Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə96/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   92   93   94   95   96   97   98   99   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

Marksizm Öldü mü?
1989 yılı komünizmin tarihinde ve genel olarak ideolojiye dâir tarihte dramatik bir gelişmeye sahne 
oldu. Nisanda Pekindeki Tiananmen M eydanında öğrenciler tarafından yönlendirilen “demokra­
si hareketi” gösterileriyle başlayarak ve Kasımda Berlin Duvarı ’nın yıkılmasıyla zirveye ulaşarak 
Avrupa’nın kapitalist batı ve komünist doğu şeklinde bölünmesi son buldu. 1 9 9 1 ’de Sovyetler Bir­
liği, yani ortodoks komünizmin modeli olan ülke dağılmıştı. Çin, Küba, Vietnam, Kuzey Kore gibi 
komünist rejimlerin varlığını sürdürdüğü yerler, ya (daha açık bir biçimde Ç in’de) siyasî Stalinciliği 
piyasa yönelimli reformlarla harmanlamışlar ya da (Kuzey Kore örneğindeki gibi) artan yalıtılma­
dan şikâyet etmişlerdir. Bu gelişmeler, ortodoks komünizmin şikâyet ettiği bir dizi yapısal kusurun 
bir sonucuydu. Bu kusurlardan en önemlisi merkezî planlamanın, ilk dönem sanayileşmeyi bera­
berinde getirmede etkili olmasına rağmen modern sanayi toplumlarının karmaşıklığıyla boğuşa- 
maması ve özellikle 1950’lerden sonra kapitalist Batı’da gözlenen zenginlik düzeylerine erişmede 
başarılı olamamasıydı. Baskıcı tek parti idaresindeki devletler, artan biçim de kentleşmiş, eğitimli 
ve siyasî açıdan daha karmaşık nüfustan gelen sivil ve siyasî özgürlük taleplerine cevap veremediler. 
Parti rekabetinin, bağımsız baskı gruplarının ve hür medyanın olmadığı komünist siyasî sistemler, 
değişen veya artan kamusal talepleri takip edemedi veya cevaplayamadı. 1985 sonrası Sovyetler 
Birliğinde Gorbaçov tarafından gerçekleştirilen ve 
perestroika
veya İktisadî “yeniden yapılanma” 
ve 
glasnost
veya “açıklık” sloganlarına dayandırılan reformlar sadece, yapısal kusurlarını ifşa ederek 
ve daha fazla siyasî değişim talebi yaratarak ortodoks komünizmin yıkılışını hızlandırmıştır. Alexis 
de Tocqueville’in 1789’daki Fransa için söylediği gibi “Kötü bir hükümet için en tehlikeli an, hükü­
metin, yollarım tamir ettiği andır.”
Yine de, komünizmin yıkılışının Marksizme yansımaları hakkında hatırı sayılır ölçüde bir tar­
tışma neden olmuştur. Bir tarafta, “tarihin sonu” kuramcısı Francis Fukuyama (1 9 8 9 ) gibi; “komü­
nizmin çöküşü’ nün, bir dünya gücü-tarihsel güç olarak Marksizmin sonuyla ilgili kesin bir kanıt 
olduğunu iddia edenler vardır. Bu bakış açısında 20. Yüzyıl komünizmi, klasik Marksizmin siyasî 
ifadesiydi; yani birincisinin reddedilmesinin İkincisinin uygun olmadığını ortaya koydu. Hakikaten, 
1960’lar ve 1970’lerdeki liberal ve muhafazakâr yazılardan oluşan sürekli artan bir literatüre dayan­
dırılan bu türden düşünme, soğuk savaş ortamında, nihaî olarak Leninizm ve Stalinizm şeklinde 
hayata geçirilmiş olan Marksist düşüncedeki totaliter yansımaları ortaya koymuştur. Marx (bkz. s. 
135), değişik sebeplerden dolayı Stalinci totaliterciliğin babası olarak görüldü. Örneğin, M arx’in


tarihin akışının önceden belirlendiği şeklindeki inancı, özgür iradeye ya çok az ya da hiç yer bırak­
mayan determinist bir insan tabiatı modeline dayandırılarak anlaşıldı. Marksizmin bilimsel iddiaları 
üstü kapalı bir biçimde baskıcı olarak da görüldü; zirâ bu iddialar, ileri sürdükleri görüşlerinde Mark­
sist liderlerin kendilerinden emin olmalarım sağladı ve sosyal ve siyasî yeniden yapılanmayla ilgili 
cüretkâr programlara girişmeleri için onları teşvik etti. Alternatif olarak Marksizm, içsel olarak tekçi 
olarak görüldü; öyle ki, rakip fikirler “burjuva ideolojisi” olarak bir kenara atıldı ve beşerî toplumun, 
sosyal örgütlenmeyle ilgili tek bir komünist model etrafında bir araya geliyor olduğu düşünüldü.
Diğer taraftan, Marx’m komünizm modeli ile -M arksizmin mekanik veya “genel” bir yorumu 
üzerinde yoğunlaşmaya eğilimli Soğuk Savaş dönemi M arx eleştirileri tarafından gizlenmiş bir ger­
çek olan - M arx adına Rusya, Çin ve başka yerlerde yapılan şeyler arasında önemli farklılıklar vardı. 
Bu farklılıklar M arx’in, üretim araçlarının millîleştirilmesinden (devlet sahipliği) ziyade sosyalleşti­
rilmesini (kolektif sahiplik) önerdiğini; devletin sürekli artan ölçüde güçlü ve bürokratik bir hâl al­
masından ziyade “sönümleneceğini”; maddî ödüllerin komünist elitin himmetinden ziyade ihtiyacı 
esas alan eşitlik ilkesine göre dağıtılacağını; kararların tek düze bir parti-devlet aparatının yerleşik­
leşmiş gücünden ziyade taban demokrasiyle alınacağını da içeriyordu. Ayrıca, Sovyet Bolşevikliği­
nin eleştirisini yapan pek çok M arksist’in işaret etmiş olduğu gibi hem Leninizm hem de Stalinizm, 
Marksizmden bir ayrılma ve hatta Marksizmin yozlaştırılması olarak görülebilir. Örneğin, Polonyalı 
Marksist devrimci Rosa Luxemburg (18 7 1 -1 9 1 9 ), Lenin’in parti teorisinin Marksizmi “ikamecili- 
ğe” sevk edeceği uyarısında bulundu. Luxemburg a göre, “ikamecilik” şöyle işleyecekti: Önce iktidar 
partisi kendisini proletaryanın, sonra da parti lideri kendisini partinin yerine ikame edecekti. Leon 
Troçki (bkz. s. 187), Stalin (bkz. s. 141) idaresindeki Sovyetler Birliğinin “bürokratik bozulma”- 
dan muzdarip olduğunu ileri sürdü ve devletin avantajlı bürokratik katmanlarını yok etmek ve Sov­
yetler Birliğini tekrar sosyalizm yoluna sokmak için siyasî bir devrimin gerekli olduğunu belirtti.
1989-1991 arası dönemde çökmüş olanın Marksizm değil de Marksizm-Leninizmin Stalinci 
versiyonu olduğuna işaret etmek, yine de Marksizmin hâlen uygun bir ideoloji olarak devam ettiği­
ni göstermekten hayli uzaktır. Marksizm için daha ciddî bir sorun, Marx’in kapitalizmin kaçınılmaz 
bir biçimde çöküşü ve onun yerini komünizmin almasıyla ilgili tahminlerindeki yanılgısıdır. Çok 
basit bir şekilde ifade etmek gerekirse gelişmiş sanayi toplumları “komünizm hayâleti”yle korku- 
tulmamışlardır. Bazı eleştirmenler bunun, sadece M arx’m tarih ve toplumla ilgili yaklaşımının esas 
itibariyle kusurlu ve güvenilmez olduğu hakikatini yansıttığını ileri sürmüşlerdir. Örneğin, Kari 
Popper (1 9 5 7 ) M arx’i “tarihselcilik”le suçladı. Ona göre Marx, beşerî tarihin hayli karmaşık ya­
pısının bir dizi tarihsel “ kanunlar”a indirgenebileceği şeklinde yanlış bir inanca sahipti. Modern 
Marksistler de M arx’m “ekonomiciliği”ni, yani tarihsel ve sosyal değişmenin izahında ekonomik 
veya maddî faktörlerin gereğinden fazla abartılmasını eleştirmişlerdir. Diğer taraftan, ekonomik 
“temel” artık siyasî ve ideolojik “üstyapı”yı belirlemiyorsa şu hâlde Marksizm, tahmin yürütme 
kapasitesini yitirmektedir. M arx’m yabancılaşma ve sömürü gibi konular üzerindeki düşüncele­
rinin geçerli olduğuna inananlar bile, klasik Marksizmin kapitalizmin kayda değer esnekliğini ve 
kendisini yeniden üretme kapasitesini teşhis etmede başarısız olduğunu kabul etmelidirler. Bu, ka­


pitalizmin görünüşe bakılırsa teknolojik yenilik isteğinde açıkça görülebilir; derin krizler yaşamak, 
proletaryayı devrimci sınıf bilincine ulaştırmak yerine kapitalizm, daha az etkili krizler yaşar hâle 
gelmiş ve sınıf bilinci de hayat standartlarının artmasıyla birlikte azaltılmıştır. Aynı şekilde kapita­
lizmin kültürel kaynaklarının ve onun özellikle tüketimcilik ve rekabetçi bireycilik (bkz. s. 4 5 ) 
gibi yerleşik değerleriyle sosyalizme yönelik desteğin altını oyma kapasitesinin, Marx’in tahmin 
ettiğinden daha güçlü olduğu görülmüştür.
Bazı Marksistler bu sorunları “post-Marksist” fikirler ve teoriler geliştirerek aşmaya çalış­
mışlardır. Post-Marksizm, yine de, iki imaya sahiptir. Birincisi, Marksist projenin, ve onun üze­
rine dayandırıldığı tarihsel materyalizmin, genellikle post-modernizmden (bkz. s. 3 0 6 ) elde 
edilen alternatif fikirler uğruna bir kenara bırakılması gereğidir. Bu, bir zamanlar Marksist olan 
Jean-François Lyotard’ın (1 9 8 4 ) yazılarında belirgindir. Lyotard, tarihin tamamıyla ilgili bir teori 
olarak Marksizmin ve bundan dolayı bütün “büyük anlatılar”ın, post-modernitenin ortaya çıkışıyla 
birlikte işlevsiz hâle gelmiş olduklarını ileri sürdü. Alternatif versiyonunda post-Marksizm, Marksiz- 
mi post-modernizm ve post-yapısalcılığm önermeleriyle bağdaştırmaya yönelik bir çabayla belirli 
Marksist fikirleri kurtarma çabasını içerir. Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe (1 9 8 5 ), geleneksel 
olarak sosyal sınıfa hasredilen önceliğin ve sosyal değişimi meydana getirmede çalışan sınıfın mer­
kezî konumunun, artık sürdürülemez olduğunu kabul ettiler. Böyle yaparak onlar Marksizmde, ge­
nellikle kadın hareketi, ekolojik hareket, gay ve lezbiyen hareketi gibi yeni sosyal hareketler olarak 
adlandırılan hareketlerle bağlantılı diğer mücadele “biçim ler’’inden oluşan geniş bir yelpaze için bir 
alan açtılar. Siyasetin çoğul yapısı artan bireycilikle ve post-modernitede bulunan farklılıkla uyum- 
lulaştırılabilir ama ekonomik meselelerde yerleşik olmayan bir sosyal ve kişisel özgürleşme imajı 
geliştirerek bu bakış açısı, galiba, Marksist düşüncenin ayırt edici yanını ortadan kaldırmaktadır. Bir 
başka ifadeyle post-Marksit duruş, “Marksist”ten daha çok “post” üzerine vurgu yapmaktadır.

Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   92   93   94   95   96   97   98   99   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin