7
İnandırıldığımız Aldatmacalar Ve İrade Dışı Hareket
Sigaraya nasıl ve neden başlarız ki? Bunu tam olarak
anlayabilmek için bilinçaltının benim deyişimle “uyuyan
partnerimizin” olağanüstü gücünü incelemek gerekir.
Hepimiz kendi yolunu çizen zeki, üstün varlıklar
olduğumuzu sanırız. Aslında yaşamımızın yüzde doktan
dokuzu önceden belirlenmiştir. Biz içinde yaşadığımız
toplumun ürünüyüz. Nasıl giyineceğimizi, ne tür evlerde
oturacağımızı, yaşam tarzımızı, değişik olduğumuz yönleri
bile (örneğin politikada turuncu mu yoksa açık görüşlü mü
olduğumuz) toplum belirler. Son verdiğim örnek rastlantıya
değil, içinde bulunduğumuz sınıfa bağlıdır. Bilinçaltının
üzerimizdeki etkisi çok büyüktür ve düşünceler yine gerçek
söz konusu olduğunda bile milyonlarca insan yanıltılabilir.
Kolomb dünyanın çevresini gezmeden önce çoğunluk
dünyanın düz olduğuna inanıyordu. Bu gün bir küre
olduğunu biliyoruz. Bir sürü kitap yazıp sizi dünyanın düz
olduğuna inandırmaya çalışırsam bile başarılı olamam, oysa
kaçımız uzayda bulunup dünyanın küre olduğunu gözleri ile
gördü?
Dünyanın çevresini uçakla yada gemiyle gezmiş olsanız bile
düz bir yüzey üzerinde daire çizmediğinizi nereden
biliyorsunuz?
Reklamcılar bilinçaltının yönlendirme gücünü çok iyi bilirler;
bu yüzden yollar bizi adım adım takip eden büyük
posterlerle, gazetelerin her sayfası ilanlarla doludur. O kadar
para boşuna mı harcanıyor sanıyorsunuz? O reklamlar size
sigara aldırtmıyor mu sanki?
Yanılıyorsunuz! Kendiniz deneyin! Soğuk bir günde bir bara
yada restorana gittiğinizde yanınızdaki kişi ne içmek
istediğinizi sorduğunda “bir viski” (yada herhangi başka bir
şey) yerine “canım bugün ne istiyor biliyor musun? Bir
viskinin o yumuşacık sıcaklığını.” Deyin.
Viski sevmeyen birinin bile size katıldığını göreceksiniz.
Çocukluğumuzdan beri her gün sigaranın bizi rahatlattığına,
bize cesaret ve güven verdiğine ve dünyadaki en değerli
şeyin sigara olduğuna dair mesajlar alırız. Abarttığımı mı
sanıyorsunuz? Filmlerdeki bütün idam sahnelerinde idam
edilecek kişilerin en son arzuları bir sigaradır. Bunun bizde
bıraktığı etki çok derindir. Bilincimiz fark etmese de
“uyuyan partnerimiz” mesajı alacak zamanı bulur. Buradaki
mesaj: “Dünyadaki en değerli şey, en son düşüncem ve en
son yaptığım şey bir sigara içmektir.” Bütün savaş
filmlerinde yaralılara bir sigara verilir.
Bu son zamanlarda değişti mi sanıyorsunuz? Hayır, kocaman
reklam panoları ve gazete ilanları çocuklarımızın beynine
işlemeye devam ediyor. Sözüm ona televizyonda sigara
reklamı yapılması yasaklanmış. Televizyonun en çok
izlendiği zamanlarda gösterilen filmlerde artistlerin büyük
bir keyifle sigaralarını yaktıklarını görüyoruz. Bugünün
reklamcılığının en sinsi yanı sigarayı spor olayları ve jet
sosyeteyle bağdaştırmaktır. Bunu da doğal olarak tütün
devleri finanse ediyor. Yarış arabaları model ve isimlerini
sigara markalarından alıyor –yada tam tersi mi? Çıplak bir
çiften seks sonra yatakta bir sigara paylaştığı reklamlar
gördüm. Bunun ne tür bir çağrışım yaptığı bellidir. Asıl şu
sigaril o reklamlarına bayılıyorum: Konuları yüzünden değil
kampanyanın mükemmelliğinden dolayı. Hepsinde bir adam
ölüm veya felaketle karşı karşıyadır; birinde balonu yanıyor
ve düşmek üzere, diğerinde motosikleti bir nehre uçmak
üzere, bir başkasında kendisi Kolomb kılığında ve gemisi
dünyanın ucundan aşağı düşmek üzere. Hiçbirinde konuşma
yok. Hafif bir müzik çalıyor. Adam bir sigaril o yakıyor ve
yüzüne kendinden geçmiş bir ifade yerleşiyor. Sigara içen
bir kişi reklamı gördüğünü belki fark etmez bile fakat
“uyuyan partner” amacı çok açık olan bu reklamı sabırla
sindirir.
Doğal olarak diğer taraftan da reklam yapılıyor: Kanserin
tehlikesi, kesilmiş bacaklar, kötü kokan nefes vs. Bunların
hiçbiri sigara içenleri sigaradan vazgeçirtemiyor.
Mantıklı
düşünürsek
vazgeçirtmesi
gerekir,
ama
vazgeçirtemiyor. Gençleri sigaraya başlamaktan bile
alıkoyamıyor. Sigara içtiğim yıllar akciğer kanseri ile sigara
içmek arasındaki bağlantıyı bilseydim kesinlikle sigaraya
başlamazdım diye düşünüyordum.
Aslında değişen hiçbir şey yok. Tuzak dün ne idiyse bugün
de o. Sigaraya karşı olan bütün kampanyalar bir tek
aklımızın daha da fazla karışmasına yarıyor. Sizi içindeki
şeyleri içmeye iten o şirin parlak paketlerin üzerinde bile
uyarı yazısı var. Hangi tiryaki okuyor ki o yazıyı, nerede kaldı
o yazıdan sonuçlar çıkarmak.
Öncü bir sigara firmasının o uyarı yazısını ürünlerini satmak
için bile kul andığını sanıyorum. Reklamların çoğu
örümcekler, kocaman böcekler ve Venüs sinek tuzağı gibi
korkunç örneklerle dolu. Uyarı yazısı artık o kadar büyük ve
dikkat çekici ki, insan bakmamaya çalışsa bile görmemesi
olanaksız. Tiryakilerin yaşadığı korkular yaldızlı parlak
paketlerle çağrışım yaptırıyor.
Bu beyin yıkama olayında en etkili etken tiryakilerin
kendileridir. Sigara içen insanların zayıf iradeli ve zayıf
bedenli kişiler oldukları doğru değildir. O zehirle başa
çıkmak için iyi bir kondisyon gerekir. Tiryakiler sigaranın
sağlığa zararlı olduğunu ısrarla ortaya koyan istatistikleri bu
yüzden görmezlikten gelirler. Herkesin günde iki paket
sigara içen, yaşamı boyunca bir gün bile hastalanmamış ve
seksen yaşına gelmiş bir amcası vardır. Kimse genç yaşlarda
ölen diğer yüzlerce tiryakiyi ya da o amcanın sigara
içmeseydi hala yaşayacağını aklına bile getirmez.
Arkadaşlarınız arasında bir küçük anket yaptığınızda çoğu
tiryakinin güçlü kişiliklere sahip insanlar olduğunu
görürsünüz.
Çoğunlukla
serbest
çalışan,
yönetim
pozisyonlarında bulunan yada doktor, avukat, polis,
öğretmen, hemşire, sekreter gibi belli bir eğitim gerektiren
mesleklerde çalışan diğer bir deyişle yaşamları stres dolu
kişilerdir. Tiryakilerin düştüğü en büyük yanılgı sigaranın
stresi hafiflettiğidir. Bu yüzden sigara sorumluluk sahibi olan
ve stresli bir yaşam süren aynı zamanda hayranlık duyulan
ve taklit edilen dominant insan tipi ile sık sık bağdaştırılır.
Can sıkıntısı sigara içmenin ikinci nedeni olarak
bilindiğinden bağımlılığın yaygın olduğu bir başka grup da
tekdüze iş yapan kişilerdir.
Korkarım sigaranın can sıkıntısını geçirdiği düşüncesi de bir
yanılgıdır.
Beynimize işlenen aldatmacaların boyutları inanılmayacak
kadar büyüktür.
Toplumumuz eroin bağımlılığını dışlar oysa yılda eroinden
ölenlerin sayısı yüzü bulmaz.
Fakat nikotin adında başka bir uyuşturucu vardır ki, yüzde
altmışından fazlamız yaşamında bir kez bağımlılık kazanır
ve çoğu, yaşamının sonuna dek bu yüzden çok para harcar.
İnsanlar harçlıklarının büyük bir kısmını sigaraya harcarlar
ve sigara her yıl binlerce kişinin yaşamını mahveder. Batı
toplumunda trafik kazaları, yangınlar dahil bir numaralı
ölüm nedeni sigaradır.
Bir servete mal olan ve bizi gerçekten öldüren bir
uyuşturucu bir süre öncesine kadar hiçbir sakıncası olmayan
sosyal bir davranış olarak değerlendirilirken şimdi eroini
neden büyük bir dert olarak görüyoruz? Son yıllarda genel
kanı biraz değişti ve sigara içmek sağlığa zarar verebilen
biraz anti sosyal bir alışkanlık olarak nitelendirilmeye
başladı. Fakat hâlâ her bakkalda, büfede yaldızlı paketler
içinde yasal olarak satılmaya devam ediyor. Bunda en çok
çıkarı olan devlettir. Sigara içenlerden trilyonlarca tütün
vergisi alınıyor ve tütün endüstrisi yalnızca reklam için yılda
yüzlerce milyar harcıyor.
Bir galeride elden düşme bir araba alırken galeri sahibini
nezaketler dinler ama söylediklerinin bir kelimesine bile
inanmazsınız ya, aynı şekilde sigara konusunda beynimize
işledikleri bu boş düşüncelere de tepki göstermeniz gerekir.
Öncelikle o parlak yüzlü paketlerin içine bir bakın da orada
ne kadar pislik ve zehir gizli bir görün. Kristal küllükleri veya
altın çakmaklar yada kandırılmış milyonlarca kişi yüzünden
aklınızın karıştırılmasına izin vermeyin ve kendinize şu
soruları yöneltin: Ben niye sigara içiyorum ki?
Gerçekten içmek zorunda mıyım?
HAYIR, TABİİ Kİ İÇMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ.
Beynimize işlenmiş asılsız inançların açıklamakta en çok
güçlük çektiğim yanı diğer her bakımdan mantıklı, akıllı bir
kişinin bağımlılığı yüzünden nasıl bu denli aptal ık etmesidir.
Hiç istemeyerek itiraf etmeliyim ki alışkanlıklarından
vazgeçmelerinde yardımcı olduğum binlerce kişinin içinde
en aptalı bendim.
Günde bazen yüz tane sigara içiyordum. Babam da koyu bir
tiryakiydi. Boylu poslu bir adamdı ve tam gençlik yıllarında
sigara yüzünden durulmuştu. Küçücük bir çocukken onu
öksürür ve balgam tükürürken izlediğimi anımsıyorum.
Görüyordum ki o da halinden memnun değildi. Kötü bir ruh
tarafından ele geçirilmiş olduğunu düşünürdüm. Anneme
“sakın hiçbir zaman sigara içmeme izin verme” dediğimi
hâlâ anımsıyorum.
On beş yaşımdayken spor hastasıydım. Bütün hayatım
spordu ve kendine güvenen yaşam dolu bir insandım. Bana
o zamanlar biri bir gün, günde yüz tane sigara içeceğimi
söyleseydi, bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği üzerine
ömür boyu kazanacağım maaşımla bahse girerdim.
Kırk yaşıma geldiğimde fiziksel ve ruhsal açıdan sigaranın
esiri olmuştum. Artık hiçbir fiziksel hareketi yada düşünsel
olayı bir sigara yakmadan yapamıyordum. Birçok tiryaki bir
stres halinde hemen sigaraya uzanıyor, örneğin telefon
çaldığında yada toplum içinde hareket etmek zorunda
kaldığında. Ben artık sigara yakmadan ne televizyonun
kanalını nede bir ampulü değiştirebiliyordum.
Sigaranın beni öldürdüğünü biliyordum. Bu konuda kendimi
aldatmam olanaksızdı.
Ama ruhsal açıdan beni ne hale getirdiğini nasıl oldu da
anlayamadım bilmiyorum. Oysa o kadar bel iydi ki,
burnumun dibindeydi. İşin en gülünç tarafıysa birçok
tiryakinin bir süre sigaranın bir keyif olduğuna inanmasıdır.
Ben bu yanılgıya hiç düşmedim. Benim inancıma göre
sinirlerime iyi geliyor ve konsantrasyonumu artırıyordu. Artık
sigara içmiyorum ve yaşamımın bir dönemini sigara içerek
geçirdiğime inanamıyorum. Bu sanki bir kabustan uyanmak
gibi bir şey –hem de ne kabus! Nikotin insanın tat ve koku
duyularını da değiştiren bir uyuşturucudur. Sigaranın en
kötü yanı sağlığa ve cüzdana verdiği zarar değil insanda
yarattığı psikolojik etkidir. İnsan sigara içmeye devam
edebilmek için akla gelebilecek her tür açıklamayı arar.
Başarısızlıkla sona eren bir sigarayı bırakma girişiminden
sonra zararının daha az olduğuna inandığım için pipoya
geçişimi anımsıyorum.
Pipo tütünlerinin bazıları gerçekten iğrençtir. Kokusu gayet
hoş olabilir ama içimi bir felakettir. Dilimin ucunun üç ay
boyunca yara olduğunu anımsıyorum. Piponun ucunda, alt
kısımda kahverengi bir su birikir. İnsan yanlışlıkla pipoyu
eğdiğinde daha farkına varmadan o pis suyu yutuverir ve
içinden kusmak gelir.
Pipo içmeyi öğrenmem tam üç ay sürdü. Yalnız anlamadığım
şey bu üç ay içinde neden bir gün oturup da kendime bu
işkenceyi niye yaptığımı sormamamdır.
Pipo içmeyi öğrenen bir sigara tiryakisi dünyanın en mutlu
insanı olur. Bir çoğu pipoyu tadını sevdiği için içtiğini sanır.
Daha önce piposuz gayet mutlu bir şekilde yaşarken bu
zevki öğrenmek için neden bu kadar eziyet çekerler acaba?
Çünkü nikotine bağımlılık kazanır kazanmaz beynimize
işlenmiş boş inançların etkisi iki katına çıkar. İnsan
bilinçaltından küçük canavarın beslenmesi gerektiğini bilir
ve diğer her şeyi aklından çıkarır. Daha önce belirttiğim gibi
insanların sigara içmeye devam etmelerinin nedeni
vücuttaki nikotin miktarı azalır azalmaz ortaya çıkan
yoksunluk ve güvensizlik duygusundan korkmalarıdır. Bu
korkunun farkında değilseniz korkunuz yok demek değildir.
Bir kedi için önemli olan oturduğu yerin sıcak olmasıdır,
yerin altındaki kalorifer borularının nerelerden geçtiğini
bilmesi gerekmez, siz de aynı şekilde bu mekanizmayı
anlamak zorunda değilsiniz.
Sigarayı bırakmamızı güçleştiren ana unsur beynimize
işlenmiş asılsız inançlardır.
İçinde büyüdüğümüz toplumun beynimize işlediği bu
inançlara bir de bağımlılığımızın yarattığı diğer boş inançlar
fakat en önemlisi arkadaşlarımız ve yakınlarımızın beynimizi
yıkayarak inanmamızı sağladıkları aldatmacalar eklenir.
Sigaraya başlamamızın tek nedeni sigara içen diğer
insanlardır. İçmezsek bir şeyden yoksun kaldığımızı sanırız.
Alışmak için o kadar zahmet çektikten sonra o yoksun
kalınan şeyin ne olduğunu kimse bilmez. Ne zaman sigara
içen bir insan görsek “bu işte kesin bir şey olmalı, yoksa
içmezdi” diye düşünürüz. Sigarayı bıraktığımız zaman bile
bir parti yada toplantıda sigarasını yakan birini görünce
içimizi bir yoksunluk duygusu kaplar “o kendini güvenli
hissediyor, yakıveriyor bir tane” diye kıskanırken sigaraya
yeniden başlayıveririz.
Bu aldatmacaların etkisini hafife almamamız gerekir. Savaş
sonrası radyoda yayınlanan Paul Tample adındaki polisiye
diziyi anımsıyorum. Çok sevilen bir diziydi. Bir bölümünde
“ot” diye de bilinen haşhaş bağımlılığı konu edilmişti. Kötü
adamlar sigaraların içine gizlice ot koyup satıyorlardı. Bu
sigaraların kimseye bir zararı olmadı. İnsanlar bağımlı
oldular ve sigaralardan almaya devam ettiler. (Seanslarımda
yüzlerce kişi yaşamlarında bir kez haşhaş içmeyi
denediklerini itiraf etti. Fakat hiçbiri bağımlı olmamış.) Ben o
programı dinlerken yedi yaşımdaydım. Bu benim uyuşturucu
bağımlılığı konusunda edindiğim ilk bilgiydi. Bağımlılık,
zorunlu olarak uyuşturucu almaya devam etmek düşüncesi
beni o kadar dehşete düşürmüştü ki bugün haşhaşın
bağımlılık yaratmadığından neredeyse emin olmama karşın
haşhaşlı bir sigara içmeye dünyada cesaret edemem.
Uyuşturucudan bu denli korkarken bağımlılık yaratmakta bir
numaralı uyuşturucunun esiri olmam ne büyük bir çelişkidir.
Paul Temple beni keşke sigaraya karşı uyarmış olsaydı! Kırk
yıl sonra insanlık kanser araştırmalarına milyarlar harcarken
sağlıklı gençleri iğrenç sigaraya itmek için trilyonlar
harcanıyor ve bu işte en büyük kâr devlet kasalarına giriyor!
Beynimize işlenmiş o asılsız inançları aklımızdan çıkarmak
üzereyiz. Bir şeyden yoksun kalan sigara içmeyen değil,
zavallı tiryakidir. Bütün yaşamı boyunca aşağıdaki unsurları
tüketir:
SAĞLIK
ENERJİ
VARLIK
İÇ HUZUR
ÖZ GÜVEN
ÖZ SAYGI
CESARET
MUTLULUK
Bu verdiği şeylerin karşılığında ise ne alır?
Hiç sigara içmeyenlerin sürekli sahip oldukları iç huzur ve
özgüvene kavuşma hayalinden başka KESİNLİKLE HİÇBİR
ŞEY.
Dostları ilə paylaş: |