Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə56/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   73

Tartışma:
Memenin,  SHK’ları  metaplastik  karsinomların  bir  formu 
olup  nadir  görülen  tümörlerdir  ve  sıklığı  %0.04  ile  %0.1 
arasında  değişmektedir.  Genel  olarak  lokal  ve  uzak  nükslerle 
seyreden agresif seyirli tümörlerdir. Tümör boyutları 1-10 cm 
arasında  değişmekle  birlikte  literatürde  olguların  yarısından 
fazlasında  5  cm’den  büyük  tümörler  olarak  bildirilmiştir. 
Primer  tedavileri  cerrahi  olan  bu  tümörlerde  adjuvan  ve 
neoadjuvan tedavilerin etkinliği sınırlıdır. Literatürde lenf nodu 
tutulumunun  nadir  olduğu  bildirilmiştir.  Olgumuzda  5  adet 
lenf nodu metastazı mevcuttur. 5 yıllık  ortalama sağkalımı  % 
64 olan bu tümörlerin prognozu etkileyen en önemli faktörler 
tümör boyutu ve evresidir. Adjuvan ve neoadjuvan tedavilerde 
5-florourasilli kombinasyonlar ve radyoterapi kullanılmaktadır. 
EP-212
ERKEN EVRE MEME KANSERİ OLAN HASTALARDA 
LENFOVASKÜLER İNVAZYONUN REKÜRRENS ÜZERİNE 
ETKİSİNİN RETROSPEKTİF OLARAK ARAŞTIRILMASI
İBRAHİM PETEKKAYA , OZAN ÜNLÜ , SEVDA AYGÜN , UĞUR 
ŞAHİN , DENİZ YÜCE , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI, ANKARA
Amaç:
Lenfovasküler invazyonun (LVI)  , organ parankimi içerisindeki 
invaziv karsinom alanını çevreleyen ve endotelyal sınırları olan 
bir bölgeye giden tümör embolisi olarak tanımlanır .
Gereç ve Yöntem:
Hastane tabanlı bu retrospektif çalışmaya 2004-2012 tarihleri 
arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji 
Bölümü’ne  T1N0M0  erken  dönem  meme  kanseri  tanısıyla 
başvuran toplam 386 kadın hasta alındı. Tümörlerin histolojik 
tipleri,  hastaların  tanı  anındaki  yaş  ve  menopoz  durumları, 
Östrojen  reseptör(ER),  Progesteron  reseptör  (PR)  ,HER2 
pozitiflik  durumları  ve  LVI  olup  olmadığını  içeren  veriler  bir 
veritabanına kaydedildi. 
Bulgular:
386 hastanın yer aldığı grubun yaş ortalaması 52,1 ± 10,9 yıldı. 
LVI  (+)  hastaların  yaş  ortalaması  51,4  ±12,6  LVI  (-)  hastaların 
yaş  ortalaması  55,7  ±  9,8’du  (p=0,07).  Yalnızca  85  hastanın 
LVI  durumları  bilinmekteydi.  LVI  (+)  %52,9,  LVI  (-)  %47,1 
idi.  Olay  sayısının  az  olması  nedeniyle  genel  sağkalım  (OS) 
hesaplanamamıştır.  Hastalıksız  sağkalım  tüm  grupta  172,6 
(%95 GA: 96,2-249) ay. LVI (+) olanlarda 64,7 (%95 GA: 25,1-
104,3)  aydır.  LVI  pozitif  hastalarda  tanıda  postmenopozal 
olanlar  %46,7  idi  (p=0,60).  LVI(+)  hastalarda  ER(+)  ve  PR  (+) 
olma durumu %82,2 ve %73,3 idi (ER için p=0,47, PR için p = 
0.46). HER2 (-)’liği LVI(-) ve LVI(+) hastalarda sırasıyla %88,9 ve 
%84,1 idi (p=0,54).
Sonuç:
T1N0M0 meme kanserli hastalarda ER,PR ve HER2 pozitifliği, 
LVI  durumu,  p53  ekspresyonu  gibi  faktörlerin  hastalığın  
rekürrensi  üzerine  etkisi  üzerinde  durulmadığı  görülür. 
Literatürde LVI değerlendirmesi açısından çok çalışma olmasına 
rağmen,  bu  patolojik  özelliğin  tedavi  protokollerine  henüz 
girmemesinin nedeni tümör örneklerini inceleyen patologların 
kullandığı immünohistokimyasal yöntemlerin ve protokollerin 
standardize olmamasıdır.
EP-213
SİGARA KULLANIMININ MEME KANSERİNİN KLİNİK VE 
PATOLOJİK ÖZELLİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
UĞUR ŞAHİN , İBRAHİM PETEKKAYA , ÖZGE KESKİN , MUSTAFA 
SOLAK , YAVUZ ÖZIŞIK , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ, ANKARA, TÜRKİYE
Amaç:
Tanı anında uzak metastazı olmayanlarda sigaranın 
meme kanserinin klinik ve patolojik özelliklerine etkisinin 
araştırılması.
Gereç ve Yöntem:
2004-2012 arasında bölümümüzde takip edilen ve tanı anında 
uzak  metastazı  olmayan  kadın  hastalar  retrospektif  olarak 
çalışmaya  alındı.  Sigara  içme  durumları,  maruziyet  düzeyleri, 
tümörün tanı tarihi, histolojik tipi, hormon reseptörü ve HER2 
durumları, hastaların tanı anındaki yaş ve menopoz durumları, 

238
son kontrol tarihleri ve son durumları kaydedildi.
Bulgular:
1586 hastanın % 81,2’si hiç sigara içmemişti. İçenler arasında 
ortanca maruziyet 10,0 paket-yıldı (0,2 – 105,0). Ortanca tanı 
yaşı 46 (28 – 84)’ydı. İçenlerde ortanca tanı yaşı (46) içmeyenlere 
göre (48) anlamlı olarak daha küçüktü (p=0,001). İçenler daha 
sık premenopozaldi (p < 0,001). Histolojik alt tiplerin dağılımı 
her iki grupta benzerdi (p=0,88). Evre III hastalık içenlerde daha 
seyrekti  (p=0,001).  Lenf  nodu  pozitifliği  içmeyenlerde  daha 
sıktı (p=0,03). Tripl negatif hastalık dağılımı, hormon reseptör 
ve  HER2  pozitifliği  her  iki  grupta  benzerdi  (sırasıyla  p=0,50, 
p=0,53 ve p=0,44). Sigara içen premenopozallerde içmeyenlere 
göre  genel  sağkalım  daha  iyiydi  (p=0,05).  Her  iki  grupta 
progresyonsuz sağkalım açısından fark bulunmamaktaydı (p = 
0,61).
Sonuç:
Sigara  içenler  daha  genç  ve  erken  evrede  meme  kanseri 
tanısı  almaktadır.  Sigara  içme  durumunun  histopatoloji 
ve 
immünohistokimyasal 
özellikler 
üzerinde 
etkisi 
bulunmamaktadır.  Sosyoekonomik  özellikler  ve  sigaranın 
meme  üzerindeki  karsinojen  etkisi  bu  sonuçlardan  sorumlu 
olabilir.
EP-214
AROMATAZ İNHİBİTÖRÜ ALAN POSTMENOPOZAL ERKEN 
MEME KANSERLİ HASTALARDA OBEZİTENİN SAĞKALIMA 
ETKİSİ
UĞUR ŞAHİN , İBRAHİM PETEKKAYA , MUSTAFA SOLAK , ÖZGE 
KESKİN , YAVUZ ÖZIŞIK , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ, ANKARA, TÜRKİYE
Amaç:
Aromataz inhibitörleri (Aİ) olan anastrozol (ANA) ve letrozolün 
(LET) postmenopozal hormon pozitif meme kanserinin adjuvan 
tedavisinde  tamoksifenden  daha  etkili  olduğu  bilinmektedir. 
Obezlerde,  farklı  Aİ  ile  tedavi  sonuçlarının  karşılaştırılması 
amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
2006-2011  arasında  meme  cerrahisi  sonrası  ANA  veya  LET 
alan evre I-IIIC hormon reseptörü pozitif postmenopozal kadın 
hastalar çalışmaya alındı. Tanı anındaki VKİ, hormon reseptörü 
ve HER-2 durumları kaydedildi. Hastalar VKİ ≤ 30 ve > 30 olanlar 
olarak iki gruba ayrıldı.
Bulgular:
Çalışmaya  335  hasta  alındı.  ANA  ve  LET  alanların  oranı 
sırasıyla % 47,2 ve 57,8’di. Ortanca tanı yaşı 58’di (42-84) ve 
ANA grubunda daha düşüktü (p=0,04). % 76,8’inde evre II ve 
üzeri  hastalık  mevcuttu  ve  hastalık  evresinin  dağılımı  ANA 
ve  LET  grubunda  benzerdi  (p=0,84).  Ortanca  takip  süresi 
29  ay  (6-124),  medyan  hormonoterapi  kullanım  süresi  29 
aydı (3-68) ve iki grup arasında benzerdi (sırasıyla p=0,52 ve 
p=0,55). % 41,2’sinin VKİ > 30 idi. ANA ve LET arasında genel 
(GS)  ve  progresyonsuz  sağkalım  (PS)  açısından  fark  yoktu 
(sırasıyla p=0,08 ve p=0,94). Fakat VKİ > 30 olanlarda LET ile 
istatistiksel olarak anlamlı olmayan PS faydası gözlendi (p=0,1). 
ER, PR ve HER2 durumunun GS ve PS üzerinde belirgin etkisi 
bulunmamaktaydı.
Sonuç:
Ortanca 29 aylık takip süresinde LET ve ANA benzer GS ve PS 
ile ilişkilidir. VKİ > 30 olanlarda LET ile PS daha iyi olabilir. Bu 
nedenle seçilmiş obez hastalarda LET daha uygun bir seçenek 
olabilir.
EP-215
MEME KANSERLİ HASTALARDA MEME DIŞI SOLİD MALİGNİTE 
SIKLIĞI
UĞUR ŞAHİN , İBRAHİM PETEKKAYA , MUSTAFA SOLAK , ÖZGE 
KESKİN , YAVUZ ÖZIŞIK , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ, ANKARA, TÜRKİYE
Amaç:
Meme  kanserli  hastaların  izleminde  meme  dışı  solid 
kanserlerin görülme sıklığının retrospektif olarak araştırılması 
amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
2006  –  2012  arasında  evre  I-IV  meme  kanseri  tanısıyla 
bölümümüzde  takip  edilen  toplam  1914  kadın  hastanın 
hastane  dosyaları  retrospektif  olarak  meme  dışı  solid  kanser 
(MDSK) hikayesi için tarandı. Meme kanseri tanısı ile zamansal 
ilişkiye göre MDSK sıklığı belirlendi.
Bulgular:
Meme dışında başka bir solid tümörü olan 75 hastada (% 3,9) 
toplam 79 MDSK belirlendi. Hastaların dördünde birden fazla 
MDSK  mevcuttu.  Bu  hastalar  için  ortanca  tanı  yaşı  55  (28  – 
93), meme kanseri için ortanca takip süresi 32 aydı (1 – 132). 
Hastaların  %  60,8’i  postmenopozaldi.  En  sık  görülen  meme 
kanseri  histolojisi  infiltratif  duktal  karsinomdu  (%  70,9).  79 
MDSK  arasından  34’üne  (%  43,0)  meme  kanserinden  sonra; 
30’una önce (% 38,0); ve 15’ine (% 19,0) eşzamanlı olarak tanı 
konmuştu.  Meme  kanseri  tanısından  MDSK  tanısına  kadar 
geçen ortanca süre 21 aydı (7 – 296). En sık gözlenen kanserler 
sırasıyla over, tiroid ve uterustu (sırasıyla % 17,7, 15,2 ve 11,4).
Sonuç:
Meme kanseri hastalarının  izleminde  jinekolojik  kanserler ve 
tiroid kanserlerinin sıklığı yüksektir. Bu durum ortak çevresel 
ve  genetik  etkenlerin  varlığı  ile  açıklanabilir.  Meme  kanserli 
hastalar özellikle bu kanserlerin gelişimi açısından yakın takip 
edilmelidir.
EP-216
TAMOKSİFEN KULLANIMININ DERİN VEN TROMBOZU VE 
PULMONER TROMBOEMBOLİ GÖRÜLME SIKLIĞI ÜZERİNE 
ETKİLERİ
İBRAHİM PETEKKAYA 
1
, ÖMER VURAL 
1
, ALPER ALNAK 
1
, ÖZGE 
KESKİN 
1
, NEYRAN KERTMEN 
1
, VEYSEL AYYILDIZ 
2
, DENİZ 
YÜCE 
3
, KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
239
ONKOLOJİ BİLİM DALI, ANKARA 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYOLOJİ 
ANABİLİM DALI, ANKARA 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, PREVANTİF 
ONKOLOJİ BİLİM DALI, ANKARA
Amaç:
Tamoksifen,  günümüzde  hormon  reseptör  pozitif  meme 
kanserli  olgularda  en  sık  tercih  edilen  selektif  östrojen 
modülatörüdür. Yan etkileri arasında mortalite ve morbidite ile 
en sık ilişkili olanlardan birisi tromboza yatkınlığı artırmasıdır. 
Tamoksifen  alan  meme  kanserli  olgularda  görülen  derin  ven 
trombozu (DVT) ve pulmoner tromboemboli (PTE) sıklıklarını 
inceleyeceğiz. 
Gereç ve Yöntem:
2004-2012 yılları arasında onkoloji kliniğimize başvurmuş olan 
2219  meme  kanseri  vakası  içerisinden  DVT  ve  PTE  gözlenen 
olgular  incelendi.  Bu  olguların  tamoksifen  ile  olan  ilişkisi 
araştırıldı.
Bulgular:
Takip  süresi  boyunca  DVT  ve/veya  PTE  tanısı  alan  toplam 
hasta  sayısı  24  (%1.08)’tü.  Ortanca  takip  süresi  34  aydı.  11 
(%0.49)    hastada  PTE  izlenirken  3  hastada  altta  yatan  DVT 
gösterildi.  İzole  DVT  izlenen  hasta  sayısı  13’tü  (%0.58).  16 
hastada  hormon  reseptörü  pozitifti.  24  hastanın  10’unda 
tamoksifen kullanımı mevcuttu. Tamoksifen kullananlarda DVT 
ve/veya PTE tanısı alanların 7’si postmenopozaldi. Tamoksifen 
kullanan  1012  hasta  içerisinde  DVT  ve/veya  PTE  görülme 
sıklığı % 0,98 olarak hesaplandı. Herhangi bir hormonoterapi 
almayanlarda bu oran %0,83’tü.
Sonuç:
Tamoksifen, hormon reseptör pozitif meme kanseri olgularında 
en sık kullanılan selektif östrojen modülatörü olmasına rağmen 
venöz tromboemboli riski ile ilişkisi tam olarak anlaşılamamıştır. 
Bun  konuyla  ilgili  yapılan  çeşitli  araştırmalarda  risk  artışı 
bulunmuştur.  Bu  çalışmanın  sonuçları  eldeki  bu  verileri 
desteklemektedir.
EP-217
MEME KANSERLİ HASTALARDA YETERSİZ LENF NODU 
ÖRNEKLEMESİNİN HASTALIKSIZ SAĞKALIM İLE İLİŞKİSİNİN 
İNCELENMESİ
ZAFER ARIK 
1
, DENİZ YÜCE 
1
, SERCAN AKSOY 
1
, M. ALİ 
NAHİT ŞENDUR 
2
, ŞEBNEM YAMAN 
2
, UĞUR ŞAHİN 
1
, KADRİ 
ALTUNDAĞ 
1
 
 

¹HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ 
ENSTİTÜSÜ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI 

²ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 
TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Meme  kanserinde  aksiller  lenf  nodu  tutulumu  önemli 
prognostik faktörlerdendir. Lenf nodu tutulumu evrelendirmede 
de  kullanılan  önemli  bir  parametredir.  Kılavuzlarda  yeterli 
bir  diseksiyon  için  en  az  10  aksiller  lenf  nodunun  çıkarılması 
önerilmektedir.  Yapılan  bazı  çalışmalarda,  aksiller  lenf  nodu 
diseksiyonunun  sağkalım  üzerine  anlamlı  etkisinin  olmadığı 
belirtilmektedir.  Bu  çalışmada  yetersiz  lenf  nodu  diseksiyonu 
(<10 lenf nodu) yapılan meme kanseri hastaları ile ≥ 10 lenf nodu 
diseksiyonu yapılan hastaların sağkalımları karşılaştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
2004-2012 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıbbi Onkoloji 
Kliniği’nde  takip  edilen  meme  kanseri  hastalarının  verileri 
retrospektif  olarak  değerlendirildi.  Tanı  anında  metastatik 
olmayan 1841 meme kanseri hastası yapılan aksiller lenf nodu 
diseksiyonunda çıkarılan lenf nodu sayısına göre  <10 lenf nodu 
veya ≥10 lenf nodu olarak iki gruba ayrılmıştır.
Bulgular:
1841 hastanın 1480’inde ≥10 lenf nodu diseksiyonu yapılmıştır. 
Yetersiz lenf nodu diseksiyonu ise 361 hastada uygulanmıştır. 
Yetersiz  lenf  nodu  diseksiyonu  uygulananlarda  ortalama  yaş 
50.6  yıl  iken  diğer  grupta  52.02  (p=0,046)  saptandı.  Yetersiz 
lenf  nodu  diseksiyonu  uygulananlarda  istatistiksel  olarak 
anlamlı olarak daha fazla hormon reseptör reseptör pozitifliği 
ve HER-2 negatifliği saptanmıştır. Takip süresi boyunca ortanca 
sağkalıma  henüz  ulaşılamamıştır.  Hastalıksız  sağkalım  (DFS) 
incelendiğinde  ise  yeterli  lenf  nodu  diseksiyonu  yapılanların 
daha  yüksek  evreli  olmalarına  (p<0,001)  rağmen  istatistiksel 
olarak anlamlı olmamakla birlikte DFS’de artış saptandı (Tablo 1).  
Lenf nodu tutulumu olmayan hastalarda yapılan analizde yeterli 
sayıda lenf nodu diseksiyonu uygulananlarda istatistiksel olarak 
ortanca DFS daha iyi saptandı. Yetersiz lenf nodu diseksiyonu 
yapılanlarda ortanca DFS 96.5 ay (%95 CI, 64.5-128.4 ay) iken 
≥10 lenf nodu diseksiyonu yapılanlarda ise 168.1 ay (%95 CI, 
85.2-250 ay)  olarak saptandı (p<0.001)  (Şekil 1). 
Sonuç:
Meme kanserinde aksiller diseksiyonun gerekliliği, çıkarılması 
gereken lenf nodu sayısı  ile ilgili fikir ayrılıkları devam etmektedir. 
Bazı  çalışmalarda  aksiller  diseksiyonun  sağkalımı  artırmadığı 
belirtilirken bazı çalışmalarda ise lenf nodu tutulumu olmayan 
hastalıkta bile yeterli lenf nodu diseksiyonun sağkalımı arttırdığı 
belirtilmektedir. Bu artışta yeterli lokal kontrolün sağlanması ve 
‘stage migration’ gibi parametrelerin olduğu düşünülmektedir. 
Bizim  çalışmamızda  tüm  hastalarımızın  olduğu  analizde  ≥10  
lenf  nodu  diseksiyonu  yapılanlarda  DFS’da  iyileşme  olmasına 
rağmen istatistiksel anlamlılık elde edilememiştir. N0 hastalıkta 
ise  ≥10    lenf  nodu  diseksiyonu  uygulananlarda  belirgin  DFS 
artışı saptanmıştır (p<0.001).
EP-218
N3 MEME KANSERLİ HASTALARDA METASTATİK LENF 
NODU SAYISINA GÖRE HASTALIKSIZ SAĞKALIM FARKININ 
İNCELENMESİ
ZAFER ARIK 
1
, DENİZ YÜCE 
1
, SERCAN AKSOY 
2
, M. ALİ 
NAHİT ŞENDUR 
2
, ŞEBNEM YAMAN 
2
, UĞUR ŞAHİN 
1
, KADRİ 
ALTUNDAĞ 
1
 
 

¹HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ 
ENSTİTÜSÜ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI 

²ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 
TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ

240
Amaç:
Meme  kanserinde  aksiller  lenf  nodu  tutulumu  en  önemli 
prognostik  faktörlerdür.  Evrelendirmede  1-3  lenf  nodu 
tutulumu  N1,  4-9  lenf  nodu  tutulumu  N2,  ≥10  lenf  nodu 
tutulumu N3 hastalık olarak belirlenmiştir. Tutulan lenf nodu 
sayısı  artıkça  prognoz  kötüleşmektedir.  Bu  çalışmamızda 
N3  hastalıkta  metastatik  lenf  nodu  sayısına  göre  hastalıksız 
sağkalım incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
2004-2012 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıbbi Onkoloji 
Kliniği’nde takip edilen 2218 meme kanseri hastasının verileri 
retrospektif olarak değerlendirildi. Metastatik olmayan meme 
kanseri hastalarının 208’inde N3 hastalık saptandı. N3 hastalar 
metastatik  lenf  nodu  sayısına  göre  10-20,  21-30,>30  olacak 
şekilde 3 grupta incelendi.
Bulgular:
Çalışmaya  dahil  edilen  208  hastanın  152’sinde  10-20  lenf 
nodu,  39’unda  20-30  lenf  nodu,  17’sinde  ise  >30  lenf  nodu 
metastazı saptandı. Üç grup arasında ER, PR, HER-2(+)’liği, yaş 
farkı saptanmadı (Tablo 1). Genel sağkalım (OS) incelendiğinde 
metastatik  lenf  nodu  sayısı  arttıkça  OS’nin  azaldığı  fakat  bu 
azalmanın  anlamlı  olmadığı  saptandı  (Tablo2).  Hastalıksız 
sağkalım (DFS) gruplar arasında karşılaştırıldığında ise, anlamlı 
bir farklılık saptanmadı (Tablo 3).
Sonuç:
Meme  kanserinde  aksiller  lenf  nodu  tutulumu  en  önemli 
prognostik faktörlerden bir tanesidir. Metastatik lenf nodlarının 
sayısı arttıkça, evresi de artmakta, genel sağkalım ve hastalıksız 
sağkalım azalmaktadır. Çalışmamızda N3 hastalık kendi içinde 
gruplara ayrıldığında genel sağkalım ve hastalıksız sağkalımda 
fark saptanmamıştır.
EP-219
POSTMENOPOZAL MEME KANSERLİ HASTALARDA 
GERİATRİK VE GERİATRİK OLMAYAN HASTA GRUPLARININ 
KARŞILAŞTIRILMASI
HASAN MUTLU 
1
, ABDULLAH BÜYÜKÇELİK 
1
, ZEKİ AKÇA 
2

TUNCAY ASLAN 
3
, HEDİYE UĞUR 
3
, ABDÜLSAMET ERDEN 
3
 
 

ACIBADEM KAYSERİ HASTANESİ 

MERSİN DEVLET HASTANESİ 

KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Yeni tanı almış meme kanserli hastaların yarısından fazlası 65 
yaş ve üstüdür. 65 yaş ve üstü hastalar  Geriatrik Hasta Grubuna 
girmektedir  ve  prognozları  daha  genç  hastalara  gore  daha 
iyidir. Çalışmamızda postmenopozal meme kanserli hastalarda 
geriatrik ve geriatrik olmayan hastalar prognostik faktörler ve 
yaşam süresi açısından değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Kayseri  Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi’nden  toplam  291 
postmenopozal  meme  kanseri  hasta  çalışmaya  alınmıştır. 
Geriatirk grupta 108 hasta, geriatrik olmayan grupta 183 hasta 
vardı.  Gruplar  yaş,  evre,  histoloji,  reseptör  durumu,  grad, 
lenfovasküler  invazyon,  hastalıksız  sure  ve  tüm  yaşam  süresi 
açısından analiz edildi. Ki kare ve KaplaMeier sağkalım analizi 
yapıldı.
Bulgular:
Lenfovasküler  invazyon  oranı  geriatric  olmayan  hastalarda 
anlamlı  olarak  fazla  iken  (p=0,008),  diğer  faktörler  açısından 
anlamlı  fark  yoktu.  Hastalıksız  sure  ve  tüm  yaşam  süresi 
benzerdi.
Sonuç:
Postmenopozal  geriatrik  meme  kanserli  hastalarda, 
postmenopozal geriatrik olmayan hastalara göre lenfovasküler 
invazyon oranı daha düşüktür.
EP-220
AROMATAZ İNHİBİTÖRÜ VE TAMOKSİFEN KULLANAN MEME 
KANSERLİ HASTALARDA KAROTİS İNTİMA MEDİA KALINLIĞI
MEHMET ARTAÇ 
2
, UMUTTAN DOĞAN 
1
, LOKMAN KORAL 
2

İLKER POLAT 
2
, ÇAĞLAYAN GEREDELİ 
2
, TUNÇ GÜLER 
2
, CEM 
BÖRÜBAN 
2
, KURTULUŞ ÖZDEMİR 
1
 
 

KONYA ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ 
ANABİLİMDALI 

KONYA ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ 
BD
Amaç:
Aromataz inhibitörleri (Aİ) ve tamoksifen dislipidemiye neden 
olarak  ateroskleroz  oluşumunu  hızlandırabilirler.  Karotis 
intima media kalınlığı (KİMK) aterosklerozun erken bir belirteci 
olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada amacımız uzun süreli 
aromataz inhibitörü ve tamoksifen kullanan hastalarda karotis 
intima  media  kalınlığı  ölçümü  ile  bu  ilaçların  ateroskleroz 
üzerine olan etkilerini incelemektir.
Gereç ve Yöntem:
Meme kanserli hastalardan bir yıldan daha uzun süreli adjuvan 
Aİ ve tamoksifen kullanan 40 hasta çalışmaya alındı. Önceden 
bilinen diabet, dislipidemi, ve hipertansiyon gibi ateroskleroz 
ile  ilgili  risk  faktörü  olan  hastalar  çalışmaya  alınmadı.  KİMK 
ölçümü ‘Mannheim İntima Media Kalınlığı Uzlaşı Kriterleri’ne 
göre yapıldı.
Bulgular:
Aİ  kullanan  20  hastanın  ve  tamoksifen  kullanan  20  hastanın 
ortalama  yaşları  sırasıyla;  55  ve  46  (p=0.004)  bulundu.  Aİ 
(ortalama: 40.5 ay) ve tamoksifen (ortalama: 37.4 ay) kullanan 
hastaların  tedavi  süreleri  arasında  fark  yoktu  (p>0.05).  Aİ 
ve  tamoksifen  kullanan  hastaların  kilo,  VKİ,  LDL,  trigliserid 
değerleri arasında fark yoktu. Her iki grupta sağ ve sol KİMK 
ölçümleri arasında fark saptanmadı (p>0.05).
Sonuç:
Bu  çalışma  meme  kanserli  hastalarda  uzun  süreli  Aİ  ve 
tamoksifen  kullanımının  risk  faktörü  olmayan  hastalarda 
KİMK  açısından  fark  oluşturmadığını  göstermektedir.  Aİ’ne 
bağlı  kardiyak  yan  etkilerin  nedenlerini  araştıran  daha  ileri 
çalışmalara ihtiyaç vardır.

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
241
EP-221
NEOADJUVAN TAKSAN İÇEREN KEMOTERAPİ UYGULANAN 
LOKAL İLERİ EVRE MEME KANSERİ HASTALARINDA 
PATOLOJİK TAM YANIT ORANLARI
FURKAN SARICI , TANER BABACAN , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ MEDİKAL 
ONKOLOJİ ÜNİTESİ
Amaç:
Lokal  ileri  evre  meme  kanserinde  ilk  tedavi  seçeneği 
kemoterapidir.  Neoadjuvan  sistemik  tedavi  uygulanan 
meme kanseri hastalarında patolojik tam yanıt elde edilmesi 
durumunda  rezidü  tümörü  olan  hastalara  oranla  sağkalım 
avantajı  elde  edilmektedir.  Bu  çalışmada  neoadjuan  taksan 
içeren  sistemik  kemoterapi  alan  meme  kanseri  hastalarında 
patolojik tam yanıt oranlarını belirlemeyi amaçladık.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin