atmıştı?
Bu soru hâlâ kafamı kurcalar. Kefen dokuma
bahanes n pek akla yatkın bulmasam da, doğru yanıtı henüz bulmuş
değ l m, burada b le. Babamı uzaktan, zambaklar boyunca lerlerken
her gördüğümde ona yet şmeye çalışırım, ama hemen uzaklaşır,
sank ben mle yüzleşmek stemez.
Hoş, nsan canına susamış olmasıyla ünlenen den z tanrısına
kurban ver lm ş de olab l rd m. Sonra da ördekler koşmuştu ben
kurtarmaya, babamın bununla lg s yoktu. Sanırım babam pazarlıkta
kend ne düşen yer ne get rd ğ nde d reteb l rd , eğer pazarlık
böyleyse, h le yapmadıysa, den z tanrısı ben d be çek p m des ne
İnd rmey başaramadıysa, bu kend şanssızlığıydı.
Olayların bu anlatımını düşündükçe, daha da hoşuma g d yor.
G derek daha anlamlı gel yor.)
Gözünüzün önüne get r n hele, evleneb lecek yaşa gelm ş, on
beşler nde d yel m, zek ama pek güzel olmayan b r kızım. Odamdak
-sarayın k nc katında- pencereden yarışmacıların toplandığı avluya
baktığımı düşünel m: El m tutmak uğruna yarışmaya stekl onca
umutlu genç.
Kuşkusuz pencereden dışarı, doğrudan onlara bakmıyorum. Kaba
saba h zmetç ler g b d rsekler m pervaza dayayıp gözler m arsızca
onlara yöneltm yorum. Hayır, yaşmağımın arkasından ve perden n
aralığından gözetl yorum. Yarı çıplak deneb lecek del kanlılara
yaşmaksız yüzümü göstermek uygun olmaz. Saraydak kadınlar ben
eller nden geld ğ nce süsley p püslem şlerd , ozanlar adıma şarkılar
yazıyorlardı -“Afrod t kadar parlak” türünden b ld k şakşakçı sözler-
bense utangaç ve berbat b r haldey m. Del kanlılar kahkahalar atıp
şakalaşarak b rb rler n rahatlatıyorlar; başlarını kaldırıp bana doğru
bakmıyorlar b le.
Farkındayım, onların peş nde oldukları ben değ l m, ördek
Penelope değ l sted kler . Hedefler ben m sağlayacağım olanaklar-
kral yet a les , göster şl süprüntü yığını. B r tek erkek b le ben m
aşkım uğruna ölümü göze almayacak.
Ve h çb r erkek h çb r zaman buna kalkışmadı. Hoş, bu tür nt har
g r ş mler ne neden olmak stemezd m ya. Erkek y yen değ ld m ben,
S ren de değ ld m, kuzen m Helena g b neler yapab leceğ n gözler
önüne sermek ç n yarışmalar düzenleme meraklısı da olmamıştım.
Adam yere kapandığı anda, k uzun sürmezd bu, şu umursamaz
kahkahasını atardı, sank saray soytarısının başının üstünde amuda
kalkmasını seyred yordu.
Uysal b r kızdım - Helena’dan daha uysal, bana öyle gel yordu
belk de. Güzell k yer ne sunacak başka n metler m olduğunu
b l yordum. Zek yd m, herkes öyle derd -o kadar çok söylem şlerd k
canımı b le sıkıyordu- oysa zek l k b r erkeğ n ancak karısı kend nden
b raz uzak durursa görmek steyeceğ b r n tel kt . Uysallıksa,
yakınındayken haftanın her günü ş ne yarardı, hele ortada aklını
başından alacak daha çek c b r şey yoksa.
Bana koca olacak k ş malı mülkü bol olan b r kralın genç oğlu
olab l rd - belk Kral Nestor’un küçük oğlu. Kral İkar os açısından hoş
olurdu bu. Yaşmağımın arasından aşağıda dönüp duran del kanlıları
nceled m,
hang s n n
k m
olduğunu
çıkarmaya,
hang s n
beğend ğ m bulmaya çalışıyordum - ama bu sonucu etk lemeyecekt ,
kocamı seçmek bana düşmezd .
Yanımda b r, k h zmetç kız da vardı - b r an olsun yalnız
bırakmıyorlardı, güvenle evlenene dek tehl ke altındaydım, yen
yetme b r servet avcısının ben baştan çıkarmayacağını ya da ben
avcunun ç ne alıp onunla b rl kte kaçmaya kandırmayacağını k m
b leb l rd ? H zmetç ler b lg kaynağımdı aynı zamanda. Ufak tefek
ded koduları durmadan akıtan pınarlardı adeta: eller n kollarını
sallayarak saraya g r p çıkab l r, erkekler her açıdan nceleyeb l r,
konuşmalarına
kulak
kabartab l r,
d led kler nce
gülüp
şakalaşab l rlerd onlarla: Bacaklarının arasına k m n usulca
sokulacağı umurlarında değ ld .
“Şu gen ş göğüslü olan k m?” d ye sordum.
“A, o mu, Odysseus d ye b r ,” ded h zmetç lerden b r . El m
tutmaya aday öneml k mselerden sayılmıyordu anlaşılan - en
azından h zmetç ler ç n. Babasının sarayı İthaka’daydı, keç ler n
otladığı kayalık b r yerd ; üstü başı b ç ms zd ; taşralı b r bıçkın
havasındaydı, ötek lere tuhaf gelen b rkaç karmaşık f kr vardı d le
get rd ğ . Y ne de zek yd , öyle ded ler. Doğrusu, bu kadar zek
olmasının ona zararı dokunuyordu D ğer del kanlılar onunla dalga
geç yor, “Odysseus le kumar oynamayın, Hermes’ n arkadaşı o, h ç
kaybetmez,” d yorlardı. Onun üçkâğıtçı ve hırsız olduğu anlamına
gel yordu bu sözler. Dedes Autolykos bu n tel kler yle b l n rd ,
ömründe h çb r şey doğru yoldan elde etmemekle ün salmıştı.
“Acaba ne kadar hızlı koşab l r?” ded m. K m krallıklarda gel nl k
kızlar ç n düzenlenen yarışmalarda güreşe tutuşulur, k m nde k
tekerlekl arabalarla yarışılırdı, b zdek yalnızca koşuydu.
“Pek hızlı olmasa gerek,” ded h zmetç lerden b r , acımasızca, “şu
bacakların kısalığına baksana.” Gerçekten de Odysseus’un bacakları
gövdes ne göre epey kısaydı. Otururken sorun yoktu, fark
ed lm yordu, ama ayağa kalkınca üstü kocaman görünüyordu.
B r başka h zmetç , “Sem’ yakalayacak kadar hızlı koşamaz,” d ye
ekled . “Sabah uyandığında yatağını kocandan başka Apollon’un
nek sürüsüyle paylaştığını görmek stemezs n.” Hermes hakkında
anlatılan b r fıkraydı bu, doğduğu gün yaptığı lk gözü pek hırsızlık
sığır sürüsüne saldırmaktı. “Aralarında b r boğa yoksa, neden
steyey m k ?” ded ötek h zmetç . “Ya da keç ,” d ye ekled üçüncüsü,
“Güçlü kuvvetl b r koç! Kalıbımı basarım küçük ördeğ m z buna
bayılır! Pek yakında vakvaklamaya başlar!” Derken dördüncüsü lafa
karıştı, “Ben de kend me bulsam böyles n h ç fena olmazdı han . B r
koç, burada gördüğün süt kuzularından daha y d r.” Hep b rden
gülmeye başladılar, eller yle ağızlarını örtmüş neşeyle kıkırdıyorlardı.
Yer n d b ne g rm şt m. Bu türden kaba şakaları anlamıyordum,
toydum daha, tam olarak neye güldükler n b lm yordum, gene de
kahkahalarının ben mle lg l olduğunun farkındaydım. Ancak onları
susturmanın yolu yoktu.
***
O sırada kuzen m Helena gelm şt yelkenl yle, kend ne yakıştırdığı
uzun boyunlu b r kuğunun edasındaydı. Kend ne özgü salına salına
b r yürüyüşü vardı, b raz abartılı. Gündemde ben m evl l ğ m
olmasına rağmen d kkatler üstüne çekmek st yordu. Her zamank
kadar güzeld , hatta daha da güzel: güzell ğ ne doyum olmuyordu,
özenl g y nm şt : Kocası Menelaos buna pek d kkat ederd , ne de
olsa küpü doluydu, bedel n karşılayab l rd . Helena başını bana
doğru dev rd , kur yaparcasına acay p b r bakış attı. Köpeğ ne de kur
yapıyorsa h ç şaşmam, aynadak görüntüsüne, tarağına, karyolasına
b le. E, alıştırma yapması gerek.
“Bence Odysseus b z m ördekç ğe pek uygun b r koca,” ded
Helena. “B z m kız sak n b r yaşamdan hoşlanır, Odysseus d l nden
düşürmey p caka sattığı g b onu İthaka’ya götürürse, buna
kavuşacağına kuşku yok. Orada keç lere bakmasına yardım eder.
İk s de b rb r ne benz yor. İk s de kısa bacaklı.” Bunu şaka yollu
söylem şt , fakat onun en haf f şakaları b le acımasız olurdu.
Gerçekten güzel olanlar neden dünyadak herkes n onları
eğlend rmek ç n varolduklarını sanırlar?
H zmetç ler kıs kıs gülüyorlardı. Un ufak olmuştum. Bacaklarımın o
kadar da kısa olduğu aklıma gelmem şt h ç, hele Helena’nın bunu
fark edeceğ asla. Fakat başkalarının f z ksel üstünlükler yle kusurları
söz konusu olduğunda, onun gözünden h çb r şey kaçmazdı elbet.
İler de Par s ç n başının derde g rmes de bu yüzdend - hantal ve
kızıl saçlı Menelaos’tan çok daha yakışıklı b r adamdı Par s. Ş rlerde
adı geçmeye başladıktan sonra Menelaos hakkında söylenen en
güzel söz yalnızca gür ses yd .
H zmetç ler n heps ağzımın ç ne bakıyor, ne d yeceğ m merakla
bekl yorlardı. Gelgelel m Helena herkes suspus etmes n b l rd ,
ben m ç n de durum farklı değ ld .
Helena kolunu boynuma dolayarak, “Boş ver, sevg l kuzen m,”
ded . “Ded kler ne göre çok zek ym ş. Sen n de çok zek olduğunu
söylüyorlar. Demek k sözler n anlayab leceks n. Ben asla
anlayamazdım! Kazandığının
ben
olmaması k m z ç n de şans!”
Pek lezzetl olmayan b r sucuktan lk kez tatma şansını reddetm ş
müşkülpesent b r n n p s sırıtışı vardı dudaklarında. Gerçekten de
Odysseus onun el n tutmaya tal p olanlar arasında yer almıştı,
yeryüzündek her erkek g b o da Helena’yı kazanmayı stem şt
del ces ne. Ş md de yalnızca k nc seç m olab lecek b r uğruna
yarışıyordu.
Helena s vr d l n gösterd kten sonra salınarak uzaklaştı.
H zmetç ler onun boynundak şatafatlı gerdanlıktan, parıldayan
kulaklarından, hokka g b burnundan, bakımlı saçlarından, ışıldayan
gözler nden, t r l t r l entar s nden, etekler ne özenle şlenm ş
bordürden konuşmaya başlamışlardı. Sank ben orada yoktum. Hem
de düğün günümdü.
Bütün bunlar s n rler m keman yayı g b germ şt . Gelecekte de
hep yapacağım g b gözyaşlarımı tutamadım, ben yatağıma götürüp
yatırdılar.
Böylece yarışı kaçırmıştım. Kazanan Odysseus olmuştu. H le
yapmıştı, sonradan öğrend m bunu. Babamın kardeş , Helena’nın
babası -daha önce de bel rtm şt m, k m ler onun babasının Zeus
olduğunu söylüyordu- Tyndareos Amca’dan yardım görmüştü, ötek
yarışmacıların fark edemeyecekler kadar az da olsa çt kler şaraba
hızlarını kesecek b r laç katmışlardı; Odysseus’un şarabına da onu
hızlandıracak b r ks r. Bunu yapmak gelenek olmuştu gal ba, bugün
b le canlılar dünyasında atlet zm yarışmaları yapıldığı zaman
başvurulan b r uygulamadır.
Tyndareos Amca gelecekte kocam olacak adamı neden böyle
desteklem şt ? Ne arkadaştılar ne de dost. Tyndareos onun
kazanmasını neden bu kadar stem şt ? Amcam y l k olsun d ye
k mseye yardım edecek b r adam değ ld - nanın bana-yüreğ nde
yardımseverl k yoktu onun.
B r h kâyeye göre Odysseus’un Tyndareos’a h zmet ne karşılık
alacağı ödül bend m. Helena uğruna yarışıldığı ve olaylar y ce
kızıştığı zaman, Helena k m n olursa olsun, dışarıdan b r onu
kazananın el nden almaya kalkışırsa, bütün tal pler n o adamı
korumaya, savunmaya ant çmeler n önerm şt Odysseus. Bu yolla
ortalık yatışmış ve Menelaos le sorunsuz b r yarış yapılması
sağlanmıştı. Bell k Odysseus kend n n h çb r umudu kalmadığının
farkındaydı. İşte o zaman -söylent lere göre- Tyndareosla aralarında
b r anlaşma yapmışlardı: ışık saçan Helena’nın evl l ğ n n barış ç nde
ve çok kârlı geçmes n sağlarsa, bas t kadın Penelope de Odysseus
un olacaktı.
Oysa bence durum bambaşkaydı, o da şu: Tyndareos da babam
İkar os da Sparta krallarıydı. Ülkey sırayla yönetmeler gerek yordu,
b r yıl b r , b r yıl ötek . Fakat Tyndaeros tahtın b r tek kend ne a t
olmasını st yordu, sonunda bunu başardı da. Tal pler n amaçlarının
ne olduğunu ve ne planladıklarını yoklarken, Odysseus’un da,
kadının yer kocasının yanıdır, babasının ev değ l görüşünü
savunduğunu öğrenm şt mutlaka. Ben m doğab lecek oğullarımla
b rl kte uzaklara g tmem Tyndaeros’un ş ne gel rd elbet. B r savaş
çıkacak olursa İkar os’un yardımına koşacakların sayısı azalacaktı
böylece.
Neden her neyse, Odysseus h le yapmış ve yarışı kazanmıştı.
Evl l k tören n zlerken Helena’nın oturduğu yerde p s p s sırıttığını
gördüm. Ben ç karartıcı ters akıntıya sürükleyecek hantal b r
ahmağa peşkeş çek ld ğ m düşünüyordu, h ç de üzgün değ ld .
Ortada dönen dolapların çoktandır farkındaydı sanırım.
Bana gel nce, tören n sonunu get rmekte zorlandım -kurban ed len
hayvanlar, tanrılara adanan adaklar, serp len arınma suları, tanrıların
onuruna dökülen çk ler, yakarışlar, sonu gelmeyen şarkılar. Serseme
dönmüştüm. Bakışlarımı yere yakın tuttum k Odysseus’un belden
aşağısını göreb ley m.
Dostları ilə paylaş: |