Sonuç:
Sonuç olarak, böbrek hücreli kanserlerin klinik seyri değişkenlik
göstermektedir ve küratif rezeksiyon uygulansa bile bu
hastalarda geç metastazlar gelişebilmektedir. Nadir olsa da
mide metastazlarının da olabileceği unutulmamalı ve evreleri
ne olursa olsun uzun dönem metastaz açısından düzenli olarak
takibine devam edilmelidir.
EP-267
İZOLE KEMİK METASTAZI OLAN MEME KANSERLİ
HASTALARIN KLİNİK VE SURVİ ÖZELLİKLERİ
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , BURCU KIZILARSLANOĞLU , ELSHAD
HASANOV , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Kemik, meme kanserinde en sık görülen metastaz bölgesidir. Beş
yıllık yaşam süresi literaturde %20’nin üzerinde bildirilmektedir.
Merkezimizde takip ettiğimiz izole kemik metastazı (KM) olan
hastaların klinik seyrini incelemek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takip edilen 2218 meme kanseri hastası verisi
incelendi. İzole KM olan 129 (%5,8) hasta olduğu tespit
edildi. Hastaların klinik, patolojik özellikleri ve survi özellikleri
incelendi
Bulgular:
Ortalama tanı yaşı 47±12 yıldı. Hastaların %56,6’sı
premenopozal, %76’sı ER pozitif, %37,2’si PR pozitif, %14’ü
Her-2 pozitif, %69,8’i nodal tutulum pozitifti. Tanı anında
262
metastatik olan hasta sayısı 44 (%34,1) idi. Kemik metastazı
sonrası progresyon gösteren hasta sayısı 81 (%62,8) idi.
Progresyona bağlı ölen hasta sayısı 19 (%14,7) idi. Kemik
metastazı sonrası en sık görülen progesyon bölgeleri; kemik
(44 hasta), karaciğer (13 hasta) ve akciğerdi (13 hasta). KM
sonrası 2 ve 5 yıllık sağkalım oranları %90,2 ve %57,5 idi. KM
sonrası ortanca PFS 15,4 aydı (%95 CI 11,5-19,3 ay). Ortanca
OS süresi olay azlığı nedeniyle hesaplanamadı. Ölen hastalarda
ortanca PFS süresi yaşayan hastalara göre daha kısaydı (11,4 ay
vs 18,3 ay, p=0,007). Ortanca PFS süreleri ile hormonal durum,
grad, tanı anındaki evre, menopozal durum karşılaştırıldığında
fark saptanmadığı görüldü.
Sonuç:
Bu çalışmada KM sonrası yaşam süresi literatürdeki verilere
benzer şekilde yüksek bulunmuştur. Ölen hastaların erken
sürede progresyon geliştirdikleri gösterilmiştir.
EP-268
MEME KANSERİNDE İZOLE KARACİĞER VE İZOLE KEMİK
METASTAZLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
İBRAHİM PETEKKAYA , MUHAMMET CEMAL
KIZILARSLANOĞLU , BURCU KIZILARSLANOĞLU , MUSTAFA
SOLAK , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Metastatik meme kanserinde survi azalmaktadır. Bu çalışmada
karaciğer ve kemik metastazlarının klinik seyrini karşılaştırmak
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Merkezimizde takip edilen 2218 meme kanseri hastası verisi
incelendi. İzole karaciğer metastazı (KAM) olan 47 (%2,1) hasta,
izole kemik metastazı (KEM) olan 129 (%5,8) hasta olduğu
tespit edildi. Hastaların klinik, patolojik özellikleri ve yaşam
süreleri karşılaştırıldı.
Bulgular:
Grupların tanı yaşı ortalamaları benzerdi. İzole KEM olanlarda
premenopozal hasta sıklığı daha fazlaydı (%56,6 vs %51,1,
p=0,01). İzole KAM olan hastalarda grad III hastalık (%55,3
vs %22,5, p=0,001), hormon reseptör negatifliği (%46,8 vs
%17,1, p<0,001) ve Her-2/neu pozitifliği sıklığı daha fazlaydı
(%40,4 vs %14,4, p<0,001). Tanı anındaki meme kanseri evresi,
progresyon gelişen hasta sayısı, ölen hasta sayısı, metastaz
sonrası iki yıllık sağ kalım oranları açısından iki grup benzerdi.
İzole KEM olan hastalarda metastaz sonrası 5 yıllık sağ kalım
oranı daha fazlaydı (%57,5 vs %26,7, p=0,04). OS süresi izole
KEM olanlarda daha uzundu (202±14 ay vs 100 ay %95 CI
71-130 ay, p=0,004). Metastaz sonrası OS süresi izole KEM
olanlarda daha uzundu (106±8 ay vs 65 ay %95 CI 32-98 ay,
p=0,01). Ortanca PFS süreleri iki grubun benzerdi.
Sonuç:
Bu çalışmada izole KEM olan hastalarda prognozun izole KAM
olanlara göre daha iyi olduğu gösterilmiştir.
EP-269
DOCETAKSEL/OCTREOTİD SİNERJİSTİK KOMBİNASYONU
İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE HATLARINDA SOMATOSTATİN
RESEPTÖRLERİ 2 VE 5’İ İNDÜKLEYEREK APOTOZİSE NEDEN
OLMAKTADIR
HAKAN ÇAMYAR
1
, BURCU ÇAKAR
2
, UĞUR MUSLU
2
, EMİR
BOZKURT
3
, SELİM UZUNOĞLU
3
, BÜLENT KARABULUT
2
,
CANFEZA SEZGİN
2
, RÜÇHAN USLU
2
, BURÇAK KARACA
1
1
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,İÇ HASTALIKLARI AD,
BORNOVA/İZMİR/TÜRKİYE
2
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,TÜLAY AKTAŞ,ONKOLOJİ
HASTANESİ,İÇ HASTALIKLARI AD, MEDİKAL ONKOLOJİ BD,
BORNOVA/İZMİR/TÜRKİYE
3
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ, FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ,
BİYOLOJİ BÖLÜMÜ,MURADİYE/MANİSA/TÜRKİYE
Amaç:
Docetaxel (DOC), meme kanseri tedavisinde standart olarak
kabul edilen ve mikrotübül stabilizasyon aktivitisine sahip
bir antineoplastiktir. Octreotide (OCT) ise, somatostatin’in
sentetik bir analoğu olup, özellikle somatostatin reseptörleri
(SSTR) 2 ve 5 üzerinden pek çok insan kanser hücre hattında
antiproliferatif ve apoptotik etkiye sahip olduğu gösterilmiş
yeni ve umut vadeden bir ajandır. Bu çalışmada, daha önce
insan meme kanseri hücrelerinde sinerjistik sitotoksik etkili
olduğunu gösterdiğimiz DOC/OCT kombinasyonunun, kanser
hücrelerinde hedefi olan somatostatin reseptörleri 2 ve 5
üzerindeki etkileri araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Sitotoksisitenin gösterilmesi için XTT yöntemi, apoptozis için
Cell Death Detection Elisa Plus Kit ve Caspase-Glo 3/7 Assay
yöntemleri kullanıldı. Somatostatin 2 ve 5 reseptör protein
düzeyleri western blot yöntemiyle belirlendi.
Bulgular:
Her iki meme kanseri hücre hattında da (MCF-7 ve MDA-
MB-231) DOC/OCT kombinasyonunun sinerjistik sitotoksik ve
apoptotik etkiye sahip olduğu ve bu etkinin zaman bağımlı
olduğu saptandı. Ayrıca bu kombinasyonun, her iki somatostatin
reseptöründe de (SSTR2 ve SSTR5) kontrol grubuna ve tek ajan
uygulamaya göre artış gösterdiği belirlendi.
Sonuç:
Octreotid, kanser hücrelerinde somatostatin reseptörlerinden
2 ve 5 ‘e bağlanarak çalışmaktadır. Bu nedenle, bu reseptörlerin
DOC/OCT kombinasyonu ile hücre yüzeyinde ekspresyonlarının
artması, bu kombinasyonunun sinerjistik sitotoksik/
apoptotik etkisi için bir moleküler zemin oluşturmaktadır.
Bu yeni kombinasyonunun hem yan etki profilinin standart
kemoterapötiklerle kıyaslandığında az olması, hem de potent
etkinliği nedeniyle meme kanseri için önemli bir seçenek
oluşturabileceği düşünülmektedir.
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
263
EP-270
İNTRAPLEVRAL PLÖREKTOMİ SONRASI ISITILMIŞ SİSPLATİN-
MİTOMİSİN KEMOTERAPİSİ VERİLEN MALİGN PLEVRAL
EFÜZYONLU MEME KARSİNOMU OLGUSU
TÜLAY AKMAN
1
, SEMİHA HAVAY
2
, OLÇUN ÜMİT ÜNAL
1
,
NECLA DEMİR
1
, TARIK SALMAN
1
, UTKU OFLAZOĞLU
1
, TUĞBA
YAVUZŞEN
1
, IŞIL SOMALI
1
, AHMET UĞUR YILMAZ
1
1
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
Amaç:
Malign plevral efüzyon (MPE) kanser hücreleri tarafından direkt
plevra infitrasyonuna bağlı, indirekt olarak ise mediastinal
lenf nodu obstrüksiyonu, bronşiyal obstrüksiyon, pulmoner
tromboemboli, superior vena cava sendromu ve onkotik
basınç azalmasına bağlı olabilir. Malign plevral efüzyonların
%75 den fazlasından akciğer, meme, over karsinomları ve
lenfomalar sorumludur. Meme karsinomu, MPE’ların yaklaşık
üçte birinden sorumludur. Meme karsinomunda göğüs duvarı
yoluyla direkt yayılım veya plevranın metastatik tutulumuna
bağlı olabilir
Gereç ve Yöntem:
OLGU: 10 yıl önce sağ memede invaziv mikropapiller karsinom
(ER:+, PR:+, CerB2:+) tanısı konmuş, sağ mastektomi sonrası
kemoterapi, radyoterapi , hormonoterapi verilmiş olan 60
yaşında kadın hasta,tanıdan 8 yıl sonra nefes darlığı ile başvurdu.
Yapılan tetkiklerde sağda masif plevral efüzyon saptandı.
Hastadan gönderilen plevral sıvı örneklemesi patolojisi
malign sitoloji ile uyumlu saptandı. Hastaya tüp torakostomi
ile kapalı sualtı drenaj sonrasında da kimyasal talk plörodez
yapıldı. Ancak izlemde plevral efüzyonun tekrarlaması üzerine
Göğüs Cerrahisi Bölümüyle konsülte edilen hastaya torakotomi
ile parsiyel plevra biyopsisi ve dekortikasyon operasyonu
uygulandı. İntraoperatif sıcak kemoterapi (sisplatin 200 mg
ve mitomisin 20 mg) verildi. Plevra biyopsisi patolojisinde ER
pozitif boyanan tümör hücreleri, meme karsinomu ile uyumlu
metastatik karsinom (cerbb2:+) olarak saptandı.Ardından
hormonoterapi başlanan hasta, operasyondan sonra geçen 25
aylık dönemde halen satabil olarak izlenmektedir.
Bulgular:
MPE sistemik kemoterapiye yanıt vermez ve tedavi genellikle
palyatiftir. Geleneksel sklerozan ajanların tersine intraplevral
kemoterapi plevral efüzyon yanısıra altta yatan maligniteyi de
tedavi etme potansiyeline sahiptir. Günümüzde ise sisplatin,
sitarabin, etoposid, florourasil, mitomisin intralpelvral
kemoterapide
kullanılmaktadır.
Sisplatin
intrakaviter
kemoterapide yaygın olarak kullanılmıştır, etkili ve güvenli
olduğu gösterilmiştir.
Sonuç:
Sonuç olarak intraplevral cisplatin ve mitomisin , dirençli
tekrarlayan MPE palyatif tedavisinde bir seçenek olabilir.
Sistemik kemoterapiye göre plevral kaviteye direkt geçişine
bağlı sistemik kemoterapiye göre daha etkin olabilir. Ancak bu
konuda halen literatürde yeterli çalışma bulunmamaktadır ve
bu yüzden yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
EP-271
METASTATİK MEME KANSERLİ HASTALARDA MEME
CERRAHİSİNİN SAĞKALIMA ETKİSİ
UĞUR ŞAHİN
1
, İBRAHİM PETEKKAYA
1
, DENİZ YÜCE
2
, SAİM
FURKAN SARICI
1
, KADRİ ALTUNDAĞ
1
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL
ONKOLOJİ BİLİM DALI
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, PREVANTİF
ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Tanı anında uzak metastaz varlığında mastektominin sağkalıma
katkısının araştırılması.
Gereç ve Yöntem:
2004 ve 2012 arasında bölümümüzde takip edilen ve tanı
anında uzak metastazı olan kadın hastalar retrospektif
olarak çalışmaya alındı.
Bulgular:
115 hastanın % 50,4’ü post-menopozaldi. Ortanca tanı yaşı
51 (27-76)’di. % 96,8’inde orta veya kötü diferansiye histoloji
mevcuttu. % 80,9’unda hormon reseptörü, % 27,0’sinde HER2
pozitifti. % 56,5’inde tanı anında tek bir anatomik bölgede
metastaz mevcuttu. % 31,3’üne cerrahi uygulanmazken %
12,2’sine takiplerinde meme koruyucu cerrahi, % 56,5’ine
modifiye radikal mastektomi uygulandı. Ortanca takip süresi
22,9 aydı (6,0-74,4). Hastaların % 47,8’inde nüks izlendi. Nükse
kadar geçen ortanca süre 18,5 aydı (4,0-55,9). Hiç mortalite
izlenmedi. İkinci yılın sonundaki PS % 51,3’tü. Meme cerrahisi
yapılan post-menopozal hastalarda PS, yapılmayanlara göre
anlamlı olarak yüksekti (P=0,04). Histolojisi İDK olanlarda
meme cerrahisi daha uzun ortanca PS ile ilişkiliydi (P=0,04).
Histolojisi İDK olan post-menopozal hastalarda bu ilişki daha
belirgindi (P=0,001). Tanı anında tek bir veya birden fazla
anatomik bölgede tutulumu olmasının PS üzerinde etkisi yoktu
(sırasıyla P=0,43 ve P=0,17). Hormon reseptör durumu meme
cerrahisinin PS üzerindeki etkisini değiştirmemekteydi. HER2
negatif post-menopozal hastalarda sağkalım üzerinde olumlu
etki izlendi (P=0,03).
Sonuç:
Primer kitleye cerrahi uygulanması post-menopozal hastalarda
ortanca 22,9 aylık takip süresi içinde, tutulan anatomik bölge
sayısından bağımsız olarak PS avantajı ile ilişkilidir. Histolojisi
İDK ve HER2 negatif post-menopozal hastalarda daha faydalı
olabilir.
EP-272
65 YAŞ ÜSTÜ MEME KANSERLİ HASTALARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
FATMA P. TÜRKÖZ , MUSTAFA SOLAK , ÖZGE KESKİN , ÇAĞATAY
ARSLAN , YAVUZ ÖZIŞIK , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Meme kanseri (MK) tedavisinde anlamlı bir ilerleme
264
kaydedilmesine karşın, 65 yaş ve üzeri hastalarla ilgili klinik
çalışmalar oldukça kısıtlı olup, bu tedavilerin MK olan yaşlı
hastalarda sağkalım üzerine etkisi açık değildir. Bu çalışmada 65
yaş ve üzeri hastaların demografik, klinik özellikleri ve sağkalım
oranları incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Hacettepe Üniversitesi Medikal Onkoloji Bölümü’nde takip
ve tedavi edilmekte olan 2220 MK tanılı hastadan, 65 yaş ve
üzerinde tanı alan 243 (%10.9) olgunun yaşları, eşlik eden
komorbid hastalıkları, tümör histolojisi ve evresi, hormon
reseptör durumları, nüks ve mortalite oranları analiz edildi.
Bulgular:
Hastaların medyan yaşı 72 (65-90) yıldı. 4’ü erkek (%1.5), 239’’u
kadındı. En sık histoloji invaziv duktal karsinomdu (%67.8). 62
hastada T1, 115 hastada T2 ve 46 hastada ise T3-T4 tümör
saptandı. %15.4’ünde grad 1, %40.4’ünde grad 2 ve %28.5’inde
grad 3 tümör gözlendi. Başvuruda %41.2’sinde nod-negatif,
%10.8’inde metastatik hastalık vardı. %67.7’ sinde luminal A,
%13.1’inde tripl negatif, %7.3’ünde luminal B ve %6.9’unda
HER-2 pozitif MK vardı. Hastaların %75’ine adjuvan ve %23’üne
neoadjuvan tedaviler uygulandı, %77.3’üne hormonoterapi,
%43.8’ine kemoterapi verildi. Hastaların %92.3’ü opere edildi.
En sık eşlik eden komorbid hastalıklar sırasıyla hipertansiyon
(%61.9), diabetes mellitus (%22.3), hipotiroidi (%19.6),
osteoporoz (%16.2) ve iskemik kalp hastalığıydı (%11.5). bunları
KOAH, konjestif kalp yetmezliği ve depresyon izlemekteydi.
13 hastada MK ikinci primer olarak geliştiği görüldü. 19 aylık
medyan takip süresinde 81 (%31.2) hastada nüks ve 31 (%11.9)
hastada exitus görüldü. 65 yaş ve üzeri hastalarda 5-yıllık genel
sağkalım % 74, hastalıksız sağkalım ise % 42 olarak bulundu.
Sonuç:
Günümüzde genel nüfus içindeki yaşlı insan sayısı hızla
artmakta, buna paralel olarak da 65 yaş ve üzerindeki nüfusta
kanser sıklığı ve mortalitesinin de artması beklenmektedir.
Çalışmamızda hastaların %86.5’inin eşlik eden komorbid
hastalığı vardı ve kemoterapi ancak yarıdan azına uygulanabildi.
Yaşlı nüfusta tedavi yaklaşımlarını ve fayda/toksisite oranlarını
belirlemek için daha fazla klinik araştırmalara gerek vardır.
EP-273
ADJUVAN TAC KEMOTERAPİSİ ALAN HASTALARIMIZIN
DEĞERLENDİRMESİ
MUSTAFA SOLAK , FATMA P. TÜRKÖZ , ÖZGE KESKİN , FURKAN
SARICI , YAVUZ ÖZIŞIK , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Nod-pozitif meme kanseri hastalarında adjuvan TAC
(dosetaksel/doksorubisin/siklofosfamid) kemoterapi protokolü
sıklıkla tercih edilen bir rejimdir. Bu çalışmada adjuvan TAC
kemoterapisi verilen hastalarımızın klinik ve histopatolojik
özellikleri ile genel ve hastalıksız sağkalım oranları araştırıldı.
Gereç ve Yöntem:
2001-2011 yılları arasında meme kanseri tanısı alan, kliniğimizce
takip ve tedavi edilen 2128 hastadan, adjuvan TAC kemoterapisi
verilen 277 (%15.7) hastanın verileri retrospektif olarak analiz
edildi. TAC kemoterapisi 75/50/500 mg/m
2
dozunda, 3 haftada
bir, 6 kür şeklinde uygulandı.
Bulgular:
Hastaların %98.6’sı kadın, %1.4’ü erkek olup, ortalama yaşları
45.5±9.4 yıldı (20-69). %48.3’ü premenopozoal ve %45.4’ü
postmenopozoaldi. En sık histopatoloji infiltratif duktal
karsinomdu (%87.1). Hastaların %74.1’ine modifiye radikal
mastektomi, %24.9’una meme koruyucu cerrahi operasyon
uygulanmıştı. 7 (%2.5) hastada bilateral meme kanseri
mevcuttu. Hastaların büyük çoğunluğu (% 56.4) evre 3 hastalık
ile başvurmuştu ve %95.3’ünde grad 2-3 hastalık mevcuttu. 54
(%19.7) hastada T1, 150 (%54.7) hastada T2, 57 (%20.8) hastada
T3 ve 12 (% 4.4) hastada T4 tümör saptandı. 124 (% 44.8)
hastanın N1, 74 (%26.7) hastanın N2 ve 68 (%24.5) hastanın N3
tümörü vardı. Tümörlerin % 50.5’inde lenfovasküler invazyon,
%5.1’inde ise perinöral invazyon saptadı. Hastaların %70.8’inde
östrojen reseptörü, %71.5’inde progesteron reseptörü ve
%12.3’ünde de HER-2/neu pozitifliği görüldü. Luminal A %70.8,
luminal B %9.1, HER-2 pozitif meme kanseri %3.3 ve tripl negatif
meme kanseri ise %16.8 sıklığında gözlendi. Medyan izlem
süresi 21.6 ay (17.9-25.2) olup, takipte hastaların %17.7’sinde
(n=38) ölüm, %24.9’unda (n=69) nüks görüldü. 5-yıllık genel
sağkalım oranı %60, hastalıksız sağkalım oranı ise %41 olarak
bulundu. Kaplan-Meier yöntemi ile ortalama sağkalım süresi
104 ay (% 95 CI 81.2-127.1), hastalıksız sağkalım süresi ise 67
ay (% 95 CI 50.6-82.7) olarak hesaplandı.
Sonuç:
BCIRG-001 çalışmasının sonuçlarında TAC rejiminin nüks riskini
%28, ölüm riskini ise %30 azalttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada
da literatürle benzer şekilde, TAC kemoterapisinin nod-pozitif
meme kanserli hastalarda etkin bir rejim olduğu görülmektedir.
EP-274
BU BİLDİRİ GERİ ÇEKİLMİŞTİR.
EP-275
MEME KANSERLİ HASTALARIN İKİNCİ DERECE
YAKINLARINDA, MEME/OVER KANSERİ VE DİGER
MALİGNANSİLER GÖRÜLME SIKLIĞI
MUSTAFA SOLAK , ÖZGE KESKİN , FATMA P. TÜRKÖZ , TANER
BABACAN , ZAFER ARIK , İBRAHİM PETEKKAYA , KADRİ ALTUNDAĞ
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Aile öyküsünün meme kanseri için risk oluşturduğu iyi
bilinmesine karşın, literatürde aile öyküsü pozitif meme
kanserli hastaların klinik ve patolojik özelliklerini değerlendiren
çalışmalar az sayıdadır ve sonuçları birbirinden farklıdır. Bu
çalışmada ikinci derece derece yakınlarında kanser olan
hastaların demografik, klinik, patolojik ve sağkalım özelliklerini
araştırmak amaçlandı
Gereç ve Yöntem:
1981-2011 tarihleri arasinda tanı alan, Hacettepe Üniversitesi
Medikal Onkoloji Kliniği’nde takip ve tedavi edilmekte olan,
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
265
2005 meme kanseri tanılı hastadan, aile hikayesi bilinen
1987 hasta ve bu hastaların toplam 2241 yakını analiz edildi.
Hastaların kanser olan yakınlarının derecesi ve sayısı, kanser
tipi, hasta ve yakınının yaşı, tümör özellikleri ve sağkalım
süreleri araştırıldı. Ki kare, Kaplan-Meier ve Cox regresyon
analizleri kullanıldı.
Bulgular:
13’ü erkek, 1974’ü kadın olmak üzere, 1987 hastanın 1140’ında
(%57,4) ailede kanser öyküsü vardı. 669 (%58,7) hastanın
1.derece, 354 hastanın 2.derece (%31,1) ve 117 (%10,3)
hastanın 3.derece yakınlarında kanser tanısı vardı. En sık
rastlanan kanserler grafik 1’de gösterildi. Aile öyküsü pozitif
olan hastaların daha genç yaşta tanı aldığı (48,2±11.5 vs.
49.6±12.1 yıl; p=0.007) görüldü. 2.derece yakınlarında kanser
öyküsü olan hastaların %71.1’i 50 yaşından, %37.3’ü ise 40
yaşından küçüktü (p
Sonuç:
2.derece yakınında kanser öyküsü olan hastalar daha çok
nod-pozitif ve yüksek gradlı meme kanseri ile başvurmakta
ve sağkalım süreleri hem aile öyküsü olayanlardan hem de
1.derece yakınında kanser öyküsü bulunan hastalardan daha
kısa bulunmaktadır.
EP-276
MEME KANSERİNDE AROMATAZ İNHİBİTÖRLERİYLE
NEOADJUVAN TEDAVİ ETKİNLİĞİ
FATMA P. TÜRKÖZ , ÖZGE KESKİN , MUSTAFA SOLAK , ZAFER
ARIK , KADRİ ALTUNDAĞ , YAVUZ ÖZIŞIK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ BİLİM DALI
Amaç:
Literatürde neoadjuvan endokrin tedavinin başarısı son
zamanlarda giderek artan sıklıkta bildirilmektedir. Bu çalışmada
neoadjuvan aromataz inhibitörü (anastrozol, letrozol ve
eksemestan) alan hastaların demografik, patolojik ve klinik
özellikleri ile birlikte, neoadjuvan endokrin tedavinin sağkalım
üzerine etkileri araştırıldı.
Gereç ve Yöntem:
Hacettepe Üniversitesi medikal onkoloji bölümünde takip ve
tedavi edilmekte olan 2218 meme kanseri tanılı hastadan,
neoadjuvan aromataz inhibitörü tedavisi alan 68 (%3.1)
hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Verileri
değerlendirmek amacıyla ki-kare ve Kaplan-Meier sağkalım
analizi yapıldı
Bulgular:
30 hasta neoadjuvan anastrozol (%44.2), 37 hasta letrozol
(%54.4), 1 hasta ise eksemestan (%1.4) tedavileri aldı. Hastaların
medyan tanı yaşı 53 (25-90) yıldı. En sık rastlanan histopatoloji
infiltratif duktal karsinomdu (%89.7). Hastaların %44.1’inde
grad 2, %27.9’unda grad 3 tümör izlendi. 8 hastada T1, 26
hastada T2, 15 hastada T3 ve 6 hastada da T4 tümör saptandı.
Hastaların %29.4’ünde nod negatif hastalık gözlenirken, 17
hasta N1, 18 hasta N2 ve 3 hasta ise N3 evredeydi. Östrojen
ve progesteron reseptör pozitifliği sırasıyla %77.6 ve %89.1
olarak bulunurken, hastaların %19.4’ünde HER2/neu pozitifliği
saptandı. Tümörlerin %23.5’inde lenfovasküler invazyon,
%7.4’ünde ise perinöral invazyon saptandı. Gruplar arasında
tümör patolojisi ve evresi açısından istatistiksel anlamlı farklılık
saptanmadı (p>0.05). Hastaların %86.8’ine kemoterapi ve %
84’üne radyoterapi verildi. 2 hastaya meme koruyucu cerrahi
(%3), 1 hastaya lumpektomi (%1.5), 56 hastaya da modifiye
radikal mastektomi operasyonu (%84.9) uygulandı. Ortalama
45 (1-175) ay takip süresince, hastaların 3’ünde ölüm (%4.4),
11’inde ise nüks (%16.2) izlendi. Genel sağkalım anastrozol
kullanan grupta 116 ay, letrozol kullanan grupta 133 ay (p=0.94)
olarak bulunurken, hastalıksız sağkalımlar sırasıyla 81 ay ve 94
aydı (p=0.77).
Dostları ilə paylaş: |