Sonuç:
Çalışmamızda TİK gelişiminde Doxorubisin ve Epirubisin grupları
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemiştir. 6.
aydan sonra Doksorubisin grubunda Epirubisin göre KDF
görülmesi doksorubisinin kronik kardiyotoksisite döneminde
(ilk bir yıl), Trastuzumabın, Doksorubisinin kardiotoksik etkisini
potansiyelize ettiğini düşündürmektedir. TİK de bazı kardiak
risk faktörlerinin anlamlı olmadığı, radyoterapi, obezite ve
menapozun TİK’yi arttırdığı gözlenmiştir.
EP-238
METASTATİK MEME KANSERİNDE ORAL TEDAVİ KULLANIMI:
TEK MERKEZ DENEYİMİ
ÖZGE KESKİN
1
, MUSTAFA SOLAK
1
, H. İBRAHİM PETEKKAYA
1
,
DENİZ YÜCE
2
, MUSTAFA KADRİ ALTUNDAĞ
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ PREVANTİF
ONKOLOJİ ANABİLİM DALI
Amaç:
Metastatik meme kanseri, nadir olgular hariç kür sağlanabilen
bir durum değildir. Bu nedenle, yaygın hastalıkta tedavinin amacı
hastalıklabağlantılı semptomların palyasyonudur. Hormon
reseptör pozitif hastalıkta tek ajan hormonoterapi kullanılırken,
metastatik hastalıkta kullanılan kemoterapötiklerle ilgili
standart bir yaklaşım yoktur. Biz çalışmamızda, metastatik
evrede oral CMF (siklofosfamid, metotreksat, 5-FU) kullanan
hastaları inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Medikal
Onkoloji polikliniğinde 2002-2011 yılları arası takip edilen
2262 meme kanserinden 15 tanesine oral CMF tedavisi
uygulandı. Bu hastaların demografik verileri, tümör
histolojisi, östrojen (ER)-progesteron (PR) ve c-erbB2 (HER2)
reseptör durumları, oral CMF kullanma süreleri kaydedildi.
Bulgular:
Bu hastaların ortalama yaşı 48,73±3,73 olarak bulundu. En
sık gözlenen histolojiler sırasıyla %73,3 oranında infiltratif
duktal karsinom, %13,3 oranında miks infiltratif karsinom idi.
Hastalarda ER ve PR durumu sırasıyla %76,9 ve %61,5 pozitif;
%23,1 ve %38,5 negatif saptandı. Hastalar sıklıkla (%92,3) HER2
negatif idi. Oral CMF tedavisi en sık olarak 5.,4.,6. ve 7. sıra
tedavi olarak kullanıldı. Kullanılan kür sayısı medyan 3 idi. CMF
tedavisi sonrası gözlenen yanıtlar %73,3 oranında progressif
hastalık, %6,7 stabil hastalık idi. Hastaların %20’sinde parsiyel
yanıt gözlendi. Bu tedavi altında progresyon görülme süresi
ortalama 13 hafta olarak bulundu.
Sonuç:
Oral CMF tedavisi;kombinasyon rejimi olmasına rağmen,toksik
etkileri düşük olduğundan tercih edilmektedir. Bazı çalışmalarda,
hastalıkla bağlantılı komplikasyonların palyasyonunda %35.9-
59,7 arasında etkinlik gösterdiği ve bu etkinin en az 24 ay
süre ile devam ettiği saptanmıştır. Biz çalışmamızda,daha
düşük oranda ve daha kısa süreli cevap oranı elde ettik.Daha
fazla hasta ile yapılacak çalışmalarda, etkinlik ile ilgili daha
net yanıtlar elde edilebilir.
EP-239
MEME KANSERLİ HASTALARDA PLAZMA D-DİMER
DÜZEYLERİNİN TÜMÖR YÜKÜ VE METASTAZI İLE İLİŞKİSİ
LEYLA KILIÇ
1
, FATMA ŞEN
1
, İBRAHİM YILDIZ
1
, SERKAN
KESKİN
1
, MELTEM EKENEL
1
, MURAT SERİLMEZ
2
, DERYA
DURANYILDIZ
2
, FARUK TAŞ
1
1
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, TEMEL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Kanser hastalarının büyük çoğunluğunda aktive olan
koagülasyon ve fibrinolitik sistem tümör stroması ve
metastaz potansiyeli ile ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı basit
koagülasyon testlerinin meme kanserli hastalarda klinik ve
patolojik faktörlerle ve tümörün invazif davranışı ile ilişkisini
araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya daha önce kemoterapi/hormon tedavisi almamış
olan 123 kadın meme kanseri dahil edildi. Tedavi öncesi alınan
plazma örneklerinde koagülasyon testlerinden protrombin
zamanı (PT), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT), INR,
D-Dimer ve fibrinojen düzeyleriyle trombosit sayısı incelendi.
Bulgular:
Şubat 2010 ve Haziran 2011 tarihleri arasında polikliniğimize
başvuran 123 meme kanseri hastası çalışmaya dahil
edildi. % 22’si metastatik meme kanseri hastalarından
oluşturmaktaydı. Hasta ve kontrol grubunun koagülasyon
testleri karşılaştırıldığında PT dışındaki testler için iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (PT için
p=0.08 diğerleri için p<0.001). Metastatik hastalarda D-dimer
düzeyleri erken evreye göre göre belirgin yüksekti (p=0.04).
İleri tümör evresi yüksek INR düzeyleri ve düşük protrombin
aktivitesiyle ilişkili bulundu ( p=0.05 ve p=0.02).
Sonuç:
Plazma D-Dimer düzeyleri metastatik evredeki hastalarda
daha yüksek saptanmıştır. Günlük uygulamalarda D-dimer
yüksekliği ileri evre/metastatik hastalık varlığına işaret ederek
ayrıntılı evreleme incelemelerinin yapılması konusunda
yönlendirici olabilir.
EP-240
MEME KANSERİNDE ENDOMETRİAL METASTAZ VARLIĞI;
VAKA TAKDİMİ
ARZU AKŞAHİN
1
, DİLŞEN ÇOLAK
2
, HASAN MUTLU
5
, MUSTAFA
GÜRELİ
3
, FATMA AYKAŞ
4
1
KAYSERİ EAH TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EAH TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
3
KAYSERİ EAH PATOLOJİ KLİNİĞİ
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
251
4
KAYSERİ EAH DAHİLİYE KLİNİĞİ
5
ACIBADEM HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:_Pankreas_adenokarsinomunda_tanı_aşamasında_yapılan_tetkiklerle_endoskopik_ultrasonografinin_karşılaştırılmasıdır._Gereç_ve_Yöntem'>Amaç:
Meme kanseri en sık karaciğer, kemik ve akciğere metastaz
yaparken, uterus ve overlere metastaz oldukça nadir
görülmektedir. Kadın genital organlarına en sık metastaz yapan
ekstragenital tümörler sıralamasında ise meme kanseri birinci
sıradadır. Tamoksifen, hormon reseptör pozitif olan meme
kanseri tedavisinde, çalışmalarla anlamlı katkısı ortaya konmuş
bir ajandır. Tamoksifenin endometrium üzerindeki östrojen
agonistik etkisi dolayısı ile sekonder endometrial kanser
gelişimi açısından hastalar düzenli takiplere alınmalıdır. Bu
vakalarda ayrıca nadir olmakla birlikte endometrial metastaz
ihtimali de göz önünde tutulmalıdır.
Gereç ve Yöntem:
Burada tamoksifen tedavisi altında endometrial ve over
metastazı tespit edilmiş bir meme kanseri vakası sunulmaktadır.
Bulgular:
Vaka: 45 yaşında premenapozal hasta sol memede3 cmlik kitle
şikayeti ile başvurdu. Soygeçmişinde annede meme kanseri
öyküsü mevcuttu. Sol modifiye radikal mastektomi uygulanan
hasta, patolojisi ve yapılan tetkikler sonrası pT2N2M0
meme kanseri olarak evrelendirildi. Adjuvan kemoterapi ve
radyoterapisini tamamlayan hastaya tamoksifen tedavisine
geçildi. Tedavinin 9. ayında endometriumda kalınlaşma dolayısı
ile küretaj uygulandı ve polip olarak raporlandı. Üç ay sonrasında
vajinal kanama ile başvuran hastaya, kendisi ile de görüşülerek,
TAH+BSO uygulandı. Patolojik incelemesinde, myometriumla
overlerde taşlı yüzük hücrelerinden oluşan bir karsinom tespit
edildi. PR, CK7 ve GCDFP-15 ile pozitif, CK20, östrojen, cerbB2
ile negatif boyanma paterni gözlendi. Operasyondan sonra PET-
CT ve endoskopi ile ek primer yada krukenberg olasılığı ekarte
edildi. Hasta meme kanserinin uterin ve over metastazı olarak
değerlendirildi ve letrozol tedavisine geçildi. Hasta tedavinin
11. ayında hastalıksız takip edilmektedir.
Sonuç:
Literatürde meme kanserinin uterin ve over metastazına ait
bildirilmiş vaka ve küçük vaka serileri bulunmaktadır. Dolayısı
ile bu hastaların prognozu konusunda net yorum yapmak
henüz mümkün gözükmemektedir. Özellikle tamoksifen
tedavisi altında olan hastalarda bu ihtimal de göz önünde
bulundurulmalıdır.
EP-241
PANKREAS ADENONKARSİNOMUNDA ENDOSKOPİK
ULTRASONOGRAFİNİN YERİ
HASAN ÜSTÜN
1
, PINAR ULUBAŞOĞLU
2
, CEMİL BİLİR
2
,
HÜSEYİN ENGİN
2
, YÜCEL ÜSTÜNDAĞ
3
1
ESKİŞEHİR OSMAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BL
2
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BL
3
ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
GASTROENTEROLOJİ BL
Amaç:
Pankreas adenokarsinomunda tanı aşamasında yapılan
tetkiklerle endoskopik ultrasonografinin karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem:
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde izlemi olan
pankreas adenokarsinomlu hastaların dosyaları tarandı ve
endoskopik ultrasonografi yapılan hastaların klinikopatolojik
bilgileri kaydedildi.
Bulgular:
Olgularımızın 26’sına tanısal amaçlı endosonografi uygulandığı,
bu 26 hastanın 11’inin Evre 2, 2’sinin Evre 3, 14’ünün Evre 4
olduğu izlendi. EUS yanısıra BT anjiyografi tetkiki yapılmış olan
5 hasta vardı. Bu olgulardan 20’sinin pankreas ve çevre dokuya
ait patoloji sonuçları mevcuttu. Olgularımızın EUS ile BT
anjiyografi ve/veya BT sonuçlarının tanı ve evrelerinin benzer
olduğu ve patoloji sonuçlarının bunlarla uyumlu olduğu izlendi.
Sonuç:
Pankreas adenokarsinomunda endoskopik ultrasonografi
hastayı daha hızlı evrelemek için uygun bir girişimdir.
EP-242
TANI ANINDA KEMİK İLİĞİ TUTULUMU İLE GELEN
METASTATİK HER2 POZİTİF MEME KANSERİ
MEHMET ARTAÇ
1
, LOKMAN KORAL
1
, ÇAĞLAYAN GEREDELİ
1
,
DİDEM TAŞTEKİN
1
, MUSTAFA KARAAĞAÇ
1
, TUNÇ GÜLER
1
,
HATİCE TOY
2
, CEM BÖRÜBAN
1
, KADRİ ALTUNDAĞ
3
1
KONYA ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
BD
2
KONYA ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ ABD
3
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Tanı anında kemik iliği tutulumu ile gelen meme kanserli
hastaların tedavi alternatiflerinin iyi değerlendirilmesi
gereklidir.
Gereç ve Yöntem:
Burada tedaviye tam yanıt veren ve halen idame tedavisi
devam eden metastatik meme kanserli bir olgu sunulmuştur.
Bulgular:
Mayıs 2007’de 49 yaşında kadın hasta myom nedeniyle tetkik
edilirken trombositopeni ve sağ aksiler kuyrukta yaklaşık 2 cm
çapında lenfadenopati nedeniyle merkezimize başvurdu. Kemik
iliği biopsi sonucunda küçük solid adalar oluşturan tümöral
hücreler görüldü. İmmünohistokimyasal analizde GCDFP-15, ER
,PR ve CerbB2 pozitif boyanınca primer meme kanseri metastazı
olarak değerlendirildi. Tam kan sayımında trombosit:25.000
idi. Tümör belirteçlerinden CEA:6.1 ng/ml, CA-125:48 U/ml,
Ca-15.3: 680 U/ml olarak saptandı. Hastamıza paklitaksel-
carboplatin-herceptin haftalık protokolü ve zolendronik asit
başlandı. 8 hafta sonra yapılan değerlendirmede subjektif ve
objektif belirgin yanıt olmaması üzerine cisplatin-etoposide-
herceptin protokolüne geçildi. Toplam 9 kür cisplatin-etoposide-
herceptin protokolü uygulandıktan sonra trombositopeni
düzelmiş ve CA-15.3 düzeyi normale gelmiş idi. Haziran 2008’de
252
hastalığın halen remisyonda olduğu görüldü ve kemoterapi
kesilerek letrozol-herceptin ile devam edilmesine karar verildi.
Şubat 2012 yapılan kontrollerinde aktif şikayeti ve hastalık
bulgusu olmayan hastamız halen tedavisine devam etmektedir.
Sonuç:
Metastatik meme kanserli hastalarda tedaviye tam yanıt
alınması durumunda idame trastuzumabın ne kadar süreyle
uygulanacağı belirsizdir. Olgumuzda letrozole-trastuzumab ile
4 yılı aşan bir hastalıksız sağ kalım söz konusu olmuştur.
EP-243
KLİNİĞİMİZDE MEME KANSERİ TANISI OLAN İNFİLTRATİF
LOBÜLER KARSİNOM VAKALARINDA ÖSTROJEN VE
PROGESTERON RESEPTÖR SIKLIĞI
MUSTAFA ALTINBAŞ , G. İNANÇ İMAMOĞLU , DİLŞEN ÇOLAK ,
UĞUR ERSOY , SEMİHA URVAY , İLHAN HACIBEKİROĞLU , NAZİYET
KÖSE
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EAH, TIBBI ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Meme kanseri tüm dünyada kadınlardaki en sık kanser türüdür.
İnfiltratif lobüler karsinoma (ILK) ensık rastlanan ikinci meme
kanseri tipidir ve meme kanseri vakalarının %10-15’ini kapsar.
ILK ‘nın yüksek oranda hatta %100 hormon reseptör pozitif
olabileceği literatürde yer almaktadır. Kliniğimizde takip
ettiğimiz ILK vakalarında östrojen ve progesteron reseptör
sıklığı sunulmuştur
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde 2008-2011 yılları arasında takip edilen ILK
olgularının verileri retrospektif olarak incelendi. Östrojen ve
progesteron reseptör sıklığı belirlendi.
Bulgular:
Bu dönem içinde toplam 279 meme karsinomu tanısı almış
hastanın 28 ‘i (%10)ILK olarak belirlendi. Bu hastaların
19’u(%67) ER pozitif ,5’i (%18)ER negatif idi ve 4’ünün (%14) ER
statüsü belirsizdi. Dokuz hasta(%32) PR pozitif ,11 hasta(%39)
PR negatif olarak belirlendi ve 8 hastanın(%28) PR statüsü
belirsizdi.
Sonuç:
Göreceli daha iyi prognoza sahip olan ve yüksek oranda
hormon reseptör pozitifliği gösteren ILK olgularımızdaki
hormon reseptör pozitifliği literatürün aksine infiltratif duktal
karsinomlarla benzer sıklıkta tespit edilmiştir.
EP-244
ANJİOTENSİN RESEPTÖR BLOKER KULLANMININ MEME
KANSERİNİN KLİNİK VE PATOLOJİK ÖZELLİKLERİ ÜSTÜNE
ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
MEHMET ALİ NAHİT ŞENDUR
1
, SERCAN AKSOY
1
, ŞEBNEM
YAMAN
1
, ZAFER ARIK
2
, NURİYE YILDIRIM ÖZDEMİR
1
,
NURULLAH ZENGİN
1
, KADRİ ALTUNDAĞ
2
1
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ, ANKARA
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI, ANKARA
Amaç:
Renin-anjiotensin sistemi tümör progresyonu ve metastaz
biyolojisinin önemli bir düzenleyicisidir. Yakın zamanda
yayımlanan meta-analizde ARB’lerin kullanımı ile kanser riskinin
arttığı rapor edimiştir. Ancak ARB kullanımının meme kanserinin
klinik ve patolojik özellikleri üstüne etkisi bilinmemektedir.
Bu çalışmada, ARB kullanımının meme kanserinin klinik ve
patolojik özellikler üstüne etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimize 2004-2011 yılları arasında başvuran 2078 meme
kanserli hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir.
Oniki ay ve daha uzun süre ARB kullanım öyküsü olan 112
hasta ile aynı yaş grubunda ARB kullanım öyküsü olmayan 402
hasta eşleştirildi. Hastaların demografik ve patolojik özellikleri
karşılaştırıldı.
Bulgular:
Her iki gruptaki hastaların ortanca tanı yaşı 56 (27-89) idi.
Ortalama ARB kullanım süresi 26±13.2 idi. Aynı şekilde
ARB grubunda triple negatif ve HER2 pozitifliği daha düşük
saptanırken, östrojen ve progesteron reseptör pozitifliği ise
daha yüksek olarak saptandı. Ortalama takip süresi 23 ay idi.
Anjiotensin reseptör bloker kullanım öyküsü olan hastaların 3
yıllık hastalıksız sağkalım 81.8% iken kullanmayanların 83.0%
olarak saptandı (P = 0.092). Üç yıllık genel sağkalım ise, ARB
kullanım öyküsü olan hastalarda 95.8% iken kullanmayanlarda
91.6% idi (P = 0.13).
Sonuç:
Bu çalışmada da ARB kullanımı olan hastalarda istatistiksel
anlamlılığa ulaşmasa da daha iyi klinik ve patolojik özellikler
izlendi. Bu nedenle, ARB’lerin klinik ve patolojik özellikler
üzerine etkisini incelemek için randomize kohort çalışmalara
ihtiyaç vardır.
EP-245
HER2 POZİTİF MEME KANSERİNDE PTEN, AKT, MAPK,
P53 EKSPRESYONUNUN NEOADJUVAN TEDAVİ SONRASI
PATOLOJİK TAM YANITA VE SAĞKALIMA ETKİSİ
BERNA BOZKURT DUMAN
1
, BERKSOY ŞAHİN
2
, MELEK ERGİN
3
,
MERAL GÜNALDI
2
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
2
, VEHBİ ERÇOLAK
2
,
SUZAN ZORLUDEMİR
3
, ARBİL AÇIKALIN
3
1
ADANA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
MEDİKAL ONKOLOJİ
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
B.D.
3
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ A.B.D.
Amaç:
Epidermal growth faktör reseptör ailesinin aktive ettiği en
önemli sinyal yolakları fosfotidilinositol-3kinaz(PI3K), mitogen-
activated protein kinaz(MAPK) yolaklarıdır. HER2 reseptör
aktivasyonu bu yolaklar aracılığıyla hücre proliferasyonu,
anjiyogenez, invazyon, ve metastaza neden olur. HER2, PTEN
ve p53, PI3K-Akt yolağının regulasyonuyla hücre sağkalım,
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
253
proliferasyon ve apopitozisini düzenler. Bizde çalışmamızda
HER2 pozitif lokal ileri, metastatik meme kanserinde PTEN, Akt,
MAPK, p53 ekspresyonunun sağkalım üzerine ve neoadjuvan
tedavi alan grupta tam yanıt üzerine etkisini araştırdık.
Gereç ve Yöntem:
Meme kanseri tanısı almış 2004-2010 yıları arasında takip
edilmiş 90 hasta çalışma için değerlendirildi. Dışlama kriterleri
ışığında 25 hasta çalışmaya alındı. HER2 pozitif hastalar
çalışmaya alındı.Çalışmaya alınan tüm hastalar trastuzumab
tedavisi almıştı. Antrasiklin ve taksan içeren rejimleri tüm
hastalar kullanmıştı.Parafin bloklar immunohistokimyasal
olarak PTEN, Akt, MAPK,p53 ekspresyonu açısından
değerlendirildi.
Bulgular:
Hastaların ortalama yaşı 54±12 idi. Ondört hasta Evre III(%56),
11 hasta (%44) Evre IV idi. Ondört hasta(%56)’da neoadjuvan
tedavi uygulanmıştı. Oniki hasta(%48) premenapozal,
13 hasta(%52) postmenapozaldi. PTEN, Akt, MAPK,p53
ekspresyonu ile genel sağkalım oranlarına bakıldı(Tablo
-1’de) ve gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark yoktu.
Neoadjuvan kemoterapi alan grupta subgrup analizi yapıldı.
Üç (%21,4) hastada patolojik tam yanıt elde edilmişti.Tam
yanıt oranları ile PTEN, Akt, MAPK,p53 ekspresyonları arasında
ilişki araştırıldı. p53 ekspresyon durumu ile patolojik tam yanıt
arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0,02).
Negatif'>Tablo-1: Genel Sağkalım Oranları
GS
ay(%95 CI)
p
PTEN
Negatif
Pozitif
39(26-51)
27(16-37)
0,55
AKT
Negatif
Pozitif
39(7-70)
31(24-37)
0,65
MAPK
Negatif
Pozitif
39(19-58)
27(14-39)
0,209
P53
Negatif
Pozitif
39(19-58)
27(14-39)
0,209
Sonuç:
Biz çalışmamızda sağkalım ile PTEN, Akt, MAPK, p53
ekspresyonu arasında ilişki saptamadık. Neoadjuvan tedavi
almış hastlarda p53 ekspresyon durumu patolojik tam
yanıtı öngörmede kullanılabilecek bir faktör olarak karşımıza
çıkmaktadır.
EP-246
KLİNİĞİMİZDE TAKİP EDİLEN MEME KANSERLİ HASTALARDA
CERBB2 SIKLIĞI VE AKSİLLER LENF NODU TUTULUMU İLİŞKİSİ
UĞUR ERSOY
1
, G. İNANÇ İMAMOĞLU
1
, DİLŞEN
ÇOLAK
1
, MUSTAFA ALTINBAŞ
1
, SEMİHA URVAY
1
, İLHAN
HACIBEKİROĞLU
1
, MÜÇTEBA CAN
2
1
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EAH, TIBBI ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EAH, DAHİLİYE KLİNİĞİ
Amaç:
C-erbB2 meme kanserlerinde sık eksprese edilen bir gendir.
Aşırı ekspresyonu, invaziv meme karsinomlarının %10-30’unda
saptanmaktadır Yapılan çalışmalarda özellikle aksiler lenf nodu
(ALN) tutulumu olan hastalarda bağımsız negatif prognostik
bir faktör olduğu kabul edilmektedir. Burada kliniğimizde takip
ettiğimiz meme kanserli hastalarda c-erbB2 sıklığını ve ALN ile
ilişkisini belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde 2008-2011 yılları arasında takip edilen meme
kanseri tanısı alan 280 hastanın verileri retrospektif olarak
incelendi. C-erbB2 sıklığı ve ALN durumu belirlendi.
Bulgular:
Merkezimizde 2008-2011 yılları arasında takip edilen meme
kanseri tanısı alan 280 hastanın, 238’i (%85) erken ve lokal
ileri evre, 42’si (%15) metastatik idi. 280 hastanın 78’inde
(%27.5) c-erbB2 pozitif, 189’unda (%67.5) negatifti. Hastaların
14’ünde(%5) c-erbB2 statüsü bilinmiyordu. 238 hastanın
155’inde (%65) aksiller lenf nodu tutulumu mevcuttu. 83
(%35) hastada aksiller lenf nodu tutulumu negatifti. Aksiller
lenf nodu tutulumu mevcut olan hastaların 43’ünde (%27.7)
cerbB2 pozitif, 112’sinde (%72.3) cerbB2 negatifti. Aksiller lenf
nod tutulumu negatif olan 83 hastanın 16’sında (%19.2) cerbB2
pozitif, 67’sinde (%80.8) cerbB2 negatif olarak tespit edildi.
Sonuç:
Kliniğimizde takip edilen hastaların %15’i metastatik evrede
tanı almıştı. Metastaz olmayan hastalarda, aksiller lenf nodu
tutulumu pozitif grupta, cerbB2 pozitifliği, aksiller lenf nodu
negatif olan grupla karşılaştırıldığında daha yüksekti ancak
istatistiksel olarak anlamlı değildi. (%27.7’ye karşılık %19.2)
(p:0.099)
Dostları ilə paylaş: |