Penelopia



Yüklə 0,55 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/29
tarix20.11.2023
ölçüsü0,55 Mb.
#165568
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   29
Penelopia - Margaret Atwood

Koro Şarkısı:
Prenses Olsaydım, Popüler b r Hava
H zmetç ler n çalıp söyled ğ g b keman, akordeon ve teneke kaval
eşl ğ nde
B r nc H zmetç :
B r prenses olsaydım, bol gümüşle altını olan şöyle
B r y ğ t âşık olsaydı bana, yaşlanmazdım asla:
Ah, genç b r kahraman gelseyd ben mle evlenmeye,
O zaman hep güzel, mutlu ve özgür kalmamak n ye
Koro:
Öyleyse, güzel bayan, ş ş r yelken kabaran dalgalara
Aşağıdak su mezar g b kapkara
Ufacık mav kayığınla batmayasın aman ha
Umuttur yalnızca b z yüzeyde tutan, unutma
İk nc H zmetç :
Get r, götür ben m ş m, ş t r, boyun eğer m
Lanet olası her gün Evet hanımefend , Hayır efend m;
Gülümser, yaşlı gözlerle başımı öne eğer m,
Başkaları yatsın d ye yumuşacık döşekler serer m.
Üçüncü H zmetç :


Ya tanrılar, ya yalvaçlar, değ şs n hayatım
Körpe b r y ğ t ben kansı yapsın!
Lâk n ne er ne de geç b r y ğ t açar kapımı
Alınyazım çok çalışmak, ölüm karayazım!
Koro:
Öyleyse, güzel bayan, ş ş r yelken kabaran dalgalara
Aşağıdak su mezar g b kapkara
Ufacık mav kayığınla batmayasın aman ha
Umuttur yalnızca b z yüzeyde tutan, unutma
H zmetç ler hep b rl kte d zler n bükerek selam ver rler.
Güzel Yanaklı Melantho şapka çıkarır:
Teşekkürler efend m. Teşekkür eder m.
Teşekkür eder m s ze. Teşekkürler.
Gıdaklayan Saygın Tavuk
İthaka’ya doğru den z yolculuğu uzun, korkunç, aynı zamanda da
m de bulandırıcıydı, en azından ben m ç n. Yolculuk boyunca ya
uzandım ya da kustum, bazen k s n aynı anda yaptım. Çocuklukta
yaşadığım acı deney m yüzünden okyanustan t ks nm şt m gal ba,
belk de den z tanrısı Pose don m des ne nd remed ğ ç n benden öç
alıyordu.
Bundan dolayı nasıl olduğumu sormak ç n arada sırada yanıma
uğradığında Odysseus’un sözünü ett ğ güzel m gökyüzünü ve


bulutları pek az göreb lm şt m. O zamanının çoğunu ya kartal m sal
kesk n 
bakışlarıyla 
önümüze 
çıkab lecek 
kayalarla 
den z
canavarlarını veya başka tehl keler gözetlemek üzere başüstünde,
ya da gem y yürütmek üzere dümende geç r yordu - ama bunu nasıl
yaptığını b lm yordum, o güne dek h ç gem görmem şt m.
Evlend ğ m z günden ber Odysseus’a y ce kanım kaynamıştı, ona
büyük hayranlık duyuyordum, yetenekler n gözümde 
y ce
abartmıştım -unutmayın, henüz on beş mdeyd m- bu yüzden ona
güven m tamdı, başarısızlığın yanına b le uğramadığı b r kaptandı o
ben m gözümde.
Sonunda İthaka’ya vardık, çevres d k kayalıklarla sarılı l mana
g rd k. Gel ş m z duyurmak ç n bell k gözcüler görevlend r lm ş,
f şekler yakılmıştı, çünkü l man hınca hınç nsan kaynıyordu. B r
alkıştır koptu, gem den karaya çıkarken neye benzed ğ m görmeye
can atanlar arasında t ş kakış başladı arkasından - Odysseus’un
görev n başarıyla yer ne get rd ğ n n gösterges yd bunlar, soylu b r
gel n ve değerl armağanlarla b rl kte ger dönmüştü.
Geceley n kasabanın seçk nler ç n b r şölen düzenlenm şt .
Get rd ğ m en ışıltılı yaşmağımla en şlemel urbamı g y p orada boy
gösterd m, yanımda gelen h zmetç kız da bana eşl k ed yordu.
Babamdan bana düğün armağanıydı bu kız; adı Aktor s’t , İthaka’da
olmaktan pek mutlu sayılmazdı. Sparta sarayındak şatafatı,
h zmetç ler arasındak arkadaşlarını bırakmak stemem şt , onu
suçlamıyordum. Artık yaşlanıyordu -babam b le, Odysseus’un
gönlünü çel p bana rak p olab lecek bahar dalı g b açan b r kızı
ben mle gönderecek kadar aptal değ ld , hele bu kız çer g rmeye
kalkışanları engellemek amacıyla gece boyunca yatak odamızın
kapısında gözcülük yapma görev n de üstlenecek olursa- fazla
dayanamadı. Onun ölümünden sonra İthaka’da yapayalnız
kalmıştım, acay p nsanların yanında yabancıydım.
İlk günlerde b r köşeye çek l p sürekl gözyaşı döktüm.
Mutsuzluğumu Odysseus’tan g zlemeye çalışıyordum, değer
b lmeyen b r olduğumu düşünmes n stemezd m. Odysseus lk
günkü g b düşüncel ve anlayışlı tavrını sürdürüyordu, ne var k
davranışı daha çok yaşlı b r n n çocuğa karşı takındığı tutumu
andırıyordu. Onu pek çok kez ben süzerken yakalamıştım, başını b r


yana dev rm ş, el çenes nde, b lmece çözmeye çalışır g b yd ; ama
çok geçmeden bunun onda alışkanlık olduğunu keşfedecekt m.
B r gün bana g zl b r kapısı olduğundan, bu kapının yüreğ ne
açıldığından, bu kapının tokmağını bulmayı onur meseles
yaptığından söz etm şt . Yüreğ hem anahtar hem de k l tt , nsanların
yüreğ ne hükmedeb len ve sırlarını öğreneb len b r olarak Mo ralara
kafa tutmak ve kend alın yazısının seyr n denetlemek üzereyd .
Bunu gerçekten başarab lm ş k mse olmadığını da eklemeden
edemed . Tanrıların b le Üç Mo ralardan daha güçlü olmadıklarını
söyled . Adlarını ağzına almamıştı, uğursuzluk get rmes n d ye
tükürdü; onların karanlık mağaralarında ömrümüzü uzattıklarını,
ölçüp b çerek kısalttıklarını düşünerek ürperd m.
Çek c ve f ng rdek olmasını umut ett ğ m b r havada “Ben m de
yüreğ me açılan g zl b r kapı var mı?” d ye sordum. “Sen buldun mu
onu?”
Odysseus gülümsemekle yet nd . “Bunu bana sen söyleyeceks n.”
“Sen n yüreğ ne açılan b r kapı da var mı?” ded m. “Ben anahtarını
buldum mu?” Bunu sorarken takındığım yapmacık gülümsemey
anımsayınca kızarırım; Helena’ya özgü tatlı d ll sözlerd bunlar. Oysa
Odysseus arkasını dönmüş, pencereden dışarıya bakıyordu.
“L mana b r gem yanaştı,” ded . “B ld ğ m b r gem değ l.” Kaşlarını
çatmıştı.
“Haber m bekl yorsun?” d ye sordum.
“Ben hep haber bekler m,” ded .
İthaka cennet değ ld . Genell kle rüzgârlı, çoğu zaman yağmurlu ve
soğuktu. Soylular alışkın olduğum k mselerle karşılaştırıldığında
pejmürde b r güruhtu, saraya gel nce, yeterl olsa da büyük
denemeyecek ölçülerdeyd .
Yurdumda bana anlatıldığı g b her yer kayalıklar ve keç lerle
doluydu. Ama nekler, koyunlar, domuzlar da vardı, ekmek yapacak
buğday, mevs m nde armut, elma ya da nc rde, anlayacağınız
sofrada eks ğ m z yoktu, zamanla buraya alışmıştım. Ayrıca
Odysseus g b b r kocaya sah p olmak h ç de küçültücü değ ld .
Yöredek herkes ona saygı göster rd , davacılar, akıl danışmak ç n
kapısını çalanlar eks k olmazdı. Onun f kr n almak ç n uzaklardan


gem yle gelenler b le olurdu, kördüğümü b le çözeb len b r adam
olarak ün salmıştı; hoş, bazen de ç nden h ç çıkılmayacak b r düğüm
attığı görülürdü.
Babası Laertes İle anası Antlkle a o sırada hâlâ konaktaydılar;
anası daha ölmem ş, Odysseus’un bekley p yolunu gözlemekten,
sanırım b r de safra keses n n bozuk çalışması yüzünden b tk n
düşmüştü, babasıysa henüz oğlunun yokluğundan umutsuzluğa
kapılıp kend n cezalandırarak ahırda kalmaya ve ç ftç g b
yaşamaya başlamamıştı.
Kaynanam her şey ölçüp b çerek yapan b r kadındı. Ağzı sıkıydı,
geld ğ mde ben usulen karşıladıysa b le, benden hoşlanmadığı
bell yd . Çok genç olduğumu d l nden düşürmüyordu. Odysseus se
bunun zaman ç nde g der lecek b r kusur olduğunu bel rtm şt .
Başıma en çok dert açan kadınsa Odysseus’un sütn nes Eurykle a
oldu. Çok saygı gören b r yd , çünkü, ona göre, son derece
güven l rd . Odysseus’un babası onu satın aldığından bu yana a len n
b r üyes olmuştu artık, adam öyle değer ver rd k ona, b r kez olsun
koynuna b le almamıştı. “Düşün hele, önünde sonunda köle b r
kadındım!” d ye kıkırdamış» bana anlatırken zevklenerek. “Üstel k o
zamanlar pek güzeld m!” Bazı h zmetç lerse Laertes’ n karısından
ödü koptuğu ç n Eurykle a le yatmadığını anlatıyorlardı, bunun ona
saygı duymakla lg s yoktu, çünkü kocası kend ne b r odalık alacak
olsaydı, Ant kle a ona dünyayı dar ederd . B r başka h zmetç de, “Şu
Ant kle a güneş tanrısı Hel os’un husyeler n b le dondururdu,” d ye
ekled . Küstahça sözler ç n onu azarlamam gerek rd aslında,
gelgelel m gülmemek el mde değ ld .
Eurykle a ben kanatlarının altına almayı, nerede ne olduğunu ve
d l nden düşürmed ğ üzere “burada şler nasıl yürütürüz” d ye
göstermek ç n konağın dışına çıkarmayı pek önems yordu. Ona
teşekkür etmem gerek rd , hem sözle hem gönülden, ne de olsa
yanlış b r davranışta bulunarak çevrende geçerl olan görgü
kurallarını b lmed ğ n göstermekten daha utandırıcı b r şey yoktur.
Gülerken ağzını kapamak gerek p gerekmed ğ , hang ortamlarda
koşullarda yaşmak takıldığı, yüzünün ne kadarını g zlemek gerekt ğ ,
hang sıklıkta banyo yapıldığı - tüm bu konularda uzmandı Eurykle a.
Şanslıydım, çünkü bu sorumluluğu üstlenmes gereken kaynanam


Ant kle a, ben saçma sapan şler yapıp kend m aptal durumuna
düşürürken ses n b le çıkarmadan oturmaktan, yüzünde bell bel rs z
b r gülümsemeyle ben seyretmekten hoşnut görünüyordu. Sevg l
oğlu Odysseus’un y ş başarmasından mutluydu -Sparta prenses ne
dudak bükecek değ ld ya- ama yanılmıyorsam, İthaka’ya gel rken
yolda m de bulantısından ölseyd m ve Odysseus yurduna gel ns z
ama gel n n çey zler yle varsaydı, daha mutlu olurdu. “İy
görünmüyorsun,” sözler n h ç düşürmezd ağzından.
Böylece el mden geld ğ nce ondan uzak durmaya çalışır, Euryle a
le dolaşırdım, en azından bana dostça davranıyordu. Çevredek
soylu a leler hakkında b lg kaynağıydı adeta, onların en yüz kızartıcı
sırlarını öğrend m ondan, bunlar sonradan ş me yarayacaktı.
Kadın susmak b lmezd , k mse Odysseus’u onun kadar y
tanımıyordu. Nelerden hoşlanır, ona nasıl davranmak gerek r, heps n
b l rd , onu kend sütüyle emz r p bebekken ona bakmış, bugüne
get rmem ş m yd ? Odysseus’un banyosunu yaptıran, omuzlarını
yağlayan, ona kahvaltılar hazırlayan, mallarını saklayan, g ys ler n
önüne seren ve daha neler neler yapan ondan başkası olmazdı.
Bana yapacak b r ş bırakmıyordu, kocama h zmet edem yordum, ne
zaman kanlık görev m yer ne get rmeye kalkacak olsam, hemen
yanımda b ter, Odysseus böyle yapılmasından hoşlanmaz d yerek
ben durdururdu. Kocama dokuduğum urbalar b le doğru dürüst
olmuyordu - ya çok haf f, ya çok ağır, ya çok sık ya da çok
seyrekt ler. “Uşaklar ç n çok güzel,” derd , “ama Odysseus’a uygun
düşmeyeceğ kes n.”
Y ne de kend nce bana naz k davranırdı Eurykle a. “Sen
tombullaştırmamız gerek,” dem şt , “o zaman Odysseus’a sev ml
kocaman b r oğul vereb l rs n! Sen n görev n bu, d ğer bütün şler
bana bırak.” Ondan başka konuşacak k msem olmadığından -
Odysseus’un dışında elbet- her defasında ded ğ ne pek derd m.
Telemakhos doğduğunda saçını süpürge ett . Bunu anlatmak
boynumun 
borcu. 
Konuşamayacak 
kadar 
sancılar 
ç nde
kıvrandığımda Artem s’e ben m adıma yakardı, eller m tutup alnıma
bezler koydu, bebeğ çıkarıp yundu, sıcacık kundakla sarmaladı; her
şeyden önce bebek bakımında k mse el ne su dökemezd - bu
gerçeğ d l nden düşürmüyordu. Bebeklerle konuşurken kullandığı


özel b r d l vardı, gülünç b r d l; Telemakhos’a banyo yaptırdıktan
sonra, “Abı cıbı,” d yerek kurulardı onu, “Cancık bıcı bıcı!” Gen ş
göğüslü, boğuk sesl , kna ustası, öyles ne konuşkan, öyles ne
ağırbaşlı Odysseus’umu bebekken aynı agucuklarla bu kadının
kollarında yattığını gözümün önüne get rmek ben rahatsız etm şt .
Telemakhos’un üstüne nasıl t tred ğ n görünce gözüm arkada
kalmıyordu. Eurykle a oğlumdan h çb r şey es rgemezd . Sank o
doğurdu sanırdınız.
Odysseus’u sev nce boğmuştum. Sev nmez m yd h ç, “Helena’nın
henüz b r oğlu olmadı,” dem şt ben neşelend rmek ç n.
Neşelenm şt m de. Ama b r yandan da neden aklında hâlâ -belk de
her zaman- Helena var d ye düşünmeden edem yordum.

Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin