Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi


EP-247 SKALP METASTATİK ÖZOFAGUS SQUAMÖZ HÜCRELİ



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə60/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   73

EP-247
SKALP METASTATİK ÖZOFAGUS SQUAMÖZ HÜCRELİ 
KARSİNOM: OLGU SUNUMU
MEHMET ALİ NAHİT ŞENDUR , SERCAN AKSOY , ŞEBNEM 
YAMAN , MUHAMMED BÜLENT AKINCI , TUĞBA KÖŞ , BURAK 
CİVELEK , NURİYE YILDIRIM ÖZDEMİR , DOĞAN UNCU , 
NURULLAH ZENGİN 
 
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ 
ONKOLOJİ KLİNİĞİ, ANKARA 

254
Amaç:
Akciğer,  meme  ve  kolorektal  kanserler  en  sık  kutanöz 
metastazlar  yapan  malignensilerdir.  Özofagus  kanserlerine 
bağlı cilt metastazları ise çok nadir görülmekle beraber, sıklıkla 
squamöz  alt  tipinde  görülmektedir.  Skalp  metastazları  ise 
daha  sık  adenokanser  alt  tipinde  görülmektedir.  Literatürde, 
özofagus squamöz hücreli karsinom (SCC) tanısı olup da skalp 
metastazı olan vaka bildirilmemiştir.
Bulgular:
56  yaşında  kadın  hasta,  son  3-4  aydır  olan  ve  giderek  artan 
reflü şikayeti ile gastroenteroloji kliniğine başvurmuş. Hastanın 
yapılan  üst  endoskopisinde  özofagus  26-30  cm’de  polipoid 
ülsere  kitle  saptanmış.  Yapılan  endoskopik  biyopsi  patoloji 
sonucu  az  diferansiye  özofagus  SCC  olarak  rapor  edildi. 
Kliniğimize  başvuran  hastanın  aynı  zamanda  son  3-4  aydır 
giderek artan kraniumda verteks düzeyinde 1 cm’lik bir şişlik 
şikayeti vardı. Hastanın çekilen toraks ve abdomen bilgisyarlı 
tomografisinde  (BT)  üst  mediastende  özofagus  sağ  lateralde 
17x16  mm  boyutlarında  lenfadenopati  ve  özofagus  orta 
kesiminde karina düzeyinin yaklaşık 1,5 cm distalinden itibaren 
5 cm’lik segmentte duvar kalınlaşması, paraçölyak en büyüğü 
24x14  mm  lenfadenopatiler  saptandı.  Metastaz  ayırımı  için 
yapılan  18-F  FDG  pozitron  emisyon  BT’de  kraniumda  verteks 
düzeyinde  10  mm’lik  cilt  lezyonunda  artmış  tutulum  (SUVm; 
10,7),  özofagusta  subkarinal  düzeyden  itibaren  5  cm’lik 
segment boyunca artmış tutulum (SUVm; 13,5) ve kardiya ile 
paraçölyak lenf nodlarına armış tutulum ( SUVm; 5,9) olarak 
rapor  edildi.  Hastaya  skalp  metastatik  özofagus  tanısıyla 
dosetaksel-cisplatin-fluorourasil  (DCF)  kemoterapisi  başlandı. 
Hastanın halen DCF kemoterapisine devam edilmektedir.
Sonuç:
Özofagus  kanserleri  genellikle  kötü  prognostik  özelliklere 
sahiptir  ve  çok  nadir  olarak  cilt  metastazları  ile  karşımıza 
çıkarlar.  Cilt  metastazları  özofagus  kanser  metastazalarının 
1%’den  azında  görülmektedir.  Kutanöz  metastazı  gelişen 
özofagus  kanserli  hastaların  ortalama  yaşam  süresi  4.7  ay 
olarak bildirilmiştir.
EP-248
ÜÇLÜ-NEGATİF MEME KANSERLİ HASTALARDA PROGNOSTİK 
FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, TEK MERKEZ DENEYİMİ
NURTEN KANDEMİR 
1
, SERCAN AKSOY 
2
, NURİYE YILDIRIM 
ÖZDEMİR 
2
, DOĞAN UNCU 
2
, BERNA ÖKSÜZOĞLU 
1
, TUĞBA 
KÖŞ 
2
, NURULLAH ZENGİN 
2
 
 

ANKARA ONKOLOJİ EAH 

ANKARA NUMUNE EAH
Amaç:
Çalışmamızda  merkezimizde  takip  edilen  ÜNMK  olgularının 
klinikopatolojik değerlendirilmesini hedefledik.
Gereç ve Yöntem:
Ocak  2000  ile  Ocak  2010  tarihleri  arasında  Ankara  Numune 
Eğitim  ve  Araştırma  Hastanesi  Tıbbi  Onkoloji  Kliniği’ne 
müracaat eden ÜNMK’li 70 hastanın verileri retrospektif olarak 
değerlendirildi.
Bulgular:
Çalışmaya  toplam  70  kadın  hasta  dahil  edildi.  Hastaların 
ortanca yaşı 50 (31-68) idi.  Olguların  %51.4’ü premenopozal 
ve  %80’i  invazif  duktal  karsinomdu.  Hastaların  %45.7’sinde 
histolojik  grad  III  iken,  aksiller  lenf  bezi  pozitifliği    %45.8, 
lenfovasküler invazyon %32.9 olguda saptandı. Olguların AJCC 
2003 evrelemesine göre dağılımları; evre I %11.4, IIa %32.9, IIb 
%28.6, IIIa %18.6, IIIc %2.9 ve IV %5.7 idi. Olguların %84.3’üne 
mastektomi,  %56’sına  radyoterapi  ve  %94.3’üne  adjuvan 
amaçlı kemoterapi uygulanmıştı.
Ortanca  takip  süresi  40  ay  (5-126)  idi.  Takip  süresi  boyunca 
hastaların  10›unda  (%15.15)  nüks  görülürken  8›inde  (%11.4) 
ölüm  görüldü.  Ortalama  hastalıksız  sağkalım    (HSK)  106  ay 
(%95CI 92.3-115.9) iken ortalama genel sağkalım (GSK) 109.9 
ay (%95CI 99.5-120.2) idi.  Üç yıllık HSK %84.7 ve GSK %94.7 
idi. HSK ve GSK üzerine etkisi araştırılan faktörlere bakıldığında; 
artmış  lenf  nodu  sayısı,  yüksek  histolojik  grade,    ileri  evre, 
adjuvan  kemoterapi  ve  radyoterapi,  premenopozal  durum, 
genç yaş ve artmış tümör çapı varlığında HSK ve GSK›ın klinik 
olarak kısalmakla birlikte bu ilişkinin istatiksel olarak anlamlılığa 
ulaşmadığı tespit edildi. Bununla birlikte tutulmuş aksiller lenf 
nodu durumunda istatiksel anlamlılığa ulaşan HSK›da kısalma 
gözlenmiştir.
Sonuç:
Progresyon  için  yüksek  riskli  olan  bu  gruptaki  tümörlerde, 
immünhistokimyasal  olarak  yeni  prognostik  değişkenlerin 
tespiti  yüksek  riskli  hastaların  belirlenmesinde  yardımcı 
olacaktır.  ER,  PR  ve  HER2’yi  hedefleyen  tedavilerden 
yararlanamayan bu grup hastaların tedavisinde yeni ve agresif 
yaklaşımlara ihtiyaç vardır.
EP-249
MEMENİN PAGET HASTALIĞI: TEK MERKEZLİ RETROSPEKTİF 
ÇALIŞMA
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , 
BURCU KIZILARSLANOĞLU , ALPER ALNAK , ÖMER VURAL , KADRİ 
ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Memenin  paget  hastalığı  nadir  görülmektedir.  Karsinoma 
insitu  veya  invaziv  karsinomla  birlikte  olabilir.  Merkezimizde 
takip  edilen  paget  hastalığı  olan  hastaların  klinikopatolojik 
özellikleriyle paget hastalığına yaklaşım incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde  takipli  2218  meme  kanserinin  verileri 
retrospektif incelendi. Paget hastalığı tanısı olanların klinik ve 
patolojik özellikleri, takip süreleriyle tedavi seçenekleri analiz 
edildi.
Bulgular:
Toplam 14 hasta olduğu görüldü. Merkezimizdeki tüm meme 
kanserleri  içerisinde  prevalansı  %0,6  idi.  Hastaların  yaş 
ortalamaları  54  ±  14  yıldı.  Hastaların  %50’si  premenopozal, 
%42,9’u  postmenopozal,  %7,1’i  perimenopozal  dönemdeydi. 
Eşlik eden patolojiler incelendiğinde %57,1’inde invaziv duktal 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
255
karsinom  (IDC)  ve  paget,  %28,6’sında  duktal  karsinoma  in 
situ (DCIS) ve paget, %7,1’inde IDC, DCIS ve paget, %7,1’inde 
sadece paget hastalığı olduğu görüldü. ER pozitifliği %28,6, PR 
pozitifliği  %7,1,  Her-2  pozitifliği  %71,4  olarak  bulundu.  TNM 
sınıflamasında hastaların çoğu T1-2 (%71,5), N0 (%78,6), M0 
(%92,9) idi. Kemoterapi hastaların %35,7’sinde, hormonoterapi 
%35,7’sinde, radyoterapi %28,6’sında uygulandı. Tüm hastalar 
opere edildi, 11’ine modifiye radikal mastektomi, 2’sine meme 
koruyucu cerrahi yapıldı. İzole paget hastalığı olan bir hastaya 
yalnızca  nipple  eksizyonu  yapıldı.  Bir  hastada  ölüm  (%7,1),  1 
hastada (%7,1) nüks gözlendi. Ortanca takip süresi 6,4 ay (0,9- 
43,7 ay) idi.
Sonuç:
Çalışmamızda paget hastalığı görülme yaş ortalaması literatürle 
benzer bulunmuştur. DCIS veya IDC ile birliktelik oranı yüksek 
saptanmıştır  (%92,9).  Hastaların  takip  süreleri  kısa  olması 
sebebiyle survi oranları bildirilememiştir.
EP-250
MEME KANSERİNDE PERİTONEAL METASTAZ SONRASI 
PROGNOZ
İBRAHİM PETEKKAYA 
1
, VEYSEL AYYILDIZ 
2
, MUHAMMET 
CEMAL KIZILARSLANOĞLU 
1
, GAMZE GEZGEN 
1
, EMİR CHARLES 
ROACH 
1
, MUŞTURAY KARÇAALTINCABA 
2
, KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYOLOJİ 
BÖLÜMÜ
Amaç:
Meme  kanserinde  (MK)  metastaz  genellikle  kemik,  akciğer, 
karaciğer,  santral  sinir  sistemine  olmaktadır.  Peritoneal 
metastaz (PM) çok nadir görülmektedir. Çalışmanın amacı PM 
olan meme kanserli hastaların prognozunu incelemek
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde  takipli  toplam  2218  MK  hastasının  bulunduğu 
veritabanı incelenerek 21 (toplam hastaların 0.9%’u) PM olan 
hasta  tespit  edildi.  Hastaların  klinik  özellikleri,  takip  süreleri, 
sağkalım oranları analiz edildi. 
Bulgular:
PM anındaki ortalama tanı yaşları 56’ydı (38-71). Oniki (%57,1) 
hasta postmenopozal, 6 (%28,6) hasta premenopozaldi. Ölen 
hasta  sayısı  7’ydi  (%33,3).  Yedi  hasta  (%33,3)  invaziv  duktal 
karsinom  (IDC),  5  hasta  (%23,8)  invaziv  lobular  karsinom 
(ILC), 3 hasta (%14,3) miks tipti (IDC ve ILC). Luminal A hasta 
8 (%38,1), Luminal B 5 (%23,8), tripl negatif 2’ydi (%9,5). Her-
2  overexpressing  hasta  yoktu.  Moleküler  alt  tipi  bilinmeyen 
6 hasta (%28,6) vardı. PM sonrası ortanca takip süreleri ölen 
hastalarda 9,3 ay (0,4-23,3 ay), yaşayan hastalarda 15,6 aydı 
(0,3-40,4  ay).  ER  pozitif  hastaların  PM  sonrası  ortanca  takip 
süreleri 13,7 ay, ER negatiflerin 4,4 aydı. Altı aylık sağkalım oranı 
%83,3,  bir  yıllık  sağkalım  oranı  %73,3’tü.  Ortanca  sağkalım, 
hastalıksız sağkalım, progresyonsuz sağkalım süreleri olayların 
az olması sebebiyle hesaplanamadı
Sonuç:
Meme  kanserinde  PM  nadir  görülmektedir.  Ortanca 
sağkalım  süreleri  kısa  görülmekle  beraber  çelişkili  sonuçlar 
bulunmaktadır.  Çalışmamızda  az  hasta  olmakla  beraber 
takip  süreleri  benzer  çalışmalara  göre  uzundu.  Özellikle  ER 
pozitif  hastalarda  sağkalımın  daha  uzun  görünüyor  olması 
hormonoterapinin önemini vurgulamaktadır.
EP-251
“T4NXMO” MEME KANSERİNİN PROGNOZU: 3 OLGU 
ÜZERİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER
İBRAHİM PETEKKAYA 
1
, MUHAMMET CEMAL 
KIZILARSLANOĞLU 
1
, EMİNE PETEKKAYA 
2
, KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI 

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANATOMİ BİLİM 
DALI
Amaç:
Lokal ileri evre meme kanserlerine yaklaşımla ilgili çalışmalar 
olmakla beraber T
4
N
x
M

için yeterli veri bulunmamaktadır
Gereç ve Yöntem:
Takip ettiğimiz T
4
N
x
M
o
 olan üç olgu sunulmuştur.
Bulgular:
Olgu-1:  Kırkbir  yaşında  bayan,  sol  memede  kitleye  yapılan 
trucut biyopsiyle invaziv duktal karsinom (IDC) (tripl negatif) 
tanısı  aldı.  Evrelendirilmesi  c  T
4
N
x
M
o
  idi.  Neoadjuvan 
kemoterapiler sonrası kraniyal metastazı gelişti. Radyoterapi, 
sonrasında  modifiye  radikal  mastektomi  (MRM)  yapıldı. 
pT
4
N
3
M
1
    olarak  geldi.  Kraniyal  metastazlarında  progresyon 
nedeniyle tanıdan 9,5 ay sonra kaybedildi.
Olgu-2: Elliüç yaşında bayan, sağ memedeki kitleden insizyonel 
biyopsiyle IDC tanısı (ER pozitif, PR pozitif, Her-2 pozitif) aldı. 
MRM sonrası T
4
N
x
M
o
 olduğu görüldü. Adjuvan kemoterapi ve 
tamoksifen uygulandı. Tam remisyon sağlandı, 58,1 ay sonra 
sol memede kitle bulundu. IDC olarak geldi. Meme koruyucu 
cerrahiyle  adjuvan  kemoterapi  uygulandı.  Kraniyal  metastazı 
gelişti, kemoterapi almakta.
Olgu-3:  Ellidokuz  yaşında  bayan,  sağ  memede  görülen 
kitleden trucut biyopsiyle miks IDC, invaziv lobuler karsinom 
tanısı aldı. ER negatif, PR negatif, her-2 pozitif olan tümörün 
evrelendirilmesi c T
4
N
x
M
o
 idi. Neoadjuvan kemoterapi alıp tam 
remisyon  sağlandı.  MRM  sonrası  T
o
N
o
M
o
  olarak  geldi.  Lokal 
radyoterapi alıp 13,9 aylık tam remisyonun ardından kraniyal 
metastaz gelişti. Kapesitabin, lapatinib ve kraniyal lezyonlara 
radyoterapi  uygulandı.  Metastazlarında  regresyon  mevcut. 
İlk  tanıdan  itibaren  25,6  aydır  takip  edilmekte,  lapatinib 
almaktadır.
Sonuç:
T
4
N
x
M
o
 vakalarının literatürdeki 5 yıllık sağkalım oranlarıı %50 
olarak bulunmuştur. Nodal tutulumun bilinmemesi nedeniyle 
sağkalım oranı farklılık gösterebilmektedir.
EP-252
TANI ANINDA DİYABETES MELLİTUSU OLAN VE OLMAYAN 
MEME KANSERLERİNDE KLİNİK SEYRİN KARŞILAŞTIRILMASI
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL 
KIZILARSLANOĞLU , BURCU KIZILARSLANOĞLU , KADRİ 
ALTUNDAĞ 

256
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Diyabetes mellitusun (DM) kanser riskini artırdığına dair veriler 
bulunmaktadır.  Meme  kanseri  (MK)  riski  de  artmaktadır.  MK 
hastalarında  diyabet  sıklığı  %16  oranında  olduğu  tahmin 
edilmektedir.  Tanı  anında  DM  olan  ve  olmayan  hastalar 
arasında  klinik,  patolojik,  survi  açısından  fark  olup  olmadığı 
incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde  takip  edilen  toplam  2218  hastanın  verisi 
incelendi. Tanı anında diyabeti olanlar ve olmayanlar şeklinde 
iki gruba ayrıldı. Gruplar arasındaki fark analiz edildi.
Bulgular:
Tanı  anında  diyabeti  olan  hasta  sayısı  230  (%10,3),  diyabeti 
olmayan  hasta  sayısı  1988’di.  Diyabeti  olanlar  ileri  yaşta  MK 
tanısı almaktaydı (56 ± 10 vs 48 ± 11 yıl, p<0.001). Diyabetik 
olanlarda vücut kitle indeksi daha yüksekti (30,5±5,1 vs 27,2±5,0 
kg/m
2
,  p<0.001).  İki  grup  arasında  tümör  lokalizasyonu, 
tümör  boyutu,  nodal  tutulum,  metastaz  durumu,  kanserin 
evresi,  hormon  reseptör  durumu,  tümör  patolojisi,  ölen 
hasta sayısı, nüks hasta sayısı, yaşayan hasta sayısı açısından 
fark  saptanmadı.  Diyabeti  olanlarda  ve  olmayanlarda  5 
yıllık sağkalım oranları (%84,6 vs %84,6 p=0,99), 10 yıllık sağ 
kalım  oranları  (%60  vs  %62,8  p=0,78)  benzerdi.  Ortanca  PFS 
süreleri diyabeti olanlarda (32,2 ay min-max: 4,0-238,2 ay) ve 
olmayanlarda (33,1 ay min-max: 0,1-369,5 ay)  benzer bulundu 
(p=0,102). Yeterli olay gerçekleşmediği için ortanca OS süreleri 
sunulamamıştır.
Sonuç:
Bu  çalışmada  tanı  anında  diyabeti  olanlarda  olmayan 
gruba  göre,  tanı  yaşı,  vücut  kitlesi  dışında  MK  seyrinde  fark 
saptanmamıştır.  Ancak  prospektif  randomize  çalışmalar  daha 
doğru sonuç verecektir.
EP-253
MEME KANSERİNDE NEOADJUVAN CMF VE 
RADYOTERAPİNİN ETKİSİ: OLGU SUNUMU
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU 
1
, İBRAHİM 
PETEKKAYA 
1
, EMİNE PETEKKAYA 
2
, KADRİ ALTUNDAĞ 
1
 
 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI 

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANATOMİ BİLİM 
DALI
Amaç:
Neoadjuvan  kemoterapi  lokal  ileri  evre  meme  kanserlerinde 
uygulanan  tedavi  şeklidir.  Kullanılan  farklı  kemoterapi 
seçenekleri  bulunmaktadır.  Siklofosfamid,  metotreksat, 
flourourasil  (CMF)  rejimi  uygulanan  hastalarda  yanıt  oranları 
iyi görünmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Takip ettiğimiz neoadjuvan CMF ve radyoterapi uygulanan iki 
vakayı sunuyoruz.
Bulgular:
Olgu-1: 68 yaşında bayan, sol memede kitleyle polikliniğimize 
başvurdu.  Kitleden  alınan  biyopsi  sonucu  invaziv  ductal 
karsinom, grad III, ER negatif, PR pozitif ve Her-2 negatif olarak 
tespit  edildi.  cT2N0M0  olarak  gelen  hastaya  neoadjuvan 
siklofosfamid, metotreksat, flourourasil (CMF) başlandı. 5 kür 
CMF sonrasında tümör boyutu stabildi. Opere edildi. T4N1M0 
olduğu  görüldü.  Radyoterapi  tedavisi  uygulandı.  Hasta 
anastrozol tedavisiyle izleniyor. 17,1 aydır takip edilen hasta 
hastalıksız izleniyor.
Olgu-2:  Sağ  memede  kitle  nedeniyle  başvuran  69  yaşında 
kadın  hastada  sağ  meme  üst  iç  kadranda  kitle  tespit  edildi. 
Kitleden alınan insizyonel biyopsi sonucu IDC ve ILC, grad III, 
ER pozitif, PR pozitif, Her-2 negatif olduğu görüldü. c T2N0M0 
olan  hastaya  neoadjuvan  CMF  başlandı.  3  kür  CMF  sonrası 
parsiyel  remisyon  tespit  edildi.  Toplam  6  kür  CMF  tedavisi 
sonrası  tümör  boyutu  4,4  cm’den  3  cm’ye  geriledi.  Opere 
edildi. T3N1M0 olarak geldi. Rayoterapi uygulandı. Hasta 28,6 
aydır takip ediliyor, letrozol tedavisi almakta ve nüks izlenmedi.
Sonuç:
Takip ettiğimiz hastalarda tam yanıt olmakla beraber neoadjuvan 
CMF  ve  radyoterapi  etkisini  net  olarak  belirleyebilmek  için 
geniş hasta sayılı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
EP-254
9 HAFTALIK ADJUVAN TRASTUZUMAB TEDAVİSİ ALAN 
HASTALARIN SONUÇLARI
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM 
PETEKKAYA , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Trastuzumab  HER-2  pozitif  hastalarda  rutin  olarak  kullanılan, 
çalışmalarda  etkinliği  gösterilmiş  ajandır.  Dokuz  haftalık 
trastuzumab  uygulamasının  sağkalımı  nasıl  etkilediğine  dair 
az  veri  bulunmaktadır.  Hastanemizde  9  haftalık  trastuzumab 
tedavisi almış hastalar incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Takip  edilen  toplam  2218  meme  kanseri  vakası  retrospektif 
olarak incelendi. 9 haftalık trastuzumab tedavisi alan 165 vaka 
olduğu tespit edildi. Vakaların analizi yapıldı.
Bulgular:
9  Haftalık  trastuzumab  tedavisi  alan  165  hasta  tespit  edildi. 
Tanı  anındaki  yaş  ortalamaları  47,3  ±  10,0  idi.  62  hasta 
(%37,6)  postmenopozal,  82  hasta  (%49,7)  premenopozal,  20 
hasta  (%12,1)  perimenopozaldi.  Oral  kontraseptif  kullanımı 
hastaların  %23’ünde  tespit  edildi.  Histolojik  olarak  en  sık 
görülen  patolojik  tanı  145  vaka  (%  87,9)  ile  invaziv  duktal 
karsinom (IDC) idi. Hastaların %49,1’inde ER pozitif, %54,5’inde 
ise PR pozitifliği mevcuttu. Tanı anında metastatik hasta sayısı 
8 (%4,8)’idi. Evrelere göre hasta yüzdeleri, evre 1 %10,9, evre 
2a %21,2, evre 2b %17,6, evre 3a %21,2, evre 3b %0,6, evre 
3c %18,8 ve evre 4 %4,8 idi. Hastaların 18’inde (% 10,9) nüks 
geliştiği ve takip süresince 8 hastanın (%4,8) öldüğü görüldü. 
Hastaların ortalama takip süreleri 30,9 ± 13,4 ay’dı. İki yıllık sağ 
kalım oranı % 98,3 olarak tespit edildi. Gereken olay sayılarının 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
257
az olması sebebiyle ortanca sağ kalım ve hastalıksız sağ kalım 
süreleri belirtilemedi.
Sonuç:
9 haftalık adjuvan trastuzumab tedavisiyle standart rejim olan 
1  yıllık  adjuvan  trastuzumab  tedavisini  karşılaştıran  çalışma 
sonuçları  optimal  trastuzumab  kullanımının  nasıl  olması 
gerektiğini gösterebilir.
EP-255
PREMENOPOZAL MEME KANSERİ OLAN KADINLARDA 
ADJUVAN AC İLE ADJUVAN CMF KULLANIMININ SURVİ 
ÜZERİNE ETKİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM 
PETEKKAYA , BURCU KIZILARSLANOĞLU , KADRİ ALTUNDAĞ 
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme  kanserinde  premenopozal  kadınlarda  adjuvan 
doksorubisin  ve  siklofosfamid  (AC)  kombinasyonu  ile 
siklofosfamid,  metotreksat,  flourourasil  (CMF)  kombinasyonu 
arasında survi açısından farkı incelemek.
Gereç ve Yöntem:
Takip  edilen  2218  meme  kanseri  vakasının  bulunduğu  veri 
tabanı  retrospektif  incelendi.  Premenopozal  dönemde  tanı 
almış toplam 372 olgunun adjuvan AC yada CMF aldığı tespit 
edildi. İki grup arasında survi açısından fark incelendi.
Bulgular:
AC grubunda 314, CMF grubunda ise 58 hasta vardı. Ortanca 
takip  süresi  28,9  ay  (0,1-299,3  ay)  idi.  AC  grubunda  tam 
remisyon  oranı  %76,4  iken  CMF  grubunda  %84,5  bulundu 
(p=0,17).  Ölen  hasta  oranları  AC  grubunda  %5,4,  CMF 
grubunda  ise  %1,7  idi  (p=0,46).  Nüks  oranları  AC  grubunda 
%17,5 iken CMF grubunda %13,8 idi (p=0,46). İki yıllık sağ kalım 
oranları AC alanlarda %98,4 iken CMF alanlarda %100 bulundu 
(p=0,50). Beş yıllık sağ kalım oranları AC grubunda %88,1 iken 
CMF grubunda %91,7 idi (p=0,71). Beş yıllık progresyonsuz sağ 
kalım oranları AC grubunda %58,6 iken CMF grubunda %66,7 
idi (p=0,54)
Sonuç:
Çalışmamızda  premenopozal  kadınlarda  adjuvan  AC  ile  CMF 
kullanımının  survi  üzerine  etkileri  karşılaştırılmıştır.  Her 
iki  kombinasyon  tedavisinde  de  survi  oranları  istatistiksel 
açıdan  benzer  bulunmuştur.  CMF  kullananlarda  oranlar 
daha iyi görünmekle beraber fark istatistiksel açıdan anlamlı 
bulunmamıştır.  Hangi  kombinasyonun  daha  etkili  olduğunu 
göstermek  için  randomize,  prospektif  çalışmalara  ihtiyaç 
duyulmaktadır.
EP-256
İNFERTİLİTE TEDAVİSİ ALANLARDA MEME KANSERİ 
ÖZELLİKLERİ: RETROSPEKTİF BİR ANALİZ
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM 
PETEKKAYA , BURCU KIZILARSLANOĞLU , KADRİ ALTUNDAĞ  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
İnfertilite  tedavisi  alanlarda  artmış  meme  kanseri  (MK) 
riski  bildirilmektedir.  Özellikle  akrabalarında  MK  olanlarda 
infertilite  tedavisi  kullanımıyla  MK  riskinde  artış  olduğu 
vurgulanmaktadır.  Burada  infertilite  tedavisi  almış  MK  olan 
hastalarının özellikleri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizin MK veri tabanından daha önce inferitilite tedavisi 
alan hastalar retrospektif olarak tespit edildi. Hastaların klinik 
ve patolojik özellikleri analiz edildi.
Bulgular:
Toplam 28 hasta olduğu görüldü. Tanı anındaki yaş ortalamaları 
48 ± 7 yıl idi. Premenopozal hasta sayısı 16, postmenopozal 10 
ve perimenopozal 2 idi. On altı hastanın (%57,1) akrabasında 
kanser  öyküsü  vardı.  Sekiz  hastanın  (%28,6)  akrabasında 
MK  öyküsü  vardı.  En  sık  tespit  edilen  MK  tipi  invazif  duktal 
karsinomdu (%85,7). ER pozitifliği %71,4 hastada, PR pozitifliği 
%64,3 hastada ve Her-2 pozitifliği %32,1hastada saptandı. Tanı 
anındaki evreleri; %85,8’i T1-2, %71,4’ü N0-1 ve %89,3’ü M0 
idi.  Kemoterapi  %71,4’üne  uygulandı.  Radyoterapi  kullanımı 
%67,9’du.  İki  hastada  (%7,1)  nüks  ve  3  hastada  (%10,7) 
metastaz  geliştiği  görüldü.  Ortanca  takip  süresi  12,8  ay  (0,3-
55,7 ay) idi.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin