Siyasi. İDeolojiler


BİREYİN ÖNCELİĞİ - ANA TEMALAR



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə20/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

BİREYİN ÖNCELİĞİ - ANA TEMALAR
Liberalizm, bir anlamda, sanayileşmiş Batının ideolojisidir. Liberal fikirler siyasî, İktisadî ve kül­
türel hayata öylesine derin nüfuz etmiştir ki, bunların etkilerini sezmek oldukça zorlaşmış ve li­
beralizm genel olarak “Batı uygarlığı’ nın ayrılmaz bir parçası olmuştur. 18. ve 19. Yüzyıl’da liberal 
düşünürler Aydınlanmanın evrensel akıl inancından etkilenmişler ve açıkça liberalizmin katışıksız 
(foundationist) biçimini benimsemişlerdir. Bu anlayış, daha çok kişisel özerklikle bağlantılı olarak 
gelişmiş ve üstün, özel bir insan görüşünü savunmuşlar ve bu yönde temel değerleri tesis etme eği­
limine girmişlerdir. Liberalizmin bu yorumu, insanlık tarihinin, tedrici ama kaçınılmaz olarak libe­
ral ilke ve kurumların zaferiyle yazılacağını ima etmesi anlamında cesurca, evrenselci bir yorumdu. 
Kısaca ilerleme, tamamen liberal terimlerle anlaşılıyordu.
Ancak 20. Yüzyıl boyunca liberalizmi, ahlâkî olarak tarafsız resmetmek moda oldu. Bu anla­
yış, liberalizmin “iyi” olana değil de “haklara” öncelik verdiği inancında yansımasını buldu. Başka 
bir ifadeyle liberalizm; insanların ve grupların kendi tanımladıkları iyi hayat her ne ise peşinden 
gidebilecekleri koşulların tesis edilmesi mücadelesini verir ama bunu yaparken, iyinin ne olduğuna 
ilişkin özel bir nosyonu desteklemeye çalışmaz veya bu yönde reçeteler sunmaz. Bu açıdan libera­
lizm, salt bir ideoloji değil, “m eta-ideoloji”dir. Yani, siyasal ve ideolojik tartışmanın yer alabileceği 
zeminleri oluşturan kurallar bütünüdür. Ancak bu, liberalizmin salt bir “kendi işini yap” felsefesi 
olduğu anlamına gelmez. Liberalizm bir taraftan açıklık, tartışma ve kendi kaderini tayin hakkını 
önemserken, diğer yandan, ayırt edici niteliklerinden biri de güçlü bir ahlâkî hamle olmasıdır. L i­
beralizmin ahlâkî ve ideolojik tutumu, kendine özgü değer ve inanç kümesine teslimiyetle açığa 
çıkar. Bu değerlerin en önemlileri şunlardır:

Birey

Özgürlük

Akıl

Adâlet

Hoşgörü ve farklılık


Birey
Modern dünyada birey kavramı öylesine âşinâ bir kavramdır ki, bu kavramın siyasî önemi çoğun­
lukla gözden kaçırılır. Feodal dönemde kendine ait çıkarları olan ya da kişisel ve özgün kimliklere 
sahip bireyler anlayışı neredeyse yoktu. Daha ziyade insanlar, ait oldukları sosyal grupların üyeleri 
olarak görülürlerdi: Aile, köy, yerel cemaat veya sosyal sınıf. Bu insanların hayatları ve kimlikleri 
büyük oranda bu grupların nitelikleriyle belirlenirdi ve kuşaktan kuşağa çok küçük bir değişim 
gösterirdi. Ancak gittikçe büyüyen piyasa yönelimli toplumlar feodalizmin yerini aldıkça, bireyler, 
çok daha geniş tercih ve sosyal imkânlar dizisiyle karşı karşıya geldiler. Belki de ilk kez kendileri 
için, kişisel terimlerle kendileri üzerinde düşünme cesaretini elde ettiler. Örneğin ailesi, her zaman 
aynı toprak parçası üzerinde hayatış ve çalışmış olan bir serf “özgür insan” oldu ve kim için çalışa­
cağını tercih etme becerisini; belki de toprağı tamamen terk edip, büyüyen kasaba veya kentlerde 
iş arama fırsatını elde etti.
Feodal hayatın ana dayanakları çöktükçe, yeni bir entelektüel iklim oluştu. Rasyonel ve bilim­
sel açıklamalar tedricen geleneksel dinî teorilerin yerini aldı ve toplum, her geçen gün bireyin bakış 
açısından anlaşılmaya başlandı. Bireylerin, kişisel ve ayırt edici özelliklere sahip olduğu düşünüldü: 
Her bireyin özel değeri vardır. Bu durum, 17. ve 18. Yüzyıllar’da gelişen doğal haklar anlayışında 
açıkça ortadadır. Bu anlayışa göre bireyler, Tanrı vergisi doğal haklar kümesiyle donatılmıştır. Bu 
haklar, John Locke (bkz. s. 54) tarafından “hayat, hürriyet ve mülkiyet” olarak tanımlanmıştır. 
Alman filozof Immanuel K an tin (1 7 2 4 -1 8 0 4 ) bireyleri; “kendi başına amaç” olarak, ve salt baş­
kalarının amaçlarını gerçekleştirme araçları olmadıkları şeklindeki bir kavramlaştırmasıyla benzer 
bir düşünceyi dile getirmiştir. Ancak bireyin önemini vurgulamak, iki karşıt saklı anlamı gündeme 
getirir. Birincisi, bu tutum her insanın özgünlüğüne dikkat çeker: Bireyleri öncelikle kendilerine 
has özellikler ve sahip oldukları nitelikler açısından tanımlar. Ancak İkincisi, bu bireyler aynı sta­
tüyü paylaşmazlar, çünkü onların hepsi en başta bireydirler. Aslında liberal ideoloji içinde yer alan 
gerilimlerin çoğu, özgünlük ve eşitlikle ilgili bu karşıt görüşlere dayandırılabilir.
Bireyin önceliğine inanma, liberal ideolojinin tipik temasıdır. Ancak bu inancın liberal dü­
şünceye etkisi farklı açılardan olmuştur. Bu anlayış, bazı liberallerin toplumu, salt kendi ihtiyaç 
ve çıkarlarını tatmin etme arayışındaki bireylerin toplamı olarak görmelerine yol açmıştır. Böylesi 
bir görüş, bireyleri toplum içinde “yalıtılmış atomlar” olarak tasavvur etme anlamında, “atomis- 
tik” olarak adlandırılmıştır. Aslında bu görüş, “toplum’ un kendi başına varolmadığı ama salt kendi 
kendine yeten bireylerin toplamı olduğu inancını doğurabilir. Böylesi uç bireyci bir anlayış, bireyin 
bencil, zorunlu olarak çıkarcı ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir varlık olduğu varsayımına 
dayanır. C. B. M acpherson (1 9 7 3 ), erken dönem liberalizmini, “sahiplenici bireycilik” olarak nite­
lendirmiştir. Çünkü Macpherson’a göre bu anlayış, bireyi, “kendi kişilik ve kapasitelerinin sahibi, 
bu açıdan topluma hiçbir borcu olmayan” varlık olarak görür. Aksine daha sonraki liberaller, insan 
doğasına ilişkin daha iyimser bir görüş benimsemişler ve bireylerin birbirlerine, özellikle de ken­
dilerine bakamayanlara karşı sosyal sorumlulukları olduğunu düşünme konusunda daha hazırlık-



Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin