmalı testler uygulandı.
Sonuç:
Kadının cinsel kimliğinin önemli bir parçası olan memenin kaybı,
psikososyal morbiditeye neden olmaktadır. Kanserin kendisi
kadar tedavide kullanılan ilaçların yan etkileri –sözgelimi saç
dökülmesi gibi- hastaların beden ve ruh sağlıklarını olduğu
kadar cinsel fonksiyonlarını da ciddi ölçüde etkilemektedir.
İnsanların pek çoğu kanser tedavisinin ardından cinsel
yaşamlarının sona erdiğini düşünmektedir. Hekimler de kanser
tedavisinde yalnızca hastalığa odaklanmaktadırlar. Uygulanan
cerrahi, kemoterapi, radyoterapi ve hormonal tedavilerin yan
etkileri, hastalık seyrinde görülen depresyon ve anksiyete,
cinsel hayatı psikolojik yönden olumsuz etkiler, yaşam kalitesini
düşürür. Kanser tedavisinde amaç, sağkalımı artırmak kadar
yaşam kalitesini de düzeltmektir.
EP-225
TANI ANINDA METASTATİK MEME KANSERLİ HASTALARDA
SAĞKALIMI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK
1
, BURÇİN BUDAKOĞLU
2
, İBRAHİM
TÜRKER
3
, KAAN HELVACI
2
, ÖZLEM SÖNMEZ
2
, ÜLKÜ
YALÇINTAŞ ARSLAN
2
, BERNA ÖKSÜZOĞLU
2
1
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, İÇ
HASTALIKLARI AD,BOLU
2
ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ,ANKARA
3
TRABZON NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ,TRABZON
Amaç:
Meme kanseri klinik ortaya çıkış, radyografik karakteristik,
patolojik özellikler ve biyolojik davranışlar bakımından farklı
grupları içeren heterojen bir hastalıktır. Metastatik meme
kanserinde de, klinik seyir ve prognoz, tümörün özelliklerine
göre farklılıklar gösterebilmektedir. Primer tümörünün
intrensek genetik heterojenitesi bu farklılıklardan sorumludur.
Bu yüzden tümörün genel karakteristik özellikleri prognoz ve
sağkalım üzerinde önemlidir.
Gereç ve Yöntem:
01.09.2007-31.05.2011 tarihleri arasındaki hasta verileri
retrospektif olarak analiz edilerek tanı anında metastatik meme
kanserli hastaların demografik özellikleri değerlendirildi.
Bulgular:
Toplam 2478 meme kanseri vakasından tanı anında metastatik
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
243
olan 102’si(%4.1) çalışmaya alındı. Ortanca yaş 50 (26-90)
yıldı. Hastaların %58.8’i postmenapozaldi. En sık histolojik alt
grup %89.2 ile invaziv duktal karsinomdu. % 57,8 ile hastaların
çoğunun histolojik grade’i 3 idi. %76.5 (78 hasta) hormon
reseptörü pozitif iken %42.2 (43 hasta) HER2 pozitifti.
Metastaz bölgelerine göre hastalar değerlendirildiğinde; %20
visseral, %42 izole kemik ve yumuşak doku, %37 hastada
ise kombine metastaz mevcuttu. Reseptör negatif ve HER2
pozitif hasta grubu en fazla visseral metastazlı hasta grubunu
oluşturuyordu.
Ortanca progresyonsuz sağkalım (PSK) 30 aydı (Şekil 1). PSK
üzerine hormon reseptör, HER2 durumunun ve metastaz
bölgesinin anlamlı etkisi mevcuttu. Ortanca genel sağkalım(GSK)
66 ay olarak hesaplandı(Şekil 2). GSK üzerine hormon reseptör
negatifliği, HER2 reseptör pozitifliği ve viseral organ metastazı
olmasının olumsuz etkisi olduğu izlendi. Uygulanan tedavilerin
GSK süresi üzerine etkili olduğu (p=0.01), 76 ayla kemoterapi
alanların en uzun, 23 ayla kemoterapi-hedefe yönelik tedavi
alanların en kısa GSK süresine sahip olduğu bulundu. PSK
ve GSK üzerine yaşın, menapoz durumunun, ECOG, tümör
histolojisi ve gradının etkisi olmadığı görüldü (Tablo 1).
Sonuç:
Çalışmamızdaki tanı anında metastatik meme kanserli
hastalarda tümörün reseptör özelliklerinin, metastaz yerinin,
uygulanan tedavilerin hem progresyonsuz hem de genel
sağkalım üzerine etkili olduğu bulundu.
Değişken
PSK(p değeri)
GSK(p değeri)
Yaş
0.2
0.2
Menapoz Durumu
0.09
0.9
ECOG Performans Durumu 0.07
0.4
Tümör Histolojisi
0.6
0.6
Tümör Grad
0.2
0.7
Hormon Reseptör Durumu 0.006*
0.04*
HER2 Reseptör Durumu
0.04*
0.04*
Kombine Reseptör Durumu 0.01*
0.21
Viseral Organ Metastazı
0.02*
0.01*
Kemik-Yumuşak Doku Me-
tastazı
0.004*
0.03*
Uygulanan Tedavi
0.03*
0.01*
Tablo 1: Progresyonsuz ve Genel Sağkalım Üzerine Etki Eden
Faktörler (*İstatistik olarak anlamlı)
EP-226
BEYİN METASTAZI GELİŞİMİ SONRASINDA ANTİ-HER2 TEDAVİ
SEÇİMİNİN SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ
ÜLKÜ YALÇINTAŞ ARSLAN
1
, İBRAHİM TÜRKER
2
, KAAN
HELVACİ
1
, ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK
3
, BURÇİN BUDAKOĞLU
1
,
ONUR EŞBAH
1
, AHMET ŞİYAR EKİNCİ
1
, ÖZNUR BAL
1
, ÖZLEM
UYSAL SÖNMEZ
1
, BERNA ÖKSÜZOĞLU
1
1
DR.ABDURRAHMAN YURTASLAN ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM
VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
2
TRABZON NUMUNE HASTANESİ
3
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
Amaç:
HER2(+) meme kanserinde beyin metastazı (BM) yüksek
oranda gözlenir. Bu çalışmada anti-HER2 tedavi ajanlarının BM
sonrası sağkalıma etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde 2005-2011 yılları arasında izlenmiş 82 HER2(+)
BM’li meme kanserli kadın hastanın kayıtları retrospektif olarak
gözden geçirildi. BM sonrası lapatinib ile kapasitabin (LK) ve/
veya trastuzumab ile kemoterapi (TK) almış olan 31 hastada
BM ile sağ kalıma etki eden faktörler değerlendirildi.
Bulgular:
Ortanca yaş 44 (27-65) idi. BM sonrası ortanca izlem 15 (1-51)
aydı. İzlem süresinde 19 hasta ölmüştü. BM sonrası 13 hasta
ilk sıra olarak TK (ortanca 6 kür; 2-14), 18 hasta LK (ortanca 9
kür;1-26) tedavisi almıştı. BM sonrası anti-HER2 tedavi almamış
hastalar ile kıyaslandığında anti-HER2 tedavi almış olmak sağ
kalımı anlamlı olarak iyileştirmişti: ortanca 6 (2.5-9.4) aya karşın
16 (12.2-19.8) ay (p<0.0001). İlk sıra LK ile progresyonsuz
sağkalım TK kolundan daha uzun saptandı (ortanca 7 aya [aralık:
4-10] karşın 3 ay [1.3-4.7], p=0.005). Ancak iki kemoterapi
grubu arasında BM sonrası toplam sağkalım açısından anlamlı
fark yoktu (ortanca 21 aya karşın 16 ay, p=0.709). Yedi hasta
BM sonrası 2 ayrı anti-HER2 tedavi almıştı ve bu grup bir sıra
tedavi alan hastalarla kıyaslandığında sağ kalım sonuçları daha
iyiydi (p=0.055).
Sonuç:
anti-HER2 tedavi ajanları BM sonrası sağkalım sonuçlarını
iyileştirmiştir. Trastuzumab ve lapatinib içeren tedavilerin
ardışık kullanımı ile bu süre daha da uzatılabilir.
EP-227
KOLON KANSERİNDE SİSTEMİK İNFLAMATUAR YANIT
SEVİL GÖKTAŞ
1
, MUSTAFA YILDIRIM
1
, MUSTAFA YILDIZ
1
,
ARSENAL SEZGİN ALİKANOĞLU
2
, DİNÇ SÜREN
2
1
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ ONKOLOJİ
KLİNİĞİ
2
ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, PATOLOJİ
KLİNİĞİ
Amaç:
Nötrofil Lenfosit Oranı (NLO) sistemik inflamatuar yanıtın
göstergelerinden birisidir. NLO’nun bir çok kanserde pronostik
faktör olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda NLO’nun kolorektal
kanserli hastalarda diğer prognostik faktörlerle ilişkisi
incelenecektir.
Gereç ve Yöntem:
2008-2010 yılları arasında Antalya Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniğinde histopatolojik olarak
doğrulanmış kolon kanserli hastalar çalışmaya alınmıştır.NLO
absolute nötrofil sayısının absolut lenfosit sayısına bölünmesi
ile elde edildi. NLO ≥5 durumunda sistemik inflamatuvar yanıt
olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Çalışmaya 26’sı (%36,6) kadın, 45’i erkek toplam 71 hasta
244
alındı. Sistemik inflamatuar yanıt 45 hastada (%63,4) negatif
olarak değerlendirilirken 26 hastada (%36,6) pozitif olarak
değerlendirildi. Hastalarda lenfovasküler invazyon 49 hastada
(%69), perinöral invazyon 26 hastada (%36,6), lenfositik yanıt
19 hastada (%26,4) saptandı. Sistemik inflamatuar yanıt ile
lenfovasküler invazyon ve perinöral invazyon arasında ilişki
saptanmadı.(p:0,179, p:0,243) lenfositik yanıt ile sistemik
inflamatuar yanıt arasında sınırda anlamlı ilişki saptandı.
(p:0,052)
Sonuç:
Sistemik inflamatuar yanıt ile kolon kanserinde prognostik
faktörler arasında anlamlı ilişki göstermemize karşın sistemik
inflamatuar yanıtın bu konudaki rolünü belirlemek için
diğer sistemik inflamatuar yanıt göstergeleri ile çalışmaların
yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
EP-228
İLERİ YAŞ MEME KANSERİNDE TÜMÖR BİYOLOJİSİ VE KLİNİK
ŞEYDA GÜNDÜZ , HASAN ŞENOL COŞKUN , MÜKREMİN UYSAL,
SEMA SEZGİN GÖKSU , MURAT TATLI , DENİZ ARSLAN , HAKAN
BOZCUK , MUSTAFA ÖZDOĞAN , BURHAN SAVAŞ
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM
DALI
Amaç:
Meme kanseri yaşla birlikte artan sıklıkta karşımıza çıkmaktadır.
İleri yaş grubunda meme kanserinin tümör biyolojisini
saptamak bu yaş grubundaki kliniği belirlemede önemlidir.
Çalışmamızda Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde takip edilen
70 yaş üstü tanı alan hastaların tümör özellikleri ve tedavi
yaklaşımları incelendi.
Gereç ve Yöntem:
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji kliniğinde 70
yaş üstü meme kanseri tanısı konulan hastaların dosyaları
retrospektif olarak tarandı.
Bulgular:
Taranan 150 hasta dosyasının yetmiş yaş üstü meme kanseri
olan toplam 33 hastanın verileri değerlendirildi. Ortalama yaş
74,7 (70-84) bulundu. Hastaların %69.7’sine evre I ve II’de,
%21.2’si evre III’de, %9.1’ine evre IV’de tanı konulduğu görüldü.
Otuzüç hastamızın 25’inde(%75. 8) hormon reseptörleri
pozitifken, hormon reseptörü ve cerbB2 negatif olan (üçlü
negatif) grup 6 kişi (%27.3) olarak belirlendi (Tablo 1).
Tablo 1: 70 yaş üste meme kanserli hastaların hormon
reseptör ve cerbB2w
ekspresyonu
Negatif(%)
cerbB2
Total
Pozitif(%)
Hormon
reseptörü
Negatif(%)
27.3
18.2
24.2
Pozitif (%)
64
36
75.8
Total
66.7
33.3
Sonuç:
Dünyada tanı konulan meme kanserli vakaların üçte bir oranını
ileri yaş kadın hastalar oluştururken, bu oran gelişmiş ülkelerde
%40’ı bulabilmektedir. Genellikle meme kanseri yaşlı kadın
hastalarda daha yavaş seyirlidir. Hormon reseptör (ER ve/
veya PR) pozitifliği genç hastalara göre daha sıkken, Her 2
reseptör aşırı ekspresyonu daha nadirdir. Yaşlı meme kanserli
hastalarda üçlü negatif grup %12.4 oranında görülürken bizim
hastalarımızda %27.3 oranında görüldü.
Yaşlı hastalarda meme kanseri tanısı daha ileri evrede
belirlenirken, bizim hasta popülasyonumuzda büyük çoğunluğu
erken evrede tanı alan hastalardır.
Yaşlı hastalarda tedavi stratejileri net olarak belirlenmemiştir.
Tedavi yaklaşımları bu yaş grubunda öncelikli olarak hastanın
performans durumuna ek hastalıklarına ve tümör biyolojisine
göre karar vermek gerekmektedir.
EP-229
BEYİN METASTAZI OLAN MEME KANSERLİ VAKALARDA
SİSPLATİN-GEMSİTABİN KOMBİNASYONUNUN ETKİNLİĞİ
LÜTFİYE DEMİR
1
, IŞIL SOMALI
2
, AHMET ALACACIOĞLU
1
,
ÇİĞDEM ERTEN
1
, YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK
1
, ALPER CAN
1
,
AHMET DİRİCAN
1
, VEDAT BAYOĞLU
1
, MURAT AKYOL
1
,
MUSTAFA OKTAY TARHAN
1
1
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
Amaç:
Beyin metastazı olan meme kanseri hastalarında Cisplatin-
Gemsitabin kombinasyonunun etkinlik ve tolerabilitesinin
değerlendirilmesi
Gereç ve Yöntem:
2003-2011 yıllarında beyin metastazlı meme kanseri tanısıyla
Cisplatin 30 mg/m
2
d1-8 ve Gemsitabin 1000 mg/m2 d1-8 (21
günde bir) rejimi uygulanmış olan 18 hasta retrospektif olarak
değerlendirildi.
Bulgular:
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
245
Medyan tanı alma yaşı 46 (33-64yaş) , beyin metastazı
saptanma yaşı 49(37-66) saptandı. Tüm hastaların ECOG
performans skoru <2 idi. 7 hastada soliter, 11 hastada multipl
parankimal metastaz vardı. Metastazektomi yapılabilen
hasta sayısı 7 (% 38.9) idi. Hastaların % 83.3’ü (n=15) beyin
metastazından sonra 1. basamakta bu rejimi aldılar. Medyan
6 kür (2-20kür) kemoterapi aldılar. Doz redüksiyonu %56’sında
yapıldı. En önemli neden uzamış nötropeni ve lökopeniydi.
Grade III/IV nötropeni oranı %33.3, trombositopeni sadece
grade II düzeyinde ve % 16.7, ciddi emezis (grade III) bir
hastada görüldü (%5.6), nöropati en fazla grade I/II düzeyinde
(%33.3) ve 3 kürden fazla kemoterapi alanlarda görüldü.
İki hastada (%11.1) grade I nefropati gelişmesi nedeniyle
Cisplatin kesilmek zorunda kalındı. İki hastada ise 4. Kürden
sonra gelişen ototoksisite nedeniyle verilemedi. Hasta başına
medyan Cisplatin dozu 355 mg (alması gereken dozun %63.8),
medyan Gemsitabin dozu 16600 mg (alması gereken dozun %
82.1) saptandı. Hastaların beyin metastazından sonra medyan
genel sağkalım süresi 18.8 ay (8.8-28.7) saptandı. Medyan PFS
6.6 ay (4.2-9 ay, %95 CI) saptandı. Subtiplere göre etkinlik analizi
yapıldığında HR(-)HER2(-) (triple negatif) grupta medyan PFS
9.2 ay, HR(-)HER2(+)grupta 3.8 ay, HR(+)HER2(-) grupta 6.6 ay,
HR(+)HER2(+) grupta ise 5.2 ay saptandı. Multipl parankimal
metastazı olanlarda medyan PFS 3.2 ay saptanırken ≤ 2
parankimal metastazı olanlarda medyan PFS 7.2 ay saptandı.
2> Dostları ilə paylaş: |