EP-247
SKALP METASTATİK ÖZOFAGUS SQUAMÖZ HÜCRELİ
KARSİNOM: OLGU SUNUMU
MEHMET ALİ NAHİT ŞENDUR , SERCAN AKSOY , ŞEBNEM
YAMAN , MUHAMMED BÜLENT AKINCI , TUĞBA KÖŞ , BURAK
CİVELEK , NURİYE YILDIRIM ÖZDEMİR , DOĞAN UNCU ,
NURULLAH ZENGİN
ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ, ANKARA
254
Amaç:
Akciğer, meme ve kolorektal kanserler en sık kutanöz
metastazlar yapan malignensilerdir. Özofagus kanserlerine
bağlı cilt metastazları ise çok nadir görülmekle beraber, sıklıkla
squamöz alt tipinde görülmektedir. Skalp metastazları ise
daha sık adenokanser alt tipinde görülmektedir. Literatürde,
özofagus squamöz hücreli karsinom (SCC) tanısı olup da skalp
metastazı olan vaka bildirilmemiştir.
Bulgular:
56 yaşında kadın hasta, son 3-4 aydır olan ve giderek artan
reflü şikayeti ile gastroenteroloji kliniğine başvurmuş. Hastanın
yapılan üst endoskopisinde özofagus 26-30 cm’de polipoid
ülsere kitle saptanmış. Yapılan endoskopik biyopsi patoloji
sonucu az diferansiye özofagus SCC olarak rapor edildi.
Kliniğimize başvuran hastanın aynı zamanda son 3-4 aydır
giderek artan kraniumda verteks düzeyinde 1 cm’lik bir şişlik
şikayeti vardı. Hastanın çekilen toraks ve abdomen bilgisyarlı
tomografisinde (BT) üst mediastende özofagus sağ lateralde
17x16 mm boyutlarında lenfadenopati ve özofagus orta
kesiminde karina düzeyinin yaklaşık 1,5 cm distalinden itibaren
5 cm’lik segmentte duvar kalınlaşması, paraçölyak en büyüğü
24x14 mm lenfadenopatiler saptandı. Metastaz ayırımı için
yapılan 18-F FDG pozitron emisyon BT’de kraniumda verteks
düzeyinde 10 mm’lik cilt lezyonunda artmış tutulum (SUVm;
10,7), özofagusta subkarinal düzeyden itibaren 5 cm’lik
segment boyunca artmış tutulum (SUVm; 13,5) ve kardiya ile
paraçölyak lenf nodlarına armış tutulum ( SUVm; 5,9) olarak
rapor edildi. Hastaya skalp metastatik özofagus tanısıyla
dosetaksel-cisplatin-fluorourasil (DCF) kemoterapisi başlandı.
Hastanın halen DCF kemoterapisine devam edilmektedir.
Sonuç:
Özofagus kanserleri genellikle kötü prognostik özelliklere
sahiptir ve çok nadir olarak cilt metastazları ile karşımıza
çıkarlar. Cilt metastazları özofagus kanser metastazalarının
1%’den azında görülmektedir. Kutanöz metastazı gelişen
özofagus kanserli hastaların ortalama yaşam süresi 4.7 ay
olarak bildirilmiştir.
EP-248
ÜÇLÜ-NEGATİF MEME KANSERLİ HASTALARDA PROGNOSTİK
FAKTÖRLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, TEK MERKEZ DENEYİMİ
NURTEN KANDEMİR
1
, SERCAN AKSOY
2
, NURİYE YILDIRIM
ÖZDEMİR
2
, DOĞAN UNCU
2
, BERNA ÖKSÜZOĞLU
1
, TUĞBA
KÖŞ
2
, NURULLAH ZENGİN
2
1
ANKARA ONKOLOJİ EAH
2
ANKARA NUMUNE EAH
Amaç:
Çalışmamızda merkezimizde takip edilen ÜNMK olgularının
klinikopatolojik değerlendirilmesini hedefledik.
Gereç ve Yöntem:
Ocak 2000 ile Ocak 2010 tarihleri arasında Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’ne
müracaat eden ÜNMK’li 70 hastanın verileri retrospektif olarak
değerlendirildi.
Bulgular:
Çalışmaya toplam 70 kadın hasta dahil edildi. Hastaların
ortanca yaşı 50 (31-68) idi. Olguların %51.4’ü premenopozal
ve %80’i invazif duktal karsinomdu. Hastaların %45.7’sinde
histolojik grad III iken, aksiller lenf bezi pozitifliği %45.8,
lenfovasküler invazyon %32.9 olguda saptandı. Olguların AJCC
2003 evrelemesine göre dağılımları; evre I %11.4, IIa %32.9, IIb
%28.6, IIIa %18.6, IIIc %2.9 ve IV %5.7 idi. Olguların %84.3’üne
mastektomi, %56’sına radyoterapi ve %94.3’üne adjuvan
amaçlı kemoterapi uygulanmıştı.
Ortanca takip süresi 40 ay (5-126) idi. Takip süresi boyunca
hastaların 10›unda (%15.15) nüks görülürken 8›inde (%11.4)
ölüm görüldü. Ortalama hastalıksız sağkalım (HSK) 106 ay
(%95CI 92.3-115.9) iken ortalama genel sağkalım (GSK) 109.9
ay (%95CI 99.5-120.2) idi. Üç yıllık HSK %84.7 ve GSK %94.7
idi. HSK ve GSK üzerine etkisi araştırılan faktörlere bakıldığında;
artmış lenf nodu sayısı, yüksek histolojik grade, ileri evre,
adjuvan kemoterapi ve radyoterapi, premenopozal durum,
genç yaş ve artmış tümör çapı varlığında HSK ve GSK›ın klinik
olarak kısalmakla birlikte bu ilişkinin istatiksel olarak anlamlılığa
ulaşmadığı tespit edildi. Bununla birlikte tutulmuş aksiller lenf
nodu durumunda istatiksel anlamlılığa ulaşan HSK›da kısalma
gözlenmiştir.
Sonuç:
Progresyon için yüksek riskli olan bu gruptaki tümörlerde,
immünhistokimyasal olarak yeni prognostik değişkenlerin
tespiti yüksek riskli hastaların belirlenmesinde yardımcı
olacaktır. ER, PR ve HER2’yi hedefleyen tedavilerden
yararlanamayan bu grup hastaların tedavisinde yeni ve agresif
yaklaşımlara ihtiyaç vardır.
EP-249
MEMENİN PAGET HASTALIĞI: TEK MERKEZLİ RETROSPEKTİF
ÇALIŞMA
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU ,
BURCU KIZILARSLANOĞLU , ALPER ALNAK , ÖMER VURAL , KADRİ
ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Memenin paget hastalığı nadir görülmektedir. Karsinoma
insitu veya invaziv karsinomla birlikte olabilir. Merkezimizde
takip edilen paget hastalığı olan hastaların klinikopatolojik
özellikleriyle paget hastalığına yaklaşım incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takipli 2218 meme kanserinin verileri
retrospektif incelendi. Paget hastalığı tanısı olanların klinik ve
patolojik özellikleri, takip süreleriyle tedavi seçenekleri analiz
edildi.
Bulgular:
Toplam 14 hasta olduğu görüldü. Merkezimizdeki tüm meme
kanserleri içerisinde prevalansı %0,6 idi. Hastaların yaş
ortalamaları 54 ± 14 yıldı. Hastaların %50’si premenopozal,
%42,9’u postmenopozal, %7,1’i perimenopozal dönemdeydi.
Eşlik eden patolojiler incelendiğinde %57,1’inde invaziv duktal
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
255
karsinom (IDC) ve paget, %28,6’sında duktal karsinoma in
situ (DCIS) ve paget, %7,1’inde IDC, DCIS ve paget, %7,1’inde
sadece paget hastalığı olduğu görüldü. ER pozitifliği %28,6, PR
pozitifliği %7,1, Her-2 pozitifliği %71,4 olarak bulundu. TNM
sınıflamasında hastaların çoğu T1-2 (%71,5), N0 (%78,6), M0
(%92,9) idi. Kemoterapi hastaların %35,7’sinde, hormonoterapi
%35,7’sinde, radyoterapi %28,6’sında uygulandı. Tüm hastalar
opere edildi, 11’ine modifiye radikal mastektomi, 2’sine meme
koruyucu cerrahi yapıldı. İzole paget hastalığı olan bir hastaya
yalnızca nipple eksizyonu yapıldı. Bir hastada ölüm (%7,1), 1
hastada (%7,1) nüks gözlendi. Ortanca takip süresi 6,4 ay (0,9-
43,7 ay) idi.
Sonuç:
Çalışmamızda paget hastalığı görülme yaş ortalaması literatürle
benzer bulunmuştur. DCIS veya IDC ile birliktelik oranı yüksek
saptanmıştır (%92,9). Hastaların takip süreleri kısa olması
sebebiyle survi oranları bildirilememiştir.
EP-250
MEME KANSERİNDE PERİTONEAL METASTAZ SONRASI
PROGNOZ
İBRAHİM PETEKKAYA
1
, VEYSEL AYYILDIZ
2
, MUHAMMET
CEMAL KIZILARSLANOĞLU
1
, GAMZE GEZGEN
1
, EMİR CHARLES
ROACH
1
, MUŞTURAY KARÇAALTINCABA
2
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYOLOJİ
BÖLÜMÜ
Amaç:
Meme kanserinde (MK) metastaz genellikle kemik, akciğer,
karaciğer, santral sinir sistemine olmaktadır. Peritoneal
metastaz (PM) çok nadir görülmektedir. Çalışmanın amacı PM
olan meme kanserli hastaların prognozunu incelemek
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takipli toplam 2218 MK hastasının bulunduğu
veritabanı incelenerek 21 (toplam hastaların 0.9%’u) PM olan
hasta tespit edildi. Hastaların klinik özellikleri, takip süreleri,
sağkalım oranları analiz edildi.
Bulgular:
PM anındaki ortalama tanı yaşları 56’ydı (38-71). Oniki (%57,1)
hasta postmenopozal, 6 (%28,6) hasta premenopozaldi. Ölen
hasta sayısı 7’ydi (%33,3). Yedi hasta (%33,3) invaziv duktal
karsinom (IDC), 5 hasta (%23,8) invaziv lobular karsinom
(ILC), 3 hasta (%14,3) miks tipti (IDC ve ILC). Luminal A hasta
8 (%38,1), Luminal B 5 (%23,8), tripl negatif 2’ydi (%9,5). Her-
2 overexpressing hasta yoktu. Moleküler alt tipi bilinmeyen
6 hasta (%28,6) vardı. PM sonrası ortanca takip süreleri ölen
hastalarda 9,3 ay (0,4-23,3 ay), yaşayan hastalarda 15,6 aydı
(0,3-40,4 ay). ER pozitif hastaların PM sonrası ortanca takip
süreleri 13,7 ay, ER negatiflerin 4,4 aydı. Altı aylık sağkalım oranı
%83,3, bir yıllık sağkalım oranı %73,3’tü. Ortanca sağkalım,
hastalıksız sağkalım, progresyonsuz sağkalım süreleri olayların
az olması sebebiyle hesaplanamadı
Sonuç:
Meme kanserinde PM nadir görülmektedir. Ortanca
sağkalım süreleri kısa görülmekle beraber çelişkili sonuçlar
bulunmaktadır. Çalışmamızda az hasta olmakla beraber
takip süreleri benzer çalışmalara göre uzundu. Özellikle ER
pozitif hastalarda sağkalımın daha uzun görünüyor olması
hormonoterapinin önemini vurgulamaktadır.
EP-251
“T4NXMO” MEME KANSERİNİN PROGNOZU: 3 OLGU
ÜZERİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER
İBRAHİM PETEKKAYA
1
, MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU
1
, EMİNE PETEKKAYA
2
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANATOMİ BİLİM
DALI
Amaç:
Lokal ileri evre meme kanserlerine yaklaşımla ilgili çalışmalar
olmakla beraber T
4
N
x
M
o
için yeterli veri bulunmamaktadır
Gereç ve Yöntem:
Takip ettiğimiz T
4
N
x
M
o
olan üç olgu sunulmuştur.
Bulgular:
Olgu-1: Kırkbir yaşında bayan, sol memede kitleye yapılan
trucut biyopsiyle invaziv duktal karsinom (IDC) (tripl negatif)
tanısı aldı. Evrelendirilmesi c T
4
N
x
M
o
idi. Neoadjuvan
kemoterapiler sonrası kraniyal metastazı gelişti. Radyoterapi,
sonrasında modifiye radikal mastektomi (MRM) yapıldı.
pT
4
N
3
M
1
olarak geldi. Kraniyal metastazlarında progresyon
nedeniyle tanıdan 9,5 ay sonra kaybedildi.
Olgu-2: Elliüç yaşında bayan, sağ memedeki kitleden insizyonel
biyopsiyle IDC tanısı (ER pozitif, PR pozitif, Her-2 pozitif) aldı.
MRM sonrası T
4
N
x
M
o
olduğu görüldü. Adjuvan kemoterapi ve
tamoksifen uygulandı. Tam remisyon sağlandı, 58,1 ay sonra
sol memede kitle bulundu. IDC olarak geldi. Meme koruyucu
cerrahiyle adjuvan kemoterapi uygulandı. Kraniyal metastazı
gelişti, kemoterapi almakta.
Olgu-3: Ellidokuz yaşında bayan, sağ memede görülen
kitleden trucut biyopsiyle miks IDC, invaziv lobuler karsinom
tanısı aldı. ER negatif, PR negatif, her-2 pozitif olan tümörün
evrelendirilmesi c T
4
N
x
M
o
idi. Neoadjuvan kemoterapi alıp tam
remisyon sağlandı. MRM sonrası T
o
N
o
M
o
olarak geldi. Lokal
radyoterapi alıp 13,9 aylık tam remisyonun ardından kraniyal
metastaz gelişti. Kapesitabin, lapatinib ve kraniyal lezyonlara
radyoterapi uygulandı. Metastazlarında regresyon mevcut.
İlk tanıdan itibaren 25,6 aydır takip edilmekte, lapatinib
almaktadır.
Sonuç:
T
4
N
x
M
o
vakalarının literatürdeki 5 yıllık sağkalım oranlarıı %50
olarak bulunmuştur. Nodal tutulumun bilinmemesi nedeniyle
sağkalım oranı farklılık gösterebilmektedir.
EP-252
TANI ANINDA DİYABETES MELLİTUSU OLAN VE OLMAYAN
MEME KANSERLERİNDE KLİNİK SEYRİN KARŞILAŞTIRILMASI
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , BURCU KIZILARSLANOĞLU , KADRİ
ALTUNDAĞ
256
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Diyabetes mellitusun (DM) kanser riskini artırdığına dair veriler
bulunmaktadır. Meme kanseri (MK) riski de artmaktadır. MK
hastalarında diyabet sıklığı %16 oranında olduğu tahmin
edilmektedir. Tanı anında DM olan ve olmayan hastalar
arasında klinik, patolojik, survi açısından fark olup olmadığı
incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takip edilen toplam 2218 hastanın verisi
incelendi. Tanı anında diyabeti olanlar ve olmayanlar şeklinde
iki gruba ayrıldı. Gruplar arasındaki fark analiz edildi.
Bulgular:
Tanı anında diyabeti olan hasta sayısı 230 (%10,3), diyabeti
olmayan hasta sayısı 1988’di. Diyabeti olanlar ileri yaşta MK
tanısı almaktaydı (56 ± 10 vs 48 ± 11 yıl, p<0.001). Diyabetik
olanlarda vücut kitle indeksi daha yüksekti (30,5±5,1 vs 27,2±5,0
kg/m
2
, p<0.001). İki grup arasında tümör lokalizasyonu,
tümör boyutu, nodal tutulum, metastaz durumu, kanserin
evresi, hormon reseptör durumu, tümör patolojisi, ölen
hasta sayısı, nüks hasta sayısı, yaşayan hasta sayısı açısından
fark saptanmadı. Diyabeti olanlarda ve olmayanlarda 5
yıllık sağkalım oranları (%84,6 vs %84,6 p=0,99), 10 yıllık sağ
kalım oranları (%60 vs %62,8 p=0,78) benzerdi. Ortanca PFS
süreleri diyabeti olanlarda (32,2 ay min-max: 4,0-238,2 ay) ve
olmayanlarda (33,1 ay min-max: 0,1-369,5 ay) benzer bulundu
(p=0,102). Yeterli olay gerçekleşmediği için ortanca OS süreleri
sunulamamıştır.
Sonuç:
Bu çalışmada tanı anında diyabeti olanlarda olmayan
gruba göre, tanı yaşı, vücut kitlesi dışında MK seyrinde fark
saptanmamıştır. Ancak prospektif randomize çalışmalar daha
doğru sonuç verecektir.
EP-253
MEME KANSERİNDE NEOADJUVAN CMF VE
RADYOTERAPİNİN ETKİSİ: OLGU SUNUMU
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU
1
, İBRAHİM
PETEKKAYA
1
, EMİNE PETEKKAYA
2
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANATOMİ BİLİM
DALI
Amaç:
Neoadjuvan kemoterapi lokal ileri evre meme kanserlerinde
uygulanan tedavi şeklidir. Kullanılan farklı kemoterapi
seçenekleri bulunmaktadır. Siklofosfamid, metotreksat,
flourourasil (CMF) rejimi uygulanan hastalarda yanıt oranları
iyi görünmektedir.
Gereç ve Yöntem:
Takip ettiğimiz neoadjuvan CMF ve radyoterapi uygulanan iki
vakayı sunuyoruz.
Bulgular:
Olgu-1: 68 yaşında bayan, sol memede kitleyle polikliniğimize
başvurdu. Kitleden alınan biyopsi sonucu invaziv ductal
karsinom, grad III, ER negatif, PR pozitif ve Her-2 negatif olarak
tespit edildi. cT2N0M0 olarak gelen hastaya neoadjuvan
siklofosfamid, metotreksat, flourourasil (CMF) başlandı. 5 kür
CMF sonrasında tümör boyutu stabildi. Opere edildi. T4N1M0
olduğu görüldü. Radyoterapi tedavisi uygulandı. Hasta
anastrozol tedavisiyle izleniyor. 17,1 aydır takip edilen hasta
hastalıksız izleniyor.
Olgu-2: Sağ memede kitle nedeniyle başvuran 69 yaşında
kadın hastada sağ meme üst iç kadranda kitle tespit edildi.
Kitleden alınan insizyonel biyopsi sonucu IDC ve ILC, grad III,
ER pozitif, PR pozitif, Her-2 negatif olduğu görüldü. c T2N0M0
olan hastaya neoadjuvan CMF başlandı. 3 kür CMF sonrası
parsiyel remisyon tespit edildi. Toplam 6 kür CMF tedavisi
sonrası tümör boyutu 4,4 cm’den 3 cm’ye geriledi. Opere
edildi. T3N1M0 olarak geldi. Rayoterapi uygulandı. Hasta 28,6
aydır takip ediliyor, letrozol tedavisi almakta ve nüks izlenmedi.
Sonuç:
Takip ettiğimiz hastalarda tam yanıt olmakla beraber neoadjuvan
CMF ve radyoterapi etkisini net olarak belirleyebilmek için
geniş hasta sayılı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
EP-254
9 HAFTALIK ADJUVAN TRASTUZUMAB TEDAVİSİ ALAN
HASTALARIN SONUÇLARI
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM
PETEKKAYA , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Trastuzumab HER-2 pozitif hastalarda rutin olarak kullanılan,
çalışmalarda etkinliği gösterilmiş ajandır. Dokuz haftalık
trastuzumab uygulamasının sağkalımı nasıl etkilediğine dair
az veri bulunmaktadır. Hastanemizde 9 haftalık trastuzumab
tedavisi almış hastalar incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Takip edilen toplam 2218 meme kanseri vakası retrospektif
olarak incelendi. 9 haftalık trastuzumab tedavisi alan 165 vaka
olduğu tespit edildi. Vakaların analizi yapıldı.
Bulgular:
9 Haftalık trastuzumab tedavisi alan 165 hasta tespit edildi.
Tanı anındaki yaş ortalamaları 47,3 ± 10,0 idi. 62 hasta
(%37,6) postmenopozal, 82 hasta (%49,7) premenopozal, 20
hasta (%12,1) perimenopozaldi. Oral kontraseptif kullanımı
hastaların %23’ünde tespit edildi. Histolojik olarak en sık
görülen patolojik tanı 145 vaka (% 87,9) ile invaziv duktal
karsinom (IDC) idi. Hastaların %49,1’inde ER pozitif, %54,5’inde
ise PR pozitifliği mevcuttu. Tanı anında metastatik hasta sayısı
8 (%4,8)’idi. Evrelere göre hasta yüzdeleri, evre 1 %10,9, evre
2a %21,2, evre 2b %17,6, evre 3a %21,2, evre 3b %0,6, evre
3c %18,8 ve evre 4 %4,8 idi. Hastaların 18’inde (% 10,9) nüks
geliştiği ve takip süresince 8 hastanın (%4,8) öldüğü görüldü.
Hastaların ortalama takip süreleri 30,9 ± 13,4 ay’dı. İki yıllık sağ
kalım oranı % 98,3 olarak tespit edildi. Gereken olay sayılarının
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
257
az olması sebebiyle ortanca sağ kalım ve hastalıksız sağ kalım
süreleri belirtilemedi.
Sonuç:
9 haftalık adjuvan trastuzumab tedavisiyle standart rejim olan
1 yıllık adjuvan trastuzumab tedavisini karşılaştıran çalışma
sonuçları optimal trastuzumab kullanımının nasıl olması
gerektiğini gösterebilir.
EP-255
PREMENOPOZAL MEME KANSERİ OLAN KADINLARDA
ADJUVAN AC İLE ADJUVAN CMF KULLANIMININ SURVİ
ÜZERİNE ETKİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM
PETEKKAYA , BURCU KIZILARSLANOĞLU , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme kanserinde premenopozal kadınlarda adjuvan
doksorubisin ve siklofosfamid (AC) kombinasyonu ile
siklofosfamid, metotreksat, flourourasil (CMF) kombinasyonu
arasında survi açısından farkı incelemek.
Gereç ve Yöntem:
Takip edilen 2218 meme kanseri vakasının bulunduğu veri
tabanı retrospektif incelendi. Premenopozal dönemde tanı
almış toplam 372 olgunun adjuvan AC yada CMF aldığı tespit
edildi. İki grup arasında survi açısından fark incelendi.
Bulgular:
AC grubunda 314, CMF grubunda ise 58 hasta vardı. Ortanca
takip süresi 28,9 ay (0,1-299,3 ay) idi. AC grubunda tam
remisyon oranı %76,4 iken CMF grubunda %84,5 bulundu
(p=0,17). Ölen hasta oranları AC grubunda %5,4, CMF
grubunda ise %1,7 idi (p=0,46). Nüks oranları AC grubunda
%17,5 iken CMF grubunda %13,8 idi (p=0,46). İki yıllık sağ kalım
oranları AC alanlarda %98,4 iken CMF alanlarda %100 bulundu
(p=0,50). Beş yıllık sağ kalım oranları AC grubunda %88,1 iken
CMF grubunda %91,7 idi (p=0,71). Beş yıllık progresyonsuz sağ
kalım oranları AC grubunda %58,6 iken CMF grubunda %66,7
idi (p=0,54)
Sonuç:
Çalışmamızda premenopozal kadınlarda adjuvan AC ile CMF
kullanımının survi üzerine etkileri karşılaştırılmıştır. Her
iki kombinasyon tedavisinde de survi oranları istatistiksel
açıdan benzer bulunmuştur. CMF kullananlarda oranlar
daha iyi görünmekle beraber fark istatistiksel açıdan anlamlı
bulunmamıştır. Hangi kombinasyonun daha etkili olduğunu
göstermek için randomize, prospektif çalışmalara ihtiyaç
duyulmaktadır.
EP-256
İNFERTİLİTE TEDAVİSİ ALANLARDA MEME KANSERİ
ÖZELLİKLERİ: RETROSPEKTİF BİR ANALİZ
MUHAMMET CEMAL KIZILARSLANOĞLU , İBRAHİM
PETEKKAYA , BURCU KIZILARSLANOĞLU , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
İnfertilite tedavisi alanlarda artmış meme kanseri (MK)
riski bildirilmektedir. Özellikle akrabalarında MK olanlarda
infertilite tedavisi kullanımıyla MK riskinde artış olduğu
vurgulanmaktadır. Burada infertilite tedavisi almış MK olan
hastalarının özellikleri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizin MK veri tabanından daha önce inferitilite tedavisi
alan hastalar retrospektif olarak tespit edildi. Hastaların klinik
ve patolojik özellikleri analiz edildi.
Bulgular:
Toplam 28 hasta olduğu görüldü. Tanı anındaki yaş ortalamaları
48 ± 7 yıl idi. Premenopozal hasta sayısı 16, postmenopozal 10
ve perimenopozal 2 idi. On altı hastanın (%57,1) akrabasında
kanser öyküsü vardı. Sekiz hastanın (%28,6) akrabasında
MK öyküsü vardı. En sık tespit edilen MK tipi invazif duktal
karsinomdu (%85,7). ER pozitifliği %71,4 hastada, PR pozitifliği
%64,3 hastada ve Her-2 pozitifliği %32,1hastada saptandı. Tanı
anındaki evreleri; %85,8’i T1-2, %71,4’ü N0-1 ve %89,3’ü M0
idi. Kemoterapi %71,4’üne uygulandı. Radyoterapi kullanımı
%67,9’du. İki hastada (%7,1) nüks ve 3 hastada (%10,7)
metastaz geliştiği görüldü. Ortanca takip süresi 12,8 ay (0,3-
55,7 ay) idi.
Dostları ilə paylaş: |