Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

kenarında bir süre ayakta durdum. Lhasa ışıklarına yukarıdan 
baktım. Bütün bu söylenmiş olanlar üzerlerine yansıdı ve bü­
tün  bu  öğrenmek  zorunda  olduklarım ...  Daha  fazla  öğren­
diğim  benim  için  apaçıktı.  Orada  daha  fazla öğrenmek  için 
bulunuyordum ve zannedersem orada her şey bitecekti. Bir iç 
çekişle,  belki umutsuzlukla, cübbemin içine kendimi daha sı­
kıca sardım ve uyumak için soğuk zemin üzerine uzand ım. 
1 33 

BÖLÜM  YEDİ 
Soğuk  bir  rüzgar,  dağlardan  aşağı lara  esiyordu.  Toz  ve 
küçük  taşlar  havaya  doğru  savruldu  ve  çoğu  büzülmüş  be­
denlerimiz için  doğrudan hedef gibi  oldular.  B i lge yaşlı hay­
vanlar, kürkleri onlara rahatsızlık verdirmediği ve vücut ısı la­
rını  kaybetmelerine  sebep  olmadığı  için,  rüzgarı  başlarıyla 
selamlayarak  ayakta  durdular.  Kundu  Ling'den  köşey i  dön­
dük  ve  Mani  Lhakhang'a  yöneldik.  Öncekilerinden  de  azılı 
ani bir hava patlaması, yol  arkadaşlarımdan  birinin  cübbesi­
n in  altına hızla girdi ve  korkunun  bir ul umasıyla, onu bir u­
çurtma gibi havaya savurdu. Ağzımız açı k, korkuyla yukarıya 
bakakaldık.  Şehre  uçurularak  gidiyor  görünüyordu  -kolları 
yanlara  açık  bir  şekilde,  elbisesi  dalgalanarak  ve  onu  dev 
ölçülerine  getirerek ...  Sonra,  orada  bir  hareketsizl ik  oldu  ve 
.Kal ing Chu üzerine bir taş gibi an iden düştü!  Delice olay ye­
rine  koştuk;  suda  boğulmasından  korkarak.  Biz  sete  yetişir­
ken Yulgye, suyun içinde dizlerinin üzerinde duruyor gibi gö­
rünüyordu.  Fırtına  yeniden  güç  kazanarak  çığlık  attı.  Yulg­
ye'yi  çevre led ik ve kollarımızda  geri lere  doğru  hızla  taşıdık. 
Muc izelerin  muc izesi,  dizlerinden  aşağısı  hariç  çok  hafif 
ıslaktı. Biz de havaya uçmayalım diye elbiselerimizi  üzerim­
ize sıkıca sararak,  uzaklara aceleyle  ilerledik. 
1 35 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
Mani  Lhakhang boy unca uygun adım yi.irüdi.ik. Ve  o, ko­
lay  bir 
y iirüyli�lli !  
Uluyan  l'ırt ına yanında  biz.i  sürükleyerek. 
b
i.it ü

gücüın iizk 
ayakta  kalmaya  çalışıyorduk!  Shö  kasa­
bası nda  bir 
grup 
yüksek  derece li  bayan.  bir sığınak arıyordu. 
Daima.  deri 
yüz 
maskesi  ardındaki  kişinin  kirnl iğiııi  tahmin 
ctrncyi  severi m. 
"Daha  genç " 
yüz,  derinin  üzerini  boyar. 
Onıı  giyen kad ın daha yaşl ıdır.  Tibet.  dağlardan  kum  ve  taş­
ların selini üfleyen.  rüzgarların çığlıklarıyla sert ve zalim bir 
i.i lkcdir.  AJamlar ve kadın lar.  fırtınalardan korunmak  için sık 
olarak  deriden  yapılma  maskeler  takarlar.  İ ki  göz  yarığı  ve 
nefes alabi lmek  için başka bir yarıkla bu  maskeler.  takan  ki­
şinin kendi görüşünün bir temsi liyle değişik şeki llerde  boya­
nıyordu! 
"Haydi  Çarşıya gidelim.' "  
diye  haykırdı Timon;  fırtına­
nın  üzerinden  kendini duyurmaya �abalayarak. 
"Zaman kay­
hı. " 
diye  bağırdı  Yu lgye. 
"Böyle  hir .firtma  oldufeunda  ke­
penkleri indirirla  Yoksa hütün mallar uzaklara savrulabilir­
di. " 
Normal hızımızın iki katından daha hızlı ilerleyerek. ace­
ley le  devam  ettik.  Turkuaz  Köprü'yü  geçerken  birbirim ize 
sarı lmak zorunda  kaldık,  rüzgarın gücü  çok  fazlaydı.  Geriye 
bakarak. Potala ve Demir Dağları ·nın kasvetli siyah  bir bu lut 
tarafından gizlendiğini gördük. H imalayaların  içlerinden yıp­
ranmış  küçük  taşların  ve  toz  zerrelerin  bileşimi  hir  bul ut. 
Fğcr tembellik edersek, siyah bulutun bizi geçeceğini bi lerek, 
aceleyle devam  edip dev  Jo  Kang'ın çevresindeki  iç dairenin 
tam dışındaki  yald ızl ı  evi  geçtik.  Korunmasız  baş larımızı ve 
yiizlcrinıizi  döven  fırtınan ın bir kükremesiyle karşı laştık. Ti-
1 110 11. 
gözlerini  korumak  için  içgüdüsel  olarak  kol larını  kal­
dırd ı .  
R ü
z
g
a

clibbcsini 
kavradı 
ve 
Lhasa katedralinin Lam da 
ün ünde. 
011 1 1  
soyul muş bir muz kadar çıplak  bırakarak. başın­
dan ' 
u ka rı l ara  kaldırdı. 
la'.� lar 
ve 
Jal lar ... caddeden aşağıya. bacaklarımızı zede-
1 30 

"BÖLÜM  YEDİ,, 
leycrek  ve  zamanla kanım ızı çekerek, yuvarlanarak  üzerimi­
ze geliyordu.  Gökyüzü.  gece  kadar  karan lık.  daha da siyah­
laştı .  Önümüzdeki Timon acele ederek, başının etrafına dola­
nan cübbesinin kanat çırpı nışıyla uğraşarak.  Kutsal Yerin Ta­
pı nağına girerken sendeledik. İçeride huzur vardı. Çok büyük 
bir huzur:  fışkıran  huzur.  Burada, on  üç  yüzyıl boyunca din­
darlar ibadete gelmi şlerdi. B ina ların  kumaşından  bile kutsal-

ık  sızıyordu.  Taş  zem in  yivl iydi  ve  hacı ların  nesi ller  boyu 
geç işleriyle olukluydu.  Çağlar boyunca  burada yanmış bulu­
nan bu kadar çok tütsüyle, hava canlı  hissedil iyor.  kendi ha­
yatın ın  bir duygusuyla  ihsan  ed ilmiş bir yer gibi görünüyor­
du. 
Çağların  kararttığı sütunlar ve kirişler.  sonsuz akşam ka­
ran lığında  hayal  meyal  görünüyorlardı .  Altının donuk  parıl­
tısı. yağ lambalarından ve kandi l lerin  ışık yansımaları  karan­
l ığı biraz  aydın lattı. Titreyen  küçük  alevler.  kutsal  figürlerin 
gölgelerinin  tapınak  duvarları nda  garip  bir  dansına dönüştü. 
Işığın  hiç  sona  ermeyen  bir oyununda  Tanrı, Tanrıçayla oy­
naştı ve gölgeler. hacıların sonsuz kafi leleri gibi lambaları ge­
çip gitti ler. 
Her  renkten  ışık  noktacıkları.  büyük  mücevher  yığınla­
rından  ileri lere  aktılar.  Elmaslar,  topaz,  zümrüt, yakut ve ye­
şim. doğalarının ışığın ı  bir kaleideskopun rengiyle. hiç değiş­
meyen bir kal ıpta şeki llenerek öne doğru parlad ı .  Sadece çok 
küçük  bir  elin  geçişine  izin  verecek  bağlantı larıyla  büyük 
demir kafes  ağlar.  dürüstlüklerini  yenen  açgözli.ilüklerindcn. 
mücevherleri  ve altınları korudu. Burada ve orada. demir per­
denin arkasında alacakaranlığın ihtişam ında. her zaman tetik­
te 
olan Tapı nak  kedilerinin  kan ıtı  olarak  bir çift  kırmızı  göz 
parladı .  İ nsan 
ya 
da hayvan korkusu olmaksızın namusla. rüş­
vet 
ycınczlik le. kadife pençeleri  üzeri nde  sessizce yi.iri.idüler. 
Fakat 
bu  yumuşak  ayak lar.  kızdırı ldığında  bulunması  gere-
137 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
ken  ustura-keskinliğindeki  tırnakların  kılıfın ı  taşırlar.  Bir ki­
şiye  sadece  bakarak  niyetini  anlama  zeka  üstünlüğüne  sa­
hiptirler.  Mücevherlere  doğru  şüpheli  bir  hareketi  beklerler 
ve şeytanların enkarnasyonları olacaklardır. Ortaklaşa çalışır­
lar.  Biri  hırsız şüphelisinin boğazında parlarken,  diğeri  onun 
sağ koluna yapışacaktır. Aceleyle gelen keşişler müdahale et­
medikçe, sadece ölüm onların tutuşlarını gevşetecektir! .. Be­
nim  için  ya da on ları benim gibi  seven başkaları  için kedi ler 
mırlayacaklar,  yuvarlanacaklar  ve paha biçi lmez  mücevher­
lerle  oynamamıza  izin  vereceklerdir.  Ama  sadece  oyun ... 
fakat onları asla götürmek yok ... Yansıyan ışıkla kan kırm ızısı 
parlayan  canl ı   mav i  gözleriyle  bütün  siyah  olanlar,  diğer 
memleketlerde 
"Siyam " 
kedi leri  olarak  bilinirlerdi.  Burada, 
Tibet'in  soğuğunda,  hepsi  siyahtı.  Tropikal  bölgelerde,  hep­
sinin beyaz o lduğu söylendi bana. 
A ltın  putlara  saygımız!n  cezasını  çekerek  çevrede  do­
laştık.  Dışarıda  fırtına,  emniyetsiz  bütün  nesneleri  uzaklara 
uçurarak ve aci l  işleriyle, rüzgarın-süpürdüğü yollarda bulun­
maya  zorlanmış  gafil  yolcuların  geçişine  teh l ike  yaratarak 
kükred i  ve öfkelendi.  Burada, Tapınakta,  yine  de,  daima dö­
nen  Dua  Çarklarının sürekli  "tak-tuk"  lan  ve  kutsal  turlarını 
yapan  hacı ların pek çok ayağının sessiz "şak-şuk"larının gü­
ven.liği  için  her şey huzurluydu.  Fakat biz onları  duyamadık. 
Günlerce,  gecelerce,  çarklar  varl ığımızın  bir  parçası  olana 
kadar; "tak-tuk, tak-tuk, tak-tuk"  !arıyla döndü ve döndü. Bir 
daha  on ları.  kalp-atışımızdan 
y
a  da  nefes  alışım ızdan  daha 
fazla duymadık. 
Fakat başka bir ses vardı; sert  bir,  pır-pır törpü leme  sesi 
ve demir perdenin çınlayışı, bir erkek kedinin başıyla ona tos­
laması, onun ve benim eski  arkadaş olduğum uzu hatırlattı ba­
na.  Tembelce  parmaklarım ı  bağlantılar arasından  uzattım  ve 
başını kaşıdım. Selamlamayla. yavaşça parmaklarımı "ısırdı" 
1 38 

"BÖLÜM  YEDİ ,, 
ve  sonra  pürüzlü,  yaşlı  diliyle  yalamasının  coşkusuyla  ne­
redeyse  deriyi  ç ıkarıyordu !  Tapınaktan  aşağıya  şüphel i   bir 
hareket ve 'onun' mülkünü korumak  için  bir flaş gibi oldu. 
"Keşke  dükkanlara  baksaydık! " 
diye  fısıldadı  Timon. 
"Aptal!" 
d iye  fısıldadı  Yulgye. 
"Biliyorsun, fırtına sırasında 
onlar kapanır. "  "Sessiz olun siz çocuklar! " 
dedi, azı l ı  bir di­
siplin görevlisi. Gölgelerden çıkarak ve yönelen bir esinti, za­
val lı Timon'u dengesiz yakaladı ve  onu zemine yayarak oturt­
tu. Yakınlardaki  bir keşiş sahneye kınayarak  baktı  ve  öfkele­
nerek  dua çarkını  hızla çevirdi. Neredeyse  iki  metre  boyun­
daki dev Disiplin Görevlisi bir i nsan dağı gibi başımızda dur­
du  ve 
"Eğer siz çocuklar,  başka bir ciyaklama çıkarırsanız, 
sizi ellerimle parçalara ayıracağım  ve parçalarınızı dışarı­
daki köpeklere atacağım. Şimdi, sessiz olun!" 
diyerek tısladı. 
B ize  doğru  son  bir kaş  çatışla döndü  ve  gölgeler  içerisinde 
kayboldu. Timon, cübbesinin bile hışırtısından korkarak dik­
katle ayağa  kalktı.  Sandaletlerimizin ve  ayaklarımızın ucuna 
basarak kapıya yürüdük. Dışarıda fırtına hala şiddetle devam 
ediyordu. Dağların doruklarından beyaz karın göz kamaştıran 
flamaları  dışarı  aktı.  Potala  ve  Chakpori'den,  daha  aşağılar­
dan  ulaşanlar,  taş ve tozların siyah akıntıları aktı.  Kutsal  Yol 
boyunca büyük toz sütunları şehrin içine h ızla koşturdu. Rüz­
gar  uludu  ve  sanki  şeytanlar  ç ıldırmış  gibi,  duyusuz  ya  da 
sebepsiz  bir ses uyumsuzluğu oyunu oynuyor gibi feryat etti. 
B irbirimize sarılarak, Konsey Binasının arkasında duvar­
daki  bir oyun  s ığınağını arayarak, Jo Kang'ın etrafında güne­
ye  doğru  süründük.  Türbülansl ı   hava  akımının,  bizi  yerden 
yukarılara kaldırmasından ve duvarı aşırıp Tsang Kung Rahi­
be Manastırının  iç�risine  sürüklemesinden  korktuk.  Tek  dü­
şünceyle ürperdik ve sığınak için ısrar ettik. Amacımıza eriş­
tik. Nefes aldık ve harcamış o lduğumuz güç lerden büyük hıç­
kırıklar  çıkarak  geriye  yaslandık, 
"* * * * * "  
dedi  Timon. 
139 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
"Keşke  ben  O. 
" * * * * * "  
Disiplin  Görevlisine  bir  büyü yap­
saydım!  Senin  Sa),guleğer  Rehberin  yapabilirdi  Lobsang. 
Belki  sen, 
O.  * * * * * '  
yi  bir  domuza  çevirmesine  ikna  ede­
bilirdin, " 
diye  ilave  etti  umutla.  Başımı  sal ladım, 
"onu yap­
mayacağından  eminim, " 
diye  cevapladım. 
"Lama  Mingyar 
Dondup  için,  insan ya da hayvan hasta etmek,  asla olamaz. 
Yine de,  Disiplin Görevlisinin başka bir şeye çevrilmesi hoş 
olacaktır.  O,  bir zorbaydı!" 
Fırtına azalıyordu. Çatı  saçaklarında dönen rüzgarın çığ­
lığı daha az çıkıyordu. Rüzgarın önünde taşıdığı çakıl taşları 
yollara  dökü ldü  ve  çatı  zirvelerine  çarpıp  takırdadı.  Ne  de 
cübbemize  o  kadar çok toz  nüfuz etti. Tibet, yüksek ve etki­
lere açı k  bir ü l ked ir.  Rüzgarlar,  dağ bölgelerinin arkasına yı­
ğıldılar ve geç itlerin  içinden  bir öfkeyle akın etti ler.  Sıkl ıkla 
yolcuları  derin  vadi lere,  ölümlerine  atarak ...  Rüzgarın  ani 
esişleri  lama  manastırı  koridorlarında,  onları  temizleyerek, 
tozu  dışarı  atarak  kükredi  ve  vadinin  iç i nden,  daha  ötelere 
uzandığı  yerlerden,  çığlığını  ortaya  çıkararak  önündeki leri 
dağıttı. 
Yaygara  ve kargaşa  sona  erdi.  Fırtına  bulutlarının  sonu, 
cennetin  sonsuz topraklarını  mor ve  temiz bırakarak  gökyü­
züne doğru  hızla uzaklaştı. Güneşin haşin parıltısı, fırtınan ın 
karan lığı  ve  kasvetinden  sonra  parlakl ığıyla  gözümüzü  ka­
maştırarak  üzerim ize  çarptı.  Gıcırdayan  kapı lar  dikkatlice 
açıldı. Başlar görtindü ve günün zararı hesaplandı. Evinin ya­
nında  durduğumuz  zaval lı  yaşlı  Mrs.  Raks'ın,  ön  penceresi 
içeri ve arka penceresi dışarı  uçmuştu. Ti bet'te pencereler ka­
lın, yağlanmış kağıttır.  Görünüşü biraz bozarak  bir kişinin dı­
şarıyı görebi l mesi ·İçin yağlan ı r. Cam, Lhasa'da gerçekten çok 
enderdir.  Kağıt,  bereketli  söğütten  yapılır ve  oldukça  ucuz­
dur.  Her ne zaman ilginç  bir parça bakışımızı cezhetse de, du­
raklamadan eve doğru (Chakpori ) yola çıkarız. 
1 40 

"BÖLÜM  YEDİ ,, 
"Lobsang!" 
dedi  Timon: 
"söyle,  dükkanlar şimdi açıla­
cak mı? Haydi, fazla uzun sürmez!" 
Böyle  söyleyerek,  daha 
hızlı adımlarla sağa saptı. Yulgye ve ben, sadece isteksizliğin 
en yalı n  gösterisiyle onu takip ettik. Dükkanlar Sokağına var­
dık.  İ stekle  etrafım ıza  bakındık.  Orada,  ne  harika  şeyler 
vardı. Her tarafı  kaplayan çay kokusu,  H indistan  ve  Ç in'den 
pek  çok  çeşit  tütsü!  M ücevherler  ve  anlam  veremediğimiz 
için  bize  çok  ilginç gelen,  çok  uzaklardaki A lmanya'dan  eş­
yalar.  Daha  i leriye  giderek  tatl ıların,  çubuklar  üzerinde  ya­
pışkan  şeylerin dondurularak renklendirilmiş ya da beyaz şe­
kerle kaplanmış keklerin satıldığı  bir dükkana geld ik. Baktık 
ve can attık. Fakir chelalar olarak paramız yoktu ve bu neden­
le hiçbir şey alamazdık; fakat bakmak bedavaydı. 
Yulgye, kolumu dirseğiyle dürttü ve fısı ldadı; 
"Lobsang, 
bu büyük arkadaşın, seni kollamış olan  Tzu değil mi? " 
Dön­
düm ve onun  işaret ettiği yöne gözümü diktim. Evet o, tama­
men Tzu'ydu. Bana pek çok şey öğreten ve bana  karşı  kaba o­
lan  Tzu.  İ çgüdüse1 olarak  ona doğru yürüdüm ve  ona  gülüm­
sedim. 
"Tzu! " 
dedim, 
"Ben. " 
Bana  kaşların ı  çattı  ve  beni  al­
lak  bullak etti ; 
"Sen çocuk, defol.  Dürüst bir vatandaşı, onun 
Hocasının işi için rahatsız etme. Bana ya/varamazsın. " 
Ani­
den döndü ve yürüyüp gitti . 
Gözlerimin  yaşardığını  hissettim  ve  arkadaşlarımın  ö­
nünde  kendimi  rezi l   etmekten  korktum .  Hayır,  gözyaşları 
lüksüne  gücüm  yetmezdi.  M idillim  Nakkim'i  sürmeyi  bana 
nası l  öğretmeye  çalıştığını, güreş  yapmayı  bana  nasıl öğret­
miş olduğunu  düşündüm.  Şimdi  beni  tanımamıştı  -beni  red­
detti.  Başımı eğdim ve  kederlenerek,  ayağımla tozları  eşele­
dim.  İ ki  yol  arkadaşım ben im  hislerimi  hissederek,  onlar da 
hiçe  sayılmayı  fark  ederek,  se.ssizce  yanimda  durdular.  Ani 
bir hareket  dikkatimi  çekti.  Sakallı  yaşlı  bir  H intli,  yavaşça 
bana  doğru  yürüdü. 
"Gen�· 
efc'mlim.' " 
dedi.  tuhaf  Tibetli 
141 

"ANTİKLERİN  MAGARASI" 
aksanıyla, 
"her şeyi gördüm, ancak o adamın kötü olmadığım 
düşün.  Bazılarımız çocukluğumuzu unuttuk.  Ben unutmadım. 
Gelin benimle. " 
En  son  göz  gezdirdiğimiz dükkana götürdü 
bizi. 
"Bu genç adamların seçtiklerini götürmelerine izin ver, " 
dedi  dükkan  sahibine.  Her  biri m iz  utanarak,  şu  enfes 
yapışkan şeylerden birer tane aldık ve Hintliyi memnuniyetle 
selamladık. 
"Hayır  hayır! " 
diye  bağırdı, 
"bir  tane yetmez, 
birer tane daha alın. " 
B iz de öyle yaptık. H intli, gülümseyen 
dükkan  sah ibine  parasını verdi. 
"Efendim! "  
dedim coşkuyla, 
"Kutsal  Budha  sizinle  olsun  ve  sizi  korusun.  Neşeniz  bol 
olsun!" 
B ize  sevecenlikle  gülümsedi.  Hafifçe  selam ladı  ve 
işine  devam  etmek  üzere  uzaklaştı.  Tatlılarımızın  damak 
tadını mümkün olduğunca uzun sürdürmek için  yavaşça y iy­
erek, evimizin  yolunu tuttuk. Böyle şeylerin nasıl tat verdiği­
ni neredeyse unutmuştuk. Bunlar, böyle güze l duygularla ver­
i)miş olmasından dolayı, olduğundan daha güzel tat verd i ler. 
Yol  boyunca yürürken, ilk kez babamın, Potala'nın basamak­
larında beni  görmezlikten geldiğini ve şimdi de Tzu'nun beni 
görmezlikten  gelmiş  olduğunu  düşünerek  daldım.  Yulgye 
sessizl iği  bozdu. 
''Acayip bir dünya Lobsang. Şimdi çocuğuz, 
görmezlikten  geliniyoruz  ve  aşağılanıyoruz.  Lama  ol­
duğumuz zaman,  Kara  kafalar,  himayemiz için koşarak ge­
lecekler! " 
Ti bet'te  meslekten  o lmayanlardan,  başlarında 
saçl arı  olduğu  için 
"Kara  kafalılar " 
olarak  bahsedi l ir. 
Keşişler,  elbette tıraş edilmiş başlara sahiptir. 
Bu gece,  ayinde  çok  dikkatliydim.  Mümkün  olduğunca 
çabuk  bir lama olabilmem  için  çok sıkı çalışmam gerektiğini 
belirledim. O zaman şu 
"Kara kafalılar" 
arasında uzun adım­
larla dolaşacak ve ay inime katı lmak isted iklerinde onları red­
dedecektim. Gerçekten o  kadar çok özen l iydim ki, bir Disip­
lin  Görev l isinin  dikkatini  çektim.  Benim  böyle  fazla  adan­
mışlığımın  tamamen  yapmacık  olduğunu  düşünerek,  fazla 
142 

"BÖLÜM  YEDİ,, 
şüpheyle,  dikkatle  baktı !  Ayin  sona  erer  ennez,  yarın  Lama 
Mingyar  Dondup'la  yoğun  bir  gün  almış  olacağımı  bilerek 
semtime aceleyle gittim.  Bir süre  uyuyamadım. Geçirmiş ol­
duğum  zorlukların  ve  geçmişin  düşüncelerini  dağıttım  ve 
döndüm. 
Sabah kalktım  ve kahvaltımı yaptım.  Sonra yolumu  La­
manın  semtine çevirmek  için etrafta dolaştım.  Odadan  ayrı­
lırken, yırtık pırtık bir cübbe  içindeki dev gibi bir keşiş beni 
kavradı :  
"Hey,  sen!" 
dedi; 
"sen bu sabah mutfakta çalışıyor­
sun, değirmen taşını da temizleyerek! " "Fakat Efendim! "  
diye 
cevapladım, 
"Rehberim  Lama Mingyar Dondup  beni ister. " 
Geçmişe  sığınmaya teşebbüs ettim. 
"Hayır,  sen benimle gel. 
Seni kimin istediği önemli değil,  ben sana mutfakta çalışaca­
ğmı  söylüyorum. " 
Kol larımdan  kavradı  ve  kaçmamam  için 
büktü.  İ steksizce onunla gittim, başka çarem yoktu. 
Tibet'te hepim iz, sıradan görevlerde, el-ayak  işlerinde sı­
rayla  çalışırız. 
"Alçakgönüllülüğü  öğretir!" 
dedi  biri. 
"Bir 
çocuğun kendisini üstün görmesini engeller.' " 
dedi  başka biri. 
"Sın�f'aynmmı yok eder! " 
dedi  bir üçüncüsü. Çocuklar ve ke­
şişler,  veri lmiş herhangi  bir görevde  tamamen  disiplinli  ola­
rak  çalışı rlar.  Elbette,  daha  aşağı  dereceli  keşişlerin  bir  hiz­
metli personeli vardı. Fakat her dereceden çocuklar ve keşiş­
ler bir eğitim olarak,  en  aşağı  ve en  hoş olmayan  görev lerde 
dönüşümlü  olarak  çalışırlar.  Hepimiz,  şi kayet  imkanı mızın 
olmadığın ın iyi bil indiği, bize köle gibi  davranılan düzenler­
den nefret ettik.  Şikayet mi? O, çok zor söylenird i !  ... 
Taş  koridordan  aşağıya  gittik. Yukarıya doğru  uzatılmış 
iki  oduna çapraz  çubuklar tutturularak yapı lmış basamaklar­
dan aşağıya. Bacağımı çok  kötü yakmış olduğum yere, büyük 
mutfakların  içine. 
"Orada.' " 
dedi  beni  tutan  keşiş, 
"taşlarda­
ki olukları sıyırın 

temizleyin. " 
Keskin  sivri  uçlu  metal  bir 
çubuk  seçerek,  büyük  arpa-öğütme  tekerleklerin in  üzerine 
1 43 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
çıktım ve çalışkanca oluklara yerleşmiş. kırılmış artı kları  içe­
riden  kazı maya  koyuldum.  Bu  taş  ihmal  edilm işti  ve  şimdi. 
öğütmek yerine, arpay ı  sadece bozmuştu. Görev im, tekrar te­
miz ve keskin olması için yüzeyi temizlemekti. Keşiş tembel­
ce dişlerini karıştırarak yan ımda durdu. 
"Hey.' " 
diye  girişten  bir ses  bağırdı, 
"Tuesday  Lobsang 
Rampa burada mı? Saygıdeğer Lama  Mingyar Dondup  onu 
hemen istiyor. " 
İçgüdüse l  olarak  ayağa  kalktım  ve taştan  at­
ladım. 
"Ben buradayım!" 
diye  seslend im. Keşiş beni  zem ine 
vurarak,  ilk önce  husyeleri ni  başıma  sertçe  dayadı. 
"Burada 
kalacağını söyledim ve işini yap, " 
diye hırladı. 
"Eğer biri seni 
isterse. senin yerine o gelsin. ·· 
Ben i  boynumdan yakalayarak 
yukarıya kaldırdı ve taşların üzerine fırlattı. Başım bir köşeye 
çarptı  ve gökteki bütün yıldızlar,  dünyayı  anlamsız ve karan­
lıkta bırakmadan ve benzim atmadan önce şuurumda  parlad ı. 
İ lginç olarak, bir yukarı  kaldırı lma duygusu aldım -yatay 
olarak kaldırılma- ve sonra ayaklarım ın üzerinde durdum. B ir 
yerlerde harika, derin-tonla bir gonk, hayatın dakikaları nı ça� 
lıyor  görünüyordu, 
"bong-bong-bong" 
diye  çaldı  ve  son  bir 
vuruşla.  mav i  bir  yıldırımla  çarpılmış  olduğumu  hissettim. 
Aniden  dünya çok  aydınlık  oldu.  sarımsı  bir çeşit  ışıkla ay­
dınland ı, normalden çok  daha berrak görebildiğim  bir  ışıkla. 
"Ooo " 
ded im  kendi  kendime. 
"öyleyse 
bedenimin  dışında­
yun.' 
Oh.' ilginç göri�vorum .' " 
Astral  seyahatin  hatırı  sayı lır  tecrübesini  alm ıştım.  Bu 
yaşl ı  dünyam ızın  sını rları nın  çok  ötesine seyahat etmiştim 
ve 
bu yerküre  üzerindeki en büy ük 
ş
e
h i
r
k
r
i
ı
ı 
ç
o
ğ
u
n
a  da seyahat 
etm iştim. 
Buna  rağmen 
şimdi. 
"hede11imin  dı>"llW firlamı.y " 
ol
ma
n
ı

i lk  tecriibcs i n i  � aşad ı rn .   Büyiik 
değ irmen-taş ı n ı n  ke­
n
a

n
d

durdum. ta';ı 
i'ızeri ndc 
1 1 /
a
n
a
ı
ı  n ld ukça 
yırranın ış 
c.:l"ıb­
be  İ <; i nckk i  pasak
l
ı 
kü�·iik  rı;,! l'ın:  u ldııkça 
'-l'\ 
i ı nsİ/CC  ba k t ı m .  
A�ağı) 

d i k kat
l
e  bakt ı m  
' l' 
pa r l a k  
ularak 
p;ı rla:-
an 
' e  
scı lan. 
1 44 

"BÖLÜM  YEDİ ,, 
dalgalanan  ve  nabız gibi  atan  mav ims i-beyaz  bir kordonla. o 
hurdası ç ı km ış figüre, astral bedenimin nasıl katı lacağını göz­

Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin