kenarında bir süre ayakta durdum. Lhasa ışıklarına yukarıdan
baktım. Bütün bu söylenmiş olanlar üzerlerine yansıdı ve bü
tün bu öğrenmek zorunda olduklarım ... Daha fazla öğren
diğim benim için apaçıktı. Orada daha fazla öğrenmek için
bulunuyordum ve zannedersem orada her şey bitecekti. Bir iç
çekişle, belki umutsuzlukla, cübbemin içine kendimi daha sı
kıca sardım ve uyumak için soğuk zemin üzerine uzand ım.
1 33
BÖLÜM YEDİ
Soğuk bir rüzgar, dağlardan aşağı lara esiyordu. Toz ve
küçük taşlar havaya doğru savruldu ve çoğu büzülmüş be
denlerimiz için doğrudan hedef gibi oldular. B i lge yaşlı hay
vanlar, kürkleri onlara rahatsızlık verdirmediği ve vücut ısı la
rını kaybetmelerine sebep olmadığı için, rüzgarı başlarıyla
selamlayarak ayakta durdular. Kundu Ling'den köşey i dön
dük ve Mani Lhakhang'a yöneldik. Öncekilerinden de azılı
ani bir hava patlaması, yol arkadaşlarımdan birinin cübbesi
n in altına hızla girdi ve korkunun bir ul umasıyla, onu bir u
çurtma gibi havaya savurdu. Ağzımız açı k, korkuyla yukarıya
bakakaldık. Şehre uçurularak gidiyor görünüyordu -kolları
yanlara açık bir şekilde, elbisesi dalgalanarak ve onu dev
ölçülerine getirerek ... Sonra, orada bir hareketsizl ik oldu ve
.Kal ing Chu üzerine bir taş gibi an iden düştü! Delice olay ye
rine koştuk; suda boğulmasından korkarak. Biz sete yetişir
ken Yulgye, suyun içinde dizlerinin üzerinde duruyor gibi gö
rünüyordu. Fırtına yeniden güç kazanarak çığlık attı. Yulg
ye'yi çevre led ik ve kollarımızda geri lere doğru hızla taşıdık.
Muc izelerin muc izesi, dizlerinden aşağısı hariç çok hafif
ıslaktı. Biz de havaya uçmayalım diye elbiselerimizi üzerim
ize sıkıca sararak, uzaklara aceleyle ilerledik.
1 35
"ANTİKLERİN MAGARASI"
Mani Lhakhang boy unca uygun adım yi.irüdi.ik. Ve o, ko
lay bir
y iirüyli�lli !
Uluyan l'ırt ına yanında biz.i sürükleyerek.
b
i.it ü
n
gücüın iizk
ayakta kalmaya çalışıyorduk! Shö kasa
bası nda bir
grup
yüksek derece li bayan. bir sığınak arıyordu.
Daima. deri
yüz
maskesi ardındaki kişinin kirnl iğiııi tahmin
ctrncyi severi m.
"Daha genç "
yüz, derinin üzerini boyar.
Onıı giyen kad ın daha yaşl ıdır. Tibet. dağlardan kum ve taş
ların selini üfleyen. rüzgarların çığlıklarıyla sert ve zalim bir
i.i lkcdir. AJamlar ve kadın lar. fırtınalardan korunmak için sık
olarak deriden yapılma maskeler takarlar. İ ki göz yarığı ve
nefes alabi lmek için başka bir yarıkla bu maskeler. takan ki
şinin kendi görüşünün bir temsi liyle değişik şeki llerde boya
nıyordu!
"Haydi Çarşıya gidelim.' "
diye haykırdı Timon; fırtına
nın üzerinden kendini duyurmaya �abalayarak.
"Zaman kay
hı. "
diye bağırdı Yu lgye.
"Böyle hir .firtma oldufeunda ke
penkleri indirirla Yoksa hütün mallar uzaklara savrulabilir
di. "
Normal hızımızın iki katından daha hızlı ilerleyerek. ace
ley le devam ettik. Turkuaz Köprü'yü geçerken birbirim ize
sarı lmak zorunda kaldık, rüzgarın gücü çok fazlaydı. Geriye
bakarak. Potala ve Demir Dağları ·nın kasvetli siyah bir bu lut
tarafından gizlendiğini gördük. H imalayaların içlerinden yıp
ranmış küçük taşların ve toz zerrelerin bileşimi hir bul ut.
Fğcr tembellik edersek, siyah bulutun bizi geçeceğini bi lerek,
aceleyle devam edip dev Jo Kang'ın çevresindeki iç dairenin
tam dışındaki yald ızl ı evi geçtik. Korunmasız baş larımızı ve
yiizlcrinıizi döven fırtınan ın bir kükremesiyle karşı laştık. Ti-
1 110 11.
gözlerini korumak için içgüdüsel olarak kol larını kal
dırd ı .
R ü
z
g
a
r
clibbcsini
kavradı
ve
Lhasa katedralinin Lam da
ün ünde.
011 1 1
soyul muş bir muz kadar çıplak bırakarak. başın
dan '
u ka rı l ara kaldırdı.
la'.� lar
ve
Jal lar ... caddeden aşağıya. bacaklarımızı zede-
1 30
"BÖLÜM YEDİ,,
leycrek ve zamanla kanım ızı çekerek, yuvarlanarak üzerimi
ze geliyordu. Gökyüzü. gece kadar karan lık. daha da siyah
laştı . Önümüzdeki Timon acele ederek, başının etrafına dola
nan cübbesinin kanat çırpı nışıyla uğraşarak. Kutsal Yerin Ta
pı nağına girerken sendeledik. İçeride huzur vardı. Çok büyük
bir huzur: fışkıran huzur. Burada, on üç yüzyıl boyunca din
darlar ibadete gelmi şlerdi. B ina ların kumaşından bile kutsal-
1
ık sızıyordu. Taş zem in yivl iydi ve hacı ların nesi ller boyu
geç işleriyle olukluydu. Çağlar boyunca burada yanmış bulu
nan bu kadar çok tütsüyle, hava canlı hissedil iyor. kendi ha
yatın ın bir duygusuyla ihsan ed ilmiş bir yer gibi görünüyor
du.
Çağların kararttığı sütunlar ve kirişler. sonsuz akşam ka
ran lığında hayal meyal görünüyorlardı . Altının donuk parıl
tısı. yağ lambalarından ve kandi l lerin ışık yansımaları karan
l ığı biraz aydın lattı. Titreyen küçük alevler. kutsal figürlerin
gölgelerinin tapınak duvarları nda garip bir dansına dönüştü.
Işığın hiç sona ermeyen bir oyununda Tanrı, Tanrıçayla oy
naştı ve gölgeler. hacıların sonsuz kafi leleri gibi lambaları ge
çip gitti ler.
Her renkten ışık noktacıkları. büyük mücevher yığınla
rından ileri lere aktılar. Elmaslar, topaz, zümrüt, yakut ve ye
şim. doğalarının ışığın ı bir kaleideskopun rengiyle. hiç değiş
meyen bir kal ıpta şeki llenerek öne doğru parlad ı . Sadece çok
küçük bir elin geçişine izin verecek bağlantı larıyla büyük
demir kafes ağlar. dürüstlüklerini yenen açgözli.ilüklerindcn.
mücevherleri ve altınları korudu. Burada ve orada. demir per
denin arkasında alacakaranlığın ihtişam ında. her zaman tetik
te
olan Tapı nak kedilerinin kan ıtı olarak bir çift kırmızı göz
parladı . İ nsan
ya
da hayvan korkusu olmaksızın namusla. rüş
vet
ycınczlik le. kadife pençeleri üzeri nde sessizce yi.iri.idüler.
Fakat
bu yumuşak ayak lar. kızdırı ldığında bulunması gere-
137
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
ken ustura-keskinliğindeki tırnakların kılıfın ı taşırlar. Bir ki
şiye sadece bakarak niyetini anlama zeka üstünlüğüne sa
hiptirler. Mücevherlere doğru şüpheli bir hareketi beklerler
ve şeytanların enkarnasyonları olacaklardır. Ortaklaşa çalışır
lar. Biri hırsız şüphelisinin boğazında parlarken, diğeri onun
sağ koluna yapışacaktır. Aceleyle gelen keşişler müdahale et
medikçe, sadece ölüm onların tutuşlarını gevşetecektir! .. Be
nim için ya da on ları benim gibi seven başkaları için kedi ler
mırlayacaklar, yuvarlanacaklar ve paha biçi lmez mücevher
lerle oynamamıza izin vereceklerdir. Ama sadece oyun ...
fakat onları asla götürmek yok ... Yansıyan ışıkla kan kırm ızısı
parlayan canl ı mav i gözleriyle bütün siyah olanlar, diğer
memleketlerde
"Siyam "
kedi leri olarak bilinirlerdi. Burada,
Tibet'in soğuğunda, hepsi siyahtı. Tropikal bölgelerde, hep
sinin beyaz o lduğu söylendi bana.
A ltın putlara saygımız!n cezasını çekerek çevrede do
laştık. Dışarıda fırtına, emniyetsiz bütün nesneleri uzaklara
uçurarak ve aci l işleriyle, rüzgarın-süpürdüğü yollarda bulun
maya zorlanmış gafil yolcuların geçişine teh l ike yaratarak
kükred i ve öfkelendi. Burada, Tapınakta, yine de, daima dö
nen Dua Çarklarının sürekli "tak-tuk" lan ve kutsal turlarını
yapan hacı ların pek çok ayağının sessiz "şak-şuk"larının gü
ven.liği için her şey huzurluydu. Fakat biz onları duyamadık.
Günlerce, gecelerce, çarklar varl ığımızın bir parçası olana
kadar; "tak-tuk, tak-tuk, tak-tuk" !arıyla döndü ve döndü. Bir
daha on ları. kalp-atışımızdan
y
a da nefes alışım ızdan daha
fazla duymadık.
Fakat başka bir ses vardı; sert bir, pır-pır törpü leme sesi
ve demir perdenin çınlayışı, bir erkek kedinin başıyla ona tos
laması, onun ve benim eski arkadaş olduğum uzu hatırlattı ba
na. Tembelce parmaklarım ı bağlantılar arasından uzattım ve
başını kaşıdım. Selamlamayla. yavaşça parmaklarımı "ısırdı"
1 38
"BÖLÜM YEDİ ,,
ve sonra pürüzlü, yaşlı diliyle yalamasının coşkusuyla ne
redeyse deriyi ç ıkarıyordu ! Tapınaktan aşağıya şüphel i bir
hareket ve 'onun' mülkünü korumak için bir flaş gibi oldu.
"Keşke dükkanlara baksaydık! "
diye fısıldadı Timon.
"Aptal!"
d iye fısıldadı Yulgye.
"Biliyorsun, fırtına sırasında
onlar kapanır. " "Sessiz olun siz çocuklar! "
dedi, azı l ı bir di
siplin görevlisi. Gölgelerden çıkarak ve yönelen bir esinti, za
val lı Timon'u dengesiz yakaladı ve onu zemine yayarak oturt
tu. Yakınlardaki bir keşiş sahneye kınayarak baktı ve öfkele
nerek dua çarkını hızla çevirdi. Neredeyse iki metre boyun
daki dev Disiplin Görevlisi bir i nsan dağı gibi başımızda dur
du ve
"Eğer siz çocuklar, başka bir ciyaklama çıkarırsanız,
sizi ellerimle parçalara ayıracağım ve parçalarınızı dışarı
daki köpeklere atacağım. Şimdi, sessiz olun!"
diyerek tısladı.
B ize doğru son bir kaş çatışla döndü ve gölgeler içerisinde
kayboldu. Timon, cübbesinin bile hışırtısından korkarak dik
katle ayağa kalktı. Sandaletlerimizin ve ayaklarımızın ucuna
basarak kapıya yürüdük. Dışarıda fırtına hala şiddetle devam
ediyordu. Dağların doruklarından beyaz karın göz kamaştıran
flamaları dışarı aktı. Potala ve Chakpori'den, daha aşağılar
dan ulaşanlar, taş ve tozların siyah akıntıları aktı. Kutsal Yol
boyunca büyük toz sütunları şehrin içine h ızla koşturdu. Rüz
gar uludu ve sanki şeytanlar ç ıldırmış gibi, duyusuz ya da
sebepsiz bir ses uyumsuzluğu oyunu oynuyor gibi feryat etti.
B irbirimize sarılarak, Konsey Binasının arkasında duvar
daki bir oyun s ığınağını arayarak, Jo Kang'ın etrafında güne
ye doğru süründük. Türbülansl ı hava akımının, bizi yerden
yukarılara kaldırmasından ve duvarı aşırıp Tsang Kung Rahi
be Manastırının iç�risine sürüklemesinden korktuk. Tek dü
şünceyle ürperdik ve sığınak için ısrar ettik. Amacımıza eriş
tik. Nefes aldık ve harcamış o lduğumuz güç lerden büyük hıç
kırıklar çıkarak geriye yaslandık,
"* * * * * "
dedi Timon.
139
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
"Keşke ben O.
" * * * * * "
Disiplin Görevlisine bir büyü yap
saydım! Senin Sa),guleğer Rehberin yapabilirdi Lobsang.
Belki sen,
O. * * * * * '
yi bir domuza çevirmesine ikna ede
bilirdin, "
diye ilave etti umutla. Başımı sal ladım,
"onu yap
mayacağından eminim, "
diye cevapladım.
"Lama Mingyar
Dondup için, insan ya da hayvan hasta etmek, asla olamaz.
Yine de, Disiplin Görevlisinin başka bir şeye çevrilmesi hoş
olacaktır. O, bir zorbaydı!"
Fırtına azalıyordu. Çatı saçaklarında dönen rüzgarın çığ
lığı daha az çıkıyordu. Rüzgarın önünde taşıdığı çakıl taşları
yollara dökü ldü ve çatı zirvelerine çarpıp takırdadı. Ne de
cübbemize o kadar çok toz nüfuz etti. Tibet, yüksek ve etki
lere açı k bir ü l ked ir. Rüzgarlar, dağ bölgelerinin arkasına yı
ğıldılar ve geç itlerin içinden bir öfkeyle akın etti ler. Sıkl ıkla
yolcuları derin vadi lere, ölümlerine atarak ... Rüzgarın ani
esişleri lama manastırı koridorlarında, onları temizleyerek,
tozu dışarı atarak kükredi ve vadinin iç i nden, daha ötelere
uzandığı yerlerden, çığlığını ortaya çıkararak önündeki leri
dağıttı.
Yaygara ve kargaşa sona erdi. Fırtına bulutlarının sonu,
cennetin sonsuz topraklarını mor ve temiz bırakarak gökyü
züne doğru hızla uzaklaştı. Güneşin haşin parıltısı, fırtınan ın
karan lığı ve kasvetinden sonra parlakl ığıyla gözümüzü ka
maştırarak üzerim ize çarptı. Gıcırdayan kapı lar dikkatlice
açıldı. Başlar görtindü ve günün zararı hesaplandı. Evinin ya
nında durduğumuz zaval lı yaşlı Mrs. Raks'ın, ön penceresi
içeri ve arka penceresi dışarı uçmuştu. Ti bet'te pencereler ka
lın, yağlanmış kağıttır. Görünüşü biraz bozarak bir kişinin dı
şarıyı görebi l mesi ·İçin yağlan ı r. Cam, Lhasa'da gerçekten çok
enderdir. Kağıt, bereketli söğütten yapılır ve oldukça ucuz
dur. Her ne zaman ilginç bir parça bakışımızı cezhetse de, du
raklamadan eve doğru (Chakpori ) yola çıkarız.
1 40
"BÖLÜM YEDİ ,,
"Lobsang!"
dedi Timon:
"söyle, dükkanlar şimdi açıla
cak mı? Haydi, fazla uzun sürmez!"
Böyle söyleyerek, daha
hızlı adımlarla sağa saptı. Yulgye ve ben, sadece isteksizliğin
en yalı n gösterisiyle onu takip ettik. Dükkanlar Sokağına var
dık. İ stekle etrafım ıza bakındık. Orada, ne harika şeyler
vardı. Her tarafı kaplayan çay kokusu, H indistan ve Ç in'den
pek çok çeşit tütsü! M ücevherler ve anlam veremediğimiz
için bize çok ilginç gelen, çok uzaklardaki A lmanya'dan eş
yalar. Daha i leriye giderek tatl ıların, çubuklar üzerinde ya
pışkan şeylerin dondurularak renklendirilmiş ya da beyaz şe
kerle kaplanmış keklerin satıldığı bir dükkana geld ik. Baktık
ve can attık. Fakir chelalar olarak paramız yoktu ve bu neden
le hiçbir şey alamazdık; fakat bakmak bedavaydı.
Yulgye, kolumu dirseğiyle dürttü ve fısı ldadı;
"Lobsang,
bu büyük arkadaşın, seni kollamış olan Tzu değil mi? "
Dön
düm ve onun işaret ettiği yöne gözümü diktim. Evet o, tama
men Tzu'ydu. Bana pek çok şey öğreten ve bana karşı kaba o
lan Tzu. İ çgüdüse1 olarak ona doğru yürüdüm ve ona gülüm
sedim.
"Tzu! "
dedim,
"Ben. "
Bana kaşların ı çattı ve beni al
lak bullak etti ;
"Sen çocuk, defol. Dürüst bir vatandaşı, onun
Hocasının işi için rahatsız etme. Bana ya/varamazsın. "
Ani
den döndü ve yürüyüp gitti .
Gözlerimin yaşardığını hissettim ve arkadaşlarımın ö
nünde kendimi rezi l etmekten korktum . Hayır, gözyaşları
lüksüne gücüm yetmezdi. M idillim Nakkim'i sürmeyi bana
nası l öğretmeye çalıştığını, güreş yapmayı bana nasıl öğret
miş olduğunu düşündüm. Şimdi beni tanımamıştı -beni red
detti. Başımı eğdim ve kederlenerek, ayağımla tozları eşele
dim. İ ki yol arkadaşım ben im hislerimi hissederek, onlar da
hiçe sayılmayı fark ederek, se.ssizce yanimda durdular. Ani
bir hareket dikkatimi çekti. Sakallı yaşlı bir H intli, yavaşça
bana doğru yürüdü.
"Gen�·
efc'mlim.' "
dedi. tuhaf Tibetli
141
"ANTİKLERİN MAGARASI"
aksanıyla,
"her şeyi gördüm, ancak o adamın kötü olmadığım
düşün. Bazılarımız çocukluğumuzu unuttuk. Ben unutmadım.
Gelin benimle. "
En son göz gezdirdiğimiz dükkana götürdü
bizi.
"Bu genç adamların seçtiklerini götürmelerine izin ver, "
dedi dükkan sahibine. Her biri m iz utanarak, şu enfes
yapışkan şeylerden birer tane aldık ve Hintliyi memnuniyetle
selamladık.
"Hayır hayır! "
diye bağırdı,
"bir tane yetmez,
birer tane daha alın. "
B iz de öyle yaptık. H intli, gülümseyen
dükkan sah ibine parasını verdi.
"Efendim! "
dedim coşkuyla,
"Kutsal Budha sizinle olsun ve sizi korusun. Neşeniz bol
olsun!"
B ize sevecenlikle gülümsedi. Hafifçe selam ladı ve
işine devam etmek üzere uzaklaştı. Tatlılarımızın damak
tadını mümkün olduğunca uzun sürdürmek için yavaşça y iy
erek, evimizin yolunu tuttuk. Böyle şeylerin nasıl tat verdiği
ni neredeyse unutmuştuk. Bunlar, böyle güze l duygularla ver
i)miş olmasından dolayı, olduğundan daha güzel tat verd i ler.
Yol boyunca yürürken, ilk kez babamın, Potala'nın basamak
larında beni görmezlikten geldiğini ve şimdi de Tzu'nun beni
görmezlikten gelmiş olduğunu düşünerek daldım. Yulgye
sessizl iği bozdu.
''Acayip bir dünya Lobsang. Şimdi çocuğuz,
görmezlikten geliniyoruz ve aşağılanıyoruz. Lama ol
duğumuz zaman, Kara kafalar, himayemiz için koşarak ge
lecekler! "
Ti bet'te meslekten o lmayanlardan, başlarında
saçl arı olduğu için
"Kara kafalılar "
olarak bahsedi l ir.
Keşişler, elbette tıraş edilmiş başlara sahiptir.
Bu gece, ayinde çok dikkatliydim. Mümkün olduğunca
çabuk bir lama olabilmem için çok sıkı çalışmam gerektiğini
belirledim. O zaman şu
"Kara kafalılar"
arasında uzun adım
larla dolaşacak ve ay inime katı lmak isted iklerinde onları red
dedecektim. Gerçekten o kadar çok özen l iydim ki, bir Disip
lin Görev l isinin dikkatini çektim. Benim böyle fazla adan
mışlığımın tamamen yapmacık olduğunu düşünerek, fazla
142
"BÖLÜM YEDİ,,
şüpheyle, dikkatle baktı ! Ayin sona erer ennez, yarın Lama
Mingyar Dondup'la yoğun bir gün almış olacağımı bilerek
semtime aceleyle gittim. Bir süre uyuyamadım. Geçirmiş ol
duğum zorlukların ve geçmişin düşüncelerini dağıttım ve
döndüm.
Sabah kalktım ve kahvaltımı yaptım. Sonra yolumu La
manın semtine çevirmek için etrafta dolaştım. Odadan ayrı
lırken, yırtık pırtık bir cübbe içindeki dev gibi bir keşiş beni
kavradı :
"Hey, sen!"
dedi;
"sen bu sabah mutfakta çalışıyor
sun, değirmen taşını da temizleyerek! " "Fakat Efendim! "
diye
cevapladım,
"Rehberim Lama Mingyar Dondup beni ister. "
Geçmişe sığınmaya teşebbüs ettim.
"Hayır, sen benimle gel.
Seni kimin istediği önemli değil, ben sana mutfakta çalışaca
ğmı söylüyorum. "
Kol larımdan kavradı ve kaçmamam için
büktü. İ steksizce onunla gittim, başka çarem yoktu.
Tibet'te hepim iz, sıradan görevlerde, el-ayak işlerinde sı
rayla çalışırız.
"Alçakgönüllülüğü öğretir!"
dedi biri.
"Bir
çocuğun kendisini üstün görmesini engeller.' "
dedi başka biri.
"Sın�f'aynmmı yok eder! "
dedi bir üçüncüsü. Çocuklar ve ke
şişler, veri lmiş herhangi bir görevde tamamen disiplinli ola
rak çalışı rlar. Elbette, daha aşağı dereceli keşişlerin bir hiz
metli personeli vardı. Fakat her dereceden çocuklar ve keşiş
ler bir eğitim olarak, en aşağı ve en hoş olmayan görev lerde
dönüşümlü olarak çalışırlar. Hepimiz, şi kayet imkanı mızın
olmadığın ın iyi bil indiği, bize köle gibi davranılan düzenler
den nefret ettik. Şikayet mi? O, çok zor söylenird i ! ...
Taş koridordan aşağıya gittik. Yukarıya doğru uzatılmış
iki oduna çapraz çubuklar tutturularak yapı lmış basamaklar
dan aşağıya. Bacağımı çok kötü yakmış olduğum yere, büyük
mutfakların içine.
"Orada.' "
dedi beni tutan keşiş,
"taşlarda
ki olukları sıyırın
w
temizleyin. "
Keskin sivri uçlu metal bir
çubuk seçerek, büyük arpa-öğütme tekerleklerin in üzerine
1 43
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
çıktım ve çalışkanca oluklara yerleşmiş. kırılmış artı kları içe
riden kazı maya koyuldum. Bu taş ihmal edilm işti ve şimdi.
öğütmek yerine, arpay ı sadece bozmuştu. Görev im, tekrar te
miz ve keskin olması için yüzeyi temizlemekti. Keşiş tembel
ce dişlerini karıştırarak yan ımda durdu.
"Hey.' "
diye girişten bir ses bağırdı,
"Tuesday Lobsang
Rampa burada mı? Saygıdeğer Lama Mingyar Dondup onu
hemen istiyor. "
İçgüdüse l olarak ayağa kalktım ve taştan at
ladım.
"Ben buradayım!"
diye seslend im. Keşiş beni zem ine
vurarak, ilk önce husyeleri ni başıma sertçe dayadı.
"Burada
kalacağını söyledim ve işini yap, "
diye hırladı.
"Eğer biri seni
isterse. senin yerine o gelsin. ··
Ben i boynumdan yakalayarak
yukarıya kaldırdı ve taşların üzerine fırlattı. Başım bir köşeye
çarptı ve gökteki bütün yıldızlar, dünyayı anlamsız ve karan
lıkta bırakmadan ve benzim atmadan önce şuurumda parlad ı.
İ lginç olarak, bir yukarı kaldırı lma duygusu aldım -yatay
olarak kaldırılma- ve sonra ayaklarım ın üzerinde durdum. B ir
yerlerde harika, derin-tonla bir gonk, hayatın dakikaları nı ça�
lıyor görünüyordu,
"bong-bong-bong"
diye çaldı ve son bir
vuruşla. mav i bir yıldırımla çarpılmış olduğumu hissettim.
Aniden dünya çok aydınlık oldu. sarımsı bir çeşit ışıkla ay
dınland ı, normalden çok daha berrak görebildiğim bir ışıkla.
"Ooo "
ded im kendi kendime.
"öyleyse
bedenimin dışında
yun.'
Oh.' ilginç göri�vorum .' "
Astral seyahatin hatırı sayı lır tecrübesini alm ıştım. Bu
yaşl ı dünyam ızın sını rları nın çok ötesine seyahat etmiştim
ve
bu yerküre üzerindeki en büy ük
ş
e
h i
r
k
r
i
ı
ı
ç
o
ğ
u
n
a da seyahat
etm iştim.
Buna rağmen
şimdi.
"hede11imin dı>"llW firlamı.y "
ol
ma
n
ı
n
i lk tecriibcs i n i � aşad ı rn . Büyiik
değ irmen-taş ı n ı n ke
n
a
rı
n
d
a
durdum. ta';ı
i'ızeri ndc
1 1 /
a
n
a
ı
ı n ld ukça
yırranın ış
c.:l"ıb
be İ <; i nckk i pasak
l
ı
kü�·iik rı;,! l'ın: u ldııkça
'-l'\
i ı nsİ/CC ba k t ı m .
A�ağı)
a
d i k kat
l
e bakt ı m
' l'
pa r l a k
ularak
p;ı rla:-
an
' e
scı lan.
1 44
"BÖLÜM YEDİ ,,
dalgalanan ve nabız gibi atan mav ims i-beyaz bir kordonla. o
hurdası ç ı km ış figüre, astral bedenimin nasıl katı lacağını göz
Dostları ilə paylaş: |