Sonuç:
Cisplatin-Gemsitabin kombinasyonu, beyin metastazı olan
meme kanseri hastalarında GCSF desteği altında tolerabl bir
kombinasyondur. Triple(-) gruptaki daha uzun PFS süreleri
nedeniyle bu grupta tercih edilmeli ve prospektif çalışmalarda
etkinliği ve tolerabilitesi karşılaştırılmalıdır.
EP-230
MEME KANSERİ NEDENİ İLE CERRAHİ TEDAVİ YAPILMIŞ
HASTALARDA TEDAVİNİN YAŞAM KALİTESİ, PSİKOLOJİK,
SOSYAL VE CİNSEL YAŞAM ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ
MUSTAFA AKÇA
1
, ALİ ARICAN
2
, MEHMET ALİ SUNGUR
3
,
ALPER ATA
4
1
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ABD.
2
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD.
3
MERSİN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BİYOİSTATİSTİK ABD.
4
MERSİN DEVLET HASTANESİ
Amaç:
Bu çalışmada meme kanseri nedeni ile cerrahi tedavi yapılmış
kadın hastalarda, cerrahi tedavi sonrası psikososyal, cinsel
yaşam ve genel yaşam kalitesinde ortaya çıkan değişiklikleri
değerlendirmek istedik.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya 28-55 (47.4±6.4) yaş arası 250 kadın hasta dahil
edildi. Hastaların anket sorularına verdiği yanıtlar esas alınarak
yaşam kalitesi ile cerrahi tedavi tipleri, hastalığın evresi ve yaş
grupları arasındaki ilişkiler araştırıldı.
Bulgular:
Cerrahi tedavi tipine göre; her iki ankette de meme koruyucu
cerrahi yapılanların, modifiye radikal mastektomi ve basit
mastektomi yapılanlara göre daha olumlu etkilendiği görüldü.
Ayrıca MKC yapılan hastaların aynı parametreler dikkate
alındığında mastektomi yapılan hastalara göre daha olumlu
etkilendikleri gözlendi İstatistiksel olarak anlamlı olmasa
da cinsel fonksiyon ve cinsel doyum dikkate alındığında
MKC yapılan hastalarda diğer cerrahi tedavi yöntemlerine
göre sonuçların daha iyi olduğu, yaşa göre değerlendirme
yapıldığında ise genç yaş grubundaki hastaların cinsel yaşam
ve cinsel haz açısından diğer yaş gruplarına göre daha olumsuz
etkilendikleri gözlendi.
Sonuç:
Bulgularımız mastektomi yapılan hastaların yaşam
kalitelerinin MKC yapılanlara göre daha olumsuz etkilendiklerini,
tedavi yöntemlerine hekim, hasta ve aile bireylerinin birlikte
karar vermesinin uygun olacağını göstermektedir. Hastanın
tedavisi planlanırken tedavi şeklinin yaşam kalitesi üzerine olan
etkileri de düşünülmelidir.
246
EP-231
OVER METASTAZLARI İLE SEYREDEN İKİ MEME KANSERİ
OLGUSU
ESAT NAMAL
1
, NURİ BARIŞ HASBAL
2
, MUSTAFA BOZKURT
1
,
AKIN ÖZTÜRK
1
, KEZBAN NUR PİLANCI
1
, GÖKHAN DEMİR
1
1
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, İÇ HASTALIKLARI AD TIBBİ
ONKOLOJİ BD
2
İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ, İÇ HASTALIKLARI AD
Amaç:
Meme kanserinde en sık uzak organ metastaz bölgelerini
karaciğer, akciğer, kemik ve beyin oluşturur. Ancak meme
kanserinde atipik metastazlar nadir değildir. Biz burada oldukça
nadir görülen, over metastazları ile seyreden iki meme kanseri
olgusunu sunuyoruz.
Gereç ve Yöntem:
Vaka 1: 31 yaşında sol memede eline kitle gelmesi üzerine
başvurduğu dış merkezde yapılan USG’de sol meme alt dış
kadranda solid lezyon saptanmış. Hastaya dış merkezde MKC ve
SNLB yapılmış. Patolojide invaziv duktal karsinom saptanırken
SNLB’de metastaz lehine bulgu saptanmamış. Tarafımıza
yönlendirilen hastaya Siklofosfamit ve Adriablastina tedavisi
başlandı. Premenapoz, ER ve PR pozitif olan hastaya kemoterapi
tamamlandıktan sonra Tamoksifen ve Goserelin tedavisi
başlandı. Kontrol PET-BT de nüks süphesi bulunan hastaya
çekilen MRG’de nüksün doğrulanması üzerine re-eksizyon
yapıldı. İkinci adjuvan kemoterapi amacıyla Dosetaksel
ve Siklofosfamit verilmesi planlandı. Kemoterapi sonrası
radyoterapi verildi Tamoksifen ile Löprolid tedavisi başlandı.
Kontrol BT’lerde karaciğerde ve vertebralarda yaygın metastatik
odaklar saptandı. Gemsitabin, Cisplatin ve Zolendronat 4 mg
(D1) başlandı. Tedavi sonrası marker regresyonu görüldü. PET/
BT’de karaciğer ve kemik lezyonlarında tam yanıt sağlandığı
gözlendi. Letrazol ve Löprolid ile tedaviye devam edildi.
Kontrol BT’sinde sol adneksiyal lojda 7.6x6.3 cm kitlesel lezyon
saptanması üzerine TAH-BSO, appendektomi, omentektomi,
lenfadenektomi yapıldı. Patolojide sol overde nöroendokrinn
diferansiyasyon gösteren adenokarsinom saptanırken
bulguların meme karsinomu metastazı ile uyumlu olduğu
gözlendi. Hastaya Paklitaksel ve Karboplatin başlandı.
Bulgular:
Vaka 2: 250 yaşında kadın hastaya mamografisinde sol meme
üst iç kadranda yer alan mikrokalsifikasyonlar nedeniyle
yapılan biyopsi sonucunda invaziv duktal karsinom saptanmış.
Sol MRM ve SNLB yapılmış. Patolojide invaziv duktal
karsinom saptanan hasta tarafımıza yönlendirilmiş. Hastaya
Siklofosfamit, Dosetaksel ve Doksorubisin başlandı. KT sonrası
RT de alan hastaya Löprolid ve Tamoksifen tedavisi başlandı.
Kontrol BT’lerde herhangi bir progresyon ya da metastatik
lezyon saptanmadı. Löprolid ve Tamoksifen tedavisine devam
edilen hasta bir yıl süreyle takiplerine gelmedi. Bu dönemde
dış merkezde over tümörü tanısıyla TAH-BSO, appendektomi ve
omentektomi olan hastanın patoloji materyalinin revizyonunda
meme karsinomu metastazı ile uyumlu olduğu gözlendi.
Hastaya Paklitaksel ve Karboplatin başlandı.
Sonuç:
Meme kanserinin tipik metastaz yerleri dışına metastazı nadir
değildir. Otopsileri, profilaktik ve terapötik ooferektomileri
ayrıca rutin cerrahi sırasında insidental olarak karşılaşılan
vakaları da içeren farklı serilerde meme kanserinin overlere
metastaz prevelansı %3-30 arasında değişmektedir. Bu bilgiler
ışığında çeşitli gastrointestinal ve jinekolojik semptomlar
barındıran meme kanseri hastalarında atipik metastazların da
akılda bulundurulması gerekmektedir.
EP-232
GEBELİK SIRASINDA GELİŞEN KARACİĞER METASTAZLI MEME
KANSERİ TANILI HASTADA KEMOTERAPİ İLE KLİNİK TAM
YANIT
A. SELMİN ATAERGİN , ORHAN EREN , BÜLENT KURT
GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ
Amaç:
Gebelik esnasında meme kanseri gelişimi nadirdir, ancak
insidansı çocuk doğurma yaşının ileri yaşlara kaymasıyla birlikte
artmaktadır.
Gereç ve Yöntem:
35 yaşında bayan hasta 2 yıl önce hamileliği esnasında her iki
memesinde kitleler saptamış ancak doğum sonrasına kadar
tetkik yaptırmamış.
Bulgular:
Doğumundan sonra, 1 yıl önce başka bir merkeze müracaatında
sağ meme cildini infitre eden 26 X 16 mm, sol memede 65 X 33
X 63 mm boyutunda kitle, ayrıca her iki aksillada en büyüğü 23
X 10 mm boyutlarında multipl lenf nodları saptanmıştır. Yapılan
true-cut biyopsi ile infiltratif duktal karsinom, grad 3, ER/
PR negatif, c-Erb/B2 (+++) olarak değerlendirilmiştir. CA-15-3
değeri 2231 U/ml olan hastada, karaciğerde 4 odakta metastatik
kitleler tespit edilmiştir. Merkezimizde patolojik tanısı teyit
edilen hastaya dosetaksel, adriamisin ve siklofosfamidden
oluşan kemoterapi rejimi 4 kür olarak verildikten sonra yapılan
kontrol incelemesinde sağ memede 35 X 10 mm boyutunda
kitle haricinde diğer tüm lezyonların gerilediği saptandı.
Yapılan görüşmeler sonrasında tedavinin 8 küre tamamlanması
ve yeniden kontrol inceleme yapılma kararı alındı. Bu aşamada
sağ memedeki kitlenin tamamen gerilediği izlendi. Bu durumda
ilave cerrahi operasyon planlanmayarak, trastuzumab +
capecitabine idame tedavisine geçildi. 6 ay tedavi döneminden
sonra dış merkezde yapılan ekokardiyografisinde sol ventrikül
ejeksiyon fraksiyon (LVEF) değerinin %53 saptanması üzerine
tedavisine devam etmemesi önerilmiş. Merkezimize yeniden
müracaatında ekokardiyografi ile LVEF % 63 olarak saptandı ve
hastaya idame tedavisine 3 ayda bir yapılacak ekokardiyografi,
kan ve görüntüleme tetkikleri eşliğinde devam etmesi önerildi.
Başlangıçta karaciğere metaztazlı ve kötü risk faktörleri taşıyan
bir meme kanseri olması nedeniyle cerrahi işlem ile sistemik
tedavisinin kesintiye uğramaması açısından kemoterapi
tedavisine ara verilmeden devamı, sonrasında gelişebilecek
nüks durumunda ise cerrahinin devreye girebileceği bildirildi.
Sonuç:
Radyoterapinin gebelik esnasında kullanımı sıkıntılı olabilmekle
birlikte, kemoterapi 2. trimestrden sonra başlanabilir. Gebelik
esnasında meme kanseri saptanan hastaların tedavileri
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
247
multidisipliner yaklaşımla planlanarak, mümkün olduğunca
geciktirilmemeli, tedavi başlandıktan sonra özellikle metastatik
olgularda gerekli olmadıkça tedavilerine ara verilmemelidir.
EP-233
BEYİN METASTAZLI MEME KANSERİ HASTALARININ
KLİNİKOPATOLOJİK ÖZELLİKLERİ, SAĞKALIMI ETKİLEYEN
FAKTÖRLERİN İNCELENMESİ
ÇİĞDEM ERTEN
1
, LÜTFİYE DEMİR
1
, IŞIL SOMALI
2
,
AHMET ALACACIOĞLU
1
, YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK
1
, ALPER
CAN
1
, AHMET DİRİCAN
1
, VEDAT BAYOĞLU
1
, MURAT
AKYOL
1
, MUSTAFA OKTAY TARHAN
1
1
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
Amaç:
Beyin metastazlı meme kanseri hastalarında genel
klinikopatolojik özelliklerin ve sağkalım üzerine etkilerinin
araştırılması planlandı.
Gereç ve Yöntem:
2003-2010 yıllarında tanı alan 79 hasta retrospektif olarak
değerlendirildi. Yaş, menopoz durumu, evre, histolojik tip-
derece, hormon reseptörü-HER2 durumu, p53 mutasyonu
ve Ki67 proliferasyon indexi oranları incelenerek sağkalım
süresi ve beyin metastazına kadar geçen süre üzerine etkileri
araştırıldı.
Bulgular:
Medyan meme kanseri tanısı alma yaşı 46±8.4 yaş,
tanı sırasında % 65.8‘i premenopozal ve medyan
takip süresi 37.7 aydı. Tanıda 16 hasta evre II, 37 hasta
evre III, 26 hasta ise evre IV’dü. Hastaların %30.4’de (n=24)
beyin, ilk uzak metastaz yeriydi. Hastaların %81 ‘inde sadece
parankimal, %10.1’nde dural/leptomeningeal, %8.9’nda
dural/leptomeningeal ve parankimal tutulum saptandı. Beyin
metastazı sırasında 17 hastada ECOG 3-4, 40 hastada 0-1
arasındaydı. Medyan OS 51.1 ay (45.3-56.9 ay, %95 CI) saptandı
(Resim 1). Tanıda erken evre ve düşük Ki67 proliferasyon indexi
olanlarda OS anlamlı olarak daha uzun, beyin metastazı dışında
cilt metastazı da olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı
olarak kısa bulundu (25.2 ay /58.1 ay, p=0.04). HR(-)HER2(-)
grupta medyan OS 48.2 ay, HR(-)HER2(+) grupta 51.1 ay, HR(+)
HER2(-) grupta 88.2 ay, HR(+)HER2(+) grupta 52 ay (p=0.33)
saptandı. Beyin metastazına kadar geçen süre medyan 27.7 ay
(16.3-39 ay, %95 CI) saptandı. Bu süre en uzun HR(+)HER2(-) alt
grupta (34.5ay), en kısa HR(+)HER2(+) subgrupta görüldü (23.2
ay) (Resim 2). Cox regresyon analizinde, tanı sırasındaki yüksek
Ki67 proliferasyon indexi ve beyin metastazı sırasındaki ECOG
düşüklüğünün (HR:1.6, %95 CI; p=0.03) sağkalımı anlamlı
olarak azalttığı, HR(+)HER2(-) (ya da luminal A) subtip olmanın
ve metastazektomi yapılabilmesinin sağkalımı uzatttığı,
bağımsız parametreler olarak saptandı.
Sonuç:
Hastalık subtipi, metastaz sırasındaki ECOG performans
düzeyi, ve metastazektomi olup olmadığı sağkalımı önemli
ölçüde etkilemektedir.
EP-234
KEMİK İLİĞİ METASTAZLI MEME KANSERİ HASTALARIN
GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
MUSTAFA OKTAY TARHAN
1
, LÜTFİYE DEMİR
1
, MURAT AKYOL
1
,
ÇİĞDEM ERTEN
1
, IŞIL SOMALI
2
, YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK
1
,
ALPER CAN
1
, AHMET DİRİCAN
1
, VEDAT BAYOĞLU
1
1
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
248
Amaç:
Kemik iliği metastazı olan meme kanseri hastalarının genel
klinikopatolojik özelliklerinin değerlendirilmesi planlandı.
Gereç ve Yöntem:
2003-2011 yılları arasında kemik iliği metastazlı meme kanseri
tanısı almış olan 25 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Kemik iliği metastazı olan hastaların medyan meme kanseri tanı
alma yaşı 46 (29-64 yaş) saptandı. Hastaların meme kanseri
tanısı sırasında %64’ü (n= 16) premenopozal, % 36’sı (n=9)
postmenopozaldi. Kemik iliği metastazı hastaların %36’sında
(n=9) tanı sırasında saptanırken % 64’ünde (n=16) klinik seyir
sırasında saptandı. Hastaların ilk meme kanseri tanısı sırasında
% 20’si evre I-I, %28’i (n=7) evre III, %52’si (n=13) ise evre IV
dü. Subtip olarak değerlendirildiğinde hastaların %17.4‘ü HR(-)
HER2(-) [triple negatif], %4.3’ü HR(-)HER2(+), %69.6‘sı HR(+)
HER2(-), %8.7’si HR(+)HER2(+) saptandı. Hastaların % 44’ünde
(n=11) ilk metastaz yeri kemikti. Tanıdan itibaren kemik iliği
metastazına kadar geçen medyan süre triple negatif grupta
medyan 17.9 ay, HR(-) HER2(+) hastalarda 3.2 ay, HR(+)HER2(-
) grupta 38.3 ay, HR(+)HER2(+) hastalarda ise 16 ay saptandı
(Resim 1).Hastaların yaklaşık % 50’ sinde(n=12) birlikte beyin
metastazı da mevcuttu. Beyin metastazı da olan HR pozitif
hastalara bakıldığında bunların tanı esnasında evre III ve evre
IV oldukları görüldü. Kemik iliği metastazı olan hastaların kemik
iliği metastazından itibaren tahmini medyan genel sağkalım
süresi 5.3 ay saptandı. Bu süre HR(+)HER2(-) hastalarda
medyan 17.3 ay olarak saptandı (Resim 2).
Sonuç:
Kemik iliği metastazı luminal A fenotipli (HR(+)HER2(-)) meme
kanseri hastalarında daha sık görülmekle birlikte genellikle
ileri dönem metastatik hastalığa özgüdür. Kemik iliği metastazı
olan hastaların %50’sinde beyin metastazının da görülmesi
nedeniyle agresif seyir ile ilişkilidir.
EP-235
AKCİĞER KANSERİ NÜKSÜNDE HİSTOPATOLOJİK
DİSKORDANS, OLGU SUNUMU
SEMİHA URVAY , DİLŞEN ÇOLAK , MUSTAFA ALTINBAŞ , G. İNANÇ
İMAMOĞLU , İLHAN HACIBEKİROĞLU , UĞUR ERSOY , NAZİYET
KÖSE
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
TIBBI ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Akciğer kanserini, küratif tedavi sonrası geç rekürrenste ikinci
primer akciğer kanserinden ayırmak zor olabilir. Tedavi sonrası
kür olan ve uzun yaşayan hastalarda 2. veya 3.primer akciğer
kanserleri görülebilmektedir. İkincil tümörlerde farklı histolojik
alt tipler gelişmiş olabileceğinden prognoz ve tedavi seçiminde
bu ayrım önemlidir. Bu olgu sunumunda skuamöz hücreli
akciğer kanseri tanısı ile tedavi sonrası 5. yılında nüks gelişen
hastaya ait veriler sunulmuştur.
Bulgular:
Erkek hasta, 59 yaşında. Ağustos 2006’da akciğer skuamöz
hücreli karsinom(SHK) tanısı almış, T3N1MO olarak
evrelenerek küratif kemoradyoterapi uygulanmıştı. Tedavi
sonrası yapılan PET-BT’de patolojik tutulum izlenmeyen hasta
remisyonda kabul edildi. Ekim 2011 Toraks BT’sinde nüks
kitle ile uyumlu görüntü saptandı. PET-BT’de lokal nüks ve
intraabdominal metastazlar görüldü. Bulantı, kusma nedeniyle
yapılan kraniyal MRG’de sağ serebellar metastaz ile uyumlu
lezyonlar saptandı. Hidrosefali bulguları nedeniyle Beyin
Cerrahisi tarafınca palyatif opere edildi. Eksize edilen tümör
patolojisi “küçük hücreli akciğer karsinomu” (KHAK) ile uyumlu
geldi. Primer ve nüks patoloji sonuçları aynı patolog tarafından
tekrar incelenerek primer tümörün SHK ve beyin metastazının
ise KHAK olduğu teyit edildi.
Sonuç:
Akciğer kanserinde küratif tedaviden 2-3 yıl sonra yeni bir
pulmoner nodül geliştiğinde nüks, metastaz veya ikinci primer
akciğer kanseri olabilir. Metakron primer akciğer kanseri sıklığı
%0.8 ila %14.5 arasındadır. Karşı akciğerde senkron yerleşmiş
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
249
olan, farklı histolojik özellikler taşıyan, küratif tedavi sonrası
uzun yaşayan, sigara içimine devam eden hastalarda gelişmiş
olan nükslerde her zaman ikinci primer akciğer kanseri olasılığı
akla gelmelidir.
EP-236
KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE PLATİN VE/VEYA
GEMSİTABİN BAZLI KEMOTERAPİ YANITINI VE PROGNOZU
BELİRLEMEDE ERCC1 VE RRM1 EKSPRESYONUNUN ÖNEMİ
BERNA BOZKURT DUMAN
1
, MEHMET ÜLKER
2
, BERKSOY
ŞAHİN
3
, DERYA GÜMÜRDÜLÜ
4
1
ADANA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
MEDİKAL ONKOLOJİ
2
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI
A.B.D
3
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ
B.D.
4
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ A.B.D.
Amaç:
ERCC1 ve RRM1’in tümör hücre davranışında ve ilaç direncindeki
rolü pek çok kanserde yoğun olarak araştırılmaktadır. Biz de
ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserli (KHDAK) hastalarda
RRM1 ve ERCC1 ekspresyonu ile sisplatin ve/veya gemsitabin
kemoterapi yanıtını ve prognozu belirlemedeki etkisini
araştırmayı hedefledik.
Gereç ve Yöntem:
Kırkbeş KHDAK çalışmaya alındı. Tanı evresi inoperable
evre III ve IV olan platin±gemsitabin Tümör hücrelerinin
immunohistokimyasal olarak ERCC1 ve RRM1 ekspresyonu 0 ile
3 arasında derecelendirildi. Tümör hücrelerinde hiç boyanma
olmaması 0, tümör hücrelerinde % 1-10 boyanma +1, tümör
hücrelerinde % 10-50 boyanma +2, tümör hücrelerinde >% 50
boyanma +3 olarak kabul edildi. RRM1 ve ERCC1 ekspresyonları
hasta klinik verileri ve tedavi sonuçları ile ilişkilendirildi
Bulgular:
Hastaların yaş ortalaması (ortalama yaş±SD) 58,82±9,02
idi. Hastaların %84 (n=38) erkek, %16 (n=7) kadındı.
Adenokarsinom %45(n=21) oranında iken skuamoz hücreli
karsinom %55(n=24) idi. Hastaların %33’ü (n=15) EvreIII,
%67’si(n=30) Evre IV dü. Yirmi hasta(%44) platin bazlı tedavi,
25(%56) hasta platin+gemsitabin almıştı. Median sağkalım 13
aydı. ERCC1 ve RRM1 0,+1,+2 olanlar düşük , +3 olanlar ise
yüksek ekspresyon olarak kabul edildi. ERCC1 ekspresyonu
düşük olan grupta tedavi yanıt oranı % 62 olarak saptandı ve
istatistiksel olarak fark anlamlıydı (p=0,028). RRM1 ile tedavi
yanıtına bakıldığında ise RRM1 ekspresyon düşüklüğü olan
hastalarda tedavi yanıt oranı % 60 ve istatistiksel olarak fark
anlamlı idi (p=0,020). ERCC1 ve RRM1 ekspresyonunun birlikte
yüksek olduğu grupta tedavi yanıtsızlığı %81 oranında ve gruplar
arası fark anlamlıydı (p=0,011). KHDAK’de ERCC1 ekspresyonu
düşük olan hastalarda sağkalım yüksek olan hastalara göre
daha uzundu (sırası ile 18 ve 9 ay; p=0,001). RRM1 ekspresyonu
düşük olan hastalarda median sağkalım yüksek olan hastalara
göre daha uzundu (sırası ile 15 ve 9 ay; p=0,029).
Sonuç:
Platin gibi etkili ama toksisitesi yüksek bu ajanı KHDAK
gibi ileri evrede sağkalım süresi çok kısa hastalıkta, tümör
dokusunda ERCC1 düzeyi düşük olan hastalara önerilebilir.
Ayrıca gemsitabin alacak hastalarda RRM1 düzeyinin düşük
olduğunun belirlenmesi de önemli olacaktır.
EP-237
TRASTUZUMAB İLİŞKİLİ KARDİYOTOKSİSİTEYE EPİRUBİSİN VE
DOXORUBİSİN KATKISININ KARŞILAŞTIRMASI
MERAL GÜNALDI
1
, BERNA BOZKURT DUMAN
2
, VEHBİ
ERÇOLAK
1
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR
1
, SEMRA PAYDAŞ
1
, İSMAİL
OĞUZ KARA
1
, MELEK ERKİSİ
1
, BERKSOY ŞAHİN
1
1
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ
2
ADANA NUMUNE EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BÖLÜMÜ
Amaç:
Trastuzumab, meme kanseri hücreleri büyüme ve
proliferasyonunu sağlayan epidermal büyüme faktörü
reseptörünün monoklonal bir antikorudur. Adjuvan
çalışmalarda, meme kanserinin relapsını %50, ölüm riskini
%33 oranda azalttığı gösterilmiştir. Ancak trastuzumab
ilişkili kardiyak disfonksiyon (TİK) önemli bir yan etki olarak
görülmektedir ve %5-10 hastada asemptomatik kardiyak
disfonksiyon bildirilmiştir.
Bu çalışmada, merkezimizde Trastuzumab kullanan hastaların
genel kardiyak disfonksiyon (KDF) oranlarını, bu yan etkide
kemoterapötiklerin etkisini-Doksorubisin ve Epirubisin farkını-
ve TİK ile kardiyak risk faktörleri arasındaki ilişkiyi ortaya
çıkarmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmamız 2009-2012 yılları arasında erken, lokal ileri ve
metastatik HER2 (+) meme karsinomu tanısı ile Trastuzumab
kullanılan 111 hastayı içermektedir. Kemoterapi olarak
Epirubisin (n:56) ve Doksorubisin (n:55) uygulanmıştır.
Hastaların başlangıçta EKO’ları yapılıp, 3 ayda bir EKO ile sol
ventrikül ejeksiyon fraksiyonları (LVEF) ölçülmüştür. İlk EKO’ya
göre >%10 düşüşü veya EF’u
Bulgular:
Hastaların ortalama yaşı: 49.59 (33-72), %4.5’u Evre I (n:5),
%36’sı Evre 2 (n:41), %23’ü Evre 3 (n:26), %27’si Evre 4 (n:30)
olarak saptandı. %13.5’inde (n:15) LVEF’unda azalma görüldü.
Doxorubisin ve Epirubisin gruplarının KDF ları karşılaştırıldığında
total EKO’ları ile değerlendirmede istatistiksel olarak anlamlı
saptanmadı. Ancak 6. 9. ve 12. ay LVEF’larında Doxorubisin
grubunda %6, Epirubisin grubunda ise %2.6 oranla LVEF
Diğer faktörler açısından; KDF gelişenlerin %76’sı ise RT
almış, %23’ü RT almamış hastalardı. Menapoz durumuna
göre; KDF gelişen hastaların %69’u postmenapozal, % 30’u
premenapozaldi. BMI >=35 olanların %75’i nde KDF geliştiği
gözlendi. TİK gelişmesinde, bilinen diğer kardiyak risk
faktörlerinden diabet, hipertansiyon, hiperlipidemi, sigara
kullanımı, aile öyküsü arasında anlamlı ilişki saptanmadı.
|