lk ödül Penelope le koyun koyuna b r hafta, k nc ödül,
Penelope le aynı yatakta k hafta. Gözler n yum, heps aynı
-
yanındak n Helena yer ne koy, o zaman mızrağın zıpkın g b olur, ha
ha! Yaşlı kaltak ne zaman verecek kararını? Oğlanın ş n b t rel m,
daha küçükken ayakaltından çek ls n - ufaklık s n rler m bozmaya
başlıyor. Yaşlı neğ kolundan kapıp kaçırmaktan k m alıkoyab l r b z ?
Yok, çocuklar, buna h le yapmak den r. Pazarlığımız bell : ödülü k m
alırsa alsın, ötek lere hatırı sayılır armağanlar verecek, anlaştık, değ l
m ? Bu şte hep b rl ktey z, ölüm kalım meseles bu. Sen kal, o ölsün,
çünkü kazanan k m olursa olsun onu öldüres ye becerecek, ha ha
ha.
Acaba eğlenmek ya da ben mle dalga geçmek ç n h zmetç ler
bunları uyduruyorlar mı d ye merak ederd m bazen. Taşıdıkları laflar
onları pek eğlend r rd , hele ben k göz k çeşme ağlamaya, yeş l
gözlü Athena’ya Odysseus’u ger get rmes ya da acılarıma son
vermes ç n yalvarmaya başladığımda. Böylece onlar da gözyaşı
dökeb l rlerd ; ağlayıp sızlanmaya başlar, ben sak nleşt recek
çecekler get rmeye koşarlardı. S n rler ne y gel rd bu.
İster gerçek olsun ster uydurma, p s ded koduları get rmek
konusunda Eurykle a’nın üstüne yoktu; pek t t zd : sanırım, Tal plere,
onların ateşl stekler ne karşı ben duyarsız etmekt n yet , böylece
son nefes me kadar sadık kalacaktım. Ne de olsa Odysseus’un en
büyük hayranıydı bu kadın.
***
Bu genç soylu serser ler durdurmak ç n ne yapab l rd m? Caka
satacak yaştaydılar, gururlarını okşardı, onlarla uzlaşmak, gözdağı
ver p cezalandırılacaklarını söylemek h çb r şe yaramazdı. H çb r
korkup ger adım atamazdı, yoksa ötek ler onu alaya alır, ödlek
damgasını yapıştırırlardı. Analarıyla babalarına ş kâyet etmek de
boşuna olurdu: a leler onların her türlü davranışına sabır
göster rlerd . Telemakhos onlara karşı koyacak yaşa gelmem şt
henüz, öyle b le olsa o tek başınaydı, ötek lerse yüz on k ya da yüz
sek z, belk de yüz y rm -kaç k ş olduklarının hesabını tutmak zordu,
öyle çoktular k . Odysseus’a bağlı olan erkekler onunla b rl kte
Troya’ya doğru yelken açmışlardı, ger de kalanlar arasında kend
safıma alab lecekler mse, karşılarındak güçten yılmışlardı, ağızlarını
açmaya ödler patlıyordu.
İstenmeyen tal pler m kovmamın, konağın kapılarını yüzler ne
kapatmamın b r yaran olmayacağını b l yordum.
Bunu yapmaya kalkarsam, ç rkefleşeceklerd , sağa sola saldırıp
güzell kle almaya çalıştıklarını kaba kuvvetle ele geç rmeye
başlayacaklardı. Fakat ben b r Na ad’ın kızıydım; anamın öğütler
kulağımda küpeyd .
Su g b davran,
derd m kend me.
Onlara karşı
koymaya kalkma. Sen ele geç rmey dened kler nde, parmaklarının
arasından kay. Çevreler nden süzülüp g t.
İşte bunun ç n yaltaklanmalarına kanar g b yaptım. Daha da ler
g d p çler nden b r n yüreklend rd m, sonra b r başkasını, onlara
g zl den haberler b le gönderd m. Fakat aralarından b r n seçmeden
önce Odysseus’un b r daha h ç ger dönmeyeceğ ne gönülden
nanmam gerekt ğ n de söyled m.
Kefen
Aylar geçt kçe üzer mdek baskılar artıyordu. Bütün gün odamdan
çıkmıyordum - yok, Odysseus’la b rl kte kaldığımız odada
kalmıyordum artık, dayanamıyordum buna, kadınlar konutunda b r
oda bulmuştum kend me taşınacak. Yatağıma uzanır, k göz k
çeşme ağlar, ne yapacağım d ye kara kara düşünürdüm. Bu hadd n
b lmez en kler n h çb r yle evlenmek stemed ğ m b l yordum elbette.
Oğlum Telemakhos büyüyordu aynı zamanda -neredeyse Tal plerle
akran sayılırdı- o da ben acay p karşılamaya başlamıştı, m rasının
çalakaşık yenmes nden ben sorumlu tutuyordu.
Pılıyı pırtıyı toplayıp babam Kral İkar os’un yanına, Sparta’ya
g tseyd m, onun ç n ne kadar kolay olurdu oysa. Gel gör k kend
steğ mle bunu yapma olasılığım sıfırdı: k nc kez den zlerde oradan
oraya savrulmaya h ç n yet m yoktu. Telemakhos önceler
anayurdumdak saraya dönmem n en y çözüm olduğunu
düşünüyordu, ama b r kez daha gözden geç r nce -hesabını
yaptıktan sonra- konuktak altınlarla gümüşler n çoğu çey z m olduğu
ç n onları da yanıma alacağım dank etm şt kafasına, İthaka’da kalır
ve soylu tlerden b r yle evlen rsem, o t kral olacaktı, onun da üvey
babası, dolayısıyla ona söze geç rme hakkını elde edecekt .
Kend nden yaşça pek büyük olmayan b r del kanlının çevrede
dolaşması h ç de hoş olmazdı.
Onun açısından en y çözüm ben m onurumla ölmemd aslında, o
zaman suçlayacak k mse olmayacaktı. Eğer Orestes g b yapsaydı -
ama Orestes’ n ters ne, yok yere-kend anasına kıysaydı, Erynys’ler
başına toplardı - korkuları öç tanrıçalarıydı onlar, yılan saçlı, köpek
başlı, yarasa kanatlı, del rtene kadar tak p ederlerd onu, havlayıp
tıslayarak, kırbaçlarıyla kamçılarını savurarak. E, en temel dürtülerle
-servet uğruna- ben soğukkanlılıkla öldürünce de h çb r tapınakta
bağışlanmaz, sabuklayan b r del olarak korkunç b r ölümle can
verene dek ben m kanımla k rl yaşardı.
Ana yaşamı kutsaldır. Kötü b r ananınk b le -ha n kuzen m
Klytemnestra’ya bakın, z na yaptı, kocasını hançerled , çocuklarına
şkence ett - oysa h ç k mse bana kötü b r ana olduğumu
söyleyemezd , öte yandan kend oğlumdan haş n sözler, öfkel
bakışlar görmek h ç de hoşuma g tm yordu.
Tal pler kampanyalarına başladıklarında, onlara Odysseus’un
sonunda ger döneceğ n n b r b l c tarafından söylend ğ n
anımsattım; ama b r türlü gelmek b lmed ğ ç n her geçen yıl b l c n n
sözler ne duyulan nanç g derek azalıyordu. Belk yanlış anlaşılmıştı,
d yordu Tal pler, ne de olsa b l c ler bel rs z konuşmakla tanınırlar.
Ben m b le ç me kurt düşmüştü, derken, sonunda Odysseus’un
ölmüş olab leceğ n kabullenmek zorunda kaldım, en azından halk
önünde. Ancak ruhu b r kez b le g rmem şt düşler me, g rmes uygun
olurdu oysa. Karalıklar dünyasına g rd yse eğer, Hades’ten tek b r
söz olsun gönderemed ğ ne nanamıyordum.
Karar gününü gec kt rmen n b r yolunu arıyordum kend me
haksızlık etmeden. Sonunda b r düzen tasarladım. Daha sonra
öyküyü anlatırken, bu f kr dokuma tanrıçası Pallas Athena’nın
aklıma soktuğunu söyleyecekt m, belk de doğruydu, öte yandan
nsan
kurduğu
düzen n
başarıya
uğraması
durumunda
suçlamalardan kaçınmak, başarısız olursa da suçtan kurtulmak ç n
es n kaynağının tanrılardan b r olduğunu söyler, onun da
farkındayım.
Tasarladığım düzen şöyleyd . Tezgâhıma gen şçe b r dokuma
yerleşt rd m, kayınbabam Laertes’e dokuyorum bu kefen ded m,
ölürse mezara g rerken ona özel göster şl b r beze sarılmaması
yakışık almazdı han . Bu kutsal el ş b tene dek yen kocamı seçmey
aklıma b le get remezd m, fakat b ter b tmez tal hl erkeğ seçmekte
geç kalmayacaktım.
(Laertes bu düşüncemden pek hoşlanmamıştı: öğrend kten sonra
konaktan tümüyle uzak durdu. Ya sabırsız tal plerden b r derhal
sonunu get rmeye kalkar da hazır olsun, olmasın ben Laertes’ o
kefene sarıp gömmeye zorlar, evl l ğ m acele get r rse?)
K mse üstlend ğ m göreve karşı çıkamazdı, çünkü epey yüce b r
el ş yd bu. Gün boyu tezgâhımın başından ayrılmaz, özenle dokur,
b r yandan da hüzünlü sözler ederd m, örneğ n, “Bu kefen
Laertes’ten çok bana yaraşır, baksanıza, karayazım bu ben m,
yaşarken ölmek yazıyormuş alnımda.” Derken gün boyu
dokuduklarımı geceler sökerd m k kefen b r parmak b le uzamasın.
Bu zahmetl ş mde on k h zmetç m de yardım ederd bana -en
gençler yd onlar, yıllardan ber yanımdaydılar. Onları satın aldığımda
ya da yanıma get rtt ğ mde daha küçücük çocuktular, Telemakhos a
oyun arkadaşı olsunlar d ye get rtm şt m heps n , sonra da sarayda
b lmeler gereken ne varsa öğretm şt m b r b r. Tatlı kızlardı, d nçt ler;
bazen b raz gürültü yapar, çok kıkırdarlardı; hoş, gençken bütün
h zmetç ler böyled r, hem onların cıvıltılarına kulak vermek,
şarkılarını d nlemek neşelend r rd ben . Sesler çok güzeld , heps n n,
üstel k nasıl kullanacaklarını çok y öğrenm şlerd .
Onlar ben m en çok güvend ğ m gözler m, kulaklarımdı, üç yıl
boyunca geceler ortalıktan el ayak çek l nce kapalı kapılar ardında
dokuduklarımı meşale ışığında sökmeme yardım eden y ne onlardı.
ş m z usulca yapmamız, fısıltıyla konuşmamız gerekse de bu
gecelerde bayram eder, cümbüş -b le- yaparlardı. Güzel Yanaklı
Melantho atıştırmak ç n b r şeyler aşırırdı mutfaktan -mevs m yse,
nc r, bal peteğ ne bandırılmış ekmek, kışları sıcak şarap. Söküm ş n
yürütürken öyküler anlatırdık b rb r m ze; şakalar yapardık. T trek
meşale ışığı altında yüzler m z de, davranışlarımız da gündüze göre
daha farklı, daha yumuşak görünürdü. Kız kardeşlerd k adeta.
Sabahları mor göz halkalarıyla dolaşırdık ortalıkta, suç ortaklığımızı
bakışıp gülüşerek, k arada b r derede b rb r m z n el n sıkarak
paylaşırdık. Kızlar, “Evet, hanfend ’’ ve “Hayır, hanfend ’’ derken
gülmemek ç n zor tutarlardı kend ler n , köleler n uyması gereken
davranışları ne onlar ne de ben c dd ye alırdık adeta.
İçler nden b r ele verd ne yazık k b tmek b lmeyen bez n sırrını,
stemeden yaptığına kuşkum yok: gençler özens zd r, b l r m,
ağzından kaçmış olmalı. Hang s olduğunu hâlâ b lmem: gölgeler n
yeraltı ülkes nde hep b r arada dolaşırlar, yanlarına sokulduğumda
hemen kaçarlar. Başlarına korkunç b r çorap örmüşüm g b uzak
dururlar benden. Onların kılına dah zarar vermed m oysa, hele kend
steğ mle, asla.
Doğruyu söylemek gerek rse, düzen m n ortaya çıkmasında suçlu
bend m. On k genç -pek sev ml , en çok gönül çelen- h zmetç me
Tal pler n
çevres nde
dolaşmalarını,
gözler n
onlardan
ayırmamalarını söylem ş, baştan çıkarma sanatında akıllarına gelen
her türlü oyunu oynamalarını stem şt m. Buyruğumu benden başka
b len yoktu, b r de söz konusu h zmetç kızlar elbet; bu sırrı
Eurykle a’yla paylaşmamayı uygun görmüştüm - meğer ne yanlış b r
kararmış.
Düzen n sonu acı b tt . Kızlardan bazılarının ırzına geç ld , d ğerler
tac z ed ld ya da baskı gördüler, sonunda d renmektense pes etmey
uygun buldular.
Büyük b r konak ya da sarayda konukların h zmetç lerle yatıp
kalkması görülmed k b r durum değ ld . Coşkulu b r gece eğlences
sunmak konuğu y ağırlamanın parçası olarak görülürdü, böylece ev
sah b yüce gönüllülükle el ndek kızları konukların beğen s ne
sunardı - öte yandan ev n efend s n n
zn olmaksızın
h zmetç ler nden yararlanmak olmazdı. Hırsızlıkla eş görüleb len b r
davranıştı bu.
Oysa ev n efend s d ye b r yoktu. Tal pler de koyunlara,
domuzlara, keç lere, neklere yaptıktan g b kızlara da d led kler g b
el atıyorlardı. Onlara göre böyle davranmak olağandı gal ba.
El mden geld ğ nce tesell ett m kızları. Kend ler n suçlu
h ssed yorlardı, ırzına geç lenler n avutulması, yatıştırılması
gerek yordu. Bu ş yaşlı Eurykle a’ya yükled m, o da aşağılık
Tal plere sövgüler yağdırarak kızları güzelce yıkadı, ben m ıtırlı
zeyt nyağımla ovdu her yanlarını özel olarak. Homurdanmayı da
eks k etmem şt ya. Kızlara olan sevg me çerlem şt gal ba. Onları
şımartıyorsun, d yordu, kend ler n b r şey sanacaklar yoksa.
“Aldırmayın,” dem şt m kızlara. “Bu erkeklere âşık olmuş pozu
takının. Onların safına geçt ğ n ze kanarlarsa, sırlarını açarlar s ze,
böylece ne düzenler kurduklarını öğren r z. Efend n ze h zmet n b r
yolu da bu, ev ne geld ğ nde s z nle kıvanç duyacak.” B raz olsun y
gelm şt onlara bu sözler m.
Bununla da kalmayıp y ce kansınlar d ye ben mle Telemakhos,
hatta Odysseus hakkında b le atıp tutmalarını, sövüp saymalarını
temb hlem şt m. Kızlar bu oyuna balıklama daldılar: Güzel yanaklı
Melantho bu şte heps nden becer kl yd , tal pler faka bastıracak
oyunlar bulmaktan pek hoşlanırdı. Aynı anda taatle taats zl ğ
b rleşt rmen n çek c b r yanı vardı.
Aslında bu maskaralık tümüyle kandırmaca değ ld . Kızların
arasında kend ler n paçavra g b kullanan erkeklere sırılsıklam âşık
olanlar vardı. Kaçınılmazdı gal ba. Olan b ten görmed ğ m
sanıyorlardı, oysa her şey n düpedüz farkındaydım. Y ne de onları
bağışlıyordum. Genç ve toydular, üstel k İthaka’da genç b r soylunun
koynuna g rmek her köle kıza nas p olmazdı.
Öte yandan sevg olsun, olmasın, gece yarısı gez nt ler yapılsın ya
da yapılmasın, kulaklarına gelen yararlı en ufak b lg y b le bana
letmekte gec kmezlerd .
Kend m pek akıllı sanmakla ne budalalık etm ş m meğer. Ş md
bakıyorum da, düşünmeden hareket ed p çok zarar verm ş m. Ama,
unutmayın zamanım daralıyordu, umudumu y t rmek üzereyd m,
b ld ğ m her h leye, her yönteme başvurmalıydım.
Onlara oynadığım oyunu öğrend kler nde Tal pler geceley n
kadınlar konutunu bastılar, ben ş başında yakaladılar. Çok
öfkelenm şlerd , b r kadının oyununa gelmeler n n de etk s vardı
bunda, rezalet çıkardılar, kend m savunmam gerek yordu. Dokumayı
tez elden b t receğ me, ondan sonra da çler nden b r n koca olarak
seçeceğ me söz vermek zorunda kaldım.
Kefen dokuma öyküsü b r anda tar he karışıverd . Herkes bundan
böyle nedense sonu gelmeyen şlerden söz ederken “Penelope’n n
çetref ll ağı” d yecekt artık.
Ağ
sözcüğünden pek hoşlanmamıştım.
Beze ağ d yorlarsa, demek k ben de örümcekt m. Oysa ben m
amacım erkekler s nek g b avlamak değ ld , tam ters ne ağa
takılmamaktı.
Dostları ilə paylaş: |